Camiu-s Sagır Ve Tercümesi İzahlı 2000 Hadis -3

Tövbenin Önemi


Tövbenin Kabul Şartları:


Günahlardan Kurtulmanın Çareleri


Tövbenin Geciktirilmesinden Doğacak Olan Zararlar


Tövbe İle İlgili Ayet Ve Hadisler Hikâyeler


Kör Yılanla Ona Hurma Taşıyan Kuş


Tevbesinde Durmayan Kulun Allah'a Seslenişi


Konu: Müminin Belâları


Konu: Kabirde Sorgu Melekleri


Konu: Hayırlı Akibet


Konu: Kanaat, Zühüt (Ahiret İşlerini Dünya İşlerine Tercih Etmek)


Konu: Kaza Ve Kader


Konu: İyi Kimselerin Az Olması


Konu: Afsun-Nazar Boncuğu Takmak- Büyü Yapmak- Nazar Değmek Ve Gaibten Haber Vermek


Konu: Dava - Karar Ve Şahitlik


Konu: Kıyamet Günü Zararlı Çıkacak Zenginler


Konu: Mirasçılık


Konu: İnsanların En Kötüsü


Konu: Doğru Ve Yalan Söz Söylemek


Konu: Hz. Muhammed'in Sünneti (İzi) Ve İhya Etmesi


Konu: Kötü Günahların Akibeti


Konu: Her Zorluktan Sonra Kolaylığın Olması


Konu: İçki İçmek


Konu: Allah'ın Haram Kıldıklarından Bazıları


Konu: Dilenciliğin Kötü Olması


Konu: Ahirette Allah'ı Görmek


Konu: Rüyalar


Konu: Çocukları Terbiye Etmek Ve Siyaseti İyi Bilmek


Konu: Zulüm Ve İhanet


Konu: Hz. Muhammed'in Vasiyetleri


Konu: İyiyi Emir - Kötüyü Nehy Etmek


Konu: Buluğa Ermeden Ölen Müslüman Çocukları


Konu: İnsan Öldürmek


Konu: Müslümanlar Arasında Tefrikacılık


Konu: Hz. Muhammed'in Hikmetli Sözleri


Konu: Hz. Allah'ın Kitabı Ve Hz. Muhammed'in Sünneti


Konu: Faiz


Konu: Müslümanların Birbirlerine Karşı Hakları


Konu: Komşuluk Hakları


Konu: Yetimi Korumak


Konu: Arabuluculuk


Konu: Ana Babaya İtaat Etmek


Konu: Akrabalara Yardım Etmek


Konu: İnsan Ve Hayvana Merhamet


Konu: Tevazu Ve Kibir


Konu: Kıskançlık Ve Kindarlık


Cennete Girmeyi Kazandıran Sebepler


Konu: Öfkenin Tedavisi


Konu: Ölümden Sonra Devam Eden Ameller


Konu: Kötülük Yapanı Bağışlama


Konu: Edepler Ve İrşatlar


Yemeğin Adabı (Kuralları)


Konu: Dünyanın Bayındırlığı Ümitledir


Konu: Aksırığın Adabı (Kuralları)


Konu: Selam


Konu: Genel Yasaklar


Konu: Sahipsiz Toprakların Onarımı


Konu: Umrâ Ve Rukbâ


Konu: Şüf'a Ve Satışlar


Hastaları Ziyaret


Konu: Müslümanların İhtiyaçlarının Görülmesi


Konu: Sadaka (Yardım)


Tıp, İlâç Ve Hastalıkların Sevabı


CAMİU’S-SAĞİR VE TERCÜMESİ İZAHLI 2000 HADİS-II



4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Tövbe (Allah'ın rahmet) kapısıdır. Bu kapı, batıda yetmiş senelik bir mesafe genişliğinde (bir hanın) kapısı gibidir. Tövbe kapısı, güneşin batıdan doğması gibi bazı kıyamet alâmetleri vuku buluncaya kadar açık kalır.”[1]




Bu hadisde iki hakikat ve iki işaret vardır:


a) Birinci hakikat: Yetmiş senelik bir mesafe genişliğinde bulunan bir hanın kapısına benzetilen Allah'ın rahmet kapısının açık kalması, Allah'ın müminlere karşı merhametinin bol olmasındandır.


b) İkinci hakikat: Böyle geniş olan Allah'ın rahmet kapısının açık kalması, kıyametin kopmasına işaret eden bazı alâmetlerin çıkmasına devam etmesindendir.


Çünkü bu alâmetlerin ortaya çıkmasıyla kıyametin kopacağına artık inanacak kimselerin yaptıkları tövbeler kabul olunmaz.


a) I. işaret: Sevgili peygamberimiz kıyametin birçok alâmetlerinin olmasına rağmen, “güneşin batıdan doğması” alâmetini hadisde yer vermesinin nedeni, ilk ortaya çıkacak alâmetin “güneşin batıdan doğması” alâmetinin olmasındandır.


b) II. İşaret: Hadisde, tövbe kapısının batıda bulunan büyük bir hanın kapısına benzetilmesinin nedeni, doğuda İslâm dinini kabul edenlerin olmaması ya da az olması, buna karşın batıda birçok insanın İslâm dinine inanmasındandır.[2]




5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İşlediği günahdan tövbe eden bir kimse, günah işlememiş kimse gibidir.”[3]


6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İşlediği günahdan tövbe eden kimse, günah işlememiş kimse gibidir. Allah'ın sevdiği mümin kuluna, işlediği günah bir zarar vermez.”[4]


7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Allah bir kulunun tövbesinden, çölde devesini kaybetmiş yaya ve perişan kalan bir kimsenin bulduğu devesinden ötürü duyduğu sevincinden daha çok sevinir.”[5]


8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Allah, bir kulunun yaptığı tövbesinden; bir susuzun bulduğu sudan, kısır bir kadının gebe olup çocuk doğurmasından, parasını kaybetmiş, bu yüzden de perişan kalmış bir yolcunun parasını bulduktan sonra duydukları sevinçden daha fazla sevinir. “Nasuha” (samimi bir yürekle) tövbeden bir kimse için, Hz- Allah, o kişinin yaptığı günahları, omuzlarındaki kâtip meleklerine, azalarına, ve bu günahın işlendiği yere unutturur. Kıyamet günü, mahkeme huzurunda aleyhine şahitlik yapamayacaklardır.”[6]


9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Allah kulunun diliyle istiğfar etmeden önce işlediği günaha karşı içten duyduğu pişmanlığını bildiğinden affeder.”[7]


10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Allah'ın nazarında tevbe eden gencin tevbesinden daha sevgili ve makbul, günahlarında ısrar eden ihtiyarın ise günahlarından dahi kötü bir şey yoktur.”


Yine Allah'ın nezdinde cuma günü veya cuma gecesi işlenen iyiliklerden daha iyi bir iyilik, işlenen kötülüklerden de daha fena bir kötülük yoktur.”[8]


11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ard arda bir günah işlemeye alışmayan hiç bir kul yoktur. Veya dünyadan göçünceye kadar ayrılmadığı, devamlı olarak kişinin işitmekte olduğu bir günah vardır.”


Şüphe yok ki, mümin, belâ içinde tövbekar, unutkan ve yaptıkları hatırlatıldığında hatırlayıcı olarak yaratılmıştır.”[9]




Elfeynet: Zaman, vakit.


Müfettenen: Bela ve fitne


Nesiyyen: Unutkan.[10]




12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Allah, altmış yaşını dolduran bir insanın ondan sonraki y samında (işlediği kötülüklerine karşı) hiç bir özür kabul etmez.”[11]




A'zere: Özür kabul etmemek.[12]




13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her namaz akabinde “Estağfirullahe ellezi lâ ilahe illa hüve hayyul kayyum” (Ondan başka hiç bir ilâh olmayan, her zaman diri, her şeyin varlığı O'na bağlı tüm yaratıklarının işlerini düzenleyen Allah'ın mağfiretini diler ve işlediğim günahlardan vazgeçerek onun emirlerine dönerim.) diye üç defa istiğfar etmeye devam eden kimse, düşman cephesinden kaçsa bile tüm günahları affedilir."[13]


14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kim, her gün yetmiş defa istiğfar ederse (Allah’ın mağfiretini dilerse) o kimse, yalancılardan yazılmaz.”[14]


15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Mümin erkek ve kadınlara istiğfar eden kimseye, istiğfar ettiği kadın ve erkek sayısınca sevap yazılır.”[15]


16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Mümin erkek ve kadınlar için her gün 27 kere istiğfar eden bir kimse, duası kabul olunan ve yüzü suyu hürmetine yer ehline rızık verilen kimselerden olur.”[16]


17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Allah, güneş batıdan doğmadan önce tövbe eden bir kimsenin tövbesini kabul eder.”[17]


18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ruh boğaza dayanmadan tevbe eden kişinin tövbesini Hz. Allah kabul eder.”[18]


19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Büyük bir günah, samimi bir yürekle edilen istiğfar karşısında kalamaz. (Af ile imha olunur.)[19]


20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Allah, haram kıldığını işleyen bir kulunun işlediği günahını çektirdiği ceza ile örter. (Affeder.)”[20]




Allah'ın haram kıldıklarından herhangi birini işledikten sonra şer'i bir hakim tarafından kendisine verilen cezayı çeken bir kimseye, kıyamet gününde ikinci bir ceza verilmez. Çünkü Hz. Allah'ın kuluna işlediği bir günahdan dolayı iki kere ceza vermesi adaletine aykırı düşer.[21]




21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Allah, bir mümini öldüren kimsenin tövbesinde yardımcı olmaz ve onu muvaffak kılmaz.”[22]


22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Allah (kesinlikle) tövbe eden mümin kulunun ölüp de huzuruna geldiğinde, işlediği günahı, aleyhine şahitlik etmemeleri için, omuzlarındaki koruyucu meleklerine, uzuvlarına ve günahın işlendiği yere unutturur.”[23]


23- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ey imanlı kişi, işlediğin kötülüğün hemen akabinde tövbe et. Gizlice işlediğin günahın için gizli, açıkça işlediğin günahın için ise açık olarak tövbe et.”[24]


24- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ey imanlı kişi işlediğin kötülüğünün hemen ardından onu imha edecek bir iyilik yap.”[25]


25- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ey imanlılar! (yerde olanlara) merhamet ediniz ki, (Rabbinizin) merhametine nail olasınız. (Size kötülük yapanları) af ediniz ki, Allah'da kötülüklerinizi af etsin. Hak sözüne işittiği halde kulak vermeyen ve devamlı olarak günah işleyenlerin vay haline”[26]


26- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“En iyi olanlarınız, (İşlediği günahından dolayı) belâ ile karşılaşan ve tövbe edendir.”[27]


27- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Günahların yazıldığı üç çeşit defter vardır:


a) Hz. Allah'ın, içinde yazılı olan günahlardan hiç bir şeyi affetmedi


b) Hz. Allah'ın içinde yazılı olan günahlardan hiç birini nazarî itibara almadığı,


c) Hz. Allah'ın yazılı olan günahların hiçbirinden vazgeçmediği defterlerdir.[28]




Açıklaması:


I) Allah'ın içinde yazılı bulunan günahlardan hiç bir şeyini affetmediği defterler. Bu defterin içinde “Allah'a şerik koşmak” günahı yazılıdır.


II) Allah'ın içinde yazılı günahlardan hiç birini önemsemediği defterler. Bu defterlerde ise, “Kulun kendisi ile Allah'ın arasında bulunan oruç, namaz gibi kulluk haklarını terk ettiği günahlar” yazılıdır.


Allah dilerse, (denizler kadar) günahları bile olsa gene affeder,


III) Allah'ın hiç birinden vazgeçmediği günahların yazıldığı defterler. Bunda ise, kulların birbirlerine ettikleri zulümlerin günahları yazılıdır. Bu zulümlerin kısas yoluyla alınıp mazluma verileceği şüphesizdir.[29]




28- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Irz, namus ve mal hususunda din kardeşine zulüm eden ve ölüp de hak ettiği azaba uğramadan yanına gidip helâllaşan mümin kuluna Allah rahmet eylesin. (Çünkü hak ettiği azabdan kurtulmak için) altın ve gümüşün bulunmadığı kıyamet gününde (altın ve gümüşün yerine) zulüm edenin iyilikleri alınıp mazluma verilir. Eğer zulüm edenin iyilikleri yoksa mazlumun günahlarının bir kısmı alınıp zulüm eden kimseye verilir.”[30]




Bu hadis, zulüm eden her müminin, her iş için zulüm ettiği mazlumun yanına gidip helâllaşmasını teşvik etmekte. Çünkü helâllaşmadan ahiret günü mahkeme huzurunda hesaba çekilecek olan müminin azabdan kurtulması ve zulüm ettiklerini ödemesi için, o günde para ve mal işe yaramayacaktır.[31]




29- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sabık:“Biz müminlerden iyiliklere koşan bir kimse, kıyamet günü cennete ve oradaki mükâfatına herkesden evvel varır.”


Muktasid: Bizden, iyilikleri kötülüklerinden fazla olan kimseler kurtulacaktır.


Zalim: Biz müminlerden zalim olan kimseler ise, ancak Allah'ın affı sayesinde kurtulacaktır.”[32]


30- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ey imanlı kişi! Nerede olursan ol, gücünün yettiği kadar Allah'dan korkup takvalığı elden bırakma. Allah'ı taş ve ağaç (gibi belli başlı her şey) in yanında an. (Bilmeyerek) bir kötülük işledikten sonra tövbe et. Gizlice yaptığın günahın için gizli, açıkça işlediğin günahın ise açık olarak tövbe et.”[33]


31- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ey Ayşe! İstemeyerek işlediğin günahdan hemen sonra Allah'ın mağfiretini dileyip tövbe et. Çünkü tövbe etmek, işlenilen günahdan pişmanlık duyup istiğfar etmek demektir.”[34]




Hadisde geçen bazı kelimeler:


Elmemti: İstemeyerek yapmak,


Nedem: Pişmanlık duymak,[35]




32- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Allah için şahitlik ederim ki, (maddi ve manevi her hangi) bir kötülüğe düşen akıllı bir kimsenin tövbesini kabul edip onu kurtaran Hz. Allah, varacağı yerin cennet olması için, onu bir kaç kere olsa bile işlediği günahlardan kurtarır.”[36]


33- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Günahların kefareti (onu örtüp yok eden) sevap; zorluklar karşısında tam abdest almak, devamlı camiye gitmek, kıldığı bir namazdan sonra ikinci bir namazı gözetmektir.”[37]


34- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kişinin bir günah işledikten sonra duyduğu pişmanlık (dolayısıyla yaptığı tövbe) işlediği günahına kefarettir."[38]


35- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Günah işledikten sonra “muhakkak ki benim rabbim vardır. Dilerse günahımı affeder, dilerse beni cezalandırır.” diye inanan bir kimse, Allah'ın affını hak etmiş olur.”[39]


36- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Muhakkak ki, Hz. Allah, işlediği günahından dolayı tövbe edip rahmetine sığınan-kulunu mükâfatlandırır.”[40]


37- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şüphesiz, işlediği günahı kalbinden çıkarmayarak göz önünde bulundurup samimiyetle tövbe eden ev bir daha o günahlara dönüş yapmayan mümin bir kimse, bundan ötürü cennete girecektir.”[41]


38- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şüphe yok ki, Hz. Allah, bir kulunun işlediği günahı hatırlayıp da üzüldüğünü gördüğünde kıldığı namaz ve tuttuğu orucu araç kılmaksızın işlediği günahın kefaretini ödemeden önce onu affeder.”[42]




İşlediği günahlardan ötürü üzülerek tövbe eden müminler için ne büyük müjdeler vardır. Gerçekten îman şuuruna sahip bir kimse, işlediği günahları kime karşı işlediğini ve bunun ne büyük bir suç telâkki ettiğini düşünüp üzülür. Allah'ın tövbe kapısını çalıp yanık bir yürekle pişmanlık içinde Allah'a dua eder. Bu durum karşısında rahmeti bol Hz. Allah, rahmet ve tövbe kapısını açıp ona rahmet nazarıyla bakar, günahından dolayı onu cezalandırmaz, affeder. Allah cümlemizi tövbe kapısının zilini çalan, yalvaran ve iman nurunu ortaya koyup içten nedamet getiren Salih kullardan eylesin. Amin...[43]




39- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Muhakkak ki, Allah'ın tövbesi için öylesine büyük bir kapı vardır ki, o kapının genişliği doğu ile batı arası kadardır. Bu kapı, güneş batıdan doğuncaya kadar kapanmayacaktır.”[44]


40- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şüphesiz, her kötülük için bir tövbe vardır. Ancak, kötü huylu geveze kişiler müstesnadır. Çünkü tövbe ettiği günahın ardından daha kötü bir günah işlerler".[45]


41- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Günahların kefareti, içten pişmanlık duymaktır. (Ey imanlılar! Allah'ın sıfatlarından birisi de af ve mağfiret edici olduğuna göre,) eğer siz günah işlemeseydiniz (ve tövbe etmeseydiniz) Hz. Allah, af etmek için günah işleyen bir kavim yaratırdı.”[46]




Tövbe için gereken üç şart:


a) Kişinin işlediği kötülükten vazgeçmesi,


b) Bir daha ona dönüş yapmayacağına niyet etmesi,


c) Zulüm ettiği kişi ile barışması,


Allah'ın bize karşı açtığı rahmet ve tövbeleri için, O'na binlerce hamd ve senalar olsun. Zira bizden evvel geçmiş milletlerin işledikleri günahların azabından kurtulmaları için, tayin edilen kefaret, kişinin kendisini öldürmesiydi.[47]




42- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“(Her kişinin oturup kalktığı) meclisin kefareti, “Subhanekellahümme ve bi hamdike eşhedü en la ilahe illa ente vahdeke la şerike leke estağfiruke ve etübü ileyke” dua cümlesidir.”


Manâsı:


“Allahım! Sen her türlü noksanlıklardan münezzehsin. Hamd ancak sana yaraşır. Şahitlik ederim ki, senden başka hiç bir ilâh yoktur. Birsin, ortağın yoktur. İşlediğim her kötülükten mağfiretini diler, tövbe edip emrine dönerim.”[48]


43- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Birine yaptığın gıybetin kefareti, onun için Allah'ın mağfiretini dilemendir.”[49]




Yapılan gıybet kişiye ulaşmadıysa, bunun kefareti, o kimseye Allah'ın mağfiretini dilemek, ulaşması halinde ise onunla helâllaşmakdır.[50]




44- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Muhakkak ki, müminin katilinin tövbesinin kabul olunması için üç defa ard arda Allah'a yalvardım, fakat Hz. Allah hiç birini kabul etmedi.”[51]


45- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Musa peygamber bir gün Allah'a şöyle dedi: “Ey rabbim! Adem peygamber kendisine verdiğiniz sayısız nimetlere karşı şükran borcunu nasıl ifade ederdi?” Bu soru üzerine Hz. Allah, “Adem peygamber, kendisine verdiğimiz nimetlerin, kesinlikte Ben'den olduğuna inanıyordu Bu inanış onun için şükür olarak kabul edildi” diye cevap verdi.”[52]


46- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Arkasından hemen sonra istiğfar edilen büyük günahların hiç biri büyük, devamlı olarak işlenen küçük günahların hiç biri küçük günah değildir.”[53]


47- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şüphesiz, Hz. Allah, ruh, boğaza gelip dayanmadığı müddetçe kulunun tövbesini kabul eder.”[54]


48- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Muhakkak ki, Hz. Allah, azabı en hafif olan cehennemliklerden birine şöyle buyuracaktır:


“Ey kulum! Dünya bütün zenginlikleriyle birlikte senin olsaydı, bu gün, azabından kurtulmak için feda eder miydin?”


Kul:


“Evet, Ya rabbi, hepsini feda ederdim.” Hz. Allah:


“Kulum! Babanın sülbündeyken, sana bundan çok daha kolay iman etmen için teklifde bulundum. Fakat sen red edip en nihayet küfüre saplandın.”[55]




Kıyamet günü, müminler hak ettikleri cennete girerken, kâfirler de cehenneme gireceklerdir. Cehennem o denli korkunç ve öylesini dehşetlidir ki, azabı en hafif olanlardan birine “Dünya tüm zenginlikleriyle sana verilmiş olsaydı, azabından kurtulmak için feda eder miydin?” diye sorduklarında kâfir kul, evet diye cevap verecektir.


Onun gireceği cehennem akrep ve yılanlarla doludur. Balıkları sı içinde yaşatmaya muktedir olan Hz. Allah yılan ve akrep gibi zehir kusan hayvanları cehennem kuyuları içinde muhakkak ki yaşatmaya muktedirdir


Dünya alemindeyken kâfirler, güneş ışığından kaçan kâfirler yaraş, kuşları gibi iman nurundan kaçarlar. Böylelikle insanoğlu, kendi kuyularını kendileri kazarak hak ettikleri cehennem azabına çarptırılırlar.[56]




Tövbenin Önemi



Ey ibadet yolunun yolcusu!.. -Allah seni muvaffak etsin- İlim Geçidi'ni aştıktan sonra tövbe geçidine vardın demektir. Hak yolunda ilerliyebilmen için bu geçitten de geçmen, bu engeli de aşman gerekir. İki sebep yüzünden Ulu Allah'ın merhamet kapısına yüz sürüp günahlarına bir daha geri dönmemek üzere tövbe etmelisin. Şimdi bu iki sebebi tek tek açıklamaya koyulalım:


1. Başarısızlığa düşmemek: İşlediği günahlarına tövbe etmeyen mü'min, ibadet etmeye muvaffak olamaz. Çünkü günahlarının çöktürdüğü uğursuzluk sahibini manevî mahrumiyet ve perişanlığa sürükler, ibadet etmesine engel teşkil eder. Günahlar öylesine birer ayak bağıdırlar ki mü'minin Allah'a itaat yolunda yürümesine, hizmetine koşmasına engel olurlar. Allah'a yönelmesini frenlerler. Zaten aslında günahların ağır yükü altında ezilmekte olan mü'minin bunlardan tövbe ederek sıyrılıp hafiflemedikçe, iyilik yapması, içinden gelerek ibadet etmesi mümkün değildir.


Fakat insanın günah işlemekte ayak diretmesi ise başlı başına bir felâkettir; gönlü karartır. Kararan gönlü de yoğun bir zulmet ve kasvetin bürüdüğü, inkâr kabul etmez bir gerçektir. Böylesine bir kalb samimiyet ve ihlâs, şefkat ve merhamet, saflık ve temizlik gibi üstün insanî duygulan içinden söküp atar. Hatta eğer Allah'ın rahmet ve mağfireti yetişmezse mü'mini küfre ve kötülüklerin içine iter. İçinde merhamet taşımayan ve kötü duygu ve düşüncelerle dolup taşan bir kalb nasıl Allah'a ibadet edebilir? Bir yandan günah işlemeğe, ötekine berikine halksızlık etmeğe devam eden bir kimse, ben Allah'a ibadet ediyorum, iddiasında nasıl bulunabilir? Üzerine pislikler sıvaşmış birisi Allah'a yalvarıp yakarmak için hiç nuruna çıkabilir mi? Sevgili Peygamberimiz diyor ki:


“İnsan yalan söylediği vakit, ağzından etrafa öylesine manevî manada pis kokular yayılır ki, iki yazıcı melek bile ağır ve pis koku yüzünden hemen oradan uzaklaşırlar.”


Böyle kötü bir dil Allah'ın ulu adını anmağa lâyık mıdır? Hemen cevap vererek söyleyelim ki günah işlemekte ayak direterek her an Allah'a isyan eden kul aydınlık yolu bulamaz, Allah'a karşı olan ibadet vazifesini yapamaz, yapsa da bu ibadet onda hiç bir zaman köklü insanî duygular meydana getirmez. Bütün bunlar kulun başına benliğine saran ağır ve çirkin günahlar yüzünden ve bunlara karşı bir daha dönmemek üzere tövbe etmemesinden ileri gelmektedir.


Şu sözleri söyleyen, gerçeği ne güzel dile getirmiştir: -Ey insanoğlu, eğer içinden gündüzleri oruç tutmak, geceleri de namaz kılmak gelmiyorsa, bil ki günahların seni sımsıkı bağlamış, bir yere kıpırdatmam aktadır.


2. Düzen ve kararlılığa kavuşmak: Mü'min tüm geçmiş günahlarına, bir daha işlememek üzere kesin olarak karar vermek ve bu kararlılık içinde Allah'tan günahlarının affını dilemek zorundadır. Bu hareket şekli onun hayatına düzen ve kararlılık getirecek, ona mutluluk ve kurtuluş sunacaktır. Yoksa günahlarından kesin bir tövbe ile arınmayan kulun işleyeceği ibadetler Allah katında kabul ve itibar görmeyecektir.


Ayrıca kulun günahlarına kesin olarak tövbe ederken, üzerinde kul hakkı varsa gidip davacıların gönül rızasını alması şarttır. Kulun günahlarından tövbe etmesi nasıl farz derecesinde üzerine borç ise, aynı şekilde hakkını yediği kimseye de varıp gönül rızasıyla hakkını helâl ettirmesi boynuna borçtur. Günahlarına tövbe etmeyen kul Ulu Allah'a karşı borçlu durumundadır. Böylesine bir durumda da yapılan çoğu ibadetler nafile, hediye mânasını taşımaktadır. Bu durum tıpkı şuna benzer: Borcunu ödememekte ayak direten bir kimse düşününüz. Bu kimse alacaklıya götüreceği ufak-tefek hediyelerle borcunu ödemiş olabilir mi? Olamaz. Hatta borcunu ödemediği için, alacaklı kimse, getirdiği hediyeleri geri çevirir.


Ey insan, bir yandan günah işlemeğe ve haram yemeğe devam ederken diğer yandan da helâl ve mubahı terk ederek ne kazanıyorsun? Hangi yüz ve suratla Allah'a yalvarıp yakarıyor, O'nu medh-i sena ediyorsun? Oysak Rabbin sana dargın ve kırgındır, öfkelidir, kızgındır. İşte günah üstüne günah işleyenlerin durumu bundan ibarettir.


Ulu Allah'tan bize yardım elini uzatmasını dileriz.


Soru: Tövbe ne demektir? Tüm günahlarından arınmak İsteyen kimse ne yapmalıdır?


Cevap: Tövbe kalb ile ilgili bir konudur. Ve kalbi günahlardan arıtarak orada Allah sevgisinden başka herhangi bir fanî varlığın sevgisinin kök salmasına müsade etmemek demektir.


Dîn ulularımız tövbeyi şöyle tarif ediyorlar:


“Sadece Ulu Allah'a hürmet ve saygı gayesi taşımak suretiyle O'nun gazabından korkarak daha önce işlenen bir günahı ikinci bir kere daha işlememeğe karar vermek ve tam manasiyle Allah'a yönelmektir.”[57]




Tövbenin Kabul Şartları:



Tövbenin kabul olması için yerine getirilmesi gereken dört şartı vardır. Şimdi bu dört şartı bir bir inceliyelim:


1. Günah işlememeğe kesin karar vermek: Kul günahından tövbe etmeğe kalkıştığı zaman bir daha asla günah işlemeyeceğine (kalbiyle Allah'a karşı kesin söz vermelidir. Bir daha da aynı günahı işlemeye yanaşmamalıdır. Eğer, günahı terk ettiği halde içinde bazen işlemek arzusu kımıldanıyorsa, o kimse tövbe etmiş sayılmaz; o günaha karşı içinden geçen bütün en ufak arzu kırıntılarını bile söküp atmaya çalışmalı ve bunun kesin kararını vermeğe bakmalıdır.


2. İşlenmiş olan bir günahtan tövbe etmek: Kul daha önce işlemiş bulunduğu bir günah için tövbe etmeli, pişmanlık duymalıdır. Daha önce işlemediği bir günah 'için tövbe etmemelidir. Çünkü o günahsızdır. Neye tövbe edecek? Meselâ sevgili Peygamberimiz (s.a.a.) hakkında:


“O, küfürden uzaktı.” diyebiliriz fakat:


“O, küfürden tövbe etti.” diyemeyiz. Dense bile çok yersiz ve manasız bir söz olur. Çünkü Peygamberimiz hiç bir zaman küfür üzere olmamıştır.


“Hz. Ömer küfürden döndü, tövbe etti.” diyebiliriz. Böyle bir söz gerçeği söylemekten başka bir şey değildir. Çünkü Halife Ömer daha önce kâfir idi. İslâmiyete sonradan girdi.


3. Daha önce işlenilen günah, bundan sonra işlenmeye kesin karar verilen günah şiddet ve derecesinde olmalıdır. Kul günahından tövbe ederken işlemiş olduğu günahının, bir daha işlememek üzere karar verdiği günahın dengi olması gerekir. Ancak tövbesi o vakit kabul görür. Meselâ yaşlı bir kimse güçlü kuvvetli olduğu gençlik yıllarının heyecanı ile zina suçu işleyerek namusa göz dikmiş olabilir veya yine kanının kaynadığı o yıllarda yol keserek adam soyabilir. İhtiyarlayınca bir gün bu işlediği ağır suçlarından ötürü tövbe ve istiğfar getirebilir.


Bu ağır suçlardan ötürü tövbe eden ihtiyar adama tövbe kapıları açıktır. Gerçekten tövbe etmişse kabul de görür. Yalnız şu farkla ki, bir daha zina suçu işlememeğe veya yol kesip insan soymamağa karar vermek şeklinde değildir. Çünkü artık zaten bunları işleyecek güç ve tâkattan düşmüştür; istese de yapacak durumu yoktur. Fakat bununla birlikte yalan söyleyebilir, bir başkasını çirkin iftiralarına kurban edebilir veya onu bunu çekiştirerek müslümanları birbirine düşürebilir. Bunlar ve bunlara benzer aynı derece ve şiddette suç ve günahlar işleyebilir. Ki bunlar da zina ve yol kesicilik derecesinde ağır ve çirkin birer günahtır. İşte bu yönden zinadan veya yol kesicilikten tövbe eden bir ihtiyarın tövbesi caizdir ve Allah katında da kabul görür.


Günahlar derece derecedir. Fakat aslında tüm günahlar bir nokta etrafında toplanıyor. Derece bakımından bid'atın altında kalanlar veya küfre sokanlar... Bid'at ise küfrün bir derece daha altında kalan günah çeşididir.


4. Tövbe sırf Allah için yapılmalıdır. Tövbenin kabul edilmesi için dördüncü şart da onu sadece Allah'a yapmaktır. Tövbe eden kimse, tövbe ederken daima Allah'ı düşünmeli, O'nun gazabını, acı azabını gözleri önüne getirmelidir. Yoksa dünyalık bir çıkar sağlamak niyetiyle, şehvet hırsıyla, makam ve mevki düşüncesiyle yapılan tövbeler Allah katında kabul görmeyecektir. Yoksulluktan kurtularak mal ve servete kavuşmak için tövbe etmek yahut işlemeğe gücü yetmediği bir fiilden veyahut da etrafındaki insanlardan korktuğundan dolayı tövbe etmek kabul değildir. Böylesine bir harekete girişen kimse tövbe etmiş sayılmaz.


İşte (buraya kadar verdiğimiz izahlar tövbenin kabul olmasını temin eden başlıca şartlardır. Bu şartları eksiksiz olarak yerine getiren mü'min tam manasıyla bir tövbe etmiş ve gerçekten Allah'a yönelmiş demektir.


Bir mü'mîni tövbe, etmeye zorlayan bir takım sebepler vardır. Bu sebepler başlıca üçe ayrılır. Şimdi de bunlar üzerinde biraz kalem gezdirelim:


1- Günahların doğuracağı kötü sonuçları göz önüne getirmek,


2- Allah azabının güç yetmez, takat getirilmez derecede çetin ve ağır olduğunu düşünmek,


3- Sınırsız kudret sahibi olan Ulu Allah karşısında kendi zavallı varlığını hatırlamak.


Düşünün bir kere!.. Dünyada güneşin yakıcı sıcağına ve hafif bir kaç kırbaç darbesine bile dayanamayan insanoğlu, acaba cehennemin kavurucu ateşine ve zebanilerin ağır topuz darbelerine nasıl katlanacak?


Yine zararsız bir sineğin vurmasından bile incinen zavallı insan, öte dünyada ateşten yaratılmış koskocaman akreplerin, deveboynu kalınlığında azılı yılanların sokuşlarına nasıl dayanacak? Cenabı Hakk'ın gazabına uğramaktan ve cezasına çarpılmaktan yine kendisine sığınırız.


Bütün bunlar, onları bir film makinasının şeridi gibi, gece gündüz gözleri önünden geçiren uyanık mü'mini tövbe etmeye ve sımsıkı Allah yoluna sarılmaya iten başlıca sebeplerdir. Başarı Allah'tandır.


Soru: Sevgili Peygamberimiz, “Günahlar karşısında derinden pişmanlık duymak tövbe etmek demektir,” diye buyurdular. Bunun dışında başka bir şart koşmadılar. Buna ne dersiniz?


Cevap: Şunu iyi bilmek gerekir ki, pişmanlık duymak kulun iradesine bağlı değildir. Öyle bir an gelir ki kul, ansızın pişmanlık duyabilir. Ama bu tövbe etmek demek değildir. Daha açıkçası şunu demek istiyoruz. Tövbe kulun irade ve isteğine bağlı bir pişmanlık halidir. Hatta o tövbe etmekle emredilmiştir. İşlediği günahları ve kötülükleri yüzünden mal ve servetinden makam ve rütbesinden olanların pişmanlığı tövbe mi sayılacak? Asla! O halde Peygamberimiz ne demek istiyor?


Bizim anladığımız kadarıyla “Pişmanlık, tövbedir” diyen Peygamberimizin bu sözünde ilk bakışta anlaşılması güç olan bir husus var. O da şudur:


“Pişmanlık Ulu Allah'a hürmet ve saygı besleyen, O'nun azabının korkusunu taşıyan bir hareket olmalıdır. Böyle bir pişmanlık sahibini gerçek tövbeye sevk eder. Tövbeye iten sebepleri düşünen kimse içten bir pişmanlık duyar ve bir daha günah işlemekten cayar. Bunun manası kulun bir daha işlememek üzere günahları terk etmesi ve bütün varlığıyla Allah'a yönelmesi demektir.


Soru: Tövbenin, bir daha işlememek üzere günahlara kesin bir son vermek demek olduğu iyice anlaşılmış bulunuyor. İnsanın küçük olsun, büyük olsun (hiç günah işlememesi mümkün mü? Kaldı ki Allah'ın en seçkin kulları olan peygamberlerin bile günah işleyip işlemedikleri hususunda ilim adamları arasında görüş ayrılığı vardır.


Cevap: İnsanın hiç günah işlememiş olması mümkündür; imkânsız bir şey değildir. Aslında günahsız, tertemiz olmak o kadar zor bir şey de sayılmamalıdır. Ulu Allah yaygın rahmeti ve nihayetsiz kudretiyle dilediği kullarını seçkin kılar, onlara tüm günahlarından arınmış lekesiz bir hayat sürdürür. Peygamberler bu sınıfa girerler.


Ayrıca insanoğlunun günaha girmesi için o suçu bilerek ve isteyerek işlemesi şarttır. Yanılarak işlenen günahlar yüce Allah tarafından affedilir.


Soru: Tövbe ettikten sonra tövbemi bozup yine günah işleyeceğimden korkuyorum. İşte bu korku tövbe etmeme engel oluyor. Tövbesine bağlı kalamayacak olan bir kimsenin tövbe etmesi bir fayda sağlar mı?


Cevap: Lânetlik şeytanın oyalama ve aldatmacasından başka bir şey olmayan bu zehirli fikirleri sana kim aşılıyor? Ya tövbe ettikten sonra b daha hiç günah işlemeden ölüp gidiversen!.. İşte imanını kurtardın ve lekesiz kurtuluşa eriştin demektir.


Tekrar günah işlemekten korkmaya gelince, tövbeni içten gelen kesin bir (kararlılıkla ve bağlılıkla etmeli; bu konuda iradeni terbiye ederek çelik gibi sağlamlaştırmalısın. Eğer bu kesin kararlılık ve bağlılıkta ayak diretebilirsen, hedefine varmış olursun. Ya ayak diretemez de kesin kararlılık ve bağlılıktan ayrılırsan!. O vakit üzerinde sadece yeni işlediğin günahlar leke olarak kalır. Geçmiş günahlarından arınmış ve kurtulmuş olursun. İşte kul hesabına bu bile büyük bir kazançtır. Demek oluyor ki tekrar günah işlemekten korkmak tövbe etmeğe engel değildir. Ve geçmişteki tüm günahları silip süpürür.[58]




Günahlardan Kurtulmanın Çareleri



Günahlar başlıca üç kısma ayrılır. Şimdi teker teker bunların üstünde göz gezdirelim:


1. Farz ibadetlerin terkinden doğan günahlar. Namaz, oruç, zekâ gibi Ulu Allah'ın kullarına farz kıldığı ibadetleri terk etmek ağır günahlardandır. Kul bunları imkânları elverdiği ölçüde kaza etmeğe bakmalıdır. Yoksa hali dumandır.


2. Allah ile kul arasında olan günahlar. İçki içmek, çalgı çalmak, faiz almak... gibi Allah ile kul arasında olan bu nevi günahları bir daha yapmamak üzere hemen tövbe etmek gerekir.


3. Kullar arası günahlar. İnsanların hak ve hukuku ile ilgili bulur bu çeşit günahlar affı en zor ve halli en müşkül günahlardır. Bunlar da çok mal, can, ırz, namus ve itikat konularında işlenir.


Haksız yere birinin malını elinde bulunduran mü'min hemen onu sahibine geri vermelidir. Eğer yoksul ve düşkün olup da iade edemiyor mutlaka gidip mal sahibiyle helâllaşmak zorundadır. Sahibini bulamıyorsa sadaka vermek imkânına da sahipse, mal sahibi adına sadaka dağıtmalı Yok buna da gücü yetmeyen mü'min, bol bol iyilik etmeli ve kıyamet günü hesaplaşmasında o kimsenin kendisinden davacı olmaması için de boyuna Allah'a yalvarıp yakarmalıdır.


Birinin canına kasteden, dinimizce Kısas Kanununa tâbidir. Ya kendi canını verecek, ya da canını aldığı kimsenin bedelini ödeyecek! Bunlar mümkün değilse, affetmesi için Ulu Allah'a durmadan yalvarıp yakaracaktır.


Yine uyanık bir mü'min birini çekiştirse veya bir başkasına iftira savurup küfretse, önce kimin yanında söyledi ise onları gidip bularak yanlarında kendi kendini yalancı çıkarmak sonra da çekiştirdiği veya küfrettiği şahıstan özür dilemek zorundadır. Bu şekilde yapınca daha kötü sonuçlar doğacağına kanaat getirirse, yine o vakit mü'min Allah'ın o şahsı kendinden hoşnut etmesini ve ona bol bol iyilikler vermesini dua ve niyaz etmelidir.


Eğer herhangi bir kişinin karısına çoluğuna çocuğuna hiyanet etmişse Hak Yolu Yolcusunun bunu açığa vurması veya helallik isteme yoluna sapması tehlikelidir. Çünkü bu gibi durumlar umumiyetle kanlı olayların çıkmasına, akla gelmez kötülüklerin doğmasına sebep olur. En iyisi mü'min kendisinden hoşnut ve zarı etmesi ve ona İyilikler bahşetmesi için Ulu Allah'a niyaz etmelidir. Çok az göze çarpmakla birlikte mağdur duruma düşen kimseyi ikna edeceğine ve başına bir felâket açmayacağına inanırsa helâllik de isteyebilir.


Bir kimse hakkında, “O kâfirdir, reform taraftarıdır, (bid'atçıdır) yollu kötü ve çirkin sözler söyleyerek ağır isnatlarda bulunan Hak yolcusu, hemen kendi kendini yalanlamalı, sonra da gidip o kimseden açıkça özür dilemelidir. Buna imkân görülmediği takdirde pişmanlık duyup affetmesi için Allah'a sığınmalıdır.


Kısaca söylemek gerekirse imanı bütün bir kimse, hak ve hukukuna tecavüz ettiği kimselerle helâlleşebilirse helâlleşir. Helâlleşemezse, kıyamet hesaplaşmasında kendisinden davacı olmamaları için bol bol sadaka dağıtır ve Ulu Allah'tan affını diler. Böylece bu nokta Allah'ın isteğine bağlı kalmış olur. Eğer kul yalvarış ve yakarışlarında samimi ise, Kıyamet hesaplaşmasında umulur ki Allah o kimseyi davasından vaz geçirtir. Her mü'min bu gerçekleri böylece bilip söz ve hareketlerini ona göre çekip çevirmeleri gerekir. Bu böyle biline!


Tövbe konusunda buraya kadar söylemeye çatıştıklarımızı yerine getiren ve kalbinin öz samimiyetiyle eski günahlarını tekrarlamayacağına kesin karar veren kul, tüm geçmiş günahlardan arınır ve yeni doğmuş bir çocuk saflığına bürünür. Tövbe ettiği halde geçmiş ibadetlerini kaza ederek yerine getirmeyen, hak ve hukukunu çiğnediği kimselerden helâllik almayan kulun, diğer günahları affa uğrar, fakat borç ve zimmet hanesi açık kalır.


Tövbe konusunda söylenecek sözler daha çoktur. Fakat buna bu kitabımızın dar olan hacmi müsait ve yeterli değildir. Burada mutlak bilinmesi gerekenleri zikrettik. Daha fazla inceliklere dalmadık. Ancak bu konuda daha da aydınlığa kavuşmak isteyenler “İhya-ül Ulûmüddin (Din İlimlerinin Diriltilmesi) adlı kitabın Tövbe bahsine bakabilirler. \


İmanı bütün kimse şunu iyice bilmelidir ki Tövbe Geçidi Tehlikeli, zorlu, aşılması güç ve bir an önce asılmazsa başı birçok zararlara sokar bilecek çapta önemli bir geçittir. İlmiyle âmil, sözüne güvenilir büyük ilim; adamlarımızdan Ebu İshak Esferânî anlatıyor:


“Ulu Allah'a tam otuz yıl diz çöküp yalvardım. Sırf bir daha günah işlememek üzere bana tövbe etmek nasip etsin diye! Sonunda baktım ki duam kabul olmadı, neden kabul olunmadı diye hayret ettim.


Fakat bir gece rüyamda bir ses bana bunun sebebini açık açık izah etti. Sesin sahibi şöyle diyordu:


“Neden hayret ediyorsun, ey Esferânî!.. Sen Allah'tan ne istediğinin farkında mısın? Hemen belirteyim ki senin tek arzu ve isteğin Allah’ın sevgili kulu olmak. “Şüphesiz ki Allah gerçekten tövbe edenleri ve günahlarından arınarak tertemiz hale gelenleri sever.”[59] Diyen Allah kelâmını hiç duymadın mı? İşte âyette de açıkça görüyorsun ki Allah'ın sevgilisi olmak pek kolay bir iş değil. Olmadığı için de bu yönde bir arzu ve istek hemen kabul edilmez.


Ey Tövbe kapısını çalan mü'min!.. Büyüklerimizin, din ulularımızın durumlarına şöyle bir göz at bakalım neler göreceksin? Onlar işi ne kadar ciddi tutuyorlar, gönüllerini temizlemek, âhiret yolculuğuna iyice hazırlanmak için neler yapıyorlar değil mi?[60]




Tövbenin Geciktirilmesinden Doğacak Olan Zararlar



Tövbenin geciktirilmesi korkunç tehlikeler arz eder. Günah ilk işlendiği anlarda kalb kararır. Bir an önce tövbe edilerek kalb o manevi kirden arıtılmazsa -Allah korusun- sonu uçurumdur. İnsanı hızla bedbahtlığa doğru sürükler.


Lânetlik şeytan ile Bel'am İbni Bâûrâ'nın durumlarını hatırlatalım. Bunlar önce günaha daldılar, sonunda da îmandan çıkarak küfür ve inkârın koyu karanlığına saptılar, ebediyyen bedbaht oldular.


Ey mü'min, gaflet uykusundan uyan, durmadan Hak yolda ilerlemeğe çalış! Ola ki yüreğindeki o kalın isyan damarını koparıp atar da, boynunu ağır günah yükünün altında kopmaktan kurtarırsın. Her günah siyah bir lekedir, kalbi karartır. Bunu hiç hatırından çıkarma. Kendini iyice tart. 'Bak bazı ermişler ne diyorlar:


“Günahlar gönülleri karartır. Kalbin kararmağa yüz tuttuğu da şundan anlaşılır: Eğer işlediğin günahların sana yükleyeceği ağır cezadan korkmuyorsan, ibadet etmeğe zaman ayıramıyorsan, daha başka bir deyişle doğru yola gelmiyorsan gönlün kararmış ve katılaşmış demektir.


Ey mü'min! Hiç bir günahı küçük görme. Sonra büyük günahlara daldığın halde kendini pak ve günahsız sanırsın. Kelmes İbni Hasan anlatıyor:


“Öyle bir günah işledim ki kırk yıldır affı için ağlıyorum.” Yanımda bulunanlar Kelmes'e


“Nedir o günah?” diye sorarlar, O da şu olayı anlatır:


“Günlerden bir gün bir din kardeşimiz ziyaretime gelmişti. Ona hususi bir balık alıp kızartarak ikram ettim. Afiyetle yedi. Yemek bittikten sonra komşunun duvarından bir parça çamur aldım. Misafirim bununla ellerini yıkadı, işte bu bir günahtır!..


Ey mü'min!.. Nefsini hesaba çek, bir an önce tövbe etmeye bak. Çünkü ecel saati meçhuldür, ne zaman çalacağı belli olmaz, her an kapını çalabilir. Dünya renk renk nimetleri, çeşit çeşit güzellikleriyle geçici ve aldatıcıdır. Nefs ve Şeytan aman tanımaz baş düşmanlarındır. Etrafını- çepeçevre kuşatan bu hain düşmanlardan kurtulabilmek için Allah'a sığın, O'na dön, O'na yalvar yakar. Âdem babamızı düşün.. Ulu Allah onu nihayetsiz kudretiyle yaratmış, ona can vermiş, sonra da meleklerinin omuzlarında Cennetine koymuştu. Sonra ne oldu? Âdem babamız orada bir günah işledi; Cennetten sürüldü. Bunun üzerine Ulu Allah Âdem'e şöyle hitap etti:


“Ey Âdem, ben sana nasıl komşuluk ettim, söyler misin?” Âdem de:


“İyi komşuluk ettin, ey Rabbim!” diye cevap verince Ulu Yaratan şu emri verdi:


“Ey Âdem, keramet tacımı bırak, benden uzaklaş. Bana isyan eden kimse, bana komşuluk edemez.


Rivayete göre Âdem babamız bu günahından ötürü eksiksiz iki yüz yıl iki gözü iki çeşme ağladı. Bunun üzerine Ulu Allah tövbesini kabul ederek onun günahını bağışladı.


İşte Âdem babamızın gerçek hikâyesi bu! Üstelik peygamber olan Hz. Âdem, bir günah yüzünden bu acı durumlara düşer ve dayanılmaz azarlara muhatap olursa, sayısız kötülükler işleyenlerin sonları ne olacaktır? Bir peygamber bunca yıl yalvarıp yakararak Allah'a tövbe ederse, Allah'a karşı isyan bayrağını çekmekte ayak direten zâlimler ne yapmalıdır?


Şair ne güzel söylüyor:


“Tövbe eden, tövbe ettiğine göre yine de içinde Allah'a karşı bir korku barındırıyor, demektir. Ya hiç tövbe etmeye yanaşmayan bedbahtların hâli ne olacak?”


Eğer tövbe ettikten sonra tövbeni bozar da ikinci kere günah işler sen yine tövbe et. Ama bu kere “İnşaallah bir daha ölünceye kadar günah işlemeyeceğim!” diyerek kararlı ol. Eğer günah işlemeyi huy edinmişçesine üçüncü, dördüncü kere tekrarlarsan, peşinden yine tövbe et. Günah işlemekten nasıl bıkmıyorsan, tövbe etmekten de bıkma. Umutsuzluğa düşme. Tekrar tekrar günah işledim diye tövbe etmeyi elden bırakma- Lânetlik şeytan sakın seni aldatıp da tövbe etmene engel olmasın. Çünkü tövbe etmeye heveslenmen, bir gün doğru yola girebileceğine alâmettir. Allah resulü diyor ki:


“İçinizden en iyileriniz, günahı çok olduğu halde umutsuzluğa kapılmayıp da bol bol tövbe eden; Ulu Allah'a yönelerek O'na yalvarıp yakaranınızdır.”


Ey mü'min!.. Şu İbret dolu Allah kelâmını düşün:


“Kötülük işleyenler veya kendi kendilerine yazık edenler, bu har ketlerinden sonra Allah'a tövbe ederlerse, Allah'ın çok bağışlayıcı ve esirgeyici olduğunu görürler.” [61]


Ey mü'min!.. Bir daha asla günah işlemeyeceğine kalbinin bütün samimiyetiyle karar verip and iç. -Yalnız Allah'ın takdir ettiklerinden kurtuluş mümkün değildir.- İmkân ve şartlarının elverdiği nispette hak hukukunu çiğnediğin kimselerle helâlleşmeğe bak. Helâlliklerini alamadıklarından ötürü de affetmesi için Ulu Allah'a yalvar. Ola ki haksızlığa uğrattıklarını senden hoşnut eder.


Vaktinde yerine getiremediğin üzerine borç olan kalmış ibadetleri kaza et. Sonra tüm vücudunu temizle, ellerini yıka, abdest al, dört ret namaz kıl. Namaz bittikten sonra Allah'tan başka her hangi bir fani varlığın göremeyeceği bir yere git ve orada yüzünü toprağa sür. Sonra baş toprak serp. En değerli uzvun olan yüzünü toprağa öylesine sür ki, iki gözün iki çeşme ırmak ırmak yaş akıtsın, gönlün hüzün ve yalnızlık türküleri yaksın, hakir olan kısık sesin hıçkırıklara karışsın. İşlediğin günahla bir bir ortaya dök. İsyan bayrağını çeken nefsinin azgın başını ez. Ve şu sözleri söyleyerek tepelemeğe bak:


“Ey utanmaz nefs! Artık daha günah işlemeğe son vermenin zamanı gelmedi mi, daha günaha doymadın mı? Bunca günahtan sonra Allah'ın gazabı karşısında durabilecek ve ağır azabına dayanabilecek gücün kaldı mı?


Daha buna benzer birçok şeyleri hatırında canlandır. Bol bol gözyaşları dökerek gönül kirlerini pakla. Bunlardan sonra da iki elini göğe doğru kaldırarak Allah'ına şu yakıcı sözlerle yakar:


“Allah'ım, kaçak kulun yine kapma döndü. Âsi kulun barışmak istiyor. Günahkâr kulun özür diliyor. Ne olur beni-affet, özrümü kabul et. Bana rahmet nazarınla bak, bana merhamet et.


Allah'ım, geçmiş günahlarımı yargıla. Âhir ömrümde sana karşı isyan etmekten beni muhafaza et. Çünkü her şey senin kudret elinin altındadır. Sen biz âciz kullarına karşı çok esirgeyen ve bağışlayansın.”


Sonra şu duayı okursun:


“Ey büyük - küçük tüm işlerin en sonunda baş vuracağı son kapı; ey gamlıların son dayanağı; ey “Ol!” deyince olduran, “Öl!” deyince de öldüren Ulu Allah!.. Her yanımızı, günahlar sardı. Ey sıkıntıları gideren Allah'ım, bizi bu günahların ağır sıkıntısından kurtar. Ben o günde yalnız sana güveniyorum. Tövbemi kabul et, ey gerçek tövbeleri kabul eden Allah'ım!.


Daha sonra da bol bol ağlayarak, feryad figân ederek şu sözleri haykır:


“Ey bir işi diğer işine sekte vurmayan; ey bir duyuşu, diğer duyuşu, diğer duyuşuna engel olmayan; ey yığın yığın isteyicilerin isteklerinden usanmayan; ey merhametlilerin en merhametlisi olan Allah'ım.. Sen dilediğin her şey yapmağa kaadirsin. Ne olur, bizi atfınla rızıklandır, bize rahmet ve mağfiretinin nihayetsiz tadını taddır.”


En sonunda da sevgili Peygamberimize salâvat getir, O'nun pak soyundan gelenlere, yolundan gidenlere rahmet oku.


Ey mü'min!.. Ayrıca Allah'tan bütün mü'minleri affetmesini dile, O'nun aydınlık yolunda yürü. Artık sen hiç caymamak üzere gerçek bir tövbe ettin Anadan yeni doğmuş bir çocuk gibi günahlardan arınmış bulunuyorsun Allah'ın gözdesi ve sevgilisisin. Tarifsiz sevaplar, ölçüsüz rahmet ve hareketler sana! Sana emniyet ve kurtuluşun engin ufku açıldı. Allah'ın gazabına uğramaktan, günahların boğucu sıkıntısından ve tasasından kurtuldun. Allah'ın izniyle böylece de Tövbe geçidini geçtin.


Geniş lûtfu ve yaygın rahmet iyi e doğru yolu gösteren yalnız Ulu Allah'tır.[62]




Tövbe İle İlgili Ayet Ve Hadisler Hikâyeler



Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ey iman edenler!.. Gerek kendinizi, gerekse ailelerinizi öylesine bir ateşten koruyunuz ki, onun yakacağı insanlarla taşlardır. O cehennemi iri gövdeli sert tabiatlı bir takım (azap) melekleri memur edilmiştir ki, Onlar Allah'ın emirlerini yerine getirmekte (asla) kusur etmezler ve emredileni (noksansızca) tatbik ederler. (Cehennem'e giderken dünyada Allah'ın emirlerine yüz çeviren kimselere):


“Ey kâfirler, bu gün (boşuna yere) özür dileyip yakınmayın. Siz bugün sadece (dünyada iken) yapmış o olduklarınızın cezasını göreceksiniz.”


“Ey İman edenler!.. İşlediğiniz günahlardan hiç bir zaman bozmaya cağınız bir tövbe ederek Allah'a dönün. Olur ki Allah, günahlarınızı örterek altından ırmaklar akan Cennetlere kor. O gün Allah, Peygamberi ve O'nunla beraber olanları utandırmaz. Onların nurları, önlerinde ve sağ taraflarında koşar. Onlar; “ey Allah'ım” derler “nurumuzu tamamla ve günahlarımızı bağışla, şüphesiz sen her şeye kadirsin.”[63]




1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şüphesiz ki Ulu Allah kulunun, işlediği günahlara pişmanlı duyarak tevbe etmesine şimdi okuyacağınız hikâyedeki adamdan daha çok sevinir:


İçinizden biri üzerindeki yiyecek ve içeceği ile birlikte binek hayvanını kaybetmiştir. (Aklına gelen her tarafı aradıktan sonra) adam, hayvanını bulmaktan ümidini kesmiş bir halde bir ağacın gölgesine uzan mı dinlenirken bir de bakar ki (kaybolan binek hayvanı) yanı başına dikilmiştir.


Adam hemencecik yerinden doğrularak binek hayvanını yularından tutar ve ölçüsüz sevinci içinde ne söyleyeceğini şaşırarak (“Allah'ım!.. Sen benim Allah!ım, ben de senin kulunum” diyeceği yerde) dili sürçüp “Allahım! Sen benim kulumsun, ben de senin Rabbinim” der. (İşte kulunun öz yürekli tevbesi karşısında Allah bu kulunkinden daha derin bir sevinç duyar.)[64]




Kör Yılanla Ona Hurma Taşıyan Kuş



Sonradan iyi amel ve temiz ahlâkı ile kendisini tanıyan müslümanların kanaatına göre veliler mertebesine yükselmiş olan bir zat doğru yola girmeden önceki halini bize şu ibret dolu sözlerle anlatıyor:


“Ben eskiden bir eşkıya idim. Dağ başında gelip geçenlerin yolunu keser; silâh ucu ile zorla aldığım yolcu malları ile geçimimi temin ederdim. Bir çete arkadaşımla Dicle nehri'nin kenarından geçerken iki hurma ağacı gördüm. Ağaçlardan biri meyveli öbürü de kupkuru idi. Ağaçlara yakından dikkatle bakarken iki ağaç arasında gidip gelen bir kuş gözüme ilişti.


Kuş, önce meyveleri salkım salkım sarkan yaş hurma ağacına varıyor; gagasına bir iki hurma takarak kuru hurma ağacına varıyor. Kuru dallar arasında bir müddet kaldıktan sonra, tekrar dönüp meyveli hurma ağacına geliyor ve arkasından yaş ve olgun hurmaları gagasına aldıktan sonra yine kuru ağacın dalları arasında bir yere uçuyordu.


Kuşun ağaçtan ağaca durmadan uçması ve meyveli ağaçtan aldığı hurmaları kuru ağacın dalları arasına taşıması merakımı çekti. Acaba bu işin sebebi ne olabilir diye düşünerek kuru hurma ağacına tırmandım. Ağaca çıkınca gördüm ki kuru ağacın dalları arasında kör bir yılan yatmaktadır. Ağaçtan ağaca uçan kuş da, ona meyveli hurma ağacından hurma taşımakta ve kuru ağacın çıplak dalları arasında kör ve çaresiz yılanın gıdasını temin etmektedir.


Bunun üzerine içimden şöyle düşündüm. Bu kuru dallar arasında yatan canlı varlık kör bir yılandır. İnsanlara zararlı olduğu için Peygamberimizin görüldüğü yerde öldürülmesine müsaade etmiş, izin vermiştir. Böyle iken Ulu Allah onun bile rızkını vermiş. Ağaçtan ağaca durmadan uçan kuşun yardımı ile meyveli ağacın hurmalarını yanı başına getirmiştir. Ben ise şükürler olsun, Allah'ın ortaksız varlığına samimi yürekle inanan bir kimseyim. Buna rağmen varlığı zararlı kör bir yılana bile kuru dallar arasında rızık veren esirgeyici bir Allah'ın kulu olduğumu unutmuş gibi kendimi kötü yollara kaptırarak geçimimi haram ve haksız yerlerden temin ediyorum. Ne kadar yanlış yola kapılmışım. Şu andan itibaren bütün yaptığım günahlara kırk bin kere tevbeler olsun, artık ben eşkiyalığı bırakarak geçimimi helâl yollardan kazanacağım.


“Ey Rahmeti bol esirgeyici Allah'ım! Yığın yığın geçmiş günahlarımı bana lütfederek sen bağışla! Senin dosdoğru yolunu gönlüme sindirip sana lâyık bir kul olmamı nasip eyle” diyerek yalvararak, eşkıyalığı bırakmaya kesinlikle karar verdim. Çete arkadaşlarım hafif sesle bir şeyler söylediğimi işitmiş; yanıma sokulmuşlar. Neler söylediğimi soruyorlardı.


Kuru ağacın dallan arasında gördüğüm çaresiz kör yılanı ve ona hurma taşıyan kuşu onlara bir bir anlattım ve gördüklerim karşısında eşkiyalığı tamamen bırakıp helâl yollardan rızkımı kazanmaya karar verdiğimi arkadaşlara bildirdim. Anlattıklarımın tesiri ile onlar da gözyaşlarını tutamamışlardı. Hepsi de bana uyarak eşkiyalıktan ayrılmaya karar verdiler. Böylece çete arkadaşlarımla birlikte yol kesiciliği bırakmış; Allah'ın serbest kıldığı yollardan geçimimizi tayin etmek üzere vedalaşarak yıllardan beri uğramadığımız evlerimize döndük.


Allah hepimizi yaptığı günahlara karşı tevbe ederek doğru yola giren kullarından eylesin. Amin...[65]




Tevbesinde Durmayan Kulun Allah'a Seslenişi



Hz. Musa zamanında bir adam vardı; bu adam sık sık günahlarına pişman olur, kesin ifadeli tevbeler eder; fakat aradan çok geçmeden sözünden cayarak eski günahlarını tekrar işlemeye dönerdi.


Bir gün her zamanki bin bir cümlelilik konuşmasını yaptıktan sonra Ulu Allah Hz. Musa'ya ettiği tövbeleri tutmayan kulu hatırlatarak şöyle buyurdu. “O'na benim tarafımdan de ki; yaptığı tövbeleri böyle sık sık bozmasın. Bana el kaldırarak gözyaşları dökerek verdiği sözleri aklı ermez bir bebek gevşekliği ile çiğnemesin. Sonra tütün tevbelerini kabul etmemi de yaptığı bütün eski yeni günahlar üzerinde kalır ve huzuruma yüklü günahlarının altında ezile ezile çıkar.”


Hz. Musa (a.s.) bin bir cümlelik konuşmasından döner dönmez o kulu çağırarak, Ulu Allah'ın buyurduklarını ona anlatır. Adam sonuncu defa niyetiyle kesin bir tevbe daha yaparak huy edindiği günahlara son verir, Fakat söz verirken gönülden pişmanlık duyduğu halde iradesi zayıf olduğu için bir kaç gün sonra yine eski günahları işlemeye döner


Hz. Musa (a.s.) tekrar bin bir cümlelik konuşmasına çıktığı zaman Allah Musa'ya yine o kulu hatırlatarak şöyle buyurdu.


“O kuluma benden yana de ki, ona artık iyice küstüm. Vermiş olduğu son sözü de çiğnedi. Artık benden rahmet ve mağfiret dilemesin.”


Hz. Musa (a.s.) dönünce o kulu çağırarak Allah'ın buyurduklarını ona bir bir tekrar eder. Yüce Allah'ın Musa vasıtası ile yolladığı bu haberi duyan kul hemen bir dağa çıkar ve Allah'a şöyle seslenir. “Yüce Allah'ım; bana Hz. Musa ile göndermiş olduğun haber nedir? -O kuluma bildir; beni küstürdü; artık duasını dinlemem- buyuruyorsun. Yüce Allah'ım; senin ulu rahmet ve mağfiret hazinen mi tükenmiştir? Yoksa benim gibi zayıf bir kulun günahı senin affediciliğine üstün gelebilir ki artık o kulumu affetmem buyuruyorsun?


Şerrin kapından boş çevrilince benim ulu kapından başkaca hangi kapım vardır? -Haşa- senden başka benim yalvaran sesime cevap verecek bir Allah mı vardır? Senden başka hiç bir Allahın var olabileceğine asla inanmamış olan bir mü'minin senin esirgeyiciliğinden ümit kesince hali nice olur? Cömertlik ve esirgeyiciliğinden ümit kesince halim nice olur? Cömertlik ve esirgeyicilik senin sayılmaz sıfatlarından değil midir? Bu sıfatların üstünlük ve zenginliği karşısında sinek kadar varlığımla benim işlediğim günahlar ne manâ ifade edebilir?


Eğer senin ululuğuna ve tükenmezliğine gönülden inanıp güvendiğim rahmetin tükendi ise beni azabına çarptır. Senden geleceği için ben azabına da razıyım. Benim için senin azabın da rahmetin gibi hoştur. Değil mi ki sayısız varlıkların arasında beni hususi olarak hatırlayıp bana haber gönderdin. İnanmış, varlığını bir ve ortaksız bildiği Allah'a adamış bir kul olarak bu benim için her şeyin üstünde değer taşıyan bir lütuftur.”


Tevbelerini tutmayan kulun bu samimi seslenişleri üzerine günahlı günahsız bütün kullarını sevgisi ile bürüyen Allah, Musa’ya şöyle seslenmiş.


“O, kuluma de ki benim için mühim olan kulumun her adımda beni gereken şekilde bilmesi ve üstünlüğümü tanımasıdır. Dağ başındaki gönülden seslenişleri ile bana olan gevşemez bağlılığını yeterince isbat etmiştir. Ona git ve benden yana müjdele ki böylesine sarsılmaz bir imanın sahibi oldukça, günahları yer ile göğün arasını bile doldurup taşırsa ben onu yine affederim. Çünkü kulumun dediği gibi ben sonsuz esirgeyici ve bağışlayıcı mutlak Bir'im.”[66]




Konu: Müminin Belâları



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Allah sevdiği kullarının feryat ve inlemelerini dinlemek için, kendisine belâ verir.”[67]


2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sahabiyeler (savaşların)dan bahsedildiğinde, durup tenkidden kaçınınız. Yıldızların etkilerinden bahsedildiğinde ise inanmayınız. Gene kader yazısından bahsedildiği zaman, şüphe etmekten kaçınıp bunun gerçek olduğuna inanınız.”[68]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bir müminin hastalığından dolayı yakınıp sabırsızlık göstermesine şaşarım doğrusu. Hasta olan mümin, hastalığından ötürü kendisine verilecek olan mükâfatları bilmiş olsaydı, muhakkak ki, ölünceye dek hasta kalmak isterdi.”[69]


4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bu ümmetin başına gelecek en büyük belâ birbirlerine düşüp savaşmalarıdır.”[70]




“Hz. Muhammed bu hadisde, müslümanlar arasında baş gösterecek bir savaşa işaret etmekte. Bu savaş müsümanların bel kemiğini kırıp birbirlerine düşürüp ayırdıktan sonra batının boyunduruğu altına sokacaktır.”[71]




5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Allah'ın, iki gözünü aldığı mümin kulunu cehenneme koyması adaletine aykırı düşer.”[72]


6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İki meleğin yaptıklarına hayret ederim. Semadan, yere inerek araştırıp namaz kıldığı yerde mümin kulu bulamadıklarında;”


Allah'ın huzuruna gelip şöyle seslenirler:


“Ya Rab! Şu ana kadar her gün ve gece falanca kuluna yazdığımız sevabı, bu gün aramamıza rağmen ibadetgâhında bulamadık. Onu hastalık ipiyle evinde bağlayıp hapsettiğinizden bir sevap yazamadık. Buna karşı Hz. Allah şöyle buyurdu:


“Ey meleklerim (iki meleğim) falanca kuluma sağlığında bir gün ve gece içinde işlediği sevapların aynını hiç bir noksanlık yapmaksızın yazınız. Hastalıkla hapsetmeme karşılık ona vereceğim sevapla birlikte, bu arada işleyeceği iyiliklerin sevabını da alacaktır.”[73]


7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“(Mümin kuluma) verilecek mükâfatın büyüklüğü, kendisine verilen belânın büyüklüğü nisbetindedir.”[74] 8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sıtma gibi herhangi bir hastalığa tutulan bir mümin, ateşe sokulup üzerindeki tüm kir ve paslardan arınan bir demire benzer.”[75]




Hadisde geçen bazı kelimeler:


Va'ku: Şiddetli sıtma,


Elhumma: Sıtma


Hadid: Demir,


Habeş: Pas ve leke,[76]




9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bir atlının bineğine sarılması gibi, fakirliğe hazırlanıp sarıl. Çünkü fakirlik, beni seven kimseye, gideceği yere varmak için hızla akan bir sudan daha hızlı koşup varır.”[77]




Ticfahen: Savaş anında kılıç ve mızrak darbelerine karşı ata giydirilen bir zırh örtüşüdür, fakat biz burada, atlının bineğine sarılması anlamında kullandık. Hadisde de kast edilen mâna budur.[78]




10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Mümin kul, üç şey sayesinde dünya ve ahiret de iyi olan tüm şeylere nail olur.”


a) Kendisine verilen1 belâ ve musibetlere karşı sabırlı olması,


b) Allah'dan gelen kaza ve belâlara rıza göstermesi,


c) Refah ve servet içinde olduğu zaman, Allah'ı unutmayıp duada bulunması,”[79]


11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Allah'ın en iyi şekilde bana gönderdiği Cebrail şöyle dedi:


“Ey Muhammed şüphesiz Hz. Allah sana selâm eder ve şöyle buyurmakta:


“Ben, ölüm nedeniyle bana gelmeyi sevmeleri için, dünyaya şöyle emrettim: Ey Dünya! Sen dostlarıma karşı şiddetli belâ ve kederli ol. Çünkü seni dostlarım için zindan, düşmanlarım için de cennet olarak yarattım.”[80]


12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Müminin başına bir belânın gelmesi, günahları için bir kefarettir.”[81]


13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Zarara uğramayan servette ve hastalık görmeyen insanda hayır yoktur.”[82]


14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ölüp Allah'ın huzuruna gelinceye kadar, gelecek olan her sene geçirdiğiniz seneden daha kötü olacaktır.”[83]




“Gelecek olan her sene, bir öncekinden daha kötüdür. Çünkü daha evvel geçmiş olan seneler, sevgili peygamberimizin zamanına ve İslâmiyetin devrine daha yakındır. İslâm güneşi doğmadan evvel iki cahiliyet devri ve dinsizlik, Hz. Muhammed'in devri uzaklaştıkça insanlar arasına yerleşir, ahlâksızlık rüzgârları ve fırtınaları tüm İslâm ülkelerine yeniden dönüş yapar, İslâm rejimlerini hor görüp daha üstün gördükleri batının mülevves ve kötü ahlâk rejimlerini beğenerek küfürbazlığına otururlar. Bunun içindir ki, geçmiş olan her sene, gelecek olan her seneden daha hayırlıdır.”[84]




15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Muhakkak ki, kaza ve belâyı, insana, aziz ve şerefli olması için veririz.”[85]


16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Allah bir hadisi kutside şöyle buyurmakta:


“Kendisine verdiğim belâya karşı bana hamd edip sabreden mümin kulum, anasından doğduğu gün gibi günahdan arınmış olarak yatağından kalkar.” Hz. Allah onun omuzundaki koruyucu meleklere şöyle emreder: “Şüphesiz ben, kulumu hastalıkla, iyilik yapmasına engel oldum. Öyleyse kendisine hasta olmadığı anlarda işlediği sevabların aynısını yazınız.”[86]


17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Mümin kul, kertenkele yuvasına bile girse, Hz. Allah ona eziyet verecek bir şey musallat ederdi.”[87]


18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Mümin kul, denizde bir tahta üzerinde bile tutunsa, Hz. Allah ona eziyet eden birini musallat ederdi.”[88]


19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Rahip olan Cüreyce bir din bilgini olsaydı, muhakkak ki anasının çağırışına cevap vermenin, içinde bulunduğu nafile namazına devam etmekten daha üstün olduğunu bilirdi. (Namazını bozup anasının çağrısına icabet ederdi.)”[89]




“Müminin anasının çağırışına cevap vermesi, içinde bulunduğu ibadete devam etmesinden daha üstündür” manâsını taşıyan hadisi şerifin iki nedeni vardır.”


a) Çocuğun ateşe düşmesi veya amanın kuyuya düşme tehlikesinin olması gibi önemli sebebler teşkil eden vakalarda namaz kılmakta bulunan kişinin anasının çağırışına icabet etmesi gerekir.


b) Sevgili peygamberimizin buyurmuş oldukları bu hadisi şerif, o devrin hak dinine mensup İnsanlara ait olmasındandır.[90]




20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Karşılaştığı belâyı nimet, bolluğu da musibet olarak kabul etmeyen, kâmil bir mümin değildir.”[91]


21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“(Ömrü) belâ ve hastalıkla geçen kişilerin kıyamet günü alacakları sevapdan ötürü, (Dünya hayatı refah ve huzur içinde geçen) sıhhatli kişiler, dünyada iken derilerinin makasla koparılmasını niyaz ederler.”[92]




“Dünyada iken hayati refah ve afiyet içinde geçen, vücuduna hastalık, malına zarar, namusuna leke, çocuğuna belâ gibi herhangi bîr musibet görmeyen kimseler, görenlerin kıyamet aleminde alacakları mükâfatları görünce, “Dünyada iken küçük değil, büyük belâlara maruz kalsaydık hatta derilerimiz düşmanlar tarafından makasla kesilip koparılsaydı” diye niyaz ederler.”[93]




22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Allah için gördüğüm eziyetleri kimse görmemiştir.”[94]


23- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hoşlanmadığınız halde yaptığınız güçlükler için, kıyamet günü karşılığını alacaksınız. Hayır ve sevap, sahibi için ahiret gününe ertelenmiştir.[95]


24- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hastalık gören her damarı için, mümin kişinin bir günahı indirilip bir sevap yazılır, bir makamı da yükseltilir.”[96]


25- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bir dikenin isabet edip de eziyet verdiği bir müslümanın günahlarından bir günah, ağacın yapraklarını dökmesi gibi dökülür.”[97]


26- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Dikene varıncaya kadar müminin eziyet gördüğü her belâ, günahlarına kefarettir.”[98]


27- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Mümin cılız bir ekine benzer. O ekin rüzgârın her esişinde yıkılır, rüzgârın durması halinde ise doğrulup eski halini alır.


Kâfir, çam ağacına benzer. Normal durumu (esen rüzgârlar karşısında) değişmez. Ancak Hz. Allah dilediği zaman, büyük bir afetle onu yıktırır.”[99]


28- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yeryüzünde Hz. Allah'ın dilediği kulları için, hastalık (gibi belâlar) bir terbiye aletidir.”[100]


29- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yaprakların ağaçtan dökülmesi gibi, hasta olan kişinin günahı dökülür.”[101]


30- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Üzüntü ve belâlar (ahiret aleminde müminler için) bir mükâfat vesilesidir.”[102]


31- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Herkesin yüzünün kapkara kesildiği o günde (kıyamet) belâ ve musibetler, sahibinin yüzünü ak çıkarır.”[103]




“Yağmur altında paslanmış demirin cila ile temizlenmesi gibi, çeşitli günah işleyen kulun günah kirlerinden arınması ancak belâ ve musibetler sayesinde gerçeklenir. Günah kirlerinden arınmamış bir kimsenin işlediği günahlar, kalbindeki iman aynasına karşı, güneşin önüne geçen bulutlar gibi geçip hakikati göstermesine engel olurlar.”[104]




32- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sıtma hastalığına tutulan kimseye ayak ve damarları titrediği müddetçe sevap yazılır.”[105]


33- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Mümin kişi için (en büyük) hediye, ölümdür. (Çünkü onu, dünyanın belâ ve musibetlerinden kurtarıp Allah'ın rahmetine kavuşturur.)”[106]


34- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İnsanların belâsı en çok olan kimseler, peygamberler, ondan sonra da (iman ve ahlâk bakımından) peygamberlere yakın olan kimselerdir. Çünkü kişiye dininin sağlamlığı kadar belâ verilir. Mümin, dininde sağlam bir imana sahipse belâsı çok şiddetli olur. Dini zayıf olan kimseye ise o oranda belâ verilir. Kısacası belâlar, yeryüzünde günahlarından arınmış olarak yürümeyinceye kadar yakasına yapıştığı mümin kulu rahat bırakmaz.”[107]


35- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İnsanlar arasında belâsı en çok şiddetli olan kimseler, öncelikle peygamberler sonra da salih (iyi amel işleyen) kimselerdir.”


And olsun ki, geçmiş ümmetlerin bazıları öylesine fakru zaruret içinde yaşarlardı ki, bir gömlek gibi kafalarına geçirdikleri abadan başka bir giyecekleri yoktu.


Yine, değiştirilecek elbise, yıkayacakları sabun gibi temizleme araçları bulunmadığından dolayı, kendilerini öldürecek çoklukta bitlerle musallat olunurlardı. Onlar (sağlam bir iman halkasına yapıştıklarından ötürü) sizin mal ve servete olan sevginizden ziyade belâlardan hoşlanırlardı.”[108]


36- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Allah, inlemelerini işitmek için, sevdiği kuluna belâlar verir.”[109]




“Anne ve baba, çok sevdiği evlâtlarının ağır bir hastalık altın da inlediğini görüp işittikleri zaman, acıyıp kendilerine karşı öncede yaptığı isyanlarını af edip bağışlarlar. İşte haz. Allah da sağlam bir imana sahip olan sevdiği kulunun işlediği yığınlarca günahına rağmen hastı (andığında onun inlemelerini dinleyip günahlarını affeder.”[110]




37- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“(Bir müminin gözlerinin) kör olması veya kulaklarının sağı olması günahları için bir kefarettir. Kısacası müminin vücudundan noksan olan uzvuna göre günahları affedilir."[111]


38- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hastalıkla geçen zaman, günahlarla geçen zamanı telâfi eder.”[112]


39- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Dünyada iken, müminin eziyetlerle geçirdiği anlar, ahireti (hak edeceği) eziyetli anlarını karşılar.”[113]


40- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ey İslâm ehli! (benden sonra) siz ordunuzla birlikte Şama kadar dayanacaksınız. Muhakkak ki, Şam size feth olunacaktır. (Şama girdikten sonra) bazılarınızda Taun, sivilce gibi hastalıklar ince yerlerinde görünmeye başlar, Onun yüzünden ölüm şerbetini içerler. Hz. Allah onları şehitler mertebesine yükseltip günahlarını temizler.[114]”




“Sevgili peygamberimiz bu hadisiyle tekriben kendisinden 3 sene sonra Şam beldesinin alınacağını, fakat askerlerden bazılarının Taun hastalığına yakalanacağına dair bir mucize haberi vermiştir. Peygamberimiz (s.a.s) kendisine peygamberlik rütbesi verildiği andan kıyamete değin yeryüzüne gelecek her hadiseyi sanki huzurunda olmuşcasına ilâhi bir aletle görüp haber vermiştir.


İşte peygamberimiz bu hadisle vermiş olduğu olay, otuz yıl sonra aynen vuku bulmuştur.”[115]




41- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Biz peygamberlere belâlar kat kat verilir.”[116]


42- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şüphe yok ki, Hz. Allah gerçekten mümin kulunu dünya mal ve servetine kapılmaktan, sizin hastanıza zarar vermesinden korktuğunuz yiyecek ve içeceklerden korumanız gibi korur.”[117]


43- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Muhakkak ki, Hz. Allah mümin kuluna işlediği günahlara kefaret olsun diye çeşitli hastalık belâları verir.”[118]


44- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Muhakkak ki, Hz. Allah kulunu verdiği nimetlerle imtihan eder. Buna karşı kul, kendisine düşen Allah'ın nimetlerine razı olup şükrederse, o mal bereketli kılınıp çoğaltılır- Fakat kul razı olmayıp şükür etmezse, kendisine verilen mal bereketli kılınmadığı gibi çoğaltılmaz da.”[119]


45- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şüphe yok ki, Hz. Allah şöyle buyurmuştur: “Dünyada iki gözünü aldığım mümin kulum için, mükâfat olarak ancak cennet vardır”[120]


46- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Muhakkak ki, Hz. Allah kıyamet günü şöyle buyuracaktır:


“Ey kulum! Hastalığımda neden beni ziyaret etmedin?” Mümin kul:


“Ey Rabbim! Sen ki, bütün varlıkların sahibisin. Ben nasıl seni ziyaret edebilirim?”


Hz. Allah:


“Ey kulum! Bilmez misin? Falanca mümin kulum hastalandı. Onu ziyaret etmedin. Ziyaret etseydin, beni (rahmetimi) orada bulurdun. (Dolayısıyla onu ziyaret etseydin beni etmiş olurdun.)” Hz. Allah:


“Ey kulum! Senden yemek istedim. Neden vermedin?” Mümin kul:


“Ya Rab sen ki, tüm varlıkların sahibisin. Sana nasıl yemek verebilirim?” Hz. Allah:


“Ey kulum bilmez misin? Aç olan falanca kulum senden yemek istediğinde onu neden doyurmadın? Onu doyursaydın, beni orda bulurdun.” Hz. Allah:


“Ey kulum! Senden su istediğimde bana neden vermedin?”


“Ya Rab! Sen ki, bütün varlıkların sahibisin. Sana nasıl su verebilirim?” Hz. Allah:


“Ey kulum! Bilmez misin? Susuz olan kulum senden su istediğinde sen ona neden vermedin. Onun susuzluğumu dindirseydin, beni orda bulurdun.”[121]


47- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şüphe yok ki, Hz. Allah mümin kuluna, hastalığı devam ettiği müddetçe işleyemediği iyilikleri için, sağlığında iken işlediği iyiliklerin sevabından daha çok sevab yazar.”[122]


48- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şüphesiz, salih kimselere şiddetli belâlar verilir. Yine bir dikenin isabet ettiği mümin kimse için, bir günah indirilip bir makam yükseltilir.”[123]


49- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şüphesiz, müminlerin belâları şiddetli olur. Çünkü bir diken veya daha büyük bir şeyin veyahut bir hastalığın isabet ettiği mümin kimse için, bir makam derecesi yükseltilip bir günahı da silinir.”[124]


50- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Muhakkak ki, Allah'ın en kötü kulu, malına ve çocuklarına belâ gelmeyen kimselerdir.”[125]


51- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şüphesiz, (kıyamet günü verilecek büyük mükâfatlar (dünya da iken kendisine verilmiş) büyük belâlar nisbetinde olur.”


52- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şüphesiz Hz. Allah, belâyı ancak sevdiği kullarına verir. Buna karşı kul, kendisine verilen belâlara rıza gösterirse, Allah'ın rızasını kazanmış, öfkelenirse gazabını hak etmiş olur.”[126]




Konu: Kabirde Sorgu Melekleri



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Muhakkak ki, kabre konulan kişi, (kendisine akıl ve ruh verildiğinde) akraba ve yakınlarının yanından donup giderken çıkardıkları ayak seslerinin şakırtısını dahi duyar. Bu arada başucuna gelen iki melek onu oturtup sorguya çekerler: “Sen dünyada iken Hz. Muhammed hakkında ne düşünüyordun.” bu sorunun cevabını verecek olan kimseler iki gruba ayrılır:


a) Mümin olan kul, iki meleğin Hz. Muhammed'in hakkındaki kendisine sordukları soruyu şöyle cevaplandırır: "Ben Hz. Muhammed’in Allah'ın kulu ve resulü olduğuna şehadet ve ikrar ederim.” Bunun üzerine kendisine şöyle denilir:


“Cehennemdeki yerine bak ki, Hz. Allah imanın sayesinde onu senin için, cennete ki bir makamla değiştirdi.”


Bundan sonra kul, cennetteki makamını görüp, kabri otuz beş metre kadar genişletilir, içi yeşil bir bahçe gibi olur. Bu durum ise, kıyamete kadar devam eder.


b) Kâfir veya münafık olan kul, iki meleğin “dünyada iken Hz. Muhammed'in hakkındaki inancın ne idi?” sorusuna şöyle cevap verirler:


“Ben, bu konuda hiç bir şey bilmiyorum. Ancak başkalarının düşündükleri gibi düşünüyorum.” Melekler:


“Bu konuda ne bir bilgin ne de okumuşluğun var” diyerek demirden yapılmış bir balyozu iki kulakları arasına öylesine indirirler ki, bu şiddetli darbeden dolayı kâfirin çıkaracağı sesi, insan ve cinlerin dışında tüm canlı varlıklar işitirler.


Bundan sonra kabri, kaburgaları birbirine geçecek kadar dalaştırılır.”[127]


2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şüphe yok ki, kabir, ahiret alemine uzayıp giden yolun ilk merhalesidir. Kabir merhalesinden kolaylıkla kurtulacak olan kişiler, diğer merhaleleri daha da kolay geçeceklerdir. Bundan kolaylıkla geçemeyenler ise, gelecek olan diğer merhaleleri çok daha zor geçeceklerdir.”[128]




“Her yolculuğun birçok durakları vardır. Yolcu bu durakları teker teker varıp geçmek zorundadır. Bunlardan bazıları bu durakları kolaylıkla geçerken, bazıları ise zorlukla geçerler. Ahiret yolculuğu da her ne kadar buna benzerse de ilk durağı olan kabir çok zor bir durak olduğundan, herkesin kolaylıkla geçmesi imkânsızdır. Bu duraktan geçmeyi başaran mümin kişi için, diğer duraklar kolaylaşır, zorlukla geçen kimseler için ise, diğer duraklar daha da zorlaşır.”[129]




3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şüphesiz kabrin sıkıştırması vardır. Müminlerden birisinin kurtulması mümkünse, bundan kurtulacak olan (sahabiyelerden) Muaz oğlu Sait olacaktır.”[130]


4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ölülerinizi defin etmeyi terk etmenizden korkmasaydım, muhakkak ki, kabir azabının balyoz seslerini size işittirmesi için Allah'a dua ederdim.”[131]


5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Gördüğüm en korkunç manzara kabir manzarasıdır.”[132]


6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kabrin sıkıştırması, müminin işlediği günahlarından af edilmeyen kısmın kefareti olacakdır.”[133]




Konu: Hayırlı Akibet



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kulum, rahmetime kavuşmayı severse, bende onun rahmetim kavuşmasını isterim. Benim rahmetime kavuşmaktan hoşlanmayan kulumun ise, rahmetime kavuşmasından hoşlanmam.”[134]




Konu: Kanaat, Zühüt (Ahiret İşlerini Dünya İşlerine Tercih Etmek)



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Dünya için ilgi duymak bana ne gerek. Çünkü ben dünyada bir ağacın gölgesinde biraz oturduktan sonra giden bir yolcu gibiyim.”[135]




Bu hadisi işiten validemiz Hz. Ayşe, sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed'e şöyle dedi:


“Ey Allah'ın resûlu! hadisde sözü geçen “Allah’ın rahmetine kavuşmak” dan gaye ölüm müdür? Ölümse, muhakkak ki, hepimiz ondan nefret ederiz. Bunun üzerine peygamberimiz şöyle cevap verdi:


“Ey Aişe! Mümin bir kul, Allah'ın rahmetine kavuşmayı ister, Allah onu ister. Çünkü Allah'ın rahmeti ve cennetiyle müjdelenmiştir. Kafir ise, Allah'ın azab ve gazabı kendisine haber verildiğinden, Allah'ın gazabını kavuşmaktan nefret eder, Allah'da ondan nefret eder.”


Peygamber efendimiz (s.a.s.)'ın validemiz Hz. Ayşe'ye buyurdukları gibi, Allah'ın rahmetine kavuşmakdaki gaye ölüm değildir.[136]




2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Haris, helâl olmayan maldan kazanmak isteyen kimselerdir.”[137]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Allah mümin kulunu, dünyalığa karşı zahit olmaktan, midesini haram olan lokmadan, tenasül uzvunu fuhuşdan korumaktan daha güzel süslemez.”[138]


4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Muhakkak ki, dünya malı yeşil, cazibeli ve tatlıdır. Kim onu helâl yoldan kazanırsa, bereketli olur. Haram yoldan kazanan kimse ise cehennemi hak etmiş olur. Birçok kimseler vardır ki, Allah'ın, peygamberin haram kıldığı malları, nefsinin arzularına dalarak kazanır. Böyle 'kimseler için kıyamet günü cehennem azabından başka hiç bir şey olmayacaktır.”[139]


5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Muhakkak ki, dünya malı yeşil, cazibeli ve tatildir. Onu hırsla helâl yoldan kazanırsa bereketli olur. Kim onu, nefsinin arzularına uyarak haram yoldan kazanırsa bereketli olmaz. Böyle kimseler yiyip doymaz kişilere benzer. Üstteki (veren) el, alttaki (alan) elden daha hayırlıdır."[140]




Hadisin sebebi: Hakim adındaki kişi, peygamberimizin huzuruna gelerek bir şeyler istedi. Peygamberimiz de kerelerce istediği şeyleri verdikten sonra kendisine yukarıdaki hadisi nasihat olarak verdiler. Bunun üzerine Hakim, “Ya Resûlullah! Bundan sonra kimseden bir şey istemem ve elimi Arapların elleri altında bulundurmam.” dedi.[141]




6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sen illâ dilencilik yapmak istiyorsan, salih kimselerden iste.”[142]




Hadisin sebebi: Feras adında fakir bir sahabiye, peygamberimizin huzuruna gelerek:


“Ya Resûlullah! Çok fakir ve perişan bir haldeyim. Dilencilik yapayım mı? Peygamberimiz buna şöyle cevap verdiler:


“Dilencilik yapma. Çünkü o iyi bir şey değildir.” Bundan sonra aynı kişi tekrar tekrar peygamberimizin yanına gelerek izin istedi. Bunun üzerine peygamberimiz:


“Sana dilenciliğin iyi bir şey olmadığını söyledim. Fakat illâ yapmak istiyorsan, imanlı salih kimselerden iste.” buyurdular.[143]




7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ey Ademoğlu! Yeterince malın olduğu halde seni azdıracak kadar çok mal istiyorsun. Az mala kanaat etmez, çok mala ise doymazsın.”


Ey Ademoğlu! Bedenin sağlıklı, milletin arasında güvenlikte ve o günün sana yetecek kadar yiyecek, içeceğin olduğu halde sabahlıyorsun. Dünya malına karşı haris değil, iffetli olman gerek o halde.”[144]


8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Cebrail bana gelerek şöyle dedi:


“Ey Muhammed! Dilediğin kadar yaşa. Fakat muhakkak ki, sonu gene ölüm olacaktır. İstediğin şeyleri sev. Sonu gene ondan ayrılık olacaktır. Dilediğin işleri yap. Yaptığın işlerin karşılığını mutlaka alırsın. Amelin iyiyse karşılığı mükâfat, kötüyse, azabdır.


Ey İnsanoğlu! Bil ki, müminin şerefi, geceleyin kalkıp, vaktini ibadetle ihya etmesidir. Müminin aziz olması ise, başkalarına muhtaç olmamakdır.”[145]




Bir insan bin sene yaşasa bile, gene boşunadır. Çünkü yaşadığı dakika, saat, günler, aylar ve yılları unutur. Zaman ona sanki yeni doğmuş gibi gelir. 950 sene yaşayan Nûh peygambere:


“neler hatırlıyorsun diye soruldu. Bu soruya hiç bir cevap bulamayan Nuh peygamber ancak şöyle diyebildi:


“Ben, sanki dünyaya yeni gelmiş gibiyim.”[146]




9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ey imanlılar! Dünya malını isterken, hırsla değil, yumuşaklıkla isteyin. Çünkü her insan, kendisine (kalemi ezeli ile) ne eksik ne fazla yazılan dünya nimetine er geç kavuşacaktır.”[147]


10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Dünyaya kapılmayınız. Çünkü dünya, yeşil cazibeli ve tatlıdır (Kendini ona kaptıran bir kimsenin ondan kurtulması çok zordur.)”[148]


11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bir kaptaki iki katık (bal ile süt)'ü yemediğim gibi haram da kılmam”[149]




“Birbirine karışmış bal ile süt mideye ağır geldiğinden dolayı peygamberimiz, bunun yenmesini haram değil, fakat çirkin görmüştür.”[150]




12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Allah sevdiği kulunu dünyaya kapılmaktan, sizin hastanızı su içmesinden koruduğunuz gibi korur.”[151]


13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kendisine az konuşmak ve zahitlik verilen bir kimse gördüğünüz zaman, ona yaklaşınız. Çünkü ona, hikmetli bilgi ve düşünceler verilmiştir.”[152]




“Geveze olmayan (az konuşan) ve dünya malına karşı zahit (fazla düşkün olmayan) bir kimseye hikmetlerle dolu bilgi ve düşünceler verilmiştir. Bu yüzden bu gibi kimselerle arkadaşlık kurup sohbet etmek, zarar değil, bilâkis fayda verir.”[153]




14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Adamın birisi (Sevgili peygamberimizin huzuruna gelerek) şöyle dedi:


“Ey Allah'ın resulü! Bana öylesine bir iş göster ki, ben onu yaptığın zaman hem Allah, hem de insanlar beni sevsin. Peygamberimiz buna karşı şöyle cevap verdi:


“Dünyalığa karşı zahid ol ki, başkalarının elindeki mala karşı zahid ol (göz dikip kendilerinden isteme) ki, insanlar seni sevsin.”[154]


15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sizi ayıp ve haram sayılan mallara, hakir ve tuhaf olan şeylere sürükleyecek cimrilikten Allah'a sığınınız.”[155]




Hadisde geçen bazı kelimeler:


Tama': Cimrilik,


Tebâ: Ayıp olan şeyler,


Metme': Hakir olan şeyler,


La metme’; Yenilmeyecek kadar çok hakir olan şeyler,[156]




16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Allah'ın yeterli gördüğü zenginlikle kendinizi zengin sayınız. Bu da sabah ile akşam yemeğidir.”[157]


17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Misvak gidi basit bir şey için dahi, başkasından bir şey isteme.”[158]


18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Er geç ihtiyarlayacak olan ademoğlunda yalnız iki şey genç kalır:”[159]


a) Hırs: Dünya mal, makam ve rütbe gibi şeylere aşırı düşkün olmak,


b) Uzun emel: Dünya mal ve servetine, rütbe ve makamına karşı sonsuz emel beslemek.”[160]


19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ey insanoğlu, Allah'dan korkunuz. Dünya malını istemekte yumuşak davranınız. Çünkü (ilâhi kalemle kendisine yazılmış olan) nasibini (gecikse bile) almadan hiç kimse ölmez. Öyleyse Allah'dan korkup dünya talebinde aceleci olma. Size helâl olanı alınız, haram olanı ise terk ediniz.”[161]


20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Muhakkak ki, dünya malı, yeşil, cazibeli ve tatlıdır. Helâl yoldan kazanılırsa bereketli olunur- Kim nefsinin arzularına uyarak haram yoldan kazanırsa, bereketli olunmaz. Böyle kimseler ise, yiyip doymaz kimselere benzer. Üstteki (veren) el, alttaki (alan) elden daha hayırlıdır!”[162]


21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Gerçekten zenginlik, başkasının elindekine göz dikmeyip ondan umut kesmektir. Cimrilikten kaç. Çünkü cimrilik, hazır bir fakirliktir!”[163]




“Başkasının elindekine göz dikmek, onu elde etmek için koşmak, huzursuzluktan başka bir şey değildir. Fakir olan bir insan, fakirliğinden dolayı arzu ettiklerine ulaşamayarak yoksulluk içinde bocalayıp durduğu gibi, zengin olduğu halde cimri olan bir insan da mal ve servetinden faydalanamayacağı için, fakirlik içinde bocalayıp durur.”[164]




22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Gerçekten zenginlik, başkasının malından umudunu kesmektir. Cimriliğe doğru yürüyen bir kimse, acele değil, yavaş yürüsün. (İllâ cimrilik yapmak -istiyorsa, çok değil, hiç olmazsa az yapsın. Çünkü fazla cimrilik kişiyi tehlikelere sürükler.)”[165]


23- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İslâmiyeti kabul etmiş, malı yeterli ve Allah'ın kendisine verdiği rızka kanaatkar olan bir kimse, saadete kavuşmuştur.”[166]


24- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ölüm, dünya malına az rağbet ettirmek ve ahiret işlerini teşvik etmek bakımından herkes için yeterlidir.”[167]


25- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bir ev, ekmek ve erkek ile kadının avret yerlerini örtecek elbiseden fazla olan malda sahibinin hakkı yoktur. (Saydıklarımızdan fazla kalan mallar, olmayanların hakkıdır.)”[168]




“Bir müslümanın oturacağı bir evi, yiyecek, içecek ve giyeceklerinden fazla arta kalan malı, kendisinin değil, fakirlerin hakkıdır. Çünkü zengin olan bir insan her gün bir kaç çeşit yemeği sofrasında bulundururken, fakir olan bir insan sofrasında ancak bir türlü yemek bulundurur ya da bulunduramaz. Onun için yokluk içindeki ızdırabından fakiri kurtarıp refaha kavuşturmak muhakkak ki, zenginin hakkıdır.”[169]




26- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Gerçek zenginlik, malın çokluğu değil, kalbin kanaatidir.”[170]


27- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Dünyada birer misafir gibi olup, camileri kendilerinize mesken edininiz. Az gülüp çok düşününüz ve ağlayınız. Şehevi arzular ve şahsi görüşler aranızda ihtilâf ve tefrikacılık yaratmasın. Çünkü siz, içinde oturulmayacak kadar yüksek binalar yapıyor, yenmeyecek mallar topluyor, kavuşamayacağınız şeyler hakkında uzun emeller besliyorsunuz”[171]




“Dünyada konakladığı yerden bir müddet sonra ayrılacak misafirler gibi olunuz” anlamını taşıyan bu hadisi şerif, bizlerin dünyada az bir müddet kalıp ondan sonra ahiret alemine intikal edeceğimize işaret etmektedir. Allah'ın zatı sıfatına delâlet eden dünyadaki dağlar, denizler gibi tarihi eserlerin hakiki mimarı olan canlı ve cansız varlıkların yaratanı hakkında düşünüp O'nun varlığını kabul ediniz. Avrupa gibi küfür diyarlarından gelmekte olan kirli ve zararlı küfür düşüncelerine kapılıp aranızda ihtilâfa düşmeyiniz. Tefrikacılık yaratarak birbirinize düşman olmayınız.”




28- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her biriniz dünya malını, yolcunun yolluğu gibi azaltmaya çalışsın.”[172]




“Yolcunun yanında götüreceği azığın az olması gerekir. Çok azık, yolcunun varmak istediği hedefe engel olur. Dünya yolculuğuna çıkmış olan bizler, fani olan dünya malını fazla çoğaltmamız, bizim ahiret aleminde saadete kavuşmamıza engel olur.[173]




29- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Katıkların arasında, yalnız sirkenin bulunduğu ev ne evdir.”[174]




“Sevgili peygamberimiz (s.a.s.) bir gün, Ümmühan adındaki hanımın evine uğradığında şöyle buyurdular: “Evinde yiyecek bir şey var mı?” Bunun üzerine Ümmühan:


“Hayır, efendim, kuru ekmek ve sirkeden başka bir şey yok” deyince peygamberimiz (s.a.s.) yukarıdaki hadisi şerifi buyurdular.[175]




30- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Dünyayı fazla seven bir kimse, ahiretine zarar verir. Âhiret işlerini dünyasından daha üstün tutan kimse ise, dünyasına zarar verir. Öyleyse sizin için ebedi olarak kalacak ahiret hayatını dünya hayatına tercih ediniz.”[176]


31- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Allah'a yemin ederim ki, dünyanın bakiliği ahirete nazaran, batırdığınız parmağınızı sudan çıkarırken aldığı suyun denize karşı olan azlığı kadardır.”[177]


32- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her türlü zevke son verdiren ölümden çokça bahsediniz.”[178]


33- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her çeşit zevk ve eğlencelere nihayet verdiren ölümü anınız. Çünkü zor bir hayat içinde yaşayan fakirin ölümden bahsetmesi hayatını kolaylaştırır. Bolluk içinde bulunan bir kimsenin ölümü anması ise, ona karşı günah yollarını kapatır.”[179]


34- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Allah'ım! Gerçek hayat, ancak ahiret hayatıdır.”[180]


35- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Allah'ım Muhammed ehlinin dünyadaki rızkını yetecek kadar ver.”[181]


36- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şüphe yok ki, kulun gaye ve hedefi ahiret olduğu takdirde, Hz. Allah o kişinin işlerini toparlar, zenginliği kalbine koyar. Bu yüzden böyle bir kimse kanaatkar bir zengin olarak sabahlar ve akşamlar. Fakat kulun ana hedefi, sadece dünyalık olursa, Hz. Allah onun işlerini dağıtıp fakirliği iki gözü arasına yerleştirir. Böyle kimseler, kendilerini sabah ve akşam hep fakir olarak görür.”[182]


37- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ademoğlunun oturacak bir evi, giyecek elbisesi, yiyecek ekmeği, içecek meşrubatından başka arta kalan bir servet, ancak bunlara sahip olmayanların hakkıdır.”[183]




“Zenginin malının zekâtını vermesi farz, fazla kalanını vermesi ise sünnettir. Hadisin ifade ettiği manâda budur.”[184]




38- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Dünyası tatlı olan bir kimsenin ahireti acı, dünyası acı olan kimsenin ahireti tatlı olur.”[185]




“Dünya için tatlı olan kadınlı içkili hayat ve şehevi arzular ahiret için çok ama pek çok adidir. Ömrünü, hayatını bunlarla geçiren kimselerin ahiret aleminde alacakları karşılık bilinmelidir ki, pek acı olacaktır. Dünyada ibadet ve taatlar her ne kadar yapanlara zor gelirse de, ahiret aleminde o kadar tatlı gelecektir. Çünkü ömrünü ibadetlerle geçiren mümin kimseleri ahiret aleminde tatlı bir hayat ve büyük mükâfatlar bekleyecektir. O halde kendini boş bir hayat uğruna ateşe atmak niye? Akıllı ve şuurlu bir kimsenin kendini ateşe atması delilik değil midir? Bilmezler mi ki, yapılan bütün gayri meşru hareketlerin karşılığı çok acı ve cehennem azabı olacaktır.”[186]




39- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Dünya, tatlı ve bir yeşilliktir. Dünya malını helâl yoldan kazanan bir kimse için, o mal bereketli kılınır. Birçok kimseler vardır ki, ahiret işlerini bırakarak sadece şehevi arzular peşinde koşarlar. Kıyamet günü onların cehennemden başka hiç bir nasibleri olmayacaktır.”[187]


40- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Dünya, bütünüyle bir servettir. Bu servetin en güzeli, dindar bir hanımdır. Dünya, tatlı ve bir yeşilliktir. Helâl yoldan kazandığı malı meşru yerlerde harcayan kimseyi, Hz. Allah mükâfatlandırıp cennetine koyacaktır. Kim, helâl olmayan yollardan mal kazanırsa, Hz. Allah onu rezil edip cehenneme koyar.”[188]


41- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Allah'ın ve peygamberin malı olan ganimete dalıp ihanet eden kimse için, ancak cehennem ateşi vardır.”[189]


42- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Dünya, içindekileriyle birlikte mel'un (Allah'ın nazarında değersiz ve düşük) dür. Ancak Allah'ı anmak (ilim öğrenmek ve öğretmek) Allah'ın anılmasına vesile olan ibadetler ile alim ve öğrenciler bu hükmün dışındadır.”[190]


43- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Dünya, içindekilerle birlikte mel'undur. Ancak Allah'ın rızasının kazanılmasına vesile olan mal, bu hükmün dışındadır.”[191]


44- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Dünya, müminin zindangâhı, kâfirin ise cennetidir.”[192]




“Allah'ın emir ve yasaklarına bağlı olan mümin için dünya, bir zindan gibidir. Kâfir, inanmadığından dolayı, helâl ve haramı gözetmeden hiç bir şeye bağlı olmayıp dilediğince tıpkı bir domuz gibi yaşadığından dünya onun için bir cennettir.”[193]




45- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Dünya, mümin için sefa ve eğlence diyarı değildir. Nasıl ola bilir? Çünkü dünya, mümün için bir zindan ve belâ diyarıdır.”[194]


46- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Namazın içindeyken evde bulunan bir külçe altını hatırladım. (Beni namaz içindeyken tekrar meşgul etmemesi için eve kadar gidip onun fakirlere dağıtılmasını emrettim.”[195]


47- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İki dirhem paraya sahip olan kimsenin hesabı, bir dirhem sahip olanın hesabından daha zordur. Yine iki dinarı olan bir kimseni hesabı, bir dinarı olan kimsenin hesabından daha zordur.”[196]


48- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Altından daha ziyade (seni doğru yoldan saptıracak) birçok şey görüyorum. Çünkü dünya serveti, (semadan yağmur sularının düşme si gibi) üzerinize dökülecektir.”


Ümmetim (öylesine servete sahip olacak ki,) o sırada en büyük arzum, altından yapılacak elbiseleri giymemeleridir.”[197]




“İnsanların hak yoldan sapmasına yalnız altın gibi değerli şeyler sebeb değildir. Çoğunlukla insanin doğru yoldan ayrılmasına kadın, çocuk, mal ve şeytanın birer yuvası olan ahlâk bozucu flim gösteren sinemalar, sahneye konulan piyes ve oyunlar, pavyon, bar gibi her türlü fu huş ve kötülüğün işlendiği gece kulübleri ile kumarhaneler İslâm hayatını bozmuş, bir çok müslümanın dinden, imandan çıkmasına, ve nihayet küfür batağına saplanmasına sebeb olmuşlardır.”[198]




49- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Malların en hayırlısı, gün be gün yeterli olan rızıkdır.”[199]


50- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“En hayırlı rızık, bir gün için yeterli rızıkdır.[200]”


51- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Zahidlik, helâl olanı haram kılmak ve mal ziyan etmek değildir. Zahittik, elindeki malın, Allah'ın yanında senin için saklı bulunan maldan daha güvenilir olmamasıdır. Zahittik, sana isabet eden bir hastalığın devamının, iyi olup devam etmemesinden daha çok istenmesidir. (Devam eden hastalığın sevabı çok olduğundan, kıyamete iman etmiş bir kimse, sevab gerektiren bir hastalığın devamını elbetteki çok ister.)”[201]


52- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Dünyada zahitlik, (ahiret işlerini dünya işlerinden üstün tutup az mala kanaat etmek) kalbi ve bedeni rahatlatır. Dünyaya fazla rağbet etmek düşünceyi ve üzüntüyü çoğaltır. Tembellik ise kalbi katılaştırır. (Dolayısıyla iman nurunu azaltıp sönmeye mahkûm eder.)”[202]


53- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Dünyanın servet kapısı size karşı öylesine açılır ki kabe değerli sergilerle döşendiği gibi evlerinizi döşersiniz. Ey ümmetim, bugün siz, o günde yaşayacak olanlardan daha hayırlısınız.”[203]


54- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ölümün, peşinden ardı sıra koştuğu kimselerin dünyayı çok istemelerine şaşarım doğrusu. (Allah tarafından) unutulmayan bir kimsenin gaflet içinde bulunmasına şaşarım. Ve yüksek sesle gülenlere şaşarım. Böyle kimseler Allah'ın rızasını mı yoksa gazabını mı hak ettiklerini bilmiyorlar ki.”[204]


55- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“(Caminin sergisi) Musa peygamberin sergisi gibi olsun.”[205]




Caminin donatılması konusunda Sevgili peygamber efendimize teklifler yapıldı. Bunun üzerine peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyururlar:


“Hayır. Biz caminin fazla süslenmesini istemiyoruz. Camideki sergilerin Musa peygamberin sergisi gibi olsun isteriz ki, onun sergisi hasırdandı.”[206]




56- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Rabbim, Mekke'nin çakıl ve kumlarını altına dönüştürüp bana vereceğini söylediğinde, ben “Ey Rabbim! İsteyemem” dedim. Bir gün tok olup aç kalmak benim için daha faydalıdır. Çünkü aç olduğum zaman yakarıp seni anarım. Tok olduğum zaman ise, (daha evvel aç olduğu hatırlayıp) sana hamd ve şükür ederim.”[207]


57- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“(Ben muhteşem bir ev değil, ancak) Musa peygamberinki gibi ot ve tahtayla örtülü bir ev isterim. (Çünkü benim için) dünya hayatı, böyle bir evden daha kısadır.”[208]


58- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Dünyasını ahireti için, ahiretini de dünyası için terk eden bir kimse, iyileriniz değildir. Sizin en iyiniz, her ikisinden de nasibini alandır. Çünkü (helâl yoldan kazanılan) dünya malı, mümini ahirete ulaştırır. Öyle ise başka insanlara yük olmayın.”[209]




Konu: Kaza Ve Kader



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bütün hastalıklar geçici değildir. Kuşu uğurlu veya uğursuz saymak, guguk kuşunun öldürülmüş bir kimsenin ruhunu taşıdığına ve maktulun intikamını alacağına, seefr ayının haram olduğuna, cinlerin geceleri insan şeklinde görünüp başkalarını korkutacağına inanmak dinimizde yoktur.”[210]




Hadisde geçen bazı kelimeler:


Avde: Hastalığın geçmesi.


Hadisde geçen “La adve” kelimesinden iki manâ kast edilmiştir:


a) Bütün hastalıklar geçici değildir. Yani bazı hastalıklar vardır ki, bir insandan diğerine geçmez. Bu hayvanlar içinde geçerlidir.


b) Hiç bir hastalık Allah'ın takdiri olmazsa, kendiliğinden geçmez.


Tirete: Kuşu uğurlu veya uğursuz saymak,


Hamete: Zulmen öldürülen kişinin ruhunun guguk kuşuna gireceğine ve bu kuşun yüksek yerlere konup maktulün intikamını alıncaya kadar beddua edeceğine inanmak.


Sefer: Bir ayın ismidir. Bu ayda savaşın yapılmasının haram olduğuna inanılır.


Uğule: Bazı cinlerin İnsan şekline girip dere kenarlarında ve kayaların arkasında bekleyerek gelip geçenleri korkuttuğuna inanmak.


Sevgili peygamberimiz, bu hadisi şerifde tüm saydıklarımızın gerçekle ilgisi olmayıp sadece birer uydurulmuş efsane olduklarını buyurmuşlardır. [211]




2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Allah bir hadisi kutside buyuruyorlar ki: Kader yazısına ve kaderin meyvesi olan kaza hükümlerime inanmayan bir kimse, benden başka ikinci bir ilâh arasın.”[212]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bana gelen tüm musibetler, Adem peygamber çamur olup henüz yaratılmamışken hakkımdaki yazılmış kaderimin bir sonucudur.”[213]




Sevgili peygamberimizin huzuruna gelen Ümmü Seleme şöyle der:


“Ya Resûlullah! Her sene zehir konulan yemek yüzünden sana bir hastalık isabet ediyor.” Bunun üzerine peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyururlar:


Zehirli yemek yemekten bana hiç bir şey olmaz. Ancak Allah'ın ezeli kalemiyle yazılan olur.” Hadiscilerden birisi şöyle diyor:


“Peygamberimiz (s.a.s.) yediği onca zehirli yemeklerden hiç bir zaman zarar görmedi”[214]




4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz, Allah, kimi, doğruluk veya sapıklık içinde yaratıyorsa, onun için muvaffak kılıp, yolunu kolaylaştırır.”[215]


5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kim, nazar boncuğuna benzer bir şeyi (kendisine veya sahip olduğu şeylere) takarsa, Allah'a şerik koşmuş olur.”[216]


6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sedef veya nazar boncuğu gibi şeyler takan kimseyi, Hz. Allah korumasın işlerinde de kolaylık göstermesin.”[217]


7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Fazla önemseyip bir şeyin üzerine düşme. Çünkü senin için, yazılmış olan mutlaka olur. Yine senin için, yazılan rızkında muhakkak ki, seni bulur.”[218]


8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Siz ikiniz, hayatta bulunduğunuz müddetçe (mutlaka rızkınız verilecektir. Öyleyse) rızkınız konusunda umutsuzluğa düşmeyin. Çünkü anneler çocuklarını doğururken, elbisesiz ve kırmızı tenli olarak doğururlar. Sonra Hz. Allah çocuğa elbise rızkını verir ve giydirir.”[219]


9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şüphesiz Hz. Allah bir kulunun aleyhindeki hükmün infazını istediğinde kulunun aklını başından aldıktan sonra o hükmünü infaz ettirir.”[220]


10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şüphesiz, Hz. Allah bir kulunun aleyhinde vermiş olduğu hükmün infazına hiç bir kuvvet karşı duramaz.”[221]




“Muhakkak ki, bütün kâinatı yoktan var eden Hz. Allah'ın, yerine getirmek istediği hükmüne kim karşı çıkabilir. Karşı çıkmak ancak acizliğin bir delilidir. Oysa Hz. Allah aciz değil, her şeye gücü yetendir.”[222]




11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her birinizin yaratılış tohumu, anasının rahminde kırk gün bekletilir. Kırk gün sonra meni tohumluğundan bir damla kana dönüştürülmesi için bir kırk gün daha geçer. Bu müddet sonunda o kan bir parça et haline getirtilir. (Böylece aradan toplam 120 gün geçer.) Bundan sonra Hz. Allah göndereceği meleğe ana rahminde bulunan yavruya şu dört cümlenin yazılmasını emreder:


a) Yapacağı iyi veya kötü işler.


b) Helâl veya haram yoldan kazanacağı rızıkları


c) Uzun veya kısa olan ömrü.


d) Doğru veya sapık bir insan olması. Böylece ana rahminde bulunan çocuğa ruh verilir.


Bu yüzden, bazı kimseler vardır ki, cennetliklerin yaptıklarını yapar. Öyle ki, onlarla cennet arasında yarım metrelik bir mesafe kalır. Fakat kalemi ezeli ile sapık bir insan olduğu yazılı ve işlediği iyiliklerinde de samimi olmadığından, hemen dönüş yapıp cehennemliklerin yaptıkları kötülükleri yaparak cehenneme girmeyi hak etmiş olur.


Yine, muhakkak (ki, bazı insanlar vardır ki, cehennemliklerin yaptıkları kötülükleri işler. Öyle ki, onlarla cehennem arasında yarım metrelik b mesafe kalır. Fakat yaptığı kötülüklerinden içten duyduğu pişmanlığında ve hakkında doğru, imanlı bir insan olacağına dair kader yazısı bulunduğundan hemen dönüş yapıp, cennetliklerin işledikleri iyilikleri yapara cennete girmeyi hak eder.”[223]


12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Rızık, kulu ecelinden daha çabuk arayıp bulur.”[224]


13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Cebrail bana gelerek kalbime şöyle seslendi:


“Muhakkak ki, her insan eceli gelmeden ve rızkını tamamiyle almadan ölmeyecektir. Öyleyse Allah'dan korkunuz ve rızkını aramakta acele etmeyiniz. Rızkınızın geç gelmesi sizi haram olan yollara saptırmasın. Sizin için, saklı bulunan helâl rızka, ancak Allah'ın emirlerine itaat etmekle nail olabilirsiniz.”[225]




Yaşama müddeti bitmeden ve yeryüzünden rızkı tükenmeden hiç bir varlık ölmeyecektir. Çünkü bir kimsenin, rızkı tükenmeden ölmesi, geriye kalan rızkının başkasına verilmesi demektir ki, bu da zulümdür. Zulüm ise Allah'ın adaletine1 aykırı düşer. Yine bir kimsenin peşinden koştuğu malın eline geçmemesinin sebebi, Allah'ın kudret kalemiyle yazılarak gösterilen zamanın gelmemesindendir. O halde acele edip helâl olmayan birçok çarelere baş urup onu elde etmeye çalışmak doğru bir hareket değildir. En iyisi acele etmeden çalışıp tayin edilen zamanı beklemektir. Çünkü acele etmek şeytandan, teenni etmek ise, Allah'tandır.[226]




14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Uğursuzluk (kuş gibi herhangi bir şeyin getirdiği değil) ancak kader yazısının bir sonucudur.”[227]


15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Uğursuzluğun (kuş, yıldız veya herhangi bir şeyden geldiğine inanmak) Allah'a şerik koşmaktır.”[228]


16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Allah bir çocuğun dünyaya geleceği konusunda hüküm verirse, mutlaka dünyaya gelir. Meninin dışarıya akıtılması dahi buna mani olamaz.”[229]


17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Muhakkak ki, Hz. Allah'ın senin için, takdir etmediği bir rızık, seni sevenin dilemesiyle sana verilmez. Yine Hz. Allah'ın sana verilmesini takdir ettiği rızık, seni sevmeyenin istememesi buna engel olamaz.”[230]




Konu: İyi Kimselerin Az Olması



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İnsanlar, sayısı 100'ü bulan bir deve topluluğuna benzer ki, uzun yolculuğa dayanan bu yüz deve içinde ancak bir tekine rastlanır.”[231]



Konu: Afsun-Nazar Boncuğu Takmak- Büyü Yapmak- Nazar Değmek Ve Gaibten Haber Vermek



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şüphe yok ki, afsun yapmak, nazar boncuğu takmak, büyü yapmak (Bu saydıklarımızın etkisinin var olduğuna inanmak) Allah'a şerik koşmaktır.”[232]




1. Bir sürü deve arasında dayanıklı, yararlı bir deve bulmak ne kadar zorsa, insanlar arasında sıkıntı zamanında sana faydalı olacak halisane ahbablarının bulunması da o denli zordur.


2. Nazar değmesi konusunda birçok görüşler ileriye atılmıştır. Bu görüşlerden bazıları:


a) Göz değmesi, silâh gibi tesirli manevi bir afettir. Gözle görülmeyen kanser, romatizma gibi hastalıklar musallat oldukları yerlerde vücudu nasıl tahrip ediyorsa, nazar değmesi de isabet ettiği canlı ve cansız her varlık üzerinde tesirini göstererek büyük tahrîbler meydana getirir. Bundan ötürü hadisi şerif de “malınızı, çocuklarınızı nazar değmekten koruyunuz” buyrulmuştur.


b) Nazar değmesi, isabet ettiği yere bir zarar getirmez. Fakat değerli bîr mal gördüğünde ona sahip olamamanın kıskançlığı içinde olan bir kimse, o malın sahibine adeta düşman olur. Dolayısıyla cana ya da mala bir zarar getirir, ortadan kaldırır.


c) Nazarın sahibi olan kimse gördüğü maddi şeyleri ortadan kaldırmaya çalışırken, maddi olmayan şeylere de engel olur- Bunun içindir ki, peygamberimiz (s.a.s.) bir hadisi şerifde “Her şeyin bir sırrı vardır. Malınızı, gizli tutulması gereken işlerinizi ivşa etmekten kaçınınız,” buyurmuştur.[233]




2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şüphe yok ki, nazar, değdiği kişiyi Allah'ın izniyle yüksek dağlara çıkarıp oradan aşağı atmasına vesile olur.”[234]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sizden kim, din kardeşine faydalı olmaya gücü yetiyorsa, faydalı olmaya çalışsın.”[235]


4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Arrafe (kaybolmuş maldan haber veren) ve kahin (gelecekten haber veren)lere gidip verdikleri haberleri tasdik eden kimseler, Hz. Muhammed'e indirilen Kur'an-ı Kerimi inkâr etmiş olurlar”[236]


5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Benim ümmetimin kabrini kazdırıp gömülmesine sebeb olan belâların yarısı nazar değmesidir.”[237]


6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Nazar değmesi doğrudur. Eğer kader yazısının önüne geçecek bir neden varsa, o da nazar değmesidir. (Nazarın değdiği yerdeki zararı kaldırmak için) sizden yüzünüzün- su ile yıkanması (ve o suyun nazarın değdiği yere serpilmesi) istenildiği zaman yıkayınız.”[238]




Nazar değmesi bir gerçektir. Açacağı yaralar doğrudur, değmesinden kurtulmak için şu iki ilaçdan yararlanılır:


a) Kişi gördüğü güzel bir mala nazar değdirmemek için şu duayı okur: “Maaşallah la kuvvete illa billah” (Kuvvet ve kudretin tek sahibi olan ancak Allah'ın dilediği olur.)


b) Bu duayı okumayan kişi nazar değdirdiği bir şeyin zarardan kurtulması için, abdest niyetiyle yüzünü yıkar. Yıkadığı yüzünden akan suları nazar değdirdiği o şeyin üzerine serper. Böylelikle onun zarara uğramasının önüne geçilir.[239]




7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Nazar değmesi doğrudur. Çünkü şeytan nimetin bulunduğu yere uğrayarak insanoğlunu onu kıskanmaya tahrik eder.”[240]


8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Cebrail'in bana yaptığı Afsun- duasını sana öğreteyim mi?


“Bismillahi ergike mln külli dain ye'tike min şerrin neffasati fil ukedi ve min şerri hasidin iza hased.”[241]




Anlamı:


“Büyü yaparak düğümlediği ipliğe, üfürücülerin ve kıskananların şerrinden sana gelen her türlü hastalık ve belâdan Allah'ın ismiyle seni kurtarmak istiyorum.” Bu duayı üç defa okuyup elini ağrıyan yerine sürersin.”[242]




9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sevgili peygamberimiz (ayet ve hadislerle gelen duaların dışında) başka şeylerle afsun yapmak, nazar boncuğu takmak ve büyücülük yapmayı yasak kılmıştır.”[243]




Konu: Dava - Karar Ve Şahitlik



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ey davacı! (davan için) iki şahit göstermediğin takdirde) yemin etmek davalıya düşer.”[244]


2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yalancı şahit, kıyamet günü Allah'u Taâlâ kendisine azabını kararlaştırmadan tek bir adım dahi atamayacaktır.”[245]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ümmetimin en kötüsü hakimlerdir. Çünkü bir dava hakkında bilmeden ve de başkasına danışmadan karar verir, verdikleri kararlar doğru çıksa gururlanır, öfkelendikleri zaman ise şiddete başvururlar.


Kararı yanlış yazan ehli olmayan kâtipler oranın amiri gibi mesul sayılırlar.”[246]


4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Müslümanların aralarında (bir davanın çözümü için) anlaşmaları caizdir. Ancak haramı helâl, helali da haram kılan anlaşmalar bu hükmün dışındadır.”[247]




Müslümanların aralarında açılan bir davaya çözüm getirmek için başvurulan anlaşma, hakimin vereceği hükümden daha üstündür. Çünkü hakimin verdiği hüküm bazen çözüm getirmez. Ancak bu anlaşmaların dinin gösterdiği şekilde olması gerekir. Allah'ın haram kıldığını helal, helâl kıldığını da haram kılmak hususunda yapılan antlaşmaların dinimizde yeri yoktur. Ve bu da kesinlikle haramdır.[248]




5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şahitlerin en iyisinden haber vereyim mi? Kendisinden başka şahidi olmayan bir davaya davet edilmeden gelen şahitlerdir. (Şahit olduğu bir davaya gelmemek, haklının aleyhine verilen muhtemel bir karar yüzünden haksızın haklı çıkmasına neden olunur.)”[249]


6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Doğru karar vermeleri için, İslâm hadiminin yanında iki melek bulunur. Bu iki melek, hakim doğruluktan ayrılmak istemediği müddetçe yanından ayrılmazlar.


Hakdan ayrılmak isteyen hakim, (davacı veya davalıya) mahsusen zulüm ederse, yanında bulunan o iki “melek ayrılıp onu kendi nefsinin şehevi arzularına terk ederler.[250]”


7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ey davacı, iki şahit göstermek sana yemin etmek ise davalıya düşer.”[251]




Konu: Kıyamet Günü Zararlı Çıkacak Zenginler



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Muhakkak ki, dünya malından (sadece ona önem verip) çok kazananların kıyamet günü nasibleri çok az olacakdır. Ancak Hz. Allah'ın kendisine verdiği hayırlı bir mal bunun dışındadır ki, onlar da bu malın içinden vacip gibi olan kısmını çıkarıp sağ sol ve arkasında bulunan fakirlere dağıtırlar.”[252]


2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Dünyada (sadece midesine önem verip) tok olanlar, yarın kıyamet gününde muhakkak ki, aç olacaklardır.”[253]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Muhacirler (Mekke’den Medine’ye hicret eden sahabiler)'in fakirleri zenginlerinden 500 yıl önce cennete gireceklerdir”[254]


4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Cennet kapısına dikilip cennetin manzarasını seyrederken cennete girecek olan kişilerin çoğunluğunun fakirler olduğunu zenginlerin de orada bekletildiklerini gördüm. Ancak zenginlerden cehennemlik olanlar gelen bir emirle cehennemin içini boyluyorlardı. Bu sefer kapısında bekleyip cehennem manzarasını seyrettim. Oraya girecek olanların çoğunluğunun ise kadınlar olduğunu gördüm.”[255]




Bu hadisi şerifde peygamberimiz (s.a.s) yaşadığı andan 1400 küsur sene sonra kadınların şeytanlara canbazlık yapıp İslâmiyete büyük bir felâket olacağını haber vererek büyük bir mucize ortaya koymuştur. Bir felâket olacağını haber vererek büyük bir mucize ortaya koymuştur. Bugünkü genellikle kadın milleti, Allah'dan, dinden uzaklaşarak insanlara sırt çevirmiş, maymun misâli maskaralaşmış adeta kendisiyle oynanan bir oyuncak haline gelmiştir. Şeref, haysiyet, iffet ve namusunu kaybederek 'değerini düşürmüştür.[256]




5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kıyamet günü en sefil kimseler, sadece dünyaya önem verip malını çoğaltan zenginler olacaktır.”[257]


6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yalnız dünya malı için yaşayıp çoğaltan kimselerin vay haline. Ancak kazandığı helâl maldan (zekât gibi) hakkını çıkarıp muhtaç olanlara veren zenginler müstesnadır.”[258]




Helâl haram gözetmeden çok mal kazanan zenginleri muhakklal ki, çok büyük felâketler beklemekte. Çünkü kazandıkları malı helâl yoldan kazanamadıkları için, birçok kimsenin hakkına tecavüz ederek mallarını ellerinden meşru olmayan sebeblerle alır. Allah'ın ve İslâm dininin haram kıldığı kadınlı, içkili bar ve pavyon gibi yerlerde harcarlar. Bunun içindir ki, hadisi şerifdeki Veyl kelimesi, birçok acı, azap dolu felâketler anlamına gelmekte ve böyle zenginlerin başına nasıl felâketlerin geleceğini haber vermekte.[259]




7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Allah'dan korkan kimseler için zenginliğin zararı olmaz. Fakat vücud sağlığı zenginlikten, içtenlikle yapılan cömertlik ise cennetten çok daha hayırlıdır.”[260]




Konu: Mirasçılık



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“(Ölünün bıraktığı malından) hisse sahiplerine verilen hissedeni arta kalanı ölünün en yakın erkek varislerine verilir.”[261]


2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şüphe yok iki, Hz. Allah (ölünün ardında bıraktığı malından her hak sahibine hakkının verilmesini farz kılmıştır. Öyleyse varisler için vasiyet etmek hakkı yoktur.”[262]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“(Anne, baba, oğul gibi yakın akrabalarını) öldürenler için miras hakkı yoktur.”[263]


4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Daha evvel malının bir kısmını kendisine vasiyet edeni) öldüren kimsenin vasiyet de hakkı yoktur.”[264]


5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ailesiyle yaptığı lânetleşme sonunda erkeğin “benden değildir” dediği çocuk, babasının değil ancak annesinin varisi olur.”[265]


6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Diğer mirasçılar kabul etmedikleri takdirde, bunlardan birine edilen vasiyet makbul değildir”[266]


7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kâfir akrabası olduğu müslümanın mirasçısı olamayacağı gibi, müslüman da o kâfirin mirasçısı olamaz.”[267]


8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ölünün borcu malından, yaptığı vasiyetimden önce verilir.” (Bırakılan malda hissesi olan) varise, ölünün vasiyeti verilmez.”[268]


9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ölünün yaptığı vasiyet nedeniyle (malının üçte birinden fazlasını herhangi birine veya bir kısmını varislerinin bazılarına vasiyet etmekle) mirasçıları zarara sokman en büyük günahtır.”[269]


10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hayat belirtisi olmadan ölü olarak düşen çocuğun cenaze namazı kılınmaz, başkasının varisi olmaz, başkası da onun varisi olamaz.”[270]


11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Dayı, varisi olmayan yeğeninin varisi olur.”[271]




Bağırmak, çağırmak gibi herhangi bir hayat belirtisi olmadan ölü olarak doğan çocuğun hadisde belirtildiği gibi cenaze namazı kılınmaz, yıkanmaz ve herhangi bir yere bir çaut içine serili olarak gömülür. Fakat kımıldamak, bağırıp çağırmak gibi hayat belirtileri görülen bir çocuk tıpkı büyük bir insan gibi kabul edilir. Cenaze namazının kılınması, yıkanması ve mezarlığa gömülmesi, kendisinden önce ölen babasının bıraktığı malına varis olması ve anne amca, dayı gibi yakınlarının da kendisine varis olması gibi.[272]




12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Teyze (Şefkat ve merhamet bakımından) annenin yerini tutar.”[273]


13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Babası ve çocukları olmayan bir kimsenin ölümü halinde, varisleri kardeş veya amca gibi yakın akrabaları olur.”[274]




Konu: İnsanların En Kötüsü



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İnsanların en kötüsü, Allah'ı vasıta kıldığı halde istediği şeyi alamayan dilencilerdir.”[275]


2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kıyamet günü derece bakımından insanların en kötüsü dilinden ve belâsından korkulan kimselerdir.”[276]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kişinin en kötü tarafları (kendisinden istenilen bir malı verirken) üzdüren cimrilik ve kalbini titreten korkaklıktır.”[277]


4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İnsanların en kötüsü, dünya malı ve mülkü için çalışan iki grubun arasında (taraf tutması nedeniyle) öldürülen kişidir”[278]




Dünya malı için karşı karşıya gelip çarpışan iki kabile arasına girerek belli kişilerin menfaati uğruna ölen bir kimse insanların en kötüsü dür. Fakat İslâm uğruna, İslâm dinini müdafaa etmek, yaymak için canını bile vermekten kaçınmayan kimseler bu hükmün dışındadır. Din uğruna çarpışmak, ölmek ancak bir cihaddır.[279]




1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Muhakkak ki resimlerin bulunduğu eve rahmet melekleri girmez.”[280]


2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Muhakkak ki, resim ve heykelin bulunduğu eve rahmet melekleri girmez.”[281]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şüphesiz, köpek resimlerinin bulunduğu eve melekler girmez.”[282]


4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Allah bir hadisi kutside şöyle buyuruyor: “Yarattığım yaratıklara benzeterek resim yapmaya çalışanlardan daha zalim kimse yoktur. Böyle (yaratıcılık süsünü vererek yarattıklarımdan herhangi birinin benzerini resimle yapmaya çalışan kimsenin kuvveti varsa) bir buğday, bir arpa tanesini veya ufak bir toz zerresini yaratsın öyleyse.”[283]


5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“(Dinimizce haram sayılan) resim, bütünüyle olan resimdir. Başın koparılıp atılması halinde haram sayılmaktan çıkar.”[284]




Resimlerin haram sayılması bir takım şartlar gerektirir:


a) Ev, dükkân veya bir daireye konulan resimlerin canlılara ait olması,


b) Tapılmak veya lâyık olmadığı halde haddinden fazla sevmek, ta'zim etmek için bulundurması,


c) Şehveti tahrik niteliğini taşıması,


Vesikalık gibi günümüzde gerekli olan fotoğrafların çekilmesi bu hükmün dışında kalır. Vesikalık resimler saydıklarımızdaki hiç bir niteliği taşımadığından çekilmesi de dinimizce yasak değildir.


Haram olmasının nedeni: Sevgili peygamberimiz 1400 küsur önce günümüzdeki kötü resimlerin İslâm aleminde büyük bir rol oynayacağına rezalet, dinsizlik ve ahlâksızlığın baş müsebbibi olduğunu bunun içinde haram olduğunu kesinlikle söylemişlerdir.[285]




6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şüphesiz, canlı varlıkların resimlerini yapanlara kıyamet günü “yaptığınız resimleri diriltin” denilecek, fakat (bu teklif karşısında aciz kalıp) çeşitli cezalara çarptırılacaklar.”[286]




Konu: Doğru Ve Yalan Söz Söylemek



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Doğru söz söylemekten ayrılmayınız. Çünkü doğru konuşmak, kişiyi iyiliğe, iyilik ise sahibini cennete götürür. Yalandan kaçınınız. Çünkü yalan konuşmak kişiyi günahlara kaydırır. Bu ise, sahibini cehenneme götürür. Allah'dan ancak faydalı bilgi ve can sağlığı isteyiniz. Birbirinizi kıskanmayın, öfkelenmeyin, iyilikleri koparıp atmayın, sırt çevirmeyin ve emrettiği şekilde Allah'a kul, müslümanlarla ise kardeş olunuz.”[287]




Doğruluktan ayrılmayınız. Çünkü doğruluk, doğruyu söyleyeni iyiliğe çağırır. İyilikle bir bütün meydana getiren doğruluk, kişiyi hiç şüphesiz cennete ulaştırır. Doğruluk muhakkak ki, bütün iyiliklerin anasıdır. Kişi doğruluktan maddi veya manevi olsun ticari alanlarda büyük bir kazanç sağlamanın yanında, Allah'ın nezdinde doğru kimseler arasına girip ismi kayıt defterine geçirilir. Ahiret aleminde ise, peygamberimiz Hz. Muhammed, Hz. Ebu Bekir gibi yüksek kişilerle komşuluk şerefine nail olur. Yalancılık ise, insanı ahlâksızlık çamuruna batırıp ortaya bir fasık olarak çıkarır. Allah'ın ve insanların yanında hakir ve kötü sayılır, yalancılarla birlikte kayıt defterine yazılır ve kıyamet günü de onlarla cehenneme götürülmek üzere haşır olunur.[288]




2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Doğruluktan ayrılmayınız. Çünkü doğruluk, insanı iyiliğe, iyilik ise sahibini cennete ulaştırır. Doğruyu araştırıp doğru konuşmaya devam eden bir kimse, Allah’ın nezdinde doğru kişi diye yazılır. Yalancılıktan kaçınınız. Çünkü yalancılık, insanı günahlara kaydırır. Bu ise kişiyi cehenneme götürür. Yalancılığı araştırıp yalan söylemeye devam eden bir kimse Allah nezdinde yalancı kişi olarak yazılır.”[289]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İnsanları cennete ulaştıran şey doğruluktur. Çünkü doğruluktan ayrılmayan bir kul, iyiliksever ve Allah'ın emirlerine itaat ederek sağlam bir imana kavuşur. Sağlam bir iman ise, sahibini cennete götürür. İnsanı cehenneme götüren sebeb ise yalancılıktır. Çünkü yalan söyleyen kimse, kötülükten ayrılmaz. Bu ise, insanı küfür, küfürde cehenneme koyar.”[290]


4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yalancılık, insanoğlunun aleyhine günah olarak yazılır. Ancak üç çeşit yalancılık vardır ki, bu günah değil (bilâkis yapılması sevab)dır.”


a) Savaşta yalan söylemek. Çünkü savaş bir hiledir. (Savaşta zafer, ancak hile ile elde edilir.)


b) Kocaların hanımlarına yalan söylemesi. (Çünkü koca, hanımını razı etmek, yuvasının bozulmasın engel olmak için, her çareye başvurabilir ki, bunun en kolayı da yalan söylemek)


c) İki kişinin veya iki kavmin arasını bulmak için yalan söylemek.”[291]


5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yalan uydurup bana isnad etmek, başkasına isnad etmeye benzemez. Kasten yalan uydurup bana isnad eden bir kimse, cehennemdeki yerine (girmek için) hazırlansın.”[292]


6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yalancılık ve hainlik dışında mümine her şey yakışır. (Çünkü hain olan bir kimse, başta Allah'ın emirlerine ihanet eder. Her türlü kötülüklere başvurarak hainliğini ortaya çıkarır. Yalan söyleyen bir kimse ise, yalancılığını hainliği üzerine adeta bir perde gibi geçirip hainliğini örtmeye, gizlemeye çalışır. Böylece sahte doğruluğu ile birçok mümini yoldan çıkarır. Bunun için yalancılık ve hainlik, kişiye, kişinin imanına yakışmaz.)”[293]


7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İddia ediyor demek, kişinin üzerine bindiği bineklerin en kötüsü demektir.”[294]




Hadisde geçen bazı kelimeler:


El madiyyetü: Binek,


Zeamu: İddia etmek.[295]




8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kul yalan söylemeye başladığı zaman, rahmet melekleri ağzının kokusundan bir mil kadar uzaklaşır.”[296]




Konu: Hz. Muhammed'in Sünneti (İzi) Ve İhya Etmesi



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ey Bilâl! Benden sonra terkedilmiş sünetlerimden herhangi birini tekrar işleyip eski hayata kavuşturan bir kimse, ondan sonra onu işleyen kimsenin kazandığı sevap kadar sevap kazanır. O işleyenlerin sevabında hiç bir noksanlık olmayacaktır. Allah'ın, peygamberin razı olmadığı (bar, pavyon gibi zarar doğurucu) bid'atı icat eden bir kimsenin, icat ettiği bid'at-ı işleyenlerin kazandığı günah kadar günah kazanır ki, onların günahlarında da herhangi bir noksanlık olmayacaktır.”[297]


2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sünnetimi değiştirecek ilk kişi, Beni Ümmiye kabilesine mensup bir kimse olacaktır. (Ki, bu da Hz. Muaviye'nin oğlu Yezid olsa gerek. Çünkü Hz. Hasan'ı zehirleyerek öldüren ve Hz. Hüseyin'e karşı savaşıp Kerbelâ denilen yerde günlerce aç ve susuz bırakıp öldürmekle peygamberin sünnetini çiğneyen ilk kişi o olmuştur.)”[298]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Muhakkak ki, ben hadisleri sizler için söylüyorum. Sizlerden burada hazır olanlar benden işitip öğrendiklerini burada olmayanlara öğretsinler.”[299]




“Sevgili peygamberimiz (s.a.s) buyurmuş oldukları hadislerin ışığı altında bilenlerin bilmeyenlere dini bilgi ve meselelerini öğretmelerini teşvik etmekte. Zira günümüze kadar süregelen ve kıyamete dek de yaşayacak olan İslâm dini, onu öğretip yaymaya çalışan kişilerin gayretlerinin bir meyvesidir. Allah bizi, Islama hizmet edip yaymaya çalışan imanlı salih kullardan eylesin. Amin.[300]





Konu: Kötü Günahların Akibeti



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şüphesiz, Hz. Allah bir millete karşı gazaba geldiğinde, bir deprem veya kötü bir şekle sokmak gibi azablarla cezalandırmadığı takdirde, onları yiyecek maddelerini azaltmak, yağmuru kesmek ve en kötülerini başlarına amir olarak yetinip musallat etmekle cezalandırır.”[301]


2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şüphesiz Hz. Allah bir millete rahmet etmek istediğinde, o millet ölmeden peygamberinin ruhunu alıp geride kalan milleti için öncü kılar. (Ve O peygamber, peşinden gelecek olan milleti için hayırlı dualarda bulunup niyaz eder.)”


Yine Hz. Allah bir milletin yok olmasını istediğinde o milleti, peygamberleri henüz sağ iken ta'zip edip yok eder. O peygamber de bakıp kendisine yaptıkları tekzip ve isyanlarından dolayı gördüğü kötülüğün intikamı alındığından sevinir.”[302]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Cehennemin yedi kapısı vardır. Bu kapılardan biri, ümmetime hakaret edip kılıç çekenler için olacaktır.”[303]




Cehennemin yedi kapısı vardır. Bunların en kötüsü, müslümanlara karşı gelip İslâmiyeti yok etmek, yerine başka bir rejimi getirmek için çalışan zalimler içindir.[304]




4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İncil’de “dünyada iken işlediğin iyilik ve kötülüklerin ne ise onun karşılığını alırsın. İşlediğin iyilik ve kötülükleri hangi ölçekle işlediysen, karşılığını da aynı ölçekle alırsın” cümlesi yazılıdır.”[305]




Hz. Allah kıyamet günü, mükâfat veya cezayı kişinin işlediği iyilik ve kötülüğüne göre verir. İyilik işleyenler mükâfat, kötülük işleyenler ise hiç şüphesiz azap göreceklerdir.[306]




5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İlâhi mühür, Arş-ı Âlânın altında asılıdır. Hz. Allah o mührü, (İslâmiyete karşı) hürmet ve saygısızlıkta bulunup çeşitli günah işleyerek kendisine karşı gelen bir kimsenin kalbi üzerine basar ve o kimse ne yapacağını bilemez hale gelir.”[307]


6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ben, evden kadir gecesinin Ramazanın hangi gecesi olduğunu tayin etmek için dışarıya çıktığımda, kavga eden iki kişiyle karşılaşmam ne yazık ki, bana kadir gecesinin hangi güne isabet ettiğini unutturdu. Fakat Kadir gecesini, Ramazanın son on gününde özellikle 27. 29. ve 25. günlerinde arayınız.”[308]


7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“(Servet, mal ve rütbe gibi şeylere karşı) kıskanmak, kişinin iyiliklerini, ateşin odunu yakıp kül etmesi gibi yok eder.”[309]


8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şarkı ve türkü söyleyen kadınlar ve çalgılar ortaya çıktığı, içki açıkça içildiği zaman, (azab olarak) ümmetimin arasında deprem, şekil değişmeler ve (göklerden) yağmur misali taşların yağması gibi afetler baş gösterir.”[310]


9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kötülükler, yapmayanlar İçin de bir felâkettir. Çünkü onu yok etmeye çalışan belâ ile karşılaşır. İşleyene gıybet ederse günahkâr, rıza gösterdiği takdirde de ortağı olur.”[311]




İslâmiyetin haram kıldığı kötülükler geçici bir hastalığa benzer. Bu hastalık, milletin arasına girip yerleşmeden önüne geçmek gerekir. Yayılıp yerleştikten sonra adeta bir alışkanlık haline gelir ki, bu da yapanlar için, büyük bir felâket olduğu gibi, yapmayanlar için de bir felâkettir. Çünkü kötülük işlemeyen bir kimse, kötülük işleyenlerin önüne geçip vazgeçirmeye çalışırsa zarar, vazgeçirmeyip aleyhinde dedikodu ederse gıybet, rıza gösterirse günahına ortaklık etmiş olur. Fakat İslâm dini cihadı geldiği ve gene cihatla geri döneceği için, cihat etmek en iyisidir.[312]




10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Öylesine beş çeşit kötülük vardır ki, bunların karşılığında beş çeşit azab vardır:


a) Hz. AUalh İslâm devletine yapılan antlaşmayı bozanlara düşmanlarını musallat eder.


b) Allah'ın indirdiği İslâm nizamını bırakıp başka hukukları hüküm olarak kabul edenlerin arasında fakirlik salgın halini alır.


c) Fuhuşun yaygınlaştığı bir milletin arasında ölümü gerektiren bil çok sebebler baş gösterir.


ç) Ölçek ve tartıda noksanlık yapanlar, ekin ve bitkileri azaltılarak kıtlıkla cezalandırılır.


d) Zekâtını vermeyenler için yağmur kesilir.”[313]


11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Son zamanlarda çalgı çalındığı, türkü söyleyen kadınlar hayasızca ortaya çıktığı ve içki içilmesi mubah sayıldığı zaman, depremler, yağmur misali taşların yağması ve şekil değiştirmeler baş gösterir.”[314]


12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Uğursuzluğu kötü ahlâk doğurur.”[315]


13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ümmetimin- arasında deprem ve şekil değiştirmeler, kader yazısına inanmayanlar yüzünden olacaktır.”[316]


14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Davut peygamber şöyle buyurur:


“Ey kötülük tohumu saçanlar! Bu dikenli ekinin hasadını sizler çekeceksiniz.”[317]


15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bir malın karada veya denizde telef olmasının nedeni, zekâtın verilmemesindendir.”


Bu hadisin diğer bir rivayetinde şu fazlalık vardır: “Malınızı zekâtla koruyunuz. Hastalarınızı sadaka ile tedavi ediniz. Belâ yollarını ise dua ile kapatınız.”[318]




Zenginlerin mallarını muhafaza eden en sağlam kale ve koruyucu en büyük neden, zekâtın verilmesidir. Zekâtı verilmeyen bir mal, çalınmak, yanmak gibi tehlikelere daima maruzdur. Belâ ve musibet kapılarının en muhkem kilidi, verilen zekâttır. Gelmekte olan felâketlerin yolunu kapatan en dayanıklı kapı muhakkak ki zekâttır.[319]




16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Allah için birbirini seven bir kişi, birbirlerinden ancak (ikisinden) birinin işlediği günahdan ötürü ayrılabilir.”[320]


17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Neyseniz, başınızdaki amirleriniz de öyle olacaktır.”[321]




Şüphe yok ki, Hz. Allah insanların başına hak ettiği şekilde amirler seçip getirecektir. Bunların idaresi altına girecek olanlar, eğer iyi kimseler ise, başlarındaki amirler iyi, kötü kimselerse başlarındaki amirler de kötü olacaktır.[322]




18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Zekâtını vermeyen bir millete karşı yağmur kesilir. Eğer hayvanlar olmasaydı, zekât vermeyenler için tek bir yağmur damlası dahi yağdırılmazdı.”[323]


19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İnsanlar, işlediği günahları hak etmedikçe helâk olmazlar.”[324]


20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Eğer İsrailoğulları olmasaydı yemekler ekişimez, etler kokmazdı. Hz. Havva olmasaydı, onun kızları kocalarına ihânet etmezlerdi.”[325]




Yahudiler kestikleri hayvanların etlerini nehy olunmalarına rağmen ihanet ederek saklayıp karaborsacılığı icat ettiler. Bunun için Yahudilere Hz. Allah, kesilen etlerine bir müddet sonra kokmalarını ceza olarak verdi.


Hz. Havva, Adem peygamber ile birlikte kendilerine cennette yaşama yetkisi verilmiş iken, o bu yetkiyi yasak olunan meyveyi yemekle kötüye kullandı. Bu yüzden Hz. Havva’nın kızları kocalarına ihanet ederler.[326]




21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Eğer, Allah'ın kullarından belleri kamburlaşmış olan ihtiyarlar, süt emen çocuklar ve otlayan hayvanlar olmasaydı, (Ey insanoğlu işlediğiniz kötülüklerden ötürü) mutlaka azablar üzerinize dökülür ve kalırdı.”[327]


22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“(İnsanın başına gelen) damarları titreten sıtma ve göz ağrılarının sebebi, kişinin işlediği günahlar yüzündendir- Hz. Allah'ın insanoğlunun işlediği günahlarından affettikleri, affetmediklerinden daha fazla olduğundan, verdiği cezalar da vermediği cezalardan daha azdır.”[328]


23- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Faizin baş gösterdiği bir millet kıtlıkla, rüşvetin baş gösterdiği bir millet ise korkuyla cezalandırılır.”[329]




Faiz büyük günahlardan biridir. Çünkü faiz, zenginlerin boynuna azgınlık halkasını geçiren ve fakirleri de fakirlik uçurumuna iten en büyük felâketlerden biridir. Rüşvet de büyük günahlardan biridir. Hatta felâket bakımından faizden daha da kötüdür. Çünkü rüşvet, hakimi adaletsizlik çamuruna kaydıran, haklıyı ve onun sulbünden olan herkesi hakkından mahrum ettirerek haksızlık kürsüsüne oturtup haksızı ve haksız olan herkesi de haklının malına oturtup haram yemelerini sağlayan en büyük günahlardandır.[330]




24- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“(Kıyamet günü) sahabiyelerimden birçoğunun havuza inip su içmek istediklerinde (melekler tarafından) yakalanıp uzaklaştırıldıklarını görünce hemen “Ya Rab! Bunlar benim sahabiyelerimdir. Onları affeyle” diye yalvarıp yakardım. Bunun üzerine bana: (bunların 'kurtulması İçin yalvarıp yakarma. Çünkü) senden sonra İslâm dinine karşı neler yaptıklarını bilmezsin.” denilince bende öyleyse kahrolsunlar” derim.”[331]


25- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Öylesine beş büyük günah vardır ki, o günahları af ettirecek tek bir kefaret sebebi olamayacaktır.”


a) (Kâinatı yaratmakla veya 'kendine ibadet edilmekte) Allah'a ortak yapmak,


b) Hak etmediği halde insan öldürmek,


c) Temiz ve masum bir mümine iftira etmek,


d) Düşman cephesinde İslâm ordusunu bırakıp kaçmak,


e) (Hakimin- huzurunda) hakkı olmayan bir malı yeminle kendisine mal etmek.”[332]


26- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz, Allah'ın işleyenin cezasını (ahirete bırakmayıp) dünyada iken acele olarak verdiği beş türlü günah vardır:


a) (Bir kimsenin malına gasp etmek, canına kıymak, dinine hakarette bulunmak gibi) zulüm etmek,


b) Aldatmak,


c) Müslüman ana-babaya hakarette bulunmak,


d) Akrabalarından akrabalık bağlarını koparmak,


e) Yapılan iyiliklerin boşa gitmesi (iyilik yaptığı kişiden şükür gibi herhangi bir karşılık görmemek.)”[333]


27- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Fûzai kabilesinden Amr Bini Amir'in barsaklarını cehennem içinde sürüklediğini gördüm. Çünkü develeri putlara adayan ve gene develeri kulaklarına damga vurarak puthanelere adayan ilk kişi o olmuştur.”[334]




Hadisde geçen bazı kelimeler:


Kusbe: Bağırsak,


Seyebe: Adamak,


Essevaibe: Erkek develer ki, bunlar putlara adanan, sütünden yararlanılmayan ve üzerine yük vurulmayan develerdir.


Behere: Adamak.


Elbehire: Kulakları damgalı develerdir, Bunların sütleri ancak puthaneye hizmet gören kimseler verilir.


Hayvanları bu şekilde adamak veya başkalarına tazimen kesmek haramdır. Hayvan, (kurbanlık olanları) ancak tazimen Allah'a kesilir. Ondan başkasına adamak, Allah'ın emrine karşı gelmektir.[335]




28- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Altı şey haramdır:


a) Devlet adamlarına rüşvet vermek,


b) Satılan köpekten alman para,


c) Erkek hayvanın tohumunun- satılması,


ç) Zina karşılığında kadına verilen para,


d) Kan aldırmayı meslek edinmek,


e) Kahinlere para vermek,”[336]




Hadisde geçen kelimeler:


Essubtu: Haram Olan Şeyler.


Asbu: Tohum.


Fahil: Erkek Hayvan.


Elhaccum: Kan Aldırmak,


Elkahin: Gaibten Haber Veren,


Mehiri Ücret,


Beği: Zina Eden,


Kesb: Meslek Edinmek”[337]



Konu: Her Zorluktan Sonra Kolaylığın Olması



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“(Mümin bir kimsenin içinde bulunduğu) zorluğu, kertenkele yuvasından dahi çıkaracak bir kolaylık vardır.”[338]


2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Çok istiğfar eden bir kimse için, Hz. Allah her düşünce ve üzüntüsüne karşılık huzur ve rahatlık, her sıkıntısına karşılık da bir kurtuluş yolu, zannetmediği yoldan ise rızkını verir.”[339]




Konu: İçki İçmek


1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İçki içip de tövbe etmeyen kimseler, ahiretde (cennetin) meşrubatından mahrum kalacaklardır.”[340]


2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İçki içen kimsenin kalbinden iman nuru çıkar.”[341]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sarhoşluk yapan bir maddeyi içen kimsenin Hz. Allah kırk günlük namazını kabul etmez.”[342]




İçki içen bir kimsenin kırk günlük namazının kabul olunmamasının hikmeti, her şey gibi içkinin de kana karışmasındandır. Kırk gün orda kaldığından vücud pis sayılır. Pis bir vücutla Allah'ın huzurunda durmak, doğru olmadığından kırk günlük kıldığı namaz kabul edilmez.[343]




4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ağız dolusu kadar içki içen bir kimseyi seksen sopa vurarak cezalandırınız.”[344]


5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Beyaz, kırmızı, siyah ve yeşil olan sarhoşluk yapan her madde içkidir.”[345]


6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sevgili peygamberimiz (s.a.s.) içki gibi şeylerle tedavi olunmayı yasak kılmıştır.”[346]




Necis olan her maddeyle tedavi olunmak haramdır. Fakat bu pis maddenin yerine geçecek helâl bir madde olmazsa, ancak o zaman hastayı kurtarmak amacıyla tedavi olunabilir.[347]




7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“(İçmek için) içki kadehini eline alan kimsenin kırk gürdük duası kabul olunmaz. (Dünyada iken) içki içmeye devam eden bir kimseye (kıyamet günü) cehennemliklerin vücudundan akan ceraatla karışık bir su içirilecektir.”[348]




Konu: Allah'ın Haram Kıldıklarından Bazıları



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ben, (bir musibetten ötürü bir kimsenin) bağırıp çağırdığı veya siyah bir köpeğin bulunduğu eve girmem. (Musibetten dolayı ağlayan bir kadın Allah'ın emrine karşı gelmiş olur. Cinler de siyah köpek şekillerine girdiğinden siyah bir köpeğin eve sokulması tehlikelidir.)”[349]


2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Benim çalgı ile ilgim olmadığı gibi, çalgının da benimle ilgisi yoktur. Gerçek dışa olan batıl şeylerle ilgim olmadığı gibi, batıl olan şeylerin de benimle ilgisi yoktur.”[350]




Hadislerde geçen bazı kelimeler:


Ded: Çalgılar,


Batıl: Gerçekle ilgisi olmayan şeyler,[351]




3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Allah (başına gelen herhangi bir belâdan ötürü sabretmeyip) tırnaklarıyla yüzünü yaralayan, ceplerini yırtan ve “vay benim halime” deyip üzüntülerini belirten kimselere lanet etsin.”[352]




Hamişe: Yüzlerini tırnaklarıyla yaralamak,


Veşşakke: Cep gibi, elbisenin herhangi bİr yerini yırtan kimse,


Veyl: Üzüntü,


Vessubur: Helâl olmak.


Bu saydıklarımızın tümü haramdır. Çünkü bunu yapan bir kimse sabırsızlık yapmış olur. Sabırsız olmak, Allah'ın verdiklerine rıza göstermemek olur ki, bu da büyük tehlikeler doğurur.[353]




4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Allah, içkinin kendisine, içene, içki kadehlerini orada dolaştırana, satana, sattırana, (üzüm gibi meyvelerin) suyunu sıkana, sıktırana, hamallığını yapana, yaptırana ve içkiden elde edilen paradan yiyenlere lanet etsin.”[354]


5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Allah, rüşvet verene, alana ve bu arada aracılık yapanlara lanet etsin.”[355]


6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“(Hz. Allah şu kimselere lanet etmiştir:


a) Faiz yiyen ve yedirene,


b) Yazıcılığını yapanlara,


c) Şahitliğini yapanlara,


Bunlar bildikleri halde yaparlarsa, Allah'ın lanetini hak etmiş olurlar.


d) Peruk takan ve taktırana,


e) Vücudun herhangi bir yerine dövme yapan ve yaptırana,


h) Saçların arasından beyaz kıl koparan ve kopartanlara.”[356]




7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Allah hırsızlık yapana lanet etmiştir. Çünkü (öylesine kötü bir şeydir ki) yumurta veya bir ip çalsa bile eli kesilir.”[357]


8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Allah, estetik ameliyat yapan veya yaptırana lanet etsin. (Bu hadislerde geçen lanet kelimesi, Allah'ın rahmetinden mahrum etmek anlamındadır. Fakat yerine göre ağır, yerine göre de hafiftir.[358]


9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Allah, şair gibi uydurduğu kötü şeyleri millete en güzel bir sesle söyleyen hatiplere lanet etsin.”[359]


10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Allah, kabirleri ziyaret ederek (sesli) ağlayan kadınlara, sevdiği tor kabrin üzerine cami inşa eden ve mum yakanlara lanet etsin.”[360]


11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Allah kendini erkeklere benzeten kadınlara ve kadınlara benzeten erkeklere lanet etsin.”[361]




Kadınların kendilerini erkeklere benzetmeleri, ancak erkeklerin giydiklerini giymekle olur. Erkeklerin kendilerini kadınlara benzetmeleri ise, konuşma, hareket ve gülüşlerini taklid etmekle olur. Bunların her ikisi de haramdır. Çünkü kadınlar, erkeklere mahsus olan elbiseleri giymekle erkekleri aldatabilir. Aynı zamanda da kalça hareketleri ve vücud şekli, meşru olmayan bir surette olduğundan birçok erkekleri fuhuşa tahrik edebilir. Erkekler de kadınların konuştukları gibi konuşur ve hareketlerini taklid ederse, kadınların arasına girip birçok kadını yoldan çıkarabilir. Bunun içindir ki, Hz. Allah bunu kesinlikle haram kılmış, yapanlara ise lanet etmiştir.[362]




12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Allah (başına gelen semavi bir musibetten dolayı rıza göstermeyip) bağırıp çağıranlara ve onları dinleyenlere lanet etsin.”[363]




Bu hadisde kastedilen manâ; eskiden olduğu gibi şimdi de orta ve Doğu Anadolu gibi bir çok yerlerde anne, baba, yada evlâdını kaybeden bir kadın yanında bulunan kadınların arasında ölenin iyiliklerini bir yandan sayar, bir yandan yırtınırcasına ağlar, diğer bir yandan ise de ağıtlar söylediği görülür. Yanında bulunan kimseler ise, onu dinlemenin yanında onunla birlikte ağlayıp söyleşirler. Allah'ın emrine karşı gelmek olduğundan bu gibi hareketlerin yapılması kesinlikle haramdır.[364]




13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Allah vücudunun herhangi bir yerine dövme yapan, yaptıran, beyaz kıllarını yolan, “güzel görünmesi için ön dişlerini açan ve Allah'ın yarattıklarını ameliyatla değiştiren kimselere lanet etsin.”[365]


14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Allah (safların arasında yer varken oturmayıp) ortasında oturan kimselere lânet etsin.”[366]


15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Allah, kızgın demirle yüzünü damgalayan kimselere lanet etsin.”[367]


16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Anne ve babasına lanet edenlere, Allah'dan başka büyük şahıslara tazimen kurban kesenlere, büyük günah işledikten sonra yatmaya gelenlere ve (tarla, arsa gibi) yerlerin sınırını değiştirenlere Hz. Allah lanet etsin.”[368]


17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Gaipten haber veren, ok çeken ve kuş bırakanlara lanet olsun.”[369]




Hadisde geçen kelimeler:


Tekehhene: Kahinlik yapan. Şahidi olmayan bir malı görmediği hal de kimin tarafından çalındığını iddia etmek.


İstâkseme: Bir torba içindeki “gidebilirsin” ve “gidemezsin” yazıl iki oktan birini kura ile çekmek. “Gidebilirsin” yazılı okun çıkmasıyla yolcunun sefere çıkması, “gidemezsin” okunun çıkmasıyla ise1 sefere çıkmasının uğursuzluk doğuracağına inanıp evinde oturması.


Neceâ Min Seferi Tedeyyüren: Yolculuğa hazırlanmış bir kimse kafes içindeki kuşunu bırakır. Kuş sağ istikamete doğru uçarsa, yapma istediği yolculuğu uğurlu sayıp yola çıkar. Fakat kuşun sol istikamete doğru uçması uğursuzluk sayılacağından yolculuktan vazgeçer.


Bu saydıklarımız kesinlikle haram, yapanlara ise Hz. Allah lanet etmiştir.[370]




18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İçki ticareti yapmak haramdır.”[371]


19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Allah korkusundan gözyaşı döken, Allah rızası için düşman cephesinde nöbet bekleyip uyumayan, Allah'ın bakılmasını haram kıldığı kadınlara gözlerini kapatan ve Allah için katıldığı savaşta gözlerini kaybeden kimselere cehennem ateşi haram kılınmıştır”[372]


20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Savaşa katılan erkeklerin hanımları, katılmayıp da evinde oturanlara anneleri gibi haram kılınmıştır. Öyleyse evinde oturanlardan biri, savaşa 'katılanlardan birisinin hanımı kendisine emanet edildiğinde ihanet ederse, kıyamet günü ihanet ettiği 'kimsenin karşısında dikiltilir. Ona “işte emanet ettiğin hanımına ihanet eden kimse. Dilediğin kadar sevabından al” denilince o da dilediği 'kadar onun sevabını alır. Bundan sonra hainlik yapana kimsenin sevabının “kaldığını mı zannedersin.”[373]


21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“(Yağmur gibi şeyler konusunda) yıldızın etkili olduğuna inanarak bilgi edinen bir kimse, sihirbazlıktan bir parça almış olur (ki, bunların ikisi de haramdır.)”[374]




Yıldızlardan bilgi almak demek, büyük tesirleri olduğunu düşünerek çalışmak veya gaibten haber vermek demektir. Her ikisinin de İslâmiyette yeri yoktur. Çünkü gaybı bilmek ancak Allah'a mahsustur.[375]




22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Vücudun herhangi bir yerini kızgın bir demirle dağlayan veya tılsım gibi şeylerle büyücülük yapan bir kimse, Allah'a tevekkül etmekten ayrılır ve doğru olmayan bir iş yapmış olur.”[376]


23- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İnsanların dinine, mukaddesatına, ancak zirta mahsulü olan ya da ırkında zina mayası olan bir kimse hakaret edebilir.”[377]


24- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“(Mal makam ve rütbesinden ötürü) kıskanmak, müminlerin ahlâkı değildir. Fakat mümin olan bir kimse, kendisinden ilim bakımından üstün olan kimseleri kıskanabilir.”[378]


25- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“(Bu hadis numara halinde izah edilmiştir:)”


I. Babasını tanıdığı halde inkâr edip başkasının çocuğu olduğunu iddia eden bir kimse, küfür derecesinde günah işlemiş olur.


II. Hakkı olmayan bir malın kendisine ait olduğunu iddia eden bir kimse, bizden değildir ve cehennemdeki yerine hazırlansın.


III. (Yahudi ve Hıristiyan gibi) kelimelerle müslüman bir kimseyi çağıran bir kimse, çağırdığı gibi değilse, işlediği günah kendisine dönecektir.


IV. Ahlâksızlığı kendisine isnâd ettiği kimse iddia ettiği gibi değilse, isnad ettiği ahlâksızlıktan doğan günah kendisine dönecektir.”[379]


26- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Alacaklının hoşnut olarak yanından döndüğü borçluya, denizdeki balıklara varıncaya kadar her varlık dua eder. Hz. Allah, gücü yettiği halde, vadesinde borcunu vermeyip erteleyen borçluya, o arada geçen gece ve gündüz süresince günah yazdırır.”[380]


27- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Başkasının malını zorla -gaspeden veya soyana işaretlerle yardım eden kimseler bizden değildir.”[381]


28- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bizden olmayan kâfirlere kendisini benzetenler de bizden değildir- O halde ey müminler! Kendinizi Yahudiye hıristiyanlara benzetmeyiniz. Onların tüm adetleri bizim adetlerden tamamiyle farklıdır. Öyle ki, Yahudilerin selamlaşması parmakla, hiristiyanların selamlaşması ise el işaretiyle olur. (Oysa müslümanların selamlaşması “Esselamu aleyküm”[382]


Anlamı: “Selâmet, huzur ve saadet senin olsun” cümlesiyle olur.)[383]


29- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hanımını boşatmak veya zina yapmak için kocasını aldatan kimse bizden değildir.”[384]


30- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Taşşaklarını bükmek gibi şeylerle erkekliğine son verdiren kimseler bizden değildir. (Şehevi arzularına hakim olamıyorsan) oruç tut ve eteklerini tıraş etme.”[385]




Hadisin sebebi: Mez'un oğlu Osman, peygamber efendimiz (s.a.s)'ın huzuruna gelerek


“Şehevi arzulanma mağlûp olan bir kimseyim. Bana izin verin de erkekliğime son vereyim” der. Bunun üzerine peygamberimiz (s.a.s) şöyle cevap verirler:


“Hiç bir şekilde erkekliğine son verme. Eğer şehevi arzularını mağlûp etmek istiyorsan oruç tut ve eteklerini tıraş etme.”[386]




31- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Haksız yere kavmine yardım etmeye çalışan veya zulüm eden kabilesine yardım eden- kabilesine yardım edip insan öldüren kimseler bizden değildir. Bu zihniyetten ayrılmadan ölen kimseler de bizden değildir.”[387]


32- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“(Semavî musibetlere rıza göstermeden) bağırıp çağıran, başını (yas gereğince) tıraş eden veya elbisesini parçalayan kimseler bizden değildir.”[388]


33- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“(Başına gelen musibetten dolayı) yüzüne vuran elbiselerini yırtan, ölünün iyiliklerini sayarak ağlayanlar bizden değildir.”[389]


34- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Küçüklere merhamet etmeyen büyükler ve büyüklere de saygı göstermeyen gençler bizden değildir. Bizi aldatanlar da bizden değildir.”


Mümin kendisi için dilediğini başkası için de dilemedikçe gerçek mümin olamaz.”[390]


35- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“(Başkasının servet, mal ve makamına göz dikip) kıskanan, iki kişinin arasında söz taşıyıcılığı yapan ve kahinlik edenler bizden değildir. Biz de onlardan değiliz.”[391]


36- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ümmetimden birçok Kimseler, içki içecek ve içtiklerine de çeşitli isimler takacak, çalgı çaldırıp kadınlara türkü söylettirecekler. Bu kötülüklere karşı Hz. Allah deprem yaratarak onları yerle bir edecek ve maymun, domuz gibi şekillere sokacaktır.”[392]


37- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Üç kimse vardır ki, bunların acı akıbetlerini sorma:”


a) İslâm topluluğundan ayrılan, müslüman devlet adamına karşı gelen ve asi olduğu halde ölenler.


b) Efendisinden kaçıp, döndüğü halde itaat etmeden ölen köle ve cariyeler.


c) Kocasının bulunmadığı bir zamanda süslenerek zina edip ahlâksızlık tohumunu saçan kadınlar.


Bunların acı akıbetlerini sormayın. Çünkü er geç cezalarını bulacaklardır.”[393]




İslâm topluluğundan dolayısıyla İslâm dininden ayrılarak müslümanların arasında dinsizlik tohumu saçan kimseleri gerek dünyada gerekse ahirette birçok azap ve cezalar beklemektedir. Yine efendisinde kaçarak itaatsizlik yapan, zararlı yollara başvuranların da akıbetleri acıdır.


Kocası askerde veya gurbette olduğu halde fuhuş batağına düşmüş zina tohumunu bulunduğu muhitin arasına sokarak birçok kadın ve erkeği yoldan çıkaran ahlâksız kadınları ne büyük acı akibetler beklemekte.[394]




38- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Üç kimse vardır ki, bunların acı akıbetlerini sorma:”


a) Büyüklük konusunda Allah ile mücadele edip herkesi kir gören ve yalnız kendisini büyük gören kimseler,


b) Kibirlik konusunda Allah ile mücadele eden ve Allah'ın büyüklük sıfatına sahip çıkıp mal, makam ve rütbesiyle herkesi küçük görerek büyüklük taslayan kimseler,


c) Hz. Allah'ın vereceği azap konusunda şüphe ederek rahmetinden umut kesip tövbe etmeyen kimseler,”[395]


39- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Meleklerin bile kendilerine yaklaşmak istemediği üç kimse vardır:”


a) Kâfirlerin ölüsü. (Allah'a inanmayan ve bütün nimetlerini hiçe sayan bir kâfirin ölüsünün bir domuz leşinden ne farkı olabilir.)


b) Yüz ve ellerini çeşitli boyalarla boyayan kimseler. Çünkü bunla çirkinliğini örtmekle başkalarını aldatan kimselerdir.


c) Gusül oluncaya kadar cünup olan kimseler. Çünkü cünup halinde olan kimseler manen pis sayılırlar.”[396]


40- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Cehennem azabından kurtulamayacak üç ikimse vardır:”


a) Mennan: İyilik yaptığı kimselerin başına kakanlar,


b) Akkun: Anne ve babasına (haksız yere) hakaret edenler,


c) Ve Müdminun: Devamlı olarak içki içenler.”[397]


41- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Allah'ın dualarını kabul etmediği üç kimse vardır:


a) (Hırsızlık yapmak veya yol kesmek için,) harabe gibi ıssız yerlerde pusu kuran kimseler,


b) Efelik taslayıp yol ortasına oturup gelip geçenlere eziyet veren kimseler,


c) Hayvanını kazığa bağlamayıp başıboş bırakıp sonra da kaybolan hayvanının geri dönmesi için Allah'a dua eden kimseler.”[398]


42- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şüphe yok ki, altın ve gümüşten yapılmış kaplardan yemek yiyip su içenler cehennem içinde bağırsaklarını sürükleyecekler.(İslâmiyete göre kadınların dışında altının tamamı, gümüşün de yüzük dışında erkeklerce kullanılması haramdır. Çünkü bunları kullanmak dövizi tehlikeye sokar.)[399]


43- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Benim ümmetim, nankörlük, servet ve bol mal yüzünden azgınlık, zulüm etmek, birbirlerine öfkelenmek ve kıskanmak gibi geçmiş milletlerin hastalıklarıyla hasta olunacaklardır.”[400]




Konu: Dilenciliğin Kötü Olması



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Fakir, elini açarak halk arasında dolaşıp dilencilik yapan değildir. (Çünkü dilencilik sayesinde kısa bir zamanda zengin olabilir.) gerçek fakir, malı olmayan, milletin de farkına varmadığından sadaka ile yardım etmediği ve evinden çıkıp da halk arasında dolaşıp dilencilik yapmayan kimselerdir ancak.”[401]


2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Dilencilik ancak üç sebebden biri için caizdir:


a) Ağır kan bedelini ödemek için,


b) Ağır bir borç için,


c) Şiddetli fakirlik için,”[402]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Davut peygamber diyor ki:


“Elini dirseklerine kadar ağzına soktuğun büyük bir yılanın seni ısırması, senin için, sonradan görmüş zengin bir kimseden bir şey dilemenden çok daha hayırlıdır.”[403]


4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kişinin, ipini alıp da dağa çıkarak bir yük odunu sırtına yüklemesi sonra da şehre inip onu sattıktan sonra kazandığı paranın bir kısmını yemesi, bir kısmını da (sadaka olarak vermesi, hiç şüphesiz başkalarından dilenmesinden çok daha hayırlıdır.”[404]


5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Çalışmaktan aciz olan fakir bir kimse atın sırtında bile gelse dilenmekte hakkı vardır. (Çünkü altındaki at, onun zengin olması demek değildir.)”[405]




Geçen hadislerde dilenciliğin çok kötü olduğunu belirtmiştik. Çünkü dilenciliği kendisine meslek edinen bir kimse, memleketin yararına değil, ancak zararı nadir. Üstelik çalışacak güçte olduğu halde oturup çalışan kimselerin sırtından geçinirler. Bunun için sevgili peygamberimiz, (s.a.s) dilenciliğin haram olduğu kesinlikle bildirmiştir. “Dilencilerin dilenmekte hakkı vardır.” hadisi şerifinde ismi geçen dilenci, yoksul, çalışmaktan aciz, bakmakla yükümlü olduğu bir ailesi olan kimseler için söylenmiştir.[406]




6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Muhtaç olmadığı halde, sırf servetini çoğaltmak için, dilencilik yapan bir kimse, dilediği şey ister az, ister çok olsun, sanki cehennem ateşini dilemiş olur.”[407]


7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Allah'ın vasıta edilerek kendisinden istenilen bir şeyi veren kimse için 70 sevap yazılır.”[408]




Allah'ı vasıta ederek dilenmek haramdır. Çünkü bu şekilde dilenen bir kimsenin dilediğini vermemek, Allah'ı hiçe saymaktır ki, bu da büyük bir günahdır. Fakat bir dilencinin dilediği şeyi veren kimse için, verdiği şey ister az, ister çok olsun, hem dileneni memnun ettiği hem de Allah'a olan sevgisini, saygısını gösterdiğinden tam yetmiş sevap yazılır.[409]




8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“(Atın üzerinde iken) elinden düşen kamçıyı almak için bile olsa başkasından bir şey isteme. Senin attan inip kamçıyı alman daha iyi, (Fakat mecbur kaldığın zaman ihtiyacın olan bir şeyi başkasından isteyebilirsin.)”[410]


9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Üç çeşit el vardır. Sırasıyla:”


a) Allah'ın eli. (Kuvvet ve kudreti her yerde ve her zaman) her elden üstündür.)


b) Başkasının yardımına uzanan el,


c) Aşağıda kalan el. (Başkasından dileyen el)


(Fakat fakır olan muhtaç kimselere ancak gücünün yettiği kadar yardım elini uzat. Yoksa kendi nefsinin nafakasını dahi temin etmekten aciz kalırsın. Nitekim peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyurmuştur:) “Kendi nafakanızı temin etmekten aciz bir duruma düşmeyin.”[411]




Konu: Ahirette Allah'ı Görmek



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ey imanlılar! Gerçekten siz Allah'ınızı (berrak bir havada) ayı gördüğünüz gibi göreceksiniz. Ve Allah'ı görmek konusunda birbirinize zulüm etmeyeceksiniz. (Çünkü Allah'ı görmekte hepiniz eşit olacaksınız) Eğer sizin sabah ve ikindi namazını kılmaya gücünüz yetiyorsa muhakkak kılınız. (Çünkü bu İki namaz diğer tüm namazlardan daha üstün ve Allah'ı gösterecek en kuvvetli sebeplerden biridir.)”[412]


2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ey imanlılar! Siz ölmeyinceye kadar Allah'ın cemalini elbette göremezsiniz. (Çünkü dünyada iken işlediğiniz kötülükler buna engel olur.)[413]




Konu: Rüyalar



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Biriniz sevdiği bir şeyi rüyasında görürse, o rüya Allah'dan geldiğinden hemen Allah'a hamd ve şükür etsin. Rüyasını da başkalarına da anlatsın. Sevmediği bir şeyi rüyasında görürse, o şeytandan geldiğinden (uyandığı anda euzu besmele çekip) Allah'a sığınsın ve bu rüyayı da başkalarına anlatmasın.”[414]


2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şüphesiz rüya tabir edildiği gibi olur. Bu, kişinin kaldırdığı bir ayağını beklettiği -müddetçe öylece kalması indirdiği zaman ise yere düşmesi gibidir ki, görülen rüyada havada kalır, tabir edildiği anda ise düşüp vuku bulur. Öyleyse biriniz gördüğü rüyasını ancak rüya tabir eden ve nasihat eden bir kimseye anlatsın.”[415]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Peygamberliğini bildirecek sebeblerden, ancak doğru rüyalar kalmıştır.”[416]




Sevgili peygamberimiz (s.a.s) diğer bir hadisde ise: “bana verilen peygamberlik süresi 23 sene olmuştur. Bu müddetin 6 ayı doğru rüyalarla geçmiştir. Demek ki, 23 senenin altı ayı rüyalarla, geriye kalan yıllar ise vahiylerle geçmiştir.”[417]






Konu: Çocukları Terbiye Etmek Ve Siyaseti İyi Bilmek



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Gerçekten yazıyı öğretmek, güzel isim takmak ve bulûğa erdiği zaman ise evlendirmek çocuğun babası üzerindeki haklarıdır.”[418]


2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her çocuk, İslâmiyeti kabul edecek yetki ve karakterde doğar. Tam konuşacak ve iyi ile kötüyü ayırd edebilecek bir yaşa geldiği zaman, anne babası onu (kendi inançlarına göre) ya hıristiyanlaştırır ya da putperestleştirir.”[419]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şüphe yok ki, bir babanın çocuğunu bir defa terbiye etmesi, onun için, sadaka vermesinden daha hayırlıdır.”[420]




Terbiye görmeyen bir çocuk, yaban otlan bitiren elverişsiz bir toprağa benzer. Tarlayı verimli bir hale getirmek büyük bir hizmet olduğu gibi, çocukları verimli bir hale getirmek de büyük bir hizmettir.[421]




4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İmtihan için (Allah tarafından) kendisine kız evlât verilen bir baba, onları İslâmiyete göre terbiye edip iyilik yaparsa (kıyamet günü) babaları için cehenneme karşı bir kalkan gibi olurlar.”[422]




Bozuk bir temel üzerine atılan bir bina er geç yıkılmaya ve birçok insanın enkaz altında kalıp ölmesine veya yaralanmasına sebeb olduğu gibi, dini terbiye görmeyen bir memleketin kızları ile kurulacak olan evlilik yuvası ve bunlardan meydana gelecek çocukların idare edecekleri memleket de yıkılmaya mahkûmdur. Türkiye’nin bugünkü hale düşmesine de hiç şüphesiz dini terbiye görmemiş kadın ve kızlar sebeb olmuştur.[423]




5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yalnızlık kötü bir arkadaştan, salih bir arkadaş da yalnızlıktan daha iyidir.”


Faydalı bilgi yazmak, yazmamaktan daha hayırlı olduğu gibi', zararlı bir bilgi yazmamak ise, yazmaktan hayırlıdır.”[424]


6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kalbi katı ve merhametsiz develeri otlatan çoban, çobanların en kötüsüdür. (Kötü bir milleti idare eden merhametsiz ve dinsiz bir devlet adamı, devlet adamlarının en kötüsüdür.)”[425]


7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ancak düşüp kalkmış bir kimse müsamahakâr ve yine ancak tecrübe görmüş bir kimse hikmetli olabilir.”[426]


8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hayırlı şeyler ikisinin alışkanlık haline getirdiği şeylerdir. Kötü şeyler de yine kişinin alışkanlık haline getirdiği şeylerdir. Hz. Allah hayırlı olmasını dilediği kimseleri, dinî meselelerde bilgin kılar.”[427]


9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her insan, sevdiği arkadaşının dini üzerindedir. Öyleyse her biriniz sevip arkadaşlık yaptığı kimsenin dinine baksın.”[428]


10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“En casur kişi, şiddetli bir şekilde öfkelendiğinde yüzü kıpkırmızı kesilip tüyleri diken diken olduğu halde öfkesine hakim olandır.”[429]


11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İyi kir arkadaş misk satan, kötü bir arkadaş ise körük üfleyen kimseye benzer. Misk satıcısından ya misk alırsın ya da koklarsın. Körüğü üfleyenden ise, elbiseni yakmak veya kötü kokusundan rahatsızlanmak gibi zarar görürsün ancak.”[430]




Temiz, ahlâklı, imanı kuvvetli bir arkadaşın hareketleri, tipi temiz bir havaya benzer. Hareket ve davranışları kötü olan bir kimseni böyle bir kişiyle arkadaşlık etmesi, onu tüm kötü hareketlerinden arındırır. Bambaşka bir insan yapar. Oysa kötü ahlâklı bir kimseyle arkadaştı yapmak, bulaşıcı bir hastalığı olan kimsenin yanında durmak demektir bu da mikrobun kendisine geçip aynı hastalığa yakalanmaktır.[431]






Konu: Zulüm Ve İhanet



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ey Ebe! Velid! Allah'dan kork. Çünkü sen, ihanet ederek milletden aldığın deve, sığır ve koyunları kıyamet günü, bağrıştıkları halde yüklenip haşır meydanına geleceksin.”[432]


2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Mazlumun bedduasından sakınınız. Çünkü o, kendisinden zulmen alınan hakkını Allah'dan istemekte ve Hz. Allah'da hak sahibinin hakkını mutlaka verir.”[433]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Zulüm yapmaktan kaçınınız. Zira zulümler, kıyamet gönü yapanın bir daha çıkamayacağı bir karanlığa girmesine sebeb olur.”


Cimrilikten sakınınız. Sizden önceki ümmetleri helak etmiş ve böylece birbirlerinin kanlarını dökmesine, haram olan şeyleri de helâl saymalarına cimrilik neden olmuştur.[434]


4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Saltanatını Allah'a karşı gelmekle sağlamlaştırmaya çalışan kimseyi Hz. Allah kıyamet günü bütün hilelerini hiçe sayarak cezalandırır.”[435]




Günümüzün devlet adamları gibi, birçok kimse, kendi saltanatlarını sürdürmek ve garantilemek için, haram olan nedenlere başvurur. İnan öldürmek, İslâm kanunu çiğnemek ya da değiştirmek, yolunu sapıtmış hakimleri bir araya getirip kendi davasının çözümü için mahkeme kurmak gibi dinle ilgisi olmayan şeyleri yapan kimseler, yarın kıyamet günü Allah'ın huzurunda kurulacak mahkemeye geldiklerinde herhangi bir hile gösterip kendisini Allah'ın kuvvet ve kudret elinden kurtaramayacaklardır-Dünyada birtakım dolaplar çevirmek kolay olabilir belki, ama kıyamet gününde böyle bir şeyin olması düşünülemez dahi.[436]




5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Mazlumun bedduasından sakınınız. Çünkü onun bedduası bulutların üzerine çıkarak Allah'ın huzuruna varır. (Bedduasını dinleyen) Hz. Allah söyle der: “İzzet ve azametim üzerine yemin ederim ki, geç de olsa sana yardım ederim.”[437]


6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Allah'dan başka yardımcı bulamayan çaresiz kimselere zulüm edenlere karış Allah'ın gazabı daha şiddetlidir.”[438]


7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İnsanlara eziyeti en çok olan kimsenin kıyamet günü, azabı insanlar arasında en şiddetli olan kişidir.”[439]


8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şüphesiz Hz. Allah sizin (erkek kız ayırımı yapmadan) çocuklarınız arasında yanaklarından öpmeye varıncaya kadar adaletli davranmanızı sever.”[440]


10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Verdiği sözü bozan her hain, kıyamet günü boynuna sancakla tanıtılıp rezil edilir."[441]




Hain olan her insanın kıyamet, günü, eline “bu falanca kimseye aittir” yazılı bir sancak verilir. Yaptığı hainliği simgeleyen sancakla birlikte tüm insanlara teşhir edilip rezil ve rüsva kılınır.[442]




11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kim (iyi veya kötü) bir kabileye yardım edip onları desteklerse, onlardan olur. Bir zorbayı memnun etmek için, bir müslümanı tehdit ederek kötülük yapan bir kimse, kıyamet günü zorbayla birlikte cezalandırılacaktır.”[443]


12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hak sahibi bir kimsenin gösterdiği delilleri bozup hakkını elinden alan zalime yardım eden kişi, Allah'ın rahmetinden ve Peygamberin şefaatından mahrum kalır.”[444]




Cami, medrese, köprü gibi amme yararına işler yapan kimseler ne kadar sevap kazanırsa, bunların yapımında çalışıp yardımcı olanlar da o kadar sevap kazanırlar. Oysa gerek din, gerekse amme1 zararına olan meyhane, pavyon ve içki imal eden fabrikaların yapımında çalışıp yardımcı olan kimseler yapan veya yaptıran kimsenin kazandığı günah kadar günah kazanmakta.


Yine mahkemelerde davacı veya davalı hak sahibi bir kimsenin aleyhine yalancı şahitlik yapmakla zalime yardım eden bir kimse de dehşetli o kıyamet gününde herkesin muhtaç olacağı Allah'ın rahmetinden, peygamberinse şefaatından mahrum kalacaktır. Gerçek dışı kararlar veren hakimler için de hüküm aynıdır.[445]




13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Açılan bir dava için (yalancı şahitlik yapmak gibi) zalime yardım eden bir kimse, o işten vazgeçinceye kadar Allah'ın gazabı altındadır.”[446]


14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Başkasına ait bir toprağın bir karışına zulmen tecavüz eden herhangi bir kimsenin, Hz. Allah toprağın yedi tabakasına varıncaya kadar kazdırıp çıkardığı topraktan yapılan bir halka boynuna geçirilir ve o kimse insanlar arasında davalar bitinceye kadar teşhir edilip bekletilir.”[447]


15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ey insanlar! Allah'ın gazabından (korkunuz. Allah'ın birliğine yemin ederim ki, Hz. Allah mümine zulüm eden bir kimseden kıyamet günü müminin intikamını muhakkak alacaktır.”[448]


16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her biriniz koltuğuna oturup dayandığı halde Hz. Allah'ın, Kur'anın içinde bulunan haram şeylerden daha başka şeyleri de haram kılmadığını mı zannediyorsunuz. Böyle düşünmeyiniz. Çünkü muhakkak ki ben, hadislerle bazı şeyleri emir eder, bazı şeyleri vaaz ve nasihatlarla bildirir, bazı şeyleri de yasaklarım. Bunlar, Kur'anda bulunanlar kadar, belki daha da çoklar. Şüphesiz Hz. Allah (memleketinizde bulunan yahudi ve hıristiyan gibi) kitap ehlilerinin evlerine "izinleriyle 'girmenizin dışında gitmenizi haram kılmıştır- Yine Hz. Allah onların ailelerine vurmanızı ve mallarından yemenizi de haram kılmıştır.”[449]




Hz. Allah, bütün dinlerin arasından seçtiği İslâm dininin hükümlerinden bir kısmını Kur'an yoluyla, diğer bir kısmını da Hz. Muhammed'in aracılığıyla (hadislerle) insanlara bildirmiştir. Hadislerle insanlara bildirilen kısım, Kur'andaki hükümlerden daha çoktur.


Kitap ehlinin evine izinsiz girmenin, kadınlarına hakaret veya zina etmenin, ya da mallarından yemenin haram olduğu hadislerle bildirilen, fakat Kur'an’da yer almayan hükümlerdendir. Devletimize vergi dedikleri, ihanette bulunmadıkları müddetçe bunlara hakaret etmek haramdır. İhanet ettiklerinde ise, bizimle savaş yapmış gibi olurlar ki, bizimle savaşanların malları ganimet olduğundan bize helâldir.



Konu: Hz. Muhammed'in Vasiyetleri



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“(Bu hadisde peygamberimizin 13 vasiyeti yer almıştır:)”


a) Ben sana, Allah'a karşı takvalığı (emirlerine itaat, yasaklarından ise kaçınmayı) tavsfye ediyorum. Çünkü bu, tüm işlerin başıdır.


b) Kur'an-i Kerim çokça okuman gerekir. (Çünkü vücudun ana merkezi olan kalbi en yararlı hale getiren O'dur.)


c) Hz. Allah'ı zikretmek. Çünkü seni, semadaki melekler arasında andıran, yerde de insanlar arasında sevgi ve saygı nuruna kavuşturur.


ç) Allah'ın varlığına delil olan bu kâinatın hakkında derin derin düşünmelisin. Ancak faydalı şeyler için konuşabilirsin. Çünkü senin bunu uygulaman, şeytanı kendinden korumana ve dinin emirlerini yerine getirmene yardımcı olur.


d) Çok gülmekten sakınınız. Çünkü çok gülmek, kişinin kalbinin öldürdüğü gibi yüzünden iman nurunu da söndürür.


e) (Nasıl gerekirse İslâm uğuruna) cihat edin. Çünkü cihat, ruhbanlık (dünyadan tamamiyle ilgiyi kesip gece gündüz Allah'a ibadet etmek) gibidir.


f) Fakirleri sevin ve onlarla oturup kalkınız. (Çünkü fakirlerle kalkıp oturmak, kişinin kalbini merhametle doldurup yoksul kimselere karşı yardım elini uzatmaya yardımcı olur".)


g) (Servet, mal, makam ve rütbe bakımından) kendinden üstün olana değil, aşağı olanlara bak. Çünkü bu, Allah'ın sana verdiği nimetlerin hiçe saymaman gerektiğini gösterir.


h) Senden akrabalık bağlarını koparıp atan akrabalarına sen, gene de iyilik yap. (Çünkü akrabalara iyilik yapmak, kişinin ömrünü uzatır ve akrabalık bağını sağlamlaştırır.)


ı) Aleyhinde acı bile olsa, daima doğruyu konuş.


i) Allah'ın emirlerini yerine getirirken, seni hor görenlerden korkma. Çünkü öz nefsin için bildiğin Allah'ın emirlerine sarılman, sem, bazı kimselerin hoşlanmadığı şeylerden kurtarır.


j) Kişide üç şeyin bulunması kusur bakımından yeterlidir:


I. Kişinin kendi kusurlarını görmeyip başkalarında kusur araması


II. Yaptığından haya etmeyen kimsenin, başkasından haya duyması,


III. Arkadaşlarına eziyet vermesi


Ey Ebazer dinle ki, tedbirden daha iyi bir akıl, kötülüklere de engel olacak Allah'ın azabından daha iyi bir şey yoktur.


k) İyi ahlâktan daha değerli bir servet yoktur.”[450]


2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sizi ilk önce sahabiyelerime, sonra da onlara tabi olanlara iyi davranmanızı tavsiye ediyorum. Ondan sonra yeryüzünde birçok yalancılık türeyecektir: Öyle ki, onlar kendilerine yemin edilmesi istenilmede yemin eder, şahitlik yapmaları istenilmeden de şahitlik yaparlar.”


Uyanık olun. Yabancı bir erkek bir kadınla baş başa kaldığı zaman üçüncü olarak aralarına şeytan girer.


Ehlisünnet ve cemaatle biricikte olup onlardan ayrılmayınız. Şeytan, cemaattan ayrılan yalnız kimselerle beraberdir. Çünkü o, iki kişinin arasında oluşan beraberlikten bile uzak kalır.


Cennetin ortasında bir yer edinmek isteyen kimse cemaatten ayrılmasın.


İşlediği iyiliklerime sevinen, kötülüklerine ise üzülen kimse, gerçek mümindir.”[451]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ey imanlı kişi! Gizli veya aşikâr tüm işlerinde Allah'ın tavalığını (emirlerine itaat, yasaklarından kaçınmayı) sana tavsiye ediyorum.”


Bir kötülük işlediğin zaman, (Allah'ı unutup kollarını sallaya sallaya yürüme. Çünkü onun cezasını çekecek olan sensin. O halde akabinde onu yok eden bir iyilik işle. Hiç kimseden elini uzatıp bir şey dilenme. Kendine güvenin yoksa emanet alma. (Adaletten ayrılmak ihtimali varsa) İki kişinin arasına girip davalarını halletmeye kalkışma.”[452]




Her işin başı, Allah korkusudur. Silâha karşı maddi kalkanlar olduğu gibi, manevi kalkanlar da vardır. Manevi olan kalkan, Allah korkusudur. Çünkü Allah korkusunu kalbinde bulunduran kimse, sanki arzuladığı kötülüklere karşı memur gibidir. Onu devamlı olarak iyiliklere teşvik eder. İyiliklere alışmış olan bir kimsenin yolu îman yoludur. İman yoluna girmiş olan kimseler, cennete girmiş ve Allah'ın cemaline kavuşmuş olurlar.[453]




4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Faydalı olan iki şey vardır: Allah'ın kelâmı olan Kur'an ve hidayet yolu olan İslâm.. Sözlerin en iyisi Allah'ın kelâmı, doğru yolların en iyisi ise Hz. Muhammed'in yoludur.”


Uyanık olunuz! (Benden sonra İslâm memleketinde, dine uymayan) icatlardan kaçınınız. Yeni icat edilmiş (dine aykırı olan) bu şeyler de, bid'atdır. Her bid'at ise bir sapıklıktır. (Yapanı doğru yoldan saptırır.) Bu da sahibini cehenneme götürür.


Uyanık olunuz! Kalbinizi katılaştıracak ve size Allah'ı unutturacak uzun bir ömrünüz olmasın. Dikkatli olun ki, her gelecek yakın sayılır. Uzak olan, gelmeyecek olandır.


Uyanık olun! Sapık olan, daha anasının karnındayken sapık olarak yazılmış olandrf. Mutlu kimse, başkasının faydalı nasihatim kabul eden kimsedir.


Mümiini öldürmek, küfür kadar ağır bir günafdır. Mümine küfür etmek ise, fasıklıktır. (Doğru yoldan ayrılmakdır.)


Müslümanın din kardeşiyle üç günden fazla dargın kalması... helâl değildir.


Uyanık olun. Yalancılıktan kaçınınız. Çünkü yalancılık, ciddi veya şaka olsun, müslümanın ahlâkına yakışmayan bir harekettir. Yalancılığa alışmış olan bir kimse, çocuğuna verdiği sözü bile yerine getiremez. Yalancılık, yalan söyleyeni sapıklığa, sapıklık ise kişiyi cehenneme götürür.


Doğru konuşmak, sahibini iyi ahlâka, iyi ahlâk ise kişiyi cennete götürür. Doğru söyleyenler için “doğru söyledi, doğruyu yaptı” denildiği gibi, yalan söyleyenler için de “yalan konuştu, yolunu sapıttı” denilir. Yalancılığı meslek edinen kul, Allah'ın nezdinde yalancı diye adlandırılır ve yalancıların kaydına geçirilir.[454]



Konu: İyiyi Emir - Kötüyü Nehy Etmek



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Allah'ın tek bir kişiyi senin elinle hidayete erdirmesi, senin için, üzerinde güneşin doğduğu ve battığı her, servetten hayırlıdır.)[455]




Başkasına tatlı bir dille nasihat ederek onu hidayete erdirmekte daha büyük bir sevap yoktur. Canlı olarak ateşin ortasına düşen bir kimseyi oradan kurtarmak ne kadar büyük bir sevapsa, küfür yoluna sapmış bir kimseyi de ordan kurtarmak da o kadar hatta ondan çok daha büyük bir sevaptır. Çünkü öbürünün ateşi muvakkat, diğerinin ateşi ise müebbeddir.[456]




2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Allah'ın güzel gördüğü şeyleri emir edin, çirkin gördüğü şeyleri de yasaklayınız. Yoksa Hz. Allah en kötü olanlarınızı başınıza getirir musallat eder. İyilerinizin duaları bile kabul olunmaz.”[457]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sizden evvel dünyaya gelmiş hıristiyanların (kötü) adet ve ananelerine karış karış, dirsek dirsek (adım, adım) uyacaksınız. O kadar ki, eğer onlar kertenkele deliğine girecek olsalar, sizde (mutlaka bir hikmeti vardır düşüncesiyle) arkalarından (kertenkele yuvasına) gireceksiniz. Yine, onlardan biri yol ortasında hayasızca hanımına yanaşıp cinsi münasebette bulunursa bunda da bir hikmet vardır diyecek ve bunu da yapacaksınız.”[458]




Peygamberimiz (s.a.s)'ın bundan takriben bin dört yüz yıl kadar önce haber verdiği bu büyük tehlike, bugün İslâm dünyasında yıllardır salgın bir hastalık gibi kol gezmekte ve iman cemiyetinin ana temellerini sarsmaktadır. İslâm prensiplerini ihmal ettikleri için, geri kalan müslümanlar, kusuru kendi tembellik ve gevşekiklerinde bulup dinin öz kaynağına dönecekleri yerde, yıllardır Avrupa hiristiyanlığı ile yahudilik dünyasını maymunlar gibi taklit etmekte, onlardan öğrendikleri adet ve fikirleri İslâm dünyasına ithal ederek dinin ruhunu zedelemektedirler.[459]




4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İyi hurmaların çürük hurmalar arasından seçilmesi gibi, iyileriniz de seçilip ölür gider, kötüleriniz kalır geriye. Öyleyse gücünüz yetiyorsa ölüm şerbetini tadın.”[460]


5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kişinin diliyle ikrar edip ortaya çıkardığı bir hak, (başkası tarafından) işlenirse, o hakikin sevabı, ortaya çıkaran için yazılır ve Hz. Allah onun mükâfatını tam olarak verir.”[461]


6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kötülükleri işleyenlerden, hem sayıca, hem de kuvvetçe daha üstün olan bir millet, bu kötülükleri önüne geçip yok etmezlerse, Hz. Allah kötülük yapanlara ve bunlara engel olmayan o millete umumi bir belâ verir.”[462]


7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Marif (Allah, peygamber ye dinin faydalı gördüğü şeyler)'i başkalarına emir ediniz. Münker (Allah'ın, peygamberin ve dinin kötü gördüğü şeyleri yapmak isteyenler)’i kabul olunmayacak dualara baş vurmadan önce vazgeçirmeye çalışın.”[463]


8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Herhangi bir yerde dine aykırı toto hareket yapıldığı zaman, kötülüğün yapıldığım yakından görüp de bundan hoşlanmayan, kimseler, onu görmemiş gibidirler. (Hiç bir mesuliyet payları yoktur.) Bunun yanında kötülük yapılırken görmemelerine rağmen bu hareketi gönülden tasvip edip hoşlanan kimseler ise, hareketin yapılışına yakından tanık olmuş gibidirler. (Günahına ortaktırlar.)[464]


9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Dine aykırı feir hareket ya da tutum gören kimse, buna eli ile engel olmaya çalışsın. Gücü yetmezse dili ile (o hareket veya tutumun dine aykırı olduğunu herkese karşı haykırarak) engel olmaya çalışsın. Bu da elinden gelmiyorsa, o kötülüğe karşı içinden kin ve nefret beslesin. Bu sonuncu mücadele şekli ise, imanın en zayıf derecelisidir.”[465]


10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Benim ümmetimden öylesine değerli, kimseler vardır ki, sahabelerime verilen sevabın aynısını alacaklardır. Onlar, dine aykırı hareketleri ortadan kaldırmak için çalışırlar.”[466]


11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Allah, İslâm dini için bir numune buyurmuştur. Doğru bir yol ve bu yolun her iki tarafında da birer set vardır. O iki sed de birçok açık kapılar vardır ve bu kapılar da perdelerle örtülüdür. Yolun ağzında bir çağrısı '“Ey insanlar! Hepiniz toplu olarak bu yola giriniz. Ve sakın bu yoldan sapmayınız” Diye insanlara seslenir". Yolun üst tarafında başka bir çağırıcı ise insanlar perde ile örtülü kapıdan girmek istediklerinde “Allah aşkı için şu kapıları açmayınız, açarsanız i çeri girersiniz” diye seslenir.”


(Hadisin bu kısmına kadar geçen örnek kelimeleri peygamberimiz şöyle açıklamışdır:) Doğru yol İslâmdır. İki sed, Allah'ın İslâmiyette sınırlarını belirttiği hükümlerdir. Açık kapılar ise, Alab'ın haram kıldığı şeylerdir. Yolun ağzında bekleyen çağrıcı Allah'ın kitabı olan Kur'an-ı Kerim, yolun üst tarafında bekleyen çağrıcı da her müslümanm kalbindeki rahmet melekleridir.[467]




Hz. Allah İslâm dinini doğru bir yola benzetmiştir. Çünkü is-İâmda insanların mutluluğunu sağlayan Allah'ın emir ve yasakları yer almıştır. Aynı zamanda bu yolun her iki yanında bulunan sedlerden gaye, Allah'ın cezaları ve1 bu cezalarını men eden kanunlarıdır. Bu sedlerden içeriye doğru açılan kapılar da; adam öldürmek, zina, içki gibi Allah'ın haram kıldığı şeyler demekdir. Bu yolun yani İslâm yolunun ağzında bütün insanları bu yola çağırıp buradan dışarı çıkmamaları için seslenen bir çağırıcı vardır. Gene bu yolun üst tarafında bulunan bir başka çağrıcı daha vardır ki, bu da harama açılan kapıları açmamaları için, insanlara seslenir, O kapı açıldığı zaman ise, Allah'ın gazabı ve öfkesi açanlar üzerine olur.[468]




12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“(Dine aykırı işler yapan) yarı akıllı sefillerin ellerinden tutup onlara engel olmaya çalışın.”[469]


13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Gerçekten insanlar haram olan işleri yapan zalimleri gördüklerinde ellerinden tutup yaptıkları işlerinden onları vazgeçirmezlerse, Hz. Allah her iki grubu da umumi bir belâ ile cezalandırır.”[470]


14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her biriniz, din kardeşinin aynasıdır. Öyeyse din kardeşinde bir ayıp gördüğün zaman, (ona bir ayna gibi gösterip) çıkarmaya çalışsın.”[471]




Mümin, müminin aynasıdır. Bir ayna, karşısında tutulduğu her varlığı aynen gösterdiği gibi, mümin de karşısında bulunduğu diğer bir müminin ayıplarını vaaz ve nasihat aynasıyla birlikte gösterip, ayıplarını yok etmeye çalışmalıdır. Bir mümin, bir din kardeşinin ateşte yandığını gördüğünde acıyıp onu kurtardığı gibi, cehennem ateşine girmesini gerektiren bir kötülüğünü gördüğü zaman, acıyıp temizlemeye çalışmalıdır,[472]




15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Gerek yabancılarınız gerekse akrabalarınız olsun, hak ettikleri cezalarını veriniz. Bu cezayı iyi görmeyip tenkid edenlerin kötü görüşleri sizi bundan vazgeçirmesin,”[473]


16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şüphesiz wHz. Allah, gayretli (kötülüklere karşı), hiddetli ve gazapkârdır. Hz. Allah gayretli olanları sever. Şüphesiz Hz. Ömer, gayretlilerdendir.”[474]


17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Allah'ın birini sevdiği, diğerinden ise nefret ettiği iki türlü gayretlik vardır. Yine Allah'ın binini sevdiği, diğerini ise sevmediği iki türlü zan vardır. (Bu dört kısım sırasıyla şöyledir:)


a) Allah'ın sevdiği gayretlilik: Kişinin şüpheli gördüğü kötülüklere karşı hiddete gelmesi.


b) Allah'ın sevmediği gayretlik: Kişinin hiç bir sebeb yokken öfkelenip hiddetlenmesi.


c) Allah'ın sevdiği zan: Kişinin sadaka verdiği ve iyilik yaptığı zaman, sevinip kendisini iyi görmesi.


d) Allah'ın sevmediği zan: Kişinin bir sevap işlediğinde kendini iyi görerek gururlanıp başkalarını hakir görmesi.”[475]


18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Allah'a and olsun ki, imarrın ve iyi ahlâkın sebebiyle bir kişinin hidayet yoluna girmesi, senin Arapların geçim kaynağı olan tüm kırmızı develerden daha hayırlıdır.”[476]


19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İmanın en sağlam halkası:


a) Allah için sevmek: Allah'ın emirlerine itaat ve yasaklarından sakınanları sevmek,


b) Allah için düşman olmak: Kötülük işleyen kimseleri sevmemek,


c) Allah için sevmek: Allah'dan ve İslâm dinince buyrulan her şeyi sevmek,


d) Allah için buğuz etmek: Allah'dan gelmeyen ve İslâm dinüne aykırı düşen bütün şeylere düşman olmak.”[477]


20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şüphesiz Hz. Allah, dünyada yaptıkları tüm hareketlerinden dolayı kullarını hesaba çeker. Hatta (ev veya sokanda yapılan) kötülükleri neden nehy etmedin diye sorar. (Rahmeti bol olan Hz. Allah, sevip dilediği) bir kuluna mazeret delilini telkin ettiği zaman, kul şöyle der:


“Yarab!... Kusurluyum. Vazifemi yerine getiremedim. Fakat rahmetini umduğum ve kötü insanların şerrinden kurtulmak istediğim için bu kusuru işledim.[478]


21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bundan epey sonra İslâm ülkelerinde öylesine amir ve hakimler gelecektir ki, İslama aykırı ne kadar kötülük varsa söyledikleri gibi emıir eder ve yaparlarsa, kimse bunlara engel olamayacaktır. Bu yüzden ardı ardına avare kelebekler gibi, cehenneme dökülecektirler.”[479]




Sevgili peygamberimiz (s.a.s) bu hadisi şerifi söylediği zamandan 1400 sene sonra Avrupa'nın taklitçiliğini yapıp İslâm dinine sırt çevirecek bir çok amir ve hakimler gibi devlet adamlarının İslâm ülkelerinde türeyip çoğalacaklarını görmüş ve bu acı olayı hadisi şerif ile dile getirmiştir. Yüzyıllar önce peygamberimizin haber verdiği bu tehlike günümüzde bütün korkunçluğuyla baş göstermiştir.[480]




22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İslâm ülkelerinde öylesine fitne ve kargaşalıklar baş göstecektir ki, orada yaşayan müslümanların ne eller-ne de dilleriyleonları yok etmeye gücü yetmeyecektir.”[481]



Konu: Buluğa Ermeden Ölen Müslüman Çocukları



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Müslümanların bulûğa ermeden ölen çocukları kıyamet günü arş-ı alanın altında oturur ve (anne, baba gibi: yakınları için) şefaatçi olur. Ettikleri şefaat da kabul olunur. Bunlar, henüz on iki yaşını doldurmadan ölen çocuklardır. On üç yaşını dolduran çocuklar ise, işledikleri iyiliklerinin sevabını alır, kötülüklerinin cezasını çekeceklerdir.”[482]


2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Müslümanların bulûğa ermeden ölen çocukları, cennet ağaçlarının tepesinde yeşil kuşlar gibi gezinirler. Onları koruyup kefil olanda babaları İbrahim peygamber olacaktır.”[483]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Cennet ağaçlarının tepesinde gezinecek olan müslümanların ölen çocukların babalarıİbrahim peygamber olacaktır.”[484]


4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Düşürülen çocuklarınıza isim takın ki, Hz. Allah onların şefaatiyle terazinin sevap kesesini size ağır kılsın. Çünkü o düşürülen çocuklar, kıyamet günü şöyle derler:“Ey rabbimiz! Bizi düşürdükleri gibi isim de takmadılar.”[485]


5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Çocuk yapan çirkin bir kadın, (Allah nezdinde) çocuk yapmayan (kısır) bir kadından daha hayırlıdır. Çünkü ben, kıyamet günü, düşen çocuklarınıza varıncaya kadar, diğer ümmetlere karşı çokluğunuzla iftihar ederim. Cennet kapısında bekleyen o düşen çocuklara rahmet melekleri tarafından cennete girmeleri için emir edilir. Bunuır üzerine o çocuklar “Ya Rab! Biz, anne babamız olmadan mı girelim?” derler. Bunun üzerine onlara “anne ve babanız da sizinle birlikte cennete girsin” denilir.”[486]




Konu: İnsan Öldürmek



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yarım bir kelimeyle olsa dahi bir müminin öldürülmesinde yardımcı olan bir kimse, iki gözü arasına “Bu Şahıs Allah'ın Rahmetinden Umutsuzdur Artık” cümlesi yazılı olduğu halde Allah'ın gazabıyla karşı karşıya gelecektir.”[487]




Bir kimsenin yıllardır malını ortaya koyarak büyük bir uğraşı sonunda yaptırdığı evini yıkmak veya yıktırmaya kimsenin hekkı olmadığı gibi, Allah'ın kudret ve kuvvetiyle yarattığı imanlı bir kimseyi öldürmeye de hiç bir kimsenin hakkı yoktur. Hadisin ifade ettiği gibi, insan öldürmek büyük bir günah olduğu gibi, öldürene silâh, mal veya yarım bir kelimeyle dahi olsa yardımda bulunan bir kimse, katil eli birlikte, iki gözleri arasına yazılan -hadisde geçti- bir cümle ile birlikte kıyamet günü Allah'ın huzuruna gelecek ve Allah'ın gazabıyla karşı karşıya olacaklardır. Onlar için rahmet ümidi yoktur artık.[488]




2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Dünyanın yerinden oynaması - Allah'ın nezdinde müslüman bir kimsenin öldürülmesinden daha hafifdir.”[489]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Eğer sema ehli ile yer ehli birleşip bir mümininr öldürülmesinde ortaklık yapsalardı, Hz. Allah hepsini yüzüstü olarak olarak cehenneme atardı.”[490]


4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Çocuğunu diri olarak toprağa gömüp öldüren bir kimse, cehenneme atılarak cezalandırılacaktır.”[491]


5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“(Başkasıyla aranda olan düşmanlık nedeniyle) döğüştüğün şahsın seni öldürmesine karşılık, sen gücün yetiyorsa, öldürmeye değil, öldürülmeyi tercih et. Ve yine sen namaz kılanlardan birini öldürmeye teşebbüs etme.”[492]




Başkasıya aranda bulunan bir düşmanlıktan ötürü, senin hayatına gasp eden kimseye, gücün yetiyorsa öldürmeyi değil, öldürülmeyi tercih et. Çünkü onu öldürürsen zalim, öldürülürsen mazlum olursun. Hz. Allah zalimlerin değil, mazlumun yanında olur. Ve O, adaleti gereğin ve mazlumun mutlaka intikamını alır.[493]




6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Devletle vergi vererek anlaşan ve hiç bir ihanette bulunmamış ehli kitaplardan birisini öldüren bir kimse, kırk senelik bir mesafeden bile gelen cennet kokusundan mahrum kalacaktır.”[494]


7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bir mümini öldürdükten sonra zevk duyan bir kimsenin Hz. Allah, tövbesini ve işlediği iyiliklerini kabul etmez.”[495]


8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kim, güvenlik verdiği ehli kitapdan olan bir kimseyi (güvenlik anlaşmasını bozup hileyle) öldürürse, maktul ıkâfir 'bile olsa, katilinden beriyim.”[496]


9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Rabbim olan Hz. Allah, bizimle anlaşmış olan ehli kitaplardan birisine zulüm etmemi yasaklamıştır.”[497]




Konu: Müslümanlar Arasında Tefrikacılık



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yahudi milleti 71 fırkaya, Hıristiyan m'illeti 72 fırkaya, benim ümmetim ise 73 fırkaya ayrılmış olacaktır. (Bu yetmiş üç fırkanın yalnız bir fırkası kurtulacak ki, bunlar da ehlisünnet ve cemaattandır. Diğerlerinin hepsi cehennemliktir.)”[498]


2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Siz (başlarına gelen iyilikleri Allah'a, kötülükleri ise insanlara isnad etmek inancına sahip olan) kadercilerle beraber oturmayın. Ve davalarınızda onların hakemliklerini kabul etmeyiniz.”[499]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şüphesiz Hz. Allah, benim ümmetimi gerçek dışı batıl şeyler üzerinde toplanıp karar vermekten korumuştur. (Batıl olan bir şey üzerinde toplanıp karar vermezler.)”[500]




Konu: Hz. Muhammed'in Hikmetli Sözleri



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Biliniz ki, gerçekten sözlerin en doğrusu Allah'ın kitabı olan Kur'an-ı Kerimdir.”[501]




Hz. Muhammed, kendisinden birçok seneler sonra müslümanlar arasında gerçek dışı çeşitli inanç, mezhep ve tefrikacılığın başgöstereceğini haber vermiştir. Sevgili peygamberimiz (s.a.s) ve halifelerinden sonra, alevilik, rafizilik, kadericilik gibi birçok batıl inanç ve tefrikacılıklar meydana çıkmış ve1 böylece müslümanların arasındaki dayanışma bağları kopmaya başlamış ve nihayet değerlerini kaybederek ehli küfre karşı dilenen bir dilenci durumuna düşmüşlerdir. Tefrikacılar kendi aralarında 73 fırkaya ayrılacaklardır. Fakat bunların arasında bir fırka kurtulup selâmete ulaşacaktır.[502]




2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“(İnsanların yapışarak selâmete çıkacakları) en sağlam halka, takva kelimesidir. (Şahadet kelimesi olan- bu takva kelimesi “Eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne muhammedür resülullah” cümlesidir.)”[503]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Dinlerin en güzeli, İbrahim peygamberin dinidir (ki, bu da İslâm dinidir.)”[504]


4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sünnetler (yollar)'ın en doğrusu, Hz. Muhammed'indir.”[505]


5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sözerin en iyisi, Hz. Allah'ı hatırlatan sözlerdir.”[506]


6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kıssaların en güzeli, Kur'an-ı Kerim’dir.”[507]


7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Emirlerin en üstünü, farz olan emirlerdir.”[508]


8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İşlerin en kötüsü, Hz. Muhammed'den sonra icat edilmiş dine aykırı şeylerdir.”[509]


9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yolların en güzeli, peygamberlerin yoludur.”[510]


10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ölümlerin en şereflisi, şehitlerin ölümüdür.”[511]


11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Körlüğün en kötüsü, iman Hidayetini kabul ettikten sonra dinden ayrılarak düştüğü sapıklıktır.”[512]


12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“En hayırlı ilim, faydalı olan ilimdir.”[513]


13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Amalığın en zararlısı, kalb körlüğüdür”[514]


14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yukarki el (veren), aşağıdaki el (alan) dan daha hayırlıdır.”[515]


15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Az fakat yeterli bir mal, kişiyi fazla meşgul ederek Allah'dan uzaklaştıran çok maldan daha hayırlıdır.”[516]


16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Özür dilemenin en fenası, ahiret için hiç bir iyilik yapmadan ölüm anında dilenen özürdür.”[517]


17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“En kötü pişmanlık, kıyamet duyulan pişmanlıktır.(Çünkü kıyamet gününde hiçbir pişmanlık fayda vermez.)”[518]


18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Öylesine kimseler vardır ki, namazlarını vaktin sonunuda kılarlar.”[519]


19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bazı kimseler vardır ki, Allah’ı çok az anarlar.”[520]


20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“En ağır -günah ve en zararlı varlık, yalan söyleyen dildir.”[521]


21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“En hayırlı zenginlik, kalb zenginliğidir.”[522]


22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“En hayırlı azık, takvalık (Allah korkusu) dur.”[523]


23- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hikmetli şelyer (faydalı bilgiler)'in en yararlısı, Allah korkusudur.”[524]


24- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kalbde beslenen en iyi inanç, kesinlikle Allah'ın varlığına inanmaktır.”[525]


25- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Allah'ın varlığına inanmamak ya da şüphe etmek, küfürdür.”


26- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ölülerin üzerinde yüksek sesle -bağırıp çağırmak ve ağlamak cahiliyet devrinden kalan kötülüklerden birisidir.”[526]


27- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bir kimsenin taksim edilmeden ganimet malından çalması cehenneme girmesini gerektirir.”[527]


28- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Servetini istif edip zekâtını vermeyen kimse, zekâtını vermediği maldan dönüşen damga ile cehennemde dağlanır.”[528]


29- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kötü şiirler, şeytanın çalgılarındandır.”[529]


30- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İçki, bütün kötülüklerin kaynağıdır.”[530]


31- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ahlâksız kadın, şeytanın erkeklerin boynuna geçirip doğru yoldan saptırdığı yularıdır.”[531]


32- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Gençlik, yarı divaneliktir.”[532]


33- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“En kötü kazanç, faizdir.”[533]


34- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“En kötü lokma, yetim malından çalınan lokmadır.”[534]


35- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“(Dünya ve ahirette) mutlu kimse başkalarının faydalı nasihatini kabul eden kimsedir.”[535]


36- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“(Dünya ve ahirette) mutu olmayan kimse, daha anasının karnındayken kader yazısıyla sapık olduğu yazılı olan kimsedir.”[536]


37- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her kişinin varıp da alacağı yer (kabri), dört kulaç kadardır.”[537]


38- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“En değerli kazanç, dünyada değil, ahirette olan kazançdır.”[538]


39- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“En iyi, iş, iyi sonuç doğuran işdir.”[539]


40- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Taşınan sözlerin en zararlısı, yalan sözlerdir.”[540]


41- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Geleceği muhakkak olan her işin zamanı yakındır.”[541]


42- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Müslümanlara küfür etmek, doğruluktan kaçıp sapıklığa düşmektir.”[542]


43- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Mümini öldürmek küfür gibi ağır bir günahdır.”[543]


44- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bir kimseyi arkasından çekiştirmek, etini kerpetenle koparmak kadar büyük bir günahdır.”[544]


45- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Başkasına ait bir malı çalmak, öldürmek kadar haramdır.”[545]


46- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“(Zina gibi haram olan bir şeyi) işleyeceğine dair Allah adına and içen bir kimseyi Hz. Allah kürumayıp kendi haline bırakır.”[546]


47- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz, Allah, başkasının kabahatini gizleyen bir mağfiretiyle örter.”[547]


48- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Allah, başkasının suçunu affeden kimsenin suçunu affeder.”[548]


49- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Başkasının yaptığı kötülüklere karşı öfkesine hakim olan bir kimseye Hz. Allah’ı büyük bir sevap verir.”[549]


50- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Anasının veya babasının ölmek musibetine katlanan kimse için, Hz. Allah kat kat sevap verir.”[550]


51- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz- Allah, riyakârlıkla iyi amel işleyen kimseye mükafat değil, ancak ceza verir.”[551]


52- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kötülüklere karış sabrederek onu işlemeyen kimse için Hz. Allah bol bol mükâfat verir.”[552]


53- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kanunlarını hiçe sayıp günah işleyen kimselere Hz. Allah büyük azab verir.”


Ya Rab! Bilerek veya bilmeyerek benim ve ümmetimin işlediğimiz kusurları affeyle. Ey ümmetim! Allah'ın mağfiretini ancak sizin ve kendim için isterim.”[553]




Konu: Hz. Allah'ın Kitabı Ve Hz. Muhammed'in Sünneti



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ben aranızda öylesine değerli iki şey bıraktım (ki, ona sadakatla sarıldığınız müddetçe) doğru yolu bırakıp küfür yoluna sapmayacaksınız.”


a) Allah'ın kitabı olan Kur'an-i kerim,


b) (Hadislerle belirtilen) sünnetim.


Allah'ın kitabı olan Kur'an ve benim yolumu gösteren hadisler, kıyamet günü, havuzun kenarına gelinceye kadar, birbirinden ayrılmazlar. Çünkü bunlar birbirlerini açıklayıcı ve tamamlayıcı olarak birbirlerinin aynısıdır.”[554]


2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Muhammed'in hadisleri iki kısma ayrılır. Biri farz olanı açıklamakta, diğeri ise farz olmayan faziletleri açıklamakta:


a) (Namaz, oruç, zekât gibi) aslı Allah'ın kitabında olan Kur'an-ı Kerimde bulunanları açıklanmaktadır. Bunu uygulamak hidayet yolunu bulmak, red edip terk etmek ise sapıklıktır.


b) Allah'ın- kitabında aslı olmayan hadislerdir, (Sabah, öğle ikindi, akşam ve yatsı namazlarının sünnetleri gibi. Bunları kabul edip yerine getirmek fazilet, yapmamak ise hatadır.”[555]




Konu: Faiz



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Faizin yetmiş üç kapısı vardır.”[556]




“Şuurlu bir müsiüman olmak, ancak Allah (c.c.)'in buyurduklarına ve peygamber (s.a.s)’ın hadislerine yeni Kur'an-ı ve sünnete uymakla gerçeklenir. Ne derece bilgili ve akıllı olursa olsun, kul Allah'ın buyurduğu ve peygamberin açıklamalarıyla yeterli bir bütünlük kazanan ilâhi esaslar derecesinde yüksek prensipler bulup ortaya koyamaz. Bu yüzden müslüman her kişinin Kur'an-a ve sünnetlere uyması gerekir. Eğer müslümanlar bugün böylesine yürekler yakıcı bir manzara arzediyorlarsa, kusur dinin değil, sadece ayet ve hadis kaynaklarından yeterince beslenip aydınlık yolda bir türlü birleşemeyen müslümanlarındır.[557]




2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Faizin 73 kapısı vardır. Bunların en küçüğüne dahi başvurup yapmak kişinin annesiyle zina etmesi kadar ağır bir günahdır. Kötülüklerin en kötüsü, ikisinin müslüman din kardeşinin ırzına geçmesidir.”[558]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Faizin ve Allah'a şirk koşmanın yetmiş kapısı vardır.”[559]


4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Faiz ile mal çoğaltılsa, o malın sonu azalıp eski durumuna geçmeye mahkûmdur.”[560]


5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bir hayvanın karnındaki yavrusunu almak faiz kadar günahdır.”[561]


6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Alacaklıyı alacakla satmak bir faizdir.”[562]




Konu: Müslümanların Birbirlerine Karşı Hakları



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Din kardeşini seven müslüman bir kimse, Allah’ın emirlerini yerine getirmiş olur.”[563]


2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kölelerin (ve işçilerin) evinin iş ve ihtiyaçlarını yerine getirmek konusunda sana yeterlidir. O halde onlar beş vakit namaz kılarlarsa senin kardeşindir. Onlara çocuklarına yaptığın iyilikleri yapıp yediklerinizden yedirin.”[564]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yanında bir din kardeşine hakaret edilen bir kimse, yardım etmeğe gücü yettiği halde ona yardım etmeyip hakaretten kurtarmazsa, Hz. Allah kıyamet günü onu mahşer meydanında insanların huzurunda rezil eder.”[565]




(*) İyi bir müslüman elbetteki Allah'ın emirlerine hayatinin her anı da uyan ve Peygamberimizin çizdiği yoldan ayrılmayan kimsedir. Fak; şurası da muhakkaktır ki insanlar, eksiksiz ve samimi bir mümini, insanlara karşı olan hareketlerinin dürüstlüğü, doğruluğu ve sevimliliği ile ölçülebilirler.


Gerçi kimin iyi mü'min olduğunu, kimin Cehennemlik ruhlu olduğunu herkesin iç yüzünü en ince noktalarına kadar gören Ulu Allah bilir. Ancak herkes hakkında kulların bildiği ve onlara dayanarak iyiliğine veya kötülüğüne hüküm verdiği hususlar vardır. İnsanlara iyi davranmayan, eline düşen her fırsatta karşısındakine zarar ve sıkıntı veren, yardım elini uzatacağı yerde insanların rahatına, huzuruna ve menfaatine engel olmaya çalışan, kendi rahat ve menfaatini, vicdanı sızlamadan ellerin ıstırap ve huzursuzluğunda arayan, hattâ insanların dert ve kaderlerine ortak çıkmayıp üzüntülerine gönülden katılmayan kimsenin iyi bir mü'mîn olduğunu, Allah'ın ve Peygamber'in hoşnutluğunu hakkeden bir müslüman olduğunu kim öne sürebilir?.. Çünkü iyi bir mü'mîn demek günde beş vakit namaz kılan, hatta bu beş vakte beş vakit daha nafile katan, farz demeyrp sık sık oruç tutan, zekât verip Kabe'yi ziyaret edere kimse değildir. Bu saydıklarımız gerçi İslâm dininin ana temelini teşkil ederler, ama İslâmiyet hiç bir zaman bunlarla bitmez. İslâmiyet gönül temizliği ve herkesi hoşnut eden örnek insan olma davasıdır. Bilelim ki insanların kendisinden zarar gördüğü, tiksindiği ve nefret ettiği bir kimsenin, Allah tarafından sevilip beğenilmesine kat'iyyen imkân yoktur. İyi bir müslüman önce akraba ve yakınlarını, sonra yakın uzak bütün komşularını ve daha sonra da karşılaştığı ve münasebet kurduğu herkesi memnun ve razı eden kimsedir. Arkasından herkesin yaka silktiği, “Allah belâsını versin,” diye lanetler edilen kimsenin istediği kadar bol bol ibadeti olsun gerçek mü'minlik defterinde yeri olacağı şüphelidir. Bu konudaki sözlerimizi, her mü'mînin kulağına küpe olmasını dilediğimiz Peygamber'imizin şu sözü ile bitirelim: Mü'min kardeşinin sıkıntısını kendi sıkıntısı saymayan kişi, gerçek mü'min değildir.[566]




4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Din kardeşine karşı kalbinde sevgi bulunan bir kimse, sevdiğine dair din kardeşine haber vermezse, ona ihanet etmiş olur. (Haber vermesi aralarındaki bağlılığı daha da kuvvetlendirir.)”[567]


5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Allah, kocası yanında olmayan bir kadının yatağına oturan kimseye kıyamet günü ısıracak zehirli bir yılanı musallat eder.”[568]




Kocası yanında bulunmadığı bir zamanda kadının yanında oturmak, en büyük bir günahdır. Çünkü aralarına şeytan girebilir ve kadını kocasına karşı ihanete tahrik edebilir. Böylece kadın, ihanet edenlerden olup, cezayı hak eder.[569]




6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Borcunu vermek isteyen bir kimseye Hz. Allah tarafından bir yardımcı bulundurulur.”[570]


7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Adaletten ayrılmayıp adil kararlar veren bir hakim, günah sevabı olmadığı halde Allah'a varmayı hak etmiş olur.”[571]




“İki kişinin arasına girerek hakemlik yapmak veya üzerine aldığı bir davada karar vermek büyük bir vebaldir. Çünkü her an için, adaletten kayma ihtimali vardır. Ancak adil bir hüküm verirse, vebaldan kurtulabilir. Bunun sonucunda Allah'ın yanına günah ve sevabı olmaksızın varır da onun için büyük bir kazanç sayılır.[572]




8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hile yapan kimseler, bizden değildir. Çünkü hilekârlık aldatmacılık, sahibini cehenneme götürür.”[573]


9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kim, bir din kardeşini işlediği günah ile ayıplayıp alay ederse, o kimse aynı günahı işlemeden ölmeyecektir.”[574]


10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Müslüman, müslümanın din kardeşidir.”[575]


11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bir müslümanın din kardeşiyle dargın olup ilgisini kesmesi, onu öldürmesi kadar ağır bir günahdır.”[576]


12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


a) Zannettiğin bir şey hakkında kesin hüküm verme. (Çünkü zannettiğinin aksi de çıkabilir.)


b) Kıskandığın bir kimseye, kıskançlığının nedenini gerçekleyip zulümde bulunma.


c) Kuşlarla fal çekip uğursuzluğa yormak istediğin zaman, buna inanmayıp hemen vazgeç. (Çünkü kuşlarla fal çekip uğursuzluğa yormak, Allah'a şirk koşmak demektir.)[577]


13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Müslümanın din kardeşi üzerinde beş hakkı vardır:


a) Karşılaştığında selâm vennek veya sefam almak,


b) Hastayı ziyaret etmek. Hastanın kimsesi yoksa ziyaret etmek vacip, kimsesi varsa, ziyaret etmek sünnet olur.)


c) Cenaze namazını kılmak ve defnini yapmak. (Bu ise, farz-ı kifayedir.)


ç) Ziyafet davetini kabul etmek- (Bu da vacipdir.)


d) Aksıran kimsenin “elhamdülillah” demesine karşılık yerhamukümüllafı” (Allah sana rahmet eylesin” diye karşılık vermek.


Karşılaştığında selâm vermek ve tatlı konuşmaktır.”[578]




Bir müslümanın diğer bir müslümanda olan diğer bir hakkı da hastalandığı zaman ziyaretine gitmektir. Kanaatimizce bu en önemli ve hiç bir zaman ihmal edilmemesi gereken bir haktır. Hiç şüphesiz ki, insan herzaman sıhhatini korumak için gerekli olan ihtimamı göstermeyebilir. Gerek bu yüzden ve gerekse Allah'ın bizi imtihan etmesi için zaman zaman hepimiz hastalanabilir ve bir derse tutulabiliriz.


Bu gibi zamanlarda insanın bir köşeye atılması, bütün dostları ve ahbapları tarafından unutulması ne kadar acı ve üzücüdür!...


İnsanların dosta ve teselliye ençek ihtiyaç duydukları anlar, işte bu zamanlardır. Bunun için dinimiz bu konuya büyük bir önem vermiş ve Peygamberimiz başka bir hadisi şerifinde “Herhangi bir müslümân sabahleyin hasta bir mü'min kardeşini ziyaret ederse, yetmiş bin melek ona akşama adar rahmet okurlar. Eğer akşamleyin ziyaret ederse, yetmiş bin melek sabaha kadar ona istiğfar ederler. Aynı zamanda o kimse için cennette toplanmış meyvalar vardır.” diye buyurmuştur.[579]




14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Müslümanın din kardeşi üzerinde altı hakkı vardır:


a) Din kardeşinle karşılaştığında selâm ver,


b) Ziyafete çağrıldığında davete icabet et,


c) Senden herhangi bir şey hakkında istenilen bilgiye güzel nasihatle karşılık ver,


ç) Aksırıp Allah'a hamd eden din kardeşine “yerhamukümüllah” diye karşılık ver.


d) Hastalarvdığı zaman ziyaret et.


e) Öldüğü zaman cenazesine katıl,”[580]


15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Allah'ın affını gerektiren şeylerden birisi de; din kardeşini üzmen değil, sevindirmendir.”[581]


16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Allah'ın affını gerektiren şeylerden birisi de; din kardeşinle kar[582]


17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Karşılıklı birbirini sevmek, yardımlaşarak yekdiğerlerini kayırmak hususunda müminler, azalarından biri ihastalandığı zaman, diğer kısımları uykusuz kalarak ve ateşler içinde yanarak hasta azanın derdine katılan bir vücuda benzer.”[583]




Diyebiliriz ki insanlığın gönlünü Allah'ın birliği ile şenlendiren ilâhî nur'un Hira dağında parladığı andan günümüze kadar İslâm yokluğundan şiddetli zararlar gördüğü ve durmadan hasretini çektiği ve buna rağmen bir türlü kavuşamadığı en önemli prensip, birlik ve müslümanlar arası tutkunluk olmuştur.


Halbuki dinimiz bütün müslümanları kardeş saymış, İslâm cemiyetini de tuğları birbirini destekleyen sarsılmaz bir bina şeklinde tarif etmiştir. Birlik ve beraberliğe dinimizce verilen ve bunca öneme rağmen şu bin-dörtyüz yıllık tarihimiz ayrılıkların, kardeş kavgalarının, mezhep çatışmalarının, sözün kısası birleşip düşman dünyayı yok edeceğimize karşı karşıya gelip birbirimizi yemenin kanlı ve acıklı sayfalan ile doludur.


Günümüzde de bütün fikirler ve inançlar aralarındaki derin ayrılıkları uzlaştırıp birliğe doğru gitmeye çalışırken yedi yüz milyonluk İslâm dünyası hiç yoktan sebepler icad ederek küçük pürüzler yüzünden birbirleriyle uğraşmakta, bir araya gelmeye bir türlü yanaşamamaktadırlar. İşte bu parçalanmışlığın acı ve ibretli sonucudur ki günümüzün bütün müsiümân memleketleri batının maddeci” büyük zengin devletleri ile Allahsız komünist devletlerin pazarlık ederek bölüştükleri ve köle diye kulandıkları milletler olmuşlardır.


Bu acı durumun vebalini sadece dünyanın her yanındaki ve hatta içimize de sinmiş olan, Allah düşmanlarına yüklemek kanaatımızca eksik ve kısır bir görüştür. Çünkü sebeplerin başı ve davaların kökü, müslümanların Allah'a ve O’nun resulüne bağlanıp her mü'mini ana - baba bir kardeş diye görecek bir iman temizliğine ulaşamamış olmamasıdır.[584]




18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Çocuğunu, kocasını veya yakınını kaybeden bir kadına baş sağlığı dileyen- kimseye, cennet elbiselerinden bir kürk giydirilir.”[585]


19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Gerçek müslüman, diğer müslümanlarm dilinden, elinden selâmette olduğu, mümin ise, insanların kan ve mal konusunda kendisinden güvenlikte kimsedir.”[586]


20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Gerçek müslüman, diğer müslümanların dilinden ve elinden selâmette olduğu kimsedir. Gerçek muhacir, (yurdunu terkeden değil) Allah'ın haram kıldıklarını terkeden kimsedir.”[587]


21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Müslümanların ortak oldukları üç şey vardır:


a) Sahipsiz ibir yerde biten bitkiler,


b) Sahipsiz sular,


c) Sahipsiz yakacak maddeler.[588]


22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İşçinin hakkını, teri kurumadan önce veriniz.”[589]


23- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şüphesiz Hz. Allah, ümmetimin fikirlerini sapık inanç üzerinde birleştiremez, Hz. Allah'ın kuvvet ve himaye eli, topluluk üzerindedir. (Doğru yolda bulunan bir toplumdan ayrıan kimse, cehenneme yalnız olarak girecektir.)”[590]




Müslümanların önderliğini yapan bilginleri hiç bir zaman gerçek dışı olan batıl bir inanç ve düşünceyi kabul etmek konusunda birleşmez. Çünkü kalblerindeki iman lâmbası, karşılarındaki meselelerin iç yüzünü gösterip onları batıl düşüncelerin etrafında toplanmaktan alıkor.[591]




24- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şüphesiz Hz. Allah, dünyada insanlara eziyet veren kimseleri kıyamet günü cezalandıracaktır.”[592]


25- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Evinde misafir edip besleyen ilk insan, İbrahim peygamber olmuştur.”[593]


26- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Allah, zalimlerinden zayıf kimselerin hakları alınmayan bir milleti, işledikleri günahların azabından nasıl korusun.”[594]


27- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kişi, bineğinin sırtına binmeye, kendi yatağında yatmasıve evinde imamlık yapmaya daha hak sahibidir.”[595]


28- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bir kimse, tuttuğu yerde oturmakla daha hak sahibidir. Böyle bir (kimsenin bir ihtiyacını görmek için, yerinden kalktıktan sonra gelip tekrar yerine oturması, yine hakkıdır.”[596]


29- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her insan, gerek zalim, gerek mazlum olsun din kardeşine yardım etsin. Yardım ettiği kişi zalimse eğer, onu zulmünden vazgeçirmesi kendisi için büyük bir yardımdır. Eğer yardım ettiği kimse mazlumlardansa, ona uğradığı haksızlıktan kurtarmakla yardım etsin.”[597]


30- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Muhakkak ki, kıyamet günü boynuzlu hayvandan boynuzsuza varıncaya kadar her hak, sahibine verilmeyecektir.”[598]


31- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Birinizin çeşitli yerlerde yamalı bir elbise giymesi, sonradan ödeyecek parası olmadığı halde veresiye olarak yeni bir elbise alıp giymesinden daha hayırlıdır.”[599]


32- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bir kimse, iyilik gördüğü bir kimseyi anıp ondan bahsederse, ona karış şükran borcunu yerine getirmiş, iyiliğini gizleyip ondan bahsetmezse, ondan gördüğü iyiliği inkâr etmiş olur.”[600]


33- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Adamın biri, din kardeşini ziyaret için birköye gider. Bunun üzerine Hz. Allah, o adamın yoluna bir melek gönderip onu oturtur. Melek, yanına varan adama, nereye gittiğini sorar.”


Adam:


“… köyüne bir ahbabımın ziyaretine gidiyorum.” Melek:


“Adamın sana karşı bir iyiliği veya alacağı mı var?” Adam:


“Hayır. Herhangi bir borcu yok bana. Ancak, Allah rızası için (Allah'ın dostu olduğu için) onu seviyor ve bunun için de ziyaretine gidiyorum.” Melek:


“Muhakkak ki, ben bunu sana bildirmek için Allah tarafından gönderilmiş bir elçiyim. Sen, dostunu Allah için sevdiğin gibi, Allah da seni seviyor.” [601]


34- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“(Her zaman değil, fakat) ara sıra ziyaret et ki, sevgin artsın.”[602]


35- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Din kardeşini ziyaret eden kimsenin sevabı, ziyaret ettiği kimsenin sevabından daha büyükdür.”[603]


36- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Dîn kardeşini ziyaret edip evinde yemeğini yiyen bir kimsenin derecesi, ziyaret edilip yemeğini yediren kimsenin derecesinden daha üstündür.”[604]


37- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Allah için ziyaret et. Çünkü Allah için ziyafet eden kimseye, yetmiş bin melek (dua ve istiğfar ile) ikramda bulunurlar.”[605]




Konu: Komşuluk Hakları



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ben iki kötü komşunun arasındayım. Biri Ebu Leheb, diğeri de Ukbe binu Ebu Muayd. Bu kötü iki komşu pisliklerini getirip kapımın önüne atarlardı. Hatta (etraftan topladıkları) pislikleri dahi getirip evimin önüne yığarlardı.”[606]


2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Komşu hakları şunlardır:”


a) Hastalandığında, akraba veya yabancı gözetmeksizin ziyaret etmek,


b) Öldüğünde, (fakirse malınla, zenginse) bedeninle cenaze namazına katılman,


c) Muhtaç bir komşun senden borç istediğinde, ona borç olarak dilediğin şeyi vermen,


d) Çıplak olana elbise giydirmen,


e) Başına bir musibet geldiğinde ona başsağlığı dUemen,


f) Evini onun evinden yüksek yapma ki, esen rüzgâra engel olsun.


g) Yemeğin kokusuyla onu rahatsız etme. Ancak pişirdiğin yemekten vermen, günah olan bu hükmün dışındadır.”[607]




Komşunun, hasta olan komşusunun ziyaretine giderken, sevindirici hediyeler götürmesi, yanindayken ölümden bahsetmesi, teselli edecek tatii ve güzel şeyler anlatması, yapması gereken haklardandır. Öldüğü zaman cenazesine gitmesi, de bir hakdır.[608]




3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Cebrail, komşuluk hakkında bana öylesine tavsiyelerde bulundu ki, hatta komşu komşunun varisi olacağını zannettim. Yine, Hz. Cebrail köleler hakkında bana öylesine tavsiyelerde bulundu ki, hatta köleye bir müddet tayin edileceğini, bu müddet sonunda azat edileceğini zannettim.”[609]




Selâm vermek, fazla lâfa tutmamak ve iğneden ipliğe hâlini incelememek komşu haklarındandır. Ayrıca hastalandığında ziyaret, bir felâkete uğradığında taziye, sevinçli günlerinde tebrik etmek ve kendi sevincini göstermek, kusurlarını bağışlamak, kapı ve pencereden gizli hâllerini araştırmamak, evinin önünü daraltmamak, evine getirdiğine göz dikmemek, kusurlarını gizlemek, felâkete uğradığında yardımına koşmak, ayrıldığı zaman evini korumak, konuştuklarını dinlememek, mahrem yerlerine bakmamak, hizmetçilerine kötü gözle bakmamak, çocuğu ile güzel konuşmak, din ve dünyasında bilmediklerini ona öğretmek de, komşu haklarındandır.


Adamın biri, farelerin evini istilâ etmesinden şikâyet etmiş. Bir kedi almasını tavsiye edenlere:


“Bunu yapmam; çünkü kedinin sesini duyan farelerin, evimi terkedip komşunun evine gitmesinden ve bu suretle kendim için sevmediğimi komşum için sevmiş olacağımdan korkarım” diye cevâb vermiştir.[610]




4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“(Köy ya da şehirde) devamlı oturan kötü komşularınızın şerrinden Allah'a sığınınız. Oysa obadaki kötü komşunun şerrinden, günün birinde sizden ayrılıp gideceğinden kurtulabilirsiniz.”[611]


5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kıyamet günü ilk bakılacak dava, geçimsiz iki komşunun davası olacaktır.”[612]


6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Allah'a ve kıyamet gününe gerçekten iman eden kimse, komşusuna iyilik yapsın. Yine Allah'a ve kıyamet gününe iman eden kimse, misafirlerine ikramda bulunsun, dene Allah'a ve kıyamet gününe iman eden kimse, faydalı ve öz ikonuşsurr, ya da sükût etsin”[613]




Konu: Yetimi Korumak



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bir veya iki yetimi evine alarak yediren içiren ve onun meşakkatlarına sabır eden kimseyle cennette işaret ve orta parmak gibi bir arada olacağız.”[614]


2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ben, yetime bakan kimseyle cennette iki parmak gibi oluruz.”[615]




Konu: Arabuluculuk



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Beni dinleyin!. Oruçtan, namazdan ve sadaka vermekten daha çok sevap kazandıran ibadetin ne olduğunu size söyleyeyim mi? Arabuluculuk ve dargınları barıştırmaktır. Çünkü anlaşmazlık ve çatıştırma, İslâm birliğini kökünden kazıyan bir afettir.”[616]




Konu: Ana Babaya İtaat Etmek



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ana-babaya yapılması gereken itaatlerden birisi de, kişinin babasının ölümünden sonra dostlarını ziyaret edip iyilik yapmasıdır.”[617]




“Rabbın hüküm verdi ki: On'dan başkasına sakın tapmayın; ana-babanıza karşı iyi davranın. Eğer ana-babadan biri, ya da ikisi yanında ihtiyarlarsa sakın onlara “of!.. Bıktım usandım” deme; -onlara sözün tatlısını, ve gönül alıcısını söyle. Onlara acıyarak alçsak gönüllülük kanadını (yerlere kadar) indir ve “Yarab, önler beni çocukken nasıl büyüttüler ise sen de kendileni öylece esirge” Rabbımız, içinizden geçenleri en iyi bilendir. Eğer siz iyi olursanız şüphesiz ki, Allah kendine yönelenleri (ve bol bol tövbe edenleri) affedicidir.” [618]


Bundan da anlaşılacağı üzere, dinimiz anne ve babaya büyük bir değer vermiş ve çocuklardan onlara karşı saygı göstermelerini istemiştir. Sevgili peygamber efendimiz bunun için yukarıdaki hadisde buyurmuş oldukları gibi çocukların, babalan öldükten sonra, onların dostlarını ziyaret edip iyilik yapmalarını ve böylece onlara karşı olan hak ve vazifelerini biraz da olsa yerine getirmelerini istemiştir.[619]




2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İyilik yaparak anne ve babasını memnun eden kimse, Allah'ı memnun etmiş olur. Anne ve babasını daraltan kimse, Allah'ı darıltmış olur.”[620]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Anne ve baba hakkında Allah'ın emirlerine itaat edip onları memnun etmeye çalışan kimse için cennette iki kapı, birini memnun eden kimse için ise bir kapı açılır.”[621]


4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Anne ve babanıza itaat ediniz ki, çocuklarınızda size itaat etsin. Başka kadınlara karşı namuslu olunuz ki, karınız da size karşı namuslu olsun.”[622]


5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ana babaya itaat etmek, cihada katılmak kadar sevaptır.”[623]


6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Cennet annelerin ayakları altındadır.”[624]




Sevgili peygamberimiz (s.a.s) “Cennet, anaların ayakları altındadır” demektedir. Dinimiz, yavrusunu dokuz ay karnında taşıyan, onu ölüme yakın dehşette doğum sancıları ile dünyaya getiren ve kendi kendini idare edebileceği yaşa kadar benzersiz bir şefkat ve sabırla aç, uykusuz kalarak yavrusunu büyüten anneye böylesine saygıdeğer bir rütbe tanımıştır.


Fakat bu yüksek rütbe anneye ağır mesuliyetler de yüklemektedir. Çocuğunun sağlığına, açlığına, tokluğuna önem verip üzerine titrediği gibi sarsılmaz bir din ve ahlâk terbiyesi içinde yetişmesi için ide elinden geleni yapması lâzımdır.[625]


7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Öylesine iki günah vardır ki, (bu kapıyı çalanların) cezaları daha dünyada iken acele, olarak verilir.


a) (Din, can ve mal konusunda) başkalarına zulüm etmek,


b) Müslüman anne babaya karşı gelmek.”[626]




Aziz okuyucu! Bu hadislerden anladığımıza göre, her çocuk anne ve babasının emirlerine itaat etmek zorundadır. Fakat yolunu sapıtmış, Allah'ın emirlerini hiçe sayarak dine aykırı olan şeyleri örneğin; (hırsızlık yapmasını, içki alıp getirmesini) çocuğuna emir eden anne ve babaya, çocuğun itaat etmemesi gerekir. Çocuğun itaat etmesi, Allah'ın emirlerine karşı gelmesi demektir ki, bu da büyük bir günahdır.[627]




8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Allah bütün günahlardan dilediği günahların cezasını kıyamet gününe erteler. Ancak anne ve babaya yapılan hakaretin cezası bunun dışındadır. Çünkü Hz. Allah bunun cezasını dünyada iken verir.”[628]


9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sevgili peygamberimiz, amcası Hz. Abbas için, bir çocuğun babasına yaptığı iyilikleri lâyık görüp ona saygı gösterip hısımlarına iyilik yapardı. (Çünkü bir yerde amcalar babanın yerini tutar.)”[629]


10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Çocuğun babasına yaptığı iyilikler, onu cennet kapılarının ortasına kadar götürüp cennete girmesine vesile olur.”[630]


11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Çocuğun babasının iyilikleri altından kalkması, çocuğun köle olarak bulduğu babasını satın aldıktan sonra, azat etmesiyle mümkün olur ancak.”[631]


12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Allah'ın rızası babanın rızasını gazabındadır.”[632]


13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Allah'ın rızası anne babanın rızasına, Allah'ın gazabıda anne ve babanın gazabına bağlıdır.”[633]


14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yanında anıldığım halde bana salavat getirmeyen ve ramazan ayına yetişip ondan faydalandığı halde günahları af olunmayan kimse sürüm sürüm sürünsün.”


Sürünsün yine sürünsün, sürüm sürüm sürünsün...


“kim sürünsün Ya resûlallah!” diye sordular. Peygamber (s.a.s) buna:


“ana babasından biri veya her ikisi yanında ihtiyarlayıp da cennete girmeyi hak edecek kadar onlara iyilik yapmayan sürünsün” diyerek cevap verdiler.[634]




Sevgili peygamberimiz “Allah'ın rızası anne ve babanın rızasında, Allah'ın gazabı da anne ve babanın gazabındadır” diyerek anne ve baba rızasını kazanmanın ne kadar önemli olduğunu bildirmiştir.


Uyanık ve şuurlu bir Müslüman Allah'ın rızasını kazanmak istiyorsa -ki, hepimiz bunun peşindeyiz- önce anne ve babasına karşı olan vazifelerinde bir eksiklik yapmaması gerekir. Her türlü hareket, söz ve davranışlarda onlara karşı kalbinde beslediği derin saygı ve sevgiyi göstermelidir. Onları incitecek, kalblerini kıracak ve gücendirecek hiç bir davranışta bulunmamalıdır.[635]




15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sürünsün sürüm sürüm sürünsün.


(Kim sürünsün ya Resûlallah! Diye sordular.) Peygamberimiz, ana babasından biri veya her ikisi yanında olduğu halde cennete girmeyi hak decek kadar onlara iyilik yapmayan kimse sürünsün diye cevab verdiler.”[636]


16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Allah'ın Kur'an-ı Kerimde iyi kimselere “Ebbar” demesinin sebebi, onların Allah'ın emirlerine itaat etmelerinin yanında anne babalarına da itaat etmelerindendir.”


Ey imanlı kişi! Nasıl anne ve babanın senin üzerinde bir takım hakları varsa, çocuklarının da senin üzerinde bir takım halkları vardır.[637]


17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sen, malınla birlikte babanın mülküsün.”[638]




Hadisin sebebi: Adamın biri peygamberimizin yanına gelerek şöyle sordu.


“Ya resûlullah! Benim fakir bir babam var. Malımdan faydalanmak istiyor. Ne dersiniz?” Sevgili peygamberimiz bunun üzerine yukarıda geçen hadisi buyurmuşlardır.


Hadisin özü: Baba çocuğunun dünyaya gelmesine, çocuk da genellik le malın kazanılmasına neden olmakta- Buna göre baba, çocuğun malından muhtaç olduğu kadar alabilir. Ancak alacağı malın, çocuğunun ihtiyacından fazla olması şarttır.[639]




18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şüphesiz Hz. Allah iyi muamele etmeniz konusunda anneleriniz için üç kere, babalarınız için de iki kere tavsiye etmiştir.”


Muhakkak ki Hz. Allah, derece bacımından size en- yakın olarak akrabalarınıza daha sonra da diğer yakınlarınıza iyi muamele etmenizi tavsiye etmiştir.”[640]


19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şüphe yok ki, Hz. Allah kadınlarla iyi geçinmenizi tavsiye etmekte. Çünkü bunların bazıları anneniz, bazıları kızınız, bazıları ise teyzeniz olmaktadır. (Hanımlarınızla da iyi geçinmeniz gerekir. Çünkü) ehli kitaptan olan yahudi ve hırlstiyanların bazıları fakir kadınlarla evli oldukları halde iyi geçinip aralarında herhangi bir boşanma hadisesine sebebiyet vermektedirler.[641]”




Konu: Akrabalara Yardım Etmek



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Muhakkak ki, Hz. Allah, bütün yaratılacak insanların plânını tamamlayınca, akrabalık, lisâni haliyle ayağa kalkarak “Ey Rabbim! Bir kaç kelime söylememe izin verir misiniz? Çünkü bu makam, insanların beni aralarından koparıp kenara atmak tehlikesinden sana sığınacağın bir makamdır.” demesine karşılık Hz. Allah, şöyle buyurur: “Evet söylediğinde haklısın. Ben sana öyle bir söz vereyim ki, seni aralarından koparmayıp, düşünen ve birbirlerine iyilik yapanlara rahmetime ıkavuşturup mükâfatlandırır, koparıp atanları ise rahmetimle ilgilerini kesip cezalandırırım.” Bunun üzerine akrabalık: “Evet, Ya Rab ben buna razıyım.” deyince Hz. Allah “öyleyse ben bunu sana verdim” diye buyurur.[642]


2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Oğlum İbrahim yaşasaydı, ben vergiyi kipti milletinden kaldırırdım. (Çünkü oğlum benim en yakın akrabam, annesi ise kipti milletindendir. Bunun için vergiyi kaldırarak onlara iyilik yapmam gerekir.)”[643]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Akrabalık münasebetim gözetmekten, daha ziyade sevabı acele olarak verilen hiç bir iyilik yoktur. Yine zulümden akrabalık ilgisini koparmaktan daha ziyade cezası acele olarak verilen hiç bir ikötülük yoktur. Yalan yere yemin etmek ise, edildiği memleketi kimsesiz kor.”[644]


4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Akrabalık ilgisini kesmek, ihanet etmek, yalan söylemek günahlarından daha ziyade, dünyada ikap, ahirette azabı gerektiren bir günah yoktur. Şüphesiz, mükâfatın acele olarak verilmesini gerektiren akrabalık münasebetini gözetmekten daha iyi itaat yoktur. Hatta bir evin halkı kötü olsalar bile, birbirlerine karşı akrabalık münasebetlerini gözetirlerse, malları artar ve sayısı çoğalır.”[645]


5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Akrabalık ilgisini kesen veya yalan söylediği bir mesele hakkında yemin eden kimse, ölmeden önce cezalandırılacakdır”[646]




Akrabalık münasebetini kesmek, birçok zararlar doğurur. Akra balar arasında düşmanlık ve huzursuzluğun baş göstermesine neden olur Öyle ki, onların cinayet işlemelerine yol açar. Böylelikle, dünyada iken hastalık, rahatsızlık gibi birçok azaplara çarptırılarak cezalandırılırlar.


Yalan yere yemin etmek, muhatabı kandırıp birçok zararlara sokabilir. Netice, aldandığını öğrenen kimsenin düşmanlığını kazanıp tehlikeye girebilir. Bunun içindir ki, sevgili peygamberimiz, bu kimselerin daha dünyada iken cezalandırılacağını buyurmuştur.[647]




6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Akrabalık ilgisini kesen kimse, cennete girmeyecektir.”[648]


7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Akrabalarınıza (güler yüzlülükle) selâm vermek bile olsa, iyilik yapınız.”[649]


8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Akrabalık münasebeti, iyi ahlâk, iyi komşuluk (yapanların) evini şenlendirip ömürlerini arttırır.”[650]




Akrabalık münasebetlerini gözetmek, iyi ahlâklı olmak herkesle iyi geçinip komşularıyla komşuluk haklarına riayet etmek, muhakkak ki insanların huzurlu ve rahat bir hayat sürmelerini temin eder.[651]




9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Akrabalık münasebetlerini gözetmek, kişinin ömrünü uzatır, gizlice verilen sadaka ise Allah'ın gazabını önler.”[652]


10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Akrabalık münasebetini gözetmek, kişinin malını artırıp, çoğaltır sevgisini kazandırır ve ömrünü uzatır."[653]


11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Akrabalarınızla akrabalık münasebetlerini gözetip iyilik yapınız.”[654]


12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Akrabalarınızı iyice öğrenip tanıyınız ki, onlara iyilik yapsanız. Çünkü akrabalarınız size ne kadar yakın olurlarsa olsun, onlarla akrabalık münasebetleriniz kesildiğinde, akrabalığın hiç bir faydası olmaz,”


Akrabalarınız sizden ne kadar uzak olursa olsun, akrabalık münasebetleri kurulduğu takdirde, onların sizden uzak olmalarının hiç bir tesiri olmaz.[655]




“Akrabalarını tanıyıp bir araya getirmek ve Allah'ın emrettiği şekilde kendilerine yardım etmek en büyük bir ibadettir. Fakat başkalarına hakaret edip mallarını ellerinden almak, öldürmek, arazisine el koyup bulunduğu yerden sürgün etmek gibi meselelerde akrabalarını çağırıp kendisine yardım ettirmek veya yardım etmek, küfür kadar ağır ve büyük bir günahdır.”[656]




13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hz. Allah şöyle buyuruyor: “Benim sıfatlarımdan biri de rahman (Şefkat ve merhamet sahibi olmak) dır. Şefkat ve merhamete dayanan akrabalığı, ismin rahman kökünden ayırdım. Öyle ise kim, akrabalık münasebetini gözetirse, bende onu rahmetime kavuşturur, koparıp atanı ise rahmetimden ilgisini kesip atarım. Akrabalığın ne olduğunu bilmeden kökten koparıp atarsa, ben de onu rahmetimden koparıp, atarım.[657]”


14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Tevratta şöyle bir cümle yazılıdır”


“Kim, uzun yaşamaktan ve rızkının artmasından hoşlanıyorsa, akrabasına iyilik yapsın.”[658]


15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Mükâfatının acele verilmesini gerektiren iyilik, başkalarına iyilik yapmak ve akrabalık münasebetini kesmemekdir. Cezanın acele olarak verilmesini gerektiren kötülük ise, başkalarına zulüm etmek ve akrabalarla olan ilgisini kesmektir.”[659]




Konu: İnsan Ve Hayvana Merhamet



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“(Derdini anlatmaktan aciz olan) hayvanlara karşı Allah’dan korkunuz. Onlara sağlıklı olarak bininiz ve onları sağlıklı olarak yiyiniz.”[660]




Acılarını ve yorgunluklarını dile getirme kudretinden mahrum olan hayvanlara karşı gereken ihtimamın verilmesi, onların semiz ve sağlıklı bir şekilde tutlması, aslında insanların kendi menfaat ve sağlıkları icabıdır. Burada her ne kadar binek hayvanları kastedîlmişse de, eti için beslenen hayvanlar da bu hükme dahildir.[661]




2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kölelerinizi kayırınız; kölelerinizi kayırınız! Onlara yediklerinden yedirip giydiklerinizden giydiriniz. Bir suç işlerse ve siz de o suçu bağışlamak istemezseniz, ey Allah'ın kulları; onları satıp işkence etmeyiniz.”[662]




Bütün varlıkların Allah'ı zikredip tesbih ettiği, Kuran-ı Kerim İsrâ sûresinin 44. ayetinde belirtilmiştir. Hayvan zikir halinde olduğu halde üstündeki gafil bulunursa, hayvanın zikrinin üstündeki gafilin gafletinden hayırlı olduğunda şüphe yoktur.[663]




3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bu hayvanlara sağlıklı olarak binin ve onları sağlıklı olarak bakınız. Yollarda, çarşı ve pazarlardaki konuşmalarınızda onları iskemle gibi kullanmayınız. Nice binekler vardır ki; binicisinden daha hayırlı ve Yüce Allah'ı daha çok zikredendir.”[664]


4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Koyuna merhamet ederseniz, Allah da sana merhamet eder.”[665]




Bu hadisin söyleniş sebebi şudur:


Muavîye El-Müzenî'nin babası Kurre, sevgili peygamber efendimize:


“Ben koyununu kesmek için alıyorum. Ona ne diye merhamet edeyim.” dediğinde Resulüllah efendimiz bu hadisi şerifi buyurdular.




5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“(Hiç şüphesiz) Allah müsamahakârdır. Bu yüzden yumuşak huyluları sever. Sert huylulara vermediği sevabı yumuşak huylu olan kimselere verir.”[666]




Sertliğin arandığı ve mükâfat gördüğü yerler vardır. Özellikle firlere karşı savaş meydanında yapılan sertlik matluptur. Ancak Rabbımizin yumuşaklığa karşı verdiği sevap, matlup olan sertliğe verdiği sevap üstündür.[667]




6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Cenâb-ı Allah, her hususta iyi davranmayı farz kılmıştır. Kısas-olarak öldüreceğiniz zaman en iyi (acı vermeyecek nedeni) bir şekilde öldürünüz. Ve hayvan keseceğiniz zaman da, kesmenin usul ve şartlarına riayet ederek ıkesin. Hayvana eziyet vermekten kaçının.”[668]


7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Allah-u Teâla çaresiz kimselerin kayrılmasını sever.”[669]


8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İki oğlan çocuğuna merhameti yüzünden Yüce Allah, o kadına rahmet etti.”[670]




Bu hadisin sebebi: Kadının biri, beraberinde iki oğlan çocuğu halde sevgili peygamber efendimizin yanına geldi. Peygamber efendimizin kadına üç hurma verdi. Kadın çocuklarına birer hurma verdi. Onlar hurmalarını yedikten sonra gözlerini annelerine diktiler. Bunun üzerine anne, kendi hurmasını da ikiye bölerek onlara verdi. Resulüllah efendimiz: “İki oğlan çocuğuna olan merhameti yüzünden Allah da o kadını rahmet etti.” diye buyurdular.[671]




9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Peygamberlerden birini bir karınca ısırdı. Bunun üzerine peygamberin emri ile o karınca yuvası yakıldı. Cenâb-ı Allah, o peygambere şöyle vahyetti (bildirdi): “Allahı tesbih eden ümmetlerden (topluluklardan) birini yaktın.”[672]




Kainattaki tüm varlıklar, Allah'ı tesbih ederek zikrederler. Bu yüzden bir hayvan öldürmek veya bir hayvan topluluğunu yok etmek, bir ümmeti ortadan kaldırmak olur.[673]




10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kesilecek kuşa bile merhamet eden kimseye, Hz. Allah kıyamet günü rahmet eder.”[674]




Kesilecek hayvana yapılacak olan merhamet, onu canını fazla yakmadan en rahat bir şekilde kesmektir. Nitekim bu husus, bu bölümün 6. hadisinde açıkça ifade edilmiştir.[675]




11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Merhamet etmeyen rahmet olunmaz.”[676]




Burada tümlecin anılmasından, yani merhametin kimlere yapılı cağının belirtilmiş olmasından umum manası anlaşılmaktadır. Bu durunu) bütün insan ve hayvanlara merhamet etmeyen rahmet görmeyecektir.[677]




12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yeryüzündekilere merhamet etmeyene gökteki de merhamet etmez.”[678]




“Men”, Arap dilinde umum ifade eden lafızlardan olduğundaı “gökteki” yerine “göktekiler” diye ifade edebiliriz. Bu durumda gökteki melekler kastedilmiş olur. Ancak biz, birinci tercüme şekilini tercih ediyoruz. Bunda Yüce Allah'a mekan izafe etmek durumu yoktur. Çünkü Ez, Zâriyi sûresinin 22. ayetinde “rızkınız ve size vadedîlenler göktedir.” buyrulmuştur. Ki; “gökteki” tabirinden Yüce Allah'ın emir ve fermam kasdedilmiş olur.




13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Merhamet etmeyene rahmet olunmaz, ba tövbe etmeyen de affedilmez.”[679]


14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İnsanlara teşekkür etmeyen kimsenin Alllah da şükrünü kabul buyurmaz.”[680]


15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Cenâb-ıAllah tarafından, insanlara karşı kalbine merhamet koyulımamış olan kul, dünya ve ahiret hayırlarından mahrum ve hüsranda kalmıştır.”[681]


16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Cenâb-ı Allah, yüz tane rahmet yaratmıştır. Bu yüz rahmetten birini mahlukatın arasına koydu ki, mahlukat bu tek rahmetle birbirlerine merhamet etmektedirler. Doksan dokuzunu ise kendi katında sakladı.”[682]




İnsanların birbirine, zenginin fakire, annenin çocuklarıma ve gü lülerîn zayıflara merhameti, bir bir tek rahmet ile vuku bulmaktadır. Bu bir rahmetin kapsadığı alan bu derece geniş olursa, Cenâb-ı Allah'ın alanın büyüklüğünü düşününüz...[683]




17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kadının biri, bir kedi yüzünden cehenneme girdi. Kediyi bağlayıp ona bir şey yedirmediği gibi yeryüzünün böceklerini yeme isteğinden de nahrum bıraktı. Nitekim kedi bağlı olarak açlıktan öldü.”[684]


18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Rahım (hısımlık), arşa asılıdır (yüksek mevki ve değerdedir) ve şöyle dua eder:


“Her kim teni kavuşturursa Allah’ da onu rahmetine kavuştursun ve her kim beni keserse (benden el çekerse) Allah da onu rahmetinden -mahrum etsin.”[685]


19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Rüzgâr, Allah'ın emir ve fermanıdır. Rahmet de getirir, azap da. Bu yüzden rüzgârı gördüğünüz zaman ona sövüp saymayınız. Yüce Allah'dan rüzgârın iyiliğini isteyip onun kötülüğünden Cenâb-ı Allah'a sığınınız.”[686]


20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Rabbimiz, kulların ümitsizliğe düşmelerine ve kendinden başkasının onlara yakınlığına -güldü (yadırgadı).”[687]




Kulların Yüce Allah'ın rahmetinden ümit kesmeleri ve O'ndan başkasından medet ummaları gerçekten şaşılacak şeydir. Bütün varlıkların ve güçlerin kaynağı O'dur. O'ndan başkasına dayanan, ancak hüsran içindedir.[688]




21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


Merhamet edenlere Allah-u Teâla Hazretleri rahmet eder. Yerdekilere rahmet ediniz ki, gökteki de size rahmet etsinler. Rahim (hısımlık) - Rahman'ın bir koludur. Her kim onu kavuşturursa Allah da o kişiyi rahmetine kavuşturur. Ve her kim onu koparırsa Allah da onu rahmetinden mahrum eyler.”[689]


22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hararetli (susuz) ciğerde (onu sulayan için) sevap vardır.”[690]


23- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bir ölünün kemiğini kırmak, günah bakımından dirinin kemiğini kırmak gibidir.”[691]


24- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her kimin küçük “yaşta çocuğu varsa onunla çocuk olsun (Onunla oynasın ve onu eğlendirsin.)”[692]


25- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Temiz (merhametli) kalbi olan kimseye Yüce Allah merhametli davranır.”[693]


26- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her kim haksız (boş) yere bir serçe öldürürse, Cenâ'b-ı Allah kıyamet gününde onun hesabını (kendisine soracaktır.”[694]




Bu hadisin temamı şöyledir:


“Ey Allah'ın Resulü” denildi. “Serçe kuşunun hakkı nedir?” Sevgili Peygamber efendimiz:


“Onu kesip yemen ve başını koparmamandır.” diye buyurdu. Kuşun başı elle kopartılmamalı, keskin bir aletle kesilmelidir. Kuşları avlamakta ve şeriatın ön gördüğü şekilde kesmekte beis yoktur.[695]




27- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Merhamet, ancak bedbahtın yüreğinden çekip alınır.”[696]


28- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Cennete ancalk merhametli olan girer.”[697]


29- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yürekleri kuşların yürekleri gibi olan kavimler cennete gireceklerdir.”[698]




Bu hadîste, yürekleri Allah korkusundan, kuş gibi titreyen kişiler kastedilmektedir.[699]




30- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bir hastayı ziyeret eden bir kimse rahmetin içine girmiş olur. Hastanın yanında oturduğu zaman, rahmet kendisini kaplamaktadır.”[700]


31- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“(Kocasının vefatından sonra) çocuklarının evine bağlı o kadın cennette benimle beraberdir.”[701]


32- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hayvanın sırtındakiler Mel'undur.”[702]




Hadisin sebebi: Resulüllah efendimiz, üç kişinin bir deveye bindiklerini görünce:


“Lanet, Allah'ın rahmetinden uzak kalmak demektir. Onlar, bindikleri hayvana merhamet etmediklerinden kendileri de Allah'ın rahmetinden uzak kalmışlardır.” diye buyurdular. Bu hadisten anlaşılan mana şudur: Hayvana gücünden fazla yük yüklemek caiz değildir. Ancak taşıyabilecek güçte ise iki veya daha fazla kişinin bir hayvana binmesinde bazılarına göre beis yoktur.[703]






Konu: Tevazu Ve Kibir



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kibirli kişi, hakkı tanımayan ve halkı hor gören kimsedir.”[704]


2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İnsanlar, Adem'in çocuklarıdır ve Adem de topraktan (yaratılmış)dır.”[705]




Bütün ırklar, bir anne ve babadan türemişlerdir. O halde aralarında nesap bakımından bir üstünlük yoktur. Üstünlük, ancak takva ve amel-i salihledir. Kimin ameli daha iyiyse, Allah katında daha makbul olan odur. Nitekim Resulüllah efendimizin amcası olduğu halde, Ebu Leheb'i alçaltan ve ebedi bedbahtlığa mahkum eden, onun kendi ameli olduğu gibi, bir İranlı olduğu halde Selman'ı ehl-i beyt dercesine yükselten de onun amelidir.[706]




3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bana, başkalarına karşı övünmemeniz ve hiç kimsenin hakkına tecavüz etmemeniz konusunda mütevazi olmanız bildirildi.”[707]




Allah'ın salih kullarından biri şöyle diyor:


“İnsanlar arasında kendisinden daha kötü bir kimsenin bulunabileceğine ihtimal veren kişide kibir vardır.”[708]




4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her kim Allalh için alçak gönüllülük yaparsa, Yüce Allah onun derecesini yükseltir.”[709]


5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her kim böbürlenerek giysisinin eteklerini yerden çekerse, Cenâb-i Hâk, kıyamet günü ona rahmet nazarıyla bakmaz.”[710]


6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Herkim (parmağıyla sildiği) tabağını ve parmaklarını yalarsa, Hz. Allalh o kimseyi hem dünya da hem de ahirette doyurur.”[711]


7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Terazi, Rahman (olan Allah)'ın elindedir. Kimi milletleri yüceltir, kimilerini ise alçaltır.”[712]


7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“O öylesine sonsuz bir kudret sahibidir ki; dilediğine izzet, şeref, devlet ve yüksek mevki verir. Dilediğini de hor ve hakir kılar. Mülk ancak O'nundur. Gücünü O'ndan almayanlar, güçlü görünseler bile, sonunda tarumar olacaklardır.”[713]


8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bana ulaşmak istiyorsan dünyada bir atlının azığı kadar bir şey sana yeter. Zenginlerle oturup kalkmaktan sakın. Elbiseni eskimiş diye atma. Onu yamalar!”[714]




Bu hadisde sevgili peygamber efendimizin muhatabı Hz. Ayşe dolayısıyle kadın veya erkek samimi olan her müslümandır. Cennette Rasulüllah efendimiz ile beraber olmak isteyenler hadisde olduğu gibi davranmalıdırlar. Dünyada ki azıkları, bir yolcunun azığı kadar olmalı, ihtiyaçlarından artanı almamalıdırlar. Zenginlerle oturup kalmamalıdırlar. Çünkü onların görkemli yaşantıları gönlünün çekebilir ve kendisini yanlış yollara sürükleyebilir. Elbiseyi yırtıldı veya yıprandı diyerekten atmamalı, yamalanıp giyilmesi gerekir. Bu şekilde tasarruf edilen para, Allah yolunda harcanan muhtaçlara dağıtılmalıdır.[715]




9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Eğer Allah'ın kulu, isen izarını (belden aşağıya mahsus giysini) yerden kaldır!”[716]




Elbisenin eteklerini yerden çekmek, kibirlilik alemetidir. Bu yüzden belden aşağıya mahsus giysilerin veya kaftan gibi uzun üstlüklerin eteklerinin yere düşürülmemesi tavsiye edilmiştir.[717]




10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Geçmiş milletlerden bir adam, içinde kurularak yürüdüğü bir elbise ile dışarı çıkmıştı. Yüce Allah'ın emri üzerine toprak onu içine aldı ve o, kıyamete kadar sürecek bir azap içinde toprağın içinde tepinip durmaktadır.”[718]


11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ben ancak bir kulum; kulun yediği gibi yer, içtiği gibi içerim.”[719]


12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Küfrün başı, Meşrik yönündedir. Övünmek ve çalım satmak, atçılık ve devecilik yapanlarda; acaz avaz bağırmak, göçebelerde; vakar ise koyun sahiplerindedir.”[720]




Meşrik'ten, İran ülkesi kastedilmektedir.[721]




13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Cenâb-i Allah güzeldir. Bu yüzden güzelliği sever.”[722]




Hadisin sebebi: İbn-i Mesur'un peygamberimizden rivayetine göre, Resulüllah (s.a.s.) efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse, cennete giremez.” Bunun üzerine bir adam:


“İnsan, elbise ve ayakkabısının güzel olmasını arzu eder.” dedi. Resulülülah efendimiz de:


“Allah güzeldir ve güzelliği sever.” diye yukarıdaki hadîsi buyurdular. Hz. Allah, zat ve sıfatlar bakımından güzeldir. Bu yüzden kullarının da kılık ve kıyafetlerinin güzel olmasından hoşlanır. Kılık ve kıyafetin yerinde olması, kibirlilik değildir.[723]




14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Allah için tevazu göstermenin çeşitlerinden biri de, meclislerdeki şerefin aşağı mertebesine razı olmaktır.”[724]


15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hepiniz Adem'in çocuklarısınız ve Adem de topraktan yaratılmıştır, Atalariyle övünen kişiler, (bu hareketlerinden) hemen vaz geçmelidirler; aksi takdirde Allah katında mayıs böceğinden daha değersiz olacaklardır.”[725]


16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Firavun'un söylediği iki söz: “Sizin için kendim daha başka bir tanrı bilmiyorum.” sözü ile “ben sizin en yüce tanrınızım,” sözü arasında fark vardı. Cenâb-i Hak, ilk ve son sözünün cezası olarak onu helak etti.”[726]




Firavun'un söylemiş olduğu sözler Kur'an-ı Kerimde de geçer.[727]




17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bir kişinin din ve dünya hususunda parmakla gösterilmesi, kötülük bakımından kendisine kafidir. Ancak Allah-


ü Taâlâ'nın koruduğu kişi başkadır.”[728]




Konu: Kıskançlık Ve Kindarlık



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Geçmiş ümmetlerin hastalıklarından olan haset (kıskançlık) ve kincilik size de geçti. Bu iki afet kökden kazır. Tabi ki sacı değil, dini kökünden kazır. Benliğime hakim olan o yüce zat (Allah)'a yemin derim ki, mümin olmayınca cennete giremez, birbirinizi sevmeyince de mümin olamazsınız. Dikkat ediniz!. Size uyguladığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? O da; Aranızda selamlaşmayı yaymanızda.”[729]




Bu hadisde şöhretin bir afet olduğu belirtilmektedir. Mal, makam, ilim ve takvada parmakla gösterilecek duruma gelenlerden birçokları mağrur olarak kendilerini ebedî bedbahtlığa maruz bıraktıkları halde, bir kısmı da Cenab-ı Allah'ın himaye ve muhafazası sayesinde değişmemiş ve ruhlarındaki safiyeti kaybetmemişlerdir. İstisnalar kaideyi bozmaz fetvasınca, şöhret her insan için afet olma niteliğini korumaktadır.[730]






Cennete Girmeyi Kazandıran Sebepler



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Cennete girecek olan ilk kişi üç ikisi ile cehenneme girecek olan ilk üç kişi bana gösterildi. Cennete girecek olan ilk üç kişi şehit, Rabbine karşı ibadetini güzel yapıp efendisine sadık olan köle ve iffetli, namuslu kişi. Cehenneme girecek olan ilk üç kişiye gelince:


Toplumun başına musallat olan sultan, malının zekâtını vermeyen servet sahibi ve kendiğini beğenmiş yoksul.”[731]


2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İyilik insanlar arasında kesilebilir, fakat Allah ile o iyiliği yapan arasında kesilmez.”[732]




İnsanlar, iyiliğe karşı teşekkürü kesebilirler. Hatta iyiliğe karşı kötülükle mukabele edebilirler. Fakat iyilik, Allah katında hiç bir zaman zayi olmaz. Cenâb-ı Hakk, iyilik yapan kişiye mükâfatını en iyi şekilde verir.[733]





3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Cehennem halkı bütün kaba, boşboğaz ve kibirli kişilerdir. Cennet halkı da güçsüzler ve yenik düşenlerdir.”[734]




Cennet halkını zayıfların ve güçsüz kişilerin ve halk arasında yenik düşenlerin teşkil edecekleri belirtilmektedir ki, burada güçsüzlerden maksat, bedenden güçsüz olanlar değil, manevî ve maddî yönden güçsüz olanlardır. Çünkü Peygamber-i Zîşân efendimizin diğer bir hadis-i şeriflerinde güçlü mü'min güçsüz mü'minden daha hayırlı olduğu, mamafi her ikisinde de hayır bulunduğu belirtilmiştir. Aynı zamanda cennet halkının çoğunluğunu yoksul kişilerin teşkil edeceğine dair olan hadis-i şerif de buradaki güçsüzlerden maksadın yoksullar olduğunu gösterir.[735]




4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Beni görüp de bana iman edene ibir defa ne mutlu ve (fakat) beni görmeden bana iman edene yedi defa ne mutlu!.”[736]


5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kendi kusurları kendisini başlkaların kusurlarından meşgul eden malının fazlasını dağıtan, sözünün fazlasını tutan ve Sünnete ayak uydurup ondan bid'at yoluna sapmayan kişiye ne mutlu!.”[737]


6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Dilini tutan, yuvasına bağlanan ve hatasını anlayan kişiye ne mutlu!.”[738]


7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İslâm'a hidayet edilip de geçimi yetecek kadar olan ve buna kanaat edene ne mutlu!.”[739]


8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Herkesten önce Alılah'm gölgesine varanlara ne mutlu! Onlar ki kendilerine hak verildiği zaman onu kabul ederler, kendilerinden hak istendiği zaman onu verirler ve kendileri için hüküm verircesine başkaları için hüküm verirler.”[740]


9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Mesih (İsa) den sonraki hayata ne mutlu! Göğe yağmur indirme, toprağa da mahsul çıkarma müsadesi verilecektir. Şöyle ki, sen taneni taşa eksen bitecektir. Hatta insan, aslanla karşılaşacak fakat zarar vermeyecektir, yılana basacak fakat yılan onu sokmayacaktır. Hasisleşmek, (cimrileşmek) hasetleşmek ve birbirine karşı kin gütmek ortadan kalkacaktır.”[741]


10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Geceyi haccetmiş olarak geçiren ve sabaha gezi olarak çıkan kişiye ne mutlu! O insan ki durumunu belli etmez, çoluk çocuk sahibidir, namusludur ve dünyanın azına kanaatkardır. Çoluk çocuğunun yanma gülerek girer ve onların yanından gülerek çıkar. Benliğine hakim olan Yüce Zat'a yemin ederim ki haccedener ve Allah yolunda gazi olanlar işte onlardır.”[742]


11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Allah yolunda cihatta iken Cenâb-ı Allah'ı çokça zikreden kişiye ne mutlu! Her kelime mukabilinde ona yetmişbin sevap vardır ve her sevap, on misliyle mukabele eder. Kendisine fazla olarak Allah katında hazırlanan da buna eklenir. Nafaka da,(Allah yolunda yaptığı harcamaların değerlendirilmesi de) bu minval üzeredir.”[743]


12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Cahilliği bırakıp faziletli takman ve adaletle iş gören kişiye ne mutlu.!”[744]




Burada cahillik, faziletin karşıtı olarak kullanılmıştır.[745]




13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bir eksikliğe uğramadan tevazu gösteren, miskinliğe düşmeden kendini alçaltan, haram katmaksızın topladığı maldan dağıtan, ilim ve hikme sahipleriyle oturup kalkan, kimsesiz ve çaresizlere merhamet eden kişiye ne mutlu! Nefsini alçaltan, kazancını temiz tutan, içi güzel ve dışı soylu olan ve şerrini insanlardan uzatk tutan kişiye ne mutlu! İlmiyle amel eden, malının fazlasını dağıtıp sözünün fazlasını tutan kişiye ne mutlu!”[746]


14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sana cennetin sultanlarını bildireyim mi? Onlar güçsüz, ezilen, eski püskü elbiseliği kendisine değer verilmeyenlerdir. Ancak Allah’a (bir işin olması hususunda) yemin etse Cenâb-ı Allah onu yemininde doğru çıkarır.”[747]


15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İyilerinizi ve kötülerinizi size bildireyim mi? İyiniz, iyiliği umulan ve kötülüğünden emin olunandır. Kötünüz de iyiliği beklenmeyen ve kötülüğünden emin olunmayandır.”[748]


16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İnsanların iyilerini ve İnsanların kötülerini size bildireyim mi? Cenâb-i Allah'ın yolumda atının üstünde veya devesinin üstünde (süvari olarak) veya yaya (piyade) olarak ölünceye kadar savaşan kişi İnsanların iyilerindendir. Allah'ın kitabını okuduğu halde onun emirlerinden hiç birine kulak asmayan cüretkâr ve fasık kişide insanların kötülerindendir.”[749]


17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yarın kendisine cehennem ateşi haram (değmeyecek) olan kişiyi size bildireyim mi? Her uysal, yumuşak, insanlara yakın ce müsamahkâr kişi.”[750]


18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Cennetlik olan erkeklerinizi size bildireyim mi? Peygamber cennete, şehit cennete siddîk (dosdoğru kişi) cennete, çocuk cennete ve şehrin bir ucundaki din kardeşini Allah içirt ziyaret eden kişi cennettedir. Cennetlik olan kadınlarınızı da size bildireyim mi? Erine karşı çok muhabbeti olan doğurgan olan ve kendisine bir haksızlık yapıldığı zaman “işte elim elinde! Sen razı olmayınca uyku tatmayacağım!” diyerek (erinin rızasını almaya) sık sık dönen kadın.”[751]


19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İyilik, cennet kapılarından bir kapıdır ve kötü ölümleri önler.”[752]




Ölümün kötü yerlerde ve kötü durumlarda meydana gelmesini önler veya ömrün artmasına da vesile olabilir.[753]




20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kişide iyi bir haslet bulunur ve fon haslet yüzünden Cenâb-ı Allah onun bütün amelini iyi kılar. Kişinin namaz için temizlenmesi ki, Cenâb-i Allah bunu onun günahlarına keffâret kılar ve namazı kendisine fazla olarak kalır.”[754]




Buradaki günahlardan küçük olanlar kasdedilmiştir. Abdestin bunlara keffâret olduğu, namazın ise bütünüyle sevap olarak yazıldığı belirtiliyor. Başka bir hadis-i şerifde de, namazların, aralarında bulunan küçük günahlara keffâret olduğu belirtilmiştir, Abdest, namazın bir şartı olduğundan onun bir parçası olarak sayılır ki bu hadîsde, namazın bu parçasının, günahların keffâretine yettiği kaydedilmektedir.[755]




21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İyilik yapmak, kötü ölümlerden korur.”[756]


22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bol bol selâm vermek ve güzel söz söylemek, Allah bağışlanmanın gerekçelerindendir.”[757]




Bol selâm, tanıdık ve tanımadık herkese selâm vermeyi adet edinmekle tahakkuk eder. Müslümanlara, ırk, iyi ve kötü ayırt etmeksizin selâm verilir. Gayri müslimlere ise, selâm verdikleri takdirde mukabele edilir.[758]




23- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hayır ve şer (hazineleri Allah katındadır ve bunların anahtarları da kişilerdir. Allah tarafından hayrın anahtarı ve şerrin kilidi kılınan kişiye ne mutlu; Allah tarafından şerrin anahtarı ve hayrın kilidi kılınan kişinin de vay haline!.”[759]


24- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Beş şey vardır ki, her kim bunlardan birini yaparsa Cenâb-ı Allah'ın (bağışlama) garantisine sahip olur: Hastayı ziyaret eden, cenazeyi teşyi eden, savaşa çıkan, liderinin yanına ululamak ve ağırlamak için giren veya evinde oturarak insanlar ondan ve kendisi de insanlardan selâmette olan kişi.”[760]


25- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Beş şey vardır ki, her kim bunları Cuma günü yaparsa Cenâb-ı Allah onu cennet halkından kılar: Cuma günü oruçlu olan, Cuma namaz na giden, hasta ziyaret eden, cenazede bulunan ve köle azat eden kişi.”[761]


26- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Altı haslet hayırdandır: Allah'ın düşmanlarına karşı kılıçla cihat etmek, yaz günü oruç tutmak, felâket zamanında iyi tahammül göstermek, haklı olduğun halde atışmayı bırakmak, bulutlu günde namazı erken kılmak ve kış günlerinde abdesti güzel almak.”[762]


27- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Altı şey vardır ki, her kim bunlardan birini yaparsa kıyamet günü ahdi (kendisine verilmiş bir söz) olduğu halde gelecek ve bunlarda her biri, “beni işlemişti!” diyecektir: Namaz, zekât, hacc, oruç, emaneti: tediyesi ve sıla-ı rahim (hısım akraba ziyareti).”[763]


28- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Altı meclis vardır ki, mü'rnln kişi bunlardan herhangi birinde bulunursa Cenâ'b-i Allah'ın (bağışlama) garantisine sahip olur: Allah yolunda (cihadda), cemaatla namaz kılınan mescidde, hasta yanında, cenazede. evinde çoluk çocuğu arasında veya ululadığı ve ağırladığı âdil bir hükümdarın yanında.”[764]


29- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Üç haslet vardır ki, bunlar kim kimde bulunursa o kimse sevaba hak kazanır ve imanın bütünleri: İnsanlarla iyi geçinmesini sağlayan ahlak, Allahin yasaklarından kendisini alıkoyan dindarlık ve kendisini Cahilin cahilliğine misliyle mukabele etmekten çeviren müsamahakarlık.”[765]




Hilm, Arap dilinde geniş, yavaş ve yumuşak olmak manâlarında kullanılır ve geniş, yumuşak ve yavaş olan kişiye halîm denir. Halim olan kişinin en önemli yanı da müsamahakâr olmaktır. Biz onun bu yanına ağırlık vererek, hadisi tercüme ederken “hilm”i “müsahakârlık” olarak tercüme etmiş bulunuyoruz. Cahilin cahilliğinden, münasebetsiz sözler ve sert çıkışlar kasdedilmektedir. Toleranslı insan bunlara misliyle mukabele etmez.[766]




30- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Üç şey vardır ki, bunlar her kimde (bulunursa Cenâb-i Allah, kendi gözesinden başka gölge bulunmayan günde o kimseyi arşının gölgesi altında gölgelendirecektir: Güçlüklere (soğuk ve benzeri şeyler) rağmen abdest, karanlıklarda camilere yürümek ve açları yedirmek.”[767]


31- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Üç şey vardır ki, herkim Allah'a güvenerek ve Allah rızası için bunları yaparsa Cenâb-i Allah'ın, ona (her hususta) yardım etmesine ve onun her işini bereketli kılmasına hak kazanır. Allaha güvenerek ve Allah rızası için her kim bir köleyi kölelikten kurtarmaya çalışırsa Cenâb-i Allah'ın ona yardım etmesine ve her işini bereketli kılmasına hak kazanır. Her kim Allah'a güvenerek ve Allah rızası için işlenmemiş bir toprağı ihya ederse Cenâb-ı Allahın ona yardım etmesine ve her işini bereketli kamasına hak kazanır.”[768]




Mübarek kılmak; bereketli, feyizli, hayırlı, uğurlu, kutlu kılmak anlamlarını taşımaktadır. Meselâ bir toprağı ihya eden, tarıma elverişli duruma getiren bir insanın bu hareketinin mübarek kılınmasının manâsı, bereketli ve verimli kılınmasıdır. Allah rızası için evlendiği hanımın kendisi için mübarek olmasının manası da, hayırlı ve uğurlu olmasıdır.[769]




Konu: Öfkenin Tedavisi



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bir kimse, tenfiz etmeye (uygulamaya) gücü yettiği halde öfkesini tutarsa Allah o kişinin kalbini güven ve imanla doldurur.”[770]


2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her kim öfkesini yenerse Allah da onun aybını örter.”[771]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kızma.” [772]Ahmet ve birçokları bu hadisi Ebû Hüreyre'den rivayet etmişlerdir.


4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Üç şey vardır iki, bunlar her kime verilirse ona, Davud ailesine verilenlerin bir eşi verilmiş olur: Öfke ve memnunluk anında adalet, fakirlik ve zenginlikte iktisat, gizli ve açıkta Allah korkusu.”[773]


5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“En güçlü olanınızı size göstereyim mi? Öfke anında kendine en çok malik olandır.”[774]


6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Herhangi biriniz öfkelendiği zaman ayakta ise hemen otursun Eğer öfke kendisinden giderse (ne âlâ!) aksi takdirde sırt üstü uzansın!”[775]


7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bir kimse kızdığı zaman, mel'un Şeytan'ın şerrinden Allaha sığınırım, derse öfkesini diner.”[776]


8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Öfke Şeytan'dandır ve Şeytan da ateşten yaratılmıştır. Ateşi ancak su söndürür. Herhangi biriniz öfkelendiği zaman hemen abdest alsın.”[777]


9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Öfke Şeytandandır ve Şeytan da ateşten yaratılmıştır. Su ise ateşi söndürür. Herhangi biriniz öfkelendiği zaman- hemen yıkansın.”[778]


10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Güçlü, hasmını yere seren ikisi değildir. Ancak güçlü, öfke anır da kendine malik olan (öfkesini yenmesini bilen) kişidir.”[779]


11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kızdırıldığı halde yumuşaklık gösteren kişiye Allah'ın muhabbeti vacip olur.”[780]




Kendisini kızdırmak için çeşitli hareketler yapıldığı ve türlü vesilelere başvurulduğu halde genişliğini ve yumuşaklığını kaybetmeyen kişi, Cenâb-ı Allah'ın sevgisine hak kazanmıştır.[781]






Konu: Ölümden Sonra Devam Eden Ameller



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İnsanoğlu ölünce ameli kesilir (amel defteri kapanır), ancak üç şeyden kesilmez: Faydası devamlı olan hayır, kendisinden istifade edilen ve ruhu için dua eden iyi evlât.”[782]


2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Vefatından sonra mü'min kişiye amelinden ve iyiliğinden ulaşacak olan şeylerden bazıları şunlardır: Neşrettiği ilim, sali'h (iyi) evlât, miras olarak bıraktığı Kur'an, yaptırdığı cami, inşa ettiği kervansaray, açtığı su kanalı, sağlığında ve hayatında imalından çıkardığı sadaka (vasiyet) vefatından sonra ona ulaşır.”[783]




Konu: Kötülük Yapanı Bağışlama



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bir kimseye bir din kardeşi gelerek suçsuz olduğunu iddia ederse, gerçekçi olsun veya yalancı olsun, din kardeşimin bu iddiasını kabul etsin! Eğer kabul etmezse havuzdan içmeye gelemez.”[784]




Şeriat dilinde “sadaka-i câriye” tabir olunan hayır müessesesinin önemli faaliyetleri müteakip hadisde belirtilmektedir. Biz bu terimi, “faydası devamlı olan hayır” diye tercüme ettik. Şöyle ki kurulan bir köprünün, akıtılan bir suyun, açılan bir yolun veya benzeri faaliyetlerin faydası devam ettikçe bunlara sebep olan kişinin amel defteri kapanmaz. Kendisine devamlı olarak sevap yazılır.[785]




2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Üç şey vardır ki, bunlar üzerine yemin edebilirim: Kulun malı sadaka (hayır yapmak) dan eksilmez. Kul, kendisine yapılan haksızlığa tahammül gösterirse Cenâb-ı Allah behemehal onun şerefini artırır. Kul, dilenme (ondan bundan isteme) kapısını açarsa Cenâb-ı Allah da mutlak ona yoksulluk kapısını açar. Size bir hadis (söz) söyleyeceğim, onu hafızanızda tutunuz: Dünya ancak dört kişinindir: Allah'ın mal ve ilim verdiği kul ki malı ve ilminde Allah'dan korkar, hısım akrabasiyle ilgilenir ve Cenâb-ı Allah'ın ondaki hakkını ihmal etmez. İşte bu kimse, derecelerin e üstünündedir. Allah'ın ilim verip mal vermediği kul ki, kendisi doğru niyetlidir ve “benim de param olsaydı falanın yaptığını yapardım!” der. Bu kimse niyetine göre karşılık görecektir ve her ikisinin de sevabı eşittir. Allah'ın mal verip İlim vermediği kul ki, malında, bilgisizliği yüzünden yanlış hareket eder, malı hakkında Allah'dan korkmaz, malıyla hısım akrabasını kayırmaz ve Cenâb-ı Hakk'ın ondaki hakkını ihmal eder. İşte bu ada derecelerin en kötüsündedir. Allah'ın mal da vermediği, ilim de vermediği kul ki, bu kimse, “benim de param olsaydı bu para ile falanın yaptığı yapardım.” der. Bu kişi niyetine göre karşılık görecektir ve her ikisinin (kendisi ile niyet ettiği kişinin) tartısı birdir.”[786]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Üç şey vardır ki bunların mutlak surette hak olduklarını biliyorum: Kendisine karşı yapılan haksızlığı affeden kişinin, Cenâb-ı Allah ancak şerefini artırır. Varlığını artırmak isteyerek kendisine dilenme kapısını açan kişinin, Cenâb-ı Allah mutlaka yoksulluğunu artırır. Allah'ın rızasını kastederek kendisine sadaka (hayır işleri) kapısını açan kişinin Cenâb-ı Allah behemehal servetini artırır.”[787]


4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her kim güçlü iken affederse Cenâb-ı Allah da güçlük gününde affeder.”[788]


5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her kim bir kanı bağışlarsa bunun sevabı ancak cennettir.”[789]




Burada zikredilen kandan diyetin veya kısasın veya her ikisi kastedilmiş olması muhtemeldir. Zira İslâm hukukuna göre katil hakkındaki hüküm maktulün velisine bağlıdır. Maktulün velisi, kısas talep etmeyip diyet isteyebilir veya kısası da, diyeti de bağışlayabilir.[790]




6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ölümüne sebebiyet vereni affeder işi cennete girecektir.”[791]




Ölümünden önce katilini bağışlayan kişinin cennetlik olduğu belirtilmektedir. Ancak bu bağışlama, maktulünün velilerinin katilden kısas talep etme veya diyet isteme haklarının düşürmez. Sadece âhsrete taallûk eden hakkı iskat eder.[792]





Konu: Edepler Ve İrşatlar



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hamam, örtmeyen bir perde ve temizlemeyen bir su olarak bir dert! Kişinin peştamalsız hamama girmesi asla caiz olmaz. Müslümanlara emret, kadınlarını fitneye maruz bırakmasınlar. Erkekler, kadınlar üzerinde idarecidirler. O kadınlara (gerekli plan bilgileri) öğretin ve ibadet etmeyi emredin.”[793]


2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İkram kabul ediniz! İkramın en iyisi güzel kokudur. Taşınması ne kolay ve kokusu en güzel!”[794]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Misafirlik üç gündür ve bundan fazlası sadakadır.”[795]




Bu üç gün zarfında misafir için imkân nisbetinde yemeklerde değişiklik yapılır. Üç gün geçtikten sonra şayet misafir daha kalmak isterse artık kendisine yapılacak şeyin ikram değil, sadaka olduğunu bilmelidir. Eğer maddî durumu iyi olup sadaka alması caiz değil ise bu müddetten sonra misafirliğini devam ettirmesi doğru olmaz.[796]




4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kadınların sözünü dinlemek pişmanlıktır.”[797]




Kadınların sözleri, ancak kendi ihtisaslarıyle ilgili hususlarda değer taşır. Fakat erkek, ihtisası olmayan bir şeyi kadına danışır ve onun sözünü dinlerse pişmanlık duyacağı tabiîdir.[798]




5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Tabib Allah'tır. Belki sen birtakım belirtilere aldanır ve bunlar yüzünden bir başkasına zarar verebilirsin!.”[799]




Bu hadisin söyleniş sebebi, bir tabip, Rasûl-i Ekrem Efendimizin omuzları arasındaki Peygamberlik mühürünü görmüş ve bunun, tedavisi gereken bir hastalık olduğunu sanmış, “ben tabibim, onu tedavi edebilirim,” demiş, buna karşılık Rasûl-i Ekrem Efendimiz de bu hadisi buyurmuşlardır.[800]




6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kölelerinizi anlayışları nisbetinde cezalandırınız.”[801]




Cezalandırmanın çeşitli şekilleri vardır. Kimi dayaktan, kimi azardan, kimi aç bırakılmaktan, kimi hapsedilmekten uslanır, insan psikolojisini iyi bilmek ve kime hangi cezanın verilmesi gerektiğini tayin ettikten sc ra cezalandırmaya gitmek lâzımdır.[802]




7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Cehennem halkı umumiyetle kadınlardır.”[803]


8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“On şey, yaratılış icabıdır: Bıyıkları kesmek, sakalı bırakma dişleri temizlemek, genizi temizlemek, tırnakları kesmek, mafsalları yıkamak, koltukaltı traşı olmak, kasık (kıllarını traş etmek ve taharetlenmek).”[804]


9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Belki bir erkek, kendisi ile karısı arasında olanı anlatabilir ve belki bir kadın, kendisi ile kocası arasında olanı anlatabilir. Bunu yapmayınız! Bu, şuna benzer ki, bir erkek şeytan, yol üstünde bir kadın şeytan karşılaşır ve herkesin gözü önünde onunla cinsî münasebette bulunur.”[805]


10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Lut kavminin işlediği ve helak olmalarına neden olan on haslettir. Ümmetim bunlara bir haslet daha katacaktır: Eteklerin birbiriyle aşıktaşlık etmeleri (cinsel sapıklık), saçma ve fiske ile vurmaları, hamamı oynamaları, şarap içmeleri, sakal kesmeleri, bıyık uzatmaları, ıslık çalmaları, alkış tutmaları ve ipek giyinmeleri. Ümmetim de bunlara şu hasleti katacaktır: Kadınların birbirleriyle aşıktaşlık etmeleri (sevicilik).”[806]


11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her devenin (hörgüçünün) tepesinde bir şeytan vardır; binmek suretiyle onları uysallaştırın. Çünkü (sizi onların üstüne) Allah yüklüyor (O'nun emriyle bu hayvanlara biniyorsunuz).”[807]




Deve, inatçılığı ve dikkafalığı ile meşhur bir hayvandır. Belki onun hörgüçünün doruğunda bir şeytanın bulunması bundan kinayedir. hayvanları, iş ve ihtiyaçlarımızın görülmesinde kullanmamızda bir sakın yoktur. Çünkü Cenâb-ı Allah, onları, etinden ve sırtından istifade etmen için yaratmıştır.[808]




12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her devenin sırtında bir şeytan vardır"; deveye binerken Allah'ın adını anınız (bismillahirrahmanirrahim deyiniz) ve sonra ihtiyaçlarınızdan geri kalmayınız.”[809]




Bilindiği üzere her işe besmele ile başlamak, o işin selâmeti ve bereketi bakımından gereklidir. Besmele ile devesine bindikten sonra endişeyi bertaraf ederek ihtiyaçlarının peşinden koşmalıdır.[810]




13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kırbacı ev halkının görebileceği bir yere asınız; çünkü bu, onlar için bir terbiyedir.”[811]


14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Çocuğa yedi yaşında namazı öğretiniz ve 10 yaşında çocuğu namaz için dövünüz!”[812]


15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Çocuklarınıza yüzücülüğü ve atıcılığı öğretiniz ve iğ, imanlı kadın için ne güzel eğlencedir. Annen ve baban (ikisi birden) seni çağırırlarsa sen annenin çağrısına evet de!.”[813]


16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bıyıkları kökünden kazıyınız ve sakalı uzatınız; Yahudilere benzemeyiniz!.”[814]


17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Geceleyin yatağına girdiğin zaman “Kul yâ Eyyü'hel-kâfirûn” sûresini oku ve sonra bu sürenin hatmi üzere uyu. Çünkü bu süre, şirkten el çekmektir.”[815]


18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ashâbımdan bahsedildiği zaman susunuz, yıldızlardan bahsedildiği zaman susunuz ve kaderden de bahsedildiği zaman susunuz.”[816]


19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sizden biriniz seyahate çıkmak istediği zaman dostlarına selâm versin. Çünkü onlar, kendi dualarını onun duasına katarlar.”[817]




Yolculuğa çıkacak olan insan, komşularını, akrabasını ve iyi kişileri ziyaret ederek onlarla vedalaşır ve kendi duasına ilave olarak onların da hayır dualarını alır.[818]




20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Herhangi biriniz, bir (din) kardeşine bir işi danıştığı zaman o kimse ona yol göstersin.”[819]


21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bir kadın güzel koku sürünür ve kokusunu almaları için bir grubun yanından geçerse o kadın zina etmiştir.”[820]


22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kişi, bir (din) kardeşine silahı çevirdiği zaman her ikisi de cehennemin kenarındadırlar. Onu öldürünce de ikisi birden cehenneme düşerler.”[821]


23- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bir hayvan satın olacağın zaman onu dene. Bir kavmin ileri geleni senin yanında ise ona meramda bulun.”[822]


24- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İçinizden biri et satın aldığı zaman suyunu bolca koysun, şayel birinize et düşmezse çorbasını içer ve iki etin biri bu çorbadır.”[823]


25- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bir ülkede veba hastalığını işittiğiniz zaman o ülkeye girmeyiniz ve (fakat) sizin bulunduğunuz ülkede veba hastalığı baş gösterirse bı hastalıktan kaçmak için o ülkeden çıkmayınız.”[824]


26- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Herhangi birinizin hastası bir yiyecek istediği zaman onu kendisine yedirsin.”[825]


27- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İçinizden birinizin başına bir musibet geldiği zaman şöyle dua etsin: “Varlığınız Allah'ındır ve biz yine O'na dönücüleriz. Allah’ım, uğradığım bu musibetin sevabını senden bekliyorum, bu musibet yüzünden ben sevaplandır ve bana onun yerine hayır ver!.”[826]


28- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sana bir şey verildiği zaman kendin ye ve sadaka da dağıt.”[827]




Adam, silahını din kardeşinin bağrına çevirmiş ve öteki de ayn hareketle mukabelede bulunmuştur. Her ikisinin de cehennemin kenarın da oldukları tabirinden bu manâyı anlıyoruz. Nitekim bu manâ başka bi hadîsde daha açık bir şekilde ifade edilmiştir. Şöyle ki, iki müslüman, kılıçlarını çekerek karşı karşıya geldikleri zaman katil ve maktulün cehennemde oldukları belirtilmiştir. Katilin cehennemde olmasına diyecek yol fakat maktul neden cehennemdedir? Rasûl-i Ekrem Efendimiz buna şöyle cevap vermişlerdir: “Çünkü o da kardeşini öldürmek hırsı içinde idi.”[828]




29- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Herhangi biriniz yemek yiyeceği zaman besmele çeksin! Şayet yemeğin başlangıcında besmeleyi unutursa, “(bu yemeğin “başlangıcı ve sonu için bismillah!” desin.”[829]




Bu hadisde et suyunun, gıda değeri bakımından, o suda pişmiş olan ete eşit olduğu belirtilmektedir. Bu itibarla bir tencerede pişen etin kendini yiyenle suyunu içen, aynı gıdayı almış olacaklardır.[830]




30- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İçinizden biriniz ibir meclise vardığı zaman kendisine yer açılırsa otursun, aksi takdirde en ımüsait yeri bakarak orada otursun.”[831]


31- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Herhangi biriniz bir meclise vardığı zaman selâm versin ve şayet oturmak isterse otursun. Sonra kalktığı zaman (tekrar) selâm versin. Birinci selâm, bu ikinci selâmdan daha evlâ değildir.”[832]


32- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İçinizden biri esnediği zaman elini ağzının üzerine koysun. Çünkü şeytan, esneme ile girer.”[833]




Görülüyor ki şeytan, insanın gerek dinine ve gerek sağlığına zarar veren her şey için isim olarak kullanılıyor. Esneme; uzun, derin ve ağır bir tarzda ve çeneleri birbirinden iyice ayırmak suretiyle soluk alıp vermektir ki, bu durum, içerideki mikropları çevreye yaymak veya çevredeki mikropları çevreye yaymak veya çevredeki mikropları içeriye çekmek için çok elverişli bir ortam hazırlar. Bu bakımdan esneme esnasında ağzın, sağ elin içi veya sol elin sırtı ile kapatılması Rasûl-i Kibriya Efendimiz tarafından emir buyurulmuştur.[834]




33- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kişi bir söz söyler de sağına soluna bakarsa bu söz emânettir (açıklanmaması gerekön bir sırdır).”[835]


34- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Geceleyin köpeğin uluması ve eşeğin anırmasını işttiğiniz vakit şeytandan Allah'a sığınınız. Çünkü bu hayvanlar, sizin görmediklerinizi görürler. Ayaklar çekildiği zaman da dışarı çıkmayı azaltınız. Çünkü Cenâb-ı Allah, dilediği varlıkları geceleyin (yollara) yayar. Kapıları besmele çekerek kapatınız. Çünkü şeytan, besmele çekilerek kapatılan bir kapıyı açamaz. Su kablarını örtünüz, kurbanın ağzını bağlayınız ve yemek kablarını ters çeviriniz.”[836]


35- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İhtiyarlığın (belirtisi olan beyazlığı) değiştiriniz ve benzemeyiniz.”[837]


36- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İhtiyarlığın (beyazlığını) değiştiriniz, fakat siyaha yaklaşmayınız!”[838]


37- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Dünyada (garipler dörttür: Azgın bir kişinin içinde bulunan Kur'an, bir kavmin semtinde bulunan ve içinde namaz kılınmayan mescit bir evde bulunan ve ele alınıp okunmayan Mushaf ve kötü bir gurup içinde iyi bir insan.”[839]


38- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Davar berekettir; deve, sahibi için bir onurdur ve (hayır da, kiyamete kadar atların alımına asılıdır. Kölen, senin kardeşindir, ona iyi muamele et. Eğer onu mağlup (verdiğin işi başaramayacak durumda) bulursan kendisine yardım et.”[840]


39- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Tırnaklarınızı kesiniz ve tırnak kesintilerinizi toprağa gömünüz (parmak) boğumlarınızı temizleyiniz, diş etlerinizi yemekten temizleyiniz; misvak (fırça) kullanınız, dişleriniz sarı ve ağızlarınız kokulu olarak yanınagirmeyiniz.”[841]


40- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Tırnak kesmek, koltukaltı kıllarını yolmak ve kasık kıllarını traş Perşembe günündedir. Yıkanmak, güzel koku sürünmek ve giyinmek Cuma günündedir.”[842]


41- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bağla ve sonra tevekkül et!”[843]




Bu hadisin muhatabı, hadisi rivayet eden Amr'dır. Hadis, tevekkülün gerçek anlamını dile getirmektedir. Tevekkül, bazıların zannettikleri gibi miskin miskin oturup her şeyi Allah'dan beklemek değildir. Tevekkül, gerekli yol ve sebeplere başvurduktan sonra, yani işi sağlama aldıktan sonra Allah'a teslim olmaktır. Hayvanını sağlam bir kazığa bağlayacak ve sonra tevekkül edeceksin. Onu başıboş bırakırsan bunun adına tevekkül değil teseyyüp (ihmalcilik) derler. [844]




42- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bıyıkları kazıyınız, sakal bırakınız, mecusîlere "muhalefet ediniz!”[845]




Hadis-i şerifden, bıyık bırakıp sakal kesmenin, o devrin mecusî adeti olduğu anlaşılıyor. Bu adet, çağımızda bütün ırk ve milletlere sirayet etmiştir.[846]




43- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Dinin direği namaz ve amellerin hörgücü (zirvesi) 'de cihaddır. İslâm ahlâkının en faziletlisi ise susmaktır ki, insanlar senden selâmette olsunlar.”[847]


44- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kissahan (meclislerde eski vak'aları anlatan hikayeci) Allah'ın gazabını bekler, dinleyen rahmet bekler, tacir rızık bekler, ihtikârcı lanet bekler. Ağıtçı kadına ve onun çevresinde bulunup işiten her kadına Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti olsun!.”[848]




Hadisde, bir mecazî tabir olarak bekleyen, beklenen yerine geçirilmiştir. Meselâ kissahanın kendisi Allah'ın gazabını beklemez, fakat Allah'ın gazabı onu bekler. Çünkü dinleyicilerini neşelendirmek veya heyecanlandırmak için tatlı yalanlar uydurmaya başladığı zaman kendisini bekleyen Allah'ın gazabına uğrar. Diğerleri de böyledir.[849]




45- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Geğirmeni bizden uzak tut! Dünyada insanların en çok doyanları, âhırette en uzun süre aç kalanlarıdırlar.”[850]


46- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Lâilâhe illellah, diyenlerden elinizi çekiniz, herhangi bir günah yüzünden onlara kâfir demeyiniz! Her kim, lâilâhe illellah diyene kâfir derse, kendisi küfre daha yakındır.”[851]


47- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Zenginlikte İktisat (itidal) ne güzel şey, fakirlikte itidal ne güzel şey ve ibadette itidal ne güzel şeydir!.”[852]


48- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Allah'dan hayırlısını istemesi insanoğlunun mutluluğundan ve Allah'ın kaderine boyun eğmesi de insan oğlunun mutluluğundandır (mutluluk alametidir). Allah'dan hayırlısını istemeyi bırakması insan oğlunun bedbahtlığından ve Allah'ın, kendisi hakkındaki kaderine karşı kırgınlığıda insan oğlunun bedbahtlığındandır!.”[853]


49- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Allah, her kime, kendisi istemeden bu maldan bir şey (hediye veya bağış) verirse onu kabul etsin. Çünkü o, Cenâb-ı Allah tarafından kendisine gönderilen bir rızıktır.”[854]


50- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Alt kat daha rahattır!.”[855]




Bu hadisin sebebi, Rasııl-i Kibriya Efendimiz, Medine'ye geldikleri zaman Ebû Eyyub El-Ensari'nîn evine inmişlerdi. Bu ev iki katlı idi. Rasûl-i Ekrem'e üst kat teklif edilmişse de alt katı tercih buyurmuşlardır.[856]




51- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Teyzem, Amr'ın kızı Fâhıte'ye bir köle bağışladım ve kendisinden bu köleyi kasap, kuyumcu ve hacamatçı olarak çalıştırmamasını istedim.”[857]


52- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sağlamcılık, kötü zannın (ihtimalin) sonucudur.”[858]




Tedbir almak, ihtiyatlı hareket etmek, işi sağlama bağlamak İslam'ın emridir. Kötü zan veya ihtimallerin buna gerekçe teşkil ettiği hadis-i şerifte belirtilmektedir. Bu bakımdan kötü ihtimallerin bir bakıma ihtiyat ve selâmet olduklarını söyleyebiliriz.[859]




53- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Allah Teâlâ buyuruyor ki: Benim, cin ve insanlarla önemli bir havadisim var! Ben yaratıyorum, benden başkasına ibadet ediliyor ve ben rızıklandırıyorum, benden başkasına şükrediliyor.”[860]


54- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şükreden kalp, zikreden dil, din ve dünya işlerine yardımcı olan iyi bir kadın, insanların biriktirdikleri nesnelerin en iyisidir.”[861]


55- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şükrünü eda edebildiğin az, altından kalkamadığın çoktan hayırlıdır.”[862]




Sahabe'den Hâtıb, Peygamber Efendimîz'e gelerek Cenâb-ı Allah'ın, kendisine bol rızık vermesi için dua etmesini istedi. Rasûl-î Ekrem Efendimiz:


“Allah'ın Peygamberi gibi olmak istemez misin? Cenâb-ı Allah'tan, dağın altın olarak maiyetimde yürümesini istesem mutlaka yürür!” buyurdular ve buna yukarıdaki hadisi ilave ettiler.[863]




56- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sakın sütlü hayvana dokunma!"[864]




Rasûl-i Kibriya Efendimiz, beraberinde Ebû Bekir ve Ömer oldukları balde Ebû Heytem'e misafirliğe gitmişlerdi. Ebû Heytem, bu çok kıymetli misafirleri için koyun kesmek istedi ve bunun üzerine Rasûl-i Ekrem kendisine bu uyarıda bulundu.[865]




57- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Peygamberlerin isimlerini takınız ve (fakat) meleklerin isimlerini takmayınız!.”[866]


58- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sarı, müslümanın saçboyası ve kırmızı da müslümanın saçboyasıdır. Siyah ise kâfirin saçboyasıdır.”[867]




Ağarmış saçların, siyahtan başka her renge boyanması müstehabtır, dileyen boyayabilir. Bu bölümün 35. hadisinde, Yahudilere benzememek için ağarmış saç ve sakalın boyanması emredilmişti. Hadis, zahirine hamledilmiş olsa, siyahtan başka diğer renklerden birine bu boyama işleminin sünnet veya vacip olduğunu söylemek gerekirdi. Ancak Sahabe'den birçoklarının boyamadıkları rivayet edilmiştir ki, bu durum, boyama işinin müstehab olduğunu gösterir. Siyaha boyamanın menedilmesinin sebebi ise, insanın gerçek yaşını gizlemesi olduğu belirtilmiştir.[868]




59- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yolculuk, azabın (zahmet ve meşakkatin) bir parçasıdır. Herbirinizin (adeti üzere) yemesine, içmesine ve uyumasına mani olur. Herhangi biriniz, yolculuğundan ihtiyacını gördüğü zaman, ailesine dönüşü acele yapsın.”[869]


60- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yavaş, ey Allah'ın kulları, yavaş!”[870]




Rasûl-i Ekrem Efendimiz, Arafat'tan dağılma esnasında bu hadisi buyurmuşlardır. Yavaş, sükûnet içinde ve vekârlı olarak yürümelerini, yaşlı güçsüzleri geride bırakmalarını, izdihama sebebiyet vermemelerini emir buyurmaktadırlar.[871]




61- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yavaşlık, kazanç ve yavaşlığı terketmek kayıptır.”[872]


62- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Acemlerin ülkesi size açılacak ve orada hamam adı verilen birtakım evler bulacaksınız. Erkekler, buralara peştamalsız girmesinler. Kadınları ise, hasta veya loğusa olmadıkça bu hamamlara girmekten men ediniz.”[873]


63- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her kim bir toplulukla beraber hurma yemekte ise, kendisine müsaade edilmedikçe ikişer, üçer atıştırmasın.”[874]


64- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her kim bu etlerden birini yerse onun yağ kokusunu gidermek için ellerini yıkasın ki karşısındakini rahatsız etmez.”[875]


65- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her kim müslümanların yolundan bir eziyeti bertaraf ederse kendisine sevap olarak yazılır. Ve her kimin bir iyiliği kabul edilirse cennete girer.”[876]


66- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her kim, kendisinden bir beklediği veya bir (korkusu olmadığı halde bir müslüman kardeşinin üzengisini tutarsa günahları bağışlanır.”[877]


67- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her kim Allah için bir “mescit yaptırırsa Cenâb-i Allah da onun için cennette bir ev yaptırır.”[878]


68- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her kim, ihtiyacından daha büyük (geniş ve mulhteşem) bir bina yaptırırsa kıyamet gününde onun vebalini yüklenecektir.”[879]


69- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her kim bir hidayete (doğruluğa) davet ederse onun sevabı, kendisine uyanların sevapları kadardır ve bu, onların sevaplarından hiç bir şey eksiltmez. Her kim de bir dalâlete (sapkınlığa) davet ederse onun günahı da, kendisine uyanların günahları kadardır ve bu, omlann günahlarından hiç bir şey eksiltmez.”[880]


70- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her kim, bir hayır isine öncülük yaparsa kendisine, onu işleyenin sevabı kadar sevap vardır.”[881]


71- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her kimin gözü, müsaade istemeden önce ve izni de bulunmadan (bir konutun içine) dalarsa o kimse Rabbinin emrine asi olmuş olur.”[882]


72- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her kim tavla oynarsa Allah'a ve Peygamberi'ne asi olmuş olur.”[883]




Tavla, bahse girerek parasına veya madd bir külfeti gerektirecek bir şeyine oynandığı zaman bunun haram olduğunda şübhe yoktur. Çünkü bu takdirde kumardır. Kıymetli zamanların boşa harcanması açısından ele alındığı zaman da durum bu merkezdedir. Ancak iki durum arasında fark vardır.[884]




73- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Göçebe hayatı yaşayan kaba olur, av peşinde koşan (zikir ve ibadetten) gafil oiur ve devlet adamının kapılarında dolaşan ayartılır.”[885]


74- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her kim, kasık kılını tıraş etmez, tırnaklarını kesmez ve bıyıklarını kazımazsa bizden değildir.”[886]


75- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her kim, bir meslekten kazanırsa onu bırakmasın.”[887]


76- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her kim, bir müslüman kardeşine arzu ettiği yemeği yedirirse Cenâb-ı Allah onun tenini cehennem ateşine haram kılar.”[888]


77- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her kim, müsaadeleri olmadan bir ailenin evine bakarsa onun gözünü oymaları caiz olur.”[889]




Şayet bu aile, o kimsenin gözünü fiilen oyacak olursa, gözü oyulan bu insan herhangi bir hak iddia edemez.[890]




78- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her kim, müsaadesi olmadan bir (din) kardeşinin mektubuna bakarsa sanki cehenneme bakmış gibi olur.”[891]


79- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Küsûf (güneş tutulması) namazında köle azat etmeyi emrederdi.”[892]




Güneş tutulduğu zaman Rasûl-i Ekrem Efendimiz müslümanları namaza davet eder ve onlara köle azat etmelerini tavsiye buyururdu. Bu, güneş tutulması hadisesinin olağan üstü bir hadise kabul edildiğini göstermez. Bazı ibadetlerin muayyen vakitlere bağlanmış olduğuna delâlet eder. Nitekim müslümanlan ibadete ve hayır işlemeye teşvik için ele geçen her fırsattan yararlanmak Rasûl-i Ekrem Efendimizin adetleri idi.[893]




80- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her kim Allah yolunda bir mücahide yardım eder veya darlığında bir borçluya veya kölelikten kurtulması için bir mükâtebe (tamamlanınca azad edilmek üzere bedele bağlanan köleye) yardımda bulunursa Cenâ'b-ı Allah, kendi gölgesinden başka gölge bulunmayan günde o kimseyi gölgesinin altında gölgelendirir.”[894]


81- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her kime bir şey (armağan) verilir ve kendisi de varlıklı ol sa ona mukabelede bulunsun; şayet verileni gizlerse ona (verene) nankörlük etmiş olur. Ve her kim, (kendisine verilmeyen bir sıfatla süslenirse (olduğundan farklı görünmeye çalışırsa) o kimse yalancılık esvabını eğnine geçiren gibidir.”[895]




Hadisde, “yalancılığın iki elbisesi” tabiri geçmiştir. Bundan izar ve ridâ, yani alt ve üst giysileri kadedilmiştir. Genellikle Arapların elbise o devirde bu iki giysiden ibaret bulunuyordu.[896]




82- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Rasul-i Ekrem, göze karşı okunmayı emrederdi.”[897]


83- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İnsandan (ayrılan) yedi şeyin toprağa gömülmesini emreder Saç, tırnak, kan, hayız (kadınlarda aybaşı), diş, kan pıhtısı ve meşime (etene).”[898]


84- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Acemlere (Arap olmayan milletlere) benzememek için (ağarmış) saçın (renginin) değiştirilmesini (siyahdan başka herhangi bir renge boyanmasını) emrederdi.”[899]


85- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yemesi, içmesi, abdesti, elbisesi, alması ve vermesi için sağını, bundan başka şeyler içinde solunu kullanırdı.”[900]


86- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yüzük taşını avucunun içine doğru çevirirdi.”[901]


87- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Varlıksız bir aile reisinin, halal (rızık kazanmak için ihtiyar ettiği) bir yorgunlukta sürçmesi, âdil bir hükümdarın maiyetinde kanı kurumadan tam bir yıl kılıç çalmaktan Allah katında daha faziletlidir.”[902]


88- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Belki siz benden sonra büyük şehirler açacak ve bu şehirlerin pazarlarında meclisler kuracaksınız. Bu tahakkuk edince selâmı alınız, gözlerinizi haramdan çeviriniz, körlere yol (gösteriniz ve haksızlığa uğramışlara yardım ediniz.”[903]


89- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Gece ve gündüz, iki binek (değerinde)dir; âhirete ulaşmak için bunlara bininiz.”[904]




Hadis-i Şerifin manâsı şudur ki, zaman, gecesi ve gündüzüyle müslüman kişinin sermayesi ve âhireti kazanma vesilesidir. Bu kıymetli fırsatı boş geçirmemeli, onun taat ve ibadetle, halâl yollardan kazanç sağlamağa çalışmakla değerlendirmelidir, Bu sayede âhırete varacak ve orada göklerin ve yeryüzünün genişliğinde olan cennete kavuşacaktır.[905]




90- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Üç kişi olduğunuz vakit, iki kişi, diğerinden ayrı olarak kendi aralarında fısıldaşmayup topluluğa karışsınlar. Çünkü bu hareket onu (diğer kişiyi) üzer.”[906]


91- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İktisat (tasarruf) eden kimse muhtaç olmaz.”[907]


92- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yedi yaşına vardıkları zaman çocuklarınıza namazı emrediniz ve on yaşına vardıkları zaman da namaz için onları dövünüz ve aynı zamanda yatma yerlerinde onları birbirinden ayırınız. Herhangi biriniz, cariyesini kölesi veya çırağı ile evlendirdiği zaman göbekten aşağısı ve dizkapağından yukarısına bakmasın.”[908]




On yaşındaki çocuğu namaz için dövmek gerektiğine göre, gerekli olan dinî bilgilerin bu yaştaki çocuğa öğretilmiş olması vaciptir. Şayet öğretilmezse bu ihmalin vebal ve mesuliyetini çocuğun velisine yüklenecektir.[909]




94- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her kim, yapmak istediği bir işi bir müslüman kişiye danışırsa Cenâb-ı Allah o (kimseyi, işlerinin en doğrusuna muvaffak (başarılı) kılar.”[910]


95- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Haksız yere her kimin malına saldırılır ve o (malına saldırılan şahıs) da döğüşür ve öldürülürse o kimse şehittir.”[911]


96- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bir kimse Allah adına fsize) sığınırsa onu koruyunuz ve Allah rızası için sizden bir şey isterse onu boş çevirmeyiniz.”[912]


97- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her kim Allah adına size sığınırsa onu koruyunuz. 'Her kim Allah adına sizen bir şey isterse ona veriniz. Her kim sizi çağırırsa icabet ediniz. Her kim size bir iyilik yaparsa onu mükâfatlandırınız. Şayet onu mükâfatlandıracak bir şey bulamazsanız, kendisini mükâfatlandırdığınıza kani oluncaya kadar ona dua ediniz.”[913]


98- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her kim tok -gözlülük gösterirse Allah onu tok gözlü kılar. Her kim doygunluk gösterirse Allah onu zengin kılar. Her kimin 200 Dirhem gümüşe muadil varlığı olduğu halde insanlardan dilenirse ilhâf (israr ve madrabazlık) olarak istemiş olur.”[914]




Evâk (k kalın okunur), ukıyye'nin çoğul şeklidir. Ukıyye, ülkelere ve terimlere göre değişen bir ağırlık ölçüsüdür. Ancak şer'î ukıyye 40 Dirhem olarak kabul edilmiştir. Bu itibarla hadisde geçen beş ukıyyeden 200 Dirhem kasdedilmiş olur. Gümüşün nisabı da budur.[915]




99- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her kim iktisat (tasarruf) ederse Allah onu zengin kılar. Her kim israf ederse Allah onu fakir kılar. Her kim alçak gönüllülük gösterirse Allah onu yüceltir. Herkim büyüklük taslarsa Allah onu kırar.”[916]


100- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her kim bir hastayı ziyaret ederse dönünceye kadar cennet bağındadır.”[917]


101- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her kim, erginlik çağına varıncaya kadar iki kız evladını geçindirirse ben ve o, cennete, şu iki parmak gibi (yan yana) gireceğiz.”[918]


102- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her kim, üç kız evlâdını geçindirir, onları yetiştirir, evlendirir ve kendilerine iyi davranırsa cennet onundur.”[919]


103- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her kim müslümanlardan bir ev halkının yirmitdört saatlik ihtiyaçlarını karşılarsa Cenâb-i Allah onun günahlarını bağışlar.”[920]


104- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her kim, (sahipsiz) bir suya el koyarsa o kimse o suya daha müstahaktır.”[921]


105- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kişi, kardeşi (tarafları) ile çoktur.”[922]




Taraftarları olan kişinin güçlü ve kuvvetli olduğu belirtiliyor.[923]




106- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kabir ziyaretlerinden sizi menetmiştim; kabirleri ziyaret ediniz! Çünkü kabirleri ziyaretten sizin için ibret (dersi) vardır.”[924]


107- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kişi, sevdiği ile beraberdir.”[925]




Şayet dindar, faziletli kişileri severse dünyada onlarla beraber olur ve yarın onlarla beraber mahşere kalkar.[926]




108- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İnsanlarla şerleşmek (şer yapıp şer görmek)ten sakınınız! Çünkü bu şerleşmek, paklığı gömer ve kirli çamaşırları ortaya döker.”[927]


109- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Büyük kişilerin meclislerinde oturunuz, ilim adamlarına sorunuz ve hikmetli kişilerle oturup kalkınız.”[928]


110- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yollar üzerinde oturmaktan sakınınız. İllâ oturacaksanız yolların hakkını veriniz: Harama bakmamak, eziyetten (gelip geçeni rahatsız etmekten) kaçınmak, selâm almak, doğruyu emretmek ve kötüden menetmek.”[929]


111- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İşlek yollar üzerinde konaklamaktan ve (bu gibi yerlerde namaz kılmaktan sakınınız! Çünkü yollar, yılanların ve yırtıcı hayvanların barınaklarıdır. Yollar üzerinde defi hacet etmekten de sakınınız! Çünkü bunlar, lanete sebep olan hareketlerdir.”[930]


112- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Tedbir geçimin yarısıdır. Teveddüt (kendini sevdirme) aklın yarısıdır. Sıkıntı ihtiyarlığın yarısıdır, iyal (geçindirmesi gerekli olanlar)ın azlığı, iki zenginlikten biridir.”[931]




Hz. Aişe'nin kapısına bir dilenci geldi ve Hz. Aişe onun eline parça yiyecek vererek savdı. Sonra kılık ve kıyafeti yerinde bir adam geldi ve Hz. Aişe onu oturtarak yedirdi. Bunun sebebi kendisine sorulduğu Rasûl-i Ekrem Efendimizin bu hadisini okudu. İnsanlara, durum ve değerine göre muamele edilmesi emir buyurulmaktadır.[932]




113- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Toprak çocukların baharıdır.”[933] El-Hatîb bu hadisi Sefl bin Sa’d’dan rivayet etmiştir.


114- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kıyamet gününde siz adlarınız ve babalarınızın adlarıyle çağırılacaksınız; güzel isimler takınınız.”[934]


115- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Siz yetmiş ümmeti” tamamlamaktasınız ki, onların en hayırlısı ve Allah katında en değerlisi sizsiniz.”[935]


116- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İnsanları yerlerine indiriniz!”[936]


117- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İnsanları, hayır ve serden işgal ettikleriyerlere indir ve iyi ahlâk üzere onların edebini güzelleştir.”[937]


118- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Haklı veya haksız da olsa (din) kardeşine yardım et!” Bunun üzerine,


“haksız olduğu halde ona nasıl yardım edebilirim?” diye soruldu. Rasûl-i Ekrem buyurdular ki:


“Onu haksızlıktan önlersin; işte bu, kendisine yardımdır.”[938]


119- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Müsaade istemek, bakmak için konulmuştur.”[939]




Adamın biri, Peygamber Efendimizin hücre-i saadetlerinden birine baktı. Rasûl-i Ekrem Efendimizin elinde, başını kaşıdığı bir şiş vardı. Rasûl-i Ekrem:


“Senin baktığını bilseydim bu şişi senin gözüne saplardım.” buyurdu ve yukarıdaki hadisi ilave ettiler.[940]




120- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sen, hayvanının sırtında öndeki yere bepden daha müstahaksın. Ancak orasını bana bırakırsan olur.”[941]




Bir hayvanın sırtına iki kişi bindiği zaman öndeki yerin, o hayvanın sahibinin hakkı olduğu, ancak bundan dilerse tenazül edebileceği belirtilmektedir.[942]




121- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İnsanların elmde bulunan (onlara ait alan) şeylerden ümidini kesmelisin. Açgözlülükten saikın; çünkü bu, hiç gitmeyen yoksulluktur. Namazını, bayata veda eden olduğun halde (son namazınmış gibi) kıl. Özür dilemeye vesile olan şeyden (suç işlemekten) sakın.”[943]


122- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İlme sarıl; ilim mü'min kişinin dostu, Mim (müsamahakârlık) yardımcısı, akıl vekili, amel idarecisi, yavaşlık atası, yumuşaklık biraderi ve sabır askerlerinin kumandanıdır.”[944]




Bu hadisin sebebini İbn-i Abbâs şöyle anlatmaktadır:


“Bir gün Rasûl-i Ekrem'in redifi idim (hayvan üstünde arkasına binmiştim). Rasûl-i Ekrem:


“Allah'ın seni faydalandıracağı birtakım kelimeler sana öğreteyim mi?” buyurdu. Ben de:


“evet!” dedim...”[945]




123- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Külâh üzerine sarıık, bizim müşrikler arasındaki farktır, met gününde, başına doladığı her kıvrım için kendine bir nur verilecektir.”[946]


124- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Geceleyin yürümeye bakınız; çünkü mesafeler geceleyin dürülür.”[947]


125- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Atıcılığa önem veriniz; çünkü atıcılık en faydalı eğlencenizdir.”


126- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Örümcek şeytandır, onu öldürünüz!.”[948]


127- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Siz (kardeşlerinizin (hemşehrilerinizin) yanına varmakta eyerlerinizi onarak ve üst (başınızı düzelterek (tende bulunan) ben imişsiniz gibi olunuz. Çünkü Cenâb-i Allah, çirkin şeyi ve çirkinleşmeyi sevmez.”[949]


128- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ümit, ümmetim için bir rahmettir. Ümit olmasaydı hiç anne emzirmez ve hiç bir ağaç diken ağaç dikmezdi.”[950]


129- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ben ancak bir insanım. Size, dininize dair bir şey emre zaman onu alınız. Kendi görüşüme dayanarak size bir şey emredersen ancak bir insanım...”[951]




Rasûl-i Ekrem Medine'ye geldiler; Medineliler hurmalara aşılamakta idiler. Rasûl-i Ekrem:


“ne yapıyorsunuz?” diye sordu. Onlar:


“bunu (eskiden beri) yapmaktayız!” diye karşılık verdiler. Rasûl-i Ekrem:


“belki yapmasanız daha iyi olur!” buyurdu. Bunun üzerine aşılamayı bıraktılar ve ürün azaldı. Durumu Rasûl-i Ekrem'e bildirdikleri zaman yukarıdaki hadisi buyurdular.[952]




130- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ben, ancak sizin giibi bir insanım. Tahmin, yanılabilir ve isabetli de olabilir. Ancak size, “Allah buyurdu” dersem Allah'a karşı yanlış söylemem.”[953]


131- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yiyecek ve içecek kablannın üstünü örtünüz, kırbaların ağızlarını bağlayınız, kapıları kapayınız ve akşamleyin çocuklarınızı evlerde tutunuz. Çünkü cinlerin bir yayılması ve çarpması vardır. Uyku zamanında da kandilleri söndürünüz. Çünkü küçük yaramaz (fare), belki kandili çeker ve ev halkını yakabilir.”[954]


132- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Arkandayım, öcünü al!.”[955]




Hz. Zeynep, Hz. Aişe ile kavga etmek üzere kapısını çalmadan evne girmişti. Rasûl-i Ekrem, Hz. Aişe'yi desteklediğini ima ederek kendisine sözle öç almasını bildirdi. Hz. Aişe, Zeynep'ten öç almış ve Rasul-i Ekrem'in mübarek simasında memnunluk alameti görünmüştü.[956]




133- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kızların toprağa verilmesi itbarlıktır.”[957]




Kızlar için en hayırlı damat topraktır, sözü bundan ileri gelmiştir.[958]




134- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Beş şey ibadettendir: Mushaf'a bakmak, Kâ'be'ye bakmak, Anne ve babaya bakmak, Zemzem'e bakmak ki bu, hataları kaldırır ve alimin yüzüne bakmak.”[959]


135- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ümmetimin hayırlı kişileri tokgözlü ve kötü kişileri de açgözlü olanlarıdır.”[960]


136- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Evlerinizin en hayırlısı, içinde ağırlanan öksüz bulunan evdir.”[961]


137- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Müslümanlarda en hayırlı ev, kendisine iyi muamele edilen öksüzün bulunduğu evdir. Müslümanlarda en kötü ev de, kendisine kötülük adilere öksüzün bulunduğu evdir. Ben ve bir öksüzün bakımını üzerine alan kişi cennette şöyleyiz. Rasûl-i Ekrem şehadet parmağı ile ortaparmağını gösterdi.”[962]


138- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İnsanın geride bıraktığı en hayırlı şey üçtür: Kendisine dua eden iyi bir evlât, sevabı kendisine ulaşan sürekli bir hayır ve ölümünden”[963]


139- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Giysilerinizin (renk bakımından) en yararlısı beyazdır. Ölülerinizi beyaz içinde kefenleyiniz ve dirilerinize de beyaz esvab giydiriniz. En iyi sürmeniz de ismid (sürmetaşı)dır. Kirpikleri besler ve gözü keskinleştirir.”[964]


140- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Dedikoduyu, çok soru sormayı ve malı heba etmeyi bırak!.”[965]


141- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Size sürtünmedikleri müddetçe Habeşlilere sürtünmeyiniz ve size sataşmadıkları müddetçe Türklere sataşmayınız.”[966]


142- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Borç dindarın yüzkarasıdır.”[967]




Borç, yiğidin kamçısıdır, sözünün gerçek manası da budur. Yiğit kişi, kendini borçtan kurtarmak için daha çok ve daha yoğun çalışarak adeta bir yüzkarasına benzeyen borçtan kendisini bir an evvel kurtarmaya çalışır.[968]




143- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bir kadın, üç günlük yola ancak beraberinde bir mahremi bulunursa çıkabilir.”[969]




Burada davet ve ziyafet yemeği kasdedilmektedir. Muhtaç kişilere yemek verilirken veya onların ihtiyaçları karşılanırken iyi veya kötü, hatta müslüman veya kâfir olduklarına bakılmaz.[970]




144- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bir kadın, beraberinde nikâhı düşmeyen bir mahremi olmadan 12 millik mesafeye yolculuk edemez.”[971]


145- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kadın ancak mahremiyle beraber yolculuk edebilir ve erkek, kadının yanına, ancak kadının mahremi yanında olduğu takdirde girebilir.”[972]


146- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ölülerin ardından sövüp saymayınız. Çünkü onlar yaptıklarını buldular.”[973]


147- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Dünya zikri (anısı) ile kalplerinizi meşgul etmeyiniz.”[974]


148- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yalnız mü'min kişi ile arkadaşlık et ve senin aşını ancak takvalı kişi yesin!.”[975]


149- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İyilik, soylu ve dindar kişilerin yanında değerini bulur,”[976]


150- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bir kardeşinin derdine sevinme; sonra Allah onu esirger ve seni derde düşürür.”[977]


151- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Allah'ın azabı ile azaplandırmayınız!. [978]




Bu hadis-s şerifte, Allah'ın azabı ateşle olduğu için herhangi bir kimseye ateşle işkence yapılmaması emrediliyor.[979]




152- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Allah Taâlâ üç şeyi size mekruh kıldı: (Kur'an esnasında boş konuşup, duada sesi yükseltiş ve namazda elleri bele dayamak.”[980]


153- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Cenâb-ı Allah altı şeyi size mekruh kıldı: Namazda oyun, sadakada (yardımda) başa kakış, oruçta çirkin söz, kabirlerin yanında gülüş, cünup iken mescitlere giriş ve izinsiz (habersiz) olarak (evlerin içine) bakış.”[981]


154- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şeytan, insan kurdudur! Sürüden ayrılan kenardaki- koyunu kapan- davar kurduna benzer. Sakın patikalara (İslâm cemaatinden ayıran yollara) sapmayınız! Cemaatten ve mescidin ammesinden ayrılmayınız!.”[982]


155- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Herhangi bir müslüman kişi bir toprağı onarır da susuzluktan ciğeri yanan oradan içer veya yiyecek arayan oradan nasibini alırsa Cenâb-ı Allah bu yüzden ona mutlaka sevapyazar.”[983]




Susuzluktan ciğeri yanan veya yiyecek arayan canlı, ister insan olsun, ister hayvan olsun o toprağı onaran kişiye sevap yazılır.[984]




156- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Geçiminde yavaş (ölçülü) davranmak, kişinin bilginliğinin eseridir.”[985]


157- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bir kimse, herhangi bir müslümanın kendisinden önce varmadığı bir şeye varırsa o şey onundur.”[986]


158- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ümmetimden her kim yetmiş yaşına varırsa Cenâb-ı Allah, ömür hususunda bana bir mazeret bırakmamış olur.”




Yetmiş yaşına varan bir insanın, Cenâb-ı Allah'a ibadete ömür vefa etmedi, demeye veya bu yaştan sonra günah işlemeye yüzü yoktur.[987]




159- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sakal bırakınız, bıyıklardan alınız, koltukaltı kıllarını yolunuz ve tırnakları kesiniz.”[988]




Dikkat edileceği gibi bundan önceki hadislerde bıyıkların kökünden kazılması emredildiği halde burada bıyıklardan alınması, yani dudakları örtmeyecek ve ağzı kapatmayacak şekilde kısaltılması emredilmektedir.[989]




160- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bir kâfiri kötülemek yüzünden bir müslümana eziyet etmeyiniz.”[990]




Samimi bir müslüman olan Berime Hazretlerine, Ebû Cehil'in oğlu olduğu için, “Allah'ın düşmanının oğlu” denilirdi. Bu durumdan Rasûl-i Ekrem Efendimize yakındı ve Peygamberimiz bir hutbesinde bu mübarek hadisi buyurdular.[991]




161- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Allah'ın üstüne yemin etmeyiniz! Çünkü bir kimse Allah'ın üstüne yemin ederse Allah onu yalancı çıkarabilir.”[992]




Allah'a yemin ederim ki falan cennettedir veya filan cehennemdedir şeklinde kesin yargıda bulunmak doğru değildir. Çünkü iyi zannettiklerimizin kötüye ve kötü zannettiklerimizin de iyiye dönüşmesi bir an meselesidir. Herkesin akıbetini Allah'a bırakmak en uygun davranıştır.[993]




162- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Birbirinize karşı kin beslemeyiniz, birbirinize arka çevirmeyiniz ve (maddî çıkar yüzünden) birbirinize rekabet etmeyiniz; Allah'ın kardeş kulları olunuz!.”[994] Müslim bu hadisi Ebû Hüreyre'den rivayet etmiştir.


163- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Canlı olan bir varlığı hedef tutmayınız!”[995]


164- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kardeşine (haksızlıkta) ayak uydurma, opunla hırlaşma ve onunla mücadele etme!”[996]


165- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İmanlı bir kişide iki huy bir araya gelmez: Pintilik ve yalancılık.”[997]


166- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İki kişi arasında, müsaadeleri olmadan oturulmaz.”[998]


167- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Cüzamlılara dikkatlice bakma.”[999]


168- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Borç yüzünden kendinizi endişeye kaptırmayınız.”[1000]


169- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İçinde çan bulunan bir eve melekler girmez.”[1001]


170- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İçinde köpek veya heykel bulunan eve melekler girmez.”[1002]


171- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Süt veren hayvanı asla kesme!.”[1003]


172- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ölülerinizi ancak hayırla yad ediniz!.”[1004]


173- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İpeklerin ve kaplan derilerinin örtülduğü hayvanlara, binmeyiniz.”[1005]


174- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Müslümanı ürkütmeyiniz. Bir müslümam ürkütmek büyük bir haksızlıktır.”[1006]


175- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bereket yaşlıarınızdadır.”[1007]


176- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bereket üç şeydedir: Birlikte (yenen yemekte), tiritte ve sahur yemeğinde.”[1008]


177- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Mescidde yere tükürmek kötülük ve tükürüğü gömmek iyiliktir.”[1009]




Mescitlerde yere tükürmenin hata olduğu belirtiliyor ve bunun keffâretinin, mescidin zemini kum veya toprak ise tükürüğün gömülmesi ve şayet döşeli ise silinip temizlenmesi olduğuna işaret ediliyor.[1010]




178- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Rızkın onda dokuzu ticarette ve onda biri hayvancılıktadır.”[1011]


179- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Peygamberlerin isimlerini takınız. İsimlerin Allah Teâlâ'ya en sevimlileri Abdullah ve Abdurrahman, en doğrucası Haris ve Hemmâm, en çirkini ise Harp ve Murre'dir.”[1012]




Kişilerin kişilikleri üzerinde isimlerin anlamlarının tesiri olduğu belirtilmiştir. Bir çocuğun, baba üzerindeki haklarından biri de güzel isimidir. Hadisde geçen Arapça isimlerin Türkçe anlamları sırasıyla şöyledir Allah'ın kulu, Rahman'in kulu, eken, tekin, savaş ve acı.[1013]




180- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Onu (arkadaş edineceğin kişiyi) seç ve ondan korun.”[1014]


181- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Armağanlaşınız, sevişmenize vesile olur ve musafaha (toka)laşınız, kin ve kırgınlıklarınız gider.”[1015]


182- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İlim öğrendiğiniz kişiye karşı mütevazi olunuz ve ilim öğrettiklerinize karşı da mütevazi olunuz; âlimlerin zorbalarından olmayınız.”[1016]


183- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Esneme şeytandandır ve biriniz esnediği zaman gücü yettiği kadar onu önlesin. Çünkü henhangi biriniz, (esneme esnasında) haaa deyince şeytan ona güler.”[1017]


184- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Din kolaylıktır ve her kim dinle yarışa çıkarsa mutlaka din onu mağlup eder.”[1018]




Dinde en faziletli olanı yapacağım, diyen kişinin bu arzusuna yenileceği muhakkaktır. Çünkü ne kadar güç ve dolayısıyle faziletli olanı ihtiyar etse onun üstünde daha güç ve daha faziletli olanı bulunacaklar. Bu bakımdan itidal tavsiye edilmektedir.[1019]




185- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Din, yeryüzünde Allah'ın sancağıdır ve Cenâb-ı Allah her kimi zelil kılmak isterse bu sancağı onun boynuna koyar (üzerine yürütür).”[1020]


186- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Borç iki kısımdır: Borcunu ödemek niyetinde olduğu halde ölen kişinin velisi benim (borcu tarafımdan ödenecektir). Borcunu ödemek niyetinde olmadığı halde ölen kişinin (kıyamet gününde) sevaplarından alınır; çünkü o günde Dinar veya Dirhem yoktur.”[1021]




Borcun, ödenme imkânı bulunmadığı için ödenmeyen ve ödenme imkânı bulunduğu halde ödenmeyen borçlar olarak iki kısım olduğu belirtilmektedir.[1022]




187- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Borç, dindarlığa ve soyluluğa gölge kondurur.”[1023]


188- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Mallarınızla ırzlarınızı savununuz.”[1024]




Parayı esirgeyerek şeref ve haysiyetinizi korumayı ihmal etmeyiniz. Para kazanılabilir. Fakat kaybedilen şeref ve itibarı geri çevirmek pek mümkün olmaz.[1025]




189- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bırak müslumanları, çalışsınlar Çünkü cennet yüz derecedir. Her iki derece arasındaki mesafe, gök ile yeryüzü arasındaki mesafe kadardır. Firdevs, cennetlerin en yükseği ve en 'uygunudur. Firdevsin üzerinde Rahman'ın arşı bulunmaktadır. Cennet ırmakları buradan fışkırır. Allah'dan cennet istediğiniz zaman Firdevs'i isteyiniz.”[1026]


190- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sizi bıraktığım (size dini tebligatta bulunmadığım) müddetçe beni bırakınız (bana sorular tevcih etmeyiniz) Sizden önceki milletlerin helâk olmalarına ancak çok soru sormaları ve peygamberlerinin emirlerine uymamaları sebebiyet vermiştir. Size bir şey emredersem gücünüz yettiği kadar onu yapınız. Sizi bir şeyden de menedersem onu bırakınız.”[1027]


191- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Otoritesi (resmî sıfatı) olan ve ilmi bulunan kişiler meclisin şeref yerine daha lâyıktırlar.”[1028]


192- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kadının eteği (nin topuktan aşağı olan kısmı) bir karıştır.”[1029]


193- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Allah, kadınlardan şalvar giyinenleri esirgesin!”[1030]


194- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Dilenciye, yanık bir çatal tırnak da olsa veriniz!.”[1031]


195- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Selâmı alınız, harama bakmayınız ve tatlı söz söyleyiniz.”[1032]


196- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kulu, ecelinden daha güçlü olarak rızkı arar.”[1033]


197- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bir grubun sakisi (içecek dağıtanı), onların içenlerininin sonuncusudur.”[1034]




Bir topluluğa içecek dağıtan kişi, herkesi içirdikten sonra kendisi içmelidir. Ziyafet ve ikramın gereği budur.[1035]




198- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Herhangi biriniz içerken-kabın içinde (içecek kabı ağzında iken) nefes almasın. Ayakyoluna geldiği zaman da cinsel organını sağ eliyle tutmasın ve sağ eliyle silinmesin.”[1036]


199- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Biriniz içtiği zaman emerek (rahat ve nefes alarak) içsin, dikme dikmesin; çünkü ciğer hastalığının sebebi diikmedir.”[1037]


200- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Süt içtiğiniz zaman ağzınızı çalkalayınız; çünkü süt maddedir.”[1038]


201- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Giyinirken ve abdest alırken sağlarınızdan başlayınız."[1039]


202- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Müsaade istenilmesi (kapının çalınması) üç keredir. Eğer sana müsaade edilirse (ne âlâ)! Aksi takdirde dön.”[1040]


203- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sefamı yay, yemeği bol bol yedir, grubunun heybetli kişisinden utandığın gibi Allah'dan utan ve güzel ahlâk sahibi ol! Kötülük yaptığın zamanda hemen arkasından bir iyilik yap. Çünkü iyilikler kötülükleri giderir.”[1041]


204- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Beş şeyden önce beş şeyi ganimet (fırsat) bil: Ölümünden önce hayatını, hastalığından önce sağlığını, meşguliyet zamanından önce boş vaktini, ihtiyarlığından önce gençliğini ve yoksulluğundan önce varlıklığını.”[1042]


205- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Üç kişi olduğunuz zaman iki kişi, diğerinden ayrı olarak aralarında fisıldaşmasınlar ve guruba katılsınlar; çünkü bu davranış o diğer kişiyi üzer.”[1043]


206- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Giyinirken ve abdest alırken sağ taraflarınızdan başlayınız.”[1044]




Bu hadis-i şerif, yine bölümün 201 numaralı hadisinin aynen tekrarıdır.[1045]




207- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yatacağınız zaman kandili söndürünüz. Çünkü fare, fitili çeker de ev halkını yakabilir. Kapıları kapatınız. Kırbaların ağızlarını bağlayınız. Su kablarının üstünü örtünüz.”[1046]




Yine bu manâda ve daha tafsilatlı bir hadis-i şerifi Buharı, Câbîr'den rivayet etmiştir. Bu hadis, bu bölümün 131 sıra numarasmda kayıtlıdır. Orada fare, küçük yaramaz olarak îmâ edilmiştir. Eskiden kandillerde yakıt maddesi olarak halis zeytinyağı kullanılırdı. Bu yağa bandırılmış olan fitil mahfazalı olmaz ve o devirlerde olduğu gibi ekseriya açıkta bulunursa fareler için iyi bir yiyecek teşkil eder.[1047]




208- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sizden birinize, yemeğini hazırlama ve buharına katlanma zahmetinden kendisini kurtaran hizmetçisi yemeğini getirdiği vakit onu kendisiyle beraber (sofrasına) oturtsun. Şayet oturtmazsa ona bir veya birkaç lokma versin.”[1048]


209- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ağır ve temkinli hareket, âhıret işinden başka her şeyde hayırlıdır.”[1049]


210- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Dünyan için, sonsuza dek yaşıyacakmış gibi çalış ne de yarın ölecekmişsin; gibi çalış.”[1050]




Kitabımızı derleyen Ezher Üniversitesi hocalarından Muhammed Hasan Dayfullah, bu hadis-i Şerif hakkında şu mütalaada bulunuyor:


“Elimizde bulunan hadis kitaplarında bu hadisin ravisine rastlamadım. Ancak İbn-ül-Esîr'in, En-Nihâye kitabında bu hadisi “çalış” yerine “ek!” lafzsıyle rivayet ettiğini gördüm.”[1051]




211- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Birinizin içeceğine sinek düştüğü vakit onu önce bandırsın ve sonra çıkarıp atsın. Çünkü sineğin iki kanadının birinde dert ve diğerinde deva vardır.”[1052]


212- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ölülerinizin iyi yanlarını anınız, kötülüklerinden bahsetmeliniz.”[1053]


213- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yemek yediriniz ve tatlı konuşunuz.”[1054]


214- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yemek yediriniz ve selâmı yayınız ki, cennetin vârisleri olasınız.”[1055]


215- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Tatlı konuş, güzel selâm ver, hısım akraba ile ilgiler geceleyin insanlar uyurken namaz kıl ve sonra selâmetle cennete gir.”[1056]


216- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Cenâb-ı Allah, bolluk içinde olan ev halkını sever.”[1057]




Evde yiyecek maddelerinin bolca bulundurulması ve israftan kaçınılmak şartıyle yiyeceklerde kısa yapılmaması öğütleniyor.[1058]




217- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sevap kazanmış olarak değil, günaha girmiş olarak dönünüz.”[1059]




Cenâb-ı Peygamber, bir cenaze ile geçerken bir grup kadını yol üstünde cenazeyi bekler bulmuşlardı. Cenazenin yıkanmasına, taşınmasına ve kabre indirilmesine katkıları olmayan bu kadınlar, cenazenin ardından yürümekle sevap değil, günah kazanmış olurlar.[1060]




218- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ahmakla alakanı kes.”[1061]


219- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sizden biriniz üç defa müsaade ister ve kendisine müsaade (veya cevap) verilmezse dönsün.”[1062]




Aynı hadis, değişik bir lafızla Müslim tarafından Ebü Musa'dan tahriç edilmiştir. Bu bölümün 202 numaralı hadisine müracaat ediniz.[1063]




220- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her kim, insanların kendisi için ayağa kalkmasını arzu ederse o kimse cehennemden oturma yerini hazırlasın.”[1064]


221- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kendisine iş danışılan kişi güvenilen kişidir; isterse yol gösterir, isterse göstermez.”[1065]




Kendisine iş danışılan kişi, güvenilen kişidir; bu güveni kötüye kullanmamalı ve hangi hususu doğru bulursa onu göstermelidir. Müteakip hadis, bu hadisin bir nevi açıklamasıdır. [1066]




222- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kendisine iş danışılan kişi, güvenilen kişidir. Kendisine iş danışıldığı zaman kendisi için yapıyorcasına yol göstersin.”[1067]


223- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Cüzamlı ile seninle onun arasında bir veya iki mızrak boyu mesafe olduğu halde konuş.”[1068]


224- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İnsanoğlu için mutluluk üçtür ve insanoğlu için bedbahtlık da üçtür: İyi bir karı, iyi bir binek ve geniş bir konut insanoğlunun mutluluk vesilesidir. İnsanoğlunun bedbahtlık vesilesi de üçtür: Kötü bir konut, kötü bir karı ve kötü bir binek.”[1069]


225- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hızlı yürüyüş, yüzün parlaklığını giderir.”[1070]


226- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kadının, kölesiyle beraber yolculuk etmesi kendisi için kayıptır.”[1071]


227- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kırbacı, hizmetçinin görebileceği bir yere koyunuz.”[1072]


228- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Allah'ın laneti veya gazabı veya cehennem ateşiyle lanetleşmeyiniz!.”[1073]


229- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Herhangi biriniz ölümü temenni etmesin! Şayet iyi bir kims ise iyiliklerini artırabilir ve eğer kötü bir kişi ise Allah'ın rızasını tahsil edebilir.”[1074]


230- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Herhangi bir adamın, müsaadeleri olmadan iki kişinin arasını ayırması (aralarına girip oturması) caiz değildir.”[1075]


231- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Komşusu, kötülüklerinden emin olmayan kişi cennete giremez.”[1076]


232- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Üç şey geri çevrilmez: Minder, güzel koku ve süt.”[1077]




Meselâ misafirlikte kendisine minder verilir veya koltukta otı ması teklif edilirse reddetmemelidir. İkram edilen şey güzel koku veya süt ise, meşru bir mazeret olmadığı takdirde geri çevirmemelidir.[1078]




233- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Üç şey gözü keskinleştirir: Yeşilliğe, akan suya ve güzel yüze.”[1079]


234- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Üç şey, (din) kardeşinin sevgîsirrj senin için durular: Karşılaştığın zaman kendisine selâm verirsin, mecliste kendisine yer açarsın kendisini en çok sevdiği isimle çağırırsın.”[1080]


235- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Herhangi bir adam, bir perdeyi kaldırır ve kendisine müsaat edilmeden gözünü içeri daldırırsa yapması caiz olmayan bir iş yapmıştı. Bir kişi onun gözünü çıkarmış olsa bir şey lâzım gelmez. Bir adam, üzeri de perde bulunmayan bir kapıda bulunsa ve o kapı sahibinin avretini görse hata kendisinin değil, hata kapı sahibinindir.”[1081]


236- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Zehirli keleri, Kâ'be'nin içinde dahi olsa öldürünüz.”[1082]


237- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kıyamet gününde insanların en çok günahkâr olanı, en malâyani konuşanlarıdır.”[1083]


238- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sığırın sütleri şifa, yağları deva ve (fakat) etleri derttir.”[1084]


239- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Evlenerek rızkın yolunu bulunuz!”[1085]


240- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Beyaz elbise giyiniz; çünkü beyaz daha temiz ve daha sıhhîdir. Ölülerinizi de beyaz kefene sarınız.”[1086]


241- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Lahitli mezar yapınız, ancak ortadan çukurlu yapmayınız. Çünkü lahitli mezar bize ve ortadan çukurlu mezar bizden başkasına aittir.”[1087]




Lahit, kimi sözlüklerde “kenarları kagir, üstü kapak taşlarıyle örtülü mezar” diye tarif edilmişse de kelimenin şer-'î manâsı bu değildir. Lahit veya lahd, mezarın tabanında kıble yönünden ölü için açılan yarıktır.[1088]




242- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yılanları öldürünüz! Yılanların öcünden korkan kişi benden değildir.”[1089]


243- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Âdem'e lahitli (kabir kazılmış ve tek olarak (üç kere) su ile yıkanmıştı. İşte bu, kendisinden sonra Âdem'in zürriyetinin yoludur.”[1090]


244- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Allah, dert indirmiş, deva indirmiş ve her dert için bir deva yaratmıştır. Tedavi görünüz, ancak haramla tedavi yapmayınız.”[1091]


245- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Allah güzeldir", güzeli sever; temizdir, temizliği sever; lütufkârdır, lütufkârlığı sever; cömerttir, cömertliği sever. Avlularınızı temizleyiniz ve Yahudilere benzemeyiniz.”[1092]


246- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Cenâb-ı Allah, herhangi bir dert yaratmışsa mutlaka onun şifasını da yaratmıştır, inek sütüne önem veriniz. Çünkü bu hayvan bitkiden yer...”[1093]


247- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Allah, üç şey önünde susulmasını sever: Kur'ân okunurken, düşman üzerine akın yapılırken ve cenaze esnasında.”[1094]


248- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Allah Teâlâ dindar, zengin, eli ve gönlü açık kulu sever.”[1095]


249- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Cenâb-ı Allah, aksırmayı sever ve (fakat) esnemeyi sevmez.”[1096]


250- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yahudi ve Hıristiyan'lar, (ağarmış saçlarını) boyamazlar. Siz onlara uymayınız.”[1097]


251- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hırsızların en azılısı, devlet adamının dilini çalan (resmî sıfatı olmadığı halde varmış gibi konuşan) kişidir. Müslüman kişinin malın haksız yere bir başkası tarafından kesilmesi, suçların en büyüklerindend iyiliklerden biri, hastayı ziyarettir ve bu ziyaretin tamamlayıcı unsurları; elini hastanın üzerine koymaklığın ve ona nasıl olduğunu sormaklığındır. Aracılıkların en üstünlerinden biri, nikâh konusunda iki kişi arasında aracılık yaparak onları birleştirmekliğindir. Entarilerin şalvarlardan önce giymesi, peygamberlerin giyiniz tarzındandır. Duanın kabul vesilelerinden biri de dua esnasında aksırmaktır.”[1098]


252- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sarkıtmak izarda (belden aşağısına mahsus bir giysi), entari ve sarıkta olur. Bir kimse böbürlenerek bunlardan birini (nin etek veya ucnu sarkıtıp) yerden çekerse kıyamet gününde Cenâb-i Allah o kişiye (rahmet nazariyle) bakmaz.”[1099]


253- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Herhangi bir ailenin yanında koyun varsa onların evinde mutlaka bereket vardır.”[1100]


254- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Herhangi bir ailenin ağılına akşamüstü bir koyun sürüsü girse sabah oluncaya kadar melekler onlar için istiğfar ederler.”[1101]


255- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bir evde bir koyun bir bereket, iki koyun iki bereket ve üç koyun üç berekettir.”[1102]


256- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Koyun bereket, kuyu bereket ve tandır bereket ve çakmak taşı berekettir.”[1103]


257- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Koyun, cennet hayvanlarındandır.”[1104]




Yemeğin Adabı (Kuralları)



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şeytan, sizden birinizin her bir işi esnasında yanına gelir; hatta yemeği esnasında da yanına gelir. Birinizin elinden lokma düşünce ona bulaşan tozu kaldırarak lokmayı yesin ve onu şeytana bırakmasın. Yemeği bitirdiği zaman da parmaklarını yalasın. Çünkü bereketin, yemeğinin hangi kısmında olduğunu bilemez.”[1105]


2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her derdin esası oburluktur.”[1106]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Cafer'in ailesi için yemek yapınız! Çünkü başlarına, kendilerini meşgul edecek bir durum geldi.”[1107]




Cafer, Rasûl-i Ekrem Efendimizin amcazadesi ve Hz. Ali'nin kardeşidir. Cenâb-ı Peygamber bu sözü, onun vefatında söylemişlerdir. Bir ailede cenaze olduğu zaman yakınlarının onlara yemek hazırlayıp getirmeleri çok yerinde bir hareket olur. Çünkü kendileri, ölüleriyle meşgul bulunurlar.[1108]




4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yemeğinizi dindar kişilere yediriniz ve iyiliklerinizi mü'minlere yapınız!.”[1109]


5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her günde bir yemekten fazlası israftır.”[1110]


6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bereket, yemeğin ortasına iner; siz yemeğin kenarlarından yiyiniz, ortasından yemeyiniz.”[1111]


7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yarayı dağlamayı ve sıcak yemeği sevmezdi ve şöyle buyururdu: Soğuk yiyiniz, soğuk yemek bereketlidir. Dikkat ediniz, sıcak yemekte bereket yoktur!.”[1112]


8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yiyecek ve içeceği üflemezdi ve kab ağzında iken nefes almazdı.”[1113]


9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hurmayı yer ve çekirdeği tabağa atardı.”[1114]


10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Biriniz yemek yediği zaman, “Allahım! “Bu yemeği 'bizim için faydalı kıl ve onun yerine bize daha iyisini ver!” desin. Süt içtiği zaman da “Allahım! Bu sütü bizim için faydalı kıl ve bize ondan daha ver!” diye dua etsin. Çünkü yiyecek ve içeceğin yerini sütten başka hiç bir şey tutmaz.”[1115]


11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Herhangi biriniz yemek yediği zaman parmaklarını yalasın; çünkü yemeğinin hangi bölümünde bereketin olduğunu bilemez.”[1116]


12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sizden biriniz yemek yediği zaman sağ eliyle yesin, sağ eliyle içsin, sağiyle alsın ve sağıyle versin. Çünkü şeytan sol eliyle yer, sol eliyle içer, soluyle alır ve soluyle verir.”[1117]


13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sizden biriniz yemek yerken elinden lokması düşerse lokmadan şüphelendiği tarafı attıktan sonra yesin ve onu şeytana bırakmasın.”[1118]


14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yemeğe oturacağınız zaman ayakkabılarınızı çıkarınız; çünkü bu, ayaklarınız için daha rahatlıktır.”[1119]


15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Herhangi biriniz bir yemeğe çağrıldığı zaman gitsin. Eğer oruçsuz ise yesin ve şayet oruçlu, ise bereket duasında bulunsun bereketli olsun, desin.”[1120]


16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Oruçlu olduğu zaman içecekle başlar (orucunu içecekle açar) idi. İçeceği bir nefeste içmez, iki defada veya üç defada içerdi.”[1121]


17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yiyeceğe, içeceğe ve hurmaya üflemeyi menetti.”[1122]


18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bu kabakla yemeğimizi çoğaltırız.”[1123]




Bu hadisin söyleniş sebebini, hadisin râvisi olan Câbir, babası Tarık'tan şöyle anlatmaktadır:


“Peygamber (s.a.v.) in evine girdi. Yanında bir kabak vardı. Bu nedir? Diye sordum. Rasûl-i Ekrem:


“Bu kabaktır, onunla yemeklerimizi çoğaltırız,” buyurdu.[1124]




19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Tek parmakla yiyiş şeytanın yiyişi, iki parmakla yiyiş zorbaların yiyişi ve üç parmakla yiyiş peygamberlerin yiyişidir.”[1125]


20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Koundan yedi şeyi (parçayı) sevmezdi: Öt kesesi, mesane, dişilik uzvu, erkeklik uzvu, yumurtalar, gudde ve kan. Koyunun en çok sevdiği tarafı göğüs etiydi.”[1126]


21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Böbrekleri, sidikle olan münasebeti yüzünden sevmezdi.”[1127]




Bilindiği üzer eböbrekler, karın boşluğunda omurganın yanıbaşin-da yer alan sağlı sollu iki organdan ibarettir. Bu organların görevi, sidiği ayırmak ve kanı temizlemektir.[1128]




22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kendisine yemek verildiği zaman “'Bismillah” der ve yemeği bitirdiği zaman şöyle dua ederdi: Allahım! Sen yedirdin, Sen içirdin, ihtiyaçları Sen giderirsin, biriktirileni sen verdin, doğru yolu sen gösterdin ve seçkin kişilerden sen kıldın. Allah’ım! Verdiklerine karşılık sana hamd olsun.”[1129]


23- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Allah'ın ismi anılmadan (besmele çekilmeden) yiyilen her yemek ancak bir derttir ve o yemekte bereket yoktur. Bunun keffâreti ise, şayet sofra hâlâ kurulu bulunuyorsa besmele çekerek elini tekrar uzatmaklığın ve eğer kaldmlmışsa (yine) besmele çekerek parmaklarını yalamaklığındır.”[1130]


24- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sofrası kaldırıldığı zaman şöyle dua ederdi: Sayısız, güzel ve mübarek (devamlı artan) şekilde Allah'a hamd olsun. Kimseye ihtiyacı olmayan, nimetine nankörlük edilmeyen, bırakılmayan ve kendinden asla geçilmeyen Rabbimiz olarak ihtiyaçlarımıza yeten ve bizi barındıran Allah'a hamd olsun.”[1131]




İmanlı kişi, Cenâb-ı Allah'ın kendisine ihsan buyurduğu güzel nimetler için şükür vazifesini yerine getirir. Bu yüzden kıyamette herhangi bir güçlükle karşılaşmayacaktır. Ancak kâfir, dünyada sahip olduğu nimetlerin hesabını kıyamette acı bir şekilde verecektir. Buradaki kâfir kelimesinden, lügat manâsının kasdedilmiş olması da muhtemeldir. Bu durumda güzel güzel nimetleri yiyip ve tüketip de bu nimetlerin şükrünü eda etmeyenler, küfran-i nimette bulunanlar kıyamet gününde bunun hesabını vereceklerdir. Bu takdirde kâfir kelimesinin manâsı, nimeti örten, nankörlük eden kişi demektir.[1132]




25- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Dünyada payına düşen (yiyip tükettiği veya giyip eskittiği) şey için mü'min kişinin ıbaşına kakılmaz, ancak kâfirin başına kakılır.”[1133]


26- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İçerken üç kere nefes alır ve şöyle buyururdu: Bu (suyun üç nefeste içilmesi) daha rahat, daha sağlıklı ve daha kandırıcıdır.”[1134]


27- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yemeğini bitirdiği zaman şöyle dua ederdi: Bizi yediren, bizi içiren ve bizi müslüman kılan Allah'a hamd olsun.”[1135]


28- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kavunu hurma ile beraber yerdi.”[1136]


29- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Üç parmağı ile yer ve dördüncüsünden yararlanırdı.”


30- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Üç parmağıyle yer ve elini silmeden evvel parmaklarını yalardı.”[1137]


31- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hasta ziyaretlerini gün aşırı veya dört günde bir yapınız.”[1138]




Konu: Dünyanın Bayındırlığı Ümitledir



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ümit, ümmetim için Allah'dan bir rahmettir. Ümit olmasaydı hiç bir ağaç diken kişi ağaç dikmezdi.”[1139]




Allah'a hamd olsun! (Elhamdülillah) Allah seni esirgesin! (Yerhamukellah.)[1140]




Konu: Aksırığın Adabı (Kuralları)



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Herhangi biriniz aksırır ve hemen arkasından “el-hamdü lillah” derse siz de ona “yerhamukellah” deyiniz. Şayet “el-hamdü lillah” demezse siz de yerhamukellah” demeyiniz.”[1141]


2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Herhangi biriniz aksıracağı zaman avuçlarını yüzüne tutsun ve sesini de alçaltsın.”[1142]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Herhangi biriniz aksırdığı zaman “el-hamdü lillahi Rabbil-âlemîn” desin ve kendisine de “yerhamukellah” denilsin ve sonra kendisi “yağfirullahu lenâ ve lekûm” desin.”[1143]




Alemlerin rabbi olan Allah'a hamd olsun! (Elhamdülillahi Rabbilâlemin.)


Allah bizi de, sizi de bağışlasın! (Yağfirullahu lenâ ve leküm.)[1144]




4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Biriniz aksırdığı zaman yanında oturan ona “yerhamukellah” desin. Şayet üçten fazla aksırırsa o kişi nezlelidir ve üçten sonra kendisine yerhamukellah” denilmez.[1145]


5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Aksırdığı zaman “el-hamdü lillah” der, kendisine “yerhamukellah” denilir ve o da “yehdkümullahu ve yuslihubâleküm” derdi.[1146]




Allah sizi hidayetten ayırmasın ve gönlünüzü şenlendirsin! (= Yehdîkümullah ve Yuslihu bâlekûm).[1147]




6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Aksırdığı zaman elini veya elbisesini (n bir ucunu) ağzının üzerine koyar ve sesini alçaltırdı.”[1148]




Konu: Selam



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yahudi ve Hıristiyanlara önce siz selâm vermeyiniz ve bir yolda onlardan biriyle karşılaştığınız zaman onu yolun en dar yerinden (kenarından) geçmeye mecbur ediniz.”[1149]




Yolun ortasını kâfire bırakıp da kenara çekilmek müslümana yakışmaz. Yani yol daracık ise ve geçebilmek için ikisinden birinin kenara çekilmesi gerekiyorsa müslüman çekilmemeli ve kâfiri kenara çekilmeye mecbur bırakmalıdır.[1150]




2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kitap ehli (Yahudi veya Hıristiyanlar) size selâm verdikleri zaman “ve aleyküm”[1151]




“Ve sana da olsun!”. Bunun sebebi, Yahudilerin, selâm yerine ölüm demek olan “sâm” kelimesini kullandıkları görülmüştü. “Ve sana da olsun!” şeklindeki mukabelede misilleme vardır. Eğer “sâm” demişse ona da eğer selâm demişse ona da selâm çevrilmiş olur.[1152]




3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Selâm, konuşmadan öncedir. Bir kişiyi (yemek esnasında geldiği zaman) selâm vermedikçe sofraya davet etmeyiniz.”[1153]




Onun selâmını melekler alırlar.[1154]




4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Selâm, ümmetimizin esenlemesi ve zimmetimizin güvencesidir.”[1155]


5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Selâm, Allah Teâlâ'nın yeryüzüne indirdiği isimlerinden bir isimdir ve onu aranızda yayınız. Müslüman kişi bir topluluğa uğrar, onlara selam verir ve onlar da onun selâmını alırlarsa Selâm'ı onlara hatırlatmış olması nedeniyle onlardan biri derece üstünlüğe sahiptir. Şayet onun selâmını almazlarsa onlardan daha hayırlı ve daha iyi olan onun selâmını alır.”[1156]


6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Selâm, Allah'ın isimlerinden büyük bir isimdir; yaratıkları arasında onu zimmet kılmıştır. Bir müslüman bir müslümana selâm verdiği zaman artrk onu hayırdan başka bir şeyle anması kendisine haramdır.”[1157]


7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Selâm'ı başlatan dargınlık (günahın) dan kurtulmuştur.”[1158]




Selâm, dargınlığı sona erdirmek, iki müslüman arasında üç günden fazla devam etmemesi gereken küskünlüğü kaldırmak için yeterli kabul edilmekte ve önce selâm verenin daha üstün olduğuna işaret edilmektedir.[1159]




8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Selâmı önce veren kibirden kurtulmuştur.”[1160]




Çünkü kibirli insanlar, başkalarının önce kendilerine selâm vermelerini beklerler.[1161]




9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hayvana binen yürüyene selâm versin, yürüyen oturana selâm versin ve azlık çokluğa selâm versin! Kim selâma karşılık verirse selâm onadır ve her kim karşılık vermezse ona bir şey yoktur.”[1162]




Konu: Genel Yasaklar



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Üç mescidden başkasına yola çıkılmaz: Mescld-i Haram (Ka’be) benim şu mescidim ve Mescid-i Aksa.”


2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kurbağaları öldürmeyiniz; çünkü onların sesleri tesbihtir.”[1163]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Mekke'nin fethinden sonra hicret yoktur.”[1164]




Mekke'nin fethini müteakip Mekke'den Medine'ye hicret kalkmıştır. Ancak bir müslümanın dinî vecibelerini yerine getiremediği bir yerden hicret etmesi kıyamete kadar bakidir.[1165]




4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Üç günden sonra (dargınlık sebebiyle) ayrılık yoktur.”[1166]


5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Rüzgâra sövüp saymayınız; çünkü rüzgâr, Allah'ın emir ve fermanıdır, rahmet de getirir, azap da getirir, fakat Cenâb-i Allah'dan rüzgârın hayrını isteyiniz ve onun şerrinden Allah'a sığınınız.”[1167]


6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


"Karılarınızın kapılarını geceleyin çalmayınız.”[1168]




Seyahatte bulunan kimse, evine dönüşünü geceye rastlatmamalıdır. Fakat geceleyin dönmüş olursa o geceyi dışarda geçirmesi ve evinin kapısını gündüz gözüyle çalması buyurulmaktadır.[1169]




7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Nimet içinde yüzmekten sakın; çünkü Allah'ın (kâmil) kulları, nimet içinde yüzen değillerdir.”[1170]


8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Rızkı yavaş bulmayınız; çünkü hiç bir kul, kendisine rızkının sonu ulaşmadan ölmeyecektir. Allah'dan korkunuz ve rızık talebinde dürüst hareket ediniz: Helâlin alınması ve haramın bırakılması.”[1171]




Rızık talebinde dürüst hareketin, halâlın alınması ve haramın terk-edilmesi olduğu bizzat hadis-i şerifin kendisinde belirtilmiştir.[1172]




9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Dört hayvanı öldürmeyi menetti: Karınca, arı, hüdhüd (ibibik) ve göçeğen kuşu.”[1173]




Karınca, zararlı olduğu takdirde öldürülür. Arı faydalı bir hayvan olduğundan, hüdhüd de Hz. Süleyman'ın kuşu olduğundan öldürülmemesi emredilmiştir. Göçeğen kuşunu Araplar cahiliyet devrinde uğursuz addederek öldürürlerdi. Bu yüzden onun da öldürülmemesi emredildi.[1174]




10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ağarmış kılları yolmayı menetti.”[1175]


11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Erkeğin safran sürünmesini men etti.”[1176]


12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kişinin, ayakkabılarını ayakta giymesini menetti.”[1177]


13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kişinin, gölge ile güneş arasında oturmasını menetti.”[1178]


14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kılıcın yalın olarak alıp verilmesini menetti.”[1179]


15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Düşman ülkesine Kur'an'la seyahat edilmesini menetti.”[1180]


16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Derinin iki parmak arasında (gerilerek) kesilmesini menetti.”[1181]


17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Çekirdeği bozacak kadar (hurma aşını) pişirmemizi menetti.”[1182]


18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Herhangi bir kişinin, giydirmediği kimsenin giysisi ile elini kurulamasını menetti.”[1183]


19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Devenin burnuna halka takmanın, bu halkadan yular geçirmenin, seyyahlığın, münzevî hayat yaşamanın, ruhbaniyetin müslümanlıkta yeri yoktur.”[1184]


20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kadın kadını ellemez ve onu kocasına, sanki gözünün önündeymiş gibi anlatmaz.”[1185]


21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Dört ismi takmayı menettik Eflah, Yesar, Nâfi’ ve Rebâh.”[1186]




Bu hadîsde belirtilen isimlerin manâlarında İslâm şeriatının esaslarına uymayan bazı durumlar bulunduğundan Rasûl-i Kibriya Efendimiz bu isimlerin takılmamasını emretmiştir. Bu isimlerin Türkçe anlamları sırasıyle şöyledir: Kurtulmuş, varlık veya sol, yararlı veya yarar veren ve kazanç. Şurası malumdur ki yarar ve zarar veren yalnız Allah'tır. Kurtuluş ve kazanç da yalnız O'ndandır.[1187]




22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kadının başını tıraş etmesini menetti.”[1188]


23- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Canlı bir varlığın hedef alınmasını menetti.”[1189]


24- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kişinin, korkuluğu bulunmayan dam özerinde uyumasını menetti.”[1190]


26- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Duvarların örtülmesini (duvarlara halı ve benzeri eşya asılmasını) menetti.”[1191]


27- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Zamanı kötülemeyiniz; çünkü Allah'ın kendisi zamandır.”[1192]




Zaman ve mekânın yaratıcısı Allah'tır. Zaman ve mekân içinde cereyan eden hâdiseler, zaman veya mekânın kendi eseri değil, Allah'ın eseridir. Bu bakımdan zaman veya mekâna dil uzatmak, doğrudan doğruya Allah'a karşı saygısızlık olur.[1193]




28- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Horozu kötülemeyiniz, çünkü o, namaza kaldırır.”[1194]


29- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şam halkına sövüp saymayınız; onların içinde Hakk dervişleri vardır.”[1195]


30- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sıtmaya sövüp sayma! Çünkü o, körüğün demirin pasını giderdiği gibi Âdem oğullarının hatalarını giderir.”[1196]




Bu hadis-i şerif, Sahabe'den Ümm-i Sâib'e hitaben söylenmiştir.[1197]




31- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yerleşme bölgelerinden uzak yerlerde oturmayınız; çünkü ıssız yerlerde oturan, kabirlerde oturan gibidir.”[1198]


32- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Üzüm bağını kerm diye adlandırmayınız ve “zamanın kaybı” demeyiniz. Çünkü Allah'ın kendisi zamandır.”[1199]




Kerm, kerem demek olduğundan ve keremin de Allah'a mahsus olmasından ötürü bu isim başka varlıklara lâyık görülmemiştir.[1200]




33- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Mugalata (yanıltmaca) lardan menetti.”[1201]


34- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Dışkı yiyen hayvana binmeyi veya onun sütünden içmeyi menetti.”[1202]


35- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Diba, ipek ve atlası menetti.”[1203]


36- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Fiske ile vurmayı menetti.”[1204]


37- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kaplan derilerinin üzerine binmeyi menetti.”[1205]


38- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yalanı menetti.”[1206]


39- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bir nefeste dikmeyi menetti ve şöyle buyurdu: İşte bu, bu şeytanın içişidir.”[1207]


40- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sıcak yemeğin soğumadan yiyilmesini menetti.”[1208]


41- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Canlının teninden parça kesmeyi menetti."[1209]


42- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sesli yellenmeden gülmeyi menetti.”


Hadisin tamamı şöyledir: “Herhangi biriniz, kendi yaptığı işten niçin gülüyor?”[1210]


43- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Müşriklerle tokalaşmayı, onlara künyeleriyle hitap etmeyi onların hal ve hatırlarını sormayı menetti.”[1211]


44- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Müslümana sarûra demeyi menetti.”[1212]




Sarûra, cinsel münasebette bulunma gücüne sahip olmayan erkek demektir. Buruk ve iğdişte görülen durum onda aynen mevcuttur; ancak burulmuş veya iğdiş edilmiş değildir.[1213]




45- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ölülerin ardından (abartmalı şekilde) ağıt söylemeyi menetti.”[1214]


46- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yüksek sesle ağlamayı, (gerçeğe dayanmayan) şiiri, heykelleri, yırtıcı hayvan derilerini, kadının süs eşyasını göstermesini (açılmasını), şarkı söylemeyi, ipekliyi ve ipeği menetti.”[1215]


47- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yalnızlığı, kişinin tek başına geceyi geçirmesini menetti.”[1216]


48- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yüzü dağlamayı ve yüze vurmayı menetti.”[1217]


49- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Dövme'yi menetti.”[1218]


50- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kırbanın ağzını dışa bükmeyi menetti.”[1219]


51- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şer'î cezanın gereği olan kırbaçlamanın mescitlerde yapılmasını menetti.”[1220]


52- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yırtıcı hayvanların derilerini menetti.”[1221]


53- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Başın gerisini (ense üstünü), hacamat esnasından başka traş etmeyi menetti.”[1222]


54- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Altın yüzüğü ve demir yüzüğü menetti.”[1223]


55- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Cin kurbanlarını menetti.”[1224]




Cinlerin şerrinden korunmak için onlara kesilen kurbanları yasakladı.[1225]




56- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kaplan derilerine binmeyi ımenetti.”[1226]


57- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ölülere sövüp saymayı menetti.”[1227]


58- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Birbiriyle övünme yarışına giren iki kişinin yemeğinin yiyilmesini menetti.”[1228]


59- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hayvanı hapsederek (yiyecek ve içeceksiz) öldürmeyi menetti.”[1229]


60- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Topraktan korununuz (günahlarınıza şahit olmasın); çünkü o sizin ananızdır ve üzerinde hayır veya şer işleyen “kişiyi mutlaka bildirecektir.”[1230]




Konu: Sahipsiz Toprakların Onarımı



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sahipsiz topraklar Allah'ın, Peygamberi'nin ve dolayisıyle sizin (milletin) dir. Her kim sahipsiz topraklardan bir şey onarırsa o yerin mülkiyeti kendisine aittir.”[1231]




Konu: Umrâ Ve Rukbâ



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Umrâ, ehli için caiz ve rukbâ, ehli için caizdir.”[1232]




Umrâ: Bir kimseye, ömrü boyunca, bir şeyin yararını mülk olarak vermektir. Hayatı boyunca bu şeyden yararlanır ve Ölümünden sonra o şey sahibine veya onun vârislerine döner.


Rukbâ: Bir kimsenin, “bu malı hayatın boyunca sana hibe ettim. Eğer benden evvel ölürsen bana döner ve eğer ben senden önce ölürsem sana kalsın.” diyerek bir şeyi bağışlamasrdır. Bu bağış doğrudur. Şart hükümsüz kabul edilerek mal hibe edilen kişinin olur.[1233]




Konu: Şüf'a Ve Satışlar



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Haraç satılmış şeyden sağlanan yarar, garanti mukabilidir.”[1234]




Bu hadisin sebebi şöyle anlatılmaktadır: Adamın biri bir köle satır almıştı. Yanında bir müddet kaldıktan sonra kölede (eski) bir kusur bula rak iade etti. Satıcı:


“yâ Rasûlellah!” dedi, “benim kölemi hizmetinde kullandı.” Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem bu hadisi buyurdular.[1235]




2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bir ortak, sakb'ine, değeri her ne ise daha müstehaktır: Hadisin tamamı şöyledir:


“Sakb nedir?” diye soruldu. Rasûl-i Ekrem


“civardır!” buyurdular.[1236]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ortak, şüf a hakkına sahiptir ve şüf’a her şeyde vardır.”




Şüf'a hakkı: Satılık mala ortak veya komşu olanın, aynı para ile sa tın almak üzere başkalarına tercih olunması hakkı.


Hadis, menkul ve gayrimenkul her malde şüf'a olduğuna delâlet et mektedir. İmam Ahmet, menkul mallardan yalnız hayvanda şüf'a olduğuna kail olmuştur. [1237]




4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Arazi, konut ve bostandaki her ortaklıkta şüfa vardır. Alsın veya almasın, ortağına teklif etmeden satması doğru olmaz. Eğer teklif etmek istemezse, (başkasına satması için) kendisine müsaade etmedikçe ortağı, satılık mala daha müstahaktır (şüf'a hakkıyle onu alır).”[1238]


5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şüf'a, sınır düşmeyen yerlerdedir. Sınır düştüğü (ifrazı yapıldığı) takdirde şüf'a yoktur.”[1239]


6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Mükâteb, mükâteblik bedelinden üzerinde bir Dirhem kaldığı müddetçe köledir.


Mükâteb: Tamamlandığı zaman azat edilmek üzere bedele bağlanan köle.”[1240]


7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Velâ, gümüş parayı (Dirhem'i) veren ve azadetme nimetinin velisi olana aittir.”[1241]




Velâ: Efendisi ile kölesi arasında azat neticesi olarak meydana gelen bir yakınlıktan, bir yardımlaşmadan ibarettir ki, azadedilen bir suç işlediği takdirde diyetini efendisi verir ve vefat edip de derecesi mukaddem vâris bırakmadığı takdirde mirası efendisine kalır. (Devellioğlu)[1242]




8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Evin'komşusu, komşunun evine daha müstahaktır.”[1243]




Hastaları Ziyaret



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Herhangi bir kişi, akşamüstü bir hastayı ziyaret ederse kendisiyle beraber yetmiş bin melek çıkar ve sabahlayıncaya kadar onun için istiğfar ederler. Her kim, sabahleyin hasta ziyaretine giderse kendisiyle beraber yetmiş bin melek çıkar ve akşam oluncaya kadar onun için istiğfar ederler.”[1244]


2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hastaları ziyaret ediniz ve onlardan size dua etmelerini isteyiniz. Çünkü hastanın duası müstecaptir ve günahı affedilmiştir.”[1245]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hastayı ziyaret ediniz ve cenazenin ardından gidin size ahireti hatırlatır.”[1246]


4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hastayı ziyaret ve cenazeleri teşyi ediniz. Hasta ziyareti gü aşırı veya dört günde birdir. Ancak komada ise ziyaret edilmez. Taziye (baş sağlığı dileme) bir defadır.”[1247]


5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hastayı ziyaretin sevabı, cenazeyi teşyi etmekten daha büyüktür.”[1248]


6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Herhangi bir müslüman, eceli gelmemiş olan bir hastayı ziyaret eder de yedi defa “Ulu Allah'tan sana şifa vermesini dilerim!” derse hasta muhakkak surette iyileşir.”[1249]




Konu: Müslümanların İhtiyaçlarının Görülmesi



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İhtiyacı hususunda bir mü'min (kardeşime yardım etmekliğim, Mescid-i Haram'da (Kâ'be'de) bir ay oruç tutmak ve itikâf yapmaktan benin için daha değerlidir.”[1250]




Mescide kapanıp ibadetle vakit geçirmek,[1251]




2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bir mü'minî sevindirmek, amellerin en faziletlilerindendir. Bir borcunu ödersin veya bir ihtiyacını görürsün veya bir sıkıntısını giderirsin.”[1252]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bir müslüman kardeşinin bir ihtiyacını gören kimseye, haccedip umre yapan kişi gibi sevap vardır.”[1253]




Umre: Muayyen bir vakti olmayan ve Arafat'da vakfeyi gerektirin yen hacc.


Burada nafile olan hacc ve umren'in kasdedildiği belirtilmiştir.[1254]




4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bir ımüslüman kardeşinin bir ihtiyacını gören kimse, ömrü boyunca Allah'a hizmet eden kişi gibidir.”[1255]




Bir müslümanın bir ihtiyacını karşılamak, ömür boyu yapılan nafile ibadetlerden daha üstün sayılmaktadır. Bu hadis, iyiliği teşvik eden en yüce manayı dile getirmiştir.[1256]




5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İhtiyacını kendisi bana ulaştıramayan kişininin ihtiyacını bana ulaştırınız. Her kim, ihtiyacını ulaştıramayan kişinin ihtiyacını devlet yetkilisine ulaştırırsa Cenâb-i Allah, kıyamet gününde onun ayaklarını sırat üzerinden kaydırmaz.”[1257]


6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Aracılık ediniz, sevap kazanırsınız ve Cenab-ı Allah Peygamberi'nin dilinden dilediği hükmü verir.”[1258]




Bu hadisin sebebi: Rasûi-i Ekrem Efendimize ihtiyaçlı bir kimse geldiği zaman yanındakilere döner ve kendilerinden bu ihtiyacın karşılanması için aracılık yapmalarını tavsiye ederdi. Buradaki aracılığın manasa, adamın durumu belirtilerek ihtiyacının en iyi şekilde karşılanmasını sağlamaktır.[1259]




7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Cenâb-i Allah, iyilik için kullarından ileri gelen kişiler yaratmış, onlara iyiliği sevdirmiş ve iyilik yapmayı kendilerine kolaylaştırmıştır. Tıpkı kurak bölgeyi sulamak ve halkına hayat vermek için yağmuru oraya müyesser kılması gibi. Cenâb-i Allah, kullarından iyiliğe düşman olan kişilerde yaratmış, onlara iyiliği sevdirmemiş ve onları iyilik yapmaktan tiksindirmiştir. Tıpkı kurak bölgeyi öldürmek ve bölge ile birlikte halkını kırmak için yağmurun önlenmesi gibi. Allah'ın bağışladıkları ise daha çoktur.”[1260]


8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Allah'ın birtakım kulları vardır ki onları insanların ihtiyaçları için ayırmıştır, insanlar ihtiyaçları için onlara başvururlar. Allah'ın azabından emniyette olanlar işte onlardır.”[1261]


9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Allah'ın bazı grupları vardır ki, kulların istifadesi için onları nimete ayırmış (servet sahibi kılmış) tır ve bol bol verdikleri müddetçe bu nimeti kendilerinde bırakır. Şayet nimeti tutarlarsa o zaman kendilerinden çekip alarak başkalarına verir.”[1262]


10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İnsanlardan birtakım kişiler vardır ki onlar bayrın anahtarı vı şerrin kilitidirler. İnsanlardan birtakım kişiler de vardır ki onlar şerrin anahtarı ve hayrın kilitidirler. Allah'ın, hayrın anahtarlarını eline verdiği kişiyi yazıklar olsun!.”[1263]


11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her kim duasının kabul olunması ve sıkıntısının kalkmasını isterse güçlük içinde olan kişiyi ferahlandırsın.”[1264]


12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kendisine nimet (varlık) verilen kişi Allah'a hamdetsin! Rızkı; geciktiğini sanan kişi Allah'dan mağfiret (bağışlanma) dillesin! Her ikim bi işten daralırsa “lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah” desin!.[1265]




“Lahavle ve lâ kuvvete illâ billah” = güç ve kuvvet ancak Allah iledir.[1266]




13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


"Her kim, müslüman kardeşinin bir işi için koşar ve onun o iş görülürse kendisine bir hacc ve bir umre olur, şayet görülmezse bir umre yazılır.”[1267]




Konu: Sadaka (Yardım)



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Biliniz ki, içinizde, vârisinin malı kendisine kendi malından daha kıymetli olmayan bir kimse yoktur. Harcadığı senin malındır, geri bıraktığın ise vârisin malıdır.”[1268]


2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Amellerin en faziletlisi, bir müslüman kardeşinin gönlüne sevin sokmaklığın veya onun bir borcunu ödemekliğin veya ona ekmek yedirmeliğindir.”[1269]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sadakanın en faziletlisi, yaşama ümidi içinde sağlıklı ve ihtiraslı olduğun ve yoksulluktan korkduğun halde verdiğin sadakadır. Erteleyip de can boğaza geldiği vakit, falana şu kadar, iflana şu kadar deme! Dikkat et artık o falanın (varislerin)dir!”




4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sadakanın en faziletlisi, varlıksızı kişinin çabasıdır ve sen geçindirdiğin kişilerden başla.”[1270]




Kendisinin ve ailesinin geçimini güçlükle temin eden kişinin, ihtiyaçlarından artanı sadaka olarak vermesi, sadakaların en faziletlisi olarak değerlendirilmektedir.[1271]




5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sadakanın en faziletlisi su içirmektir.”[1272]


6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sadakanın en faziletlisi, müslüman kişinin bir ilim öğrenmesi ve sonra onu müslüman kardeşine öğretmesidir.”[1273]




Burada en faziletli sadaka, ilim öğrenmek ve öğretmek olarak gösterilmiştir. Görülüyor ki, en faziletli sadaka, yerine göre değişmektedir. Aynı zamanda en faziletli sadaka tabirinden, bütün sadakaların en üstünü olmak değil, en faziletli sadakalardan biri olmak manâsı kasdedilmektedir.[1274]




7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sadaka veriniz! Üzerinize öyle bir zaman gelecek ki, kişi sadakası elinde dolaşacak ve kendisine sadaka getirdiği kişi, “bunu dün getirmiş olsaydın, kabul ederdim; ama şimdi ona ihtiyacım yok!” diyecek ve sadakayı kabul eden kimse bulamayacaktır.”[1275]


8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sadaka veriniz; çünkü sadaka, cehennemden sizin kurtuluş akçenizdir.”[1276]


9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bir hurma tanesiyle bile olsa sadaka veriniz! Çünkü hurma tanesi mideyi tutar ve suyun ateşi söndürmesi gibi hatayı söndürür.”[1277]


10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sadakanın en faziletlisi, kindar hısıma yapılan sadakadır.”[1278]




Fakir hısım, zengin akrabasına karşı hasetten ileri gelen bir kırgınlık ve düşmanlık duyabilir. Biz ekseriya bu çeşit durumlara, arayı büsbütün kesmek, selâmı sabahı kaldırmakla mukabele ederiz. Oysa bu derdin ilâcı, Rasûl-i Kibriya Efendimizin bu hadis-i şerifinde belirtilmektedir.[1279]




11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Allalh, sadakayı kabul kabul eder ve onu sağıyle alarak herhangi biriniz için (büyütür; tıpkı sizden birinizin, tayını büyütmesi gibi ve sonunda bir lokma, Uhud dağı kadar olur.”[1280]


12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sadaka, Muhammed'in ailesine yakışmaz; çünkü o temizlenen, insanların kirleri (gibi) dir.”[1281]


13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sadaka, sahiplerinin kabirlerinin hararetini söndürür. Mü'min kişi, kıyamet gününde ancak sadakasının gölgesinde gölgelenir.”[1282]


14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sadaka ile Allah'ın rızası talep edilir. Hediye ile Peygamber rızası ve bir işin görülmesi aranır.”[1283] Et-Taberânî hadisi Abdurrahman bin Akame'den rivayet etmiştir.


15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Gizli verilen sadaka Rabb'in gazabını söndürür. Hısım akraba ile ilgilenmek ömrü artırır. Yapılan iyilikler, kötü ölümlerden korur. Lâ ilâhe illellah sözü, en aşağısı sıkıntı olmak üzere doksandokuz belâyı sahibinde defeder.”[1284]


16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bir şeyin ödünç verilmesi sadakadan daha hayırlıdır.”[1285]


17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İffetli olarak (Allah rızası için) iki kere ödünç, kadan daha hayırlıdır.”[1286]


18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kul, sadakanın verilişini güzel yaparsa Allah da, gerde bıraktığı malı üzerinde halefliği güzel yapar.”[1287]


19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Herhangi bir kişi belalından para kazanır, kendini ve Allah’ın mahlukatından eli altında bulunanları yedirir ve giydirirse bu harcama, kendisi için zekât (sadaka) sayılır. Bir müslüman kişinin sadaka verecek durumu yoksa duasında şöyle desin: Allah’ım! Kulun ve Peygamber'in Muhammed'e salât (rahmet) et; mü'min erkek ve mü'mine kadınlara, müslüman erkek ve müslüman kadınlara rahmet et! Bu dua, kendisi için sadaka sayılır.”[1288]


20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bir müslüman, çıplak olan bir müslümana bir elbise giydirirse Allah Teâlâ ona cannetin yeşil giysilerinden giydirir. Bir müslüman, aç olan bir müslüman yedirirse Allah Teâlâ kıyamet gününde ona cennet meyvelerinden yedirir. Bir müslüman, susayan bir müslümanı içirirse Allah Teâlâ kıyamet gününde ona cennetin mühürlü şaraplarından içirir.”[1289]


21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Zekâtla mallarınızı kale gibi sağlamlaştırınız. Hastalarınızı sadaka ile tedavi ediniz. Belâya karşı katlanma hususunda dua ve yakarış ile yardım isteyiniz.”[1290]


22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sadakanın hayırlısı zenginliği müteakip olan sadakadır ve sen geçindirdiğin kimselerden başla.”[1291]


23- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sadakanın hayırlısı, geride zenginlik bırakandır. Yüksek (veren) el, alçak (alan) elden daha hayırlıdır ve sen (vermeye) geçindirdiğin kişilerden başla.”[1292]


24- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sadakanın hayırlısı, ödünç verilen süt hayvanıdır; ecirle gider ve ecirle gelir.”


25- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Cennette igrdim ve kapısının üzerinde sadakanın karşılığının on, borcunun karşılığının onsekiz olduğunu gördüm. Bunun üzerine “Ya Cebrail dedim, “nasıl sadakanın karşılığı on, borcun karşılığı onsekiz oluyor?” Şöyle dedi:


“Çünkü sadaka, zenginin de, fakirin de eline düşebilir. Borç ise ancak ona muhtaç olan kişinin eline düşer.”[1293]


26- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İbn-i Dahdâha'nın cennette el altında olan nice hurma salkımları var!”[1294]




İbn-i Dahdaha, Ensar'dan bir zattır. İçinde 600 hurma ağacı bulunan bir bostanı sadaka olarak vermişti. Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem Efendimiz bu hadisi buyurdular.[1295]




27- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hısımın hısıma sadakası, sadaka ve aynı zamanda sıla (hısımlık hakkı) dır.”[1296]


28- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Gizli (yapılan hayır), aşikâr (açıkta yapılan hayır)dan daha üstündür. Ancak aşikâr, kendisine uyulmasını isteyen kişi için daha faziletlidir.”[1297]


29- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yanık çatal tırnakda olsa yoksulun eline koy!.”[1298]


30- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her evin halkı, her Receb'de bir koyun ve her Kurbanda bir koyun kesmelidir.”[1299]


31- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her müslüman sadaka vermelidir. Şayet sadaka verecek bir şey bulamazsa bir iş yaparak kendisine yarar temin eder ye sadaka da verir. Eğer gücü yetmezse kaygılı ıbir ihtiyaç sahibine yardımcı olur. Eğer yapmazsa iyiliği emreder. Eğer yapmazsa kötülükten el çeker. Bu, kendisi için sadakadır.”[1300]


32- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Üç kişi vardı ve bunlardan biri on Dinar'a sahipti, bu Dinarlardan birini sadaka olarak verdi; diğerinin on ukıyyesi (dörtyüz Dirhemi) vardı ve bu ukıyyelerden birini sadaka olarak verdi ve ötekinin de yüz ukıyyesi vardı ve bu ukryyelerden onunu sadaka olarak verdi. Bunlar sevap bakımından eşittirler. Çünkü her biri, malının onda birini sadaka olarak vermiştir.”[1301]


33- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İnsanlar arasında hesap görülünceye kadar herkes (kıyamet gününde) sadakasının gölgesindedir.”[1302]


34- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Bolluktan veren kişinin sevabı, muhtaç olduğu için alan kişinin sevabından daha çok değildir.”[1303]


35- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Allah'ın bu maldan sana istemeden ve ardına düşmeden verdiğini al ve onu sermaye edin veya sadaka olarak ver. Böyle olmazsa ona tenezzül etme.”[1304]




Bu hadisin sebebi şöyle anlatılıyor: Ashâb-ı Kirâm'dan birine bir miktar mal verilmiş ve o, bu malı kabul etmeyerek “benden daha muhtaç olana ver!” demişti. Rasûl-i Ekrem Efendimiz bu hadisi şerifi buyurdular.[1305]




36- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Komşusu yanı başında aç olduğu ve kendisi de bunu bildiği hal de geceyi tok olarak geçiren kişi bana iman etmiş sayılmaz.”[1306]




37- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sadaka malı asla eksiltmez. Allah, bağışlayan kulun ancak şerefini artırır. Her kim Allah için tevazu gösterirse Cenâb-i Allah 'mutlaka onu yüceltir.”[1307]


38- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hiç bir kimse, bir miktar sadakayı, yetmiş şeytanın iki çenesini ondan sökmedikçe çıkaramaz.”[1308]




Hayır yapmak isteyen kişiyi bu hayırdan caydırmak için yetmiş Şeytan'ın çenesi durmadan çalışır ve o kişi, ancak bu çeneleri susturmaya muvaffak olduktan sonra hayrını yapabilir.[1309]




39- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her ikim ödünç olarak gümüş veya sütlü hayvan verirse veya yol gösterirse bu, bir köle azadı gibidir.”[1310]


40- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ey Fâtıme! Ailemden (bana kavuşacak olanların ilki sensin, zevcelerimden bana kavuşacak olanların ilki de Zeynep'tir ve o, en cömert olanınızdır.”[1311]


41- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Cimri ile sadaka veren kişinin misali, emciklerinden köprücüklerine kadar üzerlerinde demirden giysi bulunan iki kişiye benzer. Sadaka veren kişi, bir şey vereceği zaman demir giysi onun parmak uçlarını örtecek ve eserini kaybedecek derecede onun derisi üzerinde genişler ve açılır. Fakat cimri, bir şey vermek istediği zaman demir giysinin her halkası yerine yapışır ve kendisi onu genişletmek ister, ancak genişlemez.”[1312]


42- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her kim Allah yolunda bir harcama yaparsa kendisi için bu harcama yediyüz kat olarak yazılır.”[1313]


43- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sabahları verilen sadakalar kırıcı hastalıkları önler.”[1314]


44- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sadaka verenlerden biri de müslüman ve emin bir hazinedir ki kendisine emredileni tam, eksiksiz ve gönlü hoş olarak verir ve onu verilmesi emredilen kişiye teslim eder”.[1315]






Tıp, İlâç Ve Hastalıkların Sevabı



1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sıtma cehennemin hararetindendir, onu su ile söndürünüz.” Ahmet ve Buharî bu hadisi İbn-i Abbâs'tan rivayet etmişlerdir.[1316]


2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sıtma, cehennemden bir körüktür. Mü'min sıtmaya yakalanırsa bu sıtma onun cehennem ateşinden payı olur (artık cehennem ateşi ona değmez).”[1317]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sıtma, cehennem körüklerinden bir körüktür, onu soğuk su ile kendinizden uzaklaştırınız.”[1318]


4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sıtma, ağacın yapraklarını dökmesi gibi hataları döker.”[1319]


5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“En iyi tedavi vasıtanız hacamat ve topalaktır.” Hadisin tamamı şöyledir: “Boğak (anjin) hastalığından parmak bastırmak usulüyle çocuklarınızı incitmeyiniz.”[1320]


6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Böğür sancısı, böbrek damarındandır; kımıldadığı zaman sahibini incitir. Onu kaynamış su ile tedavi ediniz.”[1321]


7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kabak, beyni geliştirir ve zekâyı artırır.”[1322]


8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Dünya ve âhirette katıkların efendisi ettir. Dünya ve âhırette içeceklerin efendisi sudur. Dünya ve âhırette güzel kokuların efendisi de kınaçiçeğidir.”[1323]


9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Çörekotu sâm'dan başka her derde devadır; sâm da ölümdür.”[1324]


10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sürmeden şaşmayınız; kirpikleri besler, çapağı giderir ve gözü keskinleştirir.”[1325]


11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ense üstündeki yumruda hacamattan şaşmayınız. Çünkü bu hacamat yetmiş iki derde ve beş hastalığa devadır: Akıl hastalığına, cüzama, alaca hastalığına ve diş ağrılarına.”[1326]




Hadisin râvisî, beş hastalıktan birini düşürmüştür.[1327]




12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kuru üzümden şaşmayınız. Çünkü o, safrayı açar, balgama giderir, sinirleri kuvvetlendirir, zafiyeti önler, deriyi güzelleştirir, gönlü ferahlatır ve tasayı giderir.”[1328]


13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her derdin başı oburluktur.”[1329]


14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Çörek otunda, ölümden başka her derda şifa vardır.”[1330]


15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sineğin iki kanadından birinde hastalık ve diğerinde şifa vardır. Kabın içine düştüğü zaman onu dilbe çöktürünüz. Bu durumda onun taşıdığı şifa getirdiği hastalığı önler.”[1331]


16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sabahın erken saatinde aç karnına yiyilen El-Âliye hurmasında her büyüye veya her zehire karşı şifa vardır.”[1332]


17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Zeytinyağını yiyiniz ve sürününüz. Çün'kü o, mübarek bir ağacın ürünüdür.”[1333]


18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Zeytinyağını yiyiniz ve sürünüz. Çünkü zeytin yağında yetmiş derde karşı şifa vardır ve bunlardan biri de cüzam (miskin hastalığı) dır.”


19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yiyiniz, içiniz, sadaka veriniz ve giyininiz; ancak israf etmeksizin ve çalım satmaksızın.”[1334]


20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kem'e (ak mantar), kudret helvasındandır ve kudret helvası da cennettendir ve bu mantarın suyu göze şifadır.”[1335]


21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Başından ve omuzları arasından hacamat olur ve şöyle buyururdu: Her kim bu hacamat kanlarını akıtırsa başka tedavi görmese de olur.”[1336]


22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Faydalı sevimsizden şaşmayınız: Sütlü bulamaç. Benliğime hakim olan Zat'a yemin ederim ki, bu aş, tıpkı kirin su ile yıkanması gibi herhangi birinizin karnını yıkar.”[1337]


23- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sena (müshil otu) ve senût (kimyon) dan şaşmayınız! sâm'dan başka her derde karşı şifa vardır ve sâm, ölümdür.”[1338]


24- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Misvak kullanınız ve misvak ne güzel şeydir! Dişin pasını giderir, balgamı söker, gözü keskinleştirir, diş etlerini kuvvetlendirir, ağız kokusunu önler, mideyi onarır, cennetin derecelerini artırır, meleklerin övgüsünü kazanır, Rabb'in rızasını elde eder ve Şeytan'ı kızdırır.”[1339]


25- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Şu dilcik iltihabı yüzünden ne diye çocuklarınızın boğazına parmak sokuyorsunuz? Şu öd ağacından şaşmayınız. Çünkü bundan, yedi hastalığa karşı yedi şifa elde edilir. Zatülcenp bunlardan biridir. Anjin (boğak) hastalığına karşı bundan buruna çekilir ve zatülcenp hastalığına karşı ondan ağızdan verilir.”[1340]


26- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Herhangi biriniz, neden bir (din) kardeşini (göz değdirerek) öldürüyor? İçinizden biri, kardeşinden hoşuna giden bir şey gördüğü zaman ona, mübarek olsun duasında bulunsun.”[1341]


27- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İlâçlarınızın herhangi birinde fayda varsa mutlaka hacamat şişesinde, bal şerbetinde ve hastalığa uygun düşen dağlamada vardır; ancak ben dağlanmayı sevmem.”[1342]


28- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Soğan, pırasa ve sarmısak yemeyi menetti.”[1343]


29- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kişinin ayakta içmesini menetti.”[1344]


30- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Güneş ile gölge arasında oturmayı menetti ve şöyle buyurdu: Bu, Şeytan'ın oturuşudur!.”[1345]


31- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hastalarınızı yemeye ve içmeye zorlamayınız! Allah, onları yedirir ve içirir.”[1346]


32- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İçinde hurma bulunmayan evin halkı aç sayılır.”[1347]


33- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sütlü bulamaç, hastanın içine rahatlık verir ve tasanın bir kısmını kaldırır.”[1348]


34- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Üç şey vardır ki bunlarda, ölümdün başkasına karşı şifa vardır: Sena (müshil otu) ve kimyon...”[1349]




Üçüncüsü, hadisin râvisi tarafından düşürülmüştür.[1350]




35- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ayın onyedisine rastlayan Salı gününde hacamat, bir senelik derde devadır.”[1351]


36- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Ailesi sıtmaya yakalandığı zaman kaynatılmış arpa suyu getirilmesini emreder, bu hazırlanır ve sonra onlara bu arpa suyunu içmelerini emrederek şöyle buyururdu: O, üzüntülü kişinin gönlünü ferahlatır ve hasta kişinin içini temizler. Tıpkı siz kadınlardan birinizin su ile yüzünden kiri temizlemesi gibi.”[1352]


37- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İki en acı bitki olan Sarısabır ve hardal'da ne var?”[1353]


38- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her gün, yedi olgun hurma ile sabahlayan kişiye, o gün zarfında ne zehir, ne de büyü tesir eder.”[1354]


39- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Her ayın üç sabahında bal yalayan kişiye büyük bir belâ (hastalık) isabet etmez.”[1355]


40- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sirke, ne iyi katıktır!”[1356]




Bu hadisin sebebi şöyle anlatılmaktadır. Rasûl-i Ekrem Efendimiz, ailesinden katık istemişlerdi. Kendilerine, “yanımızda sirkeden başka bir şey yok!” denildi. Rasûl-i Ekrem Efendimiz, sirkenin getirilmesini emir buyurdular, ondan yemeye başladılar ve bu esnada bu hadisi buyurdular.[1357]




41- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Boğak yüzünden parmak bastırmakla çocuklarınızı incitmeyiniz ve topalaktan şaşmayınız.”[1358]


42- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İki şifa (kaynağın) dan şaşmayınız: Bal ve Kur'an.”[1359]


43- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Kabaktan şaşmayınız. Çünkü o, zekâyı artırır ve beyni geliştirir.”[1360]


44- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Merzengûş (mercanköşk) den şaşmayınız ve onu koklayınız; çünkü nezle için iyidir.”[1361]


45- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Deve ve inek sütlerinden şaşmayınız! Bu hayvanlar bütün bitkilerden yerler ve onların sütü her derde karşı devadır.”[1362]


46- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“İnek sütlerinden şaşmayınız, bunlar devadır ve inek yağlarından da şaşmayınız, bunlar da şifadır. Ancak inek etlerinden sakınınız; çünkü bunlar derttir.”[1363]


47- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Zeytinyağından şaşmayınız. Onu yiyiniz ve sürününüz; çünkü o, basur'a karşı faydalıdır.”[1364]


48- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Sırt etinden şaşmayınız; çünkü o, etin en iyi tarafıdır.”[1365]


49- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Yaş keme'n-in (mantarın) suyundan şaşmayınız. Çünkü kem’e kudret helvasmdandır ve onun suyu göze şifadır.”[1366]


50- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hurma, Kudüs'teki taş ve ağaç cennettendir.”[1367]


51- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Hurma cennettendir ve onda zehire karşı şifa vardır. Siyah Arağ koçu da siyatiğe karşı şifadır. Eti yiyilir ve çorbası içilir.”[1368]


52- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:


“Afyon içersem, nazarlık takarsam, kendi nazmım olarak şiir söylersem artık yaptıklarıma aldırmam (diğer yaptıklarımın hepsi bunların yanında hiç kalır).”[1369]
dua

Anonim" seçeneğiyle isim vermeden yorum yazılabilir.
"Adı/URL" seçeneğiyle sadece isim verilerek de yorum eklenebilir.

Yorum Gönder (0)
Daha yeni Daha eski