İslamda Cinsellik,Cinsel Soğukluk,Yeni Evlilik,Cinsel Uyum

CİNSEL SOĞUKLUK Yeni Gelinlerde Cinsel İstek Azlığı:

Bazı kadınlar, hele kadınlığa daha yeni adım atan bazı gelinler cinsel ilişkiden hiçbir zevk almazlar. Cinsel birleşmeye katlanılması gereken nahoş bir görev gözüyle bakarlar. Kadındaki bu soğukluk ya bütün ya da kısmi olur. Ayrıca bu soğukluk doğuştan olabileceği gibi sonradan da meydana çıkabilir. Bütün soğuklukta, kadın cinsel ilişkiden hiçbir zevk almaz, hatta cinsel ilişkiden nefret edebilir. Yarı soğuklukta ise, kadında zaman zaman bir uyanma olur. Bütün soğukluğa pek az rastlandığı halde yarı soğukluğa evli kadınların hemen yüzde 10'unda rastlanır. Bazı araştırıcılar bu oranı yüzde 40'a kadar yüksek göstermektedirler.

Ancak burada cinsel soğuklukla orgazm olmayışı birbirine karıştırmamak lazımdır. Orgazma ulaşamayan her kadın soğuk değildir. Cinsel soğukluk demek, karşı cinsi arzu etmemek demektir. Yani cinsel arzunun olmayışıdır, kadında cinsel isteğin az veya hiç olmayışı demektir. Bir çok kadında normal hatta normalin üstünde de arzu olur da yine de orgazm meydana gelmeyebilir.

Evlilikten önce ve evliliğin ilk günlerinde kadının arzu duymayışı normal sayılmalıdır. Cinsel ilgiye kapalı yetiştirilen kızlarda bu hal çok sık görülür. Burada şunu belirtmek doğru olur. Bir kızın gerçekten bir kadın haline gelmesi için bir çok kereler sevişmesi, birleşmesi şarttır. Nitekim bazı kadınlar sırf kocalarının anlayışsızlıkları nedeni ile hayatları boyunca cinsel arzu duymazlar. Duyanlar da bir türlü arzularını tatmin edemedikleri için ruhsal hastalıklara sürüklenirler veya soğuk bir kadın olurlar. Kadın ancak ruhuna hitap edildiği zaman uyanır. Erkeğin bunu kesinlikle bilmesi şarttır. Eşinin uyanışı ile zevk alabilen erkek her şeyden önce eşine zevk verip vermediğini kontrol etmelidir. Sevilmek demek anlaşılmak demektir.

Erkek, eşinin cinsel davranışlarını ilişkinin mutluluğu için büyük bir titizlikle gözlemelidir. Erkeğine karşı arzu duymayan ya da arzuları tatmin olmayan kadın, yuvasına neşe ve huzur veremez. Erkek de evde bulamadığını dışarda aramak zorunda kalır. Bu yüzden kadında soğukluk problemini geniş ölçüde vermek istiyoruz.

Soğuk kadında aşka karşı ya çok az bir eğilim vardır, ya da hiç yoktur. Bunlar cinsel temastan zevk almazlar, kocalarına karşı pasif davranırlar. Hamile kalarak çocuk doğurabilirler, çoğunlukla da ideal bir anne olurlar. Akıllı olanları kocalarını mutlu etmek, onlara daha fazla zevk vermek için soğukluklarını gizlerler, arzu duyuyormuş gibi yaparlar. Bazıları ise soğuklukları ile iftihar etmeye bile kalkışırlar hatta bunu her yerde söylerler. Bu yanlış bir davranıştır.

Kadının Cinsel Soğukluğu:

Cinsel birleşmeden gereğince zevk almayan veya cinsel istemi olmayan ve cinsellikle ilgili davranışlar ve uyarılara ilgi duymayan kadınlara genel olarak firijit denmektedir. Fakat bu deyim doğru bir tanımlanma olarak artık kabul edilmemektedir. Çünkü firijit, yani gerçek anlamda cinsel açıdan soğuk kadın yoktur. Ancak cinsel uyarılmaya az oranda cevap verenler vardır. Bir kadının cinsel yönden soğuk olması onun kısır olması anlamına gelmez. Kısırlık, kadın sorunlarının en ciddi olanlarındandır.

Cinsel istem azlığı veya tutukluğu olan kadınlarda erotik uyarılmaya cevap yoktur. Bu kadınlar cinsel davranışlardan zevk duymazlar. Fizyolojik olarak cinsel uyarım belirtileri göstermezler. Örneğin eşi tarafından uyarılmalarına ve cinsel birleşmeye rağmen vajinada nemlenme olmaz. Bunların bazıları dokunmadan hoşlanırlarsa da pek çoğu en küçük bir zevk bile almazlar. Hatta bazıları cinsel davranışlardan nefret eder. Esasen cinsel uyarıya hiç cevap vermeyen kadın yok gibidir.

Cinsellikten zevk almayan kadın, cinsel birleşmeye adeta bir işkence gibi bir yaklaşım içindedir. Bazıları genellikle ekonomik nedenlerle zevk duymadıkları cinsel birleşmeye katlanırlar. Bazıları itici buldukları cinsellikten kaçmak için çeşitli hastalık bahaneleriyle cinsel birleşmeden kaçınırlar. Pek çoğu evliliklerini sürdüremezler. İstatistiklere göre bu tür rahatsızlığı olan kadınlar iyileşmek için bir çaba sarfetmezler. Cinsel birleşmeyle ilgili sorunları olan erkekler ise, bu durumdan kurtulabilmek için gerekli türlü girişimi yaparlar.

Bu soğukluğun yerleşmesi halinde bu kadınlarda kendinden iğrenme, umutsuzluk ve depresyon gibi belirtiler ortaya çıkar.

Özellikle yeni evli bir kadının olgun bir kadın gibi cinselliğ yaşaması beklenemez. Hele cinselliğe karşı kötü ve tehlikeli olduğu ileri sürülen bir bakış açışı içinde yetişen bir genç kızın evliliğinin ilk gününden itibaren cinselliği bütün doyumu ile yaşaması mümkün değildir. Diğer bir deyimle cinsel birleşme ile orgazma ulaşmayı öğrenebilmesi için belirli bir süre gerekir. Bu süre kadından kadına değişmektedir. Kadındaki cinsel soğukluğun tabanında, cinsel zevki bir erkekte birlikte paylaşma tutukluğu ve korkusu vardır. Ödipüs kompleksi ve bazen görülebilen "erkek düşmanlığı" ile cinsellikte başarısızlık korkusu ya da cinsellikle ilgili suçluluk duyguları frijiditenin nedenleri arasında ileri sürülmektedir. Bu tür duygusal engeller kadının cinsel uyarıya cevap vermesini de engellemektedir.

Tedavide en önemli unsur önce korku ve kaygıdan uzak bir sevgi ortamına eşlerin ulaşmasını sağlamaktır.

Cinsel Soğukluğun Çeşitli Nedenleri Vardır:

Cinsel ilişki esnasında kadının fiziksel ve ruhsal davranışlarını bozucu ya da engelleyici, hatta ketleyici (cinsel ilişkiden soğutucu) bir grup etken de cinsel ilişki esnasında etkili olur. Buna tiksinme, çekinme denir. Örneklerde açıklanacağı gibi.

1) En baş ve çoğunlukla rastlanılan soğukluğa sebep: Kadın-erkek arasında büyük yaş farkı olması ve erkeğin cinsel organının yeterince dikleşmemesi, böylece kadına yeterince zevk vermemesinden olur. Bazen de erkek kadını uyarmasını bilmez. Daha kadın yeni uyanırken erkek boşalır ve kadın cinsel temastan bir şey anlamaz. Bu nedenle cinsel temasta bulunmak istemez. Erkek ile kadın arasındaki yaş farkı 10 yaştan fazla olmamalı. Herhangi bir nedenle kamış yeterince dikleşmiyorsa (iktidarsızlık) bunun düzeltilmesi imkanları vardır, çaresine bakmalıdır. Erkek ve kadın cinsel temasta karşılıklı birbirlerini tatmine çalışmalı, bunun için genellikle görev erkeklere düşer, temastan önce hanımını uyarmalıdır.

Cinsel İlişkiden Kaçan Kadının Ve Kocasının Şikayetleri:

Kocanın şikayeti: ..."Ben yatağa giriyorum, karımsa bulaşık yıkamakla meşgul. Kendisine şimdi şu işi bırakıp yarın yapsan olmaz mı, diyorum."

Kadının şikayeti: "Mahsus gitmiyorum. Çünkü gidersem hemen o işi yapmak isteyecek, sevişmeden, okşamadan...ve sonra sırtını dönüp yatacak."

2) Kadının bedenen, ruhen ve cinsel yönden kocası tarafından beğenilmeme korkusu da kadında soğukluk meydana getirir. Bu korku evliliğin ilk aylarında daha çok olur. Sözlülük ve nişanlık dönemleri, bu korkuyu ve utanmayı atmaya yarar. Eşler daha birbirini istemeden, bedenen ve ruhen anlaşıp birbirini beğeneceklerini kestirmeli, ondan sonra evlenmeye talip olmalıdır.

3) Kadının hamile kalmaktan korkması da onu cinsel isteksizliğe iter. Genç ve orta yaşlı kadınların gebe kalma korkusu, en büyük korkularıdır. Ama yaşa ve sağlık durumuna göre her ay kadın ve erkeğin belirli sayıda cinsel temas istekleri olur ve olmalıdır da. Bedenen ve ruhen sağlıklı kalmaları için bu temasların yerine getirilmesi gerekir. Eşlerden biri buna cevap veremezse, ailenin dengesi bozulur.

4) Kocasına karşı kin ve nefret duyma da kadında cinsel soğukluk yaratır. Kadının gönlü olmadan istemediği erkekle evlenmesi bunda en baş rolü oynar. Bunu önlemek için her iki tarafın kendi arzusu ile evlenme olmalıdır.

5) Kadına ilgisizlik, saygısızlık ve sürekli horlama, kadında cinsel isteği azaltır. Cinsel birleşme sırasında, o ana dek bilinç alanında olmayan, geçmişte bilinçdışına ittiği, kocasının onu çok kıran, varlığını yaralayan, hiçleyen sözlerinin ya da davranışlarının birden bilinç alanına çıkması, cinsel birleşmede orgazma ulaşamayan kadınların çoğunda tesbit edilen ketlenme (aniden cinsellikten soğuma) biçimidir.

6) Bedenen ve ruhen kadının fazla yorgun düşmesi onun cinsel bakımdan sönmesine neden olur.

7) Sigara, çay, kahve, alkol gibi vücudu zehirleyen maddelerin fazla kullanılması, erkeklerde olduğu gibi kadınlarda da cinsel isteğin sönmesine neden olur.

8) Bazı ağrı kesici ilaçların, hormonların fazla kullanılması zamanla tüm sinirleri yıpratır ve kadınlarda cinsel soğukluğa yol açar. Bu nevi ilaçlar çok az ve seyrek kullanılmalıdır.

9) Sürekli üzüntü, keder ve acılar da tüm sinirleri yıpratır, dolayısıyla kadında soğukluğa neden olur. Sinir bozukluğu tüm sağlığı kemirir.

10) Beslenmedeki dengesizlikler, hatalar, yeterli ve dengeli beslenmeme, vücutta genel güçsüzlüğe, kofluğa, cinsel soğukluğa neden olur.

11) Kalabalık aile. Cinsel ilişkinin görülme veya duyulma korkusu, kadını cinsellikten uzaklaştıran sebeplerdendir.

Soğukluğun Tedavisi:

Soğukluğun tedavisi, bunu meydana getiren unsurlara bağlıdır. Eğer kadında soğukluk kocanın bilgisizliğinden geliyorsa bu durum derhal giderilmeli, erkek eşi ile gereği gibi meşgul olmalıdır. Erkeklerin çoğu sevişmeyi bildiklerini zannederler bu hususta bir şeyler öğrenmek istemezler. Ya da kısır bilgilerinin dışındaki fikirleri kabul etmezler. Oysa eskiye göre durum çok değişmiştir. Cinsel bilgisi noksan, tekniği zayıf bir erkek, eşine çok güç hakim olabilir. Kadın iş hayatına atılmış, topluma tamamen girmiştir. Üstelik gördükleri her şeyde cinsel bilgi verecek şeyler bulmaktadır. Sinemalarda, tiyatrolarda, kitaplarda çeşitli aşk sahneleri seyredip okumaktadırlar. Kocasının davranışları ile uyanmayan kadın, gördüğü okuduğu çeşitli örneklere bakarak eşini kıyaslayacaktır. Bu kıyaslamada erkeğini zayıf ve beceriksiz bulan kadın için yaşam çekilmez bir hale gelecektir. Son yıllarda yuvalarını terk edip kaçan evli kadınların sayısı bu yüzden gittikçe artmaktadır. Erkeğin boş gururu kadını eve bağlamaya yetmemektedir.

Geri kalmış veya İslamî duyarlıktan uzak toplumlarda erkek, yalnız kendi zevkini tatmin için evlendiğinden eşinin arzularını hiçbir şekilde hesaba katmaz. Bazı erkekler, evlenmeden önce aşk ticareti yapan kadınlarla haram olduğu halde cinsel temas etmiş olabilirler. Burada bir fahişenin zevk alması düşünülemez. Erkek de bu yüzden kadında zevk aramaya alışamamıştır. Oysa evlilik yeni ve farklı bir ilişkidir. Bekarlığındaki durumu mutlak surette değiştirmesi gerektiği halde, çoğu erkek aynı davranışı sürdürür. Eşi ile bir fahişe ile yattığı gibi yatar. Onun zevk almasını düşünmez bile.

Bazı toplumlarda kadının cinsel ilişkide zevk belirtisi göstermesi ayıp sayılır ve kadının hisleri erkeklerin kompleksleri yüzünden bile bile körletilir.

Hormon bozukluğu ve dengesizliği yüzünden frijidlik (soğukluk) gösteren bazı kadınlara rastlıyorsak da bunlar azınlıktadır ve tedavileri son derece kolay ve basittir. Kadınlardaki cinsel isteksizliğin temel nedeni psikolojiktir, ruhsal nedenlere dayanır. Bu nedenlerin çoğunluğu da kadının küçüklükten beri cinselliği ayıp, çirkin, korkunç bir şey bilerek büyütülmüş olmasıdır. Bu tür öğretilerle büyüyen bir kız, evlendikten sonra da cinsel ilişkiyi utanılacak, korkulacak bir şey gözüyle görür. Bu yanlış fikirden kurtulamayan kadınların bir psikiyatriste danışmalarında yarar vardır. Bu durumda kısa zamanda Allah'ın insana en büyük bağışlarından biri olan cinsel zevki tadabileceklerdir.

Bir cinsel yaşantı sürdürdüğü halde bundan hakkı olan zevki alamayan kadın gerçekten acıklı bir durumdadır. İstatistiklere göre boşanma nedenlerinin çoğunluğu, kadının cinsel soğukluğu, kocasına karşı kadınlık görevlerini yerine getirmemesi meydana getiriyor. Gerçi soğukluk hiçbir zaman itiraf konusu yapılmaz. Yapılsa bile mahkeme koridorları değildir bunun yeri. Az çıkar bu türlü itirafta bulunabilecek kadınlar... Fakat tatmin olamayan bir kadın her şeyi mesele yapar, ufacık şeyi gözünde büyütür, herşeye kızar, öfkelenir. Tam bir sinir küpüdür! Geçimsizliklerin temelinde işte bu tatminsizlik yatar ve kadını sürekli olarak rahatsız eder.

Bir kadın, evlilik hayatında bir kez olsun eşzamanlı ruhsal ve cinsel orgazma ulaşmışsa, o kadın "Soğuk kadın" değildir. Ya cinsel uyarımda eksiklik vardır. Ya da uyarılmıştır ama orgazma ulaşamadan yukarıdaki saydığımız nedenlerden dolayı ketlenme olmuştur. Bu da aşktan uzaklaşmasına ve tiksinmesine sebep olmaktadır.

Kadını soğukluğa iten bir başka neden ailelerin tutumudur. Anne ve baba parası ve toplumda çok önemli bir yeri var diye, kızlarıNI yaşlı erkeklerle evlenmeye mecbur ettikleri zaman da cinsel soğukluk kadının yakasını bırakmaz. Bu durumdaki kızlar kocalarından zevk alamazlar. Bu tip kadınlar, kocaları ölünce ya da boşanıp hoşlandıkları bir erkekle evlenince cinsel soğukluktan eser kalmaz...

Kadının soğukluğundan, kocalar da sorumlu olur. Kocaların kötü davranması, hoyrat ve bencil tutumu onları bu hale getirmiştir. Cinsel soğukluk genellikle kadınlarda rastlanan bir durum olmasına karşın, aşırı istek hem erkeklerde hem de kadınlarda rastlanan bir olgudur.

Soğukluk Giderilebilir:

Yeni evli bir kadının bu tür tepkiler gösterdiğine bakarak hemen onu cinsel soğuklukla suçlamak yanlış bir davranıştır. Evliliklerinin ilk günlerinde geline anlayış göstermek gerekir.

Yapılan araştırmalara göre kadınların yüzde 24'ü ilk birleşmede, yüzde 27'si evliliklerinin ilk bir kaç haftasında, yüzde 26'sı bir yıl sonra, yüz 16'sı bir yıldan daha uzun süre sonra orgazmı başarmıştır. Kadınların yüzde 7'si evlilikleri boyunca orgazmla hiç tanışmamıştır.

Cinsel soğukluk duyan kadınların pek çoğu kocasından göreceği sıcaklık, sevgi ve ilgi sonucu normal düzeye ulaşabilir.

Cinsel sağlığıNI sevgi ve şefkatle kazanamayan kadınların fiziksel veya ruhsal tedavilere tabi tutulmaları kaçınılmazdır.

Cinsel Soğukluğun Giderilmesi:

Evlenen bir kadında genç, orta ve ileri yaşlarda cinsel soğukluk görülebilir, bu istenmeyen bir olaydır. Zira yuvanın yıkılmadan devamı, her yaşta karı kocanın karşılıklı cinsel isteklerine cevap vermeleriyle mümkündür. Aksi halde araya üçüncü bir kimse girer ve yuvanın saadeti sarsılır, yıkılabilir.

Gerek başlangıçtaki ve gerekse sonraki yıllardaki cinsel soğukluklar sebebi tesbit edilerek giderilebilir.

Sık sık seyahat etmeli. Seyahat hem sinirleri dinlendirir ve hem de cinsel uyanmayı sağlar.

Kadın, bir psikiyatr doktora giderek soğukluğunun nedenini çözmeli ve onu gidermenin çarelerini öğrenmelidir. Doktora eşiyle birlikte gitmelidir. Cinsel temasta her türlü korku bir yana bırakılmalı (gebelikde dahil), istekle ve zevkle yapmaya çalışmalıdır.

Cinsel Doyuma Ulaşamayan Kadınlarda Meydana Gelen Hastalıklar:

Eşzamanlı ruhsal ve cinsel doyuma ulaşamayan kadınlarda çeşitli psikolojik ve bedensel hastalıklar meydana gelmektedir. Örneğin; kalp çarpıntıları, mide ağrıları, baş ağrıları, korkular, halsizlik ve sinirlilik...gibi hastalıklar oluşur.

Evliliklerde ve aile içi ilişkilerde eşler çatışmalarını, ruhsal gerginliklerini, güven verici bir psikolojik ortamda gideremeyince, birbirlerine yönelik davranış biçimi olarak ortaya koyuyorlar. Öyle bir davranış biçimi ki, birbirlerine karşı duydukları sevgiyi, kini ifade edebilsin... Örneğin, eşine karşı kızgınlığını, yatağa girer girmez sırtını dönüp yatarak göstermek gibi...

Ne var ki çoğu kez böyle bir davranış biçimine imkan bulunmaz. İşte o zaman çatışmalar, ruhsal gerginlikler bedene yansır, bedene aktarılır, beden aracılığıyla ifade edilmeye çalışır. Yani psikosomatim iletişim denilen özel bir iletişim biçimi geliştirilir. Böylece sözlü olarak kurulamayan iletişim, sözsüz bedensel belirtilerek kurulur.

Gözlemlerimize göre, aylarca, hatta yıllarca süren birçok bedensel belirti ve psikosomatik hastalık, eşlerin bu sözsüz bedensel iletişimi bırakıp konuşmaya, sözlü iletişime geçmeleriyle iyileşmektedir. Psikoterapinin psikosomatik hastalıkları iyileştirme etkisi, sözsüz iletişim yerine sözlü iletişimin geçmesiyle başlıyor. Sözlü iletişimlerin en düzenlisi olan psikoterapi, ilkel olan bedensel iletişim yerine, zihinsel-sözlü iletişimin yerleşmesi, oturması olgusudur. (Prof. Dr. Kurban Özuğurlu, Evlilik Raporu, Altın kitaplar Y. İst. 1 996, s. 217.)


SERTLEŞME EKSİKLİĞİ (İKTİDARSIZLIK)

İktidarsızlık, erkeklerin ereksiyon (penisin sertleşmesi) sağlama güçlüğüne verilen addır. Buna "Sertleşme güçlüğü" denir.

Erkeğin cinsel birleşmeyi gerçekleştirememesine iktidarsızlık diyoruz. Diğer bir deyimle penisin (kamışın), kadının döl yoluna rahatça girişini sağlayan sertleşmenin, dikleşmenin olamama haline iktidarsızlık diyebiliriz. Orgazma ulaşamayan erkekler de iktidarsız sayılmaktadır.

Penisin sertleşmemesi erkek için çok önemli bir sorundur. Kimi erkekler bu durumla karşılaşır ve bunun acısını duyarlar.

Sertleşme güçlüğünün kaynağı fiziksel olabileceği gibi ruhsal da olabilir. Ruhsal iktidarsızlık, psikoterapi uygulaması sonucu genellikle çözüme ulaşabiliyor.

Sertleşme eksikliği sadece erkeklere özgü bir cinsel rahatsızlıktır ve cinsel isteksizlik, boşalma güçlüğü eşliğinde görülür.

Sertleşme eksikliğinin nedeni olan %10-15 vakada organsal bozukluklar gözükmekte,% 85-90 neden ise ruhsal olarak ortaya çıkmaktadır.

Kamışın tam sertleşmemesi 40 yaşından genç erkeklerin % 2'sinde görülmektedir. Bu oran 40-55 yaş arasında % 6.7 oranında, 55-70 yaş arasında % 25 olmaktadır.

Türkiye'de iktidarsızlık ve kısırlık kavramları da pek çok kimse tarafından karıştırılmaktadır. Bunu karıştırmamak gerekir. Kısır erkeğin iktidarsız olması gerekmez. Kısır erkeklerin hemen hemen hepsinin hiç iktidarsızlık şikayeti yoktur. Kısır erkeğin kamışında normal bir ereksiyon (dikilme) olur, menisi gelir, orgazma ulaşır, eşni tam bir doyuma ulaştırabilir. Ancak sperm sayısı bir gebelik oluşmasına yeterli değildir. Yani kısır bir erkek tümüyle normal bir cinsellik yaşar fakat sperm sayısı yetersizliği veya spermi olmaması nedeniyle çocuğu olmaz.

Diğer taraftan cinsel organı tam sertleşmeyen, yani iktidarsızlık şikayeti olan bir erkek, penisini eliyle veya eşinin yardımıyla dölyoluna sokabilir, orada boşalma sağlayarak çocuk sahibi olabilir. Geçici iktidarsızlık yakınmaları olan erkekler, mastürbasyonda böyle bir sorunun çoğu zaman olmadığını görürler. İktidarsızlıkta genelde cinsel istek vardır, fakat cinsel birleşme için gerekli penis sertleşmesi oluşmaz.

Sertleşme Eksikliğinin Fiziksel Nedenleri:

Birincil sorun sertleşme refleksinin sekteye uğramasıdır. İktidarsızlık sorunu olan erkeğin, cinsel istek duyduğu zaman bile penisi sertleşmez.

Boşalma ile sertleşme ayrı ayrı reflekslerdir. Kimi iktidarsız erkeklerin sertleşmeden de boşaldığı görülür.

Sertleşmenin sekteye uğraması, endişe duygusu eşliğinde gelişir. Endişeye yol açan cinsel eylem farklılık gösterebildiğinden iktidarsızlık olgusu da kişiden kişiye değişik biçimlerde ortaya çıkar.

Bir erkeği, iktidarsızlık kadar sarsan ve utandıran başka bir cinsel sorun olamaz. Ereksiyon erkeğin kendine güveninin ölçüşü olduğuna göre, bunun doğal sonucu olarak iktidarsızlık da ruhsal depresyona çanak tutan bir olgudur.

İktidarsızlığın fiziksel nedenlerini şöyle sıralayabiliriz: Androjen hormonunun yetersizliği, yorgunluk, karaciğer sorunları, baskı altında bulunmak, gizli şeker hastalığı, kimi ilaçların yan etkileri, sigara, alkol ve uyuşturcu bağımlılığı...

Sertleşme Eksikliğinin Ruhsal Nedenleri:

Sertleşme eksikliğine neden olan ruhsal etmenler ise şunlardır: Cinsel gücünü kanıtlayamamam endişesi, başaramama korkusu, terkedilme endişesi, yaşamımızdaki çeşitli ruhsal olaylar ve gerginlikler, heyecan yaratan işler, ekonomik sıkıntılar, beynin sürekli bıkkınlık içinde olması, moral çökkünlükleri, sükutu hayale uğramalar, erkeğin başka bir kadını sevmesi vb.

Psikanalistlere göre Sertleşme eksikliği yol açan sorun bilinç altında yerleşmiş olan hadımlık korkusudur. Ruhbilim otoritelerine göre ise, kan koca arasındaki yıpratıcı ilişkiler, erkeği iktidarsızlığa götürmektedir.

Cinsel ilişkide başarılı olamama korkusu, başarısızlığından dolayı eşi tarafından terkedileceği endişesi, erkeği iktidarsızlaştıran etmenlerdir.

Sertleşme Eksikliğine Neden Olabilecek Bazı Sebepler:

Bu arada sigaranın cinsel organların atardamar sistemine kötü etkisiyle iktidarsızlık oluşturduğu söylenmekte. Araştırıcılar, atardamar sorunu nedeniyle iktidarsız olanların % 64'ünün sigara içenler olduğunu tesbit ettiler. İktidarsızlığı ortaya çıkış zamanı açısından iki grupta incelemek uygun olur.

Birincil grup iktidarsızlık cinsel yaşamın başından itibaren ortaya çıkan türdür. Bu türdeki erkekler bazı özellikler taşımaktadırlar. Genelde bu erkeklerin ebeveynlerinin evliliklerinin iyi yürümemiş olduğunu, annelerine çok bağlı veya çok uzak olduklarını öğreniyoruz. Bu erkeklerin annelerinden sevgi görmedikleri babaları ile ilişkilerinin kötü olduğunu tesbit ediyoruz.

İkincil iktidarsızlık dediğimiz, sonradan olan bir durumdur. Çoğunluğu oluşturan bu gibi hallerde erkek normal olarak tanımlanan bir cinsel yaşam yaşadıktan sonra yaşamının belli bir döneminde iktidarsız duruma gelmiştir. Fiziksel yorgunluk, aşırı alkol, stres veya başarısızlık korkusuna kapılma birdenbire iktidarsızlığın oluşmasına neden olabilir. Bunun tedavisi çok kolaydır. Hatta sevecen, anlayışlı bir eş yeterlidir. Eskiden olduğu kadar sertleşemeyen kamışını eşi kaygan bir madde sürerek ve eliyle dölyoluna sokarsa, erkekte kaygılar kaybolacak, orgazma ulaşma erkeği kamçılayacak ve kendi kendine çok kısa sürede eski iktidarına kavuşacaktır. Karşılıklı sevgi ve anlayış bütün cinsel sorunların en önemli reçetesidir.

İktidarsızlık, eğer organsal bir nedene dayanıyor ve cerrahi müdahaleyi gerektiriyorsa, bugün bunun da pek çok tedavi yöntemi vardır.

Sertleşme Eksikliğinin Organsal Nedenleri: (Dr. Margaret Turner, Cinsel Konularda Herkesin Bilmesi Gerekenler, Nil Y.Ank. 1990. S:146 vd.)

I- Anatomik Nedenler:

Doğuştan organ anormallikleri,

Yumurtalık (testis urları),

Hidrosel (testiste sıvı toplanması).

II- Penis ve cinsel organ bölgesinin atar ve toplar damarlarının hastalıkları, damar tıkanmaları.

III- Nörolojik Etkenler:

Omurilik urları,

Omurilik zedelenmeleri (trafik kazaları),

Multiple Seleroz hastalığı,

Parkinson hastalığı,

Beyinde temporal bölge hastalıkları.

IV- Dolaşım sistemi Hastalıkları:

Kalp yetmezliği,

Angine peltoris,

Enfaktüs.

V- Endokrin Sistem Hastalıkları:

Şeker hastalığı,

Bazı beyin urları,

Prolaktin fazlalığı.

VI- İltihabi Hastalıklar:

Bel soğukluğu,

Kabakulak, kısırlık açısından çok önemli bir hastalıktır. Vaktinde tedavi edilmezse kısırlığa sebep olur.

Cinsel organ bölgesi veremi,

Prostat iltihabı,

İdrar yolları iltihabı.

İktidarsızlık bazen ilk cinsel birleşmede görülebilir. Cinsel birleşmeyi gözünde çok büyütüp adeta bir başarı denemesine girişen genç erkek, heyecanlanarak başarısız olabilir. İkinci denemesinde ise ilk başarısızlığı korkusunu daha da artırır ve hele eşi anlayışlı olmaz, soğuk bir davranış içine girer veya daha kötüsü alay ederse, genç erkek bu korkular ve sürüp giden iktidarsızlıkla bir kısır döngü içine girer. Özellikle ülkemizde genç erkeklerin bazılarının ilk denemelerini duygusal bir ilişkide olmadan genelev kadını ile yaptıklarından bu tür başarısızlıkların üstünde durmamaları gerektiğini, olayı fazla büyütmeden hekime başvurmalarını ve asla genelevine gitmemelerini öneririz.

Cinsel iktidarsızlıkta veya isteksizlikte etkili olan baharat veya şifalı bitkiler (Afrodisiyak) kısaca aşağıda verilmiştir, bunlar çeşitli macunlara yalnız veya birkaçı bir arada karıştırılarak yenilebilir.

İktidarsızlığın Tedavisi:

Sebep ne ise ona göre yapılır. Pek çok kişi bedenen arslan gibidir fakat ruhi sıkılganlık nedeni ile iktidarsız olabilirler. Bilhassa yeni evlilerde bu çok görülür. Bir süre sonra karşılıklı alışmadan sonra bu durum kendiliğinden geçer. Bu durumdaki erkeğe karşı eşi yardımcı olmalıdır. Onun utangaçlığını atmasına yardım etmeli 5-10 gün cinsel ilişki kuramamış kocasına asla üzüntü vermemeli, her seferinde başka şeyler ortaya çıkarılarak evvelki günleri ona unutturmalı, onu uyartacak giyimler giymeli, uyarıcı söz ve hareketlerde bulunmalıdır. Bazen sevişmenin uzun sürmesi, o erkeğin sönmesine ve iktidarsız kalmasına neden olabilir. İlk zamanlar sevişme faslı uzun olmamalı.


DOĞUM KONTROLÜ ve KÜRTAJ

Esma bin Yezîd (r.anha) Rasullah'tan şu rivayeti yapmıştır:

"...Canımı elinde tutana yemin ederim ki, emziren kadının hamile kalması (süt emen çocuğa öyle bir zarar verir ki, çocuk) at sırtında (koşturan ergin erkek olacak yaşa gelse yine) onu tutar yere atar." (İbni Mace: 1/648. Ebu Davud: 5/9. Ahmed b. Hanbel, Müsned.) Yani çocuk ergenlik çağına gelse bile, süt emerken annesinin tekrar hamile kalmasıyla anne sütünün kalitesinde değişme ve zayıflama olduğundan kalitesi düşük sütü emen çocuğun sıhhati de etkilendiğinden Peygamberimiz (s.a.v.) kadının süt emzirme döneminde tekrar hamile kalmamasını tavsiye etmektedir. İki çocuk arasında en az iki yıl (süt emzirme müddetince) ara vermek, hem annenin sağlığı, hem de çocukların sağlığı açısından faydalıdır. Modern tıbda bunu tavsiye etmektedir...

Çocuk doğurma, emzirme ve doğan çocuğu büyütüp, eğitim ve terbiyesiyle uğraşması kadının asli görevidir. Bütün bunları yapmak için kadının beden ve ruh sağlığı yerinde olmalıdır. Kadının beden ve ruh sağlığını dikkate almaksızın İslam'da doğum kontrolü yoktur diyerek ve kadını ihmal eder tutum içerisinde bulunarak çok sayıda çocuk sahibi olmak taktir edilecek durum değildir. Önemli olan salt sayı çokluğu değil ümmet olma şuuruna sahip sayı çokluğudur. Bu şuuru çocuğa verecek olan da sağlıklı, bilgili, İslami terbiyeye sahip annelerdir.

Kadının hakiki görevi Allah'a kulluk, zevcelik (eşlik), çocuk doğumu ve eğitimidir. Diğer işlerde ise kadına yardımcı olunmalı, yükü paylaşılmalıdır.

Gebelikten Korunma Yolları:

AZİL, cinsel ilişkide erkeğin menisini dışarı boşaltması demektir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bazı hadisleriyle "azil" yapılmasına izin vermiştir. (Ebu Davud, Nikah: 48. Nesai, Nikah: 55.). Ancak Peygamberimiz "azli" teşvik etmemiş, ona izin vermiştir. Hatta bazı hadislerinde "azil" yapmanın kötülüğüne de işaret etmiştir. Ama Hanefi bilginleri, kadının izni olması halinde "azlin" caiz olduğu görüşündedirler.

"Azil" korunma yollarından sadece bir tanesidir. Bugün ilkel ve modern usullerle uygulanan daha bir sürü korunma metodu vardır. Bu korunma yollarının bazıları, çocuğu olma özelliğini sürekli ortadan kaldırır ve artık bu uygulamaya konu olan kadın, ya da erkeğin çocuk yapma kabiliyeti kalmaz. Kadının yumurtalıklarının alınması, erkeğin hadımlaştırılması bu tür bir yöntemdir. Bu insan fıtratına aykırı bir uygulamadır. Peygamberimiz aynı sonucu veren uygulamaları yasakladığından, İslam alimleri bunun caiz olmadığında sözbirliği halindedirler. Ancak her konuda olduğu gibi, bu konuda da zorunlu haller haramları ortadan kaldırır.

Kanal Bağlatmak:

Ameliyatla tohum yollarının bağlanması da, hüküm olarak kısırlaştırma gibi olmalıdır. Çünkü bu da fıtrata müdahale etmek demektir ve bu yöntemde de kısır kalma tehlikesi yüksektir.

Kadınların kendi kendilerine kullandıkları ilkel yöntemlerin hemen hepsinin zararlı olduğunu, çoğu zaman da bu yöntemlerin gebeliği önlemediğini, hatta sakat ve özürlü doğumlara sebep olduğunu tıp uzmanları söylemektedir. Bu yolla bulaşan mikroplar ve yapılan tahrişlerle doğan rahim hastalıkları da işin cabasıdır. İslam adil tıbbın zararlı dediği uygulamaları, o konuda bir emir olmadıkça haram sayar.

Takvim usulünü uygulayıp, kadının gebe kalma ihtimali az olan günlerde ilişki yapmak suretiyle korunmanın haram olduğunu söyleyen birisi, ya da gösteren bir belirti yoktur. Ancak bu da ihtiyaca dayalı ilişki esasına aykırı bir yöntemdir.

Erkeğin kılıf kullanması, "azil"den daha hafif olduğu için, "azil"e caiz diyenlerin ona da caiz diyeceği açıktır. Çünkü "azilde kadının isteğinin tamamlanmama ihtimali daha çoktur. Halbuki, İslam ilişkide kadının da tatmin edilmesine çok önem verir.

Dinî Açıdan Spirale Gelince: İbn Abidin'in "en-Nehr" adlı kaynaktan yaptığı alıntıya bakılırsa, caiz olması gerekir. Söz konuşu alıntıda "rahminin ağzını kapatmak kadının hakkıdır" denilir ve bir başka kaynağa atıfla "ancak bunu kocasının izni olmadan yapması haramdır" kaydı eklenir.

Ancak spiral kullanmanın dinen sakıncalı olan bir yönü vardır: Kendisi, ya da kocasının takamaması halinde, kadın spirali en hafifi, yine bir kadına taktıracak ve zaruret bulunmadığı halde avretini göstermiş olacaktır. Ergin oluncaya kadar sünnet olmamış erkeği artık bir başkası sünnet edemez, kendisi becerebilirse yapar, beceremezse sünnetsiz kalır. Çünkü avretini göstermesi haram, bu iş ise sünnettir. Sünneti yapmak için haram işlenemez diyenler vardır. Sünnet edilmesi gerektiğini söyleyenler ise; sünnetin dini bir şiar anlamı taşıdığını, sıradan bir sünnet sayılamayacağını söylemiş, bu yüzden ömür boyu sürecek bir şiar, zorunluluk doğurur ve sünnet edilir, demişlerdir. Spiral taktıracak kadında bu zorunluluktan söz etmek zordur. Bu yüzden konu, daha değişik açılardan incelenmesi gereken bir konudur. Bizim bundan şu anda anladığımız, spirali kadının kendisi ya da kocası takacaksa, "azilin caiz olduğunu söyleyenlere göre caiz olabilir, bir başkası takacaksa, zaruret yokken caiz olmaması gerekir (Allahu a'lem).

Haplar: Çeşitli haplar ve ilaçlarla yapılacak korunmanın caiz oluşu; adil bir doktor tarafından, o ilaçların kadına, erkeğe ve üreme organlarına kalıcı zarar vermediklerinin açıklanmasına bağlıdır.

Şimdiye kadar söylediklerimiz işin sadece bir yönüdür ve "azil"in caiz olduğunu söyleyen sahabe ve müctehid imamların görüşlerine ve diğer koruma yollarının da "azil" gibi sayılması esasına dayanır. Bunların yanında "azil"i dahi caiz görmeyen sahabe ve müctehidlerin bulunduğunu ve ayrıca diğer korunma yollarının "azil"e kıyas edilemeyeceğini söyleyenler de vardır. Haplar, kan bozukluğuna sebep olur.

Ama her ne olursa olsun, meselenin İslamî delillerle kesin bir sonuca bağlanmayışı, zamana ve zemine göre değişik uygulamaların caiz olabileceğini gösteriyor olmalıdır. Fakat İslamın bir fıtrat dini olduğunu düşündüğümüzde de, doğum kontrol yöntemlerinin hepsinde hoşlanılmayan yönün, hoşlanılana göre daha belirgin olduğu söylenebilir. En hafifi bile, olsa olsa helalin en hoşa gitmeyenlerinden olmasıdır. Çünkü konuyu sadece tabiat ve fıtrat açısından düşünen tıp uzmanları bile: "Çocuk olmaması yolunda alınan tedbirlerin hemen hiç biri tehlikesiz değil gibidir. Herhalde bu; çocuk istemeyenlerden, tabiatın öç almasıdır" demektedirler.

KÜRTAJ VE İLGİLİ HÜKÜMLER (Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Celal Yıldırım, Konya, Uysal Y. C.4.S.73 v.d.)

Kürtaj deyimi aslında bir kemik çıbanını, bir yere yapışık bulunan maddeleri kazımaya denir. Bu terim konuşma dilinde, daha çok döl yatağının (ana rahminin) içini kazıyarak cenini (organları ile belirmiş çocuğu) almak anlamında kullanılır.

Hekimlikte de bu işe "Kürtaj" denilmekle birlikte, dölyatağı içindeki mikropların, poliplerin, bir doğum ya da düşük sonunda kalan parçaların artıklarının temizlenmesi de aynı adla anılır.

Ana rahminde şekillenmeye başlayan ceninin kürtajla alınması üzerinde çok şeyler yazılmış ve söylenmiştir. Biz bunun tıbbi yönden sakıncalarını veya bazı iddialara göre yararlarını anlatacak değiliz. Bizi ilgilendiren husus, cenin ana rahminde teşekkül ettikten sonra zaruri bir hal bulunmadığı halde onu kürtajla almak ve aldırmak caiz midir? Müctehid imamların bu konudaki ictihad ve tesbitleri nelerdir?

Birçok meselelerde olduğu gibi, kürtaj konusunda da imamların nüans farkıyla da olsa görüşleri farklıdır:

a) Hanefi imamlarına göre, ana rahminde teşekkül eden çocuğu -zaruri bir hal olmadığı halde- kürtajla aldırmak bir cinayettir. Ancak bu cinayet bir yüzüyle cana kıymaktır, diğer yüzüyle annenin bir parçasına dokunmaktır.

b) Maliki, Şafii ve Hanbeli imamlarına göre: Kürtaj iki cinse karşı işlenen bir cinayettir. Çünkü burada ceninin hayatına bir tecavüz sözkonusudur.

Kürtajla İlgili Ayetlere Gelince:

Bilindiği gibi, kürtaj bir bakıma bir canı yoketmek demek olduğundan cinayet sayılmıştır. Kur'an'da üç yerde genel manada bundan bahsedilir. Genel manadan kastımız, mutlak anlamda çocuğu öldürmektir. Bu, ana rahmindeki cenini düşürmek manasına geldiği gibi, doğan çocuğu öldürme manasına da gelmektedir.

"De ki (Ey Allah'a karşı yalan uyduranlar!) Gelin de Allah'ın size neleri haram kıldığını okuyup (haber vereyim): Hiç bir şeyi O'na ortak koşmayın; ana-babanıza iyilikte bulunun. Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin; -sizin de onların da rızkınızı biz veririr- hayasızlığın açığına da gizlisine de yaklaşmayın; Allah'ın haram kıldığı canı -haksız yere- öldürmeyin." (Kur'an-l Kerim, En'am: 151)

Kur'an burada "öldürmeyin!..." tabirine esneklik katmış, çağın özelliklerine göre, hüküm çıkarılmasını kolaylaştırmış. Yani usul ilmine göre, ayet mücmel bırakılmıştır. Açıklaması hadislerle, yoksa ictihad yollarıyla yerine getirilir.

Burada şu üç husus ayetin kapsamına girer:

1- Ana rahmindeki çocuğu kürtaj ve benzeri bir fiille düşürmek veya almak,

2- Doğan bir çocuğu bilerek öldürmek,

3- Çocuğu eğitimsiz bırakıp onu ruhen öldürmek.

Birinci ve ikinci şekil, cinayet sayılır. Birincisinin cezasını ve haram kılındığını yukarıda açıklamıştık. İkincisi ise bilerek öldürüldüğü taktirde tam bir cinayet sayılır ki kısas gerekir. Üçüncüsü ise, büyük günahlardan biridir.

Çocukların öldürülmemesi hakkındaki ayette iki ayrı anlatım biçimi yer almıştı: En'am Suresinde "Sizin de onların da rızkınız) biz veririz" buyuruluyorken, İsra Suresinde: "Onları da, sizi de biz rızıklandırınz" buyurulmuştur. Kelime konumundaki değişiklik tekrar değişik hükümler getirmiştir: Birinci şekilde küçük çocuklarınızı -fakirlik korkusuyla- öldürmeyin, çünkü sizin ve sizinle birlikte onların rızkını biz veririz, buyurarak küçük yavrular size verdiğimiz rızıkla rahatlıkla geçinebilirler. O nedenle endişeye mahal olmadığı hatırlatılıyor. İkinci şekilde ise, baba ile ana'nın rızıklanmakta bir gün gelir de büyüyen çocuklarına tabii olacakları, ihtiyaçların karşılıklı yardımla gerçekleşeceği belirtiliyor. Büyüyüp hayata atılan çocuklar iş sahibi olduklarında kendileri için hazırlayacakları rızıkla pek ala fakir düşen ana-babalarını da geçindirebilirler. Bu fazla bir masraf ve külfeti gerektirmez.

"Çocuklarınızı fakirlik endişesiyle öldürmeyin. Biz onları da sizi de rızıklandırırız. Şüphesiz ki onları öldürmek büyük bir suçtur." (Kur'an-ı Kerim, İsra: 31.)

Kur'an bu ayetle de kürtajı yasaklıyor. Cenin ana rahminde oluştuktan sonra artık ona dokunulmaz. Annenin hayatı sözkonusu olup, uzman dürüstlüğüne güvenilir tabibler tarafından herhalde çocuğun alınması gerektiği belirtilirse, o taktirde cevaz verilebilir.

Kadına ilaç vererek veya döverek veya rahime bir şey salarak ya da korkutarak çocuğunun düşmesine yol açmak veya kürtajla almak cinayet kabul edilir. Çocuk, kadının kendi fiiliyle düşürülse yine hüküm değişmez.

"Kıyamet günü kız çocuğuna hangi suçtan dolayı öldürüldüğü sorulduğu zaman..." (Kur'an-ı Kerim, Tekvir: 8)

Bu ayetle, diri diri öldürülen kız çocuklarının hakkının kıyamet günü ortaya çıkarılacağı ve gereken kısaslama yapılarak ilahi adaletin tecelli edeceği açıklanıyor. Buradaki kısaslamadan maksat, cinayeti işleyene, suçuna uygun cezanın verilmesidir.

Kürtajla İlgili Hadisler:

İbn-i Me'sud (r.a.) Peygamber (s.a.v.) Efendimize soruyor:

- "Hangi günah daha büyüktür? Allah Rasülü cevap veriyor.

- Seni yarattığı halde Allah'a denk, ortak ve benzer koşman.

- Ondan sonra?

- Seninle beraber oturup (hazırlanan yemekleri) yer korkusuyla çocuğunu öldürmen...

- Ondan sonra?

- Komşunun karısıyla zina etmen..." (Buhari. Müslim.)

Çocuk Düşürmek İçin Rahmi Kurcalamanın Sakıncaları:

Rahmi bilhassa gebe iken karıştırmak çok tehlikelidir. Bu hal bazen çocuğu sarsar, öldürür, düşmesine sebep olur. Hem de çok defa çocuktan önce annesini mezara götürür.

Rahim gebelikte incelir. Rahmin yanıbaşında büyük kan damarları olmakla ya bunlar zedelenir büyük kan boşanmasıyla kadın ölür veya rahmin az çok zedelenmesiyle üstünü kaplayan zar iltihaplanır, karına mikroplar ve pislik bulaşır. Bu gibi vak'alarda kan zehirlenerek de kadın ölebilir. Bu sebeple çocuk düşürmek için rahmi her ne suretle olursa olsun karıştırmaktan şiddetle sakınmalıdır. Bu tehlikeler yalnız bu işi bilmeyenlerin elinde değil, ebe ve hatta mütehassıs hekimlerin elinde bile (lüzumlu, sıhhi sebeplere dayalı çocuk düşürmelerde bile) kürtaj yapılırken pekala başa gelebilir.

Rasülüllahın (s.a.v.) Kadınlarla Çocuklarını Öldürmemeleri İçin Yaptığı Anlaşma...

Hz. Peygamber (s.a.v.) yeni müslüman olan kadınlarla bey'at eder, onlardan söz alırdı. Bu kadınların uymaya söz verdikleri hususlardan biri de "evlatlarını öldürmemeleri..." mealindeki ayetin tefsirinde, İbni Kesir, çocuk düşürmenin de evlat öldürmeye dahil olduğunu kaydeder. (Kur'an-ı Kerim, el-Mümtehine:12)

Kadınlardan Habil kızı Azze şöyle der:

"Rasulüllah (s.a.v.) ile yaptığım antlaşmada o, bana: "Gizli ve açık bir şekilde çocuğunu öldürmeyeceksin" diye şart koştu. Açık olan çocuk düşürmenin ne demek olduğunu bilirim. (Cahiliyet çağında olduğu gibi). Gizlice çocuk öldürmeye gelince ben onu Rasulüllaha sormadım. O da kendiliğinden söylemedi. Öyle kanaat getirdim ki o, çocuk düşürmektir. Allah'a yemin ederim ki hayatım boyunca asla çocuk düşürmeyeceğim!...

İslamî açıdan doğum kontrolü ile ilgili görüşler kısaca böyledir. Şimdi ise doğum kontrolü yöntemlerini ayrı ayrı inceleyelim.

AİLE PLANLAMASI

Uluslararası çalışmalar, doğumlar arasında iki yıl veya daha fazla ara bırakılmasının uygun olduğunu belirlemiştir. İslamî kurallarda da bebeğin süt emme müddeti iki yıl olduğuna göre, bu iki yıldan sonraki kalınacak hamilelikle beraber iki doğum arasının 3 yıl olması daha uygundur. Zira bir anne aralıksız olarak çocuk doğurursa, zayıf düşer. Sütü daha az olur ve doğurduğu çocukların sağlığıyla ve en önemlisi eğitimiyle yeteri kadar ilgilenemez.

Gebelik... Rahmin içine düşen bir tohum sayesinde yeni bir canın yaratılması. Evet, tam mucize.

Fakat kadınların en büyük sorunlarından birisi de işte budur. Gebe kalmak. Çocuk isteyen aileler için gebe kalmak korkusu yoktur.

Çocuk yapmak istemeyen pek çok kadın, gebe kalma korkusu yüzünden sevişmeden gereğince zevk alamaz, cinsel birleşimlerden de. Sanırım, kadının en büyük sorunu da diyebiliriz buna. Bu nedenle doğum kontrol metodlarından bütün dünyada yaygın olarak kullanılanlardan söz edeceğiz.

Bugün de istenmeyen gebelikler karşısında ailelerin, kadınların sorunları değişmiş değildir. Kadınlar İstenmeyen bir gebelikten kurtulmak için gizli tedbirlere başvurmaktadırlar, bu şüphesiz daha sakıncalıdır.

Dört, beş ve daha fazla çocuklu ailelerde, özellikle geçim düzeyi yeterli olmayanlarda beslenme yetersizlikleri nedeniyle hastalık ve çocuk ölümleri daha fazla olmaktadır.

Çocuğun ruhsal ve toplumsal gelişimi için, anne sevgi ve şefkatinin zorunlu olduğu artık klinik kanıtlarla tesbit edilmiştir. Anne bakımı ve sevgisinden yoksun kalma, çocuğun ruh sağlığı ve gelişmesi bakımından kötü sonuçlar doğurur.

Gebeliğin Önlenmesi Ve Cinsel Sorunlar:

İstenmeyen gebeliğin önlenememesi, çok sayıda gebelik, kadının evlenmesinden itibaren gebeliklerin birbirini kovalaması, aile içinde cinsel sorunlara yol açmaktadır.

Geleneksel toplumsal kalıplar içinde ülkemizde gebelik veya gebeliğin Önlenmesi sorunu adeta sadece kadının sorunu durumundadır. Arka arkaya gelen gebelikler, parasal sorunların da eklenmesi ile aile içinde huzursuzluk ve geçimsizlik kaynağı olmakta, bu da evliliğin temel direklerinden olan cinsel uyumu bozacak şekilde etkilemektedir. Bir takım cinsel soğukluklar, doyumsuzluklar doğurmakta, toplumun temelini oluşturan aile mutsuz bir birim durumuna dönüşmektedir.

Cinsel doyuma ulaşamayan insanlar, toplumsal yaşantı içinde de mutsuz oluşları, bazı komplekslere kapılmaları nedeniyle, çevresiyle uyuşamayan, sorunlar çıkaran, sorunlu kimseler olarak ortaya çıkmaktadır. Günlük yaşantımızda bu tür sağlıklı olmayan kişilere pek sık rastlamaktayız. Cinsellik ve gebelik, fizyolojik ve biyolojik olarak içiçedir. Birbirinden ayırmak gerçekte imkansızdır. Eşler arasında pek çok gerçek konuşulamamakta, bilgisizlik veya gereksiz utanma duyguları içinde sorunlar kendi akışına bırakılmakta, gebeliği önleyici yöntemlerin iyi bilinmemesi veya uygulanmaması, istenmeyen gebeliklere yol açmaktadır. Bu durum cinsel sorunları beraberinde getirmekte ve bunun dışında diğer taraftan onbinlerce kadın yasal olmayan çocuk düşürme veya aldırma girişimi ile karşı karşıya kalmakta, sağlığı ile oynamaktadır.

Ülkemizde yüzbinlerce kadın kürtaja başvurmakta veya kendi düşük yapmaya çalışmakta, bu girişimlerde gerekli tıbbi önlemler alınmadığından ve üstelik pek çoğu gereği gibi yapılmadığından, yılda 15-20 bin ölüm olayı görülmektedir.

İLAÇ VE GEREÇ KULLANILMAYAN YÖNTEMLER

1) Geri Çekme:

Bu yöntem hiçbir masrafı gerektirmez, ilaç gereç gibi herhangi bir araca ve hazırlığa gereksinme göstermez.

Erkeğin menisi akacağı zaman erkek, cinsel organını kadın cinsel organından dışarı çıkarır. Böylece erkek tohum hücrelerinin kadının dölyoluna akması ve onun yumurta hücresi ile birleşerek gebelik meydana gelmesi önlenmiş olur. Geri çekme ya da dışarda boşalma yöntemiyle doğum kontrolü uygulanması, erkeğin tam boşalacağı anda penisini dölyolundan çekmesi ve dölyoluna ya da dölyolu yakınlarına meni bulaşmaması ilkesine dayalıdır. Böyle bir boşalmadan sonra dikkat edilmesi gereken şey, temizliğe önem vermektir. Bu yöntem, yüzyıllardan beri dünyanın her yerinde kullanılmakta, bazı yazarlara göre belki de insanların bildiği en eski gebeliği önleyici yöntemdir. Bu nedenle bu yönteme çeşitli adlar verilmiştir; geri çekme, çekilme, dikkatli olma, kesik cinsel birleşme gibi.

Ancak Cinsel heyecanın dorukta olduğu noktada erkeğin geri çekilmesi, erkeği ruhi doyumsuzluklara iter. Erkek, vajinada boşalmanın hazzından yoksun kalacağı için cinsel ve ruhsal mutsuzluk duyabilir. Özellikle kadınlar gebe kalma korkusuyla cinsel doyuma pek ulaşamazlar.

Cinsel birleşmeyi yarıda kesme yöntemine uzun süre başvuranlar, ruhsal hastalığa yakalanma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Çünkü birleşme, uyarılmanın en gergin bir anında kesilmektedir. Ayrıca, erkeklerde olduğu kadar kadınlarda da doyum imkanı ortadan kalkmaktadır. Çünkü heyecanın kendisi altüst oluyor ve eşlerin her ikisi de durma anı için "dikkat etmek" zorunda kalıyorlar. Ayrıca hangi anda durulacağı bütünüyle belirsizdir. Çünkü ya durmak için geç kalınmıştır ya da sperm kadının organı üzerine dıştan düşmüştür. Bu durumda, hareketli spermler içeriye ulaşabilirler.

Kadın ve erkeğin, çekinmeden serbestçe tam bir doyuma ulaşamayacağı bu metod, gebeliği önlemek için modern anlamda ideal bir yöntem olarak kabul edilmemektedir.

2) Tehlikesiz Günler:

Bu yöntemin esasını, yumurtanın yumurtalıktan atıldığı günlerde, "cinsel birleşmeden kaçınma" prensibi teşkil eder.

Kadının iki aybaşı kanamasının, yani iki adet ortasına rastlayan bir günde, yumurta hücresi yumurtalıktan atılarak, yumurta kanalına geçer. İşte bunlar tehlikeli günlerdir. Tehlikesiz günlerin belirlenmesi ise takvim ve vücut ısısı yöntemleri ile yapılır.

Bu yöntemlerin amacı, bu tehlikesiz olarak belirlenen günlerde başka hiçbir ilaç ve gereç kullanmadan cinsel birleşmede bulunmaktır. Yumurtlama, 28 günde bir muntazam ve normal adet gören kadınlarda son adet kanamasının başladığı ilk günden hesaplandığında adetin 13-14. günü oluşmaktadır. Kadının yumurta hücresi ve cinsel birleşme sonucu dölyolu ve dölyatağına gelen erkek tohum hücreleri eğer birleşmezlerse, diğer bir deyimle aşılanma olmazsa, kadının cinsel organlarında ancak kısa bir süre yaşayabilirler. Genellikle kabul edildiğine göre, kadının yumurtası yumurtalıktan çıktıktan sonra aşılanmadan 24-48 saat yaşar, erkeğin tohum hücresi ise yumurta kanalında iki üç gün yaşar. Buna göre her iki adetin ortasındaki yedi gün tehlikelidir, diğer günler ise tehlikesiz olarak kabul edilir.

Ancak bazen kadının yumurta hücresinin yumurtalıkta olgunlaşmasının süratli olması veya gecikmesi sonucu yumurtlama beklenilen zamandan birkaç gün önce veya sonra olduğu seyrek de olsa görülebilir. Bundan başka çeşitli nedenlerle adetlerde ve dolayısıyla yumurtlama gününde kayma olabilir. Örneğin beklenmedik üzüntüler, ruhsal sıkıntılar ve hastalıklar böyle bir geç veya erken yumurtlamaya neden olabilirler. Bazı araştırıcılara göre, çok seyrek olarak, özellikle uzun süre cinsel birleşmede bulunmamış veya cinsel birleşme sırasında ileri derecede heyecan duyan kadınlarda bazen tehlikesiz olarak kabul edilen günlerde ikinci bir yumurtlama oluşabilmektedir.

Bunlardan başka değinilecek diğer önemli nokta, doğum ve emzirme devresinden sonra birkaç ay adet ve yumurtlama mekanizmasının düzenli olmayacağıdır.

Tehlikesiz Günler: Takvim Yöntemi:

Bu yöntemi uygulayacak kadın bir yıllık aybaşı takvimini tutar, en uzun ve en kısa adet arasını belirler. En kısa adet arasından 18, en uzun adet arasından 11 gün çıkarılarak, gebeliğin en büyük ihtimalle oluşabileceği zaman belirlenir.

Bir örnek: Bir kadının bir yıl boyunca tuttuğu aybaşı takviminde en uzun adet arası 33 gün, en kısa adet arası 25 gün olsun,

33-11 =22

25-18=7

Bu sonuçlara göre kadının adet gördüğü gün 1 kabul edilerek, 7'ci adet günü ile 22'nci adet günleri arasındaki günler kadının gebe kalma tehlikesi olan günlerdir. Kadının bu günlerde gebe kalma ihtimali çok fazladır. Bu günler arası herhangi bir yöntemle korunmak gerekir.

Adetin 7'nci gününden önce ve 22'nci gününden sonra yapılacak cinsel birleşmede gebe kalma tehlikesi yoktur.

Bir başka yöntem, kadının en az 8 ay süreyle adet görme takvimini çıkartarak bu takvimin kaçıncı gününde yumurtlama olduğunu belirlemektir. Bu belirlemeden sonra adet dönemini beş günlük bir süre olarak hesaplayıp, adet başlangıcından önceki sekiz gün ile adet bitişinden sonraki sekiz gün arasında kalan üçüncü bir sekiz günün döllenme günleri olduğunu kabullenmek ve bu sekiz günlük süre içinde cinsel ilişkiden kaçınmak ya da çok kesin önlemler alarak ilişkide bulunmak gerekir.

İLAÇ VE GEREÇLERİN KULLANILDIĞI YÖNTEMLER

1) Kaput (Prezervatif, Kondum, Kılıf):

Prezervatif, erkek tarafından kullanılan, bir eldiven parmağı şeklinde ince lastik veya plastikten yapılmış gebeliği önleyici bir gereçtir. Kadının yumurtasını aşılayacak erkek tohum hücreleri, yani spermler bu kılıfın içinde kalarak, gebeliğin oluşmasını engeller. Kaput erkek cinsiyet organına takılır ve spermler için uç kısmında biraz boşluk bırakılır. Eğer kaputun dış yüzüne krem sürülürse, kayganlığı sağlanarak, cinsel birleşmenin daha rahat olması sağlanır. Bu nedenle bugün kaputların çoğu kaygan bir madde ile hazırlanarak ambalajlanmıştır.

Prezervatif penis sertleştikten sonra takılır. Prezervatifin avantajları çabuk ve kolay kullanılabilmesi, oldukça güvenli olması ve vücuda herhangi bir etki yapmamasıdır. Ancak kaput sert hareketlerden yırtılabilir veya dölyolundayken, kayarak çıkabilir. Bu da gebeliğe neden olabilir. Kaputun % 70 oranında güvenli bir yöntem olduğu kanıtlanmıştır.
dua

Anonim" seçeneğiyle isim vermeden yorum yazılabilir.
"Adı/URL" seçeneğiyle sadece isim verilerek de yorum eklenebilir.

Yorum Gönder (0)
Daha yeni Daha eski