33 Sayısının Sırları ve Faziletleri

Namaz tesbihatlarında söylediğimiz sübhanellah, elhamdülillah ve Allahüekber tesbihlerinde 33 sayısının hikmeti nedir? Bu sayıya uymamız önemli mi?

Namazlardan sonra yaptığımız tesbihatlardaki 33 sayısının hikmeti nedir?
Bu sayıya uymamız önemli mi?
Eğer önemli ise müezzinlik yaparken sesli olarak söylediğimiz
tesbihlerden(subhanallah...) sonra 32 mi yoksa 33 kere tesbih çekeriz?

Değerli Kardeşimiz;
Mü’minler namazlarının sonunda tesbihat yaparken “Sübhanallah”, “Elhamdülillah” ve “Allahü Ekber” gibi mübarek kelimelerle Yüce Allah’ı tesbih, senâ ve tâzim eder, arada getirmiş olduğu salavatlarla da Resul-i Ekrem Efendimize muhabbet ve selâmlarını gönderirler. Böylece hem Cenab-ı Hakkın yardımını istemiş, hem de Peygamberimizin şefaatini dilemiş olurlar. Daha sonra yapmış olduğu duâ ile bir kul olarak âcizlini, zayıflığını ve ihtiyaçlarını dile getirir, bütün bunları Kâinat Sahibinden ister.

Ayrıca namazlardan sonra yapılan tesbihat, birçok mühim ve ulvî zikir kelimelerinin tekrarına vesile olması bakımından çok sevaplıdır. Tesbihat bir nevi namazın hâtimesi ve en güzel surette bitirilmesidir. Bu tesbihleri bizzat Peygamberimiz devamlı surette yaptığı gibi, bizlere de faziletini bildirerek tavsiye etmiştir. Birgün, başta Ebû Zer (r.a.) olmak üzere Muhacirlerin fakir olanları Peygamberimize gelerek şöyle dediler:

“Yâ Resulallah, varlık sahipleri yüksek dereceleri ve dâimi nimetleri alıp gittiler. Çünkü onlar da bizim gibi namaz kılıyor, bizim gibi oruç tutuyor. Onlar sadaka veriyor, biz veremiyoruz. Onlar köle âzat ediyor, biz edemiyoruz.”

Sahabîlerini dinleyen Peygamberimiz, onların gönlünü şu müjdesiyle aldı:

“Ben size bir şey öğreteyim mi? Onunla, sizi geçenlere yetişir, sizden sonrakileri de geçersiniz. Hem hiçbir kimse sizden daha faziletli olamaz. Meğer ki, sizin yaptığınız gibi yapmış olsunlar. Meğer ki, sizin yaptığınız gibi yapmış olsunlar. Her namazdan sonra otuz üç kere ‘Sübhanallah’, otuz üç kere ‘Elhamdülillah’, otuz üç kere ‘Allahü Ekber’ derseniz, tamamı 99 eder. Yüzün tamamında da, ‘Lâilaheillallahü vahdehu lâ şerika leh, lehül mülkü ve lehüm hamdü ve hüve alâ külli şeyin kadîr’ derseniz, günahlarınız denizin köpüğü kadar da olsa, affolunur.” (Müslim, Mesacid: 146; Ebû Dâvud, Vitir: 2)

Bu kelimelerin bu kadar sevap kazandırdığı ve pekçok günahı affettirdiği meselesine gelince; hadis âlimleri bu hususta şöyle bir izahta bulunmaktadır:

Fakir Muhacirlerin maksadı, mutlaka zenginlerden fazla sevap ve derece kazanmak değil, bu derecelere ve ebedî nimetlere kendilerinin de nâil olmalarıdır. Diğer taraftan, fakir Muhacirlerde o kadar hâlis bir niyet vardı ki, eğer onlar da zengin olsaydı, muhakkak diğer Müslümanlar gibi sadaka vereceklerdi. “Mü’minin niyeti amelinden hayırlıdır” hadisi ise, bu gerçeğe işaret etmektedir. İşte Cenab-ı Hak, mü’minlerin bu samimi niyetlerinin karşılığında onlara yüce dereceleri nasip etmekte, günahlarını bağışlamaktadır.

 Peygamberimiz (a.s.m.) bir diğer hadislerinde de namazdan sonraki tesbihatın faziletini beyan buyurmuş, devamında ise, “Herhangi biriniz namazda iken şeytan gelir ve namazdan dönünceye kadar ‘falan işi hatırla, falan işi hatırla’ der. Bu yüzden tesbih çekmeyi belki yapamaz” ifadeleriyle bu hususta bizi dikkate sevk etmiştir. (Tirmizî, Davaat: 25)

 Peygamber Efendimiz pekçok hadis-i şerifte de namazlardan sonra okunacak tesbihleri ve duâları bildirmiş, bizlerin de bu duâları yapmamızı tavsiye etmiştir. Hattâ öyle ki, namazdan sonra okunabilecek duâlar derlense bir kitap hacmine ulaşabilecek şekildedir.

Sözler isimli eserinde “Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahü Ekber” kelimelerinin hem namazın içinde, hem de namazdan sonra yapılan tesbihatta büyük bir yerinin olduğunu ifade eden Bediüzzaman HAzretleri şunları söyler:

“Namazın mânâsı, Cenab-ı Hakkı tesbih ve tâzim ve şükürdür. Yâni celâline karşı kavlen ve fiilen ‘Sübhanallah’ deyip takdis etmek, hem kemâline karşı lâfzan ve amelen ‘Allahü Ekber’ deyip tâzim etmek, hem cemâline karşı kalben ve lisânen ve bedenen ‘Elhamdülillah’ deyip şükretmektir. Demek, tesbih ve tekbir ve hamd namazın çekirdekleri hükmündedirler. Ondandır ki, namazın harekât ve ezkârında bu üç şey her tarafında bulunuyorlar. Hem ondandır ki, namazdan sonra namazın mânâsını te’kit ve takviye için şu kelimât-ı mübareke [mübarek kelimeler> otuz üç defa tekrar edilir. Namazın mânâsı şu mücmel hülâsalarla te’kit edilir.” (Sözler, Dokuzuncu Söz)

Maddi kilitlerin kendilerine münasip anahtarları olduğu gibi manevi kilit hükmünde bazı sırların da kendilerine münasip ölçülerde anahtarları vardır.

Kilide göre anahtarı kullanmadınız mı muvaffak olamazsınız. Mesela sizin e- mailinizin bir şifresi vardır. O şifreyi yanlış girdiğiniz takdirde – mail kutunuza giremezsiniz. İşte bazı ilahi sırların açılabilmesi için belirli sayıda tesbihin veya salavatın çekilmesi gerekir. Bu sayı kasten çekilmez ise o ilahi sırra erişilmesi mümkün değildir. Fakat sehven yani unutarak yanlış çekilmiş ise Cenab-ı Hakkın rahmeti sizden onu kabul etmektedir. O ayrı meseledir.

Namaz tesbihatına ayrı bir ehemmiyet veren Üstad Bediüzzaman, namazlardan sonra okunması gereken bu tesbih, salâvat ve duâları tazim etmiştir. Bugün basılmış halde bulunan Namaz Tesbihatı Bediüzzaman’ın her vakit yapmış olduğu tesbihattır. Bu tesbihatta, sabah ve akşam namazlarından sonra okunması hadisçe tavsiye edilen istiaze duâları, her namazdan sonra okunmasında büyük sevabı olan “İsm-i Âzam” duâları bulunmaktadır.

Mânevî hayatımızın kalesi olan ve her gün okunmasında büyük fayda ev sevap bulunan bu ezkâr ve duâlar Tesbihat’da bir arada bulunmaktadır. Her namazdan sonra bu tesbihatı okumayı alışkanlık haline getiren mü’minin mânevî âlemi nurlanacak, aydınlanacak, nefis ve şeytanın tehlikelerinden kurtulacaktır.

Bir mektubunda Bediüzzaman Hazretleri bu tesbihatın ehemmiyetini, “Namazdan sonraki tesbihatlar tarikat-ı Muhammediyedir (Peygamber yoludur) (a.s.m.) ve velâyeti Ahmediyyenin (a.s.m.) evradıdır. O noktadan ehemmiyeti büyüktür” (Kastamonu Lâhikası, s. 68-69) ifadeleriyle dile getirdikten sonra, bu tesbihatın peygamberliğe ait büyük velâyetin (veliliğin) hususî evradı olduğunu, bu cihetten bu tesbihlerin bütün tarikatlerin zikir ve evradından faziletli bulunduğunu belirtir.

Hatta öyle ki, bu tesbihatın zevkine varan, hazzını alan bir mü’min, Peygamberimizin reisliğinde milyonlarca Müslümanın büyük bir zikir halkasında toplandığını, hep birlikte bu mübarek kelimelerin söylendiğini düşünerek, bir yerde mânen işiterek ruh dünyasını yüce âlemlere çıkarmış olacaktır.

Müezzin tesbihatta hangi tesbihin söyleneceğii bildirmek için söylüyor.Bu bildiri amaçlı söylenen tesbih 33 defa çekilen tesbihlerin sayısına dahil değildir. Zaten herkesin ayrı ayrı 33 defa tesbihleri çekmesi gerekir.

Bu tesbihleri 33 defa çekmenin hikmetine gelince:

Tesbihlerin 33 adet çekilmesinin elbette bir çok sırları vardır. Ancak kaynaklarda bu sırların ne olduğuna dair açık bir malumata rastlayamadık. Bu sayının o sırlar için bir şifre anahtarı olmasının bilinmesi, o sırların bilinmesi anlamına gelmez.

Bununla beraber, bu konuda bir iki noktaya işaret etmek mümkündür:

a. Bu üç tesbihin (Subhanallah, Elhamdülillah, Allahuekber) ortak paydasını teşkil eden “Allah” lafza-i celaldir. Bu ismin ebced değeri 66 olup 2x33’tür. Bu açıdan 33 sayısı, bir ism-i azam olan lafza-i celalin riyazî makamına uygun olmakla o mertebelerdeki bazı feyizlere mazhar olmak mümkündür.

b. “Subhanallah, Elhamdülillah, Allahuekber” kelimelerinin toplam ebced değeri 627 olup 19x33’tür. Bu tevafuk da “tesbih, tahmid, tekbir”den ibaret olan namaz tesbihlerinin 33’er defa olmasının uygun olduğuna işaret ede bir şifre olarak görülmektedir.

c. Namaz tesbihatı, namazlardaki birer çekirdek hükmündedir. Beş vakit farz namazların rekat sayısı 17’dir. Namazların sonunda yapılacak tesbihlerin de bu sayı ile ilişkisi vardır. Çünkü, 1’den 33’e kadarki sayıların toplamı 561’dir ki, 33x17’dir. Demek 33 sayısı, aynı zamanda günlük beş vakit farz namazların 17 rekatını da içine aldığı için önem arz etmektedir.

d. Tesbih, tahmid ve tekbirden her birisinin -küllî manada- 33’er mertebesi vardır. Şuurumuz ermezse bile, tesbihatı 33’er defa tekrarlamakla icmalî de olsa onların 33 mertebelerindeki feyizlere mazhar olunabilir. Bu şekilde tesbihat yapanlardan bazıları bilfiil, bazıları bi’n-niye, bazıları bil-kuvve bu sırlara mazhar olmaya namzettir.

Not: Tesbihatın mertebelerini görmek için Bediüzzaman hazretlerinin “et-Tefekkürü’l-imaniyu’r-refî’” ve Arapça 29. Lema adlı eserine bakılabilir..

Şili'de 33 rakamının da kurtarma operasyonunun başarılı gitmesinde payı olduğuna inananlar var.

Hz. İsa'nın 33 yaşındayken çarmıha gerildiğine inanıldığı için bu rakamı uğurlu sayanlar bulunuyor. Madencilerin sayısının 33 olması dışında, sondaj makinesinin yerin altına inen kurtarma tünelini açması da 33 gün sürdü. Hayatlarını tehlikeli işlerde kazanan birçok kişi gibi madenciler arasında da uğurlara inanmanın çok yaygın olduğu belirtiliyor.

Madenci yakınları daha kurtarma operasyonuna girişilmeden, 33 rakamının kendilerine umut verdiğini söylüyordu. Dahası, Şili Devlet Başkanı Piñera da bu rakamın uğurundan bahsetmeyi ihmal etmedi. Madencilerin kurtarıldığı günün tarihini de aynı gözle okuyan çok sayıda kişi var.

13 Ekim 2010 tarihini 13-10-10 olarak yazan Şilililer, üç sayının toplamının 33 etmesini bir rastlantı olarak görmüyor. Ama bu konuda daha şüpheci olanlar, kurtarma operasyonuna başlanmasını geceyarısını biraz geçtikten sonraya erteleyen yetkililerin bu sihirde bir parmağı olabileceği kanısında!


33 sayısının bir özelliği var mı?

Ahirette 33 yaşında olunması, tesbih sayılarının 33 olması,
Ramazan ayının 33 senede bir yenilenmesinin bir hikmeti var mıdır?



33 sayısının birkaç meselede tevafuk etmesinin bilinen bir hikmeti yoktur. 33 sayısı hakkında gelen izahlar şöyledir:

Ka'b İbnu Ucre (ra) anlatıyor:

"Hz. Peygamber (asm) buyurdular ki:

"Namazın takipçileri (muakkıbât) var. Onları her namazın peşinden söyleyenler -veya yapanlar- (cennet ve mükâfat hususunda) hüsrana uğramazlar. Bunlar otuz üç adet tesbih, otuz üç adet tahmid, otuz dört adet tekbirdir". (Müslim, Tirmizi, Nesai)

Nesai'nin Zeyd İbnu Sabit'ten (ra) yaptığı bir rivayette şöyle denmektedir: "Bu emredildiği zaman Ensâr'dan bir adam rüyasında görür ki bir kimse: "Bunu yirmi beş yapın, tehlîli de ilâve edin" demektedir. Sabah olunca bunu Resûlullah'a (asm) anlattı. Efendimiz: "Söylendiği şekilde yapın!" buyurdu".

İbnu Hacer, bu üç kelime ile ilgili muhtelif rivayetler geldiğini belirttikten sonra meselâ sübhanallah kelimesinin bazılarında 33, bazılarında 25, bazılarında 11, bazılarında 10, bazılarında 3, bazılarında 1, 70 ve 100 kere tekrarı tavsiye edildiğini; keza elhamdülillah kelimesinin de tekrar edileceği miktarla ilgili olarak 33, 25, 11, 10, 100 rakamlarının geldiğini; Lâilahe illallah kelimesiyle ilgili olarak da 10, 25, 100 rakamlarının geldiğini belirtir.

Zeynüddin el-Irakî: "Bunların hepsi güzeldir, bu miktarların artması Allah'ı daha da memnun eder" der.
Begavî, bu farklı rivayetleri şöyle bir te'ville cem' etmeye çalışır: "Muhtemelen bu rivâyetler müteaddit zamanlarda vârid olmuştur ve kişi içinde bulunduğu ahvâle göre, bu rakamlardan birini seçerek o miktarda tekrarda muhayyer bırakılmıştır".

Âlimler umumiyetle bu tembihattan her birinin otuz üçer defa yapılmasının efdal olduğunu söylerler. Tekbirden sonra Lailahe illallahu vahdehu lâ şerîke leh... denir ki bununla yüz tamamlanır.

Şunu da belirtelim ki, âlimler, hadiste gelen rakamlara riayet etmeli, ne eksik ne de fazla yapmamalı, aksi takdirde vaad edilen sevap aynen elde edilemez, biz göremesek de anlayamasak da bu miktarlarda bir kısmı hikmetler vardır, demişlerdir. Bazı âlimler, ziyade ve noksan kasden yapılırsa sevap hâsıl olmaz derken, diğer bazıları ziyadenin sevabı gidermeyeceğini söylemiştir.

Hadiste zikri geçen "tesbih"ten maksad sübhânallah kelimesidir, "tahmid"le elhamdülillah, "tekbir"le de Allahu ekber kelimesi kastedilmiştir. (Kütüb-i Sitte)

Tirmizi ve Nesâi de bu hadîsi az lafız farkıyla rivayet etmişlerdir. Anılan üç zikir her farz namazdan sonra onar defa okununca toplam yüz elli eder. Her hasenenin en az on kat arttırılarak mümin’in hayır defterine geçirileceği ayet ve hadiste sabit olduğu gibi burada da okunan yüz elli cümlenin bin beş yüz cümle olarak teraziye konacağı bildirilmiştir.

Yatağa girildiği zaman teşbih ve hamd cümlelerinin otuz üçer defa ve tekbir cümlesinin otuz dört defa olması durumu da Nesâî'nin rivayetinde belirtilmiştir. Toplamı yüz cümle olan bu zikir'de on kat arttırılmakla bine ulaşınca günlük zikir toplamı iki yüz elli eder ve on katı da bilindiği gibi, iki bin beş yüzdür.

Peygamber (asm): “Hanginiz günde iki bin beş yüz kötülük işler?” ifadesi ile bir müslümanın normal olarak günde bu kadar hata işlemediğine ve iki bin beş yüz hasenenin icabında bu kadar hatayı giderir durumda olduğuna işaret buyurur.

Sindi: 'Eğer kulun hataları varsa mezkûr hasenelerle giderilir. Şayet hataları yoksa veya az ise artan haneseleri onun derecelerinin yükselmesine vesile olur,” demiştir. (Sünen-i İbni Mace)

Bu teşbihlerin otuz üçerden doksan dokuz olması Esmai- Hüsna'ya (Allah'ın güzel doksan dokuz ismine) uygun düşmesi içindir. Namazlardan sonra yapılan bu teşbihlerin sonunda “La îlâhe îllallahu Vahdehu La Şerike Leh” denmekle teşbihlerin sayısı yüze çıkar ki Esma-i Hüsna'nın sayısı da bir rivayete göre yüzdür. Bir hadis-i şerifte: “Cennetin dereceleri yüzdür; Allah Teala o dereceleri mücahitler için hazırlamıştır.” buyrulduğundan gerek teşbihlerin ve gerekse Allah'ın isimlerinin yüz olması bu cennet derecelerine uygun düşmektedir diye bazı âlimler söylemişlerdir. (Zübdet’ül Buhari)

Cennete 33 yaşında girilmesinin hikmeti olgunluk yaşı olmasıdır

Muâz bin Cebel’den (ra) rivâyete göre, Rasûlullah (asm) şöyle buyurdu: Cennetlikler Cennete kılsız tüysüz sürmeli otuz veya otuz üç yaşlarında olarak gireceklerdir. (Müsned)

Kehl (cem'i kühûl): Otuz veya kırk ile elli bir yaş arasında olanlara denir. Dilimizde olgunluk yaşı olarak ifade edilir. Aslında ahirette herkes otuz üç yaşında olacağı için orada kühûl, süyuh gibi değişik safhalar mevcut değildir. Bu rivayet, hadisin vürûd ettiği andaki onların halini ifade eder. Bazı âlimler: "Bundan murad Müslümanlardan kehl olarak ölüp cennete girenlerin efendisi demektir. Onlar kühulun efendileri olunca cennet ehlinin efendileri olmaya evladırlar" demiştir. (Kütüb-i Sitte)
dua

Anonim" seçeneğiyle isim vermeden yorum yazılabilir.
"Adı/URL" seçeneğiyle sadece isim verilerek de yorum eklenebilir.

Yorum Gönder (0)
Daha yeni Daha eski