Hadis Kitapları > Müslim > İman Bahsi 4


34 - Taatların Noksanlığı Sebebile İmanın Azalmasını ve Küfür Lafzının Hukuk ve Ni'mete Küfran Gibi Allahı İnkardan Başka Manada Kullanılabileceğini Beyan Babı



132 - (79) Bize Muhammed b. Rumh b. el-Muhâdr-i Mısrî rivayet etti. (Dedi ki): Bize Leys, [436] İbnü'l-Hâd'dan, [437] o da Abdullah b. Dinardan, o da Abdullah b. Ömer'den, o da Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den işitmiş olmak üzere haber verdi. Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):


«Ey kadınlar cemâli! sadaka verin! istiğfarı da.,çok yapın! çünkü ben ekseriyetle cehennemliklerin sizlerden olduğunu gördüm.» buyurmuşlar.


Bunun üzerine o kadınlardan aklı başında biri:


— Yâ Resulâllah! Aceb biz ne yapmışız ki cehennemliklerin ekserisi bizden olmuş? demiş. Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):


«Çünkü siz çok lâ'net eder; kocalarınıza karşı küfran-ı nimette bulunursunuz. Akıl ve dîni noksan olanlardan hiç birinin akıllı bîr kimseye sizin kadar galebe çaldığını görmedim.» demiş. Kadın:


— Yâ Resulâllah! Akıl ve dinin noksanlığı nedir? diye sormuş. Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):


— «Akıl noksanlığına gelince: iki kadının şahidliği bir erkeğin şahidliğine muâdildir. İşte aklın noksanlığı budur. Kadın günlerce namaz kılmaz; ramazanda (bii müddet) oruç tutmaz. Dinîn noksanlığı da budur.» buyurmuşlar.


Bana bu hadisi Ehu't-Tâhir [438] de rivayet etti. (Dedi ki): Bize İbni rehb, [439] Bekir b. Mutlardan, [440] o da İbni'l-Had'dan naklen bu isnad-1a bu hadisin mislini haber verdi.




— (80) Bana Hasen b. Aliy el-Hulvânî ile Ebû Bekir b. İslıâk rivayet et-ttler, dediler ki: Bize İtmü Ebi Meryem rivayet etti. (Dedi ki): Bize Muham-med b. Ca'fer haber verdi. Dedi ki: Bana Zeyd b. Eşlem, [441] Iyâd b. Ab-dİiiâlı'daiî, [442] o da Ebû Said-i Hudrî'den, o da Nebiy (Sallallahü Aleyhi e Sellem)''den naklen haber verdi. H.


Bize Yahya b. Eyyûb ile Kuteybe ve İbni Hücr rivayet ettiler. Dediler ki: Bize İsmail —kî İbni Ca'ferdir— Amr b. Ebî Amr'dan, [443] ü da el-Makburî'den [444] o da Ebû Hüreyre'den, o da Nebiy (SallallahU Aleyhi ve Sellem) 'den naklen, İbni Ömer'in Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seliem) den naklen rivayet ettiği hadis ma'nâsında bir hadis rivayet etti.


Bu hadisi Müslim bir kaç yoldan rivayet ettiği gibi Buharı dahi : ilayız, Oruç, Bayram namazları bahislerinde; Nesaî Namaz bahsinde taline etmiştir. Onu İbni Mâce ile başkaları da rivayet etmişlerdir.


Buhâri'nin rivayetine göre Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)


bir kurban veya ramazan bayramı namazına giderken kadınlara rastlamış ve hadisde geçen sözleri kendilerine o zaman söylemiştir.


Ma'şer: cemaat demektir. Kav m. rant ve nefer kelimeleri de ayni ma'nâya gelirler. Buniarm müfredleri yoktur. Sa'1ebi : «Ma7şer kelimesi erkekler cemaatine mahsustur.» demişse de bu söz kabul edilmemiştir. Nevevî: «Ma'şer, bir şeyde ortak olan cemaattir. Meselâ: insan bir ma'şer, cin ma'şer,'kadınlar ma'şer, şeytanlar marşerdir; cem'i : meâşir gelir.» diyor.


Ekseriyetle cehennemliklerin kadınlar olduğu Peygamber (Sallallahii Aleyhi ve Sellemj'e İsrâ gecesinde gösterilmiştir. Hâdiseyi anlatırken Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seliemy'm kadınlara hitabe: «sizi gördüm» demekten muradı muhatabı olan kadınlar değil, hemcinsleridir. Yâni ekseriyetle cehennemlikler sizin sınıftandır; demek istemiştir. Cennetlikler hakkında vârid olan bir hadisde : «Onların her birerlerinin ikişer karısı olacak...» buyurulmuştur.


Bu hadis, kadınların erkeklerden çok olacağına delâlet ederse de el-Übbi'nin beyanına göre; kadınların o gün erkeklerden çok olması her zaman onlardan fazla olmalarını istilzam etmez. Yahud : kadınlar cehennemde erkeklerden çoktur; bir erkeğe iki kadın verilmesi ise cehennemden çiktıkdan sonra olacaktır.» denilir. Maama'fih bir erkeğe verilen iki kadının hurilerden olması ihtimâli de vardır. Nitekim Teâlâ Hazretleri ehl-i cennet erkekleri hurilerle evlendireceğini va'detmiştir,


« f »ne sebeı^e ta'birindeki «bâ» sebep için «mâ» da istif hamiye


olarak kullanılmışlardır. İstifham için gelen «mâ» kelimesi mecrur olursa teleffuzu hafifletmek için sonundaki elifi hazfederek mimi meftuh okumak vâcib olur. gibi.


Fakat ayni kelime ism-i mevsul yahud mevsuf veya masdariyye olarak kullanılırsa elifi hazfedilmez.


Cezle : akıllı, fikirli demektir. İbni Düreyd'e göre cezâlet: akıl ve vakardır. Cezil: her şeyin büyüğü ve çoğudur. Eî-Übbi: «Kadının, korunmak maksadile yalnız —cehennemlik olmanın— sebebini sorması, onun cezâlletine delâlet eder.» demiştir.


Lâ'n: Lügatte hayırdan uzaklaştırmak, koğmak ve söğmek ma'nâsı-nadir. Lâ'net bundan alınma bir isimdir.


Her şeye lâ'net etmek arap kadınlarının âdeti îdi. Sonra bu âdet erkeklerine de geçmiş ve o derece şüyu' bulmuştu ki beğendikleri her şeyi lâ'netle anarlar; meselâ: «filân ne de şâirmiş Allah


lanet etsin!..» derlerdi. Hattâ İbni Düreyd'in kasidesini pek beğendikleri için onun hakkında da bu sözü söylemişler ve bu sebeble mezkûr kasideye «el-MeVûne» denilmiştir.


ı. Son nefesinde imanını kurtarıp kurtaramadığı bilinmeyen bir kimseye lâ'net etmek, ulemânın ittifâkile haramdır. Fakat İblis, Ebû Cehil ve Ebû. Leheb gibi akıbetleri nassan ma'lûm olan kâfirlere lâ'net caizdir. Çünkü kâfir olarak öldüğü veya öleceği nasla bildirilen kimse kat'î olarak Allah'ın rahmetinden uzaklaştırılmıştır; binâenaleyh ona lanet edene günah yoktur. Ta'yin etmemek şartıyla bir sıfatın sahibine îâ'net etmek, meselâ: zâlimler, kâfirler... demek caizdir.


Bu cümleden murâd: kadınların kocalarına karşı küfran-ı ni'mette bulunduklarım, onlardan gördükleri nimetleri azın-sadıklarını beyândır.


Aşîr: Koca demektir; muaşeretten alındığı için zevceye ve eşe dosta da aşîr denilir. Burada ondan murâd hassaten kocadır.


Hadisde kadınlara hıtâb umumîdir; yalnız mevcud olanlar orada bulunmayanlara tağlib edilmişlerdir.


Çok lâ'net etmekle küfrân-ı ni'met edenlerin cehennem azâbile teh-did olunmalarından bunların büyük günâh olduğu ma'nası çıkarılmıştır. Hatta Dâvudî: küfrân-i ni'met en büyük günahlardandır.» demiş-: tir. Ancak E1-Übbî lâ'netle küfrân arasında hüküm i'tibârile fark görmektedir. Ona göre küfran-i ni'met büyük günahtır; çünkü cezası cehennemdir. Lâ'n ise küçük günahlardandır. Zira hadisde onun çok yapıldığı beyân Duyurulmuştur; küçük günahlar ancak çok yapıldığı zaman büyük günaha inkılâb ederler.


Akıl: lügatte humkun zıddıdır. Asmaî 'ye göre masdar bir kelimedir. İbni Düreyd (ıkaal) den müştak olduğunu söylemiştir. Ikal devenin bacağını bağladıkları iptir; bu ip deveyi nasıl zabt ederse; akıl da insanı cehilden öylece koruduğu için ona bu isim verilmiştir. Ezherî 'nin «Tehzib» inde: «Akıllı kimse, nefsini habseden ve onu hevâ-sına tabî' olmaktan men' eyleyendir.» denilmiştir. Bazıları aklı: «Bir ga-rizedir ki, manî' bulunmadığı takdirde zaruriyâtı bilmek buna tâbi'dir.» diye ta'rif etmişlerdir. Akim; hilm, hicr, lüb, maht ve zihn gibi bir çok müteradifleri vardır. Aklın yeri bâzılarına göre dimağdır. İmam-ı A'zam'm kavli de budur. îmam Şafii ile diğer bir takım ulemaya göre aklın yeri kalbur. Bazıları: «Akim yeri dimağdır. Ancak onu kalp tedbir eder.» demişlerdir. Bundan dolayıdır ki: «Akıl bir cevherdir. Allah onu dimağda yaratmış; nurunu kalbe vermiştir; onun sayesinde mugayyebât vasıta ile mahsusât ise müşahede suretile anlaşılır.» denilmiştir.


Kelâm ulemâsına göre akıl, ilim demektir. Aklın daha başka ta'rifle-ri de vardır.


Lübb: Hâlis akıl demektir. Akılla lübb arasında umûm ve husus mutlak vardır. Her lübb akıldır; fakat her akıl lübb değildir. Kadınlar nercihetten erkeklerden noksan oldukları halde yine onlara galebe çalarlar. Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seliem) buna teaccüb etmiştir. Hz. Muâviye (Radiyaîlahu anh) 'in kadınlar hakkında : «Onlar iyi adamlara galebe çalarlar; kötü adamlar da onlara galebe çalarlar.» dediği rivayet olunur. Lisanımızda da : «Kadının fendi erkeği yendi.» denilir. İmam Gazâlî'nin rivayetine göre Said b. el-Müseyyeb 40 yaşına vardığı zaman bir gözü görmez olmuş. Bundan sonra 40 yıl yaşadığı ve yalnız evinden mescide giderken görüldüğü halde: «Nefsim için en ziyâde korkum kadınlardandır.» dermiş.


Maamafih bu hadisden murad; akıl ve dinleri noksan olduğu için kadınları zemmetmek değildir. Çünkü: noksanlık onların yaradılışları ik-tizasıdır. Onun zikredilmesi, kadınların fitnesine kapılmakdan bilhassa aklı başında, tedbirli erkekleri sakındırmak içindir. Zira; böyleleri kadınların fitnesine kapıhrlarsa onlar gibi akıl ve dinleri noksan; adaletleri sakıt olur. Artık başkalarîle birlikte dahî şehâdetleri kabul edilmez.


Nevevi diyor ki: «Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seliem) in, namaz ve orucu terk ettikleri için kadınları din noksanlığı ile vasıflandırmasının ma'nası rhüşkil görülüyorsa da hakikat halde müşkil değildir. Çünkü dîn, iman ve İslâm kelimeleri ayni ma'nâda müşterektir. Kimin ibâdeti çok olursa dîn ve imânı da artar. İbâdeti noksan olanın dini de noksanlaşır.» Fakat Buhâri şârihi Ayn î Nevevi'nin bu sözüne i'tiraz etmiş; ve: üç şeyin ma'nada müşterek olduğu iddiası müsellem değildir. Çünkü aralarında lügaten ve şer'an fark vardır. îmânı arttı veya azaldı demek, imanın zâtına değil, sıfatına râci'dır... demiştir.


Akıl ve dîn noksanlıığı bu hadisde bütün kadınlara âmm ve şâmil görünüyor. Halbuki Tirmiz! ile İmam Ahmed b. Hanbe1'in rivayet ettikleri Enes (Radiyaîlahu anh) hadîsinde Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seliem): «cihan kadınlarından dört dânesi sana kâfidir: Meryem binti İmrân, Fir'avnin karısı Âsiye, Hadice binti Huveylid ve Fâtime bin ti Muhammed.» buyurmuştur.


Bazıları bu iki hadisin arasını bulmak için: «Umum ifâde eden kadınlar hadisinden bazı ferdler hâriç kalmıştır; çünkü bunlar azdır.» demişlerdir. Aliâme Aynî bu cevabı beğenmemiş; ve: «Bu hususta doğru cevap şudur: Bir şeyin bütününe hükmetmek onun her ferdine hüküm sayılmayı istilzam etmez.» demiştir.


Nevevî dinde noksanlığın yalnız günah icâb eden şekle münhasır kalmadığını beyanla şunları söylemiştir : .


«Din noksanlığı bâzan günah icâb edecek şekilde olur. Özürsüz namazı terk etmek gibi. Bâzan günah icabetmeyecek şekilde olur. Bir özürden dolayı cuma namazını terk etmek gibi. Bâzan da mükellef iken olur. Hayızlı kadının namaz ve orucu terk etmesi gibi. Fakat bu kadın ma'zur olduğuna göre acaba hayız zamanında kazasız olarak terk ettiği namazlardan dolayı kendisine sevap verilir mi? Nitekim hastaya sevap verilir; ve sağlamken kıldığı nafile namazlar, hastalığında da kalmış gibi yazılır* denilirse cevap şudur: Hadisin zahirine göre bu kadına sevap yoktur. Aralarındaki farka gelince: Hasta o namazları devam niyeti ile kılardı ve kılmaya da ehil idi. Hayızlınm hâli öyle değildir. Onun niyeti, hayız zamanında namazı terk etmektir. Hem nasıl terketmesin ki, o halde namaz kılmak kendisin o zâten haramdır.»


Aynî Nevevi 'nin bu son sözüne de i'tirâz etmiş-; ve : «haramı terk ettiğinden dolayı sevap verilmesi icâbeder.» demiştir.


Hasılı, dinde noksanlık, nisbi bir şeydir. Dîni bütün bir kimse kendimden daha mükemmel olana nisbetle nakıs savılır.




Hadisden Çıkarılan Hükümler:



1 - Bu hadisde sadaka vermeye, hayırlı işlere, istiğfar ve sair tâatla-


ra teşvik vardır.


2 - Yapılan iyilikler kötülükleri yok eder. Nitekim bu bâbta âyet de vardır.


3 - Küfran-ı ni'met büyük günahlardandır.


4 - La'net dahi pek çirkin günahlardandır. Ancak büyük günah olduğuna hadisde delil yoktur.


5 - Allahı inkârdan başkasına, meselâ: Kocaya iyiliğe, ni'mete ve hak* ka karşı nankörlükte bulunmaya küfür denilebilir.


6 - İmam ziyade ve noksan kabul eder. (Aslı itabarı ile değil.)


7 - Hükümdar ve büyükler, ahâliye nasihat ederek onları kendilerine itaate teşvik edebilir. Ayrıca kadınlara da nasihat verilebilir.


8 - Talebe mualliminin ve tâbi1 metbu'unun ne söylediğini anlayamadığı zaman tekrar izahını istemesi caizdir.


9 - Ramazan a;ma sadece ramazan denilebilir.


10 - İki kadının şahidliği bir erkeğin şehâdetine muadildir.


11 - Bu hadis hayzın kadından namaz ve orucu iskat ettiğine nassan delildir.




35 – Namazı Terk Edene Kafir Adı Verilebileceğini Beyan Babı



133 — (81) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb [445] rivayet ettiler. Dediler ki: Bize Ebû Muâvîyc, [446]A'meş'den, o la Ebû Salih' [447] den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. Ebû Hüreyre şöyle demiş. ResuîüIIah (SuUallahii Aleyhi ve Sellem) :


«Ademoğlu secde ayetini okuyup secde ederse, şeytan ağhyarak uzaklaşır; ve der ki: Vay haline — Ebu Küreybin rivayetinde vay halime şeklindedir — Ademoğlu secde etmeye me'mur oldu ve hemen secde etti. Binaenaleyh cennet onundur. Ben de secde iie emrolundum; ama ben secdeden imtina' ettim. Bu sebeble cehennem de benimdir.»




— (...) Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki): Bize Veki' rivayet eyledi. (Dedi ki): Bize A'ıneş bu isnadla bu hadisin mislini rivayet etti. Ancak o (Ben secdeden imtina1 ettim cümlesinin yerine); «Ben isyan ettim. Bu sebeble cehennem de benimdir.» dedi.


Bu hadisi Müslimden maada Ahmed b. Hanbel, İbni Mâce ve İbni Hibbân da rivayet etmişlerdir.


Nevevî'nin beyânına göre; Müslim 'in bu hadisle bundan sonrakini burada zikretmesi bâzı fiillerin terki hakikaten, bazılarının terki de ismen küfür olduğunu göstermek içindir. Burada şeytandan muradın İblis olduğu anlaşılıyor. Zira: «ben isyan ettim...» diyor. Secde emrine isyan ederek kâfir olan, İblistir. Nitekim Teâlâ Hazretleri bu bâbda: [448]


«Hani Meleklere: Âdem'e secde edin demiştik de melekler derhal secde


etmişler, yalnız İblis imtina' etmiş; büyüklenmişti. O zâten kâfirlerdendi...» buyurmuştur.


Cumhur-u müfessirine göre; buradaki küfürden murâd iblisin ilm-i ilahideki küfrüdür. Bâzıları: «secde etmediği için kâfir oldu.» demişlerdir.


Şeytanın ağlaması pişmanlığından değil hasedindendir. Çünkü, Adem oğlu onun cehennemlik olmasına sebeb olan şeyle cennete girmektedir. E1-Übbî' ve göre; İblisin ağlamasından murâd hakikat olabilir ve bu mümteni' değildir; zira İblis cisimdir. «Vay haline» ma'nasina gelen «yâ veylehu» sözü konuşmanın âdâbmdandır. Başkasından, kötü bir şey hikâye ederken mütekellim zamiri kullanmak icâb ederse kötülük kendine izafe edilmesin diye zamiri değiştirmek âdet olmuştur,


Sücûd : meyletmek; alnını yere koymak, huzü' ve boyan bükmek ma1-nâlanna gelir. Ancak meleklerin Hz. Âdem'e secde etmesi namaz secdesi gibi alınlarını yere koymakla değil tehiyye ve selâmlama secdesi idi. Bu secde eğilerek yapılmıştı.


Ulemâdan bâzılarına göre; tehiyye secdesi mubahtır. Hanefiler secde-i tilâvetin vâcib olduğuna bu hadisle istidlal etmişlerdir. Diğer mezheplere göre secde-i tilâvet sünnettir.




134 — (82) Bize Yahya b. Yahya et-Temîmi ile Osman b. Ebî Şeybe ikisi de Cerir' [449] den rivayet ettiler. Yahya dedi ki: Bize Cerîr, A'meş'-den o da Ebû Sûfyan' [450] dan naklen haber verdi. Demiş ki: Câbîri [451] şöyle derken işittim : Nebiy (SaUallahii Aleyhi ve Sellem)'i: «Gerçekden kişi ile şirk ve küfrün arasında (yalnız) namazı terk etmek vardır, n buyururken işittim.




(...) Bize Ebû Gassan el-Mismaî [452] rivayet etti. (Dedi ki): Bize Dahhâk b. Mahled, İbni Cüreyc'den [453] naklen rivayet etti. Demiş ki:


Bana Ebû-s'Zübeyr [454] haber verdi ki, Cabir b. AbdİUahı, şöyle derken işitmiş. Resuiüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellemy)


«Kişi ile şirk ve küfrün arasında (yalnız) namazı terk etmek vardır.» buyururken işittim.


Müs1im'in bütün esas nüshalarında küfür kelimesi şirkin üzerine (vav) ile atfediîmiştir; ve ikisi de Allah'a küfretmek ma'nasmda kullanılmıştır. Fakat Ebû Avâne el-Esferâînî ile Ebû Nuaym el-Isbâhânî 'nin rivayetlerinde ayni kelimeler birbiri üzerine, yahud ma'nasma gelen (ev) ile atfolunmuşlardır. Bu takdirde ma'naları da değişiktir. Ve şirk: Allahı i'tiraf etmekle beraber putlara ve sair mahlukaata tapanlara itlak olunur; küfür ise, ondan daha umumi bir ma'nada kullanılmış olur. Filhakika mezkûr kelimelerin bu tarzda kullanıldıkları da vardır. «Kişi ile şirk arasında namazı terk etmek vardır» hadisinin manâsı : «Bir müslünıam küfürden meneden şey, namaz kılmasıdır; namazı bıraktı mı artık o kimse ile şirk arasında mâni' kalmaz; küfre girer.» demektir.


Gerçekten namazı terk eden kimse onun farz olduğunu inkâr ediyorsa; bütün ulemanın icmaı ile dinden çıkar. Yalnız yeni müslüman olup da henüz namazın farz olduğunu Öğrenecek kadar bir zaman rnüslümanlar arasında bulunamayan ma'zur sayılır. Farz olduğunu i'tikad etmekle beraber tenbelliğinden kılmıyorsa mesele ulemâ arasında ihtilaflıdır. İmam Mâlik ile Şafiî ve diğer bir çok ulemâya göre kâfir değil fâsık olur; ve tövbekar olması istenir. Şayet tevbe etmezse hadd-i şer'isi tatbik edilir ki, bu da kılıçla öldürülmektir.


Selef den bir cemaata göre; namazı terk eden alelıtlak kâfir olur. Bu kavil Hz. Alî (Radiyallahu «»/ıj'dan rivayet edilmiştir İmam Ahmed h. Hanbel 'den gelen iki rivayetten biri bu olduğu gibi Abdullah b. el-Mübarek ile İshâk b. Râhuye 'nin ve diğer bazı zevatın mezhebi de budur.


İmam-ı A'zam ile Küfe'îi âlimlere ve Şâfiiler-den Müzenî 'ye göre kâfir olmaz. Cezası da ölüm değil ta'zir ve namaz kılıncaya kadar hapisdir.


Namaz kılmayanın küfrüne hükmedenler bu hadisin zâhirile ve bu meseleyi kelime-i tevhide kıyasla istidlal ederler. Öldürülmez diyenlerin delili: « ^J^ t^-^lVt ]„,. ^^\ ^ J^V » «Bir müslümanın kanı ancafc


üç şeyden birile helâl oiur...» hadisidir. Mezkûr hadisde namaz.zikredil memiştir.


Cumhur-u ulema namaz kılmayanın dindeki çıkmadığına : [455]


'Şüphesiz ki Allah kendisine şirk koşulmasmi affetmez. Amma bundan aşağısını dilediğine afveder...» âyet-i kerimesi ve «Allahdan başka ilâh voktur diyen cennete girecektir...» hadis-i şerifile istidlal etmişlerdir.


Katli lâzım geldiğine delilleri, Teâlâ Hazretlerinin :


«Eğer tevbe ederler de namazı kılarlar; zekâtı da verirlerse onları serbest bırakın.» âyeti kerimesile: «'insanlarla tâ AHahdan başka ilâh yoktur diyerek namazı kılıncaya, zekâtı verinceye kadar mukaateleye me'mur oldum...» hadisidir.


Cumhur : «Kul ile küfrün arasında (sadece) namazı terk etmek vardır.» diyen bu hadisi muhtelif şekillerde te'yil etmiş, ezcümle :


1 - Bundan murad : namazı terk eden kâfir gibi cezalandırılmayı


hak etmiştir ki, bu ceza katildir;


2 - Hadis, namazı terketmeyi helâl i'tikad eden hakkındadır;


3 - Namaz kılmamak kendisini küfre götürür;


4 - Namaz kılmayanın yaptığı bu iş kâfirlerin işidir; demişlerdir. Namazdan maada zekât, oruç, hacc, abdest ve gusuî gibi farzlardan


birini terk eden hakkında ihtilâf vardır. İmam Ma1ik'e göre; bir kimse «abdest almam; oruç tutmam...» dese kendisinden tevbekâr olması is-.tenir; şayed tevbe etmezse öldürülür. «Zekât vermem» derse elinden zorla alınır. Vermezse mukaatele edilir. Fakat: «haccetmem.» derse buna mecbur edilmez; çünkü hacem samanı geniştir, İbni Habib ise : Bir kimse: bert abdest almam; yıkanmam; oruç tutmam; dese yahud zekâtla haccı terk etse kâfir olur.» demiştir ki, selefden bir cemâatin kavli de budur. Sair ulemâya göre; ibâdetin farzıyetini inkâr etmedikçe küfretmiş olmaz. Zira bu babda ashab-ı kiramın icmâı vardır.




36 - Allah Tealaya İmanın, Amellesin En Faziletlisi Olduğunu Beyan Babı



135 — (83) Bize Mansur,b. Ebî Müzâhim [456] rivayet etti. (Dedi ki): Bize İbrahim b. Sard [457] rivayet etti. H.


Bana Muhammed b. Ca'fer b. Ziyad [458] da rivayet etti. (Dedi ki): Bize İbrahim yâni İbni Sa'd, İbni Şihâb'dan, o da Said b. el-Müseyyeb'den o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi. Ebû Hüreyre şunları söylemiş : ResulUUaâh (Saliatlahii Aleyhi ve Sellem) 'e amellerin hangisinin daha faziletli olduğu soruldu.


«Allaha imandır.» buyurdular. Soran zat: Sonra nedir? dedi. Resulül-lah (Salhllahii Aleyhi ve Sellem):


«Allah yoİunda cihaddır.» buyurdular. Soran : Ondan sonra nedir9 dedi. Resuliîllah


«Hacc-ı mebrurdur.» buyurdular.


Muhammed b. Ca'fer'in rivayetinde ise: Rcsulüllah (SallallahU Aleyhi ve Sellem) «Allaha ve Resulüne İmandır.» buyurdu; denilmektedir ,




— (...) Bana bu hadisi Muhammed b. Râfi' ile Ahd. b. Humeyd de Ab-durrâzzâk'dan rivayet ettiler. (Demiş ki): Bize Manıcr, ZühriMcn bu is-nâdla bu hadisin mislini haber verdi.




136 — (84) Bana Ehu'r-Rahi'ez-Zehrâni rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammâd b. Zeyd rivayet etti. (Dedi ki): Bize Hişâm b. Urve rivayet eyledi, H.


Bize Halef b. Hişâm dahi rivayet etti. Bu lâfız onundur. (Dedi ki): Bize ammâd b. Zeyd Hişâm b. Urve'den o da babasından, o da Ebû Murâvih 1-Leysî'den, [459] o da Ebû Zerr'dcn naklen rivayet etti. Ebû Zerr şöyle emiş :


— Ya Resıılâllah, amellerin hangisi daha faziletlidir? dedim. Peygam-er (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):


«Aİlaha îmanla Onun yolunda cihâddır.» buyurdu. Köle ve câriyele-in hangisi (ni âzad etrnek) daha faziletlidir? dedim.


«Sahiplerince en nefis sayılanlarile fiyatı en yüksek olanlarıdır.» >uyurdu. Ya (bunu) yapamazsam? dedim.


«Yapan bir kimseye yardım edersin, yahud yapamayan namına sen yaparsın.» buyurdu. Ben :


— Yâ Resulailah! Bu işin bir kısmını yapmakdan âciz kalırsam ne m yürürsün? dedim.


«Şerrini insanlardan men' edersin; zira bu, senden sana bir sadakadır.» uyurdular.




— (...) Bize Muhammed b. Kâfi' ile Abd b. Humeyd rivayet ettiler. Abd «bize haber verdi» sığasını kullandı. İbni Râü' ise: Bize Abdurrazzâk rivayet etti, dedi. (Abdurrazzâk demiş ki): Bize Ma'mer Zühri'den, o da Utvetü'bnü'z-Zübeyr [460]'in âzadlısı Habıb'dcn, o da Urvetü'bnü'z-Zü-beyr'den, o da Ebû Murâ\'ih'den, o da Ebû Zerrden, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seüem) 'den naklen bu hadisin mislini haber verdi. Şu kadar var ki o : (burada sânı'lâfzını ma'rife yaparak) «şu halde ya yapana yardım edersin yahud yapamayan namına sen yaparsın» dedi.




137 — (85) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki): Bize Aliy b. Müshir, Şeybâni'den, [461] o da el-Velİd b. el-Ayzar'dau [462] o da Sa'd b. İyâs Ebû Amr Şeybânî'den, [463] o da Abdullah b. Mes addan naklen rivayet etti. tbni Mcs'ud şöyle demiş: Resulüilah (Sallallahü Aleyhi ve Seüem)'c, amelin hangisi daha faziletlidir diye sordum.


«Vaktinde (kılınan) namazdır.» buyurdu.


— Ondan sonra hangisidir? dedim. «Anneye babaya itaattir.» dedi.


— Sonra hangisidir? dedim.


«Allah yolunda cihâddır.» buyurdular. Daha fazlasını sormayı ancak ona acıdığım kin bıraktım.




138 — (...) Bize Muhammed b. Ebî Ömer el-Mekki rivayet etti. (Dedi ki): Bize Mervân el-Fezân rivayet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Ya'fur, [464] cl-Velid b. el-Ayzâr'dan, o da Ebû Amr Şeybânî'den, o da Abdullah b. Mes'ud'dan naklen rivayet etti. Şöyle demiş:


— «Ya Nebiyyaîlah, amellerin hangisi cennete daha yakındır? dedim» Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):


«Namazları vaktinde kılmakdır.» buyurdu.


— (Bundan sonra) nedir ya' Nebiyyallâh? dedim. «Anneye babaya itaattir.» dedi.


— (Sonra) nedir yâ Nebiyyallâh? dedim. «Allah yolunda cihaddır.» buyurdular.




139 - (...) Bize Ubeydullah b. Muâz el-Anbcri rivayet etti. (Dedi ki): Bize babam rivayet etti. (Dedi ki): Bize Şu'be, El-Velid b. el-Ayzâr'dan rivayet etti kî, el-Velid, Ebû Amr Eş-Şeybânîden dinlemiş. Ebû Amr: Bana şu evin sahibi rivayet etti; (diyerek Abdullahın hanesine işaret etmiş') Abdullah şöyle demiş:


— Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seliem) 'e amellerin hangisi Allaha daha makbuldür? diye sordum.


«Vaktinde (kılınan) namazdır.» dedi.


— Ondan sonra hangisidir? dedim. «Anne babaya itaattir.» buyurdu.


— Sonra hangisidir? dedim.


«Allah yolunda cihaddır.» buyurdular. Abdullah demiş ki: Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seliem) bunları bana anlattı. Daha fazlasını sorsa idim mutlaka söylerdi.»




(...) - Bize Muhammed b. Beşşâr rivayet etti. (Dedi ki): Bize Mu-hammed b. Ca'fer rivayet eyledi. (Dedi ki): Bize Şu'be bu isnadla bu hadisin mislini rivayet etti; ve «Abdullahın evine işaret etti amma onun adını bize söylemedi.» cümlesini ziyade eyledi.




140 (...) - Bize Osman b. Ebû Şeyhe rivayet etti. (Dedi ki): Bize Cerir, el-Hascn b. Ubeydillâh'dan, o da Ebû Amr eş-Şeybânî'den, o da Ab-dullah'dan, o da Peygamber (Sallallahü A leyhi ve Seliem) 'den naklen onun :


«Amellerin -yahud amelin- en faziletlisi, vaktinde kılınan namazla babaya itaattir.» buyurduğunu rivayet eyledi.


Bu babın hadisleri Ebû Hüre y re, Ebû Zerr-i Gıfarî ve İbni Mes'ud (Radıyallahu Anhunif hazerâtından rivayet olunmuştur. Birinci hadisde Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seliem) 'e suali soran zât Ebu Zerr (Radıyallahu anh)''6ir. Sormakdan maksadı da o ameli yapmaktır. Nitekim bütün Ashab-ı kiramın âdetleri, hayırlı bir iş gördükleri vakit hemen onu yapmak idi.


Buradaki hadislerde hacc-i mebmr, birr-i vâlideyn gibi tabirler göze çarpmaktadır.


Hacc-ı mebrur : Bazılarına göre içine günah karışmayan haccdır; Bazı ulemaya göre ise; haçc-ı mebrur: makbul hacc demektir. Zira mebrur kelimesi me'cur ma'nasma gelir. Bu kelimenin aslı birr olup iyilik ve güzel iş demektir.


Birr-i vâlideyn ta'biri de bundan alınmıştır. Kaadi Iyaz'a göre mebrur. Sâdık ve sırf Allah için mânasına gedebilir.


Nevevî diyor ki : «Mebruru makbul ma'nasma almak müşkil sayılabilir. Çünkü bir amelin kabul edilip edilmediği bilinmez. Bunun cevabı şudur: bir ibâdeti yaptıkdan sonra o kimsenin hayrının artması o ibâdetin kabulüne alâmettir; denilmiştir.


Birr-i Vâlideyn: anr-^ ve babaya itaat ve iyilik etmekdir. Hatta onların dostlarına iyilik ve ikramda bulunmak dahî bu hükme dâhildir.


İkinci hadisde peçen «sâni'» tabiri bazı rivayetlerde «zayi'» şeklinde zaptedilmiştir. Ma'na i'tibariyle bu da doğru ise de; burada kelimenin sahih rivayeti «sâni'» dir.


Sânı': san'at sahibi, iş adamı demek olduğuna göre onun mukaabilin-de san'atçı olmayan ma'nasma gelen «ahrâk*în zikredilmesi de bunu gösterir. Kelimeyi Hişam'm tashif ederek «zayi1» okuduğu rivayet olunur.


Babımız hadislerinin ma'nalarma gelince :


Görülüyor ki; Hz . Ebû Hüreyre hadisinde âmellerin en faziletlisi Allaha imân ondan sonra cihad. sonra haccdır. Ebû Zerr (Radıyallahu anh) hadisinde en faziletli amel imân ondan sonra cihaddır. İbni Mes'ud (Radıyallahu anh) hadisinde ise amellerin en faziletlisi namaz, ondan sonra anne ve babaya itaat, ondan sonra cihad gelmektedir. «Tefadulü'l-fslâm» babında geçen Abdullah b. Amr hadisinde: Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e İslâmın hangi ameli daha hayırlıdır? diye sorulduğunu, Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seliem) in buna cevaben : «Yemeği yedirir; selâmı tanıdığın ve tanımadığın herkese verirsin...»buyurduğunu; ve yine ayni bâbdaki Ebû Musa hadisinde :


Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)%\ müsîümanlarm hangisi daha hayırlıdır? diye soruldukda Peygamber (SuJallahîi Aleyhi ve Sellem)'in:


«Müsiümanîarın en hayırlısı elinden ve dilinden müsi umanlar sn esen kaldığı kimsedir.» şeklinde cevap verdiğini görmüştük, Bunların emsali çok-^un jj^l böyle olunca mezkûr hadislerin aralarını bulmak da bir hayli müskil olmuş; bu bâbda ulema ihtilâf etmişlerdir. Ezcümle Şâfiiyye ulemasından Ebû Ab dili âh e1-Hu1eymi, üstadı Ebû Bekir el-Kaffâl eg-Şâşî 'nin bu hadislerin aralarım iki vecih-le bulduğunu söylemiştir.


Birinci veçhe göre : Bu muhtelif cevaplar muhtelif hâl ve şahıslara göre verilmiştir. Zira bazen: eşyanın en hayırlısı denilir. Ama bundan o eşyanın bütün vecihlerden hayırlı olduğu kasdedilmez. Maksad bazı hallerde en hayırlı olduğunu anlatmaktır. Kaffâ1 bu hususda bir çok haberlerle ve bilhassa îbni Abbas (Radiyallahu anh) 'dan rivayet edilen bir hadisle istişhad etmiştir. Mezkûr hadisde Resulüllah (Saîtallahü Aleyhi ve Sellem) :


«Haccetmemin bir kimse İçin bîr hacc kırk gazadan daha faziletlidir. Amma hacc etmiş oîan bir kimse İçin bir gaza kırk haccdan daha faziletlidir.» buyurmuş.


İkinci veçhe göre: Hadislerin ibarelerinden edatı hazf edilmiştir. Fakat niyette mevcuddur. Binaenaleyh, amellerin en hayırlısı filân şeydir; sözünden murad: o şey amellerin en hayırlılarından biridir demektir. Nitekim : «falan kimse insanların en akilhsıdir.» derler.


Bundan maksad : akıllılarından biridir; demektir. Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in: «sizin en hayırlınız ailesi için en hayırlı olamnız-dır.» hadis-i şerifi de bu ma'nayadır. Çünkü bir insanın ailesine hayırlı olması, mutlak surette bütün insanların en hayırlısı olmasını icabetmez.


Bu ikinci veehe göre imân bütün amellerin efdalidir. Çünkü sıfatın şerefi müteallakımn şerefine bağlıdır. İmanın rnüteallakı ise; Allah ve Resulüdür. Fakat diğer faziletli ameller birbirlerine müsavidirler. Bunların birbirinden üstün olması delillerile anlaşılır. Mezkûr ameller şahıslara ve hâllere göre değişirler.


Vâkıâ bu ameller bâzı rivayetlerde birbirleri üzerine « f » edatile atfedilmişlerdir. «Ondan sonra» ma'nasına gelen bu edat tertib ifade ederse de buradaki tertib yalnız zikirde yâni sözdedir. Nitekim Teâlâ hazretlerinin :


«Bu sarp yokuşun ne olduğunu bildin mi? (Esir olanîbir başı çözmekdir. Ya-hud ümûrnî bir açlık gününde yakınlığı olan bîr yetime veya toprak döşenen bir fakire yemek yedirmektir. Sonra imân edenlerden olmadı [465] » âyet-i kerîmesi ve emsalindeki atıflar da bu kabildendir.


Hadislerin aralarını bulmak için Kaadı Iyâz dahi iki vecih göstermiştir. Bunlardan biri Kaffâl'in dediği gibi muhtelif cevapların muhtelif hallere göre olmasıdır.


İkincisine göre: Peygamber (SaUallahU Aleyhi ve Sellem) 'in cihâdı hac-cın üzerine geçirmesi, sual îslâmiyetin ilk zamanlarına tesadüf ettiğinden-dir. Zira o günler b;;rb darb günleri idi.


Müslim sarihlerinden Ebû Abdillâh Muhammed b. İsmail et-Temîmî bu ikinci vecihle birlikde ayrı bir vecih olmak üzere (sümme) edatının tertib ifâde etmediğini söylemişse de; bu kavil Usul-i Fıkıh ulemasile lisan âlimlerince şâzz sayılmıştır. Temimi şöyle diyor; «Sahih oîan şudur ki, cihadın efdal olması umumî ve mecburî seferberlik zamanına hamledilir. Çünkü o zaman cihâd herkese farz olur. Hal böyle olunca da cihâd ön plâna alınmaya ve Leşvika daha lâyık olur. Zira cihadda müsiümanîarın âmme maslahatı vardır. Hem böyle zamanlarda cihad aletta'yin farzıayn olur. Hacc öyle değildir.»


Muhammed b. Ca'fer'in rivayetinde amellerin en faziletlisi sorulunca Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in: «Allah ve Resulüne imandır.» buyurmasını Nevevi imana amel denileceğine sarih delil saymaktadır. Nevevi diyor ki: «Bundan murad —Allahu a'lem — kendisile İslâm dinine girilen imandır, ki o da kalbile tasdik ve iki şehâ-deti getirmekle olur. Tasdi'.^kalbin, ikrar da diîin amelidir. Burada oruç, namaz, hacc, cihad ve saire gibi azanın amelleri imanda dâhil değildirler. Zira bunlar cihadla hacem kısımlarından sayılmışlardır. Bir de Peygamber (SaUallahU Aleyhi ve Sellem) buradaki suâle: «Allah ve Resulüne imandır.» cevabını vermiştir ki, ameller hakkında böyle denilemez. Amma bu mezkûr amellere imân denilmesine mâni1 değildir. Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)!in köle ve cariyeler hakkında: «Sahiplerince en nefis sayılanlariie fiyatı en yüksek olanlarıdır.» buyurmasını Nevevi şöyle izah ediyor : «Allahu a'-lem bundan murad: bir kişi âzâd etmek istemesidir. Fakat azâd edecek kimsenin bin lira parası olur da bununla ya iki kıymetsiz köle veya câriye yahud bir tane kıymetli ve pahalısını almak isterse iki tane kıymetsizi alması efdaîdır. Bu mesele kurbana benzemez. Çünkü Kurbanda semiz bir koyun kesmek iki tane zaiftan evlâdır. Bizim ashabımızdan Bağavî rahimehullah «et-Tehzib» nam eserinde bu iki meseleyi benim zikrettiğim gibi anlattıkdan sonra şöyle demiştir: Şafiî (Rahimehullah) kurban hakkında : Kıymetin çok, adedin az olması bence adedin çok, kıymetin az olmasından daha iyidir. Köle azadında ise adedin çok, kıymetin az olması bence kıymetin çok, adedin az olmasından daha makbuldür. Çünkü kurbandan maksad ettir. Semiz hayvanın eti ise hem daha çok, hem daha nefisdir. Köle azadından maksad: o şahsın hâlini mükemmelleştirmek ve onu kölelik mezelletinden kurtarmaktır. Bir cemaatı kurtarmak ise bir kişiyi kurtarmakdan evlâdır, demiştir.




Bu Hadislerden Çıkarılan Hükümler:




1 - Namazları vakitlerinin evvellerinde kılmak müstehaptır. Zira hem ihtiyata riâyet hem de vazifeyi vaktinde yapmaya şitâb olur,


2 - Suâlin güzel ve âdaba muvafık olması gerekir.


3 - Müfti ve muallim, sual soranlara ve talebeye karşı sabırlı ve mütehammil oîr-ıalı; suallerin çokluğundan bıkkınlık getirmemelidir.


4 - Talebe muallimine acımalı onu yormamah, bilâkis yararına hareket etmelidir. Çünkü İbni Mes'ud (Radiyalkıhu anh) : «Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)1 e daha fazlasını sormayı ancak ona acıdığım için bırak-dmı.» demiştir.


5 - Olmayan bir şey için: «şöyle yapılsa şöyle olurdu.» demek caiz-. dir. Zira Hz. İbni Mes'tıd; «daha fazlasını sorsam bana fazlasını söylerdi.» demiştir.




37 - Şirkin Günahların En Çirkini Olduğunu ve Ondan Sonraki Günahların En Büyüğünü Beyan Babı



141 - (86) Bize Osman b. Ebi Şeybe ile İshâk b. İbrahim rivayet ettiler. İshâk: Bize Cerir [466] haber verdi dedi. Osman ise: Bize Cerir, Man-sur'dan [467] , o da Ebû Vâil'den, o da Amr b. Şurahbil' [468] den, o da Abdulfah'dan [469] naklen rivayet etti, dedi, Abdullah şunları söylemiş :


Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e


— Allah indinde en büyük günah nedir? dedim.


«Seni yaratmış okluğu hâlde Allaha şirk koşmandır.» buyurdu."


— Bu gerçekten pek büyük; bundan sonra nedir? dedim.


«Seninle beraber yemek yiyeceğinden korkarak evlâdını öldürmendîr.» dedi.


— Ondan sonra nedir? dedim.


«Ondan sonra komşunun heİâtile zina etmendir.» buyurdular.




142 — (...) Bize Osman b. Ebî Şeybe ile İshâk b. İbrahim Cerirden rivayet ettiler. Osman: Bize Cerir, A'meş'den, o da Ebû VâiTflen, [470], o cîa Amr b. Şurahbil'den naklen rivayet etti; dedi. Abdullah şöyle demiş: Bir adam :


— Yâ Resulâllah! Allah indinde hangi günah en büyüktür? dedi. Ee-suîüllph (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :


«Seni yaratmış olduğu halde Allah'ın bir na2iri bulunduğuna kail ol-mandır.» buyurdu. O zât:


— Sonra hangisidir? dîye sordu. Peygamber {Sallallahü Aleyhi ve Sellem):


«Seninle beraber yemesinden korkarak evlâdını öidürmendsr.» dedi.


— Ondan sonra hangisidir? deyince :


«Komşunun heİâliyle zina etmendir.» Allah (Azze ve Celle) bunları tasdik için: «Allahın hâlis kullan o kimselerdir ki, Allah'la beraber başka bir tanrıya duâ etmezler; Allah'ın haram kıldığı nefsi öldürmezler meğer ki hakla ola! Zina da etmezler. Her kim de bunları yaparsa ağır cezaya çarpar» [471] ayet-i kerimesini indirdi.


Bu iki rivayetin bütün râvilerinin Kûf e'Ü olması garib ve lâtif bir tesadüftür.


İbni Mes'ud hazretlerinin buradaki suali hakkında e1-Übbi şunları söylemektedir: Amellerin en faziletlisi hususundaki suâlin vechi yukarıda geçti. Günahların en büyüğüne gelince: Bütün günahlardan sakınmayı te'min için bu suali sormamak daha muvafık olurdu... denilemez; çünkü bu suâlin vechi dahi: o günahdan daha çok korunmak için sorulmuş olmasıdır.»


Nidd : misil demektir. Ahfeş 'den rivayet edildiğine göre; nidd; zıd ve benzer ma'nâlarına gelir. E1-Übtai'ye göre nidd, misilden de ehass'dir. Çünkü; nidd, çağınîan muhalif misildir. Bu takdirde AUaha — haşa— muhalif olmayan misil iddiası yasak değilmiş gibi bir ma'nâ


hasıl olursa da E1-Übbi buna cevaben: Bu söz :


«Senin Rabbın kullarına zulmeden değildir.» [472] âyeti kabilindendir, diyor. Yâni sığası mübalağalı ismi fail olsa da âyetten mubeleğa murâd edilmemiştir demek istiyor.


«Seni yaratmış olduğu halde...» cümlesinden murâd, Allah ile Ona nazİr sayılan şey arasındaki farkı beyân ve bu inancı takbihtir. İmam Ebu'l-Hasen Eş'ari Allah Teâlâ 'nın ehass-ı vasfı kudret olduğuna bununla istidlal etmiştir.


«Seninle beraber yemesinden korkarak evlâdını öldürmendir.» cümlesindeki evlâd kaydı, katlin pek çirkin bir şey olduğunu anlatmak içindir. Çünkü; bu fiil babaların tabiatına tevdi' buyurulan şefkat ve merhamete zıddır. Binaenaleyh onu ancak canavar tabiatlı beyinsizler yapar. Bu cümle Teâlâ Hazretlerinin:


«Fakirlik korkusu ile evlâdınızı öldürmeysrs!» âyet-i kerimesine işarettir.


Filhakika arapların en çirkin âdetlerinden biri, fakirlik ve açlık korkusu ile çocuklarını Öldürmeleri idi. Hatta büyürse, bir namussuzluk eder endişesiyle kız çocuklarını doğar doğmaz diri diri mezara gömerlerdi. Böyle diri diriye mezara gömülen kızlara mev'ûde denilir. Bu tüyler ürper-


tici çirkin âdet Kur'an-ı Kerim 'de:


«Diri diriye mezara gömülen kıza, hangi suçundan dolayı öldürüldüğü sorulduğu vakit...» âyet-i kerimesiyle takbih olunmuştur.


«Esâm» : günaha girmek rna'nasma ise de âyet-i kerimede ondan *nu-rad; günahın cezasıdır. Nitekim lügat ulemasından Halil b. Ah-raed'le Sibeveyh 'in, Ebû Amr Şey bani, Ferrâ' ve Ebû Aliy'il-Farisî 'nin kavilleri de budur. Yunus ile Ebû Ubeyde'ye göre ise «esâm»ın mânası tecziyedir. Ibni Abbâs (Radiyallahu anlı) ile Süddî'ye göre cezadır. Bir çok mü-fessirler onun cehennemde bir vâdî olduğunu söylemişlerdir.


«Komşunun he!âiı»ndan murad: Karışıdır. Zina mutlak surette haram ye büyük günah olmakla beraber burada komşunun karısı ile diye kayıd-îanması, onunla zina etmenin daha da'çirkin ve büyük suç olduğunu göstermek içindir. Bir de komşunun karısını hasseten zikretmesi, ekseriyetle zina komşular arasında yapıîdığmdandır. Zira evlerinin bir birine yakın olması görüşüp buluşmayı kolaylaştırır.


Hadis-i şerifde komşunun karısı ile yapılan zinanın büyük günah olarak gösterilmesi komşu kızı, gelini ve nikâhlısı olmayan her hangi bir komşu kadını ile zina etmenin hükümden hâriç kaldığına delâlet etmez. Çünkü buradaki «karisi» tâbiri bir kayd-ı ihtirazı değil, kayd-ı vukûîdir. Yâni ekseriyetle komşu kadınları evli oldukları için bu ta'bir kullanılmıştır. Yoksa evli olsun olmasın bütün komşAı kadınları hükümde müsavidirler. Fakat «komşu ta'biri bir kayd-ı ihtirazıdır. Binaenaleyh komşu kadınla yapılan zina komşu olmayanla yapılan zinadan daha çirkin ve daha büyük bir suçtur. Evet, komşu komşusundan sadakat bekler. O evde yokken komşusu onun malını ve ailesini koruyacak ona her nevi' zararın gelmesine mâni' olacak onun gözlerini ardında bırakmayacaktır. Zira komşuya ikram ve ihsanda bulunmak hem A11ahu Zü' - ce1â1'in hern de Resûl-i ziŞâı 'nın emirleridir. Bu cihet nazar-ı i'tibara bara alınarak bir de komşunun karısı ile zina meselesi düşünülürse; onun ne derece çirkin bir fiil ve büyük bir günah olduğu kendiliğinden meydana çıkar.


Bundan dolayıdır ki Hz: Mikdâd (Radiyallahu anh) 'm rivayet ettiği bir hadisde :


«Bir kimsenin on tane kadınla zina etmesi, komşusunun karısı ile zina etmesinden daha ehvendir.» Duyurulmuştur. Araplar komşunun harim-i ismetini korumakla öğünürlerdi. Bu babda Arap Şairi Antere'den ve deha başkalarından şiirle-^nakledilmiştir.




Hadisden Çıkarılan Hükümler:



Bu hadisde A11ah'a şirk koşmanın en büyük günah olduğu onun arkasından da haksız yere insan öldürmek geldiği beyân ediliyor. Nevevi nin beyanına göre; anne babaya isyan etmek, sihir yapmak, riba yemek ve harpden kaçmak gibi büyük günahların kendilerine mahsus tafsilât ve ahkâmı vardır. Onların dereceleri de hallerine göre bu tafsilâttan anlaşılır. Mezkûr günahlardan biri için bir yerde: «Bu, büyük günahların en büyüğüdür» denilirse «En büyüklerinden biridir.» ma'nası kasedilir.




38 - Büyük Günahları ve onların En Büyüğünü Beyan Babı



143 — (87)Bana Amr b. Muhammed b. Bükeyr b. Muhammet! en-Nâkıd rivayet etti. (Dedi ki): Bize İsmail b. Uleyye, Saîd el-Cüreyri' [473] den rivayet etti. (Demiş ki): Bize Abdurrahman b. Ebî Bekre [474]babasından rivayet etti. Demiş kî: Resuîüllah (SaVallahii Aleyhi ve SeUemj'm yanında idik. Üç defa :


«Size büyük günahların en büyüğünü haber vereyim mi? Allaha şirk koşmak, anaya babaya İtaatsizlik etmek ve yalancı şahitliği yapmaktır -yahud- yalan söylemektir-» dedi.


Resuîüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seliem) dayanmıştı. Hemen (doğrulup) oturdu. Artık bu sözü o derece tekrarladı ki, biz:


«Keşke sükût buyursalar dedik.»


Şirkin en büyük günah olduğunu bundan önceki bâbda ve sırası geldikçe başka yerlerde gördük. Bu bsbda ehl-i kıble olanlardan tek bir kimsenin şüphesi yoktur.


Anneye babaya itaatsizliğe gelince: bu mesele hadis-i şerifde «Ukuk»


kelimesiyle ifade olunmuştur.


Akk ve Ukûk lügatte: alâkayı kesmek sıla-i rahimde bulunmamak ma1.


nâsmadır.


Şer'an haram olan ukûkun hakiki tarifini zabt eden ise azdır. Ebû Muhammed İbni Abdisselâm bu bâbda şunları söylemiştir:


«Anneye ve babaya itaatsizliğe ve onlara mahsus olan haklara dair . i'timâd edebileceğim bir kaide bulamadım. Filhakika onlara her emir ve nehy ettikleri şey hususunda itaat etmek biîittifak vacib değildir. Ama onların izni olmaksızın oğullarının cihada gitmesi haram kılınmıştır. Çünkü oğullarının öldürüleceğini veya azasından bir uzvun kesileceğini düşünür ve buna son derece üzülürler. Çocuklarının canı veya azasından bir uzvu için tehlikeli görülen her seferin hükmü de budur.»


Ebû Amr İbni Salâh «Fetâvâ» sında anneye babaya itaatsizliği şöyle ta'rif eder: «Haram olan itaatsizlik; vâcib fiillerden olmamak şartiyle anne ve babaya azımsanmayacak derecede eziyyet veren her fiildir. Çok defa: «Günah olmayan her hususda anneye babaya itaat farzdır; bu babta onların emirlerine muhalefette bulunmak, itaâtsizlikdir.» denilir. Ulemâdan bir çokları şüpheli şeyler hususunda bile onlara itaati vâcib görmüşlerdir. Bizim âlimlerimizden bâzılarının «Anne ve babanın izni olmadan çocuk okumağa ve ticarete gidebilir» demesi, benim söylediklerime muhalif değildir. Çünkü bu söz mutlaktır. Benim söylediğimde ise bu mutlakı takyid vardır.»


Yalan yere şahidlik meselesinde zayi olan hakkın büyük veya küçük


Basra'lıdir. olması arasında hükmen bir fark olmadığı hadis ve kavaidin umûmundan ve mutlak olmasından anlaşılmaktadır.


Yalan söylemek ma'nasına gelen «kai-i zürû Kurtubi, yalancı şahitlik diye tefsir etmişse de E1-Übbi buna i'tiraz etmekde ve şunları söylemektedir: «Öyle değildir. Bunun ma'nası, bilmediği bir şeye kasden şahidlik etmektir; isterse vakıa uygun düşsün. Nitekim bir kimse bilmeden Zeyd , Amrı öldürdü diye şahidlik etse de sonra bu sözün doğru olduğu anlaşılsa yalan yere şahidlik etmişdİr...»


Kurtubî'nin beyanına göre yalanın en büyük günahlardan olması rnal ve can itlafına, haramı helâl, helâli haram yapmaya sebeb olduğundandır. Binaenaleyh şirkten sonra ondan daha büyük bir günah yoktur. Nitekim Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellemj'in onu söylerken doğrularak oturması, ona pek ziyade ehemmiyet verdiği içindir ki, bu da onun haram ve çok çirkin bir şey olduğunu bi't-te'kid ifâde eder, Maamâfih Nevevi insan Öldürmenin yelancı, şahidliği yapmakdan daha büyük günah olduğuna kaildir.


Ashabın: «Keşke sükût buyursalar!..." demeleri Resuîüllah (Sallallahü Aleyhi ve SeUeml'e acıdıkları ve onu rahatsız etmiş olmaktan korktukları içindir.




144 — (88) Bana Yahya b. Habib cl-Hârisi rivayet etti. (Dedi ki): Bize Hâlid —ki İbnü'l Haîris'dir— rivayet elti. (Dedi ki): Bize Şu'be rivayet etti. (Dedi ki): Bize Ubeydullah b..Ebî Bekir, Eııes'den, o da Peygamber (SallallahU Aleyhi ve Seliem)'dan naklen büyük günahlar hakkında şöyle buyurduğunu haber verdi:


«Allaha şirk koşmak, anne babaya âsî olmak, İnsan öldürmek ve yalan söylemektir.»




(...) Bize Mııhammed b. el-Velid b, Abdilhamid [475] rivayet etti. (Dedi ki): Bize JVluhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki); Bize Şu'be rivayet etti. Dedi ki: Bana Ubeydullah b. Ebî Bekir [476] rivayet etti. Dedi ki: Enes b. Mâlik'i dinledim. Şunları söyledi:


— Resutüllah (SaÜallahü Aleyhi ve Sellem) büyük günahları anlattı.


— Yahud kendisine büyük günahlar soruldu da;


«Büyük günahlar: Allaha şirk koşmak, insan Öldürmek ve anaya babaya


âsî olmaktır.» dedi ve:


«Size büyük günahların en büyüğünü haber vereyim mi? O da yalan söylemektir - Yahud yalancı şahitliktir-» buyurdular.


Şu'be: «Zann-ı galibime göre (yalancı şahitlik) dedi; demiş.


Hadis-i şerifin son cümlesi hakkında Nevevi şöyle diyor : *Bu söz akla gelen zahiri ma'nasma gelmez. Çünkü; Şirk hiç şüphesiz yalancı şahidlikden daha büyüktür. Katil de öyledir. Şu halde onu te'vil etmek gerekir. TeVili hususunda da üç vecih vardır :


1- Hadis küfre hamledilir. Yani bunu kâfir yapar. Çünkü kâfir hem yalan yere şahidîik eder; hem de böyle bir şehâdetle amel eder.


2- Bu söz yalan yere şahidîik etmeyi helal i'tikad eden hakkındadır.


Zira bu i'tikadda bulunan bir kimse kâfir olur.


3- Hadisden murad yukarıda görüldüğü vecihle yalan yere şahidîik etmek en büyük günahlardan biridir demektir.» Mamafih.


Nevevi, hadisi hakiki küfürle te'vil etmeyi zaif btümakda ve : «Bu hadis hukuk babında yalancı şahidlikten rnen'etmek için vârid olmuştur.» demektir.


Ulema-i Kiram büyük günahların muayyen bir adedle mahsur olarak ifâde edilmeyeceğini söylemişlerdir. İbni—Abbas (Radiyallahu anh) hazretlerine :


— Büyük günahlar yedimidir? diye soruldukda:


«Onlar yetmişe dabâ yakındır.» bir rivayette :«Yedi yüze daha yakındır.» dediğ irivâyet olunur.


Resulüllah (SaUaîîahü Aleyhi ve Sellem) : «Büyük günahlar yedidir.» buyurmuşsa da bundan maksad : «Şu yedi şey büyük günahlardandır.» demektir. Bu sıyga umum ifade etse de tahsis olunmuştur. Sonra bir rivâyetde büyük günahların yedi; diğer rivayette üç, bazısında dört gösterilmesi bunlar hem büyük günahların en çirkinlerinden oldukları hemde çûk vuku' buldukları içindir. Bahusus câhiliyet devrinde büyük günahlar çok irtikab olunurdu.


Bir hadisde büyük günahların yalnız bir kısmı anlatılmak istenildiği için bunda zikredilenler ötekinde zikredilmemiştir. Bundan dolayıdır ki; ana ve babaya söğmek, koğuculuk etmek, bevüden temizlenmemek, yemin-i gârnus ve saire hep büyük ganah oldukları halde ayrı ayrı hadislerde beyan olunmuşlardır.


Büyük günahın ta'rifine ve küçük günahdan ayrılmasına gelince : İbni Abbâs (Radiyallahu anh) : «Allanın yasak ettiği her şey büyük günahtır.» demiştir. Şafiilerin Fıkıh ve Usul-i Fıkıh imamlarından Ebû İshâk el-Esferâinîn'in kavli de budur. Bunların delili : A1lah'm azamet ve celâline nisbetle her muhalefetin büyük günah sa-yılmasıdır.


Cumhur-u ulemaya göre ise; günahlar büyük ve küçük olmak üzere ikiye ayrılırlar. Bu kavil Hz. îbni Abbas 'dan da rivayet olunur. Günahların büyük ve küçük kısımlarına ayrıldığına kitab ve sünnetten bir çok deliller bulunduğu gibi ümmetin selef ve halefi onları hep bu taksime tâbi tutmuşlardır. İmam Gazali «el-Basit fi'1-Mezheh» adlı eserinde: «Küçük günah ile büyük günah arasındaki farkı inkâr etmek fıkha yaraşmaz...» demiştir. Gazal i'nin kavli-başkalarından da nakledilmiştir Evvet, A11ah’m celâline nisbetle ona muhalefette bulunmak cidder çirkin bir şey ise de; muhalefetlerin bazısı bazısından büyük olur. Bu i'ti-barla onlar:


1 - Beş vakit namaz, ramazan orucu, hacc, Ömre, abdest, arife güni veya âşura orucu ile sahih hadislerin beyan ettiği sair hayırlı amelleriî keffaret olabileceği günalhar;


2- Mezkûr ibâdet ve tâatın keffaret olamadığı günahlar nâmiyle ik kısma ayrılırlar, işte şeriat namaz ve emsalinin keffaret olduğu günahla ra küçük günahlar; bunların keffaret olamadıklarına büyük günahla adım vermiştir. Bu suretle günahların büyük ve küçük diye taksim sabit oldukdan sonra; ulema bunların zabtı hususunda dahi bir hay li ihtilâf etmişlerdir. İbni Abbâs (Radiyallahu anh) 'm ; «AHahıı cehennem, gazab, lâ'net veya azab gibi bir şeyle encama erdirdiği her gü nah büyüktür» dediği rivayet olunur. Hasan-ı Basri 'den de bu na yakın bir söz naklederler. Başkaları: Hangi günah için Allah ce hennemle tehdit eder veya dünyada haddi şer-i tatbik ettirirse; o güna büyüktür.» demişlerdir. İmam Gaza1i'ye göre ise: insan hangi güm hı bir korku ve pişmanlık sakıncası hissetmeden, onu küçümseyerek iı tikab edenler gibi hatta âdet hâline getirip de bu tahkir ve küçümseme yi de hissetmeyenler gibi yaparsa o günah büyüktür. Ağızdan kaçtığın ve takva murakabesinin gevşekliğine hamledilen ve pişmanlıktan hâli ka mayan günahlar ise küçük günahdır. Bunlar kişinin adaletine ma'ni' deği lerdir.


Ebû Amr İbni's-Salâh büyük günahı şöyle ta'rif edeı yük ismi verilebilecek şekilde büyük olan ve mutlak surette büyük-kle vasıflanan her günah büyüktür.» Ona göre büyük günahın bir takım iareleri vardır. Bunlar: hadd-i şer-i icâbetmek, cehennem azabiyle teh-d olunmak, failine fasik denilmek, lâ'net olunmak gibi şevlerdir.


Bu hususda İzzü-d'Din İbni Abdisselâm dahi 1-Kavaid» nam eserinde şunları söylemiştir : «Büyük günah ile küçük inan arasındaki farkı öğrenmek istersen küçük günahın mefsedetini nass sabit olan büyük günahların rnefsedetiyle bir ölç! eğer büyük günah-rm mefsedetinin azından noksan gelirse o günah küçük günahlardan-r. Müsavi veya daha fazla olursa büyüktür. Meselâ: Bir kimse Allah Teâ1â'ya veya Resulü Zişanı (Saliallahü Aleyhi ve Seltem) ibretlerine söğer yahud Peygamberleri tahkir eder; onlardan birine ya-cı derse, yahud Kâ'be 'ye pislik bulaştırır veya mushafı helaya atar-bütün bunlar — büyük günah oldukları şeriat tarafından tasrih edil-ese bile yine— en büyük günahlardandırlar. Keza zina etmek için bir mseye bir kadını tutmak yahud öldürsün diye bir müslümanı tutmak ıphesiz ki; yetim malı yemekden daha büyük bir mefsedettir. Halbuki ;tim malını yemek büyük günahlardandır. Müslümanların gizlendiği ri kâfirlere söylerse onları kılıçdan geçireceklerini kadınları ile çocuk-rını esir, mallarını yağma edeceklerini bildiği halde yine onların gizlen-ği yeri küf fara haber vermek de Öyledir. Zira; o kimseyi bu mefsedete nîsbet etmek onun Özürsüz harpten kaçmasından daha büyüktür. Halkı harpden kaçmak büyük günahdır...-»


Müfessirlerden Ebû'l-Hasen el-Vâ ki di ile diğer bazı ema: «Sahih olan kavle göre büyük günahların ta'rif ve tahdidi belli ığildir. Yalnız şeriat günahların bir kısmını büyük, bir kısmını da küçük makla vasıflandırmış; bir çok nevi'lerini hiç tavsif etmemiştir. Bunîam içinde büyük ve küçük olanları vardır. Mezkûr günahları beyan etme-nekdeki hikmet, kulun büyük günahtır korkusu ile bütün günahlardan sa-ınmasını te'mindir.» demişlerdir ki; onlarca bu hâl, kadir gecesi, cuma gününün icabet saati, geceleyin icabet saati, ism-i a'zam ve saire gibi ilah 'm kullarından gizlediği şeylere benzer.


Ulemâ hazerâtı, küçük günahı işlemeye ısrarla devam etmenin onu büyük günaha çevireceğini söylerler. Hz. Ömer'le İbni Ab-â s ve diğer bazı ashab-ı kiram (Radıyalfahu Anhüm) «İstiğfarla büyük günah, ısrarla da küçük günah kalmaz» demişlerdir. Bu sözün ma'-naşı: istiğfarla büyük günah affedilir; fakat işlenirse küçük günah büyük günah olur; demekdir.


Acaba ısrarın hududu nedir? Bu hususda Ebû Muhammed Izzüddin İbni Abdisselâm şunları söylemiştir: «Israr: dinine ehemmiyet vermediğini gösterecek şekilde küçük günahı tekrar et-mekdir. Muhtelif nevi'lerden küçük günahlar bir araya gelir de mecmu'u, büyük günahların en küçüğünün verdiği kanaati husule getirirse hüküm yine böyledir.*


ibni Sa1âh'a göre ise; küçük günaha ısrar:'o günahı işlemeye devam etmek ve büyük denilecek şekilde onu devam üzere işlemek azmin-do bulunmaktır. Bunun için zaman ve sayı tahdidi yoktur.




145 — (89) Bana Harun b. Said el-Eyli rivayet etti. (Dedi ki): Bize İbni Vehb rivayet etti. Dedi ki: Bana Süleyman b. Bilâl, Sevr b. Zeyd [477] den, o da Ebu'l-Gays'dan [478] o da Ebû Hüreyre'den Resuîüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in şöyle buyurduğunu rivayet eyledi:


«Yedi mühlik şeyden kaçının!»


— Bunlar nedir yâ Resulâllah? diye sorulunca :


«Allah'a şirk koşmak, ^ihir yapmak, Allah'ın haram kiidiği bir kimseyi haksız yere öldürmek, yetim malı yemek, faiz yemek, düşmana hücum anında harpden kaçmak, namuslu, kendi halinde mü'min kadınlara zina iftirası atmaktır.» buyurdular.


Bu hadisi imam Buhâri Ebû Dâvud ve Nesâî «Vasâyâ» bahsinde rivayet etmişlerdir. «Mûbikaat» muhlikât yani helak edici şeyler demektir.


«Zûr»; Sâ'1ebi ile başkalarına göre bir şeyi güzel göstermek ve dinleyenlere onu bulunduğu hâlin zıddiyle tavsif etmektir ki: yalanı hak-mış gibi gösterdiği için bâtıl bir tezvirdir.


«Muhsanât» burada namuslu kadınlar ma'nasma cemi'dir. Müfredi «Mıihsancdir.


Şeriatte ise; hür, âkil baliğ ve müslüman olup hâlen sahih nikâhla evli yahud başından sahih nikâh geçmiş bulunan erkeğe «muhsan»; kadına da «Muhsane» denir.


«GâÜlât» zinadan ve zina iftirasına uğradıklarından haberleri bile olmayan kendi halinde kadınlardır.


Hadisin başında : «Yedi mühlik şeyden kaçının!» buyurulmuştur ki; bu ifade «Bunları terk edin» demekten daha beliğdir. Nitekim Kur'


İbn-ı Kerim'de de: «Zinaya yaklaşmayın!» buyurulmuşdur Budam etmeyin» demekden daha beliğdir. Kaçınılması icâbeden yedi şeyin birincisi; Allah'a şirk koşmak


|ânî ondan başka bir ilâh tanımaktır. Bundan daha büyük bir mühlîk İmadığı ma'lûmdur. Çünkü müşrik ebedî olarak cehennemde yanacak-


İkincisi, sihirdir.


Sihir lügatte: bir şeyin yönünü değiştirmektir. Cevheri: «Sihir: fsûndur; Me'haz ve menşei lâtif ve gizli olan her şey sihirdir.» demiştir; lldatmak ma'nasmada gelir.


Ebû Abdillah Râzî sihri sekiz, kısma ayırmıştır. Şöyle ki:


1) Yalancıların ve yedi yıldıza tapanların sihri. Bunlar taptıkları yeli seyyarenin bu âlemi idare ettiğine, hayır ve şerrin onlardan geldiğine İnanırlar. Hz. İbrahim (Aieyhisselâm) bu kavme gönderilmişdi.


2) Evham sahibleriyîe kuvvetli ruh sahiblerinin sihri,


3) Cinlerin yardımile yapılan sihir. Buna azâim ve teshir denir.


4) Tahayyül, göz boyacılık ve el çabukluğu ile yapılan sihir. Bazı mfessirlerin beyanına göre fir'avna yapılan sihir bu kabildendi.


5) Bir takım mürekkeb aletlerle yapılan acaip fiiller.


6) Bir takım devaların yâni yiyecek ve yağların hâssalarından bilistifade yapılan sihir.


7) Kalbin taallûku ile yapılan sihir. Bunda sihirbaz îsm-i azamı bildiğini ve ekseri işlerde cinlerin kendisine mut'i ve ram olduklarını iddia eder.


8) El altından koğuculuk yapmak suretiyle meydana gelen sihirdir. Halk arasında şayi' olan sihir budur.


Acaba sihrin hakikati var mıdır? Bu suâle Ebu'l-Muzaffer Yahya b. Muhammed şu cevabı vermiştir : «Ulemia sihrin hakikati olduğuna ittifak etmişlerdir. Bundan yalnız Ebû Hanife müstesna kalmış; ve sihrn hakikat olmadığına kail olmuştur.» Kurtubi dahi: «Bizce sihir sabittir. Allah Teâlü 'nrn dilediğini yaratmasiyle onun hakikati vardır. Bu babta mu'tezile ile şafiilerden Ebû İs hâk el-Esferaini muhalefet etmiş; ve sihrin bir tahayyül ve gözü aldatma olduğunu söylemişlerdir.» demiş ve sihrin: şa'baze (el-çabuk]uğu), Esma-i ilâhiyyeden bazılariyle ezber edilen bir takım sözler, şeytani ta'iiraat, yiyecek ve saire ile yapılan kısımları olduğunu bildirmiştir.


Fa h reddini Râzî tefsirinde anu'tezile taifesi için : «Bunlar sihrin mevcudiyetini inkâr eder: ve ona inananların küfrüne kail olurlar. Ama ehl-i sünnet, sihirbazın hevâda uçmasını, insanı eşeğe, eşeği insana kalbetmesini caiz görürler. Ancak sihirbaz muayyen efsun ve kelimeleri söylerken vücûda gelen şeyleri halk edfin Allah 'dır; derler. Onlar felsefecilerle müneccimler ve yıldız perestîer gibi felek veya yıldızların müessir olduğuna kail değillerdir.» diyor. R â z i sihrin vâki' olduğunu ve onunla meydana gelen te'siri Allah halk ettiğine;


«Onlar Allanın izni olmaksızın o Sihirle hiç bir kimseye zarar veremezler..


âyet-i kerimesile ve Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selkmj'e yapılan sihrin te'sir ettiğini bildiren hadislerle istidlal eder. Sihri öğrenme meselesine gelince : Râzi bu babda şunları söylemiştir; «Sihri öğrenmek ne çirkin ne de menınu'dur. Muhakkikin ulemâ buna ittifak etmişlerdir. Çünkü ilim zâtı i'tibâriyle şereflidir. Bir de şu var ki; eğer sihir bilinmezse onunla mucizenin farkını yapmak da mümkün olmaz. Mu'cizin âciz bırakan ma'nasına geldiğini bilmek vaciptir. Vacibin tevakkuf ettiği şeyde vaciptir. Bu ise sihri öğrenmenin vâcib olmasını iktiza eyler. Va-cib olan bir şey nasıl haram ve çirkin olabilir?..»


Fakat Sahih-i Buhâri sarihlerinden Bedrüddin Aynî Râzî nin bu sözüne bir kaç vecihle i'tiraz ederek demiştir ki:


1- Eğer Râzi «sihri öğrenmek çirkin değildir» demekle onun aklen çirkin olmadığını anlatmak istiyorsa; muhalifleri olan mu'tezile taifesi bunu menetmektedirler. Şer'an çirkin değildir demek istiyorsa Teâ1â hazretlerinin: «Şeytanların okuduğu sihre


tâbi' oldular..» âyet-i kerimesi sihrin çirkinliğini beyan ediyor. Sahih hadisde :


«Her kim bir müneccim veya kâhine müracaat ederse Muhammed


(Sallallahü Aleyhi ve Sellemfe indirilen küfretmiş olur.» Duyurulmuştur. Sünende dahî:


«Her kim bîr düğüm yapar da ona üfürürse sihir yaptı demektir.» hadisi vardır.


2 - Râzî: «Sihir memnu1 değildir; muhakkikin ulemâ buna ittifak etmişlerdir...» diyor. Zikrettiğimiz âyet ve hadislerin karşîsmda sihir nasıl memnu' olmayabilir? Muhakkikin dediği zevat şeriat alimleridir. Hani bu babdaki sözleri nerededir?


3 - «Eğer sihir bilinmezse onunla mu'cizenin farkım yapmakda mümkün olmaz ilâh...» sözleri fasiddir. Zira Peygamberimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellemy'm en büyük mu'cizesi Kur'an-ı Ke-r i m'dir...


4 - Mu'cizin âciz bırakan ma'nasına geldiğini öğrenmek asla sihir ilmine bağlı değildir. Sonra bizzarure ma'lumdurki sahabe tabiin ve müslümanlann büyükleri ile âmme kısmı mu'cizeyi bilirler; ve mucize ile başka şeylerin arasım ayırırlardı. Halbuki sihri bilmezlerdi. Onu ne okumuş ne de okutmuşlardı. Ulema ve fukahanın nassan bildirdiklerine göre: sihri öğrenmek de Öğretmek de büyük günahdır. «Et-Telvilt» nam eserde bâzı Şâfiîlerin : «Sihri öğrenmek haram değildir; bilinip, on-" yapana karşı koymak ve sihri evliyanın kerametinden ayırmak için Öğrenmek caizdir» dediği bildiriliyor. Aynî zahire göre bundan muradın Fahrüd- ibn-i Râzi ile imam Gazali olduğunu söylemiştir.


Sihri öcrenerek yapmanın hükmü ûl^maâ arasında ihtilaflıdır. Ebû Hanife Mâlik ve Ahmed b. Hanbe1'e göre küfürdür, vainız Hanefilerden bazısına göre şerrinden korunmak için sihri Öğrenim ek küfür değildir. Ama sihir yapmanın caiz olduğuna yahud fayda verdiğine inanmak küfürdür. Şeytanların insana istediğini yapabileceklerine linanmak dahi küfürdür.


İmam Şafii şöyle demiştir : «Bir kimse sihri Öğrenirse kendisine: bize sihrini ta'rif et! deriz. Şayet Bâbilülerin i'tikad ettikleri yedi yıldıza ibadet ve bu yıldızların kendilerinden istenen şeyi yapması gibi küfrü icâbedecek şekilde beyanda bulunursa o kimse kâfirdir. Beyanı küfür Icabetmiyor da sihrin mubah olduğuna inanıyorsa yine kâfirdir.*


Sihir yapan kimsenin seri cezası ölümdür. Yalnız imam Mâli k ile Ahmed b. Hanbe1'e göre bir defa yapmakla, Ebû Hanife ile Şafii hazeratına göre ise bir kaç defa yapmakla yahud muayyen bir şahsa sihir yaptığım i'tiraf etmekle öldürülür. Şafii 'den gayri imamlara göre sihribazm öldürülmesi bir hadd-i seridir. Şâfiiye göre ise fiilin tekrarı veya i'tiraf halinde sihirbaz kısas olmak üzere öldürülür.


İmam A'zam Ebû Hanife'ye göre ehl-i kitabın sihirbazı da öldürülür. Eimme-i selâse denilen Mâlik, Şafii ve Ahmed b. Hanbe1'e göre Öldürülmez. Onlara göre sihir yapan kadının hükmü de erkek gibidir. Ebû Hanife'ye göre Öldürülmezse de hapsolu-rmr.


Sihir yapan kimsenin dünyaca tevbesinin kabul edilip edilmemesi ihtilaflıdır. İmam Mâ1ik 'e göre kabul edilmez. Ebû Hânife ile Ahmed b. Hanbe1 'den nakledilen meşhur kavle göre de hüküm budur. İmam Şâfii 'ye göre kabul edilir. İmam A Sımed 'in ikinci kavli de budur. İmam Mâli k'den bir rivayete göre sihirbaz yakalanırsa, zındık gibi onun da tevbesi kabul olunmaz. Fakat yakalanmadan tevbo eder de tevbekâr olarak gelir teslim olursa öldürülmez. Ancak yaptığı sihirle insan öldûrmüşse kendisi de öldürülür. İmam Şâfii 'ye göre sihirbaz: «Ben öldürmeyi kesdetmedim.» derse hatâ etmiş sayılarak kendisinden diyet almır.


İmam Br. hâri 'nin naklettiğine göre Saidü'bnü'1-Müseyyeb, sihir yapan kimseden sihrini çözmesini istemeyi caiz görmüştür. Bâzıları «Nüşra»ya cevaz vermişse de Hasan-ı Basrî bunu mekruh saymıştır;;


Nüşra: cinlerin çarptığı zannolunan bir kimseye tatbik edilen ilâç ve okumadır.


Üçüncüsü: katildir: Haksız yere insan öldürmek imam Şafii (Rahimehi-iltahi'a. göre A11ah'a şirkden sonran büyük günahtır. Bir hadisde : «Rahmanın arşı üç şeyden depremr ve Allah üç şeyden gadaba gelir* buyurulmuş; katil bunlar arasında zikredilmiştir. [479] Katilin tevbesi hususunda ihtilâf edilmiştir, İbni Abbâs (Radiyallahu anh)'& göre kaatil ebedi olarak cehennemde kalacaktır. Hanefilerle diğer ulemaya göre ebedî olmasa da cehennemde uzun zaman kalacaktır. Dünyevi cezası ise kısâsen öldürülmektir. Ancak maktulün velileri affeder yahud uzlaşirlarsa kısas edilmez: çünkü hak onlarındır. Kasden haksız yere insan öldürmede Hanelilere göre keffaret verilmez. Zira keffaretde ibâdet ma'nası vardır; binaenaleyh; onunla hâlis bir büyük günah olan katil Ödenemez. Şafiilere göre ise keffaret lâzımdır. Onlar : «Hataen insan öldürmek bundan daha ehven olduğu halde onda keffaret meşru' olunca bunda evleviyetle meşru' olur.» diyorlar.


Dördüncüsü: yetim malı yemektir. Yetim : Babası ölen küçük çocuk-dur. Hatta Zemahşehrî fye göre büyük çocuğa da yetim denilebilir. Zira kelimenin lügat ma'nası. yalnız kalmakdir. Ancak bu kelime daha ziyade küçükler hakkında kullanılır. Vakıa Peygamber


(SallüUahü Aleyhi ve Seılenı): Buluğdan sonra yetimlik


yoktur» buyurmuşlarsa da ona göre bu hadisden murâd lügati değil, şeriatı öğretmektir.


Hadisin zahirine bakılırsa yetim rnahm yemek mutlak surette haramdır. Şu halde vasinin yemesi de memnu'dur. Nitekim buna kail olanlar vardır. Fakat cumhura göre vasi veya velinin ma'ruf vecihîe ve israf etmemek şartiyle yetim malından yemeleri meşru'dur.


Beşincisi: ribâ yemektir. Kîba : Mal verip karşılığında rnal alırken alman veya verilen karşılıksız ziyadedir. Buradaki «yemek» ta'birinden maksad ribâ muamelesi yani faizcilik yapmaktır. Faizcilikle kazanılan malların çoğu yenildiği için mezkûr kazanca mecazen «yemek» denilmiştir.


Ribâ meselesi bir çok âyet ve hadislerde en şiddetli bir lisanla haram kılınmıştır.


Altıncısı: Düşmana hücum edileceği zaman harpden kaçmaktır. Ancak bu kacıs bir müslümanm karsısında bir veya iki kâfir bulunduğu zaman haramdır; daha fazla olurlarsa kaçmak caizdir. Hadis-i şerif harpden laçmanm büyük günah olduğuna delâlet etrnekdedir ki cumhuru ulema-|m mezhebi de budur. Yalnız Hasan-ı Basri hazretlerine göre [arpden kaçmak- küçük günahtır. Ona göre bu babdaki âyet hassaten Sedir gazileri hakkında nazil oîmuşdur. Bazıları da âyetin başka bir âyet-nfshedildiğine kaaildirier. Fakat doğrusu :


ister kirn o gün çarpışmak için dönmek yahud başka bir bölükde mevki' ıSmak halleri müstesna olmak üzere kâfirlere arkasını dönerse muhakkak Jlahın bir gadabına uğrar; varacağı yer de cehennemdir. O ise pek kötü


»ir yerdir» [480] âyet-i kerimesi ne Bedir gazilerine mahsusdur; ne de men-suhdur. Onun hükmü, cumhuru ulemanın dedikleri gibi her harbe âmm İve şamil olmak üzere kıyamete kadar bakidir.


Yedincisi:'Muhsan kadınlara zina iftirasında bulunmaktır. Bu hü-Ikümde erkeklere edilen zina iftirası da dahildir. Binaenaleyh kadın olsun erkek olsun: âkil ,bâliğ ve namuslu olan bir müslümana zina iftirasında bulunmanın cezası hür olan müfteriye seksen, köleye kırk değnek vur-fmaktır.


Kâfir bir kadına zimmiyye [481] bile olsa zina iftirasında bulunmak büyük I günah değildir. Bu sebeble müfteriye hadd vurulmaz. CairyeyR yapılan zina iftirasının cezası ta'zirdir.




146 — (90) Bize Kuteybetü'bnÜ Said rivayet etti. (Dedî ki) Bize Leys [482] tbnü'l-IIâd'dan, o da Sa'd b. İbrahim'den, o da Humeyd b. Ab-dirrahnıan'dan, o da Abdullah b. Amr b. Âs'dan Resulüllah (Sallaltahü Aleyhi ve Selîem) 'in şöyle buyurduğunu rivayet eyledi:


«Bir kimsenin ebeveynine söğmesi büyük günahlardandır.» Ashâb:


— Yâ Resûlâllah! Hiç insan ebeveynine söğer mi? dediler. Resulüllah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem):


«Evet, bir adamın babasına söğer; o da onun babasına söğer. (Adamın) anasına söğer; o da onun anasına söğer.» huyurdular.




(...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Muhamnıed b. el-Müsennâ ve İbni Beşşâr toptan Muhamnıed b. Ca'fer'den, o da Şu'bc'den naklen rivayet eyledi. H.


Bana Muhammcd b. Hatim de rivayet etti. (Dedi ki): Bize Yâhyâ b. Said [483] rivayet etti. (Dedi ki): Bize Süfyân [484] rivayet etti. (Şu'be ile Süfyan'ın) her ikisi Sa'd b. İbrahim'den bu isnâdla bu hadisin mislini rivayet etmişler.


Bu hadisi Buhâri ile Ebû Dâvud «Edeb» bahsinde, Tir rai zi 'de, «Kitabü'l*bi ^s» de tahriç etmişlerdir..


Ashabın : «Hiç insan ebeveynine söğer mi?» diye mukabelede bulunmaları, bu işin vukuunu uzak gördüklerindendir. Çünkü tab-ı selim bundan nefret eder. Resulü Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) de cevaben, bu işi bir kimsenin ekseriyetle doğrudan doğruya değil de sebeb olmak sureti ile yaptığını beyan buyurmuştur. Anaya babaya sövmeğe sebeb olmak büyük günahlardan sayılınca onlara sarahaten söğmek şüphesiz ki en büyük günahlardan olur.


Bundan beş yüz otuz üç yıl evvel yaşamış olan Buharı şârihi Ayni bu babda şunları söylemiştir : «Bu zamanda Öyle insanlar var ki ebeveynine söğen kimseye ziyafet verir. Anasını babasını döğenler bile vardır. Bir çok kimseler ebeveyn âsisi mücrimlerin bu işi yaptıklarına şâhid olmuşlardır. Hattâ babasını kesenler olurmuş. Bu musibetin Mısır'da çok vuku' bulduğunu bana bir cemaat haber verdi. Allah Man afvü afiyet dileriz.»


Aynî (Rahiınehullah) üstadı Zey nüddin'in merfu' ve mevkuf hadislerden alınan büyük günah sayısının kırka baliğ olduğunu söylediğine işaret ettikden sonra onun söylemediği büyük günahları sıralamıştır. Bunlardan bazıları şunlardır: Bir kimsenin babasından başkasını babamdır diye iddia etmesi, küçük günahı işlemeye İsrarla devam, müslümana bühtanda bulunmak, kin tutmak, zina, livâta, hırsızlık, kabahatsiz bir kimseyi koğuculukla öldürtmek, gıybet etmek, Kur'an'dan bir sure veya âyet unutmak, nemmamlık etmek, ramazan gününde özürsüz orucu terk etme!.. Ölçü ve tartıda hıyanet etmek, özürsüz namazı vaktinden evvel veya sonra kılmak, haksız yere bir müslümsni döğmek, ashab-ı kirama söğmek, rüşvet almak, deyyusluk etmek, emr-i’il ma'ruf, nehy-i ani'l münkeri muktedir olduğu halde terk etmek, hayvanı yakmak, sebeb-siz olarak kadının kocasına itaat etmemesi, ulema ile ehl-i Kur'an'ı gıybet etmek, özürsüz domuz eti veya iaşe yemek ve hayz hâlinde cima", etmek Çalgı dinlemek ve ipek elbise giymek yahud ipek yaygı üzerine oturma;-gibi şeylerin büyük günah olup olmadığı ihtilaflıdır. İmamü'l-Haremeyn Cüvevni ;ye göre bunlarda büyük günahlardandır. Râfiî ise sahih kavle göre küçük günah olduklarını beyan etmiştir.


İbni Battal bu hadisin sedd-i zerâyi' [485] babında bir temel kaide olduğunu söylemiştir. Harama götüren yolun da haram olduğu bundan, alınır. Hadisin aslı:


«Aİîahdan başkasına; dua edenlere söğmeyîn.» âyet-i kerîmesidir. Usul uleması, putperest kâfirler A11ah'a söğer diye puta söğmek gibi şeylerde sedd-i zerayi'in vücubuna kail olmuşlardır.


Mârt’ı di ipek giyeceği maTum olan bir erkeğe ipek satmayı, keza şarap yapacak bir kimseye şıra satmayı bu hadise istinaden men'etmiş-tir.


Hanelilere göre ise şarap yapan kimseye şıra satmak caizdir. Çünkü ma'siy et işlenirken şıranın ayni değişmiş yani şarap olmuştur. Düşmana silâh satmak ise yasaktır; zira ma'siyet, satılan âletin ayniyle işlenecek, onunla müslümanlar öldürülecektir.




Hadisden Çıkarılan Hükümler:



1 - Sebebe hüküm izafe edilebilir.


2 - Galibe göre amel edilir. Çünkü babasına soğülen adam da soğe-nin babasına söğebüir; fakat söğmemesi de caizdir. Ancak böyle hallerde ekseriyetle nasıl muamele görülürse öyle muamele edilir. .


3 - Anne baba hakkı pek büyük ve onlara itaat farzdır,


4 - Sedd-i zerîa meşru'dur.




39 - Kibrin Tahrimi ve Beyanı Babı



147 — (91) Bize Muhammed b, el-Müsennâ ile Muhammedi b. Beş-şâr ve İbrahim h. Dînâr [486] toptan Yahya b. Hammâd'dan [487] rivayet ettiler. İbnü'l-Müsennâ dedi ki: Bana Yahya b. Hamtnâd rivayet etti. (Dedi ki): Bize Şu'be, Ebân b. Tağlib'den [488] , o da Fudayl-i Fukayrnf [489] den, o da İbrahhn-i Nehai'den, o da Aİkame'den, [490] o da Abdullah b. Mes'ud'dan, o da Peygamber (Sallatlahü Aleyhi ve Sellem)'Aen nakletmiş ol. mak üzere haber verdi, ResülüHah (Saüallahü Aleyhi ve Sellem):


«Kalbinde zerre mikdari i'Uıir olan kimse Cennete giremez.kbuyurmuş. Bir zât:


— «İnsan elbisesinin güzel, ayakkabının güzel olmasını istiyor?» demiş. Resulüllah (Salîallahü Aleyhi ve Sellem):


«Şüphesiz ki Allah güzeldir; güzelliği sever, Kibir; hakkı inkâr ve insanları tahkir etmektir.» buyurmuşlar.




148 - (...) Bize Mincâb b. el-Hâris et-Temîmi [491] ile Süveyd b. Said ikisi de Aliy b. Müshir'den rivayet ettiler. Mincâb dedi ki: Bize İbni Müs-hir, A'meş'den, o da İbrahim'den [492]: o da Alkâme'den, o da Abdullah'dan nakletmiş olmak üzere haber verdi. Abdullah demiş ki: Resulüllah (Salîaîhhü Aleyhi ve Seilem) :


«Kalbinde hardal datıesi kadar iman olan hiç bir kimse cehenneme girmez; kalbinde hardal danesi kadar tekebbür bulunan hiç bir kimse de cennete giremez.» buyurdular.




149 — (...) Bize Muhammcd b. Beşşâr rivayet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Davud rivayet etti. (Dedi ki): Bize Şu'be, Ebân b. Tağlib'den, o da Fu-dayl'den, o da İbrahim'den, o da Alkame'den, o da Abdullah'dan, o da Peygamber (Sallalİahü Aleyhi ve Sellem)'den nakletmiş olarak rivayet eyledi. Resuîüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem):


«Kalbinde zerre mikdarı kibir bulunan kimse cennete giremez.» buyurmuşlar.


Bu hadisi Ebû Davud, Tirmizi, Ahmed b. Hanbel, İbni Asakîr ve Bey haki dahi tahriç etmişlerdir. İsnadında üç dane tabiînin yâni A'meş, İbrahim ve Alkâme hazerâtının bir birlerinden rivayette bulunmaları ve keza bu üç zatla Mincâb'm ve Abdullah b. Mes'ud (Radiyallahu anh) 'in hep Kûfe'li olmaları nâdir tesadüf edilen letâiftendir.


«Kalbinde zerre mikdarı kibir olan kimse cennete giremez» ibaresinin te'vili hususunda ulema ihtilâf etmişlerdir.


Ebû Süleyman Hattâbi bu ibareyi iki vecihle te'vil etmiştir :


1 - Kibirden rmirad : imandan tekebbür etmek yânî iman etmemektir. Bu hâlde ölen bir kimse asla cennete giremez,


2 - Maksad: cennete giren bir kimsenin kalbinde oraya girerken kibir bulunamaz demektir. Nitekim Teâ1â hazretleri :


«Biz onların kalblerîndeki kin ve hasedi çıkaracağız.» [493]


buyurmuştur. Ancak Ha11ab S 'nin bu te'villerini imam Nevevî beğenmemiş; hadisin ma'ruf olan kibirden yâni kendini başkalarından yüksek görerek onları tahkir ve hakkı bertaraf etmekden nehi için vârid olduğunu söylemiş; binaenaleyh bu te'villere hamledilerek matiub olan ma'nadan çıkarılmama-sı gerektiğini bildirmiştir.


Kaadi Iyâz ile sair muhakkikine göre hadisin ma'nâsı: cezasız cennete giremez demektir. Nevevi'de bu kavli ihtiyar etmiştir. Bazıları: «Evet ceza verilirse ma'na budur; fakat Cenab-ı Hakk'm lütfü keremiyle o kimseyi affetmesi de caizdir. Binaenaleyh bütün mii'-minler ya doğrudan doğruya yahud da büyük günah işlemekde ısrar hâlinde ölen günahkârlardan bazıları azâb gördükden sonra mutlaka cennete gireceklerdir demişlerdir. Hadisden murad kibirlilerin cennete ilk giren takva sahipleriyle birlikde giremeyeceklerini beyândır.» diyenler de vardır.


Hadisin ikinci rivayetinde: «Kalbinde hardal dânesi kadar iman olan hiç bir kimse cehenneme girmez.» ifadesinin ma'nası da kâfirler gibi cehenneme ebedî olarak girmez demektir.


«İnsan elbisesinin güzel, ayakkabının güzel olmasını istiyor?» diyen zâtın ismi Mâlik b. Murara' dır. Kaadi îyâz ile İbni Abdilberr buna kail olmuşlar sa da hafız Halef İbni Beş-küvâ1'in beyanına göre bu zatın kim olduğu ihtilaflıdır. İbn Ü1-A'râbî'ye göre Ebû Reyhâne Şem'un 'dur. Ali'yyü'b-nü'l Medînî «Tabrkat» nâmındaki eserinde bunun R.âbîatü'b -nü Âmir olduğunu söylemiştir. İbni A m r diyen bulunduğunu da İbni's-Seken kaydettiği gibi, Muâz b. Cebel diyenler olduğunu da İbni Ebi'd-Dünya «Kitâbu'l-Humûl ve t-Tevâzu;» adlı eserinde zikretmiştir. Hatta bazıları Abdullah b. Amr İbni '1-Âs , bâzıları da Harım b. Fâtik olduğunu söylemişlerdir. Güzel elbise giymek Allanın nimetini göstermek ve ona şükretmek niyetiyle caizdir. Tirmizî'nin rivayet ettiği bir hadisde «Şüphesiz ki; Allah Kulunun Üzerindeki nimetinin eserini görmek ister» buyurulmuştur. İmam Âzamin dört yüz altın kıymetinde elbise giydiği rivayet olunur. İmam Muhammed pek kıymetli elbise giyer ve: «Benim Hanımlarım cariyelerim var, benden başkasına bakmasınlar diye ziynetleniyorum.» dermiş. Gerçi Hz. Ömer'in yamalı elbise giydiği rivayet olunursa da o bunu fakii memurlarına Örnek olmak için giymişdir, deniliyor.


«Şüphesiz k! Allah güzeldir; güzelliği sever» cümlesinin ma'nası hu susunda dahi ihtilâf edilmiştir. Bazılarına göre bunun ma'nası: Allahm heı emri güzeldir; esama-i husnâ onun, cemâl ve kemâl sıfatları da ona mah sustur demektir.


Diğer bazıları: «Kerim; mükrim, semî: müsmî' manasına geldiği gib cemil de mücmil yanî güzellik veren manasına gelir.» demişlerdir Kuşeyrî (Rahimehullah) cemilin celil yânî büyük ma'nasma geldi ğini söylemiş; Hattâbi ise nur ve güzelliğin sahibi manasında kul lanıldığım hikâye etmiştir. Bazılarına göre cemil: size karşı fiilleri lütûfke güzeldir; size az amel teklif eder: teklif ettiğini ifâ hususunda size yor-Um eder; ifasından dolayı bol bol ec;r verir demektir.


Nevevi diyor ki: «Bu isim bu sahih hadisde vârid olmuşsa da ha-[dis haber-i vahiddir. Esma - i husna hadisinde dahi vârid olmuştur; fal:al onun da isnadı hakkında söz edilmiştir. Muhtar olan kavle göre Allah Teâ1â'ya cernil denilebilir. Ulemâdan bâzıları bunu tecviz etmemişleridir.»


İmamü'l-Haremeyn ,umutaleada bulunuyor : A11ah'm isimleriyle sıfatlan namına seran neler varid olmuşsa onları bizde söyleyebiliriz. Şeriatın men' ettiklerini biz de men' ederiz. İzin verilip veril-İmedi^ine dair bir emare bulunmayanlar hakkında helâldir veya haramidir diye biz hüküm veremeyiz. Çünkü şeria+m hükümleri ser'i yollardan ılınır. Sayed bir şeyin helâl veya haram olduğuna biz hükmedecek olursak şeriat haricinde kendimiz bir hüküm isbât etmiş oluruz. Sonra bir ismi Allah Teâlâ 'ya ıtlak edebilmek için şer'an kati bir delil bulunması I şart değildir. İlim icâbetmese de amel iktiza eden bir delilin bulunması kâfidir. Şu kadar var ki şer'i kıyaslar amelin muktezasıdırlar. Onun için bir ismi ve bir sıfatı A11ah'a ıtlak hususunda onlarla istidlal caiz değildir.»


İmamü'1-Karameyn 'in «Helâldir veya haramdır diye hüküm veremeyiz...» şeklindeki İzahatı için Nevevi: «Bu söz muhtar olan mezhep üzerine bina edilmiştir...» dedikden sonra sözlerine söyle devam ediyor: «Çünkü bizim ulemamızın muhakkîklarma göre eşya hakkında helâldir; haramdır; mubahtır yahud daha başka bir şeydir diye hüküm verile, mez. Zira ehl-i sünnete göre hüküm ancak şeriatla verilir. Ulemamızdan bazıları: «Eşya aslî ibâha üzredir.» demişlerdir. Bir takımları asli hürmete, bazıları da tevakkufa kail olmuşlardır; yani bu hususda ne denileceği bilinmez; derler. Bunlar içerisinde muhtar olan kavil birincisidir.


Filhakika Allah TeâS â'y', şer'an vârid olmayan fakat yasak da edilmeyen kemâl, celâl ve medih sıfatiyle tavrif etmenin veya ona böyle bir isim vermenin caiz olup olmayacağında ehl-i sünnet uleması ihtilâf etmişler; bir taife bunu caiz görmüş, diğerleri ise caiz olacağına dair Kitâb, sünnet-i mütevâtire veya icmâ'dan birisinden kat'i bir nass-i şer'i vârid olmadıkça tecviz etmemişlerdir.


Mezkûr sıfatlarla A11ah’m tavsif edilebileceği hususunda haber-i vahid bir delil bulunursa mesele yine ihtilaflıdır. Bazılarına göre caizdir. Derler ki: «Böyle bir isim veya sıfatla Allaha duâ ve senada bulunmak, amel babındandır; haber-i vâridle amel ise caizdir.»


Diğerlerine göre caiz değildir. Çünkü bu iş Allah'a caiz veya müstehil olan şeyi i'tikad meselesine râci'dir. î'tikadm yolu ise katiyettir. Yani onu isbât edecek delilin kâfi olması icâbeder. Kaadî lyaz: «Doğrusu caiz olmaktır. Zira bu hem amele hemde Allah Teâlâ 'nın: «Güzel isimler Allaha mahsustur. Binaenaleyh ona bu isimlerle duâ edin!»


âyet-i kerimesine şâmildir.» demiştir .Buna mukabil el-Übbî : «İsimle zikir ve onunla duâ etmek, o ismin ma'nasım i'tikadın fer'idir. İ'tikadda matlub olan şey ise kat'iyettir. Binaenaleyh sözün doğrusu, bu işin caiz olmamasıdır.» diyor.


Esma-i husnânın 99 isim olduğunu bildiren hadis muttefekun aleydir. Yalnız bu hadisde isimler aîetta'yin beyan olunmamıştır. Ta'yin suretiyle beyan eden hadisi Tirmizi rivayet etmiş; ve: «Bu îıadis hasen sa-hîhdir.» demişse de mezkûr hadisde «cemil» ismi zikredilmemiştir. ffc/LJ I i^j» terkibi Tirmizi ile Ebû Davud'dan şeklinde rivayet olunmuştur. Fakat msnâca ikisi de birdir. Yanı her ikisinin ma'nasi: insanları tahkir etmek demektir.




40 - Allaha Hiç Bir Şeyi Şerik Koşmayarak Ölen Kimsenin Cennete, Müşrik Olarak Ölenin Cehenneme Gireceği Babı



150 — (92) Bize Muhammed b. Abdillah h. Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki): Bize babamla Vekî', Ameş'den, o da Şakik'den [494] o da Abdullah'-dan [495] nakletmiş olarak üzere rivayet ettiler. Vekî : ResulüHah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu; iladesini kullanmış; İbni Nümeyr ise: ResulüHah (Sallallahü Aleyhi ve Sellemj'den dinledim; diyerek rivayet etti. Abdullah Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'i:


«Her kim Aflaha bir şeyi şerik koşarak ölürse cehenneme girer.» buyururken işittim. Ben de dedim ki:


«Allah'a hiç bir şeyi şerik koşmayarak ölen dahî cennete girer.» demiş.




151 — (93) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb de rivayet ettiler. Dediler ki : Bize Ebû Muâviye, A'meş'den, o da Ebû Süfyan'dan, [496]


o da Cabir'den [497] nakletmiş olmak üzere rivayet etti. Câbir şöyle demiş: Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e bir zât gelerek:


__ Yâ Resulâilah! Cennetle cehennemi İcâbettiren iki şey nedir? diye sordu. Resulü Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :


«Her kim Allah'a hiç bir şeyi şerik koşmayarak ölürse cennete girer; ve her kim ona bir şeyi şerik koşarak ölürse cehenneme girer.» buyurdular.




152 — (...) Bana Ebû Eyyub el-Gaylânî Süleyman b. Ubeydillâh ile Haccacü'bnü's Şa'ir tivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Abdülmelik b, Amr rivayet eyledi. Dedi ki: Bize Kurre [498]. Ebu'z-Zübeyr' [499] den rivayet etti. (Demiş ki): Bize Câbir b. AbdiHâh rivayet etti. Dedi ki: Re-Resûlülîah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)


«Her kim Allaha hiç bir şeyi şerik koşmayarak kavuşursa cennete girer; ve her kim ona şerik koşarak müiâkî olursa cehenneme girer.»buyururken işittim.


Ebû Eyyûb dedi ki: «Ebû z-Zübeyr Cabir'den naklen dedi.»




(....) Bana İshâk b. Mansıir rivayet etti. (Dedi ki): Bize Muâz —ki İbni Hişam'dîr— haber verdi. Dedi ki: bana baham, Ebû'z-Zübeyr'den, o da Câbir'den naklen Peygamber (SaUaîiahü Aleyhi ve Sellem)'in bu hadisin mislini söylediğini rivayet etti.


Bu hadisi Buharı «Kitabü'l-Cenaiz», «Tefsir» «Eyman ve'n-Nüzür»


bahislerinde muhtelif râvilerden tahric ettiği gibi Nesaî dahi «tefsir» bahsinde Muhammedb. Abdil'a'la tarikiyle tahric etmiştir.


Şirk : Allah elmakda cenâb-ı Hakka ortak bulunduğuna inanmaktır. Cevheri'nin «Sıhâh» mda şirk: küfürdür deniliyor.


A11ah'm şeriki olmadığına inanmaya iman-ı şer'i derler. Binaenaleyh hadisin ma'nâsı: bir kimse —hasa— Ali ah'ın ortağıdır diyerek her hangi bir mevcuda velevki bir melek veya peygambere ibâdet etmek suretiyle şirk koşar da bu hâi üzere ölürse cehenneme girer; demektir. Nitekim hıristiyanlar, Hz. Cibril ile İsa (Aleyhisselâm) 'a bu ma'na-da ibâdet ettikleri için müşrikdirler. Çünkü ibâdet: Kendisinde Allahlık sıfatları görülen zâta karşı son derece tezellül ve huzû' göstermektir. Ancak şapla şekeri birbirinden ayıramayan bazı cahiller muhabbet ve itâatla ibâdeti bir şey zannederek peygamberlerden veya sulâhadan binne gösterilen mahabbet ve ta'zimi şirk sayarlar. Halbuki Peygamberleri (Salavatullahi aleyhim ecmain) sevmek onlara ta'zimde bulunmak, bir çok


şer'i delillerle emir buyurulmuşdur ki: «Her kim peygambere itaat ederse muhakkak Allah'a da itaat etmiş olur.» «Şüphesiz ki sana bey'at edenler ancak Allaha bey'at ederler...» [500] ve emsali âyetlerle:


«Kim bana itaat ederse muhakkak Allah'a itaat etmiş; ve bana isyan eden de Allah'a isyan etmiş olur.» hadisi bunlardandır.


Hasılı bir peygamberi veya ümmetinden bir zâtı sevmek ve bu se-beble ona tazimde bulunmak başka, ona — haşa — Allah 'dır diye tapmak başkadır. Bunlard\n birincisi makbul ve matlub; ikincisi menfur ve şirkdir.


Hadisin Ebû Hamza rivayetinde İbni Mes'ud (Radiyallahı anh) şöyle demiştir.


«Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir söz söyledi; ber de başkasını söyledim. O: her kim A11ah'a bir eş iddia ederek ölürst cehenneme girecektir, dedi. Ben de : herkim A11ah'a nazîr iddia et meyerek ölürse cennete girecektir, dedim.» Müs1im'in bâzı nüshal; nnda buradakinin aksi yani Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem): «Her kim Allaha hiç bîr şeyi şerik koşmayarak ölürse cennete girecektir. buyurdu. Ben de :


«Her kim A11ah'a bir şeyi şerik koşarak ölürse cehenneme gi recektir, dedim.» şeklinde rivayet olunmuştur. Humeydi ile Ebu Avâne'nin rivayetleri dahî böyledir. Anlaşılıyor ki mezkûr Câbi hadisindeki her iki şekil rivayet, Resulüllah (Sallallahü Aleyhi v Sellem)'in hadîsi olmak üzere sübût bulmuştur.


İbni Mes'ud (Radiyallahu an/ı/ın bunlardan birini Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e refederek ötekini kendi sözü gibi gÖ: termesine gelince: bu hususda Kaadî Iyâz ve başkaları şunla: söylemişlerdir :


«Bunun sebebi: İbni Mes'ud'un Peygamber (Sallallah Aleyhi ve Sellem) 'den bu sözlerin yalnız birini işitmesidir. Öteki cümle yâ Kita'buliah 'dan bildiği için yahud Peygamber (SallaUahii Aleyhi ve Sellem)'den işittiğinin muktezâsı olarak kendisi ilâve etmiştir.»


Fakat Nevevî bu söylenenleri noksan bulmakta ve Ibni Mes'ud hadisinde her iki cümlenin de Resulüllah (SallaUahii Aleyhi ve Sellem)'e refedildiğini hatırlatarak şöyle demektedir: «En iyisi : İbni Ivîe s' u d bu iki cümleyi Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sel!em)den işitmiştir. Ancak bir müddet yalnız birini icâbettiği şekilde bellemiş; ötekini hatırında tutmamış; bu sebeble ezberindeki cümleyi mer-fu1 olarak rivayet ederek ötekini ona kendinden katmış. Başka bir zaman da öteki cümleyi bellemiş; birinciyi unutmuş; ve yine bellediğini merfu' ötekini kendi sözü olmak üzere rivayet etmiştir; demelidir.»


Nevevî'nin bu şekildeki izahatını lüzumsuz bir tekelîüf ve itnâb sayarak İbni Mes'ud (Radiyallohu anh)'m, sözünü mefhumu muhalefetten aldığına hamletmek isteyenler ve bu münasebetle lüzumsuz yere itnabda bulunanlar varsa da hadisin muhtelif rivayetleri Kevevî1 nin ne derece haklı olduğunu göstermeye kâfi geldiği cihetle, muhalifinin uzun sözlerini burada nakle hacet görülmemiştir.


Kirmanı 'nin : «Acaba İbnî Mes'ud bu hükmü nereden bilmiştir?» şeklindeki suâline Buhârî sarihi Aynî: «Sebebin mün-tefi olması müsebbebin de müntefî olmasını icâbettiğinden bilmiştir. Şirk müntefi oldu mu cehenneme girmek de kalmaz. Cehenneme girmek kalmadı mı cennete girmek lâzım gelir; zira bu iki şıkkın üçüncüsü yoktur.


Yahud Teâ1â Hazretlerinin :


«Şüphesiz ki Allah kendine şirk koşulmasını affetmez...» [501] âyet-i kerimesile emsalinden anlamıştır.» diye cevap vermiştir.


İmam Müslim (Rahimehullah) bu hadisin senedinde Veki'in «Resulüllah buyurdu» ifadesini kullandığını, İbni Nümeyr'in ise :


«Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellemyden işittim» dediğini göstermek suretiyle mühim bir inceliğe tenbih etmiş; ve bu babtaki dikkat ve kemalini bir daha isbât etmiştir. İncelik şudur; «Semi'tü» yânî «işittim» sözü ulemanın ittifâkiyle hadisin muttasıl olduğunu gösterir. Hal-bu ki «Kaale» yâni «dedi» tabiri ulemâ arasında ihtilaflıdır. Cumhura göre bu da hadisin muttasıl olduğunu bildirir. Fakat bazıları «onun ittisal bildirmesi için delil lâzımdır.» demişlerdir. Şu halde onlara göre bu sözle rivâyei edilen bir hadis sahâbinin mürseli hükmündedir. Sahâbînin mür-seli ise ihtilaflıdır. Cumhura göre onunla ihticac edilir; ama sahabiden gayri kimsenin mürseli hüccet değildir, Şâfiîlerden Kbû İshâk Esteraînî 'ye göre sahâbînin mürseli ile de ihticac edilemez. Demek oluyor ki, hadis hem muttasıl hem mürsel olarak rivayet edilmiştir. Böyle hem muttasıl, hem mürsel olarak rivayet olunan hadisden hüccet olup olmayacağı dahî ihtilaflıdır. Bazıları hüküm mürsiledir, demiş; bazıları ek-


seriyete göre verilir; Kanaatinde bulunmuş; bir takımları da «Rivayeti en iyi belleyenlere göre verilir» demişlerdir. Sahih olan kavil mevsul olan rivayeti tercih etmektir. İşte Müslim (Rahimehullah) 'm gösterdiği dikkât ve ihtiyat buradadır. Bir de böyle, yapmasa hadisi mâna itibârı ile rivayet etmiş olur. Halbuki îâfzan rivayet bilittifak evlâdır. Hadis-i şerif, A11ah 'a şirk koşarak ölenlerin cehenneme, şirk koşmayarak ölenlerin cennete gireceklerine delâlet ediyor ki, bu hususda ulema müttefiktirler. Müşrikler cehennemde ebedî kalacaklardır. Müşrik tâ'bîri, ya'hudî, hırıs-tiyan, putperest ve sair bütün kafereye âmm ve şâmildir.


Şirk koşmaksızm ölenlerin cennete gireceği dahi kafi isede evvelce de arz ettiğimiz vecihle hiç günah işlemeyenler cennete Önce gireceklerdir. Büyük günahları ısrarla işlerken ölenlerin hali A11ah'm meşieti-ne kalmıştır. Dilerse onları günahları nisbetinde azâb eder; de sonra cennetine koyar. Dilerse affederek hiç azâb göstermeden cennetlik eyler.




153 — (94) Bize Muhammed b. el-Müsennâ ile İbni Beşsâr da rivayet ettiler. İbnû'i-Müsennâ dedi ki: Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki): Bize Şu'be, Vâsıl el-Ahdeb'den, [502] o da el-Ma'rur b. Süveyd'-den [503] naklen rivayet etti. Demiş ki: Ebû Zerr'i Peygamber (Saüallahü Aleyhi ve Sellenıyûcn naklen rivayet ederken dinledim. Resulüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem):


»Bana Cibril (Aleyhisselâm) geldi; ve: ümmetinden her kim Aİİaha hiç bir şeyi şerik koşmayarak ölürse cennete girecektir; diye müjdeledi. Ben: Zina etse de hırsızlık yapsa da mı dedim.»


«(Evet) zina etse de hırsızlık yapsa da!.» buyurdular«




154 — (....) Bana Züheyr b. Harh ile Ahmed b. Hırâş (495) rivayet ettiler. Dediler hi: Bize Abdüssamed b. Abdilvâris rivayet etti. (Dedi ki): Büze babam rivayet etti. Dedi ki: Bana Hüseyn el-Muallim, tbni Eiirey-de'den rivayet etti. Ona da Yahya b. Ya'mer rivayet eylemiş. Yahya'ya da Ebû'1-Esved-i Dilî, ona da Ebû Zerr rivayet etmiş. Demiş ki: Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e geldim. Üzerinde beyaz bir elbise olduğu hal-de uyuyordu. (Döndüm) sonra (yine) geldim. Bir de baktım yine uyuyor, (Döndüm) Sonra yine geldim. (Bu sefer) uyanmıştı. Hemen yanma oturdum. Müteakiben:


«Allahdan başka îtâh yoktur diyen ve bu ikrar üzerine ölen hiç bir kul


yoktur k\, cennete girmesin» buyurdu. Ben:


— Zina etse de hırsızlık yapsa da Öyle mı? dedim. Resuîüîlah


(SallaUahü Aleyhi ve Sellem):


«Evet, zina etse de hırsızlık yapsa da!» buyurdu. Ben (tekrar) :


— Zina etse de hırsızlık yapsa da mı? dedim.


«Evet, zina etse de hırsızlık yapsa da!» buyurdular. (Bu suâl cevap) üç defa tekrarlandı. Nihayet dördüncüde:


«Ebû Zerr patlasa da (öyle]» buyurdular. Ravî Ebû'l-Esved diyor ki: ij «Ebû Zerr (Oradan) çıkarken: I «Ebû Zerr patlasa da (öyle)» diyordu.


Bu hadisi imam Buhar i Cenaiz, Tevhid, Bed'ül-Halk, İsti'zân ve Rukaak bahislerinde ve Nesâî «Sl-Yevm ve'1-Lleyle» de tahriç ettiği gibi, Ebû Davûd ile Tirmizi dahî rivayet etmişlerdir. Tirmizi: «bu hadis hasen sahihtir» demiştir. Müslim onu zekât bahsinde de rivayet etmiştir.


Bu bâbda Hz. Ebû'd-Derdâ' (RadiyaUahu anh) 'dan da bir hadis vardır. Mezkûr hadisi Müsedded b. Müserhed Müsned'in. de şu lâfızlarla rivayet eder:


Resuîüîlah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :


Horasanh olup Bağdad'da yaşamiştır'


«Eğer bir kimse Allahdan başka ilâh olmadığına şehâdet getirir de Ai-İaha hiç bir şeyi şerik koşmayarak ölürse cennete girer yahud cehennema girmez.» buyurdu. Ben : Zina etse de hırsızlık yapsa da (öyîel mi? dedim. Peygamber {Sallallahü Aleyhi ve Sellem):


«Evet, zina etse de hırsızlık yapsa da/Ebu*d-Derdâ pailssada (Öyle)» buyurdular.


Ayni hadisi iman Ahmed b. Hanbe l'den Müsned'inde rivayet etmiştir.


Hz. Cibril'in Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e buradaki gelişi rü'ya halinde olmuştur. Nitekim Ebû'l-Esved rivayetinde Ebû Zerr (RadiyaUahu anh) 'in Peygamber (SailaUahü Aleyhi ve Sellem) Üzerinde beyaz bir elbise olduğu halde uyuyordu» demesi buna delildir.


Resulülîah (Sallallahü Aleyhi ve Sellemj'm ümmeti: ümmet-i icabet ve ümmeti da'vet namlariyle iki kısma ayrıldığına göre buradaki ümmetten murâd: ümmet-i icabet yâni ona iman edenlerdir. Maamâfih ümmet-i davetin kasdediîmiş elması da muhtemeldir. Çünkü imân ettikten sonra onlar da ümmet-i icabetten olurlar.


Müşrik olmayarak öle^, ümmetin cennete gireceği haberi Hz. Ebû Zerr'in son derece merakını mucîb olmuş; meğer imanını kurtarabilenlere A11ah 'in ne büyük rahmeti varmış diye şaşarak :


«Zina etse de hırsızlık yapsa da (Öyle mi?)» demiştir. Anlaşılan Hz. Ebû Zerr'in o anda hatırına:


«Zânî 2inâ ede?ken mü'mîn olarak zina etmez...» hadisi gelmiş; onun için bu müjdeyi yadırgamiştır. Ebû Zerr (RadiyaUahu anh) âdeta, söyle demiş gibidir: zina etmeyen ve hırsızlık yapmayan için bir diyeceğim yok. Ama zina etse de hırsızlık yapsa da yine cennete girecek mi? Resuîüîlah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Hz. Ebû Zerr 'in pek büyük gördüğü bu işi isbât sadedinde Evet, zina etse de, hırsızlık yapsada (yine cennete girecek) buyurarak cevaplandırmıştır.


Büyük günahların yalnız bu iki nev'ini zikretmesi: bir hak ya A11ah'a yahud kullarına aid olduğu içindir. Bunlardan zina ile Allah Teâ1â'nın hakkına' hırsızlıkla da kulların haklarına işaret buyurmuştur. Hatta zina evli bir kadınla yapılırsa onunla hem Allah hakkı hem de kul hakkı temsil edilebilir. Çünkü böyle bir zina ile kocanın da hakkı yenmiş olur.


Vakıa şeriat kaidelerine göre sırf imanla ölmek kul haklarım ıskat etmez ama Resuîüîlah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) 'in bu cevabı o kaideleri bozmaz. Zira kul haklarının ölümle sakıt olmamasından Allanın onları tekeffül etmemesi lâzım gelmez. Peygamber (Sallallahü A leyhi ve Sellem) 'in Hz. Ebû Zerr 'in bu işe imkânsız nazar ile bakmasını reddetmesi işte bundandır.


Yahud «Zina etse de, hırsızlık yapsa da cennete girer» sözünden mu-râd: netice itibariyle cennete girer demektir. Bu da ya doğrudan doğruya yahud günahına göre hak ettiği azabı çektikden sonra olur. Binaenaleyh bazılarının Ebû Zerr hadisi hakkında ileri geri söz ederek : »Ebû Zerr hadisi bazı cahillerin kendisine i'timad ederek günah irtikâbına cesaret göstermelerine sebeb olan ümid bahş hadislerdendir.» şeklinde nıü-tâleada bulunmaları yersizdir. Çünkü görüldüğü veçhile hadisden murâd, zahirî ma'nası değildir.


ta'birinin asıl ma'nası : Ebû Zerr'in burnu topraklansın demektir. Çünkü (rağime) fi'ili, toprak ma'nasma gelen (rağmen) dan alınmıştır. Bu ta'bir, zelîl ve hakir olsun ma'nasında kullanılır. Bazılarına göre ise «hoşlanmasa da» ma'nasma gelir. Buhârî'nin rivayetinde : «Ebû Zerr bu hadisi rivayet ettikçe daima : «Ebû Zerr patiasa da, derdi» Kaydı vardır.


Res ulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in Hz. Ebû Zerr'e bunu söylemesi, zânî ile hırsızın affını ihtimalden uzak gördüğü içindir. Ebû Zerr' (Radiyallahu anh) hakîkatde bu afva karşı değildi. Ancak günahdan ve onu işleyenlerden son derece nefret ettiği için hürmeti ayaklar altına alan zânî ile hırsızın affolunmalarını pek büyük bir hâdise te-lakkî etmiş ve şaşmıştı.




Hadisden Çıkarılan Hükümler:



1 - Büyük günahlar insanı dinden çıkarmaz; amelleri de hükümsüz bırakmazlar.


2 - Resulülla h(Satlallahü Aleyhi ve Sellem): 'in :


«Zina etse de hırsızlık yapsa da...» buyurması : «Büyük günah işleyenlerin behemahal cehennemlik oldukları kestirilemez. Cehenneme girseler bile cezalarını çektikden sonra oradan çıkarılarak ebedî kalmak üzere cennete girerler.» diyen ehl-i sünnete delildir. Hadis büyük günah işleyenlerin cehennemde ebedî kalacaklarına kaaiî olan mutezile ile hâricilerin kavlini reddetmektedir.





--------------------------------------------------------------------------------


[1] Mücadele sûresi, âyet: 22


[2] Nahl sûresi, âyet: 106.


[3] Maide sûresi, âyet: 41.;


[4] Nahf sûresi, âyet: 106.


[5] Bu Hadîs-i Şerifi İmam Buharî de rivayet etmişdir


[6] Bu Hadîs-i Şerifi İmam Buharî de rivayet etmişdir


[7] Zâriyâl sûresi, âyet: 35-36.


[8] Hucurat sûresi, âyet: 14.


[9] Bu Hadîs-i Şerifi İmam Buharı de rivayet etmişdir


[10] Âl-i tmran sûresi, âyet: 19.


[11] Maide sûresi, âyet: 3,


[12] Bu Hadîs-i Şerifi imam Buharî. de rivayet etmişdir,


[13] Fetih sûresi, âyet: 3.


[14] Tevbe sûresi, âyet; 124.


[15] Bu âyetlerde imanın noksanlık kabul edeceğine delil yoksa da ulemadan Kir-mânrnin beyanına göre ziyâdeyi kabul eden her şey bizzarûre noksanı da kabul eder.


[16] Takiid: Başkasının sözünü delilsiz olarak kabul etmektir.


[17] Nazar: Bir şeyin delilini tedkik etmektir. İstidlal; Delil getirmektir


[18] Ebai-Hascn Kehmes b. el-Hasen: Sulehâdan bir zâttır. Basra'da yaşamış ve 159 tarihinde vcfât etmiştir.


[19] Abdullah b, Biireyde: Tâbiîndendir. Hz. Ömer (R.A.)'in Hilâfetinin üçüncü yılında diğer kardeşi Süleyman'la ikiz olarak doğmuşdu (bak. Tab., tbnl Sa'd, C. 7, s. 221). Kendisinden Kütüb-ü Sitte'nin İmamları ehadis-i şerife tahric eylemişlerdir. Babasından, Hz. Âîşe (R.A.) dan, Semure b. Cündeb, tmran b. Hüsayn, Eî»u Musa e!-Eş*Biİ, Ebu'l-Esved DÛeK, Musire b. Şûlse, Abdullah b. Mcsud (R. anhum ecmain) hazretlerinden rivayette bulunmuştur. Merv şehrinde Kadılık eylemiştir. Oğlu Sehl'de Huffazı Hadîsdendir. (R.H.) Bak. İbnt Sa'd, Tabakat, C. 7, s. 221. Zeheb. Tez. Huffaz, C. 1, s. Î02. Hazreci Hulâsa, s. 162.


[20] Yahya b. Ya'mer: Beni Avf b. Bekr kabiiesindendir. Künyesi; Ebu SiJleyman'-dır. «Ebu Saîd» de denilir. Aslen Basralı olup, sonraları Merv'e yerleşmiş; ve oranın kadılığını yapmıştır. Hâkim Ebu Abdîllâh (321-405) «Tarihi Nisabor» adlı eserinde, bu zatın fakîh, edib ve nâmdar bir nahiv üstadı olduğunu söyler. Nahiv ilmini Ebul-Esved'den okumuştur. Bu zât Nahvin mucidi sayılır. Yahya lisan İtibariyle zamanının en fasihi idi.


Ancak Ehl-i Beyte fazla meyyal göründüğü ve bu sebeble Haccâc-ı Zâlim tarafından Horasan'a sürgün edildiği, orada vali tarafından hoş karşılanarak. Horasan'a kadı ta'yin edildiği söylenir. Yahya tâbiindendir. 129 târihinde vefat etmiştir.


[21] Ma'bed el-Cühenî: Mervezî'nin «el-Ensâb» nâm eserindeki beyanına göre, Hu-zâa'nın Cühc.yne kabilesine mensuptur. Huzâa kabilesi Kûfe'ye yerleşmiştir. Orada nâmlarına mensub bir mahalle vardır. Bİr kısmı Basra'ya yerleşmişlerdir ki, Cüheyne de bunlar arasındadır.


îşte Ma'bed h. Hâlîd el-Cühenî bu kabiledendir. Ma'bed, Hasaa-i Basrî (21-110) nin meclisine devam ediyordu. Basra'da kader aleyhinde İlk söz eden odur. Sonraları Basra'-lılar da onun yolunu tutmuşlardır.


Mâ'bedi, Haccâc-ı Zâlim öldürtmüştür. Bu Mâ'bed'in, Ma'bed b. Ahdillâtı b. Uvcymîr olduğunu söyleyenler de vardır.


Basra: Ezherî'nin naklettiğine göre bu kelime: Basra, Busra ve Bisra şekillerinde okunabilirse de meşhur olan telâffuzu Basra'dır. Hatta İsm-i tasgir yaparak Busayra diyenler dahi vardır. Ism-İ mensnbu Basrî veya Bisrî gelir.


Basra'nm, Tedmür ve MÜ'tcfike gibi isimleri de vardır. Burası «İslâmın Kubbesi» ve «Arabın Hazinesi» namlariyle yâd olunur. Basra, Hz. Ömer (R.A.) zamanında kurulmuş bir şehirdir. Toprağı üzerinde hiç bir zaman puta tapılmadığı söylenir.


[22] Kelime esas i'tibârile ceberlyye okunursa da galat-i meşhur kabilinden cebriyye diye şöhret bulmuştur.


[23] Bak. Sünen-i Ebu Davud. KitabüVSÜnne Babu'l-Kader. C. 2, s. 524.


[24] ümmü Veled: Kendisinden döl almak: için ayrılan câriyedir. Bunlar satılamazlar


[25] Ebn Abdiilâh Ahmed b. Abde b. Musa: .Basrahdır. Müslim'in râvîlerinden-dir. Ancak «Kttabül-Cem'i Beyne Rkâii's-Sahihayn» sahibi bu Ahmed'in Hammâd b. Zeyd'den, onun da Eyyub'dan onun da Nâfi'den, onun da tbni Ömer (R.A.) dan rivayet ettiği «el-Ci^rânc» hadisini kitabına aldığı İçin Müslim'e i'tiraz ediyor. Ve: «Bu hadîs sahih değildir; Peygamber (S.A.V.) in el-Ci'râne'den ömre yaptığı başka delille sabit olmuştur» diyor. Halbuki mezkûr hadîse göre oradan Ömre yapmamıştır.


[26] Ebu Recâ' Matar b. Tahman ( -119): Aslen Horasanlı olup, Basra'ya yerleşmiştir. Mushaf yazdığı için kendisine «cl-Verrak» denilmiştir. Hadîsin diğer râvîleri hakkında kitabın baş taraflarında kısaca ma'lumat verilmişti.


[27] Ebu Abdillâh Muharoraed b. Hatim ( -235): Bağdadlıdır. Müslim'in râvî-lerindendir.


[28] Osman b. Gıyas er-Bâsibî veya (el-BâhiIî) Basrahdır


[29] Künyesi Ebo Muhamoıed olup, Bağdatlıdır. 208 târihinde vefat etmiştir.


[30] Ebu Muhammed Mutemir b. Süleyman: Kütüb-ü Sitte imamlarının kendisinden kitablanna hadîs tahric ettikleri, Sika ve Hafızu'I-Hadîs olan bir zatdir. Benî Teym kabilesindendir. Melik b. Umeyr, Manssır b. el-Mutemir, Eyyub-u Sahtiyan!, Rekkin b. Er Rcbî, Leys b. Ebî Süleym, Arar b. Dinar gibi efadıldan rivayette bulunmuştur. H. 186 senesi Safer ayında irtihal eylemiştir. Bak: Jbn Sa'd, Tabakat, C. 7, s. 290. Zehebî, Tez. Huffaz, C. 1, s. 266. Hazrecî, Hulâsa, s. 341. *


[31] İsmail b. İbrahim b. Schm (110-194): Basrahdir. Bağdad'da vefat etmiştir


[32] Ebu Hayvan Yahya b. Saîd b. Hayyân et-Teymî: Kulelidir. Sahîhayn râvî-lerindendir.


[33] Eba Zür'a. Adı Herem'dir. Babası Cerir b. Abdullah hakkmda tmamü'l Megazî tbnl Sa'd Tabakat'ında «Cerir b. Abdullah el-Becclî. Künyesi: Ebu Amr'dır, Resulullab (sallallahü aleyhi ve sellem)'m dâr-i ahirete irtibal ettiği sene İslâm ile müşerref olmuş-dur. Resulüllah (S.A.V.) onu Zül'Halâsa'yı zabt etmek üzere vazifelendirmişti. O da orayı zabt ve mebanisinİ hedmeyledikten sonra Kûfe'ye gelip yerleşmiş, orada «Dar-ı Büceyle»yi kurmuşdur. Kendi kurduğu mahallede yaşamış, Dahhak b. Kays'ın Küfe valisi olduğu devirde irtihal eylemişdir.> (C. 6, s. 22) demektedir.


Ebo ZorVnın künyesi; Ebu Amr'dır. Babasından rivayeti vardır. İbrahim adında bir kardeşi olduğunu Tabakat'imn C. 6, s. 297 de bildirmektedir. îkîsi hakkında Tabakat kitablanndaki bilgi karışmış gibi görünmektedir.


îmam Hazrerî Halasatü Tehzibil-Kemal, s. 53 de «... Cerir b. Abdullah b. Cabîr. b. Es-Selîyl b. Mâlik b. Nasril-Beccli El-Kısr! Eba Amr. Hicretin Onuncu senesinde Müslüman oldu. Resulüllah (S.A.V.) onun için elbisesini yere yazdı. Onu Zül-Halasa'yı zabt ve tahribe gönderdi, o da orayı zabt ve tahrib etti. Sonra Yemen'e zekât âmiUiğine yolladı. Ondan yüz Hadîs-i Şerif rivayet edilmiştir. Bunların 80'inde îmam Buharî ile Müslim ittifak etmişlerdir, l'inde Buharî, 6'smda İmam Müslim infirat etmişdir. Kendisinden oğlu İbrahim ve Enes, Zeyd, Vehb, tmam Şâiri rivayette bulunmuşlardtr.> dedikten sonra; «Kadisiye fethinde bereket ve uğru ile halk tarafından çok sevildiğini, kendisine; «Bu ümmetin YbsuFu» dendiğini nakletmekdedir. Oğlu Edu Ziir'a'mn adı hususunda Tabakat müelliflerinin bazısı ihtilâf etmişlerse de İmam Ebu'l-Velîd el-Bâcî'nin «Kita-bul-CerU vet-Tâ'dü fi EsmaTr-RIcaHT-Mezkure fi Sahihi'l-Baharî ve Müslim» adlı Nuru-osmaniye Kt.'lığındakİ nüshasının C. 1, varak 168 de; «Ebu Zür'atel-BeceByyüT-Kûfîden îmam Buharî Kitabu'l-tyman ve Kitabnl-Fitea ve diğer bazı mevzilerde Hadîs-i Şerif tah-ric etmişdir.» denilmekte; aynı eserin 1/182 varak'ında «Eba Zûr'a, Herem b. Amr b. Cerir b. Abdullah» diye tesbit etmektedir. Hulasa müellifi tmam Hazrecî de, Halasa s. 389 da «Ebu Zür'a b. Amr b. Cerir Becelî'nİn adı Herem'dir. Ya da bildirilenlerden biridir. Kûfe'lidtr. Dedesinden ve Ebu Hüreyre'den rivayeti vardır. Ayrıca Eba Zer* üzerinden mür-sel rivayeti vardır. Tabiinin âlimlerindendir. Kendisinden torunları Yahya ve Cerir, ayrıca Talk b. Maavtye'nin rivayeti vardır. İmam Yahya b. Main sîkâ olduğunu kabul etmişdir.» denilmekte ve İki torunun adı verilmektedir. 9*uncu hicret asrının büyük Hadîs hafızlan arasında mezhebinin salikleri tarafından diğerlerinin ragmına büyük şöhrete ulaşan ve ulaştırılan; (32) cilt Sahabe, Tabiin ve rical-i Hadîs hakkında eser yazmış olan İmam Hafız İbni Hacerfl-Askalânî (R.H.) da pek ünlü eseri olan Bahar! Şerhi Fethâ'1-Barî, C. 14, s. 73 de Khabn*r-Rakaik — Babo Keyfe Kâne ayşiftı-Nebİy» babındaki Ebi Ziir'a'mn rivayet ettiği Hadîs-i Şerifde kısaca «Eba Zür'a; O Amr'ın oğlu, o da Cerir'in oğludur» demekle yetiniyor. Babasının adını bildirmiyor. Dedeleri Ankaralı bir Türkmen ailesi olan ve sonradan babası Gaziantep'de doğub büyüyerek şehrin kadısı olan Ahmcd'in oğlu Bedrüddİn Mahir, udu'l-Ayni, Bahari Şerhi Umdetai-Kâri, C. 10, s. 613 de Ebu Zür'a'mn admm «Herem» olduğunu tesbit etmektedir.


[34] Lokman sûresi, âyet: 34.


[35] Ebu Abdillâh Muhammed b. Bişr ( -203): Abd'ül-Kays kabilesine mensup- tur. Buharı ve Müslim râvilerindendir.


[36] UniâretüTmü'l-KiTkaa' b. Şiibrüme: Buhâri ve Müslim râvilerindendir.


[37] Lokmas sûresi, âyet: 34.


[38] Ebo SüUeyl Nâfı' b. Mâlik b. Ebî Âmir: Tabiînden olup, imam Mâlik (93-179}'in amcasıdır. Hz. Encs b. Mâlik (R.A.)'dan hadîs dinlemiştir.


[39] Ebu Mulıammcd Talha b. Abdillâh b. Osman (R.A.): Cennetle müjdelenen ashab-ı kiramdan biridir. Uhud gazasına iştirak etmiş; Bedr'e ise, Şam'da bulunması do-layısiyle iştirak edememiştir. 36 tarihinde Ceme! vak'asında şehid edilmiştir. Kabri Basra'dadır. 38 hadîs rivayet etmiştir. Aynı isimde ashab-ı kiramdan bir zat daha vardır. Birçokları bunları birbirinden ayıramamışlardır.


[40] Ebu Zekeriyya Yahya. h. Eyyûb ( -234): Bağdadlidır. Müslim'de birkaç hadîsi vardır.


[41] Ebû tbrâbim IsmaH b. Ca'fer b. Ebî Kesir: Medinelidir


[42] Ebû Saîd veya Ebu Sa'd Süleyman b. el-Mueîra ( -165): Basrah olup âzadli kölelerdendir


[43] Maide sûresi, âyet: 10i.


[44] Ebu Abdirrahman Abdullah b. Hâşim b. Hayyan ( -259): Bağdadda yaşamıştır


[45] Ebu'UEsved Bela b. Esed: Basralıdır. 197 veya 198 târihinde vefat etmiştir.


[46] Ebu Muhammcd Sabit b. Eşlem: Basrahdtr. 123 veya 127 târihinde vefat etmiştir.


[47] Amin b. Osman b. Abdiltab b, Mevheb: Kureyş kabilesinden Âl-i Talha'mn âzadlısıdir.


[48] Ebu İsâ Musa b. Taîha b. Ubeydiîlâh ( -104): Medineli olup, sonradan Kû-fe'ye yerleşmiştir.


[49] Eba Eyyub Halid b. Zeyd el-Ensari (R.A.): Ensar-İ Kiramdan olup, hicret esnasında Peygamber (S.A.V.)'in mihmandarı olmuştur. Ashab-ı soffadan ve Bedir gazasına iştirak edenlerdendir. 52 tarihinde İstanbul'da vefat etmiştir. Kabri meşhur ziyâretgâhtır.


[50] İsmi Sellâm b. Süleym'dir


[51] Ebu îsbak, Sebî'î: Amr b. Abdullah b. Ali b. Ahmed b. Zî Yahmüd b. Es'sebîi b. Sebiy' b. Sa'b b. Muaviye b. Kesir b. Mâlik b. Cûşem b. Hâşid b. Cuşem b. Hayran b. Nevf b. Hcmdan» şekliyle Tabakat-ı İbni Sa'd (C. 6, s. 313)'da nesebi tesbit edilmiş olan Tabiinin büyüklerinden, salâh ve takvası ile meşhur sayılı Huffaz-ı Hadîsten mübarek bir zattır. Kütiih-ii Sitte İmamlarının hepsi kendisimden Ehadis-i Şerife tahric etmişlerdir. Kendisi İmam AH (K.V.) den, Abdullah b. Mes'ud, Abdullah b. Ömer, Zeyd b. Erkanı, Adıy b. Hâtım, Bera b. Âzib, Mesruk, Câbîr b. Scmure Ccrir b. Abdullah Be celi'den rivayette bulunmuştur. Kendisinden de İmam A'meş, Şû'be, Sevrı, Oğlu İmam Hafız Yunus ve torunları İsrail (Hayatı için Bak: Zehebi, Tezkiretü'l-Huffaz, C. 1, s. 214.) ve Kâtâde, Zühcyr Ebu'l-Alıvas, Zaîde, Şerik, Ebu Bekir b. Ayyaş ve Süfyan b. Uyeyne gibi Eimme rivayette bulunmuşlardır, tmam Ebu Ishak Sebiî, Kur'an-ı Kerim'i kıra'at ilminin büyük imamlarından Ebu Abdurrahman Siilemî ve El-Esved b. Yezîd'ten okumuş-dur. Cç yüze yakın zevatdan Ehadis-i Şerife ahz-u istima eylediği söylenmişdir. Hayatı hudıiıl boylarındaki kalelerde düşmana karşı cthadla geçmiştir. FudayI b. Gazvar; «Ebu tshak üç günde bîr Kur*an-i Kerim'i hatmederdi» demişdİr. Ahmed b. tmran Et-Ahnesî; «Ben Ebu Bekir t>. Ayyaşım. Ebu tsbak SebİTyi t


«— Kırk senedir kirpiklerim birbirine değmedi (uyumadım) derken işittim» dediğini nakletmişdir. îmam Süfyan b. Uyeyne; Avn b. Abdullah'ın tmam Ebu İshak'a :


demektedir. İmam Zehebî, (Tezkiretü'l-Huffaz, C. 1, s. 298)de: «... Hadîs-i Şerîf hafızlarının seyyİdînin alemidir. Hiçam b. Urve, Atâ b. Saib, Hüseyni'l-MuaHim, Huseym b. A*rak, Hâmidii't-Tavıl Siileymanü't-Teymî, Yahya b. Saidü'i-Ensari, Â*meş ve onların tabakasında bulunanlardan hadîs ahz ve İstima eyledi. O hususta cidden çok çalıştı. Ondan da; İbni Mehdi, Affn, Müsedded, tmam Ahmed b. Hanbel, lshak b. Rahaveyh, Yahya, Aliyyu'l-Fellas, Bündar, İshaku'l-Kösec, Muhammed b. Seddadül-Mismaî gibi Rical Hadîs-i Şerîf ahzetmişlerdir. İmam Ahmed b. Hanbel —onun hakkında — «... Gözlerim Yabya ibol Said'in benzerini görmedi..,» demişdîr. Yabya b. Main de; Abdurrahman bana:

— Gözlerin Yabya el-Kattan gibisini görmez» dedi, demiştir. Yine Yahya b. Main; «... Yahya b. Said el-Kattan yirmi seneyi her gece Kur'an-i Kerîm'i hatmederek ihya etdi» demişdir.

İmam İbni Mebdİ dedî ki: «Bîr gün İmam ŞuT>e'nin yanında —bir mes'elede — onunla İhtilâf ettiler. Ve ona : «— Seninle bizim aramızda bir hâkim hükmetsin» dediler.

O da : «— Yahya b. Said'e razı mısın? demişdi ki; — hemencecik — o da çikageldi ve imam Şu'be'nin aleyhine hüküm vermişdi. —İşte o vakit— Şu'be :

— Senin hükmüne (nakdine = tenkidine) kim dayanabilir ey Ahvel (yani Ey Yahya b. Saİd) dedi.»

îmam Nesaî: «... Resuİullah (S.A.V.) hadisleri üzerine Allah'ın Eminleri; tmam-ı Mâlik, Şu'be ve Yaftya'el-Kattan'dir» demişdîr.

İmam Ebu Said, Yahya et-Kattan: Hicrî 120 yılında doğmuş, Î98 H. senesi Saferinde îrtibal-i dâr-ı baka eylemişdir. R.H.

Kaynaklar: İbni Sâ'd, Tabakat, C. 7, s. 293. İmam Zelıebi, Tezklretiil-Huffaz, C. 1, s. 29Ş-300. HazrecS, Hulasatii Tezhibi'l-Kemal, s. 363-364. Cerh-ü Tadil'deki şiddetine ve Hadis âlimlerinin onun hakkındaki hükümleri için Abdulh3y Leknevi; ErTlefu ve't-Tekmil-fi'I-Cerhi vet-Tadil Abdulfettah Ebu Gudde neşri, s. 170 ve devamına bakılabilir.

[142] îsmâii bia İbrahim

[143] İbni Uleyyc, İsmail b. İbrahim b, Miksenı. Künyesi; Ebu Bişr'dir. İbni IJley-ye'nin dedesi Mîksem, Horasan-Zabilistan bölgesindeki Kaykaniye bölgesi halkından iken Müslüman mücahidlerince fetholunduğu zaman Kûfeli Huzeyınî-Esedî'lerden Abdurrahman b. Kutbe'nin esiri olmuştur. Oğİu İbrahim ticaretle iştigal etmiş ve Kûfe'ye yerleşmişdir. Ticaret için Basra'ya gidip gelirken oraya yerleşmeğe karar verip Basra'nın akıllı, afif ve nezih hanım kızlarından Benî Şeybanm kölesi Hassan'm kızı Âliyyc ile evlenmişdi. Aliy-ye'nin Kûfe'de bir konağı vardı, oraya Salihü'l-Mürrî diğer âlimîer gelirler, onunla musahabe ve mübahese ederlerdi. İbnii Uleyye İsmail bu evde 113 Hicrî senesinde doğdu, orada büyüdü. Bundan dolayı adı (lbnü Uleyye), olarak meşhur oldu.s İsmail, İmam Eyyub Sahtiyaoî, Ali b. Ced'an, Muhammed b. Münkedir, Abdullah b. Ebî Necîh, Cüreyrî, Âtâ b. Saîb gibi zevatdan ilim tahsil eyledi, önce Basra zekâtını tahsil vazifesi kendisine verildi. Sonra Halife Harunreşid zamanında Bağdad'ta «Divaaü!l-Mezalim»de vazife verildiğinden kendisi ve oğlu Bağdad'a göçüp oraya yerleşdİ. Kendisinden İmam îbni Cüreyc, Şûlje Abdurrahman b. Mehdî, AH İbnül-Medinî, İmam A hmcd b. Hanbel, tshak b. Rahuveyh, Dündar, Musa b. Sebrül-Veşa gibi zevat Hadîs-i Şerif ahz ve istima eylemişlerdi, tmam Ismaîî b. Uleyye 13 Zilkade 193 H.'de Bağdad'da irtihat-i dar-ı baka eylemişdir. Kendisinden Kütüb-ü Sitte İmamları Hadîs-İ Şerif tahric etmişlerdir.

Kaynaklar : İbnü Sa'd, Tabakat, C. 7, s. 325-326.

Zehebî, Tezkirctü'l-Huffaz, C. 1, s. 322.

Hazrecî, Hulâsa, s. 37.

[144] Hâlid b. Mihrân el-Hazzâ': ( -142) Basrahdır. Azadlılardandır

[145] El-Veüd b. Müslim b. Şihâb, (Ebu Bisr el-Anberî): Basrah sayılır. Bazıları bunu Velid b. Müslim el-Emevî ile karıştınrlarsa da, künyeleri, kabileleri ve memleketleri ayrıdır. Hem Veüd-i Emevî ilmü İrfanca ötekinden daha meşhurdur.

[146] Humran b. Ebân: Hz. Osman (R.A.) m âzâdhsıdır.

[147] Osman b. Affan (R.A.): Resûli Ekrem (S.A.V.) in damadı, Hulefa-i Râşidîn'in üçüncüsü ve hayâtta iken cennetle müjdelenen on bahtiyar sahabenin biridir. 24 târihinde halife oldu, 35 de şehİd edildi. Vefatında 80 veya 82 yaşında idi.

[148] Mürcie: Bid'at ve dalâlet fırkalarından biri olup Kaderiyye ve Mutezile fırkalarından sonra zuhur etmiştir. Bunlara göre günahkâr, cehenneme girmez. «Hasenat mebrur, seyyiât mağfurdur» derler. Amelleri de farz değil, fazilet sayarlar. Onlarca imân etmiş oimak için Allah'ı bilmek kâfidir.

[149] Haricîler veya Mârika: İslâm âleminde ilk bid'atçılığı çıkaran dalâlet fırka-sıdır. Bunlar pek câhil olduklarından Hz. Osman ile Ali radıyallahu anhiima'ya kâfir der. ler. Hidâyet yolundan çıktıkları için kendilerine Havâric veya Mârika unvanı verilmiştir.

[150] Ma'tezile: Ehl-ı dalâletin meşhur bir firkasıdır.

[151] Eş'ariyye: Ehl-i sünnet ve'1-Cemaatin iki fırkasından biridir. Diğerine (Mâltö-fîdiyye) derler.

[152] Ebu Abdillâfa Muhammed b. F.bİ Bekr el-Mokaddemî: ( -234) Basralıdıf.

[153] Ebu İsmail Bişr b. Mnfaddal: ( -187) Basralı azadlılardandır.

[154] Ebu Befcr en-Nadr b. Ebi'n-Nadr: ( -245) İsmiyle künyesi birdir

[155] Ebu'n-Nadr Hâşhn b. el-Kaasim: ( -207) Horasanlı olup Bağdad'da yaşamıştır. Lâkabı Kayser'dİr

[156] Ubeydullah b. Abdirrahman cl-Eşcaî: ( -182) Kûfelidir.

[157] Mâlik b. Miğvrf b. Âsim: ( -159) Kûfelidir.

[158] Talha b. Musarrif: ( -112) Künyesi Ebu Muhammed veya Ebu Abdillâh'dır.

[159] Ebu Salih Zekv&n es-Semman.

[160] Mecelle-i ahkâm-i adliyyenio 26. maddesi.

[161] Mecelle-i ahkâm-ı adliyyenİn 27. maddesi.

[162] Mecelle-i ahkâm-ı adliyyenİn 28. maddesi.

[163] Mecelle-İ ahkâm-ı adliyyenİn 29. maddesi.

[164] Muhammed b. Ilâzim.

[165] Süleyman b. Mihrân.

[166] Zekvân es-Semmân.

[167] Davud b. Ruşeyd el-Hlşimî: ( -239) Aslen Harzemli olup Eağdad'da yaşamıştır. Sahîh-i Müslim'de birkaç hadîsi varsa da Buhâri ondan yalnız bir hadîs rivayet etmiştir. -

[168] İbni Câbİr Abdurratımaa b. Yezîd: ( -153) Sahîhayn râvilerinden olup Şam-hdir.

[169] Umeyr b. Hâni': (Ebu'l Velid) künyesini taştr. Şamlıdır

[170] Cünâdc b. Ebî Ümeyye (R.A.): ( -67) Sahîhayn râvîlerindendir. Ekser-i ulemanın rivayetine göre hem kendisi, hem babası sahabîdirler. Kibâr-ı tabiînden olduğunu söyleyenler de vardır.

[171] Ubâde b. Sâmit (R.A.): Medineli ensar-ı kirâmdandir. Künyesi Ehul-Velid'dir. Bedir gazasına iştirak etmiştir. Şam'da yaşamış; ve 34 tarihinde orada vefat etmiştir.

[172] Sure-i Nisa, âyet: 171.

[173] Sure-i Câsiye, âyet: 13.

[174] Ebu tsmaîl Mübeşşir b. İsmail: ( -200) Sahîhayn râvilerinden olup Haleblidir

[175] Ebu'l-Hâris Leys b. Sa'd b. Abdirrahman.

[176] Ebu AbdLllâh Muhammed b. Aclân: ( -148) tabiînden olup Medinelidir. Hz. Enes ve Ebu't-Tufeyl (R, anhüma)ya erişmiştir. Âbid ve fakih bîr zâttı.

[177] Ebu Abdillâh Muhammed b. Yahya b. Habbân : ( -121) Tabiînden olup, Enes b. Mâlik ile amcası Vâsi' b. Habbân (radıyallahu anhumaya) yetişmiştir. 74 yaşında iken Medine'de vefat etmiştir

[178] Ebu Muhayrîz Abdullah b. Muhayrîz el-Kuraşî: Kibar-ı tabiinden Olup Ubâde

[179] Sunâbihi Ebu Abdiilâh Abdıırrahman b. Useyle : Aslen Yemenli olup, Şam'da yaşamıştır. Asr-ı seâdete yetişmiş ise de tam Medine'ye hicret ederken el-Cuhfe'ye geldiğinde Resûlullab (S.A.V.) dünyadan gitmiş; Hz. Sıınâbihî Medine'ye onun vefatından be« gün sonra erişebilmiştir. Bu sebeble kendisi tabiînden sayılır

[180] Ebu Hâlid Heddâb b. Hâlid: ( -235) Basrahıdr. İsminin Hüdbe olduğu da söylenir. Müslim'de Hüdbe diye de zikri geçer. Heddâb ile Hüdbe'nin biri isim dîğri lâkab olduğu ittifakı ise de hangisinin isim, hangisinin lâkab olduğu ihtilaflıdır. Bazıları kendisine Hüdbe denilince kızardığını İleri sürerek isminin Heddâb olduğunu iddia etmişlerse de Buhâri, Hüdbe dîye zikretmiştir. Bu zât Buharî ile Müslim'in şeyhlerindendir. Buhâri onu her halde başkalarından daha iyi bilir.

[181] Hemp-.am b. Yahya b. Dinar: ( -163) Basralı azadlı kölelerdendir.

[182] Ebu Hasîn Osman b. Âsim: ( -128) Kûfelidir. Sahîhayn râvilerindendir.

[183] Ebu'ş-Sa'sâ' Eş'as b. Sülcym: ( -125) Kûfelidir

[184] Esved b. Hilâl el-Muhâribî: Tabiinden olup Kûfeliidr. Sahîhayn râvîsidir

[185] Ebu Abdillâh Hüseyn b. AH b. Velid cl-Cu'fi: ( -203) Kûfeli, azadli kölelerdendir.

[186] Zaide b. Kudame: Ebu Salt El-KCıfî. İmam, Zaide b. Kudâme Hadîs ilminde sözü sene'd sayılanlar arasında adı geçen imamlardandır. İmam Ziyad b. Alâka ve Abdü'l-Melik b. Umeyr, Mansur, Semmâk ve Musa b. Ebî Aişe, Âsim b. Behdele'den eha-dis-i şerife ahz ve istima eylemişdir. Kendisinden İmam Süfyan b. Uyeyne, Hüseyni'l-Cû'fî, Abdurrahman b. Mehdi, Muavİye b. Amr, Ebu Nuaym, Talk b. Ganem, Ebu Hü-zeyfetü'n-Nehdİ, Ahmcd b. Yunus gibi Eimme-i Hadîs'de ahz-ı hadîs eylemişdir.

Kütüb-ü Sitte İmamlarının hepsi kendisinden ehadis-i şerife tahric eylemişlerdir. İmam Zaîde b. Kudame hudud boylarındaki gazalara iştirak etmek üzere Anadolu huduHarındaki kalelerden birinde irtihal-İ dâr-i baka eylemişdir.

Kaynaklar: Zehebî, Tez. HuKaz, C. 1, s. 215. Hazreci Hulasatü-Tehzibi'I-Kemâl, s. 102.

[187] Ebu Hafs, Ömer b. Yûnus b. Kaasim el-Hanefî: Sahihayn râvîlerindendir. 'i

[188] Ebu Ammâr, tkrime b. Ammâr: Yalnız Müslim'in râvîlerindendir.

[189] Ebu Kesir, Yezid b. ARjdirrahtnan: Tabiînden olup, Hz. Ebu Hüreyre'den haıîîi ıi in lemistir.

[190] Ebu Yatub tshâk b. Mansur b. Behrâm: ( -251) Nisaborludıır.

[191] Ebu Abdillah Muâz b. Hişâm : Basralidir. Sahihayn râvîlerindendir.

[192] Katade b. Diame b. Katâde b. Aziz: Künyesi; Ebu'l-Hattab'dir. Basra'da yaşayan Huffaz-ı Hadîs ve Allâme-İ ilm-İ Tefsirden bir zattır. Abdullah b. Sercis, Enes b. Mâlik, Saîd b. Müseyyeb, Ebu't-Tufeyl gibi ecilleden hadîs-İ şerif ahzeylemiştir. Ken-.disînden de, Mûs'îr b. Kidam İbni Ebî Arube, Şu'be, Mâ'mer, Eban b. Yezîd, Ebu Avane Hammad b. Seleme gibi Eimme-i' Hadîs rivayet etmişlerdir. Kendisinden Kütübü Sîtte imamlarının hepsi rivayette bulunmuşlardır. H. 118 veya 117 senesinde irtihal-i idâr-i baka eylemiştir.

Kaynaklar: ibni Sâ'd, Tabakaf, C. 7, s 229-30. Zehebî, Tezkirefü'l-Huffaz, öl 1, s. 122-124. Hazreci, s. 268.

[193] Ebu Muhammed Şeybân b. Ferrûh: ( -237) Müslim'in râvîlerindendİr.

[194] Sâbît b. Eslera.

[195] Ebu Muhammed Mafamud b. Kabî el-Ensârî: ( -79) Tâbiîndendir.

[196] itbân b. Mâlik (R.A.): Bedir gagasına iştirak eden ashâb-t kiramdandır. Gözleri görmez olduğu için Peygamber (S.A.V.) namazlarını evinde kılmaya kendisine müsaade buyurmuştu.

[197] Ebu Bekr b. Nâfi' el-Abdi: ( -173) Hz. Abdullah b. Ömer'in â2adlısı olup Medinelidir. Buhâri'de hadîsi yoktur. Müslim'de yalnız bir hadîsi vardır ki, o da bu hadîstir.

[198] Behz b. Esed.

[199] Hammad b. Seleme b. Dlnâr: Basralı azadhlardandtr.

[200] Sâbİt b. Eşlem.

[201] Yezid b. el-Hâd, Yezid b. Abdiflâh b. Üsâme : ( -139) Sahihayn râvîlerin-dendir

[202] Muhammed b. İbrahim b. el-Hâris: ( -120) Medinelidir. Sahihayn râvîsidir

[203] Âmir b. Sa'd b. Ebî Vakkaas: ( -104) Sahihayn râvîsidir. Medine'de vefat etmiştir.

[204] El-Abbas b. Abdilmuttallb (R.A.): Resûlullah (S.A.V.) in amcasıdir. Ondan üç sene evvel doğmuş ve Hz. Osman'ın hilâfeti zamanında 32 târihinde vefat etmiştir. Bedir harbinin akabinde Müslüman olmuştur. Daha Önce Müslüman olduğunu söyleyenler de vardır. Buhâri ite Müslim'de birkaç hadîsi vardır

[205] UbeydııÜah b. Saîd: ( -241) Azadlı kölelerden ve sahihayn râvîi e ündendir

[206] Ebu Eyyûb Süleyman b. Bilâl: Azarlılardan ve sahihayn râvilerindendİr. ( -172) veya ( -177) tarihinde vefat etmiştir. Aslen Beıbcrî'dir.

[207] Ebu Abdirrahroan Abdullah b. Dinar: ( -127) Hz. Abdullah b. Ömer'in azadlı kölesi ve Amr b. Dinar'ın kardeşidir. MedineÜdir

[208] Kadîs: Sonradan var olan demektir.

[209] Cerir b. Hâzİm

[210] Süheyl t». Ebî Salih: Aslen Medinelidir. Müslim'de bir hadîsi vardır

[211] Es-Semmân, Zekvân.

[212] Salim b. AbdiHâh b. Ömer: ( -106) Tabiînin büyüklerinden ve bir kavle göre Medine'deki yedi fakîhden biridir. Said b. el-Müseyyeb onun hakkında: «Salim, Abdullah'ın, kendine en ziyade benzeyen oğludur. Abdullah ise Ömer (R.A.) m kendine en ziyade benzeyen oğluydu» dermiş. îshâk b. Râhuye: «Bütün isnadların en sahihi Züh-rî'nin Sâlim'den, onun da babasından rivayetidir» demiştir. Medine'de vefat etmiştir

[213] Nitekim utanmayı kötüleme şimdi de modadır. Hatta pedagoji fenninde yer almış bir nazariyedir!..

[214] Ma'mer b. Raşid.

[215] Ebu's-Sevvâr Hassan b. Hureys el-Adevî: Sahihayn râvîlerindendir.

[216] Ebo Niiceyd tmrân b. Husayn (R.A.): Ashab-i kiramdandır, Pe (S.A.V.)'İn vefatından sonra Basra'da yaşamış ve 52 tarihinde vefat etmiştir.

[217] Ebu Zeteriyyâ Yahya b. Habib el-Hârisî: Basralıdir. 248 tarihinde orada vefat etmiştir.

[218] îsbak b. SÜveyd: Basrahdır. Sahihayn râvîierindendir. 131 tarihinde taundan vefat etmiştir

[219] Ebu Katâdç Temim b. Nüzeyr'dİr. Temim b. Zübeyr diyenler de vardır. Basrahdir

[220] Atalar sözünde bile: «Akıllı düşman akılsız dosttan yeğdir» denilmişi

[221] En-Nadr b. Şiimcyl.

[222] Ebu Neâmete'I-Adevî, Amr b. İsa i Basralıdır. Müslim'in râvüerindendir.

[223] Ebu Küreyb Muhamnıcd b. Alâ\

[224] İbni Nümeyr: Muhammed b. Ahdillâh

[225] Ebu Recâ' Koteybe b. Said b. CemU: Sahihayn râvîlerindendir.

[226] Cerir b. AbdUbamid b. Cerir: (110-187) Aslen Kûfdidir. Reytfe veffit etmiştir.

[227] Ebu Osâme: Hammâd b. Üsâme

[228] Hişam b. Urvc b. Zübeyr: ( -147) Medinelidİr.

[229] Ebu Amr Süfyân b. Abdillâb is-Sekafî (R.A.): Sahabedendir. Basrah

[230] Leys b. Sa'd-ı Mısrî.

[231] Ebu AbdİIIah Muhammed b. Rumh b. el-Muhâcir: ( -242) Mısırlıdır

[232] Ebu Recâ' Yezid b. Ebl Habîb: Tabiînin büyüklerindendir. Mısırlıdır.

[233] Ebu'l-HayTj Mersed b. Abdülâh el-YezcnS: ( -190) Tabiinden olup, Mısırlıdır.

[234] Ebu Muhammed Abdullah b. Vchb (125-197).

[235] Ebn Ümcyye Amr b. «1-Hâris b. Ya'kub el-Ensarî ( -149): Mısırlıdır. Meşhur bîr âlimdir. Zamanında Mısır'ın müftüsü îdi.

[236] Ebu Âsim Dahbâk b. Mahled.

[237] Abdülmelik b. Abdilaziz b. Cüreyc.

Abdü'l-Mclik b. Aziz b. Cüreyc. Künyesi Ebıı'i-Veiid'dir. Ayrıca Ebu Halid diye kün-lyeleyenler de olmuşdur. Harem-i Şerifin fakihlerinden hafiz-ı Hadîs bir zatdır. Baba-Ismdan, İmam Mücahİd'den, îmam Atâ b. Ebî Rebah'dan, Meymun b. Mihran, Amr b. jŞtıayb, Nâfî, Ztihrî gibi eimmeden Hadîs-i Şerif istima' ve ahzeylcmiştir. Kendinden de İtmam Süfyan b. Üyeyne ve İmam SUfyan-ı Sevrî, Müslim b. Haîid, İsmail b. Aleyye, Hac-r Icac h. Muhammed, Ebu Âsim Veki', Abdiirrezzak gibi eimme ve Huffaz-ı Hadîs rivayet-Ide bulunmuşlardır. Ayrıca Kütüb-ü Siîte'nin imamlarının hepsi rivayette bulunmuşlardır, lîmam Ahmed b. Hanbel, «AbdülAziz İlim hazinelerinden biri idi» demişlerdir. Hadîs-i Şe-Irîflenn tedvin ve tasnifine dair ilk kitabı vazan îmam olarak bilinmektedir. İmam Atab İEbi Rebah'a :

— Sizden sonra — müşküllerimizi — kime sorup Öğrenelim? deniîdi de; O da ce-|vaben ;

— Şu genç (İbn Cüreyc) yaşarsa ona sorun!., buyurdular, diyor, îbni Cüreyc 149-158 H. de Hac mevsiminde irtihal eylemişti.

Daha geniş bilgi için; Zehebî, Tezkireiü'I-Huffaz, C. I, s. 169-170'e bakılabilir.

[238] Ebu'z-Zübeyr Muhammed b. Müslim.

[239] Ebu Osman Said b. Yahya b. Saîd el-Kuraşî ( -249): Bağdatlıdır. İbni İMâce'den maada Sünen sahiplerinin şeyhidir.

[240] Ebu Bürıîe Biireyd b. Abdillâlı b. Ebî Bürde: Sahİhayn râvîl erin dendir.

[241] Ebu Bürde Âmir yahud Haris b. Ebî Mûsâ ( -104): Küfe kadısı idi. Bü-| reyd'in dedesidir.

[242] FJbu Musa cî-Eş'ari Abdullah b. Kays (R.A.) ( -44): Ashâb-ı kiramdandir. Hicretten evvel Yemen'den gelerek Müslüman olmuştur. Resûiııllah (S.A.V.) tarafından

'müteaddid valiliklere tâyin olunmuştur, islâm'da ilk defa tarih kullanılmasına sebeb bu I zattır. Kendisinden 360 hadîs rivayet olunmuştur.

[243] Ebu tsbâk İbrahim b. Said el-Cevherî: Bağdadhdır. Müslim'in râv erindendir.

[244] Ebu Üsâme Hammâd b. Üsâme

[245] ishak b. Râhuye

[246] Sekafî: Ebu Muhammed Abdülvehhâb b. Abdilmecid (110-194).

[247] Eyyûb-I Sahtiyanı b. Ebî Temime: Basrahdır.

[248] E&u Kılâbe Abdullah b. Zcyd b. Amr ( -104): Basrahdır. Kadı ta'yin olunmaktan kaçarken Şam'da vefat etmiştir.

[249] Muhammed b. Beşşar,

[250] Hammad b. Seleme b. Dinar.

[251] Ebu Muhammed Sabit b. Esfera el-Bunânî.

[252] Ebu Mahammed Şeyban b. Ferrûta el-Übullî ( -238): Müslim'in râvîlerin-dendir.

[253] Abdülvârts b. Saîd et-Temimî ( -180): Basrah âzâdlılardandir.

[254] Abdiilaziz b. Subeyb.

[255] Muhammed b. Beşşar.

[256] Sure-i.iÎAhzab, âyet: 6.

[257] Hüseyn b. Zekvân el-Muallitn: Basrahdır. Sahihayn râvîlerindendir

[258] El-Alâ» b. Abdİrrahman.

[259] Ebu Muhammed Abdullah b. Vehb: Basralı meşhur bir âlimdir. Adı Abdullah'tır. Babasının adi da Müslim'dir. Kureyş kabilesinin mevâlisindendİr. Fâzıl, fakîh, sika bir zâttır, tmam Mâlik'îen, Leys, Sevri gibi zevattan ilim ahzetmiş, badis rivayette bulunmuştur. İmam Mâlik, bu zâta mektuplarında «Mısır'ın fakihi Ebu Muhammedi'l-miift!3> diye yazardı. Bundan başkasına «fakihs- diye yazmazdı. Kendisinden «Yiizbin» kadar hadîs-i şerîf rivayet olunmuştur.

îbni Ebi Hatim diyor ki: «Ben İbni Vehb'İn Mısır'da ve başka yerlerde rivayet ettiği (seksen bin) kadar hadîse baktım. Asîı olmayan bir hadîs gördüğümü bilmiyorum.»

«Sahîh-i Buharı» ile «Sahîh-i Müslimsde bu zâttan başka Abdullah ibni Vehb yoktur. Kendisine «Divanü'1-llm» denilmiştir. 125 h. tarihinde doğmuş, 197 h. tarihinde Mı-. sir'da vefat etmiştir.

[260] Yunus b. Yczid b. Ebi'n-Nicâd.

[261] Zührî

[262] Ebu Seleme Abdullah b. Aböirrahman ( -104): Medinelidir

[263] Bu hususda Sure-i Nisa'nm 36. âyetinde :

«Allah'a ibâdet edin! hem ona hiç bir şeyi şerik koşmayın; ebeveyne, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, arkadaşa, yolcuya ve elinizdeki memliiklere de İhsan edin; çünkü Allah kurulan, öğünen kimseleri sevmez» buyurulmuştur

[264] Müslüman memleketinin teb'asından olan gayr-İ müslimler.

[265] Sure-i Kaf, âyet: 18.

[266] Ebii'I-Ahvas Sellâm b. Süleym ( -179): Kûfeli olup Benî Hanife'nin âzâd-hsıdır.

[267] Ebu Haşin Osman b. Âsim.

[268] Ebu Salih es-Semmân

[269] Sure-i Bakara, âyet: 233

[270] Amr b. Dinar

[271] Ebu Muhammed Nâfi' b. Cübeyr b. Mut'im ( -99): Medmeli tâbiîndendir

[272] Ebu Şureyh Huveylid b. Amr el-Huzâî: Peygamber (S.A.V.) den hadîs dinlemiştir. Medine'de 68 tarihinde vefat etmiştir.

[273] Süfyan-ı Sevrî

[274] Muhammed b. Ca'fer b. Ebî Kesir: Medİneli âzâdlılardandır. Sahİhayn râvîsîdir

[275] Ebu Amr Kays b. Müslim ( -120): Kûfeiiidr. Salıihayn râvîlerindendir.

[276] Ebu Abdiilâh Târik b. Şihâb ( -83).: Peygamber (S.A.V.) i görmüş; Ebu Bekir ve Ömer (R.A.) zamanlarında 33 veya 43 gâzâya İştirak etmiştir.

[277] Mervan b, el-Hakem b. Ebİ'1-Âs (2-65): Emevİye hükümdarlarının dördüncüsüdür.

[278] Sure-i Mâide, âyet: 105.

[279] Sure-i Nur, âyet: 73.

[280] Sure-i Hac, âyet: 40.

[281] Sure-i Âl-i Imrân, âyet: 101.

[282] Sure-i Ankebût, âyet: 79.

[283] Sure-i Ankebût, âyet: 2-3.

[284] Ebu Muaviye Muhammet) b. Hâzim.

[285] Ebu İshâk İsmail b, Recâ' b, Rebîa: Kûfelidir, Hadîsi unutmamak için mektep çocuklarını toplar, onlara okurmuş.

[286] Ebu Abdillâh el-Hâris b. Fudayl: Medinelidir. Müslim'in râvîlerindendir

[287] Ca'fer b. Abdillâh b. el'Hakem el-Eosârî: Müslim'in râvîlerindendir

[288] Ebu Misver Abdurrahnıan b. el-Misrer ( -90): MedineH olup Müslim'in râvîlerindendir

[289] Ebu Râfi' (R.A.): Resulüllah (S.A.V.) in âzadlı kulesidir. Aslen kıptı olup Medinelidir. İsmi ihtilaflıdır. Eşlem, Hürmüz, ibrahim ve Sabit diyenler vardır. Vâkıdî'-ye göre Hz. Osman (R.A.) dan sonra vefat etmiştir.

[290] Ebu Bekir Muhammed b. İshâk b. Mubammed ( -151).

[291] İbni Ebî Meryem Said b. el-Hakem b, Muhammed (144-224): Mısırlıdır. Künyesi Ebu Muhammed'dir.

[292] Ebu Üsame Hammâd b. Üsâme

[293] Muhammed b. el-Alâ*.

[294] Ebu Muhammed Abdullah b. tdris.

[295] Mutemir b. Süleyman.

[296] Kays b. Ebî Hâzim el-Becelî ( -84): Tâbİîndendİr. Medine'ye Peygamber I, (S.A.V.) in vefatından sonra gelmiştir.

[297] Ebu Mes'ud Ukbe b. Amr el-Ensârî (R.A.).

[298] Ebu'r-Rabî' Süleyman b. Dâvud ez-Zehrânî ( -231): Basrahdır

[299] Ebu İsmail Hammâd b. Zeyd.

[300] Eyyubu Sahtiyanı.

[301] Mohammed b. Sirîn.

[302] İbni Ebî Adiy, Muhammed b. İbrahim.

[303] Amru'n Nâkıd: Ebu Osman Amr b. Muhammed.

[304] Ebu Muhammed İshâk b. Yusuf el-Ezrak (117-195): Vâsıtlıdır

[305] Abdullah b. A™.

[306] Muhammed b. Şîrîn.

[307] Ebu Salih Zekvân.

[308] El-A'rac: Abdurrahman b. Hürmüz

[309] İmam Mâlik b. Enes.

[310] Kuteybe b. Saİd b. Cemil b. Tarîf.

[311] İbni Hucr, Ali b. Hucr b. İyas ( -244): Mervezlidir.

[312] El-AIâ' b. Abdirrahman.

[313] Ebu Muhammed Abdullah b. Vehb.

[314] Yunus b. Zeyd b. Ebi'n-Nicâd.

[315] İhnî ŞihâE): Zührî, Muhammed b. Müslim.

[316] Ebu'l-Yemân, el-Hakem b. Nâfi' (138-221): Humusiu âzâdldardandır

[317] Şuayb b. EM Hamza ( -162): Bu da Humusiu âzâdlı kölelerdendir.

[318] Ebu Muâviye, Muhammed b. Hâlim

[319] A'meş, Süleyman b. Mihrân

[320] Ebu Salih, Zekvan.

[321] Ebû Muhammed, Bişr b. Hâlid el-Askeri: Sahihayn râvîlerîndendir

[322] Şube b. Haccâc.

[323] A'meş: Süleyman b. Mihrân.

[324] Cerir b. Abdilhamid b. Cerir.

[325] İbni Râbuye.

[326] İbni Ciireyc; Abdümelik b. Abdîlâziz

[327] Ebu'z-Zübeyr: Muhammed b. Müslim.

[328] Ebu'n-Nasr Cerir b. Hâzim.

[329] Süfyân b. Uyeyne,

[330] Sobeyi b. Ebî Sâlib.

[331] Ebu Muhammed Amr b. Dinar.

[332] Ka'Kaa' b. Hakîm el-Kinâoî: Medinelidir. Müslim'in râvîlerindendir

[333] Bundan hadîs imamlarının isnaü-ı âliye ne kadar meraklı oldukları anlaşılıyor. SUryan Süheyl'den bir kişi atlamasını istemi1;; o iki kişi atlamıştır. Çünkü Siifyan, Süheyl'in, hadîsi babasından işittiğini zannetmiş. Meğer babasının şeyhinden işitip dururmuş

[334] Ebu Said Abdurrahman b. Mclıdi

[335] Ebu Abdtllâh Kays b. Ebi Hâzim el-Beceiî

[336] Ebu Abdülâh Cerir b. Abdillâh b. Cabîr (R.A.) ( -51): Peygamber (S.A.V.) İn vefatı yılında Müslüman olmuş bir şahabıdır.

[337] Süfyâo b. Uyeyne

[338] Ziyâd b. tlâka b. Mâlik: Kûfelidir. Sahihayn râvîîerindendir

[339] Süreye b. Yunus el-Mervezî ( -235): Bağdad'da yaşamıştır.

[340] Ebu Yusuf Ya'kub b. tbrahinı b. Kesir (166-252): Sahihayn râvîlerindendir.

[341] Hüseyin b. Eesir İt. cI-Kaasîm.

[342] Seyyar b. Ebî Seyyar el-Vâsıtî ( -122) Sahihayn râvîlerindendir.

[343] Sure-i Bakara, âyet: 286.

[344] Abdullah b. Vehb.

[345] Yunus b. Yerid b.

[346] Sure-i Nisa, âyet; 117

[347] Abdülmelik b' Şuayb b. Leys b. Sa'd: Mısırlıdır. Müslim'in râvîlerindeildir

[348] Ebu Bekr b. Abdirrahman b. el-Hâris b. Hişâm el-Kureşî: A'ma idi. Çok namaz kıldığı için kendisine «Kureyş'in rahibi» derler. Hz. Ömer'in hilâfeti zamanında doğmuş; 94 târihinde vefat etmiştir

[349] Ebu Cafer Muhammed b. Mihrân er-Râaî ( -238): Sahihayn râvîlerindendir.

[350] Ebu'l-Mutfalib Abdülâziz b. el-Mutfalib b. Abdîllâh: Mcdinelidir. Ebu Ca'fer zamanında orada kadılık yapmıştır.

[351] Ebü'İ-Hâris Safvân b. Süleym: Âzâdlı kölelerdendir. Vefat tarihî 124 veya 132'dir.

[352] Ümmin-mii'minin Meymûne bintil-Hâris (R.A.).

[353] Ebu Muhammed Atâ' b. Ycsâr ( -103): Hz. Meymûne (R.A.) nin kölesidir

[354] Ebu İbrahim Humeyd b. Abdirrahnıân b. Avf el-Kure$î.

[355] Ebu Bekr Abdurrezzak b, Hemmâm.

[356] Ebu Urve Ma'mer b. Râşid.

[357] Ebu Ukbe Hemmâra b. Münebbih b. Kâmil ( -132): Yemenlidir. Sahihayn râvîf erin dendir.

[358] Ebu Hişâın Abdullah b. Nümeyr Hemdâni ( -199): Sahibayn râvîleri ıdendir

[359] Süfyân b. Said b. Mcsrük (97-160): Tebe-i tâbiînuen büyük bîr imanlıdır

[360] Abdullah b. Miirre ( -100): Ta'biinden Kûfeii sika bir zâttır.

[361] Ebu Âişe Mesrufc b. el-Ecda' ( -63.)-. Ta'biinden Kûfeii büyük bir imamdır

[362] Sure-i Münâfikûn, âyet: 1.

[363] Sure-i Tevbe, âyet: 75.

[364] Sure-i Ahzab, âyet: 72.

[365] Said b. el-Hakem b. Muhammed.

[366] Sııre-i Nisa', âyet: 142.

[367] Ebu Abdilmelik Ukbe b. Mükrcm ( -243): Basralıdır. Müslim'in râvîierin-denöir.

[368] Ebu Zükeyr Yahya b. Muhammed b. Kays: Asîen Medineli olup Basra'da yaşamıştır. A'mâ imiş. Müslim'in râvîlerindendir.

[369] Ebu Nasr Abdülmelik b. Abdİlâziz et-Temmâr ( -228): Aslen Nesalı olup Bağdad'da yaşamıştır. Müslim'in râv île finden dir.

[370] Ebu Yahya Abdüla'lâ b. Hammâd b. Nasr ( -237): Bağdad'da yaşamıştır. Sahİhayn r&vîlerindendir.

[371] Dâvud b, Ebi Hiod (Ziibyân) ( -139): Basralı âzadlı kölelerdendir. Babası Horasanlı imiş. Basra'nın benâm âlimierindendir

[372] Nâfî Mevlâ Abdillâh b. Ömer { -117): Mağriblidir. Bir rivayette Kâbil esirlerinden olduğu söylenir.

[373] Abdullah b. Büreyde.

[374] Ebu'l-Esved^in ismi ihtilaflıdır. Zâlim b. Amr b. Süfyan diyenler oldu:

Amr b. Zâlim ve Zâlim b. Sârik diyenler de vardır. Tabiînden olup nahiv hakkı da ilk sözü o söylemiştir, derler,

[375] Ebu Zerr'İI-Gifârİ (R.A.).

[376] Harun b. Said et-Eylî: Müslim'in râvîlerindendir.

[377] Abdullah b. Vehb.

[378] Amr b. eİ-HâHs b. Ya'kub.

[379] Irak b. Mâlik el-Gifâri: Tabiînden olup Medinelidir. Sahihayn râvîlerindendir.

[380] Hâlid b. Mihrân el-Hazzâ

[381] Ebu Osman en-Nchdî: Abdurrahman b. Mell.

[382] Ebu Bekre Nüfey' b. el-Hârîs (R.A.): Sahibidir. Kûfeli sayılır. Basra'da 51 veya 52 tarihînde vefat etmiştir.

[383] Ebu Muâviye Muhammed b. Hâzim.

[384] Âsim b. Süleyman el-Ahvel.

[385] Sa'd b. Ebî Vakkaas (R.A.).

[386] Ebu Abdlllâb Muhammet! b. Talha h. Musarrif ( -167): Sahihayn râvflerin-dendir.

[387] Süfjan-ı Sevrî

[388] Gunder.

[389] Zübeyd b. el-Hâris b. Abdilkerim: Kûfelidir. Künyesi: Ebu Abdirr veya Ebu Abdillâh'dır. Sahihayn râvîlerindendir. Vefat tarihi 122 veya 124 dür.

[390] Guöder

[391] Mansur b. Mu'temir.

[392] Affân b. MüsHm es-Saffâr.

[393] Abdullah b. Mes'ud (R.A.).

[394] Muhammed b. Beşşâr.

[395] Gunder.

[396] Ebu Müdrik Ali B>. Müdrik ( -120).: Kûfelitlir. Sahihayn râvüerindendir

[397] Cerİr b. Abdillfih b. Câbir (RA).

[398] Ebu Zür'a Herm b. Amr b. Ccrir.

[399] Ebu'I-Miisennâ Muâz b. Muâz b. Nasr cl-Aibcrî.

[400] Muhammed b. Zeyd Ib. Abdlllâta b. Ömer. Kendisinden oğulları Vâkıd, Âsim Ve Ömer hadîs rivayet etmişlerdir.

[401] Ebu Bekr Muhammed b. Hallfid cl-Bâhilî.

[402] Gundcr.

[403] Ömer h. Muhammed b. Zeyd: Medineli olup Askalan'a yerleşmiştir Ccfât tarihi 145 veya 150 dİr.

[404] Muhammcd b. Zeyd b. Abdiilâh b. Ömer.

[405] Ebu Hişâra Abdullah b. Niimeyr.

[406] Mansur b. Abdirrahman b. Abdillâh b. Mes'od. Basralıdır. Sahihayn râvîie-rindendir. İmara Ahmed'le Yahya b. Mâin'e göre sika, Ebu Hatim Razî'ye göre zaif bir râvidir.

[407] Cerir b. AbdUIah b. Câbİr.

[408] Dâvud b. Ebî Hind,

[409] Cerîr h. Abdilhamîd.

[410] Mugîratü'bnii Miksem.

[411] Zeyd b. Hâlid-i Cülıenî (R.A.): Ashab-ı kiramdandir. Künyesi: Ebu Talha veya Ebu Abdirrahman'dır. 78 tarihinde vefat etmiştir.

[412] İmam Mâlik b. Eocs (93-179).

[413] Tecrid Tercemesi II, s. 741-743.

[414] Sure-i Araf, âyet: 54.

[415] Efau Muhammed Amr b. Sevvâd-ı Âmiri t Mısırlıdır. Müslim'in râvîlerindendir

[416] Âzadlı kölelerdendir

[417] Yunus b. Yezîd

[418] Ebu Yunus Siileym b. Cübeyr.

[419] Ebu't-FaUİ Abbâs \>. Abdilâzim b. Tevbete'l-Anberi : ( -246) Sahihayn1 râ-

vilerindendir. Bazıları el-Anberî'yi el-Guberî şeklinde zabt etmişse de Nevevî, bunun şüphesiz bir lashif olduğunu söylüyor!

[420] Ebu Muhammed Nadr b. Muhammed b. Mûsft: Yemâmelidir. Sahihayn râ-vilerİndendir

[421] Ebu Ziimcyl, Semm&k b. el-Velid ei-Yemânî: Tabiînden olup Müslim'in râ-vUerindemlir

[422] Abdullah b. AhdİHab b. Câhir: Medinelidir. Iraklılar ona İbni lerse de sahih olan Câbİr'dir.

[423] Ebu Osman Hâlid b. el-Hâris: ( -186) Basrahdır. Sahihayn râviierindendir.

[424] Muâz b, Muâz b. Hassan.

[425] Adiy b. Sabit el-Ensârî: Kûfelidir. Sahihayn râviierindendir.

[426] Ebu Umara Berâ' b. Âzîb b el-Hâris el-Ensârî (R.A.): Ashab-ı kiramdandır. Yezid b. Muâviye'nin hilâfeti ihtidalarında vefat etmiştir.

[427] Ebu Yusuf Ya'kub b. Abdirrahnıan el-Kaarî: ( -181) Medinelidir. İskenderiye'de yaşamış ve orada vefat etmiştir.

[428] Süheyl b. EM Salih.

[429] Cerir b. Abdilhamid.

[430] Hammâd b. Ebî Üsâme.

[431] Zekvân.

[432] Ebu Saîd-İ Hudri (R.A.V

[433] Vekî1 b. Cerrah.

[434] Ebu Muâviye Mubammed b. Hâzim

[435] Ebu Meryem Zirr b. Hubeyş: Kûfeiidir. Câhiliyyet devrini gören uzun Ömürlülerden biridir. 120 veya 122 yahut 127 yaşında iken 82 târihinde vefat etmiştir

[436] Leys ti. Sa'd b. Abdirrabmân.

[437] İböü'1-Hâd: Yezİd b. Abdillâh b. Üsâme.

[438] Ebu't-Tâhir Ahnıcd b. Amr.

[439] Abdullah b. Vehb.

[440] Bekr b. Mudar b. Muhammed: (130-174) Mısırlı azadlılardamltr. Sahihayn-de hadîsleri vardır.

[441] Ebu Üsânıe :eyd b Eşlem: ( 136) Hz. Ömer (R.A.) m kölesidîr. Ondan ve oğlundan hadîs rivâyel etmiştir.

[442] Iyâd b, Abdillâh b. Sa'd: Sahihayn râvüerinden olup, Hz. Ebu Saîd-i Hudrî (R.A.! dan hadîs rivayet etmiştir.

[443] Amr b. Ebî Amr: < -136) Âzadli kölelerdendir. Hz. Enes {R.A.) ile Saîd-i Makburi'den rivayetleri vardır. [444] Ebu Saîd Keysan cl-Makburi: ( -100) Âzadh kölelerdendir. Kabristan beklediği veya kabristana yakın bir yerde oturduğu için kendisine ve oğlu Saîd'e, Mak-burî dcTîİlmiştir.,, Buradaki Makburi'den hangisinin murâd olduğu ihtilaflıdır [445] Ebu Küreyb Mulıamnıed b. Alâ [446] Ebu Muâviye Muhaınmed b. Hâztm. [447] Es-Scmmân. [448] Sûre-i Bakare, Âyet : 34 [449] Cerir b. Abdilhâmid b. Cerir [450] Ebu Süfyan Talha b. Nâfi'. [451] Câbir b. Abdillâh [452] Ebu Gassân el-Mismaî Mâlik b. Abdilvâhid. [453] îbni Cürejc, AbdülmeJik b. Abdilaziz. [454] EbıTz-Zübeyr, Muhammed b. Müslim b. Tedrüs. [455] Sûre-i Nisa, A^et: 116. [456] Mamur K Ebî Müzûhİm: ( -235) Bağdadh azarlılardandır. [457] ibratim b. Sa'd b. İbrahim: (110-183"! Medineli olup Bağdad'da kadılık etmiştir. Sahihîiyn râviierindendir. [458] Muhammed b, Ca'fer b. Ziyad: ( -228) Bağda.İlidir. Müslim'in râvilerin-denüii. [459] Ebu Mürâvih cl-Lcysî veya Gjfâri: Nf edindi terden ma'duddur. Müslim'in «et-Tabakaata adlı eserinde ismi Sa'd diye zikredilir. Peygamber (S.A.V.) in hayatında dünyaya gelenlerdendir. Bunların adlarını bizzat Rcsûlullah (S.A.V.^ koyardı, tbni Abdil-berr bu zâtın bilitîifak sika olduğunu bildirmiş; isminin künyesinden ibaret olduğunu; ayrıca ismi bulunamadığını söylemiştir. [460] Ebu Abdillâh Urve b. Xühcyr b. cl-Avvâm : ( -94) Kurcyş kabilesine men-sub olup Medinelidİr. Annesi Esma binti Hbî Bckr'dir. Halası Hz. Âişe (Radyallahu anha) ile Abdullah b. Ömer ve Abdullah b. Zübeyr'den hadîs dinlemiştir. Sahihayn râvilcrin-dendir [461] Şi'ybânî: Ebu Ishâk Süleyman b. Feyrûz: Kûfelidİr, [462] Velid b. el-Ayzâr t Kûfelidİr. Sabihaya râviierinden olup Abdülmclik b. Mer-vân'm hilâfeti zamaninda vefat etmiştir [463] Sa'd b. İyâs Ebu Amr es-Şcybânî, el-Bekrt: Peygamber (S.A V.) zamanına yetinmiş: İbni Mes'ud ve Zeyd b. Ekram hazerâtindan hadîs dinlemiştir. S;-ıhihayn râvi-lerindendir. 100 seneden fazla yaşamıştır. [464] Ebu Ya'fur Abdurrahmân b. Ubeyd b. Nisfâs el-Âmirî: Sahihayn râviierinden olup Küfelidir. Buna hadis uleması «Küçük Ebu Ya'fur» derler. Yine Küfeli bir de «Büyük Ebu Ya'fıır» vardır. Onun ismi Vâkıd'dır. Abdülkerim nâmında üçüncü bir Eba Ya'fur daha vardir. Bunların üçü de sikadır. [465] Sûre-i Beled, Âyet: 13-17. [466] Cerir b. AbdUiıamid b. (>ıir.

[467] Mansnr b. el-Mutemir h. Abdlllâb.

[468] Ebû Mcvsere Anır b. Şurahbil el-Ilemdânî: tbni Mes'ud (R.A.) dan hadis

dinlemiştir. Ebû Cnheyfe'den evvel vefat cîtiği söylenir.

[469] Abdullah b. Mes'ud.

[470] Ebu Vâil, Şakik b. Seleme.

[471] Sure-i Furkaan, âyet: 68

[472] Sure-i Furkaan, âyet: 68.

[473] Saİd el-Cüreyri, Ebû Mes'ud Said b. lyas: ( - ) Basra'lıdir.

[474] Ebu Bahr yahud Ebu Hatim Abdurrahman b. Ebî Bekre: ( - ) Basra'lar. Basra Müslümanlarından i!k dünyaya gelen bu zâttır. Babası Nüfey* b. Haris'den hadîs rivayet etmiştir.

[475] Ebu AbdHEûh Muhammed b. el-Velid b. Abdtlhâk: Sahihayn râvilerİnden-dir. Lâkabı Hamdan'dır.

[476] Ube 'ullah b. Ebî Bekr b. Enes: Hz. Enes b. Mâlik'in torunudur. Dedesi Enes (R.A.) dan hadîs rivayet etmiştir.

[477] Sevr b. Zeyd: ( - ) Medine'lidir. Sahihayn lavüerimiendir.

[478] Ebu-Gays Sâüm : Medino'U olup, Abdvıüah b. Muti'nin âzadh kölelerin-dendir. Hz. Ebu Hüreyre'den hadîs rivayet etmiştir

[479] Diğer bir hadisde:

«Dünyanın yok olması Allah indînde Müslüman bir kişiyi öldürmekten çok daha ehvendir.»

buyurulmuştur.

[480] Şüre-Î Enfaî, Âyet: 16.

[481] Müslüman memleketinin gayri muslini tcb'ası.

[482] Leys bi Sa'd b. Abdirrahman

[483] Yahya b. Said b. Ferruh.

[484] Süfyân-ı Sevrî.

[485] Haram yollarım tıkamak demektir.

[486] Ebû İshâk İbrahim b. Dinar: Bağdad'lıdır. Yalnız Müslim'de rivayeti vardır

[487] Ebû Bekr Yahya b. Hanıraâd eş-Scybânî: ( - ) Basra'lı azadlı kölelerdendir

[488] Ebân b. Tağlib: ( - ) Kûfe'lidir.

[489] Fudayl b. Amr «1-Fukaymî: Kûfe'lidir. Yalnız Müslim'de rivayeti vardır

[490] Alltame b. Kays b. Abdillâh: ( - ) Tâbiİndendir. Kûfe'Udir.

[491] Miocâp b. el-Hâris et-Temimî: ( - ) Kûfe'lidir. Yalnız Müslim'de ri-vâyetİ vardır.

[492] İbrahim Nehaî.

[493] Sûre-i Hıcr, Âyet: 47

[494] Şakİk b. Selemele'-Esedî.

[495] îbni Mes'ud.

[496] Ebû Süfyân Talhalü'bnü Nâfi'

[497] Câbir b. Abdİltâb (R.A.).

[498] Kurrctü'bnü Hâüd.

[499] Ebu's-Ziibeyr Mtıbammed b. Muslini b. Tedriis,

[500] Sûre-i Fetih, Âyet: 10.

[501] Sûre-i~Nİsa, "TUT"

[502] Vâsıl b. Hayyan el-Ahdeb: ( - ) Kûfc'lidir. Sahihayn râvîlerindendir.

[503] El-Ma'rûr b. Siiveyd: Kûfe'Hdir. A'meş'den .rivayet olunduğuna göre kendisiyle görüştüğünde (120) yaşında olduğu hâlde henüz saçının teli ağarmamış bulunuyormuş.
dua

Anonim" seçeneğiyle isim vermeden yorum yazılabilir.
"Adı/URL" seçeneğiyle sadece isim verilerek de yorum eklenebilir.

Yorum Gönder (0)
Daha yeni Daha eski