Namazda Okunacak Dualar Nelerdir?

Bilinmelidir ki, bu konu gerçekten geniştir _ve bununla ilgili çeşitli kısımlardan pek çok sahîh hadisler nakledilmiştir. Fıkıh kîtablarında bu konuda fer'î meseleler çoktur. Biz burada, bu meselelerin esaslarına ve mak-sadlanna temas edeceğiz. Kısa yolu seçerek delillerin büyüğünü alıp dağınık ve ince meselelerden bahsetmeyeceğiz. Çünkü bu kitab, delilleri açıklamak için ele alınmamıştır, ancak kendisiyle amel edilecek işler için hazırlanmıştır. Allah'dır muvaffak kılan...
Îhrâm İftitah (Namaza Giriş) Tekbîri

Namaz ister farz olsun, ister nafile olsun, ancak "İhram = tftitah = Namaza giriş" tekbîri ile sahîh olur. İmam Şafi'î ve alimlerin çoğuna göre, bu tekbîr namazdan bir cüzdür ve namazın erkânlarından da bir rükündür. Ebû Hanîfe'ye göre, bu şarttır, namazın zatından bir kısım değildir.


Bilmiş ol ki, tekbîr lâfzı "Allahu Ekber" yahud "Allâhu'lEkber" demekten ibarettir. Bu iki lâfız, hem Şafi'î hem Ebû Hanife ve başkalarına göre caizdir. İmam Mâlik ikinci lâfzı kabul etmemiştir. İhtilâftan kurtulmak için birinci lâfızla namaza girmek ihtiyattır. Bu iki lâfızdan başkası ile tekbîr caiz olmaz. Eğer tekbîr, "Allâhu'1-azîm, AUâhu'l-müteâl, Allahu a'zam, Allâhu e'azzü, Allahu ecellü", yahud bunlara benzer lâfızlarla yapılmış olsa, Şafi'îye ve çoğunluğa göre namaz sahîh olmaz. İmam Azam'a göre sahîh olur. Bizim (Şafiî) mezhebe göre, "Ekberu'Uahu", dense, ha-maz sahîh olmaz. Bizim bazı imamlarımız bu lâfızla da namaz caiz olur; nitekim namazın sonunda "Esselâmü Aleyküm" yerine çevirerek "Aleykümü's-selâm" demek caizdir. (Allahu Ekber, yerine "Ekberu Allah" demek Şafi'î mezhebinde caizdir.)


İster Tekbîr lâfzı olsun, ister bundan başka zikirlerden biri olsun, insan kendine işittirecek kadar telâffuz etmedikçe Tekbîr sahîh olmaz; yalnız dilsizlik gibi bir engel bulunmadıkça... Biz bu konuyu kitabın başındaki bölümlerde takdim ettik. İnsanda dilsizlik veya böyle bir kusur bulunursa, gücü yettiği kadar dilini depretir ve böylece namazı sahîh olur.


Arabca olarak tekbîr getirmeye gücü yeten kimsenin, yabancı bir dil ile tekbîr getirmesi sahîh olmaz. Fakat arabca söyleyemeyen için bu caiz olur; ancak arabcasını öğrenmesi ona vacib olur. Eğer öğrenmekte kusur yaparsa, namazı sahîh olmaz. Böylece, öğrenmekte yapmış olduğu kusur boyunca kılmış olduğu namazları kaza etmesi gerekir.


Bilinmelidir ki, sahîh ve muhtar olan mezhebde, İhram (iftitah veya namaza giriş) tekbîri uzatılmaz ve çekilmez; harfler arka arkaya eklenerek çabukça söylenir. Çekilir denmişse de, doğrusu evvelki sözdür. Diğer intikal tekbirlerine gelince, sahîh ve muhtar olan mezhebde bu tekbirlerin, kendilerinden sonraki rükne varıncaya kadar çekilişi müstehabdır. Bunlarda da tekbîrin çekilemeyeceği söylenmiştir. Eğer çekilmemesi gereken tekbîr uzatılır yahut çekilmesi gereken tekbîr çekilmezse, namaz batıl olmaz; lâkin fazilet kaçırılmış olur. Bilinsin ki, uzatma, lâfza-i Celâl'in "ALLAH" kelimesinin Iâm harfinden sonra olur, bundan başka yerde uzatma olmaz.


İmam için sünnet olan, cemaata işittirecek şekilde, hem ihram (iftitah) tekbirini, hem de diğer tekbirleri sesli olarak söylemektir. İmama uyanların da, yalnız kendilerine işittirecek şekilde gizlice tekbîr getirmeleri sünnettir. Eğer imama uyan, yüksek sesle tekbîr alsa, yahud imam gizlice tekbîr alsa, bunların namazları bozulmaz. Bununla beraber tekbîri tashîh etmeye gayret göstermeli ve çekilme yerinden başka bir yerde uzatılmamalıdır. Fakat "Allah" lâfza-i celâlinin başındaki hemze çekilip uzatılırsa yahud "Ekber" kelimesinin "ba" harfindeki fetha işba' edilerek "Ekbâr" şeklinde okunsa, namaz sahîh olmaz.


Bil ki, iki rekât olarak kılınan namazda onbir tekbir vardır. Üç rekâtlı namazda onyedi tekbîr vardır. Dört rekâttı namazda da yirmi iki tekbîr vardır. Çünkü bir rekât içinde, rükû için bir tekbîr, iki secde ve secdeden kalkışta dört tekbîr ki, beş tekbîr olur. İkinci rekât da böyle beş tekbîr eder. Buna iftitah tekbîri eklendiği zaman onbir tekbîr olur. Dört rekât, bunun iki misli bulunduğundan onunda içinde yirmi iki tekbir bulunur. Ancak son iki rekât da iftitah tekbîri olmadığından bunun yerini, birinci tehiyyata oturuştan kalkarken alınan tekbîr doldurur ve böylece tüm tekbîrler dört rekâtlı namazlarda yirmi dört tane olur.


Yine bilinsin ki, İhram tekbîrinden başka alınan bütün tekbîrler sünnettir. Kasden veya yamlarak bunlar terkk edilirse, namaz bâtıl olmaz, haram da olmaz. Yanılma secdesi de yapılmaz. Fakat İhram (îftitah) tekbîri bunlar gibi değildir. Bunsuz namaz sahîh olmaz. Bunda ittifak var, ihtilâf yoktur. Daha doğrusunu Allah bilir.



İhram Tekbîrinden Sonra Okunacak Dualar



Bilinmelidir ki, bu konuda çok hadîsler vardır. Şöyle söyleyip zikir ve dua etmek, tümünü bir araya getirerek karşılar:


"Aîîâhv ekber kebîren ve'1-hamdü lillâhi kesîran ve sübhâneîlâhi bük-raten ve esîlâ. Veccehtü vechiyelillezî fetara's-semâvâti ve'1-arza, hanîfen müslimen ve mâ ene mine'l-müşrikîn, Inne salâtî ve nüsükî ve mahyâye ve memâtî lillâhi rabbi'l-âlemîn. Lâ şerike lehu ve bizâlike ümirtü ve ene mine'l-müslimîn. Allâhümme ente'l-melikü lâ ilahe illâ ente rabbî ve ene abdüke zalemtü nefsi va 'tereftü bizenbî fağfirlîzünûbî cemî'an feinnehû lâ yağfirü'z-zünûbe illâ ente. Vehdinîliahseni'î-ahiâkı lâ yehdîli ahseni-hâ illâ ente. Vasrif annî seyyiehâ lâ yesrifu seyyieha illâ ente. Lebbeyke vesa'deyke ve'1-hayru küllühû fıyedeyk. Ve'ş-şerru leyseileyk. Ene bike veileyke. Tebârekte ve teâleyte. Estağfiruke ve etûbü ileyke... Allâhümme bâid beyni ve beyne hatâya kemâ bâatte beyne'1-meşrıkı ve'1-mağribi. Allâhümme nakkınîmin hatâyâye kemâ yunakka's-sevbu'l-ebyazu mined'-dennesi allâhümmeğsilnî min hatâyâye bisseki ve'i-mâi ve'1-beredi."


(Allah her şeyden çok büyüktür. Allah'a çok çok hamd olsun. Sabah ve akşam Allah'ı noksanlıklardan tenzih ederim. Doğru yol üzerinde bulunarak ve müslüman olarak kendimi, gökleri ve arzı yaratana yönelttim ve ben, müşriklerden olmadım. Benim namazım ve ibâdetim, sağlığım ve ölümüm, âlemlerin Rabbı olan Allah içindir. O'nun ortağı yoktur ve ben bununla emrolundum ve ben müslümanlardamm. Allah'ım! Sen Meliksin; Senden başka ilâh yoktur, Rabbimsin. Ben Senin kulunum. Nefsime zulmettim ve günahımı itiraf ettim; benim bütün günahlarımı bağışla. Çünkü Senden başka, günahları bağışlayan yoktur. Beni ahlâkların en güzeline ilet; Senden başkası bu güzel ahlâka iletemez. Ahlâkın kötüsünü benden uzaklaştır; Senden başkası onun kötüsünü çeviremez. İcabet buyurmana ısrar ediyorum ve Sana ibâdet üzere bulunmaktan haz duyuyorum. Bütün hayırlar Senin kudret elindedir. Kötülükler ise Sana nisbet edilmez. Ben Sana itimad ederim ve Sana sığınırım. Yüceldin ve (noksanlıklardan) münezzeh oldun. Senden mağfiret dilerim ve Sana tevbe ederim.


Allah'ım! Doğu ile batı arasını birbirinden uzaklaştırdığın gibi, benimle günahlarım arasını öylece uzaklaştır. Allah'ım! Beyaz elbisenin kirden temizlenmesi gibi,beni günahlarımdan temizle. Allah'ım! Beni, kar ve dolu suyu (tertemiz su) ile günahlarımdan yıka)"


Bütün bunlar, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den sahîh ola-rak nakledilen hadîslerde vardır.


Bu konuda başka hadîsler nakledilmiştir; bunlardan bir kısmı:


112- Hazreti Aişe'nin (Radıyallahu Anha) hadîsi şöyle: "Peygamber (s.a.v) namaza başladığı zaman şöyle derdi:


"Sübhânekallâhümme ve bihamdike ve tebârakesmüke ve teâlâ ced-düke ve la ilahe ğayruke."


(Allah'ım! Sana hamdederek Seni (noksanlıklardan) tenzih ederim. Senin adın yücelmiştir ve şanın büyük olmuştur. Senden başka İlâh yoktur)”[1]


113- Haris'den, o da Hazreti Ali'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:


"Peygamber Sallaliahu Aleyhi ve Sellem, (tekbîr alıp) namaza girişinde şöyle buyururdu: "Lâ ilahe illâ ente, sübhâneke zalemtü nefsî ve amiltü sû'en fağfir lî; innehû lâ yağfirü'z-zünûbe illâ ente veccehtü vec-hî..."sonuna kadar."[2]


Peygamber Sallaliahu Aleyhi ve Sellem'in: "Veşşerrıı leyse ileyk" (Kötülük sana nisbet edilmez)" sözüne gelince, bil ki, ehli sünnet mezhebi üzere bulunan sahabî, tabiîn ve bunlardan sonra gelen müslüman alimlerden, kelâm, fıkıh ve hadîs alimlerinden sabit olmuştur ki, hayır ve şer, bütün olup bitenler, fayda ve zarar veren her şey, Azîz ve yüce olan Al-lah'dandır, O'nun irade ve takdiri iledir. Hüküm böyle olunca, hadisteki bu sözün te'vili gerekir. Alimler buna bazı cevablar vermişlerdir:


Bu cevabların birincisi ve en meşhuru, Nadir b. Şümeyl ve ondan sonra gelen alimlerin te'vilidir. Şu mana ile te'vil edilir: "(Ya Rabbi) kötülükle Senin rahmetine yaklaşılmaz."


İkincisi, kötülük Senin dergâhına yükselmez; ancak tevhîd kelimesi yükselir, şeklindeki te'vildir.


Üçüncüsü, edeb bakımından "Ey kötülüğü yaratan" denmez, her ne kadar kötülüğü yaratan ise de... Nitekim, ey hınzırları yaratan, denmez; her ne kadar hınzırları yaratıcı ise de...


Dördüncüsü, Senin hikmetine nisbetle kötülük yoktur; çünkü Sen boşuna bir şey yaratmazsın, diye yapılan te'vildir. Daha doğrusunu Allah bilir.


Bunlar, namaza giriş duasında nakledilen zikirler hakkındadır. Tek başına namaz kılan için bütün bu zikirleri söylemek müstehabdır; imama uyanlar eğer imama izin verirlerse, imamın da bunları söylemesi müstehabdır. Fakat irriama izin vermezlerse, imam dualarla namazı uzatmaz, bu dua ve zikirlerden bir kısmını okuyarak kısaltır. İmamın: "Veccehtü vechî"den itibaren Mine'l-Müslimîn"e kadar okuyup kısaltması güzel olur. Hafif kılmayı tercih eden münferid (tek başına namaz kılan) da böyle yapar.


Bil ki, bu zikirler, farz ve nafile namazlarda müstehabdırlar. Eğer birinci rekâtta kasden yahud yanılarak bunlar terk edilirse, okunuş yeri kaçırıldığından, ondan sonra okunmazlar. Eğer okunursa, mekruh olur; fakat namaz batıl olmaz. Eğer birinci rekâtta tekbir alıp Kur'an okumaya başladığı sırada yahud "EÛZÜ" yü çekince, zikirleri yapmadığını insan hatırlarsa, dua yerini kaçırdığından artık onları okumaz. Fakat burada da okumuş olursa, namazı batıl olmaz. (Şafi'î mezhebine göre), herhangi bir rekâtta imama kavuşan bir mesbûk (namazın başından rekât kaçıran), eğer zikirleri yaptığı takdirde fatiha okuyuşunu kaçıracağını kestirirse, Fatiha'yı okur; çünkü Fatiha'yı okumak vacib olduğundan daha kuvvetlidir. Halbuki duayı okumak sünnettir. (Hanefi mezhebinde, imama uyanlar Fatiha okumazlar, kıraat yapmazlar, İmamın okuyuşunu dinlerler. Eğer imam gizli okuyorsa, arkasında bulunan mesbûk, "Sübhâneke"yi okuyabilir.)


Bir mesbûk, kıyam halinde değil de, ya rükû', ya secde, ya da teşeh-hüd halinde imama yetişirse, ihram tekbirini alarak bu yerlerde imama uyar ve imamın getirmekte olduğu teşbihleri yapar. Iftitah duasını burada okumadığı gibi, daha sonra da okumaz.


Cenaze namazında Istiftah (namaza giriş) duasını okumak hususunda alimlerimiz ihtilâf etmişlerdir. (Şafi'i mezhebine göre) en sahih olan bu duanın okunmayışıdır; çünkü cenaze namazının hafih olarak kılınması esastır. Hanefi'lerde istiftah duası olan "Sübhâneke" okunması evlâdır.)


Bil ki, istiftah duası sünnettir, vacib değildir. Bunun için terk edilirse, ondan dolayı sehiv (yanılma) secdesi yapılmaz. İstiftah duasında sünnet olan, gizli okunmasıdır. Eğer aşikâre olarak okunursa, namaz batıl olmaz da mekruh olur.




İstiftah Duasından Sonra İstiâze (Eûzü Besmele) Çekmek



Bil ki, istiftah (Sübhâneke) duasından sonra "Eûzü'' istiâze yapmak;


(Eûzü Billahi Mineşşeytanirracîm) demek ittifakla sünnettir. Bu da Kur'ân okunuşundan öncedir. Allah Teâlâ Hazretleri buyuruyor:


"Kur'ân okuduğun zaman koğulmuş şeytandan Allaıh'a sığın."[3]


Alimlerin çoğunluğuna göre bu ayeti kerimenin manası: "Kur'an okumayı dilediğin zaman (başlamadan önce) istiâze yap Eûzü Billahi Mineşşeytanirracîm" (Kovulmuş şeytandan Allah'a üiğımrım) söyle.


İstiâze için muhtar olan lâfız, "Eûzü billahi mineşşe-ytâni'rracîm"" dır. Ancak,


"Eûzü billahi''ssemî'il-alîmi mineşşeytanVrracîm" şeklinde de nakledilmiştir. (Kovulmuş olan Şeytandan, Semi' ve Alîm olan Allah'a sığınırım, demektir). Bu türlü istiâze yapmakta bir beis yok ise de, meşhur ve muhtar olan birincisidir.


114- Rivayetimize göre:


"Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, namazda kıraetden önce:.


"Eûzü billahi mineşşeytâni'rracîm min nefhıhi ve mefsihi ve hemzihi" (Kovulmuş şeytandan, onun kibir vermesinden, sarmalatmasından, sarhoşluk vermesinden Allah'a sığınırım)" derdi.[4]


Bir rivayette de istiâzesi şu idi:


"Eûzü billâhissemni-alîmimineşşeytânirracîmi, min hemzihi ve nefhıhi ve nefsihi."


Bilinmelidir ki, istiâze yapmak (Eûzü'yü söylemek) imüstehabdır, vacib değildir. İnsan Kur'an okuyacağı zaman bunu terk ederse, günahkâr olmaz ve namazı batıl olmaz; ister kasden terk etsin, ister sehven... Sehiv için de secde yapmaz. Bütün farz ve nafile namazlarda "Eûzü-Taavvüz" getirilmesi müstehabdır. Cenaze namazında ise ihtilâf vardır. (Şafi'îlere göre) sahîh kabul edilen yine söylenmesinin müstehab oluşudur.


Namaz dışında her Kur'an okuyan için de, taavvüz getirilmesi ittifakla yine müstehabdır.


Bil ki, taavvüzü söylemek, birinci rekâtta ittifakla müstehabdır. Birinci rekâtta söylenmezse, ikinci rekâtta söylenir. Burada da yapılmazsa, ondan sonra söylenir. Birinci rekâtta taavvüz yapıldıktan sonra ikinci rekâtta yapılıp yapılmayacağı üzerinde iki görüş vardır. Bizim Şafi'î alimlerimizin bu iki görüşlerinden sahîh kabul edileni, ikinci rekâtta da getirilmesinin müstehab oluşudur; ancak ilk getiriliş daha kuvvetlidir.


Kıraat gizli yapıldığı bir namazda "Taavvüz" de gizli yapılır. Sesli olarak Kur'an okunan namazda "Taavvüzün" sesli veya gizli olacağı ihtilaflıdır. Alimlerimizden bir kısmı, gizli yapar demiştir. Alimlerin çoğunluğu demişlerdir ki, bu meselede îmam ŞafiTnin iki görüşü vardır: Birincisi, gizli veya aşikâre getirilmesi eşittir, bir fark yoktur. "Ümm" kitabında hüküm budur.


İkincisi, aşikâre getirilmesi sünnettir. "El-İmlâ" kitabında da hüküm budur.


Alimlerimizden bir kısmı da iki görüş ileri sürmüştür: Birinci görüş aşikâre söylenmiştir ki, Şeyh Ebû Hamid El-İsferayini bunu sahîh kabul etmiştir. Bu zat Irak'lı alimlerimizin İmamıdır. Bunun arkadaşı el-Mehamilî ve başkaları da aynı görüşe katılmışlardır. Ebû Hüreyre'nin (Radıyallahu Anh) yaptığı da bu idi.


İkincisi de, îbni Ömer'in (Radıyallahu Anhüma) yapmış olduğu gizli taavvüz getirişidir ki, alimlerimizin çoğunluğuna göre en doğru ve muhtar olan budur. Allah daha doğrusunu bilir.



(Namazda) Taavvüzden Sonra Kur'an Okumak



Gerek bizim (Şafi'î) mezhebimizde ve gerekse diğer mezheblerde, namazda Kur'an okumak, açık ve kesin delillerle ittifak üzere farzdır. Ayrıca Fatiha'yı okumaya gücü yetenin de Fatiha'yı okuması, mezhebimizde farzdır. (Hanefî'lerde vacibdir).


115- Sahih olan hadîsle sabittir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:


"kendisinde Kur'an'ın Fatiha'sı okunmayan bir namaz, yeterli değildir."[5]


116- Rasûlüllah (s.a.v)'den şöyle rivayet olunmuştur:


"Fatiha'sız namaz olmaz"[6] Bismillâhirrahmânirrahîm'i okumak da farzdır; çünkü Fatiha'nın başından tam bir ayettir. (Hanefî mezhebinde, Fatiha'dan bir ayet olmadığı için ve teberrüken bulunduğu için okunması sünnettir). Yine Fatiha sûresini, mevcut ondört şeddenin hepsi ile okumak vacibdir. Bunların üçü besmelededir, diğerleri de sonraki ayetlerdedir. Eğer namaz kılan kimse, bu şeddelerden birini terk ederse, okuyuşu bâtıl olur. Bir de ayetleri sıra ile ve fasılasız okumak icab eder. Eğer sıra bozulur yahud fasıla verilirse, kıraat sahîh olmaz. Ancak nefes alacak kadar sükût etmek özür sayılır, zarar vermez.


İmama uyan kimse, okumakta olduğu Fatiha esnasında imam ile tilâvet secdesi yapsa, yahud imamın âmîn sözünü işiterek kendisi de "âmîn" dese, imamın okuduğu ayetler gereği oiarak Allah'dan rahmet dilese veya rahmet istese, iki görüşten sahîh olan görüşe göre kıraati bozulmaz; çünkü bunlar özür sayılır. (Bu hükümler de Şafi'î mezhebine göredir. Hanefîler için bahis konusu değildir. Çünkü imama uyanlar, hanefî mezhebinde, Fatiha okumadıkları gibi kıraat da yapmazlar.)


Fatiha'yı okurken, mânâyı bozacak ve değiştirecek şekilde i'rab hatası yapan kimsenin namazı bâtıl olur. Eğer mânâ değişmiyorsa, okuyuşu sahîh olur. Mânâyı değiştiren okuyuş: "En'amte" kelimesi "en'amtü" şeklinde tâ'nın zammesi ile okunursa "sen nimet verdin" değişerek "ben nimet verdim" olur.


Yahud "En'amte" tâ harfinin fethası değiştirilerek "En'amti" bu harfin kesresi ile okunursa, mana hanıma hitab olarak bozulur.


Yine "iyyâke na'büdü" ancak sana ibâdet ederiz, manası, kâf harfinin kesri ile "iyyâki na'büdü" şeklinde okunmakla, kadına hitab manasına dönerek, asıl mana değişmiş olur.


Manayı değiştirmeyen okuyuş:


"Rabbil'âlemîn" sözünü, "Rabbürâlemîn" veya "Rabbel'âlemm" olarak okumak. Yahud "Neste'înü"yü, "Neste'îne" yahud "Nesta'îni" şeklinde okumak.


Bir kimse, öğrenmeye çalıştıktan sonra «' dad'' harfini telâffuz etmekten aciz kalsa, özürlü sayılacağından


Veleddallîn" sözünü,


Ve lezzallallîn"


olarak okursa, namazı bâtıl olmaz. Aksi halde, bu şekilde yanlış telâffuz edenin namazı, tercih edilen görüşte bâtıl olur.


Fatiha'yı okuyamayan kimse, onun miktannea başka bir sûre okur. Kur'ân'dan herhangi bir sûre veya ayet okuyamayan, Fatiha miktannea tesbîh ve tehlîl gibi zikirleri söyler. Eğer zikirlerden de bir şey söyleyemeyecek durumda olur ve öğrenmek için de vakit kalmayacak şekilde daraîmış-sa, kıraat miktarı ayakta durur sonra rükû yapar ve böylece namazı kifayet eder; eğer öğrenmede kusur yapmamışsa... Fakat öğrenmede ihmalkârlık veya kusur etmişse, namazı iade etmesi vacib olur. Hangi durumda olursa olsun, öğrenmeye imkân bulduğu zaman "Fatiha"yı öğrenmesi vacib olur.


' 'Fatiha' 'yi arabca lâfzı ile okumayı beceremeyen kimse, manasını yabancı bir dille okuyabilecek durumda olursa, bu aciz sayıldığı için, yabancı dil ile okuması caiz olmaz. Bunun yerine söylediğimiz şekilde hareket eder.


Fatiha okunduktan sonra bir sûre yahud sûrenin bir kısmı okunur ki, (Şafi'î mezhebinde sûre okumak) sünnettir, (Hanefî'lerde vacibdir). Sünnet terk edilirse, namaz sahîh olur ve sehiv (yanılma) secdesi gerekmez. Namazların farz veya nafile olması da fark etmez.


İki görüşten sahîh olan görüşe göre, cenaze namazında sûre okunması müstehab değildir. Çünkü cenaze namazında hafiflik esastır.


Namazda insan muhayyerdir; isterse bîr sûre okur, isterse sûrenin bir kısmını okur. Kısa sûreyi okumak, uzun sûreden bu kısa sûre miktannea okumaktan daha faziletlidir. Sonra Mushaf'daki sıra üzere sûreleri okumak müstehab olduğundan, ikinci rekâtta, birinci rekâtta okunan sûreden sonra gelen sûre okunur; fakat buna riayet edilmemiş ise, namaz caiz olur.


Sûre Fatiha'dan sonra okunur ki, (Şafi'î mezhebinde sünnet, Hanefî'lerde vacibdir). Eğer Fatiha'dan önce sûre okunursa, (Şafi'î mezhebine göre) bir daha sûre okumak müstehab olmaz. (Hanefî mezhebinde, Fatiha'dan sonra sûre okumak vacib olduğundan, burada vacib terk edilmekle sehiv secdesi gerekir.)


Bu anlatılan müstehab işler, hem imam, hem münferid ve bir de imam gizli okurken imama uyanlar içindir. Amma imam aşikâre okurken ona uyan kimse, eğer imamın okuyuşunu işitiyorsa, Fatiha'dan başka bir şey okumaz; fakat imamın okuduğunu işitemiyor yahud okuduğunu anlamayacak şekilde mırıltısını duyuyorsa, sahîh olan görüşte, başkasının okuyuşunu karıştırmayacak şekilde sûre okuması müstehab olur. (Bu hükümler yine Şafi'î mezhebine göredir. Hanefi mezhebinde, imama uyanlar ne fatiha ve ne de sûre okurlar.)


Sabah ve öğle namazlarında, Tıval-i Mufassal'da (Burüc sûresinden, Hücurat'a kadar) olan sûrelerden okumak, ikindi ve yatsı namazlarında, Evsat-ı Mufassal'dan (Hücurat sûresinden Lem yekûn sûresine kadar) okumak, akşam namazlarında da Kisar-ı Mufassal'dan (Lem yekûn sûresinden Mushaf'ın sonuna kadar okumak sünnettir. îmam daha hafif namaz kıldırır; ancak cemaatın uzun okumayı tercih ettiklerini biliyorsa, o vakit imam da uzun okur.


Cuma günü sabah namazının birinci rekâtında, "Secde" sûresini, ikinci rekâtta "İnsan" sûresini tam olarak okumak sünnettir. Bir kısım insanların yaptığı gibi, bu sûrelerin bir kısmını okumak, sünnete aykırıdır.


Bayram ve yağmur duası namazlarının ilk rekâtlarında Fatiha'dan sonra "Kaf" sûresini ve ikinci rekâtlarında da "Kamer" sûresini ve dilerse birinci rekâtta "A'lâ" sûresini, ikinci rekâtta "Gaşiye" sûresini okur ki, bunları okumak sünnettir.


Cuma namazının birinci rekâtında "Cuma" sûresini, ikinci rekâtında "Münâfikûn" sûresini okumak sünnettir. Birinci rekâtında "A'lâ" ve ikinci rekâtında "Gaşiye" sûrelerini okumak yine sünnettir. Bu yerlerde, sûreleri tam okumayıp kısaltmaktan sakınmalıdır. Eğer namaz hafifletilmek isteniyorsa, sür'at yapmaksızın arka arkaya okumalıdır.


Sabah namazının sünnetinde, birinci rekâtta Fatiha'dan sonra Bakara sûresinin 136. ayetini ve ikinci rekâtta da, AI-i İmrân Sûresinin 64. ayetini okumak sünnet olduğu gibi, birinci rekâtında "Kâfirûn" ve ikinci rekâtında "İhlâs" sûresini okumak da sünnettir. Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bu ikisini de yaptığı, Müslim'in Sahih'înde sahîh olarak vardır.


Akşamın sünnetinde ve tavaf namazında ve istihare namazında, iki rekâtın birincisinde "Kâfirûn" sûresi ve ikinci rekâtta "İhlâs" sûresi okunur. Üç rekât vitir namazı kılınınca, birinci rekâtta Fatiha'dan sonra "A'Iâ" sûresi, ikinci rekâtta "Kâfirûn" sûresi ve üçüncü rekâtta "ihlâs" sûresi (Şafi'îlere göre) Muavvizeteyn süreleriyle beraber okunur. Bütün bu söylenenler, Sahîh hadîs kitablarmda ve diğerlerinde meşhur olarak nakledilmiştir. Hadîslerin şöhretinden dolayı, biz onları burada anmadık. Daha doğrusunu Allah bilir.


Cuma namazının birinci rekâtında okunması sünnet olan "Cuma" sûresi terk edilmiş olursa, (fazileti elde etmek için) ikinci rekâtta, "Cuma" sûresi ile "Munafikûn" sûreleri okunur. Bayram namazı, yağmur duası namazı, vitir namazı, sabahın sünneti ve anlattığımız diğer namazlarda da hüküm böyledir; birinci rekâtta sünnet olan okuyuş terk edilirse, ikinci rekâtta, birinci ve ikinci rekâtların sûreleri okunur. Böylece kişinin namazı iki sûreyi de içine almış olur. Eğer cuma namazının ilk rekâtında •'Münâfikûn" sûresi okunur, ikinci rekâtta "Cuma" sûresi okunur ve "Münâfikûn" sûresi iaede edilmez. (Buradaki hükümler de Şafi'îlere göredir.) Hanefi'lerde, imam kifayet miktarı okuyunca, artık sûre tekrar etmez.)


Ben, bu meselelerin delillerini "Mühezzeb" adlı kitabın şerhinde uzun


boylu beyan ettim.


Sahîh hadîsde sabit: olmuştur ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, sabah ve diğer namazların ilk rekâtlarında yapmış olduğu uzun okuyuşu, ikinci rekâtta yapmazdı. Alimlerimizin çoğu bunun te'vîline gitmişler ve şöyle demişlerdir: Birinci rekâttaki okuyuş, ikinciden uzun yapılmaz. Yine bu alimlerden bir kısmı da, sahîh olan bu hadîsden dolayı demişlerdir ki, birinci rekâtı uzim yapmak müstehabdır. Üçüncü ve dördüncü rekâtların, birinci ve ikinci rekâtlardan daha kısa olmasında alimler ittifak etmişlerdir. Zaten sahih olan, dört rekâtlı namazların üç ve dördüncü rekâtlarında sûre okjunmamasıdır.


Sabah namazımda, akşamın ve yatsının ilk iki rekâtlarında aşikâre ve öğle ile ikindi namazlarında, akşamın üçüncü rekâtında, yatsının üç ve dördüncü rekâtlarında gizli okumak hususunda alimler ittifak etmişlerdir. Bir de cuma namazında, iki bayram namazında, teravih ve arkasında kılınan vitir namazında da aşikâre okumak ittifak üzeredir. Tek başına namaz kılan kimse, cehri namazlarda gizli kıraat yapar, muhayyerdir.


Ay tutulması halinde aşikâre okumak, güneş tutulmasında gizli okumak sünnettir. Yağmur duası namazında aşikâre okunur, cenaze namazında gizli okunur. Anlattığımız bayram namazları ile yağmur duası dışında gündüz kılınan nafile namazlarda aşikâre kıraat yapılmaz.


Geceleyin kılınan nafile namazlarda alimlerimiz ihtilâf etmişlerdir. Bir kısmı aşikâre kıraat yapılmaz, bir kısmı da yapılır, demiştir. Üçüncü görüş ise, her ikisini de yapabilir, şeklindedir. Sahîh olan da budur. Bu hükmü, Kadı Hüseyin ve Beğavî kesin kabul etmişlerdir.


Bir adam kaçırmış olduğu gece (farz) namazını gündüz kaza etse, yahud gündüz kaçırdığı namazı gece kaza etse, acaba kaçırma vaktini mi, yoksa kaza ettiği vakti mi itibar edecektir? Burada iki görüş vardır:


Makbul olan görüş, kaza vaktini itibar etmektir.. İkinci görüşe göre, mutlak olarak gizli kıraat yapılır.


Bil ki, (Şafi'î mezhebinde) aşikâr yerinde aşikâre okumak, gizli yerinde gizli okumak sünnettir, vacib değildir. (Hanefî mezhebinde bu vacibdir). Gizli okunacak yerde aşikâre okunsa, yahud aşikâre okunacak yerde gizli okunsa namaz sahîh olur; fakat tenzihen kerahet işlenmiş olur. Bundan da sehiv secdesi gerekmez. (Hanefî mezhebinde vacib terk edildiğinden sehiv secdesi yapmak vacib olur.)


Kitabın başında beyan ettik ki, namazda meşru' alan zikir ve okuyuşlarda gizlilik ölçüsü, kendi nefsine işittirecek kadar olmaktır. Bir özür olmaksızın kendine işittirmezse, onun hem Kur'ân okuması, hem de zikir yapması sahîh değildir.


Alimlerimiz demişlerdir ki, namazda dört sekte (duraklama) yapmak imam için müstahabdır: Bunlardan biri, ihram (iftitah) tekbiri arkasında yapılır ki, Sübhâneke duası okunsun. İkincisi, Fatiha sûresini tamamladıktan sonra, Fatiha ile "Âmîn" arasında yapılan hafjif sektedir. Bu da, "Âmîn" sözünün Fâtiha'dan olmadığı bilinsin diiyej yapılır.


Üçüncüsü, (Şafi'î olanlar için) imama uyanlar Fâtirjıa okuyabilecek kadar bir müddet imam duraklama (sekte) yapar.


Dördüncüsü, imam sûreyi okuduktan sonra, rükûf a eğiliş tekbîri ile kıraat arasında biraz duraklama yapar.


Fatiha sûresi okunduktan sonra "Âmîn" demek müstehabdır. Bunu söylemede çok fazilet ve büyük sevab olduğuna dair sahîh ve meşhur hadîsler çoktur. İnsan ister namaz içinde olsun ve ister dışarda olsun, her okuyucu için Fâtiha'dan sonra "Âmîn" demek müstehabdır.


"Âmîn" kelimesinin okunuşunda dört lügat vardır:


1- Âmîn = Aamîn, "a" harfini uzatarak ve "m" harfini şeddesiz okuyarak telâffuz etmektir ki, bu okuyuş, dört okuyuşun en fasîh (doğru) olanıdır.


2- "a" uzatılmayarak ve "m" yine şeddesiz olarak '"Amîn" şeklinde okumaktır,


3- İmale ile okumaktır.


4- "a" yi uzatarak ve "m"yi şeddeleyerek "ÂMMîn" şeklinde okumaktır.


İlk iki okuyuş meşhurdur. Üçüncü ve dördüncü şekil okuyuşları Vahidî, Basît adlı kitabın başında hikâye etmiştir. Makbul olan birinci okuyuştur. Ben, "Tehzîbu'1-Esmâ ve'1-Lügat" adlı kitabda, bu lügatları açıklayan, şerh eden, manalarını bildiren, delillerini gösteren ve bunlarla ilgili bulunan hususları uzun boylu yazdım.


Namazda, imam, imama uyan ve yalnız başına namaz kılan kimseler için te'mîn (Âmîn) getirmek müstehabdır. Sesli okuyuş yapılan namazlarda hem imam, hem de imama uyanlar sesli olarak (Şafi'î olanlar) "Âmîn" derler. (Hanefî'ler gizli te'mîn yaparlar).


İmama uyanların te'mîn'leri, imamın te'mîn'i ile beraber olması, önce veya sonra olmaması yine müstehabdır. Namazda, te'mînden başka hiç bir yerde imamla beraber söylenecek şey yoktur; ancak "âmîn" demek vardır. Diğer söylenecek şeylerde imamdan geri kalınır.


Kur'ân okunurken bazı ayetlerin sonunda şu sözleri söylemek, her okuyucu için hem namaz içinde, hem de namaz dışında sünnettir:


Rahmet ayeti okununca, Allah Teâlâ'nın fazlından istenir. Azab ayeti okununca, ateşten, yahut azabdan, yahud kötülükten, yahud hoş olmayan şeylerden Allah'a sığınılır. Yahud:


"AUâhümme innî es'elüke'l-âfiyete"


(Allah'ım! Senden afiyet isterim)" denilir. Yahud bunun üzerine söylenir. Allah Teâlâ'yı tenzîh eden ayet okununca, Allah Teâlâ tenzîh edilerek:


Sübhânehû ve Teâlâ" (O, bütün noksanlıklardan münezzehtir ve yücedir) yahud:


"Tebârekallâhu Rabbü'i-âîemîn"


(Âlemlerin Rabbı, her şeyden yücedir)" yahud:


"Cellet azametti Rabbinâ"


(Rabbımızın azameti çok büyüktür) yahud bunlara benzer ifade kullanılır. 117- Huzeyfe b. Yeman'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine gö re şöyle demiştir:


"Bir gece, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile namaz kıldım. O, Bakara sûresini okumaya başladı. (İçimden) dedim ki, yüzüncü ayette rükû eder. Sonra devam edip geçince, bu sûreyi bir rekâtta okuyacaktır, dedim. Sonra devam edince, sûrenin tamamında rükû edecektir, dedim. Sonra Al-i îmrân sûresine başlayıp onu okudu. Sonra Nisa Sûresine başlayıp onu okudu. Peygamber ağır ağır okuyor ve içinde tesbîh olan ayete rastlayınca, tesbîh yapıyordu (Sübhânellah diyordu). Dua ayetine rastlayınca, dua ediyor ve sığınma gerektiren ayete rastgelince de, istiâze ediyordu (kötülüklerden Allah'a sığınıyordu), "[7]


Alimlerimiz demişlerdir ki, bu şekilde tesbîh yapmak, duâ etmek ve İstiâze etmek, imam için, imama uyanlar için ve yalnız başına kılanlar için hem namaz içinde, hem de namaz dışında müstehabdır; çünkü bunlar birer duadır; burada "Âmîn" de olduğu gibi hepsi eşit olurlar.


"(Allah, hakimlerin hakimi değil midir?" ayetini okuyan herkesin: (Evet, ben buna şahidlik edenlerdenim)"[8] ve: (Şuna gücü yeten (insanı yoktan var eden), ölüleri diriltmeye kadir değil mi?" ayetinde:[9] (Evet, şahidlik ederim)" ve: "Bundan (Kur'an'dan) sonra hangi söze iman ederler)"[10] ayetinde: "(Ben, Allah'a iman ettim)" ve: (Yüce Rabbının ismini tesbîh et)[11] ayetinde de: "(Yüce Rabbım, bütün noksanlardan münezzehtir)." söylemesi müstehabdır. Bunların hepsini namazda ve namaz dışında söyler. Ben, bunların delillerini, "Et-Tibyan Fî âdâb-i Hamele-ti'1-Kurân" adlı kitabda açıkladım.



Rükû Zikirleri



Resûlüllah Saîlallahu Aleyhi ve Sellem'den nakledilen sahîh hadîslerle ortaya çıkmıştır ki, Peygamber (s.a.v) rükû'a varmak için tekbîr alırdı ve bu sünnettir. Eğer tekbîr terk edilirse, tenzihen mekruh olur, namaz da bâtıl olmaz ve sehiv secdesi gerekmez. Namaz içinde olan diğer bütün intikal tekbirleri de böyledir; ancak ihram (iftitah) tekbîri rükündür, bunsuz namaz olmaz. Namaza giriş babının başında, namaz tekbîrlerinin sayısını biz bildirdik. İmam Ahmed'den rivayete göre, bunların hepsi vacibdir.


Tekbîri uzatmak müstehab olur mu? Bu hususta Safi'î için iki hüküm vardır; bunlardan en sahîh olan ve kabul edilen, rükû yapanlar seviyesine ulaşıncaya kadar tekbîri uzatmanın müstahab oluşudur. Namazdan zikirsiz olarak boş zaman geçmesin diye böylece tekbîr arkasından rükû tesbîhlerine başlanır. Fakat İhram tekbîri böyle değildir; bunda sahîh olan, uzatmayı terk edişin müstahab bulunuşudur. Çünkü tekbîr üzerinde niyete ihtiyaç vardır. Tekbîr uzatılınca, insana zorluk verir; kısaltılınca ona kolay gelir. Diğer ihramdan başka olan tekbirlerin izahı da hep böyledir. Bunların açıklaması "İhram Tekbîri" babında geçmiştir.



Rükü'da Okunacak Duâ Ve Zikirler



Rükû edenler seviyesine ulaşılınca (üç kerre):


"Sübhâne Rabbiye'î-Azîmi"


(Büyük Rabbım, noksanlardan münezzehtir.) söylenir.


118- Hüzeyfe'nin (rivayet ettiği) hadîsinde, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in okumuş olduğu Bakara, Nisa ve Al-i İmrân sûrelerinden sonra yaptığı uzunca rükû'unda: "Sübhâne Rabbiye'l-Azîmi" demiştir.[12]


119- Peygamber (s.a.v)'in şöyle buyurduğu nakledilmiştir: "Sizden biriniz, üç kerre: Sübhâne rabbiye'1-azîm dediği zaman onun rükû'u tamam olmuştur. "[13]


120- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu anha) sabit olmuştur ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, rükû'unda ve secdesinde şöyle derdi:


"Sübhânekellâhümme rabbenâ ve bihamdikelîahümme'ğfir lî" (Ey Rabbım iz olan Allah'ım! Sana hamd ederek Seni noksanlardan tenzih ederim. Allah'ım!, beni mağfiret buyur).[14]


121- Hazreti Ali'den (Radıyallahu Anh) sabit olmuştur ki, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem rükû yaptığı zaman şöyle derdi:


"Allâhümme leke rekâ'tü ve bike âmentü ve leke eslemtü haşe'a leke şem'î ve basarî ve muhhî ve azmi ve asabt"


(Allah'ım!, Senin için rükû ettim, Sana iman ettim, Sana teslim oldum. Kulağım, gözüm, iliğim, kemiğim ve sinirim Sana huşu' (tazim) etmiştir.)."[15]


Sünen kitablannda şu şekilde de naklolımmuştur:


"Kulağım, gözüm, iliğim, kemiğim ve yürüyen ayağım, Alemlerin Rab-bı olan Allah'a huşu' etmiştir."


122- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) sabit olmuştur: "Resûlül-Iah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Rükû'unda ve secdesinde şöyle söylerdi:


"Sübbûhun kuddûsün, rabbü'l-meîâiketi ve'r-rûhi"


(Cebrail'in ve meleklerin Rabbi SÜBBÛH'dur. (Kötü şeylerden münezzehtir). KUDDÛS'dur (her noksan şeyden münezzehtir)."'[16]


123- Avf b. Malik'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: "Ben Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile bir gece (namaza) kalktım. O da namaza durdu ve Bakara sûresini okudu. Rahmet âyetine her varışta durakladı ve duâ etti. Azab âyetine her varışında da durakladı ve Allah'a sığındı (Eûzü Billahi, dedi). Sonra kıyamı miktannca rükû yaptı. Rükû'unda şöyle diyordu:


"Sübhâne zi'l-ceberûü ve'1-melekûti ve'1-kibriyâi ve'1-azameti" (Üstünlük, izzet, ululuk ve azamet sahibi (yüce Allah) bütün noksanlıklardan münezzehtir. Sonra secdesinde de aynı sözleri söyledi."[17]


124- İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:


"Rükû'a gelince, orada Rab Teâlâ'yı tazim ediniz "Sübhâne Rabbiyel'âzîm" (Yüce Rabbım, noksanlıklardan münezzehtir) deyiniz.""[18]


Bil ki, bu son hadîs, bu bölümün asıl maksadını teşkil eder. Bu maksad da, hangi lâfızla olursa olsun, rükûda, noksanlıklardan münezzeh olan Rab Teâla Hazretlerini tazim etmek, onu yüceltmektir. Ancak en faziletli olanı, bu zikirlerin hepsini bir araya getirip söylemektir. Bunu da başkasına eziyet vermemeye imkân bulunduğu zaman yapmalıdır. En önce teşbih yapılmalı, diğer duaları sonra okumalıdır. Kısaltmak isteniyorsa, yalnız tesbîh yapmalı. Teşbihin kemal bakımından en azı, üç teşbihtir. Eğer bir defa söylemek suretiyle tesbîh yapılırsa, tesbîhin aslı işlenilmiş olur. Bu teşbihlerin bir kısmı yapılırsa, diğer vakitlerde öteki teşbihleri yapmak müs-tehabdır. Böylece her vakitte değişik tesbîh ve dualar yapılarak bütünü söylenmiş olur. Böylece bütün bablardaki zikirleri yapmak uygundur.


Bize ve alimlerin çoğunluğuna göre, rükû'da zikir sünnettir. Bir kimse, kasden veya yamlarak bu zikri terk ederse, namazı bâtıl olmaz, günahkâr da olmaz ve sehiv secdesi de gerekmez.


İmam Ahmed b. Hanbel ve bir takım ulemâ, bu zikirlerin vacib olduğunu söylemişlerdir. Bu zikirleri yapmaya sahîh ve açık hadîslerle emredildiği için, namaz kılanın buna devam etmesi uygundur. Nitekim: "Rükûa gelince, orada Rab Teâlâ'yı tazım ediniz," hadîsi bunu emretmektedir. Geçen diğer hadîsler de böyledir. Bunu yapmakla, alimlerin ihtilâfından çıkılmış olur. Allah o alimlere rahmet etsin. Daha doğrusunu Allah bilir.


Rükû'da ve secdede Kur*an okumak mekruhtur. Gerek Fatiha ve gerekse ondan başka sûre veya âyetler okunursa, namaz bâtıl olmaz. Bazı alimler . ise, Fatiha okunmakla namaz bâtıl olur, demişlerdir.


125- Hazreti Ali'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:


"Rüküda yahud secdede iken, Kur'an okumamı, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana yasakladı."[19]


126- İbni Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:


"Dikkat edin! Rükûda yahud secdede iken Kur'an okumam, bana yasaklanmıştır. "[20]



Rükü'dan Başını Kaldırdığı Ve Doğrulduğu Vakit Okunacak Dualar Ve Zikirler



Rükû'dan başım kaldırırken:


"Semi'allâhü limen hamideh".


(Allah, hamdedenin hamdini kabul eder ve onu mükâfatlandırır)" demesi sünnettir. Eğer bunun yerine: "Men hamidellâhe semi'a lehu" (Kim Allah'a hamd ederse, Allah kabul eder ve onu mükâfatlandırır)" denirse caizdir. Ümm adlı kitabda Şafi'î bunu delillendirmiştir. Rükûdan kalkıp tam doğrulunca şöyle der:


"Rabbena îeke'l-hamdü haniden kesîran tayyiben mübâreken fîhi miî'-esşemâvâti ve miVeîarzı ve mil'e mâ beynehümâ ve miî'e mâ şi'te min şey'in ba 'du ehîessenâi ve'î-mecdi ehakku mâ kâîe'1-abdu ve küîîünâ leke abdun lâ mâni'a limâ a'tayte ve la mu'tıye Uma mena'te ve lâ yenfe'u zelceddi minke'l-ceddü."


(Ey Rabbimiz! Hamd sanadır. Öyle ki, gökler dolusu, arz dolusu, bunların ikisi arası dolusu ve bundan öte dilediğin şey dolusu bulunan ve kendisinde bereket olan tertemiz, çok çok hamd olarak... Şeref ve övgü sahibi Allah, kulun dediğinden daha ziyadesine müstehakdır. Hepimiz, Sana kuluz. Verdiğini engelleyici yok, engellediğini de verecek kimse yok... Varlık sahibine varlığı fayda vermez, varlık ve fayda Sendendir."


127- Ebû Hüreyre'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir.


"Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, rükûdan belini kaldırdığı zaman:


"Semi'allâhu limen hamiden"


(Allah, kendisine hamd edenin hamdini kabul eder ve onu mükâfatlandırır) derdi. Sonra ayakta durunca:


'Rabbena leke'1-hamd"


(Ey Rabbimiz, hamd Sanadır) derdi."[21] Bir takım rivayetlerde de:


"Ve îeke'î-hamd" şeklindedir ve harfi ilâvesi vardır, ikisi de güzeldir. Bu şekil, Buharî ve Müslim'de, ashabdan çok kimseler tarafından nakledilmiştir.


128- Ali ve İbni Ebî Evfa'dan (Radiyallahu anhüma) şöyle rivayet edilmiştir:


"Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, başını Çaldırdığı zaman:


"Semi'allâhu limen hamidehu rabbenâ îeke'l-hamdü mH'essemâvati ve mil'el-arzı ve mil'e mâ şi'te min şey'in ba'du" (Allah kendisine hamd edenin hamdini kabul eder ve onu mükâfatlandırır. Ey Rabbimiz, gökler dolusu, arz dolusu ve bundan öte dilediğin şey dolusu hamd sanadır)" derdi.[22]


129- Ebû Sa'îd El-Hudrî'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir ki: "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, başını rükû'dan kaldırdığı zaman, şöyle derdi:


"Aîlâhümme rabbenâ leke'l-hamdü mil'essemâvâti ve'1-arzı ve mil'e mâ Şi'te min şey'in ba'du. Ehîessenâi ve'î-mecdi ehakku mâ kâîeî-abdu ve kulluna leke abdun. Aîlâhümme lâ mani'a limâ a'tayte ve lâ mu'tıye limâ mena'te velâ yenfa'u ze'î-ceddi minke'l-ceddü"


(Ey Rabbimiz, semavat ve arz dolusu, ve bundan öte dilediğin şey dolusu hamd Sana'dir. Şeref ve övgü sahibi Allah, kulun dediğinden daha ziyadesine müstahaktır. Hepimiz Sana kuluz. Allah'ım! Senin verdiğini engelleyici yok; engellediğini de verecek kimse yok... Varlık sahibine varlığı fayda vermez; varlık ve fayda sendendir."[23]


130- İbni Abbas'ın (Radıyallâhu Anhüma) rivayetinden nakledildiğine göre şöyledir:


"Rabbena İeke'l-hamdü miî'essemâvâti ve mil'el-arzı ve mâ beynehumâ ve mil'e mâ şi'te min şey'in ba’du."


(Ey Rabbimiz, gökler dolusu, arz dolusu ve ikisi arası kadar ve bundan öte dilediğin şey dolusu kadar hamd sanadır."[24]


131- Rifa'a b. Rafi' Ez-Zurkî'den (Radıyallâhu Anh) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:


"Birgün biz, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in arkasında namaz kılıyorduk. Rek'attan başını kaldırınca şöyle dedi:


'Semi'allahu limen hamideh" (Allah, kendisine hamd edenin hamdini kabul eder ve onu mükâfatlandırır). Onun arkasında olan bir adam da şöyle dedi:


"Rabbena ve İeke'l-hamdü hamden kesîren tayyiben mübâreken fîhi" (Ey Rabbimiz! Kendisinde bereket olan, tertemiz çok çok hamd da


Sana'dır)... Peygamber namazdan dönünce; konuşan kimdir? buyurdu.


Adam: Ben, dedi. Peygamber (s.a.v) buyurdu:


- Ben, otuz küsur melek gördüm ki, (sevabı) hangisi daha önce yazacak diye acele ediyorlardı."[25]


Rükûdaki zikirler babında beyan etmiş olduğumuz üzere, bu zikirlerin hepsini bir araya getirmek müstehabdır. Kısaltmak isteyen kimse: "Semi'allahu limen hamideh - Rabbena İeke'l-hamdü miî'essemâvâti ve mil'el-arzı ve mâ beynehumâ ve mil'e mâ şi'te min şey'in ba'du”


Daha çok kısaltmak istiyorsa: "SEMİ'ALLÂHÜ LÎMEN HAMİDEH - RABBENA LEKELHAMD" kadarını söyler. Bundan daha azı yoktur.


Bil ki, bu zikirlerin hepsi, hem imam, hem cemaat ve hem de yalnız başına kılan için müstehabdırlar. Ancak imam, cemaatın uzatmaya rızası bulunduğunu biliyorsa bu zikirleri yapar; aksi halde kısaltır.


Daha önce söylendiği gibi, bu zikirler sünnettir; vacib değildir. Bunlar terk edilirse, tenzihen mekruh olur ve sehiv (yanılma) secdesi de yapılmaz. Rükûda ve secdede Kur'an okumak mekruh olduğu gibi, rükûdan kalkıp durulduğu zaman da mekruh olur. Daha doğrusunu Allah bilir.



Secdede Okunacak Dualar Ve Zikirler



Rükû'dan kalkıp doğrulunca, gereken zikirler tamamlanarak alın yere konuncaya kadar uzatılan bir tekbirle secdeye varılır. Bu tekbirin sünnet olduğunu daha önce söylemiştik. Bunu terk etmekle namaz bâtıl olmaz ve sehiv secdesi de gerekmez. Secdeye kapanınca, secde zikirleri yapılır ki, bunlar çoktur:


132- Bunlardan biri, daha önce Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sel-lem'in namazda rükû şekli ile ilgili Huzeyfe'den naklen rivayet edilen şu hadîstir:


"Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, bir rekâtta Bakara, Nisa ve Al-i îmrân Sûrelerini okurken, her rahmet âyetine gelince, duâ ederdi ve her azab âyetine gelince de istiâze yapardı (Eûzü billahi - Allah'a sığınırım) derdi. Huzeyfe dedi ki: Sonra Peygamber secde edip şöyle dedi:


"Sübhâne rabbiye'1-a'lâ" (Yüce Rabbim noksanlardan münezzehtir). Peygamberin secdesi, ayağa kalkmasına yakın olmuştu. "[26]


133- Hazreti Aişe'den rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Rükû'unda ve secdesinde


şunu çok söylerdi:


"Sübhânekellâhümme Rabbena ve bihamdike allâhümmeğfir lî" (Rahmimiz olan Allah'ım! Sana hamd ederek Seni noksanlardan tenzih ederim; Allah'ım! Beni bağışla)..”[27]


134- Hazreti Aişe'den (Radıyallâhu Anha) daha önce rükû babında zikrettiğimiz şu hadîs rivayet edilmiştir:


"Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, rükû'unda ve secdesinde:


"Sübbûhım kuddûsün rabbü'l-melâiketi verrûhi" (Meleklerin ve Cebrail'in Rabbi, noksanlardan, kötü şeylerden münezzehtir)" söylerdi.[28]


135- Hazreti Ali'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir: "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, secde yaptığı zaman şöyle derdi:


"Allâhümme leke secedtü ve bike âmentü ve leke eslemtü secede vechî lillezîhalekahu ve savverahu ve şakka sem 'ahu ve basarahu. Tebârekellâhu ahsenü'l-hâlikîn."


(Allah'ım! Sana secde ettim, Sana imân ettim, Sana boyun eğdim. Yüzüm, kendisini yaratana, kendisine şekil verene, kulağına ve gözüne duygu verene secde etti. Şekil verenlerin en güzeli olan Allah, ne yüce olmuştur!. .)[29]


136- Rükû bahsinde daha önce yazdığımız Avf b. Malik'den sünen kitablannda mervi şu sahîh hadîs naklolunmuştur:


"Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, uzunca yapmış olduğu rükû'unda şöyle diyordu:


"Sübhâne zi'1-ceberûti ve'1-melekûti ve'1-kibriyâi ve'1-azameti (Üstünlük, izzet, ululuk, ve azamet sahibi (Allah), noksanlardan münezzehtir)” sonra secdesinde aynı sözleri söyledi. "[30]


137- Sünen Kitablannda rivayet edildiğine göre, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:


"Sizden biriniz secde ettiği zaman, üç kez:


"Sübhâne rabbiye'1-a'lâ"


(Yüce Rabbım noksanlardan münezzehtir) desin. Bu kadarı (teşbihin) en azıdır. "[31]


138- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:


"Bir gece Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i aradım. Sonra (yerinde bulamayınca) araştırdım. Bir de gördüm ki, rükûda yahud secdede şöyle diyor:


"Sübhâneke ve bihamdike lâ ilahe illâ ente" (Sana hamd ederek Seni teşbih ederim, Senden başka İlâh yoktur)."


Müslim'de diğer bir rivayet şöyledir:


"(Peygamberi arayıp yoklarken) elim ayaklarının iç kısmına dokundu ki, o esnada Peygamber secdedeydi* ayakları dikilmiş durumda idi, şöyle diyordu:


"Allâhümme eûzü binzâkemin sahatike ve bimuâfâtike min ukübetike ve eûzü bike minke. Lâ uhsîsenâen aleyke ente kemâ esneyte alâ nefsike"


(Allah'ım! Senin gazabından rızâna, azabından afiyetine sığınırım. Yine Senden (intikamından) Sana sığınırım. Sana yaraşır şekilde Seni övemem, Sen kendini övdüğün şekilde övgüye müstehaksın."[32]


139- îbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Rükû'a gelince, orada Rab Teâlâ'yı tazim ediniz; secdede ise, tam bir gayretle duâ ediniz, çünkü duanız sizin için kabul olunmaya lâyıktır."[33]


140- Ebû Hüreyre'den rivayet edildiğine göre, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:


"Kul secde halinde iken, Rabbının rahmetine en yakın bulunduğu haldir; o halde duayı çok yapınız.”[34]


141- Yine Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, secdesinde şöyle derdi:


"Allâhümmeğfir lî zenbî küllehu dikkahu ve cillehu ve evvelehu ve âhirahu ve al'âniyyetehu ve sirrehu"


(Allah'ım!Günahlarımın hepsini mağfiret buyur; azını ve çoğunu, öncekini ve sonrakini, gizlisini ve aşikârını.,.)[35]


Bilinmelidir ki, baştan beri kaydetmiş olduğumuz zikirlerin hepsini bir araya getirerek secdelerde onları söylemek müstehabdir. Eğer bir vakitte bunları söylemek mümkün olmazsa, muhtelif vakitlerde bunlar söylenir. Nitekim geçen bablarda bu hususu beyan etmiştik. İnsan bunlardan kısaltma istediği zaman, az dua ile teşbihleri yerine getirir ve önce teşbihleri yapar, sonra duayı... Secde ile ilgili hükümler, rükû zikirlerinde anlattığımızın aynıdır. Yine secdede Kur'an okumak, rükûda olduğu gibi mekruhtur, diğer hususlar da aynıdır.


Namazda kıyam ve sucûddan hangisi daha faziletlidir? konusunda alimler ihtilâf etmişlerdir, imam Şafi'î ve ona uyanların görüşü, kıyamın daha faziletli oluşudur. Çünkü Müslim'in Sahîh'inde Peygamberin (Sallal-lahu Aleyhi ve Sellem) şu hadîsi vardır:


"Namazın en faziletlisi, kıraati uzun olandır." Bunun manası, kıyamın uzunluğudur. Çünkü kıyamın kunût ve zikri, Kur'an'dır. Secdenin zikri ise, tesbîhdîr; Kur'an, tesbîhden daha faziletlidir. O halde, Kur'an ile uzatılan kıyamda fazilet vardır.


Bazı alimler de, secdenin daha faziletli olduğu görüşündedirler. Çünkü daha önce geçen hadîsi şerifte Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:


"Kulun Allah'a (rahmetine) en yakın bulunduğu hal, secde halidir."


İmam Ebû îsa Et-Tirmizî kitabında demiştir ki; Bu konuda ilim sa-hibleri ihtilâf etmişlerdir. Bir kısmı demiştir ki, namazda kıyamı uzatmak, rükû ve secdeyi çok yapmaktan daha faziletlidir. Bir kısmı da: Rükû ve secdeyi çok yapmak, kıyamı uzatmaktan daha faziletlidir, demişlerdir. İmam İbni Hanbel, bu konu ile ilgili iki ayrı hadîs rivayet etmişse de, bu hususta bir hüküm vermemiştir.


İshak (İbni Raheviye) demiştir ki: Gündüz Namazlarında, rükû ve secdeyi çok yapmak, geceleyin ise kıyamı uzun yapmak daha faziletlidir. Ancak bir insanın gece namazında vird edindiği bir okuyuşu varsa, bu kimse hakkında rükû ve secdeyi çok yapmak bana daha güzel gelir; çünkü âdeti üzerine ziyade yapmış olur. Rükû ve secde çokluğu ile kâr elde etmiş sayılır.


Buna karşı Tirmizî şöyle der: îshak bu sözü şundan söylemiştir: Çünkü, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in gece namaz şeklini ve kıyamın uzunluğunu anlatmıştır. Peygamberin gündüz namazına gelince, burada geceleyin olduğu gibi, kıyamın uzatıldığı vasfedilmemiştir.


İnsan tilâvet secdesi yaptığı zaman, namazın secdesinde yapılması olan anlattığımız teşbihleri yapması müstehabdır. Yine şöyle demesi de müs-tehabdır:


"Allâhümmec'alhâ lî indeke zühren va'zim lî bihâ ecren ve da'anni bihâ vizren ve tekabbeîhâ minnîkemâ tekabbeltehâ min dâvude aleyhis-selâm.


(Allah'ım! Bu secdeyi katında benim için makbul bir sevab kıl ve bunun sebebiyle bana büyük mükâfat ver, bu yüzden günahımı düşür ve Dâvud Aleyhisselâm'dan bunu kabul ettiğin gibi, benden de bunu kabul et)."


Şöyle de diyebilir, bu da müstehabdır: "Sübhâne rabbinâ in kâne va'dü rabbinâ lemef'ûlâ" (Rabbimiz, Seni tenzîh ederiz; Rabbimizin va'dı, muhakkak gerçekleşegelmiştir). "[36]


İmam Şafi'î bu son şekli de esas kabul etmiştir.


142- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Kur'an (tilâvet) secdesinde şöyle derdi:


"Secede vechîlillezîhalekahu veşakka sem'ahu ve basarahu bihavli-hi ve kuvvetihi"


(Benim yüzüm (varlığım), O Allah'a secde ettti ki, kuvvet ve kudreti ile beni yaratmış, kulağımı işitir, gözümü de görür yapmıştır."[37]


Tirmizî demiştir ki, bu hadîs sahîhdir. Hakim, rivayetinde şu ziyadeyi yapmıştır:


"Fetebârekellâhu ehsenu'l-hâlikîn."


(Şekil verenlerin en güzeli olan Allah, bütün noksanlıklardan münezzehtir)."


Bu ziyade, Sahîhayn'm (Buharı ve Müslim'in) şartlarına göre sahîh-tir. Daha önce naklettiğimiz şu hadîsi, Tirmizî hasen bir isnadla ibni Ab-bas'ın (Radıyalİahu Anhüma) rivayetinden merfû’ olarak bunu naklet-miştir. Hâkim de, bu sahîh hadîstir demiştir.



Secdeden Baş Kaldırılınca Ve İki Secde Arasındaki Oturuşda Okunacak Dualar Ve Zikirler



Secdede eller kaldırılmadan önce baş kaldırılırken tekbîre başlayıp tekbîri oturma haline kadar uzatmak sünnettir. Biz, tekbîrlerin namazdaki sayısını, tekbîri uzatmadaki ihtilâfı ve onu batıl kılan şeyi, daha önce anlatmıştık.


İnsan tekbîri getirdikten sonra doğrulup oturunca, sünnet olan, Ebû Davud, Tirmizî, Nese'î, Beyhakî ve diğer sünenlerde rivayet edilen duayı okumaktır. Bu da, Hazreti Huzeyfe'den (Radıyalİahu Anh) rivayet edilen hadîstir ki, daha önce, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in gece namaza kalkışında, Bakara, Nisa ve Al-i İmrân sûreleri ile uzun boylu kıyam ile kıldığı namazda, Rükû'u, secdesi ve kıyamı geçmişti.


143- (Huzeyfe Radıyalİahu Anh) demiştir ki, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, iki secde arasında (oturunca) şöyle buyururdu:


"Rabbî'ğfir lî, Rabbiğfir lî (Allah'ım beni bağışla, Allah'ım beni bağışla...) secdesi kadar da otururdu. "[38]


144- îbni Abbas (Radıyalİahu Anhüma) teyzesi (ve müminlerin annesi) Meymûne'nin (Radıyallahu Anha) evinde gece kaldığı zaman, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in gece kıldığı namazını anlatırken şöyle demiştir:


Peygamber, secdeden başını kaldırdığı zaman:


"Rabbîğfir lî, Verhamnî, vecbürnî, verfa'nî, verzuknî, vehdinî" (Rabbim,benİ bağışla! Bana merhamet et, beni düzelt, beni yükselt, bana nzik ver ve bana hidayet ihsan et...)" buyururdu. Ebû Davud'un rivayetinde ise, "Ve afinî" (Bana afiyet ver)" ilâvesi vardı. Bu hadîsin isnadı Hasen'dir. En doğrusunu Allah bilir.[39]


însan namazın ikinci secdesini yaptığı zaman, birinci secdede söylediği teşbihleri aynen söyler. îkinci secdeden tekbir ile başını kaldırdığı zaman, hareket halinde olan azalan sükûn bulacak şekilde, istirahat için hafif bir oturuş yapar sonra secdeden kalkarken aldığı tekbîri, tâ ayakta doğrulun-caya kadar ikinci rekâta kalkar. Bu tekbîri uzatma, "ALLAH" lâfza-i Celâl'in "L" harfinden sonra olur. Böyle yapılış bizim (Şafi'î) imamlarımıza göre en sahih olanıdır. (Hanefî mezhebinde, ikinci secdeden baş kaldırıldıktan sonra doğrudan doğruya tekbîrle ikinci rekâta kalkılır, istirahat yapılmaz). Yine bizim (Şafiî) imamlarımızın ikinci bir görüşü var: Secdeden tekbirsiz baş kaldırılarak biraz oturulduktan sonra tekbîr getirilerek ayağa kalkılır.


Üçüncü bir görüş de şu; İkinci secdeden tekbir getirilerek kalkılıp biraz oturulur ve tekbîr kesilir. Sonra tekbîrsiz ayağa kalkılır, Bu yerde iki tekbîr getirilmemesi hususunda ihtilâf yoktur; ancak imamlarımız demişlerdir ki, birinci şekilde hareket etmek, namazın bir kısmı zikirden boş kalmaması İçin, daha iyidir.


Bilinmelidir ki, (Şafi'î mezhebinde) bu istirahat oturuşu, Buharf nin Sahîh'inde sabit olmuş sahîh sünnettir. Aynı zamanda, Resûlüllah SaHalla-hu Aleyhi ve Sellem'in işi olarak diğer kitablarda da vardır. Bu sahîh sünnetten dolayı, bizim mezhebimizde (Şafiîlerde) müstehab olmuştur. Sonra namazda ikinci secdeden ayağa kalkılacağı her namazda, bu secde arkasında bu istirahat müstahabdır; ancak namazda yapılan tilâvet secdesi arkasında bunu müstahab görmeyiz. En iyisini Allah bilir.



Namazın İkinci Rek'âtının Zikirleri



Anlattığımız şekilde birinci rekâtta yapılan zikirler, aynen ikinci rekâtta da, farz ve nafile namazlar için olduğu gibi yapılır; yalnız şunlar yapılmaz:


1- Birinci rekâtta namaza giriş için alınan tekbîr, rükündür: İkinci rekâtta durum böyle değildir. İkinci rekâtın evvelinde tekbir yoktur. Bundan önce olan tekbîr, secdeden kalkmak içindir ve bu da sünnettir.


2- Birinci rekâtta okunan istiftah (sübhaneke) duası, ikinci rekâtta okunmaz.


3- Birinci rekâtta ihtilafsız olarak istiâze yapibr. (Eûzü çekilir). Halbuki ikinci rekâtta bunun getirilmesi ihtilaflıdır. Sahîh olan da (Şafi'i mezhebinde) getirilmesidir.


4- Sahîh kabul edilen görüşe göre, ikinci rekâtta yapılan kıraat birinci rekâtta yapılandan daha az olmalıdır. Burada da, daha önce anlattığımız şekilde ihtilâf vardır.



Sabah Namazında Kunüt



Bil ki, sabah namazında kunût (rükûdan kalkışta duâ, Şafi'î mezhebine göre) şu hadîs-i şerife binaen sünnettir:


145- Enes'den (Radiyallahu Anh) rivayet edilmiştir:


"Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, dünyadan ayrılıncaya kadar, sabah namazında "KUNÛT" yapmıştır." Bunu, Hâkim Ebû Abdullah, "Kitab-ı Erba'în"de rivayet etmiş ve sahîh hadisdir, demiştir.[40]


Bil ki, bize göre (Şafi'î mezhebinde) sabah namazında "Kunût" meşrudur ve müekked sünnettir. Bunu terk edenin namazı kabul olmaz; fakat kasden veya yanılarak terk edilmesiyle (Şafi'îlerce) sehiv secdesi yapılır.


Beş vakit namazdan sabah namazının dışındaki namazlarda "kunût" yapılır mı? hususunda İmam Şafi'î için (Allah ona rahmet etsin) üç görüş vardır:


1- Bunlardan en sahîh ve meşhur olan birinci görüşe göre, müslümanlara umumî bir musibet geldiği zaman "Kunût" yaparlar, değilse yapmazlar.


2- Musîbet gelsin veya gelmesin mutlak olarak "kunût" yaparlar.


3- ister musîbet olsun, ister olmasın, sabah namazından başka diğer dört vakit namazda "kunût" yapılmaz. En doğrusunu Allah bilir.


Yine bize göre, ramazan ayının son yarısında, vitir namazının son rekâtında "Kunût" yapmak müst.ehabdır. Şafiî mezhebinde başka bir görüşte de, ramazan ayının tamamında vitir namazında "Kunût" yapılır. Üçüncü bir görüşte de, yıl boyunca kunût yapılır. Ebû Hanife'nin (Allah ona rahmet etsin) mezhebi de budur. Ancak Şafii mezhebinde âdet edinilen birinci görüştür. En iyisini Allah bilir.


Bize göre, sabah namazında "kunût" yapmanın yeri, ikinci rekâtta rükûdan kalktıktan sonradır. İmam Mâlik (Allah ona rahmet etsin) demiştir ki, rükûdan önce "kunût" yapılır. İmamlarımız demişlerdir ki, bir Şafi'î, rükûdan önce kunût yapmış olursa, sahîh görüşe göre bu sayılmaz. Fakat sayıldığına dair mezhebimizde de bir görüş vardır. Bununla beraber en doğrusu, rükûdan sonra o kunût iade edilir ve yanılma (sehiv) secdesi yapılır. Secde yapılmaz da denmiştir.


Kunût duasının lâfzına gelince; o da, sahîh bir isnadla Ebû Davud, Tirmizî, Nese'î, İbni Mace, Beyhakî ve bunlardan başka sünenlerde bize rivayet edilen sahîh hadîsdeki şu ifadedir:


146- Hasan İbni Ali'den (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: "Vitir namazında söylediğim şu sözleri, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana öğretti:


"Allahümmehdinîfîmen hedeyte* ve âfinî fîmen âfeyte. Ve tevellenî fîmen tevelîeyte ve bârik lî fîmâ a'tayte. Ve kmî şerre mâ kazayte. Fein-neke takzî ve lâ yukzâ aleyke ve innehû lâ yezillü men vâleyte. Tebârekte Rabbena ve teâleyte"


(Allah'ım! Beni, kendilerine hidâyet ihsan buyurduklarınla (Peygamberler, salihler ve şehidlerle) beraber hidâyette daim kıl. O kendilerine (dünya ve ahirette) afiyet verdiklerinle beraber bana afiyet ver. Beni, koruduğun kimselerle bir arada koru. Verdiğin şeyde bana bereket ihsan et. Hükmettiğin kötü şeyden beni koru; zira Sen hüküm verirsin, Senin hükmün üzerine çıkılmaz. Muhakkak ki, Senin himaye ettiğin zelil olmaz. Ey Rab-bımız! Yücesin, münezzehsin..."[41]


Beyhakfnin anlattığı bir rivayet de şöyle: Ebû Talib'in oğlu Alî'nin (Radıyallahu Anh) oğlu Muhammed bin Hanefiyye demiştir: Bu dua, o duadır ki, benim babam sabah namazının kunûtunda bunu okurdu.


Bu duanın sonunda: "AUahümme Salli Alâ Muhammedin ve ala âli Muhammedin ve sellem" (Allah'ım! Muhammed'c ve Muhammed'in âline rahmet et ve selâmet ver) demek, müstahabdır.


Neseî'nin, hasen bir isnadla bu hadîsi rivayetinde: "Ve Sallallahu Alen-nebiyyi (Allah Peygambere rahmet etsin)" şeklindedir.


Alimlerimiz demiştir ki, bir kimse, Ömer ibni Hattab'dan (Radıyalla-hu Anh) rivayet edilenle kunût yaparsa, güzel olur. O, sabah namazında rükûdan sonra kunût yaptı ve şöyle dedi:


"Allahiimme innâ n^steînüke venestağfirüke velânekfürüke venü'-minü bike venahle'umenyefcuruke. Allahümme iyyâke na'budü veleke nusallî ve nescüdü ve ileyke nes'â ve nahfidü. Nercû rahmeteke ve nahşâ azâbeke inne ^zâbekelcidde bllküffâri mülhikun. Allahümme azzibil ke-feretellezîne yesuddüne an sebîtike ve yükezzibûne rüsüleke ve yukâtilûne evliyâeke. Allâhümmeğfir lilmü'minine vel mü'minâti ve'1-müslimfne vel-müslimât. Ve aslın zâte beyninim ve ellif beyne kuîûbihim. Vec'al fî kulübihimu'î-îmâne ve'1-hikmete ve sebbithüm alâ milleti Resûlilîahi Sallallahu Aleyhi ve Seîleme ve evzi'hüm en yûfû biahdikelîezî âhedtehüm aleyhi Vensurhüm alâ adüvvike ve adüvvihim. İlâhelhakkı, vec'aînâ minhüm"


(Allah'ım! Biz, Senden yardım isteriz ve bağışlamanı dileriz, nimetlerini inkâr etmeyiz. Sana iman ederiz, Sana isyan edeni terk ederiz. Allah'ım! Ancak Sana ibâdet ederiz, rızan için namaz kıiar ve secde ederiz. Rızan için çalışır ve koşarız. Senin rahmetini umarız ve azabından korkarız. Gerçek Senin azabın elbette kâfirlere erişecektir.)


Allah'ım! Senin yolundan çeviren, peygamberlerini yalanlayan ve velilerini öldüren kâfirlere azab ver.


Allah'ım! Mü'min erkeklerle mü'min kadınları, müslüman erkeklerle müslüman kadınları bağışla ve aralarını düzelt, kalblerini birleştir, kalb-lerine imân ve hikmet ver, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in dini üzere onları sabit kıl, kendilerinden almış olduğun sözü yerine getirmeye dair kendilerine ilham ver; onları Senin düşmanlarınla kendi düşmanlan üzerine muzaffer kıl. Ey Hak olan Allah! Bizi onlardan yap...)"


Bil ki, Hazreti Ömer'den (Radıyallahu Anh) nakledilen bir rivayette: "Allah'ım! Ehli kitab kâfirlerine azab et" şeklindedir; çünkü o zamanda, savaş bunlarla yapılıyordu. Bu zamanda ise: "Kâfirlere azab et" sözünü seçmek daha uygundur; zira daha umumî bir mana taşır.


Alimlerimiz demişlerdir ki, bu Hazreti Ömer'in kunûtu ile daha önce geçen kunûtu (duayı) birleştirmek ve beraber okumak müstahab olur. Eğer birleştirilecekse, Hazreti Ömer'in kunütunu sonraya almak daha doğrudur. Bunlardan bir tanesi okunacaksa, birinciyi seçmelidir. Ancak tek başına namaz kılan yahud belli bir cemaatı olup namazın uzatılmasına razı gelenler olursa, p zaman her iki duayı (kunûtu) okumak müstehab olur. En iyisini Allah bilir.


Şunu da bil ki, muhtar olan mezhebe göre, kunût için belirli bir dua yoktur; hangi dua ile dua yapılırsa, kunût olur. Dua manasını taşıyan Kur'-an'dan bir veya bir kaç ayet okunmuş olursa, kunût yapılmış olur. Fakat daha faziletlisi, sünnet olarak nakledilenleri okumaktır. Bununla beraber, Şafiî mezhebinde bazı alimler, kunût duası muayyendir, başkasını okumak yeterli değildir, demişlerdir.


Bil ki, namaz kılmakta olan imam ise, birinci kunût duasında geçen (Allâhümmehdinî) sözünü, çoğul manasında olan (Allâhümmehdinâ) şeklinde okuması müstahabdır. Diğer lâfızları da aynen çoğul olarak okumalıdır. Çoğul olarak değil de, müfred (tekil) okursa, kunût hasıl olur; fakat imamın duayı yalnız şahsına tahsis etmesi mekruh olduğa için, bu da mekruhtur. Nitekim Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:


147- Sevban'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Bir kul, cemaatı bırakıp da yalnız kendi nefsine duayı tahsis ederek cemaata imam olmasın; eğer bunu yaparsa, cemaata hainlik yapmış olur.’[42]


Kunût duasında elleri kaldırmak ve onlarla yüzü meshetmek hususunda alimlerimiz üç görüş üzere ihtilâf etmişlerdir. Bunların en doğrusu, elleri kaldırmak müstahabdir; yüz meshedilmez. İkincisi, eller kaldırılır ve yüz meshedilir. Üçüncüsü ise, eller kaldırılmaz ve yüz meshedilmez. Yüzden başka göğüs veya diğer azaların meshedilmeyeceği hususunda alimler ittifak etmişlerdir. Daha doğrusu, bunu yapmak mekruhtur, demişlerdir.


Kunût'u (duayı) gizli ve aşikâr okuma işine gelince: Alimlerimiz demişlerdir ki, namaz kılan kişi, yalnız başına ise, bunu gizli okur. Eğer imam ise, çoğunluğun üzerinde bulunduğu sahîh ve muhtar görüşe göre, aşikâre okur.


İkinci görüşe göre, namazdaki diğer dualarda olduğu gibi, bu dua da gizli okunur.


İmama uyan kimse ise, imam aşikâre okumuyorsa, diğer dualar gibi, gizli okur. Böylece gizlilikte imama uymuş olur. Eğer imam kunûtu aşikâre okuyor da, imama uyan bunu işitiyorsa, imamın duasına "Âmîn" der ve övgü manasını taşıyan son kısmında imama iştirak eder. Eğer imamın okuyuşunu işitmiyorsa, gizlice kunût yapar. Bazıları da demiştir ki, yalnız "âmîn" der, yahud imamın okuyuşunu duyunca ona iştirak eder. Fakat muhtar olan, birinci görüştür.


Sabah namazının dışındaki namazlarda nasıl kunût yapılır? Eğer kılınan namaz, akşam ve yatsı gibi, cehrî namaz ise, hüküm sabah namazının aynıdır; nitekim geçmiştir. Eğer kılınan namaz, öğle yahud ikindi namazı ise, bir görüşe göre kunût gizli yapılır, diğer bir görüşe göre de sabah namazında olduğu gibi yapılır.


"Bi'ri Ma'ûne" denilen yerde pusuya düşürülüp şehid edilen yetmiş kadar hafız sahabînin katilleri olan kâfirler aleyhine Peygamber Sallalla-hu Aleyhi ve Sellem'in dua (kunût) etmelerine dair olan sahîh hadîsin zahirine bakılırsa, bütün namazlarda aşikâre kunût yapmak gerekir. Buha-rî'nin Sahîh'inde, Ebû Hüreyre'den rivayet edildiğine göre, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, musibetlerin inişi hallerinde, kunûtu aşikâre yapardı.





--------------------------------------------------------------------------------


[1] Ebû Dâvud, Tirmizî. İbn-i Mâce.


[2] Beyhakî.


Bu zayıf, bir hadîstir. El-Haris El-A'ver demiştir ki, bunun za'fmda ittifak vardır. İmam Şa'bî derdi ki, El-Haris, yalancıdır. Daha doğrusunu Allah bilir.


[3] Kur'ân-ı Kerim, Nahl Sûresi: 98


[4] Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî. fbn-i Mâce. Beyhakî.


[5] îbn-i Huzeyme ve Ebû Hatem b. Hibban sahihlerinde sahîh isnadla rivayet etmişler ve hadîsin sahîh olduğuna hüküm vermişlerdir.


[6] Buhârî ve Müslim.


[7] Müslim. Ebû Dâvud. Nesâî.


[8] Kur'ân-ı Kerim. Tîn Sûresi: 8.


[9] Kur'ân-ı Kerim. Kıyâme Sûresi: 40.


[10] Kur'ân-ı Kerim. A'raf Sûresi: 185.


[11] Kur'ân-ı Kerim. A'lâ Sûresi: 1.


[12] Müslim. Ebû Dâvud. Nesâî.


[13] Sünen kitapları.


[14] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud. Nesâî.


[15] Müslim.


[16] Müslim. Ebû Dâvud. Nesâî.


[17] Ebü Dâvud. Nesâî. Tirmİzî. Sahih İsnadla.


[18] Müslim. Ebû Dâvud. Nesâî.


[19] Müslim. Ebû Dâvud. Nesâî.


[20] Müslim.


[21] Buhârî. Müslim.


[22] Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî.


[23] Müslim. Ebû Dâvud. Nesâî.


[24] Müslim, Nesâî.


[25] Buhârî. Mtıvatta'. Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî.


[26] Müslim.


[27] Buhârî. Müslim


[28] Müslim.


[29] Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî.


[30] Ebû Dâvud. Nesâî. Tirmizî.


[31] Ebû Dâvud. Tirmizî. Ibn-i Mâce.


[32] Müslim. Muvatta'. Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî.


[33] Müslim. Ebû Dâvud. Nesâî.


[34] Müslim.


[35] Müslim. Ebû Dâvud


[36] Kur'ân-ı Kerim. îsrâ Sûresi: 108.


[37] Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî. Hâkim, el-Müstedrek.


[38] Müslim. Ebû Dâvud. Nesâî.


[39] Sünen-i Beyhafcî. EbÛ Dâvud. Tirmizî. Ibn-i Mâce. Hâkim.


[40] Hâkim, el-Müstedrek.


[41] Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî. îbn-i Mâce.


Tirmizî demiştir ki, bu, hasen hadîstir. Biz kunût hakkında Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den bundan daha güzel bir şey bilmiyoruz.


[42] Ebû Dâvud. Tirmizî. (Tirmizî demiştir ki bu hasen bir hadistir.)

dua

Anonim" seçeneğiyle isim vermeden yorum yazılabilir.
"Adı/URL" seçeneğiyle sadece isim verilerek de yorum eklenebilir.

Yorum Gönder (0)
Daha yeni Daha eski