Hadis Kitapları > Müslim > İman Bahsi 8

79 - Peygamber Aleyhisselam'ın «Şüphesiz Allah Uyumaz» ve «O'nun Hicabı Nurdur; Bu Hicabı Bir Açsa Vechinin Subuhatı, Basarının İhate Ettiği Bütün Mahlukatı Yakardı» Hadisleri Hakkında Bir Bab

293 - (179) Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe ile Ebû Küreyb rivayet ettiler. Dediler ki: Bize Ebû Muaviye [320] rivayet etti. (Dedi ki): Bize A'meş Amr b. Murra'dan [321], o da Ebû Ubeyde' [322]den, o da Ebû Musa'dan [323] naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Resulüllâh (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) aramızda ayağa kalktı ve şu beş cümleyi söyledi:


«Şüphesiz ki; Allah Azze ve Celle uymaz, zaten ona uyumak da yakışmaz. Tartıyı indirir ve kaldırır; gündüzün amelinden önce ona gecenin ameli, gecenin amelinden önce de gündüzün ameli arz olunur. Hicabı nurdur. (Ebu Bekr'in rivayetinde nardır denilmiştir.) Eğer onu açmış olsa vechinİn sübuhatı, basarının ihata ettiği bütün mahlukâtım yakardı. (Ebu Bekr'in A'meş'ten rivayetinde haddesena lâfzı yoktur.)




294 - (...) Bize İshâk b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki): Bizee Cerir A'meş'ten bu isnadla haber verdi. Resulüllâh (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) aramızda ayağa kalktı ve dört kelime söyledi...» demiş sonra Ebû Muaviye hadisi gibi rivayette bulunmuş. Yalnız nıahlûkatmı kelimesini zikretmemiş:


«Onun hicabı nurdur.» demiş.




295 - (...) Bize Muhammed b. El Müsennâ ile İbni Beşşar rivayet ettiler dediler ki: Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti dedi ki; Bana Şu'be Amr b. Mürre'den, o da Ebî Ubeyde'den, o da Ebû Musa'dan naklen rivayet etti demiş ki: Resulüllâh (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) aramızda ayağa kalkarak (şu) dört kelime (yi) söylediler:


«Şüphesiz kİ Allah uyumaz. Ona uyumak da yakışmaz; tartıyı kaldırır ve kısar; ona gündüzün ameli geceleyin, gecenin ameli de gündüzün arz olunur.»


Görülüyor ki birinci rivayette Resulüllâh (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):


— «O bir Nur... Onu nasıl göreyim?» buyurmuş; ikinci rivayette ise bir nur gördüğünü beyan etmişdir. Zahiren bu iki rivayet birbirine muarız gibi görünüyorsa da hakikatde aralarında zıddiyet yoktur. Çünkü birinci rivayetde ki; Nur az yukarıda beyan ettiğimiz veçhiyle gözlerin tahammül edemediği Kaahir Nur; ikincideki ise; gözün tahammüi edebileceği Nur manasınadır.


Bazılarına göre; «Bir nur gördüm.» cümlesinden murad: Allah'ın hicabı nurdur. «O halde ben Rabbimi nasıj göreyim» demektir. Nitekim bundan sonraki babda bu mânâ sarahaten beyan buyurulmuştur. Resûlüllah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) 'in muradı:


«Bir nurdan başka bir şey görmedim.» demektir. Çünkü nur âdeten bir şey görmeye mânidir. Onun için geceleyin koyu karanlıkta insanın gözüne şiddetli bir ziya tutulursa ziyanın arkasmdakini göremez:


«Onu nasıl göreyim» ibaresindeki zamir Maziri 'ye göre; Al1ah'a aittir. Yani Allah'ı nasıl göreyim demektir. Maamafih nuru nasıl göreyim mânasına zamirin nura ait olmasıda muhtemeldir.


Kaadî İyâz (Rahimehullah) «Bu rivayet bize gelmedi onu esas nüshaların hiç birindede görmedim. Allah Teâlâ 'nın zatının nur olması imkânsızdır. Çünkü nur, cisim kabilindendir. Allah Teâlâ ise bundan münezzehtir. Bütün ehli sünnet imamlarının mezhebi budur. Binaenaleyh:


«Allah semâvât ve yerin nurudur.» âyet-i kerimesi ile hadislerde A11ah 'a nur itlâkının mânası onlardaki nurun sahibi ve Halikı demektir: «Bazıları göklerde ve yerde yaşıyanların hidayetcisidir», diğer bazıları «mü'min kullarının kalblerini nurlandırıcıdır» demişlerdir.» diyor, 293 numaralı hadiste Resulüllâh (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) «Allah Azze ve Celle uyumaz, ona uyumak da yakışmaz.» buyurmuştur. Bunun mânası: «Teâlâ Hazretleri uyumaz onun hakkında uyku müstehildir.» demektir. Çünkü uyku dalgınlık ve aklın çalışmaması hâlidir. Uyuyan kimseden his dahi sâki't olur; Teâlâ Hazretleri ise öyle şeylerden münezzehtir.


«Tartıyı indirir ve kaldırır.» cümlesini îbni Kuteybe mizanı kısar ve kaldırır diye tefsir etmiştir. Çünkü adalet mizanla tahakkuk eder. Bu cümleden murâd Alla-ü Teâlâ 'nın kullarının amellerini tartarken ve rızıklarım verirken mizanın kefelerini kaldırıp indirmesidir ki; bu da rızık takdirini mizanla tartmaya benzetmek sureti ile bir temsilden ibarettir. Bazıları hadisteki «kist» tabirinden murâd rızıktır. Her mahlûkun rızkına kist 'denilir. Teâlâ Hazretleri bazı mahlûklarının rızkını çok bazısını da az verir. İşte hadisdeki :


«Kıstı indirir ve kaldırır.» tabirinden murâd ta budur, demişlerdir.


«Gündüzün amelinden önce, ona gecenin ameli, gecenin amelinden Önce de gündüzün ameli arz olunur.» Bu cümleden murâd her günün ameli o günün sonurîda, her gecenin amelide o gecenin sonunda A11ah'a arz olunur. Demektir. Çünkü hafaza melekleri amelleri günü gününe yazarak bittiği anda Allah'a arz ederler.


Hicap : Örtmek ve men etmek mânasına gelir hicabın hakikati ancak mahdut olan cisimlerde tasavvur olunabilir. Teâlâ Hazretleri cisimden, had ve huduttan münezzehtir. Binaenaleyh burada murâd onu görmeye mâni olan şeydir. Bu mâniye nûr veya nâr denilmesi âdeten nur ile ateşin şuaları görmeye mâni olduğundandır.


A11ah'm vechinden murâd zatı olduğu gibi basarının ihata ettiği ifadesiylede bütün mahlûkatı kastedilmiştir. Çünkü Teâlâ Hazretlerinin basarı bütün kainatı ihata eder.


«Eğer onu açmış olsa vechinin subuhatı basarının ihata ettiği bütün mahlûkatını yakardı.» cümlesinden murâd Allah nur ve Celâlini bir açsa o nur bütün mahlûkatı yakardı demektir. Bu manada hadis lügat ulemâsının hepsi müttefiktir. Sübühat sübha'nın cem'idir ki nûr celâl ve beha manasınadır.




80 - Mü'minlerin Âhirette Rabları Sübhanehu ve Teala'yı Göreceklerini İspat Babı



296 - (180) Bize Nasr b. Ali El-Cehdamî ile Ebû Gassan el-Mismâi ve İshak b. İbrahim toptan Abdulaziz b. Abdissamed'ten [324] rivayet ettiler. Lâfız Ebû Gassan'indır. Dedi ki bize Ebû Abdissamet rivayet etti. (Dedi ki): Bize Ebû İmran el-Cevnî, Ebû Bekr b. Abdillah b. Kays [325]dan, o da babasından, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellemyden naklen rivayet etti. Şöyle buyurmuşlar:


«İki cennet vardır ki; bunlar, kapları ve içindeki şeyler gümüştendir. İki cennet de vardır ki, onlar, kapları ve içindeki şeyler gümüştendir. İki cennet de vardır ki, onlar kapları ve içindeki şeyler altındandır. Adn cennetinde cennetliklerle Rablerinİ görmeleri arasında Allah'ın vechindeki kibriya ridasından başka hiç bir şey bulunmayacaktır.»




297 - (181) Bize Ubeydullah b. Ömer b. Meysere rivayet etti. Dedi ki; Bana Abdurrahman b. Mehdi rivayet etti. (Dedi ki): Bize Hammad b. Seleme, Sabit el-Bunanî'den, o da Abdurrahman b. Ebi Leylâ'da» o da Su-heyb [326]'den, o da Peygamber (Saîtaîlahü Aleyhi ve SeUem)'den naklen rivayet etti. Şöyle buyurmuşlar:


«Cennetlikler cennete girdiği zaman Allah Tebareke ve Teâlâ hazretleri : Size daha ziyade bir şey vermemi ister misiniz? diyecek, onlar da; sen bizim yüzlerimizi ağırtmadın mı? Bizi cennete koyarak cehennemden kurtarmadın mı? (Bize o yeter) diyecekler. Bunun üzerine Teâlâ hazretleri hicabı kaldıracak, artık onlara Rableri (GG) hazretlerine bakmaktan daha makbul bir şey verilmiş olmayacaktır.»




298 - (...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki): Bize yezid b. Harun, Hammad b. Selemeden bu isnadla rivayet etti, o şunu da ziyade eyledi: Sonra şu âyeti okudu:


Güzel amelde bulunanlara husnâ, bîr de ziyade vardır.» [327]


Müslim'in, Nasr b. Ali 'den rivayet ettiği 296 numaralı hadisi Buhari «Kitafcu't fefsir» de tahriç etmiştir.


Hadis-i Şerif bütün tarikleriyle mü'minlerin cennette Teâlâ Hazretlerini göreceklerine delâlet etmektedir. Geçen bâblardada izah ettiğimiz gibi Allah Teâlâ'yi görmek bütün ehl-i sünnet imamlarına göre aklen caizdir. Mü'minlerin cennette onu göreceklerine dair icma-i ümmet vardır. Vakıa ehl-i bid'attan Mu'tezile ile Hariciler ve Mürcie taifesinin bazıları Allah Teâlâ'yi mahlûkâtından hiç biri göremez onu görmek aklen imkânsızdır, demişlerse de bu kavil hem sarih bir hata, hemde kabih bir cehildir. Zaten İcma-i ümmetten sonra ortaya atılmış bir bid'attır. Âhirette mü'minlerin Allah'ı göreceği, kitap, sünnet ve icma-ı ümmetle sabittir. Eshab-ı kiram ile onlardan sonra gelen selef-i sa-lihin bu hususta icma' etmişlerdir. Ehl-i bid'atın esassız iddialarına ehl-i sünnet ulemâsının verdiği cevaplar meşhurdur, bunlar kelâm kitaplarında görülebilir. Yine geçen bâblarda görmüştük ki; dünya gözü ile Teâlâ Hazretlerini görmenin mümkün olup olmadığı ehl-i sünnet ulemâsı arasında ihtilaflıdır. Mümkündür diyenler olduğu gibi; değildir diyenlerde olmuştur. Hatta Selef ve halefin kelâm ulemâsına göre; Teâlâ Hazretleri dünya gözü ile görülemez. İmam-ı Kuşeyri meşhur Risalesinde imam Ebu'l-Hasen el-Eşarî 'den iki kavil rivayet eder. Onların birine göre Teâlâ Hazretlerini dünyada görmek caiz diğerine göre caiz değildir. Nasr b. Alî hadisi müteşabihattandır. Yani, mânasını bu dünyada anlamak imkânsızdır. Çünkü Hadis-i Şerifte geçen ridâ ve kibriya lâfızları bizim, bildiğimiz örtü, âbâ, azamet ve büyüklenme mânalarına değildir.


Kurtubî : «Azamet ve kibriya elbise cinsinden değildir. Bunlar mecazdır. Münasebet şudur ki; abâ ile gömlek nasıl insana mahsus ve bu bâbta ona müşarik yoksa azamet, kibriya da Teâlâ Hazretlerine mahsustur. Bu hususta ona ortak olan yoktur.» diyor.


Müteşabih âyet ve hadisler hakkında söz etmekten çekinen selef-i sa-Hhin:


«Bunların te'vilini ancak Allah' bilir» deyip geçerler te'vil eden ulemâ ise; buradaki veehden murâd A1lah'm zâtından, ridâ da azametinden kinayedir derler.




81 - (Kıyamet Gününde Rabbi) Görmenin Yolunu Bilme Babı



299 - (182) Bana Zuheyr b. Harp rivayet etti. (Dedi ki): Bize Yakup b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki): Bize babam İbni Şihap'tan, o da Ata' b. Yezid el-Leysi'deıı naklen rivayet etti, önada Ebû Hüreyre haber vermiş


ki; bir takım insanlar Resulüllâh (Sallaitahü Aleyhi ve Sellem)'e:


«Ya Resulüllâh: Biz kıyamet gününde Rabbinıizi görecek miyiz? demişler. Besulüllâh (Saîlallahü Aleyhi ve Selletn) şöyle buyurmuşlar;


«Bedr-İ Tâm halindeki gecede siz ayı görme hususunda itişip kakışarak birbirinize zahmet verir misiniz?» Ashap :


— «Hayır ya ResûlüIIâh!» demişler.


— «Yo siz güneşin uğrunda hiç bir bulut yokken onu görme hususunda birbirinize zahmet verir misiniz?»


— «Hayır Ya Resulüllâh!»


— «O halde siz onu, işte böyle'göreceksiniz. Kıyamet gününde Allah insanları toplayarak : Her kim (dünyada) neye İbadet ediyordu ise; onun ardına düşsün diyecek, bunun üzerine (dünyada iken) güneşe tapan güneşin, aya tapan ayın ardına takılacak, putlara tapanlar da onların peşine takılacaklar, (ortada) İçlerinde münafıkları da olduğu halde (yalnız) bu ümmet kalacak, derken Allah Tebareke ve Teâlâ onlara evvelce tanıdıklarından başka bir suretle tecelli edecek ve :


— Ben sizin Rabbinizİm, diyecek. Onlar (Allah'ı tanıyamadıkları için): «Biz senden Allah'a sığınırız! Rabbimiz bize gelinceye kadar bizim


yerimiz burasıdır. Rabbimiz geldiği zaman biz onu tanırız» diyecekler. Bunun üzerine Allah teâlâ hazretleri (karşılarında) onların tanıdıkları sureti ile tecelli edecek ve : «Ben sizin Rabbinizİm» buyuracak. Onlar da :


«Evet, bizim Rabbimiz sensin» diyerek ona tabi olacaklar. Cehennemin üzerine sırat (köprüsü) kurulacak; ondan ilk geçen ben ve ümmetim olacak. O gün peygamberlerden başka konuşan bulunmayacak. O gün pey gamberlerin duası da «Allah'ım, selâmet ver!., selâmet» demek olacak. Cehennemde sa'dan dikeni gibi mahmuzlar olacak, siz sa'dan dikenini hiç gördünüz mü?» buyurmuş. Ashab;


— «Evet ya Resulüllâh!» demişler.


— «İşte o mahmuzlar sa'dan dikenleri gibi olacak. Şu kadar var ki; onların büyüklüğünün miktarını Allah'tan başka bilen olmayacak. Bu mahmuzlar (kötü) amellerinden dolayı insanları kapacaklar. İnsanların kimi mü'min olduğu için amelî sayesinde (kurtulup) kalacak, kimi de kurtarı-lıncaya kadar ceza görecek, ia ki Allah kulları arasında (vereceği) hükmü bitirip rahmetinden dolayı cehennemliklerden dilediğini oradan çıkarmak murad edince; meleklere (dünyada) Allah'a şirk koşmayan cehennemlikleri, Allah'ın kendilerine rahmet buyurmak dilediklerini Allah'tan başka Allah yoktur diyenleri çıkarmalarını emredecek; Melekler, bunları cehennemde tanıyacaklar, onları secde eserinden bilecekler (çünkü) ateş âdem-oğlunu yiyip bitirecek, (yenmedik) yalnız secde yeri kalacak, secde yerini yemeyi Allah cehenneme haram kılmıştır. Bu suretle (mezkûr kimseler cayır cayır yanmış bir vaziyette cehennemden çıkarılarak üzerlerine hayat suyu dökülecek ve selin getirdiği milli toprakta yabani ot tohumu nasıl bİ-terse, onlar da öyle bitecekler. Sonra Teâlâ hazretleri kulları arasında vereceği hükmü bitirecek, ortada yüzünü cehenneme doğru dönmüş (yalnız) bir kişi kalacak, bu zat ehli cennetin cennete en son gireceği olacak ve :


— «Yarab! Benim yüzümü cehennemden çevir, çünkü onu,n kokusu beni zehirleyip berbat ediyor, alevi de beni yakıp kavuruyor, diye Allah'ın dilediği kadar dua edecek, sonra Allah Tebareke ve Teâlâ (ona) :


— Bunu yaparsam acaba başkasını da ister misin?» diyecek, o da :


— «Hayır, senden bundan başka bir şey istemem» cevabını verecek ve Rabbine Allah'ın dilediği kadar ahd-u peymanlar verecek bunun üzerine Allah onun yüzünü cehennemden çevirecek. Bu zat cennete doğru dönüp de onu görünce, Allah'ın dilediği kadar susacak. Sonra :


— «Ey Rabbim! Beni cennetin kapısına bari götür diyecek. Teâlâ hazretleri ona :


— «Sana verdiğimden başka bir şey istemiyeceğİne ahd-ü peyman vermemiş miydin? Yazık sana âdemoğlu, ne de gaddarmışsın» diyecek. O zat yine : «Aman Yarabbi!» diye Allah'a dua edecek. Nihayet Teâlâ hazretleri ona :


— «Acaba bunu verirsem, başkasını da istemiyecek misin?» diye soracak. O da :


— «Hayır! İzzetine yemin ederim (ki) istemem» diyecek ve Rabbine Allah'ın dilediği kadar ahd-u misâklar verecek. Bunun üzerine Rabbi de onu cennetin kapısına götürecek. Cennet kapısına dikildiği zaman cennet ona açılarak içindeki hayır ve (badi-İ) surûr şeyleri görecek ve (yine) Allah'ın dilediği miktar sükût edecek. Sonra :


— «Allah'ım, beni cennete koy!» diyecek. Allah Tebareke ve Teâlâ ona :


— «Hani sana verilenden başkasını İstemiyeceğİne ahd-u misaklar vermemiş miydin? Yazık sana âdemoğlu, ne gaddar şeymişsin! diyecek.


O zat :


— «Aman Allah'ım! mahlûkatının en şakisi ben olmayayım?» diye (niyaz edecek). Allah'a dua ede ede nihayet Allah Tebareke ve Teâlâ hazretleri ona güle (r yüz muamelesi ede) cek. Allah ona gülü (mser muamelesi edi) nce (Bu sefer haydi) cennete gir diyecek. Cennete girdiği zaman ona : «Dile (benden ne dilersen) diyecek. Artık Rabbinden isteyebildiği kadar isteyecek ve dileyecek. Hatta Allah kendisine şunu da iste, şunu da diye (İstenecek şeyleri) hatırlatacak. Nihayet dilekler (in arkası) kesilince Allah Teâlâ «Bütün bunlar ve daha bir o kadarı da senindir»


buyurpcak.»


Ata' b. Yezid demiş ki: « Ebû Hüreyre bu hadisi rivayet ederken Ebû Sa'id Hudri'de yanında oturuyor onun söylediklerinden hiç bir şeyi reddetmiyordu. Nihayet Ebû Hüreyre «Allah Teâlâ bu zata bunların bir mislide senindir buyuracak» deyince Ebû Sa'id:


«Bunlarla birlikte on mislinide, ya Eba Hüreyre» dedi. Ebû Hüreyre :


«Ben ancak "bütün bunlar ve bir o kadarıda senindir" buyurduğunu belledim» dedi. Ebû Sa'id:


«Şehadet ederimki ben Resulüllâh (Saîlallahü Aleyhi ve Sellemyin;


«Bütün bunlar ve bunların on misli de senin.» buyurduğunu belledim dedi.


Ebû Hüreyre: «îşte bu zat cennetliklerin cennete en son girenidir.» demiştir.




300 - (...) Bize Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimî rivayet etti. (Dedi ki): Bize Ebu'l-Yemân haber verdi. (Dedi ki): Bize Şuayb, Zührî'den naklen haber verdi demiş ki; bana Sa'id b. el-Müseyyeb ile Âtâ' b. Yezid el-Leysî haber verdiler onlarada Ebû Hüreyre haber vermiş ki insanlar Peygamber (Saîlallahü Aleyhi ve Sellemj'e:


— «Ya Resulallâh! Biz kıyamet gününde rabbimizi görecekmiyiz...» demişler. Ve hadisi (Yakub'un babası) İbrahim b. Sa'd hadisi mânasında rivayet etmiştir.




301 - (...) Bize Muhammed b. Rafi'de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürrezak rivayet etti. (Dedi ki) : bize Ma'mer, Henımam b. Müneb-bih'den naklen haver verdi. Hemmam: Ebû Hüreyre'nin Resulüllâh


(Saîlallahü Aleyhi re Sellem)'âcn bize rivayet ettiği budur. Diyerek bir takını hadisler nakletmiş ezcümle şöyle demiş: Resulüllâh (Sallallah'û Aleyhi ve Selleni) :


«Şüphesiz ki sizden birinizin cennette en aşağı makamı ona Allah'ın dile (ne dilersen) demesidir. O da dilediğini dileyecek. Sonra kendisine : DÜedİn mi? diyecek. Evet, cevabını verecek. Bunun üzerine ona : Dilediklerinin hepsi bir misli de (fazla olmak üzere) senindir. Diyecektir.» buyurmuşlar.


Bu hadisi Buhari «Kkabu'I-Ezân», «Kitabu't-Tevhid» ve «Kita-hu'r-Rukaak» da biraz lâfız değişikliği ile rivayet etmiştir.


kelimesindeki (R) harfi şeddeli ve şeddesiz rivayet edilmiştir. Başındaki muzâreat (t) si ise iki surette de mazmum okunmuştur. (R) harfi şeddeli okunduğuna göre kelimenin mânası:


«Ayı göreyim diye başkalarına zarar verir misiniz?» demektir. Şeddesiz okunursa:


«Size onu görmek için bir dayr yani zarar arız olur mu?» Mânasına


gelir. Ayni kelime bazı rivayetlerde şeklinde zaptedilmiş-tir. Bu kelimenin mim'ide şeddeli ve şeddesiz okunmuştur. Mim'i şeddeli okuyan kelimenin başındaki muzara'at (t) sini meftuh yani (tedaammû-ne) şeklinde okumuş mim'i şeddesiz rivayet eden ise kelimeyi muzaraat harfinin zammesi ile (tudaamûne) şeklinde telaffuz etmiştir. Mim şeddeli okunursa kelime : «Ayı görebilmek için birbirinİzle itişip kakışır mısınız?»; şeddesiz okunursa: «Onu görebilmek için size bir Daym yani meşakkat arız olur mu?» mânasına gelir. Bu iki kelimeyi daha başka şekillerde okuyanlarda olmuştur. Bu mânaların hepsi sahih ve aşağı yukarı bir birinin aynıdır. Hadis-i Şerifte seksiz şüphesiz bir surette' Allah Teâlâ 'nın görüleceği dünyada ayın görülmesine benzetilmiştir.


Tevagıt: Kelimesi Tâgut'un cem'idir. Lügat ulemâsının cumhuruna göre tâgut Allah'tan başka tapılan şeylere denilir. İbni Abbas (Raâiyallahu anh), Mukâtil, Kelbi ve diğer ulemâya göre tâgut şeytan demektir. Bazıları: «Tâguttan murâd putlardır» demişlerdir. Vahidi 'nin beyanına göre; bu kelime hem müfred hem cem'i için kullanılır.


Fülk kelimesi de böyledir. Tâgut (Tâğa) fiilinden müştakdır. Aslı va-vi olup vavı elife kalbedilmiştir.


Ashabın: «Kıyamet gününde» kaydı ile sormalarından anlaşılıyorki, dünyada iken Allahı görüp göremiyeceklerini sormamışlardır. Müs1imin Ebu Ümâme 'den tahriç ettiği bir hadiste : «Siz ölünceye kadar Rabbinizi göremeyeceksiniz.» buyurulmusdur. Âhiretde ise; Ehl-i Sünnete ve Cumhura göre; görülecektir. Hâricilerle Mu'tezile ve Mûrcie taifesinden bazıları görülmeyeceğine kail olmuşlardır. Bunlar bir şeyin görülmesi için görenin karşısında olması, ziya bulunması uzaklık ve perde gibi bir mâni bulunmaması gibi aklî ve mesnedsiz bir takım şartlar koşarlar Halbuki, Ehl-i Sünnete göre görülecek şeyin vücudundan başka hiç bir şart yoktur. Görmek Allanın yarattığı bir idrâktir.


«İçlerinde münafıkları da olduğu halde (yalnız) bu ümmet kalacak.»


cümlesi hakkında ulemâ şunları söylemişlerdir:


«Münafıkların mü'minlerle kalması dünyada iken onların arasına karışarak gizlendikleri içindir. Âhirettede aynı şekilde haşır neşir edilecekler mü'minlerin arasına karışarak onların nuru içinde yürüyeceklerdir. Nihayet araya bir duvar çekilerek duvarın iç tarafı rahmet dış tarafı azap olacak münafıklar azap tarafında kalacak ve mü'minlerden aldıkları nur kendilerinden uçacaktır. Bazıları bunların Havz-ı kevserden kovulanlar olduğunu söylemişlerdir. Havz hadisinde beyân buyurulduğuna göre R e -sulüllâh (Saltailahü Aleyhi ve Sellenı) kıyamette herkesten önce hav-zının başına geçecek ve gelenlere Havz-ı kevserden su takdim edecektir. Ümmeti cemaatlar halinde gelecekler fakat bazıları tam yaklaştıkları sırada Önlerine mâni konularak gelemiyeceklerdir. Resulüllâh


«Ya Rabbi! Bunlar benim ümmetİmdendtr. Ne olur onlar da gelsin.)»


diye niyaz edecek kendisine cevaben:


«Sen onların senden sonra ne bidatlar çıkardıklarını bilmezsin.»


denilecek o zaman Fahri Kainat (Saliallalrii Aleyhi ve Sellenı) 'de:


«Benden sonra benim yolumu değiştiren uzak olsun! Uzak olsun!» diyecektir.


Hadis-i Şerifte Allah Teâlâ 'nın mü'minlere evvelâ tanımadıkları bir surette tecelli edeceği onun için de mü'minler biz senden A11ah'a sığınırız diyecekleri; sonra kendilerine mü'minlerin tanıdığı sıfa-tiyle tecelli edeceği onlarında:


«Evet Rabbimiz sensin» diyerek A11ah'a tabi' olacakları bildiriliyor. Teâlâ Hazretlerinin sıfatları hususundaki âyet ve hadisler hakkında ulemânın iki kavli vardır. Birinci kavle göre; bu sıfatlar hakkında söz edilemez. Onlara iman edip geçmek icap eder.


Yani Allah Zülcelâl'in azamet ve celâline lâyık olan sıfatlara ve onun şeriki nazîri ve misali olmadığına, mahlûkatınm sıfatları olan cisim, mekân ve intikal gibi şeylerden münezzeh bulunduğuna kafi surette itikad etmek gerekir. Selef-i Salihin ile Kelâm ulemâsından bir cemaatm mezhebi budur. Muhakkıkın-i ulemâdan bir çoklanda bunu ihtiyar etmişlerdir. Zaten en salim yol da buSur.


İkinci kavle göre: A11ah'in sıfatları yerine göre lâyık olduğu şekilde te'vil olunur. Ancak bu te'vili gelişi güzel herkes değil Arap lisanını, o lisanın usul ve füruunu bilen mütehassıs ulemâ yapar. Kelâm-ulemâsından büyük bir kısmının mezhebi budur. Bu mezhebe göre Resulüllâh (Sallallahü Aleyhi ye Sellem)'in:


«Allah onlara gelecek.» buyurması onlara görünecek tecelli edecek demektir. Çünkü âdete göre yanında olmayan bir kimseyi görmek ya onun gelmesi ya ona gitmek suretleri ile olur. Binaenaleyh burada da gelmek tabiri mecazen görünmek mânasında kullanılmıştır. Bazıları: «İtyan yani gelmek, A11ah 'in fiillerinden biridir» demişler bir takınılanda: « A11ah'in mü'minlere gelmesinden murâd bazı meleklerinin gelmesidir.» Mütalâasında bulunmuşlardır. Kaadî İyâz: «Bence bu te'vil daha güzeldir...» demiştir. Ona göre Allah-ı Zülce 1âl 'in melek suretinde yani kendi sıfatlarına benzeyen mahlûkâtı şeklinde tecelli ederek mü'minleri imtihan etmesi de muhtemeldir. Bu imtihan mü'minlerin geçireceği son imtihandır. Burada Kirmanı acaip bir sual sormuş ayni suale yine kendisi acaip bir cevap vermiştir. Kirmani 'nin sözü şudur. «Melek masum olduğu halde nasıl olurda mü'minlere ben sizin Rab-binizim der? Halbuki bu yalandır dersen bende derim ki melekin böyle küçük bir günahtan masum olduğunu biz teslim edemeyiz.» Aynî, bu sual ve cevaba karşı şunları söylemiştir. Bende derim, ki: O takdirde «sizin en büyük Allah 'iniz benim» diyen firavunda ancak küçük bir günah işlemiş olurr Kirmanı şerhini böyle safsatalardan nezih bulundursa çok daha iyi ederdi.


Suretten murâd sıfattır :


«Allah onlara tanıdıkları sureti ile gelecek.» cümlesinin mânası mü'minlerin tanıdıkları sıfatı ile tecelli edecek demektir. Zira mü'minler onu sıfatı ile bilirler. Bundan dolayıdır ki; ilk defa tecelli ettiğinde bildikleri sıfatlarda olmadığı için onun Allah olduğunu inkâr edecek ikinci defa göründüğünde bildikleri sıfatla tecelli ettiği için:


«Bizim Rabbimiz sensin» diyeceklerdir.


Sıfata suret denilmesi ona benzediği içindir. Bir de suret kelimesi hadiste daha evvel zikredil'diği için tekrardan kaçınılmıştır.


Mü'minlerin: «Biz senden Allah'a sığınırız» sözünü Ha11abi hasse-ten münafıklara hamletmişsede Kaadî İyâz bunu kabul etmemiş ve: «Bu sözün münafıklar tarafından söylenmiş olması doğru değildir. Sözünü münafıklara hamletmekle cümlenin mânası doğru çıkmıyor» demiştir ki Nevevî : «Doğrusuda budur! Hadisin lâfzı mü'minler hakkında zahirdir. Mü'minlerin A11ah'a sığınması gördükleri sıfatın mahlûkat sıfatı olmasındandır.» diyor. Mü'minlerin A1Iah'ı tanıdıktan sonra ona tabi' olmalarından murâd cennete girmeleri için verdiği emri dinlemeleridir. Yahut kendilerini cennete götüren meleklere tâbi' olurlar.


Hadis-i Şerifte :


«Cehennemin üzerine sırat köprüsü kurulacak» buyurulmakla sırat köprüsü ispat edilmiştir. Ehl-i Hakkın mezhebide budur. Selef-i salihin sıratın kurulacağına icma' etmişlerdir. "Cehennemin üzerine kurulacak olan bu köprünün üzerinden bütün insanlar geçecektir. Ancak mü'minler derecelerine göre geçmeye muvaffak olacak kâfirler, âsiler geçemiyerek cehenneme düşeceklerdir. Kelâm ulemâsının beyanına göre; sırat kıldan ince kılıçtan keskin bir köprüdür. Nitekim Ebû Sa'id-i Hudri (Radiyallahu anh) 'in rivayetinde böyle olduğu tasrih buyurulmuştur. Sıratın üzerinde melekler bulunacak ve oradan geçenlere yedi yerde sualler soracaklardır. Birinci sual imana, ikincisi namaza, üçüncüsü zekata, dördüncüsü ramazan, beşincisi hac ve ömreye, altıncısı abdeste, yedincisi cünüblükten temizlenmeye aid olacaktır.


Kıyamet gününde peygamberlerden başka kimsenin konuşmaması o günün şiddet ve dehşetindendir. Hatta bazı rivayetlere göre; birden bire peygamberan-ı izam (Salavatullahi Aleyehim Ecma'in) hazeratının bile dilleri tutulacak sonra konuşacaklardır. Maamafih Nevevî'nin beyanına göre burada konuşmamaktan murâd sırattan geçiş halidir. Yoksa kıyamet gününde bazı yerlerde insanlar konuşacak herkes kendini müdafaya çalışacak birbirlerine sualler tevcih ederek herkes suçunu hasmına yüklemeğe çalışacak tâbi' olanlar metbu'larından hak dâva edeceklerdir. O günün dehşetini gören peygamberler ümmetlerine karşı besledikleri şefkat ve merhametten dolayı:


«Yarab! Selâmet ihsan eyle, selâmet!» diye niyaz edecektir. Orada yapılacak dua ve niyazlar yerine göre olacaktır.


Kelâlîb: Kellûb'un cem'idir. Kellûb, yerine üzerine et asılan çengel demektir. Bazıları bunun odundan olduğunu ucunda kıvrılmış sivri bir demir bulunduğunu söylerler. Her tarafı demirdendir diyenlerde vardır.


Sa'dan: Develerin otladığı her tarafı prtırcık gibi dikenlerle bezenmiş bir nebattır. İşte Sa'dan dikeni gibi insanların ayaklarına batacak olan bu çengeller amellerinden dolayı yahut amelleri miktarınca insanlara bata-rak onları kapacaklardır. O zaman mü'min olanlar amelleri sayesinde bu çengellerden kurtulacak kâfirlerle âsiler çengellere dolaşacaktır. Kaadî İyâz'm beyanına göre cumlesi üç vecihle rivayet olunmuştur:


Bunlardan birincisi: Burada olduğu gibidir.


İkincisi : dir. Bunun mânası:


Kıyamet gününde insanların bazısı ameli sayesinde korunacak ve salim kalacak demektir.


Üçüncüsü: dir. Buna göre mâna: Bazısı amelinden dolayı helak olacaktır.


Kaadî İyâz bu rivayetin esah olduğunu söylemiştir.


Kaadî İyâz mücâz â kelimesinin dahi «muhardel» ve «mücerdel» şekillerinde rivayet edildiğini söylüyor. Muhardel kesilmiş mücerdel düşmek üzere olan mânalarına gelir. Nevevî: «Bizim memleketteki esas nüshaların ekserisinde bu hadis buradaki metinde görüldüğü gibidir» demektedir.


Hadis-i şerifteki hayat suyundan murâd; obedî hayata sebep olan su demektir. Bu sudan içen yahut onunla yıkanan bir daha ebediyyen ölmeyecektir. Cehennemden çıkanlar onunla yıkandıktan sonra sel önünde biten otlar gibi birdenbire fişkırip süreceklerdir. Buradaki teşbih sel önünde biten otun beyaz ve çabucak sürmesi itibarı ile yapılmıştır: cümlesinde geçen «dıhk» kelimesinin asıl mânası gülmeksede gülmek Allah Teâlâ hakkında muhal olduğu için ulemâ bu kelimeyi A11ah'm rızası ve kuluna nimetini izhar buyurması mânasına almışlardır. Zaten gülmek rızanın lâzımıdır. Kul istiyeceği kadar istiyecek fakat cennette onun bilmediği daha nice nimetler bulunacağı için Teâlâ Hazretleri kendisine filân seyide iste, filân cinstende iste diye delâlette bulunacaktır. Bu Teâlâ Hazretlerinin rahmetinin büyüklüğündendir. Ebû Hüreyre hadisinde kullara her istedikleri, bir mislide ziyade edilmek sureti ile verileceği beyan ediliyor. Ebû Sa'id hadisinde ise; bir misli değil von misli verileceği bildiriliyor. Ulemâ bu iki rivayetin arasını şöyle bulmuşlardır. Peygamber {Sailaîlahü Aleyhi ve Sellem) evvelâ Ebû Hüreyre hadisindeki katlamayı bildirmiş sonra Teâlâ Hazretleri lûtf-u ihsanda bulunarak bu miktarı on misline çıkarmıştır. Resulüllâh (Sailaîlahü Aleyhi ve Sellem), Ebû Sa'id hadisinde de bu hakikati beyân etmiştir.




302 - (183) Bana Süveyd b. Sa'id de rivayet etti. Dedi ki: Bana Hafs b. fifeysea-a [328], Zeyd b. Eşlemden, o da Âtâ' b. Yesar'dan, o da Ebû Sa'id-i Hudri'den naklen rivayet etti ki: Resuliillâh [Sallallahü Aleyhi ve Seüem) zamanında bir takım insanlar:


— «Ya Itesulüllâh: Biz kıyamet gününde Rabbimizi görecek miyiz?» demişler. EesulüIIâh (Salîallahü Aleyhi ve Seîİem):


— «Evet, siz güneş öğle zamanında açık, uğrunda hiç bir bulut yokken ofiu görme hususunda birbirinize zahmet verir misiniz? Ve (yine siz) ay bedr gecesinde açık ve üzerinde hiç bir bulut yokken onu görme hususunda birbirinize zahmet verir misiniz?» buyurdular ashap:


— «Hayır Ya ResulüIIâh» demişler.


— «İşte bunlardan birini görme hususunda nasıl birbirinize zahmet vermezseniz, kıyamet gününde de Allah Tebareke ve Teâlâ hazretlerini görme hususunda da öylece birbirinize zahmet vermiveceksiniz. Kıyamet koptuğu zaman bir dellâl : Her ümmet dünyada neye tapar idiyse; onun arkasına takılsın, diye ilân edecek. Bunun üzerine Allah Teâlâ'dan başka şeylere, putlara ve heykellere tapmış olanlardan hiç bîri kalmayacak, hepsi cehenneme düşecekler. Nihayet yalnız Allah'a tapan iyi ve kötülerle ehl-i kitabın baki yy ei eri kalacak ve (evvelâ) Yahudiler çağırılarak kendilerine :


— «Siz (dünyada) niye ibadet ederdiniz?» diye sorulacak.


— «Biz Allah'ın oğlu Uzeyr'e tapardık» diyecekler. Kendilerine :


— «Yalan söylediniz. Allah'ın hiç bir zevcesi ve çocuğu yoktur; şimdi siz ne istiyorsunuz?» denilecek. Yahudiler.


— «Susadık Yarabbi! Bize su ven> diyecekler. Bunun üerine kendi-


— «Suya buyurmaz mısınız?» denilecek ve Yahudiler cehenneme, o serap gibi (alev dalgaları) birbirini tar-u maı eden ateşe haşrolunarak oraya düşecsklsr. Sonra Hıristiyanlar çağrılarak kendilerine :


— «Sİz (dünyada) neye ibadet ederdiniz?» diye sorulacak.


— «Bİz Allah'ın oğlu Mesih'e tapardık» diyecekler. Onlara dca :


— «Yalan söylediniz. Allah hiç bir zevce ve çocuk edinmem iştir. Şimdi siz ne istiyorsunuz?» denilecek. Hıristiyanlar da :


— «Susadık Yarabbi! Bize su ver.» diyecekler. Bunun üzerine kendilerine işaretle :


— «Suya buyurmaz mısınız?» denilecek ve Hıristiyanlar cehenneme, o serap gibi (alev dalgaları) birbirini tar-u mar eden ateşe haşM-';r;:^s'ak oraya düşecekler. Bu suretle (ortada) yalnız Allah Teâlâ'ya ibâdet sden İyi ve kötülerden başka kimse kalmayınca; Rabbû-I âlemin sübhanehu ve Teâlâ bunlara dünyada gördüklerine en yakın bir sıfatla tecelli edecek ve:


— «Yâ siz ne bekliyorsunuz? (Baksanıza) her millet dünyada îapdı-ğının arkasına düşmüş» diyecek mü'minler:


— «Yarabbi! Biz dünyada bunlara en ziyade muhtaç olduğumuz halde onlardan ayrı yaşadık; onlarla beraber olmadık» diyecekler. Bunun üzerine (Allah-u Azimüşşan) :


— «Sizin Rabbiniz benim.» buyuracak (fakat onlar buna karşı) :


— «Biz senden Allah'a sığınırız; biz Allaha1 hiç bir şey'i şerik koşmayız» diyecekler. Bunu iki veya üç defa tekrarlayacaklar. Hatta bazıları hemen hemen dönmeye yaklaşacaklar. Teâlâ hazretleri:


— «Allah'la aranızda onu tanıyacağınız bir alâmet vsr mı?» diya s@-racak. Mü'minler:


— «Evet» cevabını verecekler Bunun üzerine yelkenler inecek ve dosyada kendiliğinden Allah'a secde edenlerden hiç biri İstisna sditmesn^N sureti ile Allah mü'mİnlere secde İçin izin verecek. İster fakvcssından, tor riya için olsun (dünyada) secrfe edenlerden hiç biri istisna edilmemek şsr-tiyle Allah her birinin sırtını tek bir tabaka haline getirecek. Her secde etmek isteyen kafası üzerine düşecek, sonra başlarını kaldıracaktan1; bir de bakacaklar ki; Allah'ü Zölcelâl dünyada ilk defa gördükleri sırtına dönmüş; onlara :


— «Sizin Rabbiniz benim,» diyecek. Onlar da :


— «Evet, bizim Rabbimiz sensin.» mukabelesinde bulunacaklar. Sonra cehennemin üzerine köprü kurulacak; şefaata izin verilecek.


— «Aman Allah'ım selâmet ver, selâmet ver!» diyecekler. «Ya Resûlüllâh bu köprü nedir?- denilmiş:


— «Kaypıncak ve kaygan bir şeydir; onda kancalar, çengeller ve Necit'te sa'dan denilen bir diken olur. Onun gibî bıhrak dikenleri vardır. Mü'minler (sırattan) kimi göz kırpacak kadar az bir zamanda, kimi şimşek gibi, kimi rüzgâr, kimi kuş gibi, kimi de iyi cins yürük at ve deve gibi hızla geçecekler. Bazısı bakarsın sapasağlam kurtulmuş, diğeri tırmalanmış da salmıvermiş, kimi de cehennem ateşine yığılmış kalmış... Mü'mınler cehennemden kurtulunca : Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim kî; sizden hiç biriniz hakkı tamamiyle kurtarmak hususunda kıyamet günü mü'minlerin cehennemdeki kardeşleri İçİn Allah'a niyaz etmelerinden daha fazla niyazda bulunamaz. Onlar :


— «Ya Rabbena! {Bu cehennemde kalan kardeşlerimiz) bizimle birlikte oruç tutar, namaz kılar ve hacc ederlerdi» diye niyazda bulunacaklar. Bunun üzerine kendilerine : (Haydİ tanıdıklarınızı akarın; bundan böyle onların suretleri cehenneme haram olur.) denilecek; onlar da kimi bacaklarının yarısına kadar, kimi dizlerine kadar ateşe dalmış pek çok kimseleri cehennemden çıkaracaklar. Sonra :


— «Ya Rabbena! Senin bize çıkarmayı emir buyurduklarından cehennemde hiç kimse kalmamıştır» diyecekler. (Fakat Teâlâ hazretleri :


— «Dönün, kalbinde dinar ağırlığında hayır olan her kimi bulursanız onu da çıkarın» buyuracak. Bunun üzerine yine pek çok kimseleri çıkaracaklar. Sonra (tekrar) :


— «Yarabbi! Senin emir buyurduklarından tek bir kimse bırakmadık.» diyecekler (Teâlâ hazretleri) :


— «Geri dönün! Kalbinde yarım dinar miktarı hayır olan her kimi julursanız onu da çıkarın.» buyuracak; yine pek çok kimseleri çıkaracak-ar. Sonra :


— «Yarabbi! Senin emir buyurduklarından cehennemde tek bir kim-e bırakmadık» diyecekler. (Teâlâ hazretleri yine) :


— «Gerİ dönün! Kalbinde zerre mikdarı hayır olan kimi bulursanız >nu da çıkarın,» buyuracak. Yine birçok kimseleri çıkaracaklar. Sonra :


— «Yarabbi! Cehennemde hiç bir hayır (sahibi) bırakmadık,» diye-ekler.


(Ebû Sa'id-i Hudri şöyle diyormuş. Eğer bu hadis hususunda beni tas-ik etmiyorsanız Teâlâ Hazretlerinin:


— «Şüphesiz kî, Allah zerre kadar zulmetmez, eğer (yapılan) bir ha-ene olursa kat kat artırır. Ve kendi tarafından pek büyük bir mükâfat ısan eder.» (Nİsa : 40) âyetini okuyuverin.


Mü'minlerin, cehennemde hiç bir hayır (sahibi bırakmadık) demele-i üzerine Allah Azze ve Celle Hazretleri :


«Melekler şefaat etti! Peygamberler şefaat etti! Mü'minler de şefaat tti, (o halde} Erhamurrahiminden başka şefaat edecek kalmadı,» buyura-ak cehennemden bir kabza alacak. (Bununla) cehennemden hiç hayır iş-îmemiş; âdeta kömüre dönmüş bir takım insanlar çıkaracak ve onları cennet yolları üzerinde olup, hayat nehri adı verilen bir nehre atacak, o nehirden onlar sel uğrunda biten ot gibi çıkacaklar. Görmüyor musunuz sel uğrundaki ot, taş altında da, ağaç altında da biter, güneşe bakan tarafı bir parça sarımtırak, yeşilimtırak olur. Gölgede kalan tarafı İse bembeyaz kalır.» buyurmuşlar. Ashab:


— «Ya Resulallah galiba sen çölde çobanlık etmişsin» demişler. Re-sulü\\âh(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (sözlerine devamla):


— «Artık hayat nehrinden boyunlarında inciden gerdanlıklar olduğu halde çıkarılacaklar; cennetlikler onları (bu alâmetle) tanıyacaklar. İşte İşlenmiş bir amelleri ve takdim ettikleri bir hayırları olmaksızın Allah'ın cennete koyduğu, Allah'ın azadlıları'bunlardır, diyecekler. Sonra Teâlâ hazretleri : «Cennete buyurun, (orada) gördüğünüz her şey sizindir.» diyecek. Onlar da : «Yarebbena! Şu âlemde hiç bîr kimseye vermediğin ihsanı bize verdin,» diye mukabele-i şükranda bulunacaklar, onun üzerine Teâlâ hazretleri:


«Sİze bundan daha üstün bir atiyyem var,» buyuracak. Cennetlikler: «Ya Rabbena! Bundan daha üstün ne olabilir?» diyecekler. Teâlâ hazretleri :


«Benim rızam!.. Bundan böyle ebediyyen size gadab etmiyeceğim buyuracak.»


Müslim diyor ki :


«Ben şefaat hakkındaki bu hadisi îsâ b. Hammâd Zuğbe-t e [329] 1 - Nisri'ye okudum ve ona bu hadisi ben senden, sende Leys b. Sa'd 'den işitmiş olmak üzere rivayet edeyim mi » dedim 1sâ :


«Evet cevabını verdi» İsâ b. Hâmmâd'a dedim ki: — «Bize Leys b. Sa'd, Haîid b. Yezid'den, o da Sa'id b. Ebi Hilâl'dan, o da Zeyd b. Eslem'den, o da Âta' b. Yesar'den, o da Ebû Sa'id-i Hudri'deıı naklen şöyle dediğini haber vermiştir, (değil mi) :


«Ya Resulüllâh! Biz Rabbimizi görecek miyiz?» dedik. Resuîüllâh


«Siz açık bir günde güneşi görme hususunda birbirinize zahmet veriyor musunuz?» buyurdular. Biz:


«Hayır» dedik... Böylece hadisi sonuna kadar rivayet ettim. Bu hadis Hafs b. Meyser'e hadisi gibidir. Yalnız o:


«İşlenmiş bir amelleri ve takdim ettikleri bir hayırları olmaksızın» cümlesinden sonra:


«Onlara : Gördüğünüz her şey sizin, bir misli de beraber denilecek» sözlerini ziyade etmiştir. Ebû Sa'id (Radiyalîtihu anh) : «Duydum ki bu köprü kıldan ince kılıçtan keskinmiş* demiş.


(okuduğum) Bu hadisi Isâ b. Hammad ibaretti.




303 - (...) Bize bu hadisi Ebû Bekir b. EM Şeybe de rivayet eiti.


(Dedi ki): Bize Cafer b. Avn rivayet etti. (Dedi ki): Bize Hişâm b. Sad [330]


rivayet eiti. (Dedi ki): BizcZeyd b. Esjem Hafs ve Sa'id'in isnadlan ile Hafs


b. Mey sere hadisi tarzında sonuna kadar rivayet etti. Yalnız bazı şeyleri ziyade ve noksan eyledi.


«O, serap gibi (alev dalgalan) birbirini tar-u mar eden...» cümlesinde geçen serap kelimesi sıcak-günde çöTde görülen su hayâlidir. Uzaktan su gibi görülür. Yanına vardıktan sonra bir şey kalmaz. îşte küffânn hâ-lide böyledir. Su var zanniyle ona koşacaklar fakat su değil ateşle karşılaşarak içine düşeceklerdir.


Mü'minlerin :


«Yarabbi! Biz dünyada bunlara en ziyade muhtaç olduğumuz halde onlardan ayrı yaşadık, onlarla beraber olmadık...» sözlerinin mânası : başlarına gelen şiddet ve korkunun giderilmesi babında Al I ah 'a niyazdır. Çünkü Mü'minler A11ah'a ibadet uğrunda dünya ma'işeti hususunda yakınlarına muhtaç oldukları halde onlara yaklaşmamış onlarla teşrik-i mesa-i etmemişlerdir. Bu hal gerek Eshâb-i kiramın gerekse onlardan sonra gelen bir çok müslümanların her zaman başına gelmiştir. Fakat müslümanlar Allah ve Resu1ü'ne isyan ederek küfr-ü inadında daim olanlarla — baüaları, oğulları, kardeşleri ve akrabaları bile olsa — derhal alakayı kesmiş, onlara hiç bir zaman arz-ı ihtiyaç etmemişlerdir. Hadisin zahir olan mânası budur. Vakıa Kaadî îyâz: Müs1im'in bu rivayetine itirazla rivayette değişiklikler olduğunu iddia etmişsede Nevevî : Bunun doğru olmadığını Müs1im'in rivayetinin sahih olduğunu söylemiştir.


«Hatta bazıları hemen hemen dönmeye yaklaşacaklar.» cümlesinin mânası geçirdikleri şiddetli imtihan sebebiyle bazıları doğruyu söylemekten dönmeye ramak kalacak demektir, Cümlesi esas itibarı ile bacak açılacak demektir. Burada ondan murâd lisan ulemâsının Cumhuru ile İbni Abbas (RadiyaUahu anhya, göre; korku ve şiddetin açılmasıdır. Zaten Araplar «sâk» kelimesini baş sıkısı hususunda darb-ı mesel yapmışlardır. Çünki Araplara göre; insan başı dara geldiği zaman kollarını sıvar ve paçalarını çeker. Biz bu makamda yelkenler indi gibi tabir kullanırız. Bu sebeple tercümeyide ona göre yaptık.


Bazıları: «Buradaki «sâk» tan murâd büyük bir nurdur» demişlerdir. Bu takdirde mâna: Mü'minler Allah Teâlâ'y1 görünce; yeni faydalar ve Eltaf-ı ilâhiyye zuhur edecek demektir. Bir takımları; «Sâk» dan murâd meleklerden bir cemaattır. Hatta Sâk'ın bir mahlûk olduğunu mü'minlerin mutat pazar yerlerinden çıkarak onları başkalarından ayırmak için bir alâmet olmak üzere yaratıldığını da söyleyenler vardır. Hâttâbî diyor ki: «Kıyamet gününde bu makamda A11ah'ı görmek başka; cennette mü'minlerin görmesi gene başkadır. Cennette mü'minlerin Allah Teâlâ'yı görmeleri A11ah'm onlara bir ikramıdır. Burada görünmesi ise sırf bir imtihan içindir.»


Allah her birinin sırtını tek bir tabaka haline getirecek, her secde etmek isteyen kafası üzerine düşecek.» cümlesinden murâd; hepsinin sırtı sahife şeklinde dümdüz, bir olacaktır. Bu cümleye bakarak bazıları tek-lif-i mâla yutâkın caiz olduğuna kail olmuşlarsa da bu istidlal bâtıldır. Çünkü âhiret teklif diyarı değildir. Oradakilere verilecek secde emri imtihan içindir.


(Teklif-i mâla yutak: Kulun gücü yetmiyeceği işleri ona emretmektir. Teâ1â Hazretlerinin güçleri yetmiyecekleri şeyleri kullarına emredip etmemesi ulemâ arasında ihtilaflı bir meseledir. Yeri usul-u fıkıh ve usulü dindir.)


Bazıları mahşer yerinde münafıkların da mü'minlerle beraber olmalarından onların da mü'minler gibi Allah Teâlâ'yı göreceği mânasını anlamışlardır. Fakat İmam Nevevi'nin beyanına göre münafıklar Allah Teâ1â'yi göremiyeceklerdir. Bu hususta sözlerine itimad edilir ulemânın icma'i vardır. Zaten hadisi şerifte münafıkların Allah'ı görecekleri tasrih edilmemiş yalnız mü'minlerle münafıkların karışık bulunduğu yerde bir sıfat görecekleri; Teâ1â Hazretlerinin daha sonra tecelli edeceği bildirilmiştir. Bundan münafıkların da A11ah'ı göreceği lâzım gelmez. Münafıkların A11ah'ı göremiyec eklerine kitap ve sünnetten delil vardır.


«Bazdan bakarsın sapasağlam kurtulmuş, diğeri tırmalanmış 6a salı-nıvermiş, kimi de cehennem ateşine yığılmış kalmış...» Resulüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)hü sözleri ile ehl-i mahşeri üç kısma ayırmışlardır. Bunların birincisi; hiç bir #zap görmeden kurtulacak olan mü'minlerdir. İkinci kısım; biraz azab görüp serbest bırakılacak olanlardır. Üçüncü kısımda; cehenneme yağılırcasına atılacaklardır.


«Nefsim yedinde olan...» cümlesindeki istiksa' kelimesi: İstida, İstida' ve istifa' şekillerinde de rivayet olunmuştur. Kaadî İyâz bunların bir tashif ve vehimden ibaret olduğunu söylemiş doğrusu: «Burada olduğu gibi istiksa'dır» demişsede Nevevî buna itirazla rivayetlerin hepsinin doğru olduğunu ve hepsinin güzel bir mâna ifade ettiğini söylemiştir. Ona göre birinci ve ikinci rivayetlerin mânası: «Dünyada mühim bir mesele karşısında kaldığınız zaman o meselede sizi aydınlığa çıkarması için Allah'a bütün gücünüzle yalvararak niyazda bulunmanız mü'minIerin cehennemdeki din kardeşleri için yaptıkları niyazdan daha üstün olamaz» demektir. Üçüncü ve dördüncü rivayetlere göre ise; «Dünyada sizin hasmınızdan hak İstemeniz veya hakkım tamamiyle almanız...» manasınadır.


Hadiste cehennemlikler hakkında :


«Kalbinde bir dinar, yarım dinar hayır olan her kimi bulursanız cehennemden çıkarın.» buyurulmaktadır. Kaadî İyâz buradaki hayırdan muradın. Yakın yani iman olduğunu söylüyor. Fakat Nevevî : «Onun mânası mücerred iman değil imanından fazla bir şey bulunan demektir; Çünkü tasdikten ibaret olan mücerred iman bir bütündür parçalanamaz. Binaenaleyh bir dinar, yarım dinar, zerre kadar tabirleri ile bildirilen parçalı şey mutlaka ya amel-i salih ya zikri hafî yahut fakire acımak Allah 'tan korkmak ve iyi niyet sahibi olmak gibi kalp amellerinden bir amel olacaktır» diyor.


Teâ1â Hazretlerinin cehennemden bir kabza almasından murâd oradan bir cemaat alıp çıkarmasıdır.




Hadisi Şerif Aşağıdaki Hükümleri İhtiva Eder.



1) Mü'minler âhirette Teâ1â hazretlerini göreceklerdir.


2) Namaz ibadetlerin efdalidir. Çünkü namazda secde vardır, Resûlüllâh (Salla Uakii Aleyhi ve SeUem) bir hadisi şerifinde:


«Kulun Rabbine en yalcın olduğu zaman secde halidir.» buyurmuşlardır.


3) Hadis-i Şerif Teâ1â Hazretlerinin lûtf-u keremine ve geniş faziletine delildir.


3) Sırat, cennet, cehennem, haşr, neşr ve sual haktır.


5) Hadis-i şerif aynı zamanda secdenin faziletine delâlet etmektedir.


6) Şefaat caizdir. Dalâlet fırkalarından Haricilerle, Mu'tezile şefaati inkâr ederler. Onlara göre âsi cehennemde ebedi kalacaktır. Bu bâbta bazı âyetlerle istidlale kalkışmışlar şada Ehl-i sünnet ulemâsından hakettikleri dersi almışlardır.




82 - Şefaatin İspatı ve Mü’minlerin Cehennemden Çıkarılması Babı



304 - (184) Bana Harun b. Sait el-Eylî rivayet etti. (Dedi ki): Bize İbni Vehb rivayet etti dedi ki; bana Mâlik b. Enes, Amr b. Yahya b. Umâ" radan [331] haver verdi dedi ki: Bana babam, Ebû Said-i Hudrî'den naklen rivayet etti ki; Resulüllâh (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuşlar:


«Allah cennetlikleri cennete koyacak. O dilediğini rahmetiyie cennete koyar. Cehennemlikleri de cehenneme koyacak. Sonra : Bakın, kalbinde hardal danesi kadar iman olan kimi bulursanız, onu cehennemden çıkarın,» diyecek bunun üzerine böyleler! cehennemden kömür gibi yanmış, kavrulmuş olarak çıkarılacaklar ve hayat yahut hâyâ nehrine atılacaklar. Orada sel kenarında otun bittiği gibi bitecekler. Siz onu görmediniz mi nasıl sapsarı kıvrılmış olarak çıkar.»




305 - (...) Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe'de rivayet etti. (Dedi ki): Bize Affan [332] rivayet etti. (Dedi ki): Bize Vüheyb [333] rivayet etti. H.


Bize Haccac b. Eş-Şair da rivayet etti. (Dedi ki): Bize Amr b. Avn rivayet etti. (Dedi ki): Bize Halid [334] haber verdi. Vüheyb'Ie Halid'in her ikisi Amr b. Yahya'dan bu isnadla rivayet etmişler onlar:


«Bunun üzerine hayat namı verilen bir nehire atılacaklar.» demişler ve (rivayette) şekketmemişler. Halid'in hadisinde:


«Sel kenarında selin geçirdiği tohumların bittiği gibi.» Vuheyb. Hadisinde İse:


«Dere kenarındaki siyah çamur içinde yahut selin getirdiği milli toprak ıçinds otun bittiği gibi.*, ibareleri vardır.




306 - (185) Bana Nasr b. Ali El-Cehdamî'de rivayet etti. (Dedi ki): Bize Bişr yani (İbni'l-Mufaddal) Ebû Mesleme[335] 'den, o da Ebû Nadra [336] 'dan, o da Ebû Sa'id'den naklen rivayet etti. Ebû Sa'id şöyle demiş; Re-sulüllâh (SaUaUahü Aleyhi ve Selletn):


«Hakkıyle ehl-İ nâr olan cehennemliklere gelince : Şüphesiz ki onlar cehennemde ne ölürler, ne de dirilirler. Lâkin bir takım insanlar vardır ki, günahları sebebiyle (yahut) hataları sebebiyle (buyurmuştur.) Kendilerine ateş isabet etmiş ve onları adamakıllı öldürmüştür. Nihayet (yanıp) kömür oldukları zaman (onlar hakkında) şefaata izin verilecek. Ve takım takım getirilerek cennet nehirlerine dağıtılacaklar. Sonra : (Cennetliklere hitaben) «Ey cennetlikler! Şunların üzerine su serpin,» denilecek, bu suretle sel kalıntısında ot biter gibi bitecekler.» buyurdular.


Cemaattan biri: «Galiffa Resuliillâh (SaUaUahü Aleyhi ve Selletn) çölde bulunmuş» demiş.




307 - (...) Bize bu hadisi Muhammed b. el-Müsenna ile îbni Beşşâr da rivayet ettiler dediler ki: Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki): Bize Şu'be Ebû Mesleme'den rivayet etti. Demiş ki: Ebû Nadra'yi Ebû Saîd-i Hudri'den, o da Peygamber(Salîallahü Aleyhi ve Sellem)'den naklen «sel kalıntıları» na kadar bu hadisin mislini rivayet ederken dinledim. Sonunu zikretmedi.


Bu hadisi Buharı «Kitabu'1-İman» ve «Kitabu'r-Rukak» da rivayet etmiştir. Hadisi Nesaî dahi tahriç etmiştir.


Hadis-i şerif bütün rivâyetîeri ile cehennemdeki mü'minlere şefaat edileceğine delâlet etmektedir. Bu hususta Kaadî İyâz şunları söyler: «Ehl-i sünnetin mezhebine göre şefaat aklen ve naklen caizdir. Teâ1â Hazretlerinin.


«O gün rahman olan Allah'ın izin verdiklerinden başka hiç bfr kimseye şefaat fayda vermez.» âyet-i kerimesi- ile emsali âyetler ve mecmu'u tevatüre varan sahih hadisler buna delil<ür. Ehl-i sünnetin selef ve halef ülemâsıda şefaatin caiz olduğuna ittifak etmişlerdir. Buna yalniz Haricilerle bazı Mutezileler itiraz etmişlerdir. Onların mezhebine göre âsi mü'minler cehennemde ebedi kalacaklardır. Delilleri: «Cehennemliklere şefaatçilerin şefaati fayda vermiyecekîir.» ve «Zalimler için (o gün) ne bir dost vardır, ne de sözü dinlenir bir şefaatçi.» âyet-i kerimeleridir. Fakat bu âyetler kafirler hakkındadır. Şefaat hadisi dahi; «Derecelerin arttırılması» hakkındadır diye te'vil ederlerse de bu teVil dahi bâtıldır. Bizzat sadedinde bulunduğumuz hadislerin lâfızları onların mezhebinin butlanı hakkında sarih delildirler. Şefaat Beş Kısımdır Birincisi: Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e mahsustur ki; kıyamet gününde durak yerindeki şiddet ve dehşetten rahata kavuşmak ve hesabın çabuk görülmesi hususundadir. İkincisi: Bir takım bahtiyarların sualsiz hesapsız cennete girmeleri hususundadır. Bunun dahi Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve SeHem)'^ mahsus olduğuna dair hadis vardır. Üçüncüsü : Cehennemi haketmiş bazı mü'minler hakkındadır. Bun-larada Resulüllâh (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile Allah 'm dilediği bazı zevat şefaat ed^eceeklerdir. Dördüncüsü: Fiilen cehenneme girmiş günahkârlar hakkındadır. Bunlara Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) melekler ve bazı mü'minler şefaat edecek bu sayede Teâ1â Hazretleri için «Lâ ilahe illallah» diyen mü'minler cehennemden kurtulacaklardır. Beşincisi: Cennetliklerin derecelerini ziyadeleştirmek hususundaki şefaattir. Mü'tezile bu şefaati inkâr etmedikleri gibi ilk haşr zamanındaki şefaati da inkâr etmezler. Meşhur rivayetlerle sabit olmuştur ki; selef-i salihin (Radıyallahu Anhüm) Peygamberimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den şefaat niyazında bulunmuşlardır. Binaenaleyh: «Bir kimsenin Allah 'tan peygamberinin şefaatim istemesi mekruhtur. Çünkü istenilen şefaat günahkârlar için olacaktır» diyenlerin sözüne i'tibar edilmez. Zira şefaat yalnız günahkârlar için değil yukarda da arz ettiğimiz gibi bazen hesabı hafifletmek ve dereceleri yükseltmek içinde olur. Sonra aklı başında olan herkes Allah'a karşı kusur işlediğini ve onu.i affına muhtaç olduğunu itiraf eder. Kendi amellerine güvenmez. Helak olunanların zümresine katılacağından korkar. Şefaat istemeyi kerih gören bu kavle göre Allah 'tan mağfiret ve rahmet dilemekte doğru olmamak lâzım gelir. Çünkü bunlar da günahkârlar içindir. Halbuki selef ve halefin duaları bunun aksini ispat etmektedir. «Kalbinde harda! danesi kadar iman olan...» ifadesi bir temsildir. Ölçü hususunda mi'yar değildir. Çünkü; iman cisim olmadığı için tartılmaz. Fakat bu husustaki kavl-i tahkika göre kulun ameli indallah bir eisime konarak tartılacaktır. İmamu'l-Harameyn: «Amel defterlerini Cenabu Allah tartacaktir...» demiş bunun aîden müs-tahil olmadığım söylemiştir. Amellerin tartılması ya bu suretle olacak yahut ameller cisim suretinde temsil edilerek tartılacaktır. Zeccac ve diğer ehl-i sünnet müfessirleri insanın son amellerinin tartılacağını ve ona göre hayır veya şer verileceğini rivayet etmişlerdir. Burada hayat nehri şekk ile rivayet edilmiş: «Hayat yahut haya nehri» denilmiştir. Buhârî Sahihinde bu şekkin hadisi rivayet eden Mâlik 'ten olduğunu tasrih etmiştir. Mâİik'ten başka râviler «Hayat nehri» diye seksiz olarak rivayet etmişlerdir. Haya kelimesi yağmur mânasına gelir. Yağmura haya denilmesi yer yüzünü ihya ettiği içindir. Hayat nehrinin suyu cehennemde yanıp kavrulan insanları ihya ederek onları taptaze bir hale getireceği için ona haya denilmiştir. «Gusâ» selin getirdiği şeylerdir. «Hamie» nehirlerin kenarındaki kara çamurdur. «Hamile» ise Gusâ' manasınadır. Yani selin getirdiği şeylerdir. MüsIim'in Nasr b. Ali 'den tahriç ettiği bir rivayette Resulüllâh (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) cehennemliklerin cehennemde ne ölü ne diri bir halde bulunduklarını haber veriyor. Bundan murâd — AUah-u Alem— kâfirlerdir. Çünkü; ebedi olarak cehennemde kalmayı hak eden onlardır. Küffar cehennemde yanıp kül olmazlarsada bir an rahat yüzü görmedikleri için onların hayatına hayatta denmez. Nitekim ayni ifade Kur'ân-ı Kerîm'dede mevcuttur. Teâ1â Hazretleri «Sonra cehennemde ne ölür, ne dirilir.» buyurmuştur. Ehl-i hakkın mezhebi de budur onlar: «Ehl-i cennetin nimetleri daimi olduğu gibi küt farın cehennemdeki azaplanda daimidir» derler. Nevevî 'nin beyanına göre Resulüllâh (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in : «Lâkin bir fakım insanlar vardır ki; günahları sebebiyle (yahut hataları sebebiyle) kendilerine ateş isabet etmiş ve onları adamakıllı öldür* muştur...» sözü günahkâr mü'minler hakkındadır. Bunlar A11ah'in dilediği kadar, azap olunacaklar sonra öleceklerdir. Buradaki ölümden murâd da hissi gideren hakiki Ölümdür. Demek oluyor ki; günahkâr mü'minler günahlarına kadar yanacak, sonra Allah Kendilerini öldürecek ve A11ah'in dilediği kadar cansız olarak cehennemde kalacaklar sonra ölü olarak cehennemden çıkarılacak eşya taşır gi-t>i takım takım cennet nehirlerine götürüleceklerdir. Kömür haline gelmiş bulunan vücutlarına hayat suyu serpilince hemen dirilecekler ve sel yatağında biten otlar gibi çabucak büyüxecekler bütün uzuvları ve kuvvetleri tamamen eskisi gibi olacak ondan sonrada yerlerine gönderileceklerdir.


Kaadî İyâz buradaki ölümün iki vechi olduğunu nakleder :


1) Buradaki ölümden murâd hakiki ölümdür.


2) Murâd hakiki ölüm değildir. Ancak çektikleri ızdıraptan dolayı hissiz kalırlar. Fakat Nevevi «Muhtar olan bizim arzettiğimizdir. Yani ölümden murâd hakiki ölümdür» diyor




Hadisi Şerif Şu Hükümleri İhtiva Etmektedir:



1) Asi rnü'minl erden bir taife cehenneme girecektir. Dalâlet fırkalarından Mürcienin mezhebine göre; imanı ölen bir kimseye günah zarar etmez. Binaenaleyh mü'min ne kadar günah işlese de cehenneme girmez. Bu hadis onların aleyhine ve ehl-i sünnetin lehine delildir.


2) Hadis-i Şerif: «Günahkârlar ebediyyen cehennemde kalır» diyen Mu'tezile tayfasınında aleyhine delildir. Çünkü bu hadiste bir takım günahkârların cehenneme girecekleri nassan bildirilmiştir.


3) Mü'minler amelleri hususunda birbirlerinden farklıdırlar.


4) «Ameller imandan cüzdür» diyenler bu hadisle istidlal etmişler-sede Allâme Ayni bunu asla kabul etmemiştir.




83 - Cehennemliklerin En Sonuncusunun Çıkarılması Babı



308 - (186) Bize Osman b. Ebl Şeybe ile İshâk b. İbrahim el-Hanzali ikisi birden Cerir' [337] den rivayet ettiler. Osman dedi ki: Bize Cerir, Mansur' [338]dan, o da İbrahim'im [339] den, o da Abîde' [340]den, o da Abdullah b. Mes'ud'dan naklen rivayet etti. İbni Mes'ud şöyle demiş: Resulüllâh (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):


«Ben ehl-i narın cehennemden en son çıkacak olanını ve ehl-i cennetin en son cennete girecek olanını âlâ biliyorum. Bu zat cehennemden emekliyerek çıkacak ve Allah Tebareke ve Teâlâ ona :


«(Haydi) git cennete gir, diyecek.» Bunun üzerine o zat cennete gidecek, fakat ona cennet dolmuş gibi görünecek ve dönecek :


— «Ya Rab! Ben cenneti dolmuş buldum,» diyecek. Allah Tebareke ve Teâlâ ona (yine) :


— «Git cennete gir,» diyecek. O da gidecek. Fakat ona yine cennet dolmuş gibi gelecek ve tekrar dönecek :


— «Yarabbi! Ben onu dolmuş buldum,» diyecek. Allah ona tekrar:


— «Git cennete gir! Zira (orada) senin İçin dünya kadar ve dünyanın on misli yer vardır. Yahut sana dünyanın on misli yer vardır» diyecek. O zat:


— «Melik sen olduğun halde benimle alay mı ediyorsun? Yahut benim aklıma mı gülüyorsun?» diyecek.»


Ravi demiş ki: «Vallahi Resulüllâh (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in güldüğünü hatta azı dişlerinin göründüğünü gördüm (ashab arasında) cennetliklerin en aşağı mertebe olanı bu zattır. Diye söyleniyordu.




309 - (...) Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe ile Ebû Küreyb rivayet ettiler, lâfıs Ebû Küreyb'iııdir. Dediler ki: Bize Ebû Muaviye, A'meş'ten, o da İbrahim'den, o da Abîde'den, o da Abdullah'tan naklen rivayet etti. Abdullah şöyle demiş: Resulüllâh (SalkilUıhü Aleyhi ve Sellem):


__ «Ben ehli narın cehennemden en son çıkanını pek âlâ biliyorum.


(Bu zat) oradan sürünerek çıkacak ve kendisine haydi git cennete gir, denilecek. Bunun üzerine o da gidecek, cennete girecek. Ve insanları herkes yerine yerleşmiş oiarak bulacak. Kendisine :


— Geçmişte içinde bulunduğun zamanı hatırlıyor musun? denilecek.


O da:


— EveH cevabını verecek. Sonra ona :


— Dile (ne dilersen} diyecekler. O da dilİyecek. Kendisine :


— Dilediğin senin. Dünyanın on misli de senin, diyecekler. Bunun üzerine o kul :


— «(YarabbÜ),Melik ancak sen olduğun halde benimle alay mı ediyorsun?» diyecek.»


Ravi demiş ki:


— «Vallahi Resulüllâh (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'i gülerken gördüm. Hatta azı dişleri göründü.»


Bu hadisi Butıârî «Kitabu't-Tevhid» ve «Kitabu'r-Rukak» da, Tirmizi «Sifat-ı Cehennem» de İbni Mace dahi «Kitabuz-Zuhd» te tahriç ekmişlerdir. Hadisin buradaki rivayetlerinin birinde «Hab-ven» diğerinde «Zahfen» bazı nüshalarda «Kebven» tabirleri göze çarpmaktadır.


«Habv» emeklemek yahut oturarak sürünmek demektir.


«Zahf» oturarak sürünmektir.


«Kebv» de yüzükoyun tökezlemektir. Binaenaleyh bu mânaların üçü-de ya birbirinin müteradifi yahut birbirine yakındır. Müteradif olmadığına göre; mâna- kimi emekliyerek kimi sürünerek yürüdüğüne hamlolunur.


«Benimle alay mı ediyorsun. Yahut benîm aklıma mı gülüyorsun?» ibaresi râvinin şekkindendir. Yani, ya öyle dedi ya böyle demek istiyor. Haddizatında:


«Benim aklıma mı gülüyorsun?» buyurulmuşta olsa mâna yine benimle alay mı ediyorsun? demek olur. Çünkü alay edenin şanı tahkir ettiği kimseye gülmektir. Binaenaleyh gülmek mecazen alay etmiş olmak yerinde kullanılır.


«Benimle alay mı ediyorsun?» sözü hakkında ulemadan birkaç kavil rivayet edilmiştir. Bunlar:


1) Maziri 'ye göre; bu söz hadisin manâsında mevcut olan fakat lâfzan zikredilmeyen bir şey'e mukabeledir.. Çünkü, bu zat Allah 'tan başka bir şey istemeyeceğine söz vermiş, sonra bu sözünden dönerek tekrar istemişti. İşte bu sözünden dönmesi alay ve istihza yerine geçmiş ve o zat Teâ1â hazretlerinin:


«Cennete gir» emrine karşı cennetin dolu olduğunu zannederek geri döndükçe tekrarlanan gir emrini kendisini tama'landırmak ve sözünden döndüğü için verilen bir ceza telâkki etmiş. Sonra cezaya alay itl^k ederek benimle alay mı ediyorsun? yani beni cennete tama'landırıp imrendirmek suretiyle bana ceza mı veriyorsun? demek istemiştir.


2) Ebu Bekr Sayrafî 'ye göre bu sözün manâsı: Allah hakkında muhal olan alay ve istihzayı nefiydir. Ve adetâ bu zat:


«Yarabbi! bilirim ki sen benimle alay etmezsin. Çünkü Rabbülâlemin-sin, bana verdiğin bol nimetler ve dünyadan kat kat fazla İhsanlar haktır. Lâkin ben bunlara lâyık olmadığım halde yine de vermene şaşıyorum.» demiş gibidir.


3) Kaadî Iyâz'a göre; o zat bu sözleri ne söylediğini bilmeyerek söylemiş olacaktır. Çünkü hatır ve hayale gelmeyen in'am-u ihsanlar karşısında sevincinden çıldıracak hale gelerek ve kendini tutamı-yarak bunları söyleyivermiştir. Yoksa söylediklerine kendisi de inanacak deği-ldir. Bu sözler dünyadaki amel üzere ağzından çıkmış olacaktır. Nitekim başka bir zat hakkında Resulüllâh (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :


«Sevinçten kendini tutamayarak, Yarabbi! Sen benim kulum, ben senin Rabbinim, diyecek.» buyurmuştur.


Nevaciz: hakikatte avurt dişleri demekse de burada lûgât ulemasının cumhuruna göre azı dişleridir. Maamafih yan dişleri yahut öğütücü dişleridir, diyeneler de vardır. Bu cümle haddini aşmamak şartı ile bazen gülmenin mekruh olmadığına delâlet eder.


Rivayetlerin birinde;


«Senin için dünya kadar ve dünyanın on misli yer vardır.» diğerinde;


«Dilediğin senin, dünyanın on misli de senin.» Duyurulmuştur. Bu rivayetlerin ikisi de aynı manâya olup biri diğerinin tefsiri mesabesindedir,


Ed'âf; emsal manasınadır. Çünkü lûgât ulemasına göre di'f misi demektir.


Bazı rivayetlere göre; cennete en son girecek olan bu zatın ismi Hen-nâd'dır. Hasan-ı Basri 'nin «Keşke ben Hennâd olsaydım» dediği rivayet olunur. Hasan-ı Basri bu temennisini Hennâd'm imanını kurtarmasına bakarak yapmıştır.




310 - (187) Bize Ebu Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti (dedi ki) bize Af fan b. Müslim rivayet etti (dedi ki): Bize Hâmmâd b. Seleme rivayet etti (dedi ki): Bize Sabit, Enes'den, o da İbni Mes'ud'dan naklen rivayet etti ki Resulullâh (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :


«Cennete gireceklerin en sonuncusu bir adamdır. Bu zat kâh yürüyecek, kâh yüzü üstü düşecek. Bazan da yüzünü ateş çalacak. Ateşi geçtiği zaman ona bakacak :


— Beni senden kurtaran Allah ne mübarektir. Yemin olsun ki; Allah gelmiş ve geçmişlerden hiç bir kimseye vermediğini bana ihsan etti, diyecek. Bunun üzerine ona bir ağaç gösterilecek (o zat) :


— Yarabbi! Beni şu ağaca yaklaştır da gölgesiyle (bir parça) gölgeleneyim ve suyundan içeyim, diyecek. Allah (Azze ve Celle) hazretleri de :


— «Ey Âdemoğlu! Bilirim, bunu sana verirsem benden başkasını da istersin,» diyecek. O zat:


— «Hayır (istemem) Yaarbbİ!» diyecek ve bundan başka bir şey ts-temiveceğine Allah'a söz verecek. Rabbi de onu mazur görecek. Çünkü o zat sabredemiyeceği bir şeyi görmüş olacaktır. Binaenaleyh onu ağaca yaklaştıracak, o da ağacın gölgesi ile gölgelenecek, onun suyundan içecek. Sonra kendisine birinciden daha güzel bir ağaç gösterilecek. O zat yine :


— «Yarabbi! Beni şu ağaca yaklaştır da onun suyundan içeyim, gölgesiyle gölgeleneyim, bundan başka senden bir şey istemem, diyecek. (Teâlâ hazretleri) :


— «Ey Âdemoğlu! Sen verdiğimden başka bir şey istemiyeceğine söz vermedin miydi? Seni bu ağaca yaklaştırsam başkasını da istersin,» diyecek. Kul (yine) başkasını istemiyeceğine söz verecek. Rabbi de onu mazur görecek. Çünkü o adamcağız sabredemiyeceği bir şey görmüştür. Binaenaleyh onu o ağaca da yaklaştıracak. Onun gölgesinde de gölgelenip suyundan içecek. Sonra cennet kapısının yanında ona evvelkilerden daha güzel bir ağaç gösterilecek kul (bu sefer dahi) :


— «Ya Rabbi! Beni şu ağaca yaklaştır da gölgesi ile gölgeleneyim, suyundan da içeyim, (emin ol) bundan başka senden bir şey istemem, diyecek. (Allah-u Azimüşşan yine) :


— «Ey Âdemoğlu! Başkasını istemiyeceğine sen bana söz vermemiş miydin?» diyecek. Kul :


— «Evet Yarabbi! (vermiştim.) Ama bu (son olsun.) Senden başkasını istemem,» diyecek. Rabbi onu yine mazur görecek. Çünkü o zat sabredemiyeceği bir şey görmüştür, onun için kendisini ağaca yaklaştıracak. Allah onu ağaca yaklaştırınca (bu .sefer) cennetliklerin seslerini işiterek :


— «Yarabbi! Beni buraya koy» diye (niyaz ede) cek. (Teâlâ hazretleri) :


— «Ey âdemoğlu! Acep senin benden dileklerini ne keser? Acaba dünyayı ve onunla birlikte bir mislini de sana versem razı olur musun?» diyecek. O zat (buna) :


— «Yarabbi! Rabbülâlemin olduğun halde benimle alay mı ediyorsun?» mukabelesinde bulunacak.»


Bunun üzerine İbni Mes'ud gülmüş ve:


— «Niye güldüğümü sorsamza!» demiş (Yakındakiler):


— «Niye gülüyorsun?» demişler. (O zaman) İbni Mes'ud şunları söylemiş:


— «Resuhıllah (Sallalîahü Aleyhi ve Selîem) böyle gülmüş de Ashab:


— «Niye gülüyorsun ya Resulâllah?» demişlerdi, O da:


— «Bu zat: Sen Rabbülâlemin olduğun halde benimle alay mı ediyorsun? dediği zaman Rabbülâleminin dıhk'ine gülüyorum.» (Ona) : «Bön seninle alay efmiyorum, lâkin ben dilediğimi yapmaya kadirim buyuracak,» dedi.




84 - Cennette Makamı En Aşağı Olanların Beyanı Babı



311 - (188) Bize Ebu Bekr b. EM Şeybe rivayet etti (dedi ki): Bize Yahya b. Ebu Bükeyr [341] rivayet etti. (Dedi ki): Bize Züheyr b. Muhammed, [342] Süheyl b. Ebi Salih'ten, o da Nu'man b. Ebî Ayyâş'tan, o da Ebu


Sa'id-i Hudri'den naklen rivayet etti ki Resulullâh (Sallalîahü Aleyhi ve Sellem):


«Ehl-İ cennetin makam itibari ile en aşağısı öyle bir adam olacaktır


ki; Allah onun yüzünü Cehennemden cennete doğru çevirecek ve ona gölgeli bir ağaç misali gösterecektir. O adam :


— «Yarabbi! Beni şu ağaca götür de gölgesinde olayım,» diyecek...»


Ebu Sa'id (Radiyallahu anh) bu hadisi İbni Mes'ud hadisi gibi rivayet etmiş. Yalnız:


«Teâlâ hazretleri : Ey âdemoğlu! Acep senin benden İsteğini ne keser?» cümlesinden itibaren hadisin" sonuna kadar olan kısmını zikretmem iş. Ama o bu hadiste:


«Allah o adama : Şunu ve şunu da İste diye hatırlatacak; istekler bittikten sonra Allah; bütün isteklerin ve onların on misli de senin diyecek.» İbaresi ile;


«Sonra o adam (cennetteki) evine girecek, onunla -beraber Hûru'l în'-den olan iki zevcesi de girecekler. Zevceleri «Seni bİzİm için, bizi de senin için ihya eden Allah'a hamdolsun» diyecekler. O adam dp : «Bana verilenin misli hiç bir kimseye verilmemiştir diyecek.» cümlesini ziyade etmiştir.


Bu iki rivayetin birincisindeki:


«Bu zat kâh yürüyecek, kâh yüzüstü düşecek, bazan da yüzünü a^es çalacak.» ifadesinden murad adamın cehennemde yana yana bîtap düştüğünü bu sebeple güç halle ayakta durabildiğini ve yeni yürümeye başlamış çocuklar gibi düşe kalka gittiğini hatta arasıra cehennemin alevleri yetişerek yüzünü yaktığını ve yüzünde simsiyah eser bıraktığını anlatmakdır. Rivayetlerin bazısın cümlesindeki zamir şeklinde müennes olarak zaptedilmiştir. Bunların ikiside sahihtir. Müennes olduğuna göre manâ:


«Sabredemiyeceği bir nimet.» diye te'vil olunur, cümlesinin manâsı:


«Senin benden dilemeni ne keser?» demektir. Bu cümleyi Müs1im'den başkaları şeklinde rivayet etmişlerdir. İbrahimi Harbi:


«Doğrusuda budur» diyerek Sahihi Müslim 'deki rivayeti kabul etmemiş isede Nevevi : «Buna itirazla rivayetlerin ikiside sahihtir. Zira'isteyen istenilenden alâkayı keserse istediği şeyde istenmez olur. Hadisin manâsı: «Seni hangi şey razı edipte aramızdaki dilek faslına nihayet verir demektir.» şeklinde mütalâ yürütmüştür.


Resûlüllâh (SaUallahü Aleyhi ve Seîlem) 'in :


«Rabbülâleminİn dıkh'ine gülüyorum.» ifadesindeki dıhk'in hakikati gülmek demeksede biraz yukarıda görüldüğü vecihle Allah Teâ1â hakkında gülmek müstahil olduğu için ona isnad edilen dıhk Alla h'ın rızası, rahmeti ve merhamet buyurduğu kullarına hayır irade etmesidir diye te'vil olunur.


~~ (189) BİZe Sa'id b" Amr- E1"E§'asî rivayet etti. (Dedi ki)- Bize yan b. Uyeyne, Mutarrîf [343] ile İbni Ebcer' [344] den, onlarda Şa'bf-den naklen rivayet ettiler. Şâbî demiş ki: «İnşaallah Muğire b. Şu'beyi rie-vayet ederken işittim,» H.


Bize İbni Ebî Ömer de rivayet etti (dedi ki) bize Süfyan rivayet etti


(dedi ki) bize Muttarif b. Tarif [345] ile Abdülmelik b. Sa'id [346] rivayet ettiler. Onlar da Şa'bî'yi Nugiratü'bnü Şu'be'den naklen haber verirken işitmişler. Şâ'bi: Ben Mugira'yı minber üzerinde bu hadisi Resûlüllâh (SaüaUahü Aleyhi ve Sellem)'e ref ederken dinledim demiş.


Bana Bişr b. Hakem dahi rivayet etti lâfız onundur. (Dedi ki) Bize Süfyan b. Uyeyne rivayet etti (dedi ki): Bize Mutarrif ile İbni Ebcer rivayet ettiler. Onlar da Şa'bi'yi şöyle derken işitmişler; Ben Mugiretü'bnü Şu'be'yi minber üzerinden halka haber verirken dinledim. Süfyan demiş-ki Mutarrif'le îbni Ebcer'den biri —zannederim İbni Ebcer— ref etti. Resûlüllâh (Sallallahü Aleyhi ve Seltem) şöyle buyurmuşlar:


«Musa Rabbine sordu : (Yarabbi!) Cennetliklerin makam itibarı ile en aşağısı kimdir? dedi. (Teâlâ hazretleri de)


— Ehi-i cennet, cennete konduktan sonra gelecek bir adamdır. Ona cennete gir, denilecek. O :


— Yarabbi nasıl gireyim! Herkes alacağını almış, yerine yerleşmiş, diyecek. Kendisine :


— Dünya hükümdarlarından bir hükümdarın mülkü kadar mülkün olmasına razı değil inisin? denilecek. O da :


— Razı oldum Yarabbi! diyecek. Bunun üzerine (Teâlâ hazretleri} :


— Bu kadarı ve onun bir misli daha, bir misli daha, bir misti daha, bîr misli daha senindir, diyecek. O adam beşincisinde :


— Razı oldum Yarabbi! diyecek. Bunun üzerine (Teâlâ hazretleri) :


— Bunlar ve bunların on misli de senindir. Canının istediği ve gözünün beğendiği her şey de senindir, diyecek. O zat:


— Razı oldum Yarabbi! diyecek. buyurdu.


(Bu cevaptan sonra Musa) Yarabbi! Ya cennetliklerin makam itibarı ile en yüksek olanı kimdir, diye sordu. (Teâlâ hazretleri) :


— Onlar öyle kimselerdir ki; ben diledim de onların keramet fidanların! kendi yed-i kudretimle diktim ve üzerlerine mühür vurdum. Binaenaleyh (onları) ne bir göz görmüş, ne bir kulak işitmiş, ne de bir insanın hatırından geçmişlerdir.» buyurdu. Allah (Azze ve Celle) nin Kitabında bunun delili:


— «Hiç kimse onları memnun etmek için kendilerine neler gizlendiğini bilemez.» (Secde: 17) ayet-i kerimesidir.


Hadisin senedine dikkat edilirse; birinci rivayette: Şâ'bi'nin «inşallah Mugiretü'bnü Şube 'yi rivayet ederken işittim» dediği. İkinci rivayette: «Mugira'yi minber üzerinde fau hadisi Resulul1ah (SaUalkıhİi Aleyhi ve SeÜemje Kef ederken dinledim» diyerek hadisi Mugira'dan işittiği; Üçüncü rivayette de: aynen ikincide olduğu gibi Muğira'dan minber üzerinde dinlediğini sarahaten söylediği görülür. Bir Hadisin senedinde «rivayeten» «yerfe'u» veya «yubelligu» gibi kelimeler hadis ulemâsınca bilittifak o hadisin Resulullâh (SallaUahü Aleyhi ve Setlem)'e izafe edildiğini gösterirler.


«Rivayeten» kelimesinin manâsı «Resulullâh buyurdu» demektir. Nitekim ikinci rivayette hadisin merfu1 olduğu tasrîh edilmiştir. «İnşâallah istisna bildirir. Binaenaleyh Mugira'nın, Şu'be'den işitip işitmediği bununla şüpheye düşersede Öteki rivayetlerde ondan işittiğini tasrih ettiği için buradaki şüpheli ifade hadisin sıhhatma bir zarar vermez. Üçüncü rivayete Mutarriile İbni Ebcer 'den biri hadisi merfu' diğeri ise Mugira'ya mevkuf olarak nakletmektedir. Şu halde bu hadis hem merfu' hem mevkuf olarak rivayet edilmiş demektir. Fakat Fıkıh, Usul ve Hadis ulemâsının muhakkıklarma göre; böyle hadisler merfu' hükümündedirler. Çünkü mutemed bir zatın yaptığı ziyade cumhur-u ulemâya göre makbuldür. Burada hadisin hem merfu' hem mevkuf olması, bu hususu merfu' olarak rivayet eden ravilerin sayısı da fazla olduğuna göre hadisin sıhhatine asla dokunmaz.


Musa (Aleyhisselâm)'ın sualinden murad cennetliklerin en aşağı mertebede olanlarının sıfat ve alâmetleridir. Yani; onların en aşağı derecede olduğunu hangi sıfat ve hareketle bileceğim demek istemiştir. Cennetliklerin en âlâsı kimdir? sualine Teâla hazretleri:


«Onlar öyle kimselerdir ki; onların keramet fidanlarını kendi yed-i kudretimle diktim...» diye cevap vermiştir. Bundan murad onları ben seçip ayırdım, bütün umur ve hususatını üzerime aldım. Binaenaleyh onlara yapacağım ikrama asla bir değişiklik arız olmayacaktır demektir. Cümlenin sonu ihtisar için hazf edilmiştir. Çünkü üst kısmından anlaşılmıştır, takdiri şudur:


«O kullanma ikram edeceğim şeyler hiç bir insanın hatırından bile geçmeyen şeylerdir.»




313 - (...) Bize Ebu Küreyb rivayet etti (dedi ki) bize UbeyduIIah el-Eşca'î, Abdulmelik b. Ebcer'den rivayet etti, demişki: Şa'bî'yi şöyle derken işittim. Ben Mugîretü'bnü Şu'be'yi minber üzerinde:


«Musa (Aleyhisselâm) Allah (Azze ve Celle) ye ehl-i cennetin cennetten en az nasibi olanını sordu...» diyerek yukarıki hadis gibi rivayet ederken dinledim. Ve râvî hadîsi yukarıki gibi rivayet etmiştir.




314 - (190) Bize Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr rivayet etti (dedi ki) Bize babam rivayet etti (dedi ki) Bize A'meş Ma'rur b. Süveyd'den, o da Ebu Zerr'den naklen rivayet etti, demişki; Eesulullâh (Saîlalhhü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdular:


«Ben ehİ-i cennetin cennete en son girenini, eht-i cehennemin cehennemden en son çıkanını pekâlâ biliyorum. Bu Öyle bir adamdır ki, kıyamet gününde getirilerek :


— Buna küçük günahlarını gösterin, büyüklerini ondan kaldırın, denilecek. Bunun üzerine ona küçük günahları gösterilecek :


— Sen filân ve filân gün şu ve şu işi yaptın; filân ve filân günde şunu ve şunu yaptın, denilecek. O adam :


— Evet, diyecek! İnkâr edemiyecek ve büyük günahlarının kendisine gösterilmesinden korkacak, derken kendisine :


— Senİn için her seyyienin yerine bir hasene vardır. Denilecek. O adam :


— Yarabbi! Ben bir takım şeyler yaptım ki, onları burada göremiyorum, diyecek.»


Bavi demişki:


«Yemin olsun, Resulullâh (Salialîahü Aleyhi ve "Sellem)''i gülerken gördüm. Hatta yan dişleri göründü.»




315 - (...) Bize yine İbni Nümeyr rivayet etti (dedi ki): Bize Ebu Mu-aviye ile Vekî' rivayet ettiler. H.


Bize Ebu Bekr b. Ebi Şeybe'de rivayet etti. (Dedi ki): Bize Vekî' rivayet etti. H.


Bize Ebu Kureyb'de rivayet etti. (Dedi ki): Bize Ebu Muaviye rivayet etti. Vekî' ile Ebu Muaviye ikisi birden A'meş'ten bu isnadla rivayet etmişlerdir.




316 - (191) Bana UbeyduIIah b. Sa'id ile İshak b. Mansur ikisi birden Ravh'dan rivayet ettiler. UbeyduIIah dedi ki, bize Ravh b. Ubadete'I-Kaysî rivayet etti (dedi ki) bize bni-Cüreyc rivayet etti, dedi ki; Bana Ebu'z-Zü-beyr haber verdi ki Cabir b. AbdiIIâh'a «vürudun ne olduğu sorulurken işitmiş. Cabir şöyle demiş:


— Bizler kıyamet gününde filân yerden ve filân yerden geleceğiz. Bak


(Yani bu insanların üstündedir)


Derken milletler putları ile ve taptıkları şeylerle peyder pey çağrıla; cak sonra Rabbimiz bize gelerek:


— «Siz kimi bekliyorsunuz? diyecek orada olanlar:


— Rabbimizi bekliyoruz cevabını! verecekler.


— Sizin Rabbiniz benim! bir kubbenin altında kırk kadar nefer beraber bulunuyorduk (Bize) :

«Siz cennetliklerin dörtte biri olmanıza razı mısınız?» diye sordu. Biz «Evet» cevabını verdik. Sonra (yine) :

«Cennetliklerin üçte biri olmanıza razı mısınız?» dedi. Biz de «Evet» dedik. Bunun üzerine:

«Nefsim yedi kudretinde olan Allah'a yemin ederim kî ben, sizin cennetliklerin yarısı olmanızı cidden isterim. Çünkü; Cennete Müslüman-dan başka hiç bîr kimse giremiyecekfir. Sizler ehl-i şirkin içinde ancak kara öküzün cildindeki beyaz kıl yahut kırmızı öküzün cildindeki siyah kıl gibisiniz.» buyurdular.

Ashab-ı kiramın tekbir almaları bu büyük müjdeye sevin di ki erindendir. Resulullâh (SaUalîahü Aleyhi ve Sellemj'in bir defa da :

«Cennetliklerin yarısı olmanıza razı mısınız?» demeyerek birincide ehl-i cennetin dörtte biri, ikincide üçte biri, üçüncüde yarısı olmaya ra-zımısmız diye sorması pek güzel bir faydayı temin içindir. Bu fayda as-* habin nefislerine sözün daha tesir etmesi ve kendilerine yapılan ikramın son dereceye baliğ olduğunu anlatmak içindir. Çünkü insana bir şeyi tekrar tekrar vermek ona verilen ehemmiyete delildir. Bunun ikinci bir faydasıda müjdenin tekrar tekrar verilmesi ashabı Allah'a karşı tekrar tekrar şükretmeye nimetlerine karşı hamdüsenada bulunmaya teşvik etmesidir.

Bu hadisin bir rivayetinde :

«Siz cennetliklerin şatrı.» diğer rivayetinde :

«Yansı olmaya razı mısınız?» buyurulmuştur. Başka bir rivayette cennetliklerin yüzyirmi saf teşkil edeceği bunların sekseni bu ümmetten olacağı bildirilmiştir. Bundan da anlaşılıyor ki ümmet-i Muhammediyye cennetliklerin üçte biridir. Binaenaleyh Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) evvelâ büyük bir kısmı mânasına gelen şatr kelimesi ile müjdo de bulunmuş sonra Teâlâ hazretleri lütf-u ihsanda bulunarak onların sayısını yarıya çıkarmıştır. Bunun bir çok hadislerde nazirleri vardır. Nitekim bir hadis-i şerifte: Cemaat ile kılman namazın yalnız kılınan namazdan yirmi beş derece; başka- bir rivayette yirmi yedi derece faziletli olduğu beyan buyurulmuştur. Bu hadisleri inşallah yerinde görülecektir.

Ravi Resulullâh {Sallallahü Aleyhi ve Sellefn)'in kara Öküzün cildinde bir ak tüymü yoksa beyaz Öküzün cildinde bir siyah tüymü buyurduğunda şekk etmiştir.

Kubbeden murad deriden yapılan çadırdır. Ke1bî arap ikametgâhlarının altı şeyden yapıldığını bunların bir kısmının deriden bîr kısmının taştan bazısının ağaçtan bazısının kıldan ve yünden yapıldığını beyan eder. Kubbe deriden yapılan çadırın ismidir.

«Cennete ancak Müslüman olan kimseler girer.» ifadesi kâfirlerin asla cennete giremiycceklerine delâlet eden sarih bir nastir. Bunun üzerine İcmâ1 da münakid olmuştur.



378- (...) Bize Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki): Bize babanı rivayet etti. (Dedi ki): Bize Malik — ki İbni Migvel-dir— Ebu İshâk'tan, o da Amr b. Meymun'dan, o da Abdullah'tan naklen rivayet etti. Abdullah şöyle demiş: Resulullâh (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bize hutbe okudu sırtını deriden bir kubbeye dayiyarak:

— «Dikkat edin, Cennete Müslümandan başka hiç bir kimse girmeyecektir. Ya Rabbi! Tebliğ ettim mi? Ya Rabbi şahid ol! Siz cennetliklerin dörtte bîri olmak ister misiniz?» buyurdu. Biz:

— «Evet Ya Resulullâh!» dedik Resulullâh (Sallallahü Aleyhi ve SrUem) (Tekrar) :

— «Cennetliklerin üçte biri olmak ister misiniz?» dedi. Ashâb :

— «Evet Ya Resulullâh!» dediler. Resulü Ekrem

— «Ben sizin cennetliklerin şatrı olmanızı candan dilerim. Siz başka ümmetlerin içinde ancak ak Öküzün cildindeki kara kıl yahut kara öküzün cildindeki beyaz kıl gibisiniz.» buyurdular.

Bu hadisi Buhârî «Kitabut Rukak» ve «Kitabu'n-Nûzûr» da Tirmizi «Sıfâtü'l Cenne» de İbni Mâce «Kitabu'z-Zühd» te tahriç etmişlerdir. Bu da yukarı ki hadisin başka bir rivayetidir. Resulullâh (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in:

«Ya.Rabbi! Tebliğ ettim mi? Ya Rabbi! Şahİd ol!» sözünün mânası;

«Tebliğ vazifesi benim üzerime farzdır. Ben bunu İfâ ettim. İfâ ettiğime sen şahid ol ya Rabbi!» demektir.

İbni Tin diyor ki : «(Bir kıl) denilmişsede burada hakiki birlik' murad değildir. Çünkü cildinde kendi renginden ayrı bir tek tüyü bulunan öküz yoktur. Maksad kendi rengine uymayan tüylerin azlığıdır.



96- Allah (Celle Celalühü) Âdem'e : «Cehenneme Gönderilenlerin Her Bin Tanesinden Dokuz Yüz Doksan Dokuzunu Çıkar Buyuracak» Hadis-i Babı


379- (222) Bize Osman b. Ebi Şeybe EI-Absi rivayet etti. (Dedi ki): Bize Cerir [393], A'meş'ten, o da Ebu Salih' [394] ten, o da Ebu Sa'id'den naklen rivayet etti. Ebu Sa'İd şöyle demiş: Resuhıllâh (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki :

«Allah (Azze ve Celle) : Ya Âdem!» diyecek. O da :

«Lebbeyk ve Sa'deyk. Bütün hayır senin yed-i kudretin dedir.» diye cevap verecek. Teâlâ hazretleri:

«Cehennem hey'etini çıkar.» buyuracak Âdem Aleyhisselâm: «Cehennem hey'eti ne kadardır?» diye soracak Allah-ü Zülcelâl: «Her bin kişinin dokuzyüz doksan dokuzudur.» buyuracak, işte küçüğün ihtiyarladığı, her hamilenin çocuğunu düşürdüğü zaman o zamandır. İnsanları sarhoş göreceksin, halbuki sarhoş değildirler. Amma Allah'ın azabı şiddetlidir [395]. Bu (beyanat) ashaba pek şiddetli geldi.

Ya Resul âli âh! Acaba bu (binde bir zat) hangimiz olacak?» dediler. Bunun üzerine Besulullâh (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Müjde size! Ye'cüc ile Me'cüc'den bin, sizden bir kişi.» buyurdu.

Sonra sözüne devamla:

«Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki; ben cennetliklerin dörtte biri siz olmanızı pek arzu ederim.» buyurdu. Biz de Allah'a hamdettik; Tekbir aldık. Sonra şöyle buyurdular:

«Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki; ben cennetliklerin üçte biri siz olmanızı pek arzu ederim.» Biz (Tekrar) Allah'a hamd ettik ve tekbir aldık. Sonra (yine) :

«Nefsim yed-î kudretinde olan Allah'a yemin ederim; kİ ben cennetliklerin şatrı siz olmanızı pek arzu ederim. Çünkü ümmetler içinde sizin misaliniz kara öküzün cildindeki beyaz kıl gibidir. Yahut merkebin ön ayağındaki bere gibidir.» buyurdular.



380- (...) Bize Ebu Bekr b. Ebi Şeybe rivayet etti. (Dedi ki): Bize Vekî rivayet etti. H.

Bize Ebu Küreyb'de rivayet etti. (Dedi ki): Bize Ebu Muaviye rivayet etti. Vekî' ile Ebu Muaviye'nin ikisi de A'meş'ten bu isnadla rivayet etmişler. Şu kadar var ki; onlar:

«O gün insanlar arasında siz ancak kara öküzün cildindeki beyaz kıl yahut beyaz öküzün cildindeki kara kıl gibi olacaksınız.» demişler:

«Merkebin ön ayağındaki bere gibi...» cümlesini zikretmemişlerdir.

Bu hadisi Buharı «Kitabu'r-Rukak» ile Ye'cüc Me'cüc kıssasında tahriç etmiştir. Kıyamet gününde Allah Teâlâ Hz. Âdem'e;

«Cehennem heyetini çıkar.» diyecek sözünden murad; cehenneme gidecek olanları başkalarından ayırmasını emredecek demektir. Bu işin Adem (Aleyhisselâm)7a havale buyurulması ya bütün insanların babası olduğu için yahut da onları bildiğinden dir. Âdem (Aleyhisselâm) Teâlâ hazretlerinin nidasına kemâl-i nezaket ve edeple cevap verecek ve :

«Lebbeyk ve Sa'deyk. (Yâni) : Senin emrine bir değil, iki defa icabet etmeye ve onu tekrar tekrar yerine getirmeğe hazırım; bütün hayır senin yed-i kudretindedir.» diyecektir. Bütün hayır ve şer Allah'ın yedi kudretinde olduğu halde şerri ona nisbet etmeyerek yalnız hayırı zikretmesi de kemâl-i edep iktizasıdir.. Çünkü şerrin haliki de Allah-ü Zülcelâl isede; Allah şerre razı değil; Fakat hayıra razıdır. Bazıları; Allah'a nispetle hayır ve şer müsavidir. Zira Allah'ın her fiîli güzeldir. Fiillerin bazısının güzel bazısının çirkin ve memnu olması kullara nispetledir demişlerdir. Hadisin buradaki rivayetinde ehl-i cehennemin her bin kişide dokuz yüz doksan dokuz nispetinde olduğu beyan edilmiştir. Başka bir rivayette bu nispetin yüzde doksan dokuz olduğu zikredilmiştir. Bu İki adetin arasındaki fark pek büyük isede maksat adetlerin kendileri değildir. Bu adetler yukarıda da beyan ettiğimiz vecihle çokluktan kinayedirler. Çünkü bir şey'i adetle tahsis etmenin ziyadesini nefiy mânasına gelmi-yeceği usul-u Fıkıhta tekarrur etmiş bir kaidedir. Binaenaleyh gerek binde dokuz yüz doksan dokuz gerekse yüzde doksandokuz nispetlerinin ifade -ettikleri mâna aynı şey olup cehenneme girecek olan kâfir sayısının çokluğundan mü'min adedinin azlığından ibarettir.

«Cehennem heyeti ne kadardır?» cümlesi mukadder bir cümle üzerine atf olunmuş tur. Takdiri şöyledir : «Emrin baş üstüne Yarabbi! Ama bunların adedi ne kadardır?»

Resulullâh (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«İşte çocuğun ihtiyarladığı, hamilenin çocuğunu düşürdüğü zaman o zamandır.» sözüyle :

«Şüphesiz ki, kıyametin zelzelesi pek büyük bir şeydir. Onu gördüğünüz gün her emzikli anne emzirdiği çocuğundan vaz geçecek...»

Âyet-i kerimesine işaret buyurmuştur. Ulemâ gerek hadis-i şerifte gerekse âyet-i kerimede zikredilei çocuk düşürme çocuğundan geçme gibi hallerinin ne zaman zuhur edeceği hususunda muhtelif kaviller ileriye sürmüşlerdir. Bazılarına göre; bu hal henüz dünyada iken kıyamet için yer sarsıldığı zaman olacaktır. Çünkü kıyamette çocuk düşürmek sarhoş olmak gibi haller yoktur. Bu kavle göre; âyetten mu-rad zahiri manasıdır. Diğer bazılarına göre ise, aynı haller kıyamette vuku bulacaktır. Âyetteki çocuk düşürmek ve emsali mecazdır ve mâna şudur; «Kıyametin şiddet ve heviİnâk manzarası insanları o derece korkutacak ki; orada hamile kadınlar bulunduğu tasavvur edilse mutlak korkudan çocuklarını düşürürler.» Nitekim araplar başlarına gelen korkunç bir musibeti ifade için: «Başımıza öyle bir belâ geldi ki çocuğu ihtiyarlatır» derler.

Kirmanı: «Hadisten murad oradaki korkunç manzarayı temsildir.» diyor.

Ashab-ı kiramın kendilerine verilen haberi pek ağır ve şiddetli bularak : «Ya Resulullâh! Acaba kurtulacak olan bu zat hangimiz olacak» diye sormaları bindebir nispetinde az olan kurtulanların her ümmete şamil olduğunu ve her ümmetten yalnız bir kişi kurtulacağını zannet-melerindendir. Resulullâh (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ;

«Müjde sîze...» buyurarak maksadının bu olmadığını beyanla cennetliklerin cehennemliklere nispetle az olduğunu anlatmak İstediğini söylemiştir.

Yecüc ve Mecüc: Kıyametin büyük alâmetlerinden olmak üzere kıyamete yakın yer yüzüne dağılarak pek büyük fitne ve fesatlar çıkaracak müthiş zulümler ika edecek iki fırkadır. Vehb'ibn Münebbih ile Mukatil b. Süleyman 'm beyalarına göre; bunlar Nuh (Aleyhisselâm) 'in Yafes ismindeki oğlunun zürriyetidir. Kâ'ba göre ise; Âdem (Aleyhisselâm) 'm toprağa karışan nutfesinden halk edilmişlerdir. Bu hususta daha başka kavillerde vardır. Tafsilât kelâm kitaplarındadır.

Raknıe : Merkebin ön bacaklarının iç taraflarında tırnaklara yakın daire şeklinde görülen berelerdir. Allah-u Âlem.






--------------------------------------------------------------------------------

[1] Leys b. Sad b. Abdirrahaıan.

[2] İbni Şihâb Zübrı'.

[3] Ubeydullah b. Adiy b. e!-Hiyâr: Kureyş kabilesine mcnsûb olup Peygamber (S.A.V.) zamanında doğmuş; ve Veüd b. Abdümelik zamanında vefat etmiştir. Sa-hihayn râvîlerindendir.

[4] Mİkdâd b. Eİ-Esved (R.A.): İsmi Mikdad b. Amr b. Salebe'dir. Ashâb-ı kiramın büyüklerinden oİııp 33 tarihinde vefat etmiştir. Câhüiyet devrinde kendisini Esved b. Abd-i Yeğus oğulluk edinmişti. Bu sebeble Mİkdâd b. Esved diye yâd olunur.

[5] Ma'mer b.

[6] Ebû Mûsâ İshfik b. Mûsâ b. Abdillâh «I-Ensârî: ( - ) Müslim'in râvîlerindendir.

[7] Süleyman b. Hayyâa cl-Ca'ferî

[8] Muhammed b. Alâ\ '

[9] Ishâk b. Râhuye.

[10] Muhammed b. Hâzim.

[11] Ebû Zibyaıi, Husinn b. Cimdüb b. Amr: ( - ) Kûfe'lidir. Tabiinin büyüklerindendir.

[12] ÜsâmetüTiDİi Zeyd b. Harise (R.A.): Resuİüliah (S.A.V.) in azadlısı Zeyd b. Harise (R.A.) in oğiudur. Annesi ümmii Eynıetı'dir. Resulüllah (S.A.) irtihâl ettiği zaman 20 yaşında idi. Hz. Peygamber (S.A.V.) kendisini ordu kumandanı ta'yin etnıİşdi. Muâviye (R.A.) devrinin sonlarında vefat etmiştir.

[13] Surei Enfâl, âyet : 39.

[14] Hüşeym b. Büşeyr.

[15] Ebu'l-Hüzeyl Husayn b. Âbdirrahmân: Vasıflıdır. Tabiînin küçüklerindendır. Bazı rivayetlerde ismi Hasîn diye nakledilmiştir.

[16] S&re-i Nisa, Âyet: 94.

[17] Ebû Osman Amr b. Âsim b. UbeydiIIâh: Sahihayn râvîlerindendir

[18] Safvân b. Muiniz: Basra'lıdır. Bişr b. Mervan'ın valiliği zamanında vefat etmiştir.

[19] Hâlid h. Abdülâh b. Muhriz: Basra'hdır. Müslim'in râvîlerindendir.

[20] Cündeb b. Abdiîlâh eî-Beeelî (R.A.): Ashab-ı kiramdandır. Evvelâ Kûfe'de, sonra da Basra'da yaşadığı için hadisini hem Kûfe'lilcr hem Basra'hiör rivayet etmiştir

[21] Ebû Sufra As'as b. Selâme: Easra'lıdır. Sahâbî olup olmadığı ihtilaflıdır.

[22] Yahya b. Said b. Ferrûh.

[23] Hammâd b. Üsâme.

[24] Mtihamnaed b. Abdillâb.

[25] Ebû AbdİUâh Nâfi': Abdullah b. Ömer (R.A.) nın mevlâsıdır.

[26] Ebû Abdillâb Mus'ab b. el-Mikdid: ( -119) Küfe'lidir. Müslim'in râvîstdir.

[27] Ebû Seleme tyâs b. Selemetelml Amr: ( -119) Sahihayn râvîlerindendir.

[28] Ebû Âmir Abdullah b. Berrâd b. Yusuf el-Eş'arî: ( - ) Küfe'lidir. Sahihayn râvîlerindendir.

[29] Büreyd b. Abdillâh b. Ebî Bürde: Küfe'lidir. Dedesi Ebû Bürde Âmir'den rivayette bulunmuştur.

[30] Ebû Bürde Âmir b. Ebî Mûsâ.

[31] Ebû Muse'l-Eş'arî: Abdullah b. Kays (R.A.)

[32] Ebu'l-Ahvas Muhammed b, Hayyân: Bağdad'da yaşamıştır. Yalnız bu hadîsi rivayet etmiştir.

[33] İbni Ebî Hazım Abdülâziz b. Ebî Hâz;m: (107-184) Medine'H âzadiıiardan-dır. Mescid-i Nebevi'de ansızın vefat etmiştir

[34] EI-Alâ' !î. Abdirralımaıı.

[35] Abdullah b. Mcs'ud (R.A.).

[36] Cerir b. Abdilhamîd b. Cerir.

[37] Ebû Sahili Hakem b. Musa el-Kantâri: { -231) Bağdat'tı sulehâdan bir zattır

[38] Ebû Abdiüâh Yahya b. Hamza el-Yenıâmî: ( -283) Dimeşk kachsichr.

[39] Ebû Urve Kaasim b. Muhaymira : ( - ) Kûfe'li olup Şam'da yaşamıştır

[40] Ca'fer b. Avn b. Ca'fer: Kûfelidir. 207 tarihinde hacdan dönerken vefat etmiştir

[41] Ebû Umeys Utbefii'bnü Abdiüâh: Kûfe'lî olup Abdıırrahnıan b. Mes'udrnin kardeşidir.

[42] Ebû Sahra Cami' b, ŞeddâtJ : { -218) Kûfe'lidİr. Sahihayn râvîlerindenJir.

[43] Ebû Muhammed Abdillah b. IVfutî'Bekrî, Nisâburidir. Bağdad'da yaşamıştır

[44] Husayn b. Abtürrahmân.

[45] Abdussaıncd b. Abdilvâris.

[46] Âsimu'l-Ahvel, Âsim b. Süleyman.

[47] Ebû Ömer el-Kıbtî, Abdiilmelik b. Umeyr b. Süveyd : Kulelidir. Kıbtî isminde meçhur bir koşu atına mâlik olduğu İçin kendisine Kıbtî denilmiştir. Şa'bî'den sonra Kûfe'yç, kadı olmuştur. 136 tarihinde 103 yaşında vefat etmişti

[48] Ebû Abdirrahman Abdullah b. Muhammed b. Esmâ'ed-Du'baî: ( -231) Bas-ra'lidır. Hz, Cüveyrtye (R.A.) dan hadîs rivayet etmiştir.

[49] Mehdî b. Meymûn: ( -173) Basra'h âzadiı kölelerdendir

[50] Ccrir b. Abdilhamîd b. Cerir.

[51] Mansur b. Mu'temir.

[52] İbrahim Nafcaî.

[53] Hamın anı b. el-Hârİs cn-Nahaî . Kûfe'lidir. Haccâc zamanında vefat etmiştir.

[54] Buharî rivayetinde emirden murâd Hz. Osman (R.A.) olduğu açıklanmıştır.

[55] HuzeyfetüTmü'I-Yemân (R.A.): Ashâb-i kiramdan olup Kûfe'lidir. 36 tarihinde Hz. Osman'dan 40 gün sonra vefat etmiştir.

[56] Muhammed b. Beşşar.

[57] Hareşetü'hnü'1-Hun-e: Kûfe'Hdir. Bişr b. Mervân'm Küfe valiliği sırasında vefat etmiştir.

[58] Süfyan-i Sevrî.

[59] Süleyman b. Mushir el-Fezârî: Kûfe'Hdir. Hareşetü'bnü'I-Hurr'dan hadîs rivayet etmiştir. Kendisinden de A'meş rivayette bulurfmuştur

[60] Ebû Zerr el-Gıfârî, Cündeb b. Ciinâde (R.A.): Ashab-i kiramın meşhurlarm-dandır. Isfâm tehiyyesile Peygamber (S.A.V.): tik selâmlayan zattır. Rabaze'de yaşamı; ve 32 târihinde orada vefat etmiştir.

Sahİh-i Müslim Tercüme ve Şerhi, F: 27

[61] Ebû Hazım Selmân el-E^caî.

[62] Ebû Salih Zekvân.

[63] Ebû Zebid Absr b. Kaasim: ( -168) Kûfe'lidir.

[64] Süfyân b. Uyeyne

[65] Amr b. Dinar

[66] İslâm'a düşman bir devletin tebaasından olan kâfir.

[67] Âl-i Imran, âyet: 77.

[68] Cerir b. Abdulhanıid.

[69] A'meş: Süleyman b. Mihran

[70] Ebû Sellâm Muâviyetü'bnü Sellâm b. Ebî Sellâra ed-Dimaşkî: Şamlıdır.

[71] Ebû Nasr Yahya b. Ebû Kesr el-Yenıâmî: Azadli kölelerden olup Yemâ-me'de yaşamış; ve 129 yahud 132 târihinde vefat etmiştir. Ebû Kesîr'in İsmi Sâlîh'dir.

[72] Ebû Kılâbe: Abdullah b. Zeyd.

[73] Sabit b. Dahhâk b. Ümeyye (R.A.): Bey'atü'r-Ridvân'da Peygamber (S.A.V.) e bey'at eden Ensar-ı kirâmdandır. Ibni Zübeyr fitnesinde vefat etmiştir

[74] Abdülvâris b. Abdissamed b. Abdilvâris: ( -252) Basrahdır. Babasından hadîs rivayet eder

[75] Eyyubu Sahtiyanı

[76] Abdürrazzak b. Hemroanı. Sahih-i Müslim'de bundan başka Abdürrazzak yoktur.

[77] Ebû Hâzhn SelemetiTbirö Dinâr: Medine'Ii âzadhiardandır. 133 tarihinde vefat etmiştir.

[78] Eba'l-Abbâs Sehl. Sa'd es-Sâidî (R.A.): Ensar-ı Kiramdandır. Peygamber (S.A.V.) den hadîs rivayet etmiştir. 91 tarihinde vefat etmiştir. Medine'de vefat eden son sahâbîdir

[79] Basra'nın mescidine işaretdir.

[80] Ebu Hafs Ömenı'bnü'l-Hattâh b. Nüfey] el-Karaşî (R.A.): Hayatlarında cennetle müjdelenen on sahabeden biri ve Resulüllâh (S.A.V.) in ikinci halifesidir. Bir hey-kel-i hak olan bu mübarek zâtın menâkıbı ciltlere sığmaz. 10,5 sene halifelik yapmış; nihayet şehid edilmiştir

[81] Ahmet b. Amr b. Şerh el-Mİsrî.

[82] İmâm Mâlik.

[83] Ebul-Gays Salim: Abdullah b. Muttîin âzadlısıdır. Hz. Ebu Hüreyre'den bir hadîs rivayet etmiştir.

[84] Ebû's-Satt Haccâc b. Ebî Osman: ( -143) Basra'lidır. Azâdli kölelerdendir

[85] Ebo'z Zübeyr Muharamed b. Müslim b. Tedrtis.

[86] Câbir b. Abdillâb.

[87] Ebû Alkâme Abdullah b. Muhammed b. Abdillâh b. Muhammed b. Ebî Farva:

Medİne'H olup Hz. Osman oğullarının âzadlısıdtr.

[88] Abdullah b. Süleyman el-Eğarr: Medİne'H âzadliiardandır. Babasından hadîs rivayet etmiştir.

[89] KuteybetüTmü Said.

[90] Alâ' b. Abdirrahmân el-Htırakî.

[91] Eba AUy Hasan b. Mosâ ei-Kûfî: ( - ) Aslen Horasanlı olup Bağdad'da yaşamıştır.

[92] Ebâ Muhammed Sabit b. Eşlem.

[93] Sûrc-i Hucurât, âyet: 2.

[94] Ebû Abbâd Katan b. Niiseyr el-Guberi: Derrâ' namile ma'ruftur. Müslim'de yalnız bir hadîsi vardır.

[95] Ebâ Süleyman Ca'fer b. Süleyman: Basrahdır.

[96] Ebû Habib Habbân b. Hilâl el-Bâtaffi: ( -216) Basrahdır.

[97] Ebû Habib Habbân b. Hilâl el-Bâtaffi: ( -216) Basrahdır.

[98] Ebû Hmnza Hüreym b. AbdllVU el-Esedî: Basra'lıdır. Müslim'in râvilerin-dendir.

[99] Cerir b. Abdilttamld b. Cerir

[100] Mansur b. Mu'temîr b, AbdiHsh,

[101] Şakîk b. Selcmctel-Esedî.

[102] İbni Mes'ûd.

[103] Ebu Ma'n Zeyd b. Yezid Er-Rakkaaşt: Basrahdır. Müslim'in râvilerindendir.

[104] Abdurrahroan b. Şumâsete'l-Mehri: Mısırlıdır. Müslim'in râvilerindendir.

[105] Ebû Muhammed Abdullah b. Vehb.

[106] Yunus b. Ye/İd b. Ebi

[107] Ebû Hâtid Hakim b. Hizanı b. Huveylid (R.A.) Ashab-ı kiramdan oîup Hz. Hadîce (R.A.) ViLİitİemizin kardeşi oğiudur. Kabe'de doğmuştur. Aitmışı câhiliyeHe, altmışı da İslâm'da olmak üzere 120 sene yaşamıştır. Esah kavie göre 54 târihinde Medine'de vefat etmiştir.

[108] Salih b. Keysân.

[109] Muhammet! b. Hâzini.

[110] İbrahim Nahaî.

[111] AlkametüTinü b. Abdillâb.

[112] Abdullah b. Mes'ud.

[113] Muhammed b. A!â\

[114] Lokman b. Bâûrâ; Lokman Hakim diye meşhur olan zâttır. Şahsı hakkında ihtilâf edildiği gibi, peygamber mi yoksa hakim mi olduğu dahî İhtilaflıdır. Sa'lebî: «Ulema onun Hakim olduğunda müttefiktirler. Peygamber olduğunu yalnız İkrime söylemiştir.» diyor. Sahih kavle göre Lokman, Davûd (A.S.) zamanında yaşamıştır.

[115] Ebû Abdîllâh Muhammet! b. Minhâl ed-Darîr: ( - ) Basrahdır. Yezİd b. ZüreyMan hadîs rivayet etmiştir. Sahİhayn râviierindendir

[116] Alâ' b. Abdirrahman b. Ya'kub el-Hurald.

[117] Sûre-i Bakara, âyet: 284.

[118] Sûre-i Bakara, âyet: 285

[119] Sûre-i Bakara, âyet: 286

[120] SüfyaiM Sevrî.

[121] Halid b. Hâlid: Yahya b. Âdem'in babasıdır. Kûfelidir.

[122] Âdem bin Süleyman; Kûfeli Halid b. Hâlid'in âzadhsidir. Yalnız bu hadîsi ftvâyet etmiştir.

[123] Sûrei Bakara, âyet: 284,

[124] Ebû Osman Said b. Mansur b. Said: Horasan'da doğmuş; Belh'de yetişmiştir. Mekke'de senelerce mücavir olarak yaşamış; nihayet 227 târihinde orada vefat etmiştir

[125] Ebû Hâcib Zürâratö-baü Evfâ el-Amirî; Basra kadısıdır. Hz. Ebû Hüreyrt ile Imrân b. Husayn (R.A.) dan hadîs rivayet etmiştir.

[126] Ebû Mutıanınsed Abdetü'bnü Süleyman d-Kitâbi: ( - ) Kûfelidir. İsmi Abdurrahrnan iken sonradan isim yerine iâkabile anılmıştır.

[127] KaîâdstiThnü Diâme.

[128] Eîıfi IkUr Hisâm b. Ebû Abdiîlâh : ( - ) Benî Bekr kabilesine mensiibtor.

[129] Şejbân b. Abdirrahman

[130] Sure-i Yusuf, âyet: 24.

[131] Bakara Sûresi, Âyet: 284

[132] Süfyân b. Üyeyne.

[133] Abdulvaris b. Sagid

[134] Ebu Osman Ca'd b. Dinar: Basrahdır. Enes b. Ma'lik'ten hadîs rivayet et mistir.

[135] Ebu Recâ'el-Utâridi Jmran b. Temim: Basra'hdır. Peygamber (S.A.V.) zama nına yetişmiş fakat onu görememiştir. 130 sene yaşadığı rivayet olunur. Vefatı 110 ta rihindedİr

[136] Sebe' Sûresi, Âyet: 37.

[137] En'am Sûresi, Âyet: 160.

[138] Bakşra Sûresi, Âyet; 261.

[139] Cerir b. AbdiHâh b. Cerir.

[140] Süheyl b. Ebû Salih.

[141] Muhammed b. Amr b. Abbââ b. Cebele b, Ebû Uavvâd el-Bâhilî: Basra'lıdır. Müslim'in râvîlerindendir.

[142] Ebu'l-Cevvâb Ahvas b, Cevvab ed-Dabbî: Kûfe'Hdir

[143] Ammâr b. Ruzeyk ed-Dabbî: Kûfe'lİdır. Müslim'in râvîlerindenir.

[144] Ebu Sâlib Zekvân.

[145] Yusuf b. Ya'kub es-Saffâr: Kûfe'lidir. Sahihayo râvüerindendİr.

[146] Ebu'l-Hasen Aliyyü'bnü Assam b. AIiyytt-Âjnİrî: Kûfe'Hdir. NisaburMa yaşamış; 228 târihinde Tarsus'da vefat etmiştir. Müslim'in râvîlerindendir

[147] Ebû Mâlik Süayr b. Hıms et-Temimî: Kûfe'lidir. Hastalığında bayılmış; ve öldü zannedilerek yıkanıp kefenlendikten sonra dirilmİş. Oğlu Mâlik ondan sonra doğmuştur

[148] Muğiretütmü Miksem

[149] İbrâhim Nahaî.

[150] Aikamctnhnü Kays b. Ahdillâh.

[151] Abdullah b. Mcs'ud.

[152] Ebû Alî Hânın b. Ma'ruf: Bağdad'Iıdir. Sahihayn râvîlerindendir

[153] Hişâm b. Urve.

[154] Ebû'n-Nadr Hâşim b. el-Kaasim.

[155] Ebu Said el-Müeddib, Muhammed b. Müslim b. EmVI-Vaddâh (el-Mosenna): Basrahlardan ma'duddur. Hişâm b. Urve'den hadîs rivayet etmiştir.

[156] Ebû Abdillâh Muhamroed b. Abdillâh b. Müslim b. Ubcydillâh ea-Zührî-el-Kuraşi: Oğlunun emriyle miras için köleleri tarafından öldürülmüştür.

[157] Zübrî.

[158] Eyyûb-i Sahtiyanı

[159] Abduh b. Muhamraed yahud İbni Ömer: Bağdad'hdir.

[160] Yahya b. Ebû Kesir.

[161] Ebû Seleme Abdullah b. Abdirrahmân.

[162] Ebû Sehl Kesir b. Hisânı el-Kelbî: Bağdad'da yaşamıştır.

[163] Ebû Avf Yezid b. el-Esamm: Tabiîndendir. Rafcka'da yaşamıştır.

[164] Ebû Âmir Abdullah b. Âmir b. Zürâratel- Hadramî: Muhammed b. Fudayl jle Aîiy b. Müshir'den hadîs rivayet etmiştir.

[165] Ebû Abdirrâhmân Muhammed b. Fudayl b. Gazvân ed-Dabbî: Kûfe'H âzad-lılardandir.

[166] Muhtar b. Fülfiil: Azadlı kölelerden olup Kûfe'lüerden ma'duddur. Hz. Enes (R.A.) dan hadîs rivayet etmiştir.

[167] Cerir b. Abdilhâmİd

[168] Araf Sûresi, Âyet: 200.

[169] Ma'bed b. Kâ'b b. Mâlik el-Ensarî es-Sckmî: Medîne'lidir. Ebu Katade' hadîs rivayet etmiştir.

[170] Abdullah b. Kâ'b b. Malik el-Ensari es-Selemî: Ma'bed b. Kâ'b'ın kare dir. Babasından hadîs rivayet etmiştir.

[171] Ebû Üsâme Iyaz b. Sa'lebete'I-Ensarî (R.A.): Ashabı kiramdandır. Peyg ber (S.A.V.) Bedr'e giderken kendisini annesinin yanında bırakmış, döndüğünde anm vefat etmiş bulmuş ve cenazesini kılmıştır.

[172] Ebu Musa Harun b. Abdullah b. Mervan: Bağdad'hdır.

[173] Ebu Muhammet! Velid b. Kesir el-Mahzumî: Medine'lidir. Kûfe'de 151 tarihinde vefat etmiştir.

[174] İbni Mes'ud (R.A.): Künyesi Ebû Abdirrahmân'dır. Nitekim Es'as onu kiin-yesİyle anmiştir.

[175] Ebû Mubammed Eş'as b. Kays el-Kindî (R.A.): Kûfe'lilerden sayılır. Dokuz hadîs rivayet etmiştir.

[176] Cerir b. Abdilhamİd b. Cerir,

[177] Mansur b. Mutemir b. Abdillâh

[178] Süfyân b. Uyeyne.

[179] Cami' b. Ebû Râşid: Râbi' b. Ebî Râşid'in kardeşidir. Kûfe'Iidir

[180] Abdülmelik b. A'yen: tmrân-ı Kûfi'nin kardeşidir; Şiîler d erimiş.

[181] Ebu's-Seriy Hcmmâd b. Seriy b. Mus'ab et-Temîmi: Müslim'in râvîterin-dendİr.

[182] Ebu Âsim el-Hanefi Abmed b. Cevas: Kûfe'Hdir. Müslim'de yalnız üç hadîsi vardır

[183] Ebul-Ahvad, Sellâm b. Süleym.

[184] Ebû'l-Muğire Simak b. Harb b. Evs: Kûfe'Iidir. Müslim'in râvîlerindendir.

[185] Alkametü'bnü Vail b. Hucr el-Hadramî: Babasından hadîs rivây_et etmiştir.

[186] Ebu'l-Velİd: Senedde ismi geçen Hişâm b. Abdİlmelik'dİr.

[187] Vâil b. Hucr el-Kindi el-Hadrâmî (R.A.): Ashab-ı kİrâmdandır. Aslen köle o!up, âzad edilmiştir.

[188] Yemin-i gamûs: Yalan yere yemin etmektir.

[189] Ebu'l-Heyseııı Hâlid b. Mahkd d-Becelî : Kûfe'İidir. Sahihayn rûvilcrindeıulir.

[190] Süleyman b. Ebî Müslim el-Ahval: Mekke'yidir. Sahihayn râvilerindendir.

[191] Sabit mevlâ Ömer b. Abdirrahman): Abdullah b. Ömer (R.A.) dan hadîs rivayet etmiştir.

[192] Ebûl-Veiid Anbesetii'bnü Ebî Süfyân: Ümmü'I-Mü'minin Ümmü Habibe (R.A.) dan hadîs rivayet etmiştir.

[193] Ebû Osman Mnhammed b. Bekr b. Osman: Sahihayn râvilerindendir

[194] Ebu Osman Ahmed b. Osman en-Nevfelî: Lâkabı Ebu'I-Cevzâ'dır. Müslim'in râvilerindendir.

[195] Nebîl, Dahhâk b. Mahled.

[196] Ebu'I-Eşheb Cafer b. Hayyan el-Uârİdî: Basra'lıdır. Â'mâ imiş.

[197] Ebu Saİd Hasen b. Ebi'l-Hasen (Yesar) EI-Ensarî: Babası azadh köle. Annesi, Hz. Ümmü Seleme (R.A.) validemizin cânyesidir. Tabiinin büyüklerinden olup, Ha-san-ı Basrî namıyle meşhur bir fakihdir.

[198] Ebu AÜ Ma'kıl b. YesÛr b. A&Üillah El-Müzenî (R.A.): Ashabı kiramdandir.

[199] Yunus b. Ubeyd b. Dinar.

[200] Ebu'l-Melîh Âmir b. Üsâme yahud Zeyd b. Üsâmete'l-Hüzelî: Basra'lıdır. Kûfe'li olduğunu söyleyenler de vardır. Sanihayn râvilerindendir.

[201] Ebû Süleyman Zeyd b. Vehb el-Hemdâm: Kûfe'Iidir. Resulülfah (S.A.V.) in yanına gitmek için yola çıkmış; fakat o varıncaya kadar Peygamber (S.A.V.) irtihâl etmiştir

[202] Huzeyfetü'bnül-Yemân (R.A.): Asr-âb-ı kiramın büyüklerinden olup Kûfe'Iidir. Peygamber

[203] Ebu Meryem, Ribî' b. Hıraş.

[204] Sa'd'in künyesi Ebû Mâlik'tir.

[205] Nuaym b. Ebû Hind el-Eşcai: Rib'i b. Hirâş ile Hâzim b. Selmân'dan bahis rivayet etpıiştir.

[206] Selmân eI-E$caî.

[207] Ebû Amr Şebâbetü'bnü Sevrâr ei-Fezâri: Medfiinlidir. Sahİhayn râvilerin-deodir.

[208] Muhammed b. Zeyd b. Abdillâh b. Ömer b. el-Hattâb.

[209] Hamibâd b. Üsâme.

[210] Ubeydullah b. Ömer b. Hafs b. Âsim: Hz. Ömer (R.A.) in üçüncü derecede torunlarından Abdullah, Âsim ve Ebu Bekr'io kardeşidir. Künyesi Ebu Osman'dır. 144, 145 veya 147 tarihinde vefat etmiştir.

[211] Ebu Osman Affân b. Müslim es-Saffâr.

[212] Ebu İsmail Hammâd b. Zeyd.

[213] Sabit b. Eşlem el-BÜnânî.

[214] Ebu Muâviye: Muhammed b. Hâzim.

[215] Ebü Yâü: Sakik b. Selemete'l-Esedî.

[216] Ebu Muhammed Salih b. Keysan.

[217] Ebû Muhammed İsmail b. Sald b. Ebû Vakkâs; Medine'Iidir. Babasından ve daha birçok kimselerden hadîs rivayet etmiştir.

[218] Bakara sûresi, âyet: 260 (697)

[219] Ebu Abdirrahim Abdullah b. Muhammed b. Esma-ed Dubai : Basra’lıdır

[220] Cüveyriyetü’bnü Esma’ ed-Dubai : Basra’lıdır

[221] İmam Mâlik b. Enes.

[222] Ebu Ubeyd Sa’d b. Ubeyd: Medine'Iidir . Abdurrahman b. Ezher’in yahut Abdurrahman b. Avf (R.A.) m âzadlısıdır . Ömer , Osman , Ali ve ebü Hüreyre (R.A) hazaratından hadîs rivayet etmiştir

[223] Ebu Üveys Abdullah b. Abdillah b. Üveys: Medine'lidir. Zühri'den rivayet etmiştir

[224] Sûre-i Bakara, âyet: 260.

[225] Hud sûresi, âyet: 80.

[226] Leys.

[227] Said b. Ebu Said.

[228] Hıcr sûresif âyet: 9.

[229] Ebû Mûsâ Yûnus b. Abdil'a'lâ: Mısır'lıdır. Müslim'in râvîlerindendİr.

[230] Amr b. El-Hâris b. Yâkub el-Ensâri.

[231] Ebû Yunus Süleyman b. Ciibeyr: Eb"u Hüreyre (R.A.) in azâdlısıdır. Mısır'lılardan sayılır.

[232] Isra sûresi, âyet: 15

[233] Hüseyin b. Böşeyr b. el-Kaasbn.

[234] Ebû Hay Salih b. Salih d-Hemdânl: KÛfelidtr. Sahihayn râvilerindendir

[235] Süfyân b. Uyeyne.

[236] Ebû'I-Haris Leys b. Sa'd b. Abdirrabmân

[237] Yunus b. Yezid.

[238] Sûre-i Nisa, âyet: 159.

[239] Atâ' b. Minâ': Medine'li olup İbni Ebû Ziihâb'ın azadlısıdır. Sahihayn râvi-lerindendir.

[240] Ebu'l-Abbâs Velid b. Müslim el-Kuraşî: Âzâdlilardandır.

[241] İbn Heromâm Velid b. Şiicâ' b. Velid: Bağdad'da yaşamıştır. Müslim'in râ-vilerindendirı.

[242] Haccâc b. Mubammed el-AVer el-Hâşimî: Âzadlı kölelerdendir.

[243] Âli îmrân sûresi, âyet: 55.

[244] Nisa sûresi, âyet: 158.

[245] Sûre-i En'am, âyet: 158.

[246] Muhammed b. FudayI.

[247] Cerir b. Abdilhamid b. Cerir.

[248] Ebû- Abdirrahmân Abdullah b. Zekvân; Lâkabı Ebû'z-Zinâd'dir. Buna ki-zarmış.

[249] Abdurrahn.au el-A'rac b. Hürmüz: Azâdhlardandir 117 tarihinde İskenderiye de vefat etmiştir. Hz. Ebû Hüreyre'den hadîs rivayet etmiştir

[250] Ebû Bekir Abdiirrazzâk b. Hemmâm.

[251] Ebu'1-Fadl FudayI b. Gımân cd-Dabbî : Âzadlihırdandır. Sahilini ıı râ\ilcrindendir

[252] Ebû Hâzim Selınûn cl-Eşcaî.

[253] Ebû Abdillâlı Yûnus b. Ubeyd b. Dinar.

[254] Ebû Esma' İbrahim b. Yezid el-Tcyıııi: Kûfe'li îibid bir zâttır. Babasından hadîs rivayet etmiştir, 92 veya 94 tarihinde hapisde vefat etmiştir

[255] Ebû'l-Hasen Abdülhamid b. Beyân el-Vasıtî: Müslim'in râviler avilerindendir

[256] Hâlid b. Abdillâlı b. Abdirrâlmıân el-Vâsıtt: Künyesi Ebu'l-Heysem veya Hbû Mııhamhıed'dir. Sıılchâdan bir zâttır. Nefsini Allah'dan üç defa satın almıştır derler,

[257] Ebû Muâviye Mulmınıııed b. Hâzini ed-Darir.

[258] Sûre-i Yasin, âyet: 38

[259] Allah-u A'Ienı bugün Arap yarımadasından bo! miktarda fışkıran petrol buna işaret olsa gerektir. Çünkü çıkarılan muazzam miktardaki petrolün yerinde pek büyük boşlukların açılması tabiîdir. Binaenaleyh bu hal hadîs-i şerifte haber verilen yer batmasının bir işareti olabilir.

[260] Yunus b. Yezid

[261] Sûrc-i Alâfc, âyet: 1-5.

[262] Ümmül Müminin Hadice hmti Hiivcylid: (Radiyallahu anha) Peygamber (S.A.V.) İn ilk zevceleridir. Onunki 25 yaşında iken evlenmiş, Hz. İbrahim'den mada bütün çocukları ondan doymuştur. Resıılüllûh (S.A.V.) ondan önce hiç bir kadın ile ev-lenmediyi yibi, üzerine de kimseyi almamıştır. Hz, Hadice (R.A.) Hicretten üç sene evvel vefat etmiştir. Kadınlardan hatla mutlak suretle Peygamber (S.A.V.) e ilk iman eden Hz. Hadice (R.A.) dır.

[263] N'uımıs-u Ekbcr: Vah\*i yeli ren melek yani Cebrail Aleyhisselâm'dır.

[264] Getirilen şeyden murad vahiy'dir.

[265] Sûre-i Müddessir, âyet: 1-5.

[266] Ebu Muhammed Osman b. Ömer b. i'ııris; Basra'da yalamıştır. Sahihayn ravjlerimienılir. İki yii/. doku/, tarihinde Basra'da vefat etmiştir.

[267] Aliyvu*hnii'l-Mıİbiirtk : Mısırlıdır. Sahihayn râvilerimlendir.

[268] Meryem sûresi, ûyet : 57.

[269] Sflİd b. Ebi Arabe.

[270] Malik b. Sa'sa'a (R.A.) : Ashab-t kiramdandır. Aslen Medine'li olup Basra'da yaşamıştır. Kendisinden yalnız bu hadîs rivayet edilmiştir

[271] Ebul Âliye Ziyad b. Feymz el-Kureşi: Kureyş'in âzadlılanndaridır. Basra'h-dir. Ok sivriltmekle meşgul olduğu için kendisine berrağ denilmiştir.

[272] Sûre-i Secde, âyet: 23

[273] Meşhur 4 mezhep imamlarından biri.

[274] Muhammed b. fchâk b. Muhammet! el-Müseyyebî: Medine'li olup Bağdat'ta yaşamıştır. Ebu Abdİllâh künyesini taşır. Müslim'in râvilerindendir. Vefat tarihi 236 dır,

[275] Enes b. lyâd el-Leysİ: Medine'lİdir. Künyesi Ebu Hamza'dır. Sahihayn râvilerindendir. 104 tarihinde doğmuş, 180 de vefat etmiştir

[276] Ebu Muhammed Musa b. Ukbe: Medine'li olup Zübeyr b. Avvam'm âzad-lısıdir. Buhârî ve Müslim'in râvilerindendir

[277] Abdü'l-Uzza b. Katan Huzâa kabilesİndendir. Zührî'nin beyanına göre câhiliy-\ct dc\ rinde helfık olmuştur.

[278] Hanzaletü'bnii Ebi Siifvan.

[279] Salim b. AbdiIIâh b. Ömer El-Hattab

[280] Ebu-1 Haris Leys b. Sa'd b. Abdurrahman

[281] Ukayl b. Halit: Uz. Osman'ın âzadhsı

[282] Ebu Ömer b. Huceyn b. el-Müsenna ( - 205): Aslen Yemâme'Ii olup, Bağ-dad'da yaşamış, Horasan'da kadılık etmiştir. Müslim'in râvilerindendir

[283] Ebu Abdillah Abdilaziz b. Abdillah b. Ebi Sefam ( - 164): Âzadlılardandır. Sahİheyn râvilerindendir.

[284] Abdullah Fadl b. Abbas: Medine'lidir. Sahİheyn râvilerindendir

[285] Eba Acfiy Zübeyr b. Adiy: Kûfe'lidir. Rey'de kadılık etmiş ve 131 tarihinde orada vefat etmiştir.

[286] Talha b. Mosanif.

[287] Mum b. Şıırahîl.

[288] Abdullah ibni Mcsof.

[289] Ebur Râbi' Süleyman b. Davud Ez-Zehrani: Basra'lidır. Sahihayn râvilerin-dcndir. 231 tarihinde vefat etmiştir

[290] Ebu Setti Abbad b. El-Avvam b. Ömer: Âzadlılardandır. Sahihayn râvilerin-dendir. 186 tarihinde vefat etmiştir.

[291] Ebu tshak Süleyman b. Ebi Süleyman Eş-Seybani: Âzadh kölelerden olup Kûfe'lidir. Sahihayn râvilerindendİr. 138 veya 139 yahut 142 tarihinde vefat etmiştir.

[292] Ebu Meryem Zin* b. Hubeyş: Küfe'lidir. ibni Mes'ud Übey b. Kal) ve Ali b. Ebû Talib'den hadîs rivayet etmiştir. Sahihayn râvilerindendir. 82 tarihinde vefat etmiştir

[293] Kılâl-i Hecer: Hecer denilen yerde yapılan büyük küplerdir.

[294] Azan-ı fiyele: Fil kulakları.

[295] Rakip: Binek giden.

[296] Hak Dini Kur'ân Dili, Cil! - 6, sahife : 4580-81.

[297] Hak Dinî Kur'ân Dili, Cilt: 6, Sahife: 4576-77.

[298] Ebu Halid Abdulmelik b. Abdilaziz b. Ciireyc.

[299] Hafs b. Gıy as.

[300] Ziyad b. Husayo Ebu Cehtne: Basra'lıdir. Ebu'l-Âliye'den hadîs rivayet etmiştir.

[301] Ebu'l-Âliye Rufey' b. Mihran; Âzadlılardandır. Müslim'in râvilerindendir. Vefat tarihi : 93.

[302] Ebu Bekr Fhıvud b. Ebû Hhf

[303] Mesruk b. Abdırrahman

[304] Ebu Aİşe, Mesruk'un künyesidir. Babasının adı Ecda'dır. Mesruk, çalınmış demektir. Ona bu ismin verilmesi küçükken çalındığı içindir. Sonra bulunmuştur

[305] Sûre-i Ahzab, âyet: 37.

[306] Amıııad b. Usame.

[307] Ebu Yahya Zekeriyya b. Ebi Zaide: Kûfe'lidir. 144 tarihinde vefat etmiştir

[308] Sald b. Anır b. Esva.

[309] Sûre-i En'am, âyet: 103

[310] Mervezî diyor ki: tmam Ahmed'e: Hz. Âişe'nin; «Kim Muhammed Rabbini gördü derse Allah'a büyük iftirada bulunmuş olur; dediğini söylüyorlar; onun sözü ne ile reddedilecek dedim.» Peygamber (S.A.V.) in: «Rabbimi gördüm, sözüyle, dedi; ve ilâve elti: Peygamberin sözü onun sözünden daha büyüktür.» imam Ahmed'e bu mes'ele sorulduğu vakit nefesi tÜkeninceye kadar; Onu gördü... Onu gördü... der; başka bir şey söy-lemezmiş.

[311] Şûra sûresi, âyet : 51.

[312] Sûre-i En'am, âyet : 103.

[313] Sûre-i Şûra, âyet: 51

[314] Sûre-i Mâide, âyet: 67

[315] Sûre-i Nemi, âyet: 65

[316] Sûre-i Necm, âyet: 13.

[317] Ebu Sa'id Yezid b. İbrahim: Âzadlılardandır. Sahihayn râvilerindendir. ölüm ırihi 161 dir.

[318] Ebu Abdurratumao Abdullah b. Şakik: Basra'lıdır. Müslim'in râvilerindendir

[319] Hemmam b. Yahya b. Dinar.

[320] Ebu Muaviye Muhammed b. Hazim.

[321] Ebu Abdillâh Amr b. Murra : Âmâ bir zattır. 110 tarihinde vefat etmiştir.

[322] Ebu Ubeyde Abdirrahmaa b. Abdillah b. Mes'ut: Kûfe'lidir. Sahihayn râvi-lerindendir

[323] Ebu Musa el-Eş'arî: Abdullah b. Kays (R.A.).

[324] Ebu Abdissamet Abdilâziz b. Abdissamet: Basra'hdır. Buhârî ve Müslim râvi1e rindendir.

[325] Ebu Bekr b. Abdillah b. Kays: Eshab-ı kiramdan Ebu Mürsel El-Ensari

[326] Ebu Yahya Suheyb b. Sinan (R.A.): Eshab-ı kiramdandır. Küçükken Romalılar tarafından esir edilmiş. Sonra Peygamber (S.A.V.) kendisini âzad etmiştir. 38 tarihinde Medine'de vefat etmiştir.

[327] Sûre-i Yunus, âyet : 26.

[328] Ebu Ömer Hafc b- Meyserate's-San'aiıi: Şam'ın Şan'a nahiyesindendir. Safihaya râvüerindendir. Vefat tarihi 181 dir.

[329] Zusbe Hammâd'ın lâkabıdır

[330] Ebu Sald Hişâm b. Sa'd El Küresi; Medine1]! âzadlılardandır. Künyesinin Ebu Abbas olduğu da söylenir.

[331] Amr b. Yahya b. Umâratel Ensarî: Medine'lidir. Sahihayn râviierindendir.

[332] Affan b. Müslim.

[333] Vühejb b. Hâlİd.

[334] Ebul-Meysem HaUd b. AbdUlâh b. Abdurrahraan.

[335] Ebu Mesleme Sa'id b. Yezid b. Meslemetel-Ezdi: Basra'lıdir. Müslim'in râvi-lerindendir.

[336] Ebu Nadra Münzir b. Malik: 190 tarihinde vefat etmiştir

[337] Cerir b. Abdilhamid b. Cer ir.

[338] Mansur b. Mutemir b. Abdillab.

[339] İbrahim Nahat

[340] Ebu Müslim Abidelübnü Amr. Es-Selmani: Kûfe'lİdir. Peygamber (S.A.V.) in irtİhalinden iki sene Önce müslüman olmuş, fakat Medine'ye hicret etmediği için onu görememiştir. 72 veya 73 tarihinde vefat etmiştir.

[341] Yahya b. Ebi Bukeyr: Ebu Bukeyr'in ismi Kays'tır. Kûfe'lidir. Kirman'da kadılık etmiştir. Sahihayn râvilerindendİr,

[342] Ebu Miinzir Züheyr b. Mubammed Et-Temimi: Horasanlıdır. Sahihayn râ-vİIerindendir. Şam'da yaşamıştır

[343] Ebu Bekr yahut Ebu Abdirrabman Mutarnf b. Tarif El-Harisi: Kûfe'lidir

[344] ibni Ebcer Abdülmelik b. Sa'id b. Hayyan : Kûfe'lidir. Ebu Bekr künyesini iaşır. Müslim m ravilerındendir

[345] Ebu Bekr yahut Ebu Abdırrahman Mutarrif b. Tarif El-Harisi: Kûfe'lidir.

[346] İbni Ebcer Abdülmelik b. Sa'id b. Hayyan: Kûfe'lidir. hbıı Bekr künyesini taşır. Müslim'in râvîlerindendir.

[347] Ebu Ahmed Ez-Zübeyri Muhammed b. Abdillah b. Zübeyr: Kûfe'lidir. Sahihayn râvİlerindendir

[348] Kays b. Süleym El-Anbari Et-Temimi: Kûfe'lidir.

[349] Yezid El-Fakir Ebu Osman Yezid b. Sûfaeyb ^Kûfe'li olup sonradan Mekke'de yaşamıştır. Kendisine Fakir denilmesi belkemiğinden yaralanarak sakat kaldığı içindir

[350] Ebu Aam Muhammed b. Ebu Eyyub Es-Sekafl; Kûfe'lidir.

[351] Ebu İninin Abdilmelik b. Habib (yahut Hubeyb) El Kindi: Basra'hdır. Sa-lûhayn rûvücrindendir.

[352] Sabit b. Eşlem El-Bunânî.

[353] Bu cümleden nıurad: Kendinin şefaat makamından uzak olduğunu anlatmaktır,

[354] Ulemâ bu sözle istidlal ederek: «Kendisinden bir şey istenilen kimse o şeyi vermese, münasîb bir lisanla özür dilemeli ve hacet sahibine delâlette bulunularak onun hacetini görecek birine gönderilmelidir» diyorlar

[355] Ma’bed b. Hilal el-Anezi : Basra’lıdır. Sahihayn ravileirdendir. Enes b. Malik hadis rivayet etmiştir

[356] Bu rivayetde Nuh (A.S.) zikredilmemiştir. Halbuki Katade ve başkalarının rivayetlerinde zikredilmişdir. Binaenaleyh rivayetler tercih edilir. Çünkü itimad belleyenedir. S;ndî: «Herhalde Âdem (A.S.) diğerlerini vasıta ile de olsa İbrahim'e gönderir» demiştir.

[357] Sûre-i Enbiya, âyet: 37.

[358] Muhammed b. Tarif b. Halifete'1-B'.-ceiî: Kûfe'lidİr. Müslim'in râvilerindendir. Vefat tarihi 242 dir.

[359] Amr b. Ebu Safyan b Esid b. Cariye : Ebu Hüreyre’nin ravilerindendir. Kendisinden Buhari ve Müslim’de Zühri rivayet etmiştir

[360] İbni Ziyad; Ebu'I-Hâris Mubammed b. Ziyad: Sahabeden Osman b. Maz'un'un âzadlısıdir. Sahihayn râvilerindendir.

[361] Ebu Abdila'Iâ Muhammed b. Abdüalâ Es-Sananî: Müslim'in râvilerindendir. Basra'da 245 tarihinde vefat etmiştir

[362] Ebu AbdiUâh Muhammed b. Abmed h. Ebi Halef: Bağdad'lıdır. Azadlılar- Müslim'in râvilerindendir. 237 tarihinde vefat etmiştir

[363] Kehif süresi.

[364] Bekir b. Sevade: Mısırlıdır.

[365] Ebu Hıınıeyd Abdurrahman b. Ciibcyr b. Niifeyr: Şamilidir. Azadlılardandir. Mısırlı nıuhaddislerden sayılmıştır.

[366] Sûre-i İbrahim, âyet: 36.

[367] Sûre-i Duha, âyet: 5.

[368] Sûre-i Kehf, âyet: 24.

[369] Ebu Bekir yahut Ebu Bükeyr Yunus b. Bükeyr Eş-Şeybanj: Kûfc'lidir. Miis-limin râvilerindendir

[370] Ebu Amr Muaviye b. Amr b. Muhelleb: Bağdatlıdır. Sahİhayn râvilerin-dendir.

[371] Ebu MıTtemir Süleyman et-Teymi.

[372] Abdurrahman b. Miiiren-Nebdi.

[373] Züheyr b. Amr (R.A.): Ashab-ı kîramdandir. Basra'Iıdır.

[374] Sûre-i Şuara, âyet: 214.

[375] Sûre-i Leheb âyetleri.

[376] Lâkab ismin başına takılan ve zemmi bildiren kelimedir. Künye ise erkeklerde Ebu, kadınlarda üm ile başlar, ve Medih, ta'zim bildirir

[377] Ebu AbdiIIah Muhammed b. Abdilmelik: Basra'lıdıir. Müslim'in râvilerin-dendir.

[378] Abdullah b. Habbub el-Ensari: Sahihayn, râv ilerin dendir.

[379] Yahya b. Ebi Bükeyr: Kûfelidir. Sahihayn râvilerindendir

[380] Abdurrahman b. Scllûm h. Ubeydiİlah d-Cümehi el Kureşi: Basra'lıdır. Müslim'in râvîsİdİr.

[381] Ebu Bekr Rabî" b. Müslim el-Kureşi el-Cumehi: Basra'lıdır. Müslim'in ravısidİr.

[382] Hayvetü'bnü Şüreyh.

[383] Ebu Seleme Yahya b. Halef EI-Bâhilî i Basra'Iıdır. Müslim'in râvilerindendİr.

[384] İmran b. Husayn b. Ubeyd (R.A.).

[385] Ebu tsâ Hâcip b. Ömer es-Sakafî: Basra'Iıdır. Müslim'in râvİlerindendir.

[386] Hakem b. Abdillâh el-A'râç es-Sakafî: Müslim'in râvilerındendir.

[387] Ebu Hazım Selemetü'bnii Dinar.

[388] Ebu Abdillâh Sa'id b. Cübeyr b. Hfşam : Âzadlılardandır. Takva sahibi fakih bir zattır. Sahihayn râvilerindendir. Haccac-ı Zalim tarafından öldürülmüştür

[389] Ebtı'l Ahvas Sellem b. Süleym.

[390] Ebu İshak Es-Sebîl: Amr b. Abdillatı

[391] Amr b. Meymun Ebu Abdillâh El-Kûfi: Cahiliyet devrine yetişen zevattandır. Evvelâ Şam'da, sonra da Kûfe'de yaşamıştır. Sahihayn râvilerindendir

[392] İbni Mes'ud.

[393] Cerir b. Abdiilhamid b. Cerir

[394] Ebu Salih Zekvan.

[395] Sûre-i Hac, âyet: 2.
dua

Anonim" seçeneğiyle isim vermeden yorum yazılabilir.
"Adı/URL" seçeneğiyle sadece isim verilerek de yorum eklenebilir.

Yorum Gönder (0)
Daha yeni Daha eski