Camiu-s Sagır Ve Tercümesi İzahlı 2000 Hadis -2


65- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Hırsızlık gibi haram olan şeylere karşı) eline hakim ol.”[675]

66- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Yalan söylemek, gıybet etmek gibi helâl olmayan, şeylere karşı) diline hakim ol.”[676]

67- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Diline hakim ol. Evin geniş olsun. İşlediğin günahların (affı için) ağla.”[677]

68- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz Hz. Allah'ın İslâm dinini (bütün dinlerin arasndan kendisi için seçmiştir. Dininize ancak cömertlik ve iyi ahlâk yaraşır. Uyanın, dininizi bunlarla süslendiriniz.”[678]

69- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak Hz. Allah terbiyesizleri, çirkin söz ve hareketler sokakta bağıranları sevmez.”[679]


İnsan ağzı, temiz bir kubbeye benzer. “Lâ ilahe illallah” gibi cümleler, o kubbenin süsüdür. Böyle süslü ve temiz bir kubbeye kötü s söylemekle pislikler atmak, kişinin ne dinine ve ne de temiz ağzına ya sır. İnsanın ağzı içinde dolaşan çirkin sözler, insanın ağzı içinde dolaş ve sonradan çeşitli yerlerini sokarak yaralayan bir yılana benzer.

İnsanın yay gibi ağzından atılan kötü sözler, insanların vücuduna saplanan zehirli oklara benzer. Atılan oklar, yaydan ayrılmadan geri teper sahibini öldürdüğü gibi, çirkin sözler söyleyen kimsenin de bazen soy dikleri kötü sözler, hayatlarına mal olabilir.[680]


70- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphe yok ki, terbiyesizlik, kötü söz ve hareketler, islâmdt değildir. İslâmca, insanların en iyisi, ahlâkı en güzel olandır.”[681]

71- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Doğru ve yararlı yollarda yürümek, har bakımından güzel bir kıyafet giymek, iktisadi hareketlerde bulunmak, peygamberliğin 25 sıfatlarından biridi.”[682]

72- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak çocuk, cimrilik, cahillik ve üzüntü aletidir. (Çünk ana babasını cimriliğe, korkaklığa, mantığın kabul etmediği din dışı şeyleri yapmaya ve üzüntü yaratan şeylere davet eder.)”[683]


Hadisde geçen kelimeler:

Mezbele: Cimrilik.

Mecbene: Korkaklık.

Mechele: Cehalet.

Mahzene: Üzüntü.[684]


73- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak, Allah'ın nezdinde insanların en üstünü ilk olarak selâm verendir.”[685]

74- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak, bu ümmetin en iyisi evveli, en kötüsü ise sonudur. Çünkü bunlar ihtilâfa düşen ve tefrikeciliği yaratanlardır. O halde Allah'a ve kıyamet gününe iman eden bir kimse, ölünceye kadar kendisi için (dilediğini başkaları için de istesin.”[686]

75- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz, Allah'ın nezdinde kıyamet günü makamca en kötü kişi, terbiyesizliğinden dolayı insanların kendisinden kaçındıkları kişidir.”[687]

76- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Eyüp peygamber, insanların en müsamahakârı, en sabırlısı ve öfkesini en çabuk yenen bir kimsedir.”[688]

77- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cehennemde öylesine kötü ve şiddetli bir kapı vardır ki, bu kapıdan ancak, Allah'ın sevmediği (öldürmek, vurmak, sövmek gibi) hareketlerle öfkesini tedavi eden (gideren) kimseler girecektir.”[689]

78- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ademoğlu, namaz, arabuluculuk ve iyi ahlâkı elde etmekten daha güzel bir kazanç elde edemez.”[690]

79- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kötü söz ve boşboğazlık neyin hakkında yapılırsa, onu kötü-ieştirerek değerini düşürür. Haya da neyin hakkında gösterilişe, onu güzelleştirerek yüceltir.”[691]

80- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Her ademoğlunun bir değeri vardır. Mütevazilik yaptığında onun omuzundaki meleğe “Bu adamın değerini biraz daha arttır” diye emredilir. Gurur ve kibirliğe başladığında ise, meleğe “bu adamın değerini düşür” diye emredilir.”[692]


Hakeme: Atın burnunun üstündeki demir. Hadisde ise asıl teşkil ettiği manâ “değer, şeref” dir.[693]


81- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Allah bir kimseyi, ırz, namus ve şerefine tecavuz ederek rezil eden kimseyi, yardımına muhtaç olduğu bir yerde rezil eder.”

Bir kimse, ırz, namus ve şerefine tecavüz edilerek rezil etmek istenilen bir kimsenin müdafaasını yaparsa, muhtaç olduğu bir yerde Hz. Allah da yardım ederek onu selâmete çıkarır.[694]

82- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İnsanlarla anlaşmak bir sadakadır.”[695]


Mudare: Dünya ve dînini kurtarmak için, maiımn bir kısmın fede etmek, harcamak. Fakat dünyasını veya malını kurtarmak için, dinin den fedakârlık etmek haramdır.[696]


83- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Öylesine anlayışsız kimseler vardır ki, din kardeşinin gözlerinde gördüğü küçük bir lekeyi dahi görüp ayıplar. Oysa kendi gözündeki büyük bir ağaç gibi bulunan kusurlarını unutarak görmemezlikten gelir.”[697]

84- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kötü söz söylemek ve boşboğazlık yapmak, uğursuzluktur. Köle ve işçilere kötü muamele etmek, sahibinin namına kötü sonuçlar doğurur.”[698]

85- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Dış kıyafetine önem vermemek (fakat içini temizlemek) imandandır.”[699]

86- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Uyanık olun! Bedene en kolay gelen ibadetten haber vereyim mi? (İhtiyacın olmadığı zamanda) sükût etmek ve iyi ahlâktır.”

87- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Tüm hayırlı şeyler güzel ahlâkdır. Günah, kalbini kurcalayan ve başkasının görmesini istemediğin şeylerdir.”[700]

88- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Tüm hayırlı şeyler, (müminin) kalbinin razı olup tereddüd etmediği ve tatminkâr olduğu şeylerdir. Müftü sana fetva verse bile, günah, olan her şey, kalbinin tereddüt edip tatminkâr olmadığı şeylerdir.”[701]


Helâl olan şeyler, müminin kalbinin helâl olduğuna kanaat getirdiği, haram olan şeyler de, müminin kalbinin haram olduğuna kanaat ge-irdiği şeylerdir. Çünkü selim bir akla sahip olan bir kimse, mahiyetini bilmediği şeyler hakkında helâl mi? Yoksa haram mı? diye tereddüde düşer.

Helâl olduğuna dair kalbin kesinlikle hüküm verdiği şeyler helâl, ha-am olduğuna dair kesinlikle hüküm verdiği şeyler ise haramdır. Fakat hiç irisine kesin olarak hüküm vermeyip tereddüde düştüğü şeyler ise, şüpheli olduğundan haram yakındır. Bunun için de kişinin haram veya harama yakın olan şeylerden mümkün olduğu kadar kaçınması gerekir.[702]


89- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hased (kıskançlık), yapraklarını (kalbinizden) çıkarıp düşürünüz.”[703]

90- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yumuşak huyluluk ve mütevazilik davranmak, her işinde iktisadiyi elden bırakmamak, doğru yolu seçmek, peygamberliğin 24 sıfatının bir parçasıdır.”[704]

91- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Güvendir, doğru bir tüccar, mahşere peygamber, sıddıkîn ve şehitlerle birlikte gelecektir.”[705]

92- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Alla'h'ın nezdinde iyi ahlâkın kapsamına giren üç şey vardır:"

a) Sana zulüm edeni affetmek. (Dolayısıyla aradaki düşmanlığı iyiye çevirmek)

b) Sana muhtaç olduğun şeyi vermeyene senin vermen. (Cömertliğe alıştırıp dostların arasına sokmak)

c) Seninle akrabalık ilgisini kesenlere karşı, senin akrabalığı devam ittirip yardım elini uzatmandır.”[706]

93- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Din kardeşinle ilgiyi kesip onunla) konuşmamak anlayışı (İslâmiyetin gelmesiyle ortadan) kaldırılıp atılmıştır. (Çünkü İslâm bunu haram kılmıştır.)”[707]

94- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Samimiyet içinde tokalaşınız ki, kalbinizdeki kıskançlık ve kin (mikrobu) ortadan kalksın.”[708]

95- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz, Hz. Allah çok cömerttir. Cömertliği ve iyi ahlâkı sever, kötü ahlâktan ise nefret eder.”[709]

96- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz cennette öylesine temiz ve güzel bir saray vardır ki, bu saraya cömertler sarayı denir.”[710]

97- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak, sende mümkün olan iki huyu Hz. Allah sever.

a) Müsamahakârlık. (Her işde her yerde herkese karşı 'mümkün olan kolaylığı göstermek.

b) Yumuşak huyluluk.”[711]

98- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İnsanların yetişip peygamberlerin sözlerinden aldıkları son cümle şu olmuştur: “Hayayı yitirdiğin anda her kötülüğü yapabilirsin.”[712]


Hadisin arifemi:

Bütün dinlerin ittifakla kabul ettikleri ve peygamberlerin birbirlerinden aldıkları bu cümle olmuştur. İnsanlar haya etlikleri müddetçe iyiyi seçer, kötü ve zararlı olan tüm şeyleri bırakır, başkalarına da iyi olan şeyleri emredip, kötü oian şeyleri nehy eder.

Fskat insanoğlu utanmaz bir duruma geldiğinde artık insanlıktan ayrılıp haysdan yoksun hayvanlar arasına katılır, onlarla birlikte hayvanca yaşayıp belli bir otlakta barınmaz. Vahşî bir hayvan gibi etrafa saldırıp işi olan şeyleri bırakıp tüm kötülükleri yapmaya koyulur.[713]


99- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ben (değerli ve güzel yemekleri aramadan) bir kölenin, yeyip oturduğu gibi yeyip otururum.”[714]

100- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(İslâm dininin güzel gördüğünü yap, çirkin saydığını ise bırak. Yanından kalkıp ayrıldığın kavmin, hakkında konuştuklarından hoşuna gidenleri dikkatle yap, hoşuna gitmeyenleri ise bırakıp başkalarına da tavsiye etme.”[715]

101- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Dine uygun) bir davete çağrıldığınızda kabul edip gidiniz.”[716]

102- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Nerede olursan ol, Allah'ın azametinden kork. (Cehaletinden dolayı) işlediğin günahı yok edecek bir sevap işle. İnsanlara güzel ahlâkla yaklaş.”[717]


İslâm dininin güzel gördüğü her şeyi güzel görmek, kötü gördüğünü ise kötü görmek, muhakkak iman ağacının dallarındandır. Bunun tersini iddia etmek ise, küfrün ta kendisidir. Çünkü Allah'a acizlik ve cehaleti isnad etmek sonuçlarını doğurur. Hatta dinin ortaya koyduğu herhangi bir hükmün başka kanunlar ile karşılaştırıldığında, dinden yana olmak ve onun hükmünü daha üstün görmek, yine iman ağacının bir parçasıdır.

Medeniyet kanunu gibi, başka bir devletin ortaya koyduğu kanunları din kanunlarından daha üstün görmek ise, küfürdür.

Allah cümlemizi böyle kötü sonuçlar doğuracak düşünce ve fikirler den korusun. Amin...


103- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Su ile dolu kovayı su çekenin kovasına boşaltmak, din kardeşini güler yüzle karşılamak gibi islâm dininin güzel gördüğü hiç bir şeyi hakir görme.

Elbisenizi yerde sürünecek kadar uzatmaktan çekinin. Çünkü bu, kibrin ta kendisidir ki, Hz. Allah bunu hiç sevmez.

Sana küfreden veya sende olmayan bir kusurla seni ayıplayan kimseyi, kendisinde kusur dahi olsa ayıplama. Onu kendi haline bırak. Çünkü işlediği günahlar onun, sevapları ise senindir. Hiç bir kimseye küfür etme.”[718]

104- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Haram olan her şeyden kaçın ki, insanların en abîdi olasın. Allah'ın senin için verdiği kısmetine razı ol ki, insanların ne zengini olasın. Komşularına her zaman iyilik yap ki, gerçek bir mümin olasın. Kendin için dilediğini başkaları için de isteki, hakiki bir müslüman olasın. Çok gülme. Çünkü çok gülmek, kalbi öldürür.”[719]

105- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sadaka olarak vereceğin hurma tanesi bile olsa (işi sevapla) kendini cehennem ateşinden koru.”[720]

106- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Öldürmek, küfür etmek gibi) öfkenin doğurduğu sonuçlardan kaçınınız.”[721]

107- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Allah'ın yanında kulların en sevgilisi, ahlâkı en güzel olandır.”[722]

108- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Bir adam diline hakim olmayarak) “insanlar helak olduğu zaman helak olan aslında kendisidir.”[723]

109- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kendin için dilediğini başkaları için de dile.”[724]

110- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Fakir olan müslümanları sevip onlarla birlikte oturunuz. Arap milletine karşı samimi ol. Kendi nefsinde bildiğin ayıp ve kusurları gör ki, dilinle başkalarının ayıp ve kusurlarını araştırmaktan kendini alıkoyasın.”[725]


Bu hadis üç faziletten bahseder:

a) Fakirleri sevip onlara karşı gurur ve kibir göstermeden yardım etmek. Çünkü gurur ve kibir, şey tam n boynuna lanet halkasının geçirilmesine sebeb olmuştur.

b) Arap müslümanlari sevmek bir fazilettir. Çünkü Hz. Muhammedin anne ve babası Araplardan olduğundan, Arap milletini sevmemiz gerekir.

c) Başkalarının ayıplarını araştırmamak, buna karşın kendi kusurlarını araştırıp tedavi etmelidir.[726]


111- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ey mümin! İki çenenin arasındaki dilini (haram olan sözleri) söylemekten ve iki bacağın arasındaki tenasül uzvunu fuhuş yapmaktan koru.”[727]

112- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Babanın ahbablarına karşı sevgi ve dostluğu koparıp atma ki, Hz. Allah da senin nurunu söndürmesin.”[728]

113- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Köleleriniz, kardeşlerinizdir. Çünkü Hz. Allah, onları öz malınız gibi vermiştir. O halde müslüman bir köleye sahip olan bir kimse, giydiğini ve yediğini ona da giydirip yedirsin. Gücünün yetmediği bir işi teklif etmesin.”[729]

114- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bekri kardeşiniz “zameri kabilesine güvenmeyin” demiştir:[730]


Açıklama:

Abdullah bin Gafra şöyle anlatıyor:

Sevgili peygamberimiz, bana biraz malverip Mekke’deki Kureyş kabilesine dağıtmam, için beni Ebu Süfyan'a göndermek istiyordu. Kendine bir arkadaş bul diye bana emretti. Bunun üzerine ben de kendime bir arkadaş bulmak için aramaya çtktım. Zameri kabilesine mensup Amru ile karşılaştım.

Amru:

“Bir arkadaş mı soruyorsun?”

“Evet.” Amru:

“Beni arkadaş olarak kabul edersen seninle gelirim.”

Bundan sonra Peygamberimize gidip Amruyla konuştuklarımızı aynen naklettim.

Peygamberimiz;

“Amru'yu yanına alabilirsin. Yalnız Mekke'ye giderken yolun kenarında Zameri kabilesinin bulunduğu semte varınca çok dikkatli ol. Çünkü değerli kardeşimiz Bekri, bu kabileden sakınmamızı söylemişti.”[731]


115- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sana güvenerek bıraktığı emaneti sahibine aldığın gibi ver. Sana ihanet edene sen, ihanet etme.”[732]

116- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Allah'ın sana farz kıldıklarını yap ki, insanların en abidi olasın. Haramdan uzak dur ki, kötülüklerden sakınan insanların en seçkini olansın. Allah'ın kullar arasında taksim ederek sana verdiği nasibine razı ol ki, insanların en zengini olasın.”[733]

117- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bir kimse, başka bir kimseyle ahbablık kurmak istediğinde kendisinin, babasının ve mensup olduğu kabilenin isimlerini sorup öğrensin. Çünkü bu, aradaki sevgiyi birleştirip kökleştirmeye daha elverişlidir.”[734]

118- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yanlarına misafir olarak gelen bir yabancıyı merhaba, hoşgeldin diye sevgi ve saygı ile karşılayan bir kavim, kıyamet günü, Hz. Allah'dan gösterdikleri misafirperverliğin mükâfatını göreceklerdir. Fakat yanlarına misafir olarak gelen bir yabancıyı kıtlıkla (kötü karşılayan) bir kavim ise, kıyamet günü, misafirleer karşı gösterdikleri hoşnutsuzluklardan dolayı Hz. Allah'dan mükâfat olarak kıtlık göreceklerdir.”[735]


Yanlarına misafir olarak gelen bir yabancı merhaba, hoşgeldin gibilerle sevgi içersinde karşılayan bir kavim, kıyamet günü, Hz- Allah'dan, gösterdikleri misafirperverliklerinin mükâfatını göreceklerdir. Fakat yanlarına misafir olarak gelen bir yabancıyı kıtlıkla (kötü karşılayan) bir kavim ise, kıyamet günü misafirlere gösterdikleri hoşnutsuzlardan veya kısmetimi teper korkusuyla rızkından mahrum bırakmaları yüzünden, Hz Allah'dan mükâfat olarak sadece kıtlık göreceklerdir. Müslüman evine gelen misafire karşı cömert ellerini, misafirperver gönlünü açarsa, müslümandır. Yoksa bunun tersini yapmak müslümanlık değil, şeytanın yaptığını yapmaktır. Allah'ın verdiğini başkalarından esirgemektir. Misafir misafiı olarak geldiği eve kısmetiyle geldiği bilinmelidir. Yoksa kısmetim azalır veya kısmetimi teper diye bir şey düşünmek, mantık dışı, din dışı saçma bir fikirden başka bir şey olmasa gerek.[736]


119- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yanınıza uğrayan kabile reislerini iyi karşılayınız.”[737]

120- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Allah bir ev halkının iyi olmasını dilediği zaman, aralarına, birleşme ve yumuşak davranma anlayışını bahşeder.”[738]

121- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bir işte başarı yolu elde edinceye kadar acele etmeyiniz.”[739]

122- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Devlet adamı (millete karşı) veya hakim (davalıya karşı) öfkelendiği zaman, şeytan musallat olup onu adaletsizliğe sürükler.”[740]

123- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Karşılaştıklarında (güleryüzle) tokalaşıp Allah'a hamdu sena ettikten sonra, birbirleri için Allah'dan mağfiret dileyen iki müslümanın daha önce işledikleri küçük günahları affolunur.”[741]

124- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Karşılaştıklarında selâm veren müslümandan Allah'ın nezdinde en sevgili olan, arkadaşına güleryüzle daha fazla yakınlık gösterendir. Bu sevgi içinde toka'laşırlarsa, Hz. Allah kendilerine 100 rahmetini indirir ki, bu yüz rahmetden doksanı ilk selâm verip sevgi gösteren için, onu ise karşılığını veren içindir.”[742]

125- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Su-i zanda bulunduğunuz zaman, o zanın gerektirdiğini yapmayınız. (Bir kimsenin elindeki malını) kıskandığınız zaman, kıskançlığın gereği olan zuimü yapmayınız. (Başlamak istediğiniz hayırlı bir işin hakkında) bu iş uğursuzluk getirir diye kalbinizde bir düşünce doğarsa, ona kapılmayıp işin sonunu getirmeye çalışıp Allah'a tevekkül ediniz. Müşteriye) malmızı ölçüp tarttığınızda, ağır olarak ölçüp tartınız.”[743]

126- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sende dört huy olduğu zaman, elde edemediğin dünya serveti için üzülme.

a) Doğru konuşmak.

b) Emanete ihanet etmemek.

c) İyi ahlâklı olmak.

d) Namus ve iffet sahibi olmak.”[744]

127- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Dört çeşit huyun bulunduğu bir kimse öz münafık sayılır. Bu dört ahlâktan birisi kendisinde bulunduğu müddetçe, ktşi o nisbette münafık sayılır.”

a) Konuştuğu zaman yalan söylemek.

b) Verdiği söze muhalefet etmek (sözünü yerme getirmemek),

c) Anlaştığı kimselere hile yapmak.

d) Açtığı davasında yalan konuşmak.”[745]


Münafıkların müsiümanları tuzağa düşürmek için, münafık olduklarını gizleyen dört çeşit karakterleri vardır:

a) Hiç bir zaman doğru konuşmamak. Bu, bütün işledikleri kötülük ve münafıkların ana temelidir.

b) Verdikleri sözleri yerine getirmemek. Münafıklar bununla, müsiümanları n arasına lâyık oldukları sevgi ve saygıyı ortadan kaldırıp yerine gizli gizli düşmanlıkları gerçekleştirip yerleştirmek.

c) Yaptıkları anlaşmaları bozup müminleri tuzağa düşürmek için, her türlü hileye başvurmak.

d) Açtıkları her davada yalan söylemek, haklıyı haksız, haksızı da haklı çıkarıp din, kanun ve namusu bir yana atarak bilmemezlikten gelmek[746]


128- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kişinin yükselişi ve şerefi dinine, insanlığı olgun aklına fazilet ve üstünlüğü ise iyi ahlâkına bağlıdır.”[747]

129- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Allah'ın sevmesi, kızdırıldığı halde öfkesine hakimi kişiler için vacibdir. (Yani, kızdırılmasına rağmen öfkesini yenip sabır gösterenler, Allah'ın sevgisini kazanmayı hak etmişlerdir.)”[748]

130- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ey Ayşe! Mahremin olan misafirinle beraber ye. Çünkü o yalnız olarak sofrada yemek yemekten utanır.”[749]

131- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“En üstün olanınızdan haber vereyim mi işte o, kızdığı zaman, öfkesini en çabuk yenenizdir.”[750]

132- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sonradan özür dilenecek her çeşit kötü hareket ve davranışlardan sakınınız.”[751]

133- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kulağa hoş gelmeyen sözlerden sakınınız.”[752]

134- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Aşırı cimrilikten kaçınınız. Çünkü sizden evvelki milletin yok olmasına sebeb aşırı cimrilikleri olmuştur. Aşırı cimrilik, cimrilik hareketlerini, akrabalık bağlarını koparmayı ve yalan söylemeyi emir ettiğinden, millet de cimriliğe, akrabalık bağlarını koparmaya ve yalan söylemeye başlarlar. (Ki, buda onların sonu olur.)[753]

135- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Milletin servetine karşı olan) kıskançlıktan kaçınınız. Çünkü ateşin odunu yakıp kül ettiği gibi, kıskançlık da iyilikleri yok eder.”[754]

136- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Açılıp saçılmaktan kaçınınız. Çünkü sizinle birlikte öylesine rahmet melekleri vardır ki, sizden hiç bir zaman ayrılmazlar. Ancak, abdest bozulduğu veya erkeğin hanımıyla cinsi temasta bulunduğu vakitte sizden ayrılırlar. Öyleyse onları sayıp haya ediniz.”[755]


Erkeğin veya kadının yalnızken bile açılıp saçılmaları dinen yasak edilmiştir. Çünkü hem Allah'a karşı saygısızlık, hem de kendileriyle birlikte bulunan meleklere karşı saygısızlıktır. Zira melekler, açılıp saçılmış olan bir kimseyi gördükleri vakit lanet ederler. Açılıp saçılmaya alışan bir kadının kocasının da bu duruma rıza göstermesi, dinsizliktir. Hele yabancı erkeklerin karşısında yarı soyunuk bir halde oturan bir kadının mahrem yerleri göründüğü halde kocasının buna ses çıkarmaması, hem kadın, hem de erkek için ahlâksızlık ve dinsizlikten başka bir şey değildir. Çünkü eşini kıskanmayan tek canlı domuzdur. Domuzdan başka tüm canlılar eşlerini kıskanıp müdafaasını yaparlar.[756]


137- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şehevi isteklerinize' boyun eğmekten kaçınınız. Çünkü şehevi arzular, sahibini sağır ve kör eder.”[757]

138- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kötü arabuluculuktan kaçınınız. Çünkü kötü arabuluculuk bu konuda (elde edeceğiniz sevabı kökten) kazdırıp yok eder."[758]

139- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Emanete sadakat göstermek bol rızık, ihanet ise fakirlik getirir.”[759]

140- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Siz, insanları çeşitli madenler gibi görürsünüz. İslâmiyeti kabul etmeden evvel insanların en iyisi olan, islâmiyeti kabul ettikten sonradan da insanların en iyisidir. İslâmiyeti kabul etmeden önce, islâmiyetten en çok nefret eden kimseleri, islâmiyeti kabul ettikten sonra insanların en iyisi olduğunu göreceksiniz. Kıyamet günü insanların en kötüsü, birine başka diğerine başka bir yüzle gelen ikiyüzlü kimselerdir.”[760]


İnsanlar değer bakımından altın, gümüş, demir, tunç ve bakır igibi farkıdırlar. Fakat cahiliyet devrindeki iyi kimseler, islâmiyetle şereflendikten sonra da îslâmca en iyi kimseler olmuştur. İslâmiyete karşı in-.sanların en faydalısı, kabul etmeden evvel İslama en çok düşmanlık besleyenlerdir. Örneğin: Hz. Ömer, Halit bin Velid gibi.

İki yüzlü bir kimse, en kötü bir madene benzer ki, birine bir yüzle, diğerine başka bîr yüzle giderek iki kişinin arasını bozar.[761]


141- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kişinin şerefi mal ile keremliği ise takva ile olur.”[762]

142- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Müslümanların (başkalarıyla) anlaşması bir sayılır. Öyleyse, müslümanlardan birisi kâfirlere anlaşma ve emin olunacak bir imza verdiği takdirde onu bozmayınız. Kıyamet günü, her zalim için, eline kendisini tanıtacak bir bayrak verilir.”[763]

143- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Temiz, faydalı İyi bir arkadaş, misk satan kimseye, kötü arkadaş da körük sallayan bir demirciye benzer. Misk satan kimseden sana zarar gelmez, bilâkis ondan misk satın almak veya koklamak gibilerle yararlanabilirsin. Demirciye gelince, elbiseni yakmak veya kötü bir koku alılmak gibi ancak zarar alırsın.”[764]

144- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ruhlar toplu halde bulunurlar. Sıfat ve ahlâkları birbirine uyan ruhlar, bir araya gelip tanışabilirler. Tanışıp anlaşamayan ruhlar ise, her zaman ihtilâfa düşüp bir araya gelemezler.”[765]


Ruhlar kendi alemlerinde bir arada yaşarlar. Sıfat, ahlâk ve anlayış karakterleri birbirine benzeyen ruhların bir araya gelerek tanışıp anlaşmaları mümkündür. Fakat sıfat, ahlâk ve anlayış karakterleri birbirine uymayan ruhlar, birbirleriyle asla anlaşamazlar. Kendi aleminde böyle olan ruhlar, dünya alemine gelip insan kalıbına girdikten sonra aym davranış ve hareketleri gösterirler. Yani Ervah aleminde anlaşanlar, insanlar aleminde de anlaşırlar. Ervah aleminde anlaşamayanlar, insanlar aleminde de anlaşamazlar.[766]


145- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kötü zandan kaçınınız. Çünkü kötü zanlar, söz taşıyan olayların en yalanıdır. Din kardeşlerinizin gizli işlerini araştırmayınız ve kulaklarınızla da takip etmeyiniz. Birbirinizle dalaşmayınız, kıskançlık göstermeyiniz, kin yapmayınız ve birbirlerinize karşı sırt çevirmeymiz- Birbirinizle kardeş olup Allah'ın temiz, doğru kullan olunuz. Bir din kardeşinin istemekte olduğu kızı nikahlayıp almadıkça, başka bir erkek onu istemeye kalkışmasın.”[767]

146- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Öylesine üç şey vardır ki, buniafm yapılması her müslüman için, yapılması nakdin”

a) Hastayı ziyaret etmek.

b) Cenaze işlerinde bulunmak.

c) Hapşıran bir kimsenin hemen akabinde “ehamdülillah” demesine karşıhk “Yerhamukellah” (Allah sana rahmet eylesm” diyerek karşılık vermek.”[768]

147- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kölelerine (hizmetçilerine, işçilerine ve çoluk çocuklarına) karşı iyidavranmak, uğur getirir. Kötü ahlâklı, olmak uğursuzluk, kadına itaat etmek ise nedamettir. Sadaka ise, kaza ve belâları def eder.”[769]

148- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Öylesine üç çeşit huy vardır ki, bu huylara sahip olmayan kimseden köpek bile daha faydalıdır:

a) Ver'a: Allah korkusu ki, kişiyi Allah'ın haram kıldığı şeylerden korur.

b) Hilîm: Sabırlı ve yumuşak huylu olmak. Bu, sahibini cahilin hakaretinden kurtarır.

c) Hüsnü Hûlk: Güzel ahlâk. Buna sahip olan kişi, insanlar arasında ancak bununla yaşayabilir.”[770]


Konu: Alış-Veriş (Ticaret)


1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Faiz yiyen, yediren, yazacılığını yapan -saydığımız kimseler, eğer faiz olduğunu biliyorlarsa- döven, dövdüren, zekâtını vermeyen ve hicretten sonra dininden dönenler, Hz. Muhammed'in dilinden lanet olunmuşlardır”[771]

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Allah'ın nezdinde en sevimsiz insan, açtığı davada giden (anlaşmaya yanaşmayan) dır.”[772]


a) Murtet: Hak dinini kabul ettikten sonra dönen,

E'rabi: Bedevi.

b) Eleddu: Şiddetli.”[773]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Herhangi bir şeyi başkasına bağışlayan bir kimse, bunun karşılığını almadıkça bağışından dönebilir.”[774]


Hadisde geçen kelimeler:

1) Akilû: Faiz yiyen.

Mukilû: Yediren.

Vasime: Döven.

Mevşume: Dövdüren.

Lavî: Sadaka vermeyen.[775]


4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yiyecek maddelerinde (Mekke ve Mekke'nin dışında) karaborsacılık yapmak, doğru yoldan çıkmaktır (ki, bu da haramdır.)”[776]

5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Allah, satarken, borcunu verirken, alacağını alırken kolaylık gösteren kimseleri, cennete koyacağına dair hüküm vermiştir.”[777]

6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Biriniz, veresiye olarak para verdiğmiz bir din kardeşinizin, hediye sermek ve bineğine binmek gibi tekliflerini kabul etmesin. (Çünkü bunu kabul etmek, manevi bir faizdir.) Fakat hediye daha evvel adet halinde ise, alabilir.”[778]

7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Siz, iğnet usulüyle alış-veriş yaptığınız, Allah yolunda cihadı bırakıp yalnız ziraat (ve benzeri şeylerle) uğraştığınız zaman, Hz. Allah size (düşmanlarınız tarafından) zilleti musallat eder. Siz, bu kötü durumunuzdan dinin emirlerine dönüp sarılmadıkça, Hz. Allah bu zilleti üzerinizden kaldırıp atmaz.”[779]


İğnet: Örneğin; 80 bin liraya ihtiyacı olan Ali, Veli'nin yanına giderek bu parayı kendisinden ödünç olarak ister. Veli ise, vereceği 80 bin lira para için 20 bin lira faiz ister. Fakat Veli haram olan bu paranın vebalinden kurtulmak için, seksen bin lira değerindeki evini veresiye olarak yüz bin liraya Ali'ye satar. Aradan bir müddet geçtikten sonra evi Ali'den seksen bin liraya tekrar alır ve bu parayı Ali'ye verir. Aralarında tayin ettikleri beş aylık bir bir zamandan sonra seksen bin lirayı yirmi bin lira ile alır. İşte buna, faizi helâllaştırmak için, iğnet hilesi denir. Bu da doğru değildir.[780]


8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz, yaratan, rızık daraltıp yaydıran, tüm canlıların rızkını veren, her mala belirli bir fiat koyduran Hz- Allah'dır.”

Ben ise, kan veya mal için, hiçbirinize zulüm yapmadan Allah'ın rahmetine kavuşmak isterim.”[781]

9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz Hz. Allah, satarken, alırken, borcunu öderken kolaylık göstererek iyi muamele yapanı sever.”[782]


Açıklama:

Sevgili peygamberimizin zamanında birçok malların fiyatlarının durmadan yükselişi karşısında çaresiz kalan halk, peygamberimiz (s.a.s.)'e gelerek şöyle dediler:

“Ya Resulûllah fiyatı durmadan yükselen bu mallara belirli bir fiyat koyunuz.” Bunun üzerine peygamberimiz “bunu yaparsam mal sahiplerine zulüm etmiş olurum” şeklindeki düşüncelerini hadisde buyurdular. Bu hadisden ilham alan Hanefi, Şafiî, Hanbeli mezheplerinin imamları hiç bir kimse tarafından malların fiyatlarını tayin etmek caiz değiidir düşüncesini ortaya koydular. Fakat Maliki mezhebinin imamı, ihtiyaç anında devlet tarafmdan belit bir fiyatın konulması caizdir görüşünü savunmuşlardır.[783]


10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphe yok ki, Hz. Allah (ortaklık konusunda) şöyle buyuruyorlar:

“Ortaklık yapan iki kimseden biri diğerine ihanet etmediği müddetçe, üçüncü ortaklan ben olurum. (Yani fayzu bereketim o iki kimsenin açtığı şirketten eksik olmaz.) Fakat birbirlerine ihanet ettikleri zaman, aralarından çıkarım.”[784]

11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Borcunu ödeyinceye kadar, alacaklı borçluya karşı her zamanhak sahibidir”[785]


Açıklama:

Adamın biri, Hz. Muhammed (s.a.s)'in yanına gelerek alacağını isterken hakaret ima eden bazı cümleler sarfetmiştir. Bu durumu gören sahabiler o kimseyi hırpalamak istemişlerse de, Hz. Muhammed:

“Ey sahabilerim durun. Çünkü alacaklı her zaman hak sahibidir” diyerek müdahale etmiştir.”[786]


12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Pazarcılardan vergi alan zorbaların gidecekleri yer, cehennemdir."[787]

13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Mallarınızın (kıtlığından) fiyatların yükselmesi veya (bollaşmasından) fiyatların düşmesi Allah'a aittir.

Muhakkak ben, mal ve kan konusunda hiç birinize zulüm yapıp hakkınızı benden istemeden Allah'ın rahmetine kavuşmak isterim.”[788]

14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Alıcı ve satıcının satış yerinde hazır, bulundurdukları hayvanları bikirlerine tesikn etmek şartıyla bir hayvanı iki hayvanla değiştirip satmalarmda bir sakınca yoktur.”[789]


Elkamhu: Buğday.

Eşşairu: Arpa.

Meksin: Vergi.


15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Alıcı ile satıcının) satış yerinde birbirlerine teslim etmeleri şartıyla az olan buğdayı daha fazla olan arpa ile değiştirmelerinde bir sakınca yoktur.”[790]

16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yanına bir emanet bırakılan kişinin (bir kusur işlemeden emaneti çaldırması) kendisi içki tazminat ödeme zorunluğu yoktur.”[791]

17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Karaborsacılık kötü insanlara mahsustur.”[792]

18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Pazarcılardan vergi alan zorbalar cennete giremeyecektir.”[793]

19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Borcunu ödemeyen borçlunun daha evvel alacaklıyla bıraktığı rehinesi alacaklının malı olamaz.”[794]

20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Her müslümanın (Yapmak istediği işlerde koştuğu meşru olan) şartları yerine getirmesi gereklidir.”[795]

21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Ödemeye gücü yettiği halde) borcunu ödeme zamanı ertelemek, zulmün bir çeşididir.”[796]


Elma'ku: Uzatmak.

Hûkre: Karaborsacılık.[797]


22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Müminin (ölümünden sonra) ruhu borcunu ödeyinceyekadar semada muallâk (cennete girmeyi hak etse bile, ödeyemediği borcu için, ruhu semada bağlı) kalır.”[798]

23- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz (s.a.s) karaborsacılığı, satıcı şehre girmeden müşterinin (ucuz almak gayesiyle satıcının önüne çıkıp) karşılaşmasını, güneş çıkmadan alış-veriş yapmasını, damızlık hayvanların kesilmesini yasaklamıştır.”[799]


Essevmu: Satmak.

Kınen: Damızlık.

Ganen: Koyun.[800]


24- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Herhangi bir şeyi başkasına bağışlayan bir kimsenin, bunun karşılığını almadıkça, bağışından dönüp onu almak konusunda daha haklıdır.”[801]

25- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İhtilâm çağına gelen çocuk, yetim değildir. Sabahtan akşama kadar konuşmaksızın sükût etmek ibadet değildir.”[802]

26- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Alış-verişde çok yemin etmekten kaçınınız. Çünkü o, malın satışını çoğaltır, fakat bereketini kökten kazdırtır.”[803]

27- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kıyamet günü davacı olacağım üç kısım insan vardır. Oysa ben, davacı bulunduğum bir kimseyi haksız çıkarabilirim.

a) Benim adıma söz verip sonradan anlaşmayı bozarak ihanet edenler.

b) Özgür insanları köle olarak satıp karşılığında aldığı parayı yiyenler.

c) Tutup çalıştırdığı işçinin hakkını vermeyen kimselerdir.”[804]

28- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Çalınmış mal olduğunu bildiği halde alan bir kimse, çalan kimsenin hırsızlık vebalinde ortaktır.”[805]

29- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhabere alış verişini terk etmeyen bir kimse, Allah ve Resûlüne karşı muhabereye hazırlansın.”[806]


“Muhabere; tohumu çalışana ait olmak şartıyla gelecek mahsulün bir kısmı karşılığında tarlayı i çareye vermek anlamına gelir. Böyle bir icare alış verişi dinimizce haramdır.[807]


30- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kim, köle olan (anne, baba ve kardeşlerinden) birisini satın olarak alırsa, aldığı o kimse hürdür.”[808]

31- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Efendisinden gebe kalarak doğum yapan bir cariye, efendisinin ölümüyle birlikte hür olur. (Efendisinin sağlığında veya ölümünde asla satılamaz.)”[809]

32- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Müşteriyi aldatmak maksadıyla müşteri şeklinde görünüp) fiat artışı yapan bir kimse, faiz yiyen kimse gibi, Allah'ın lanetini hak etmiş olur.”[810]

33- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Muhammed gelecek şu alış-veriş şekillerini yasaklamıştır:

a) Muhakele: Başaklarda bulunan buğdayı, başaklarından arındırılmış buğdayla değiştirip satmak. Yasaklanmasının sebebi, aldanma ihtimalinin olmasındandır.

b) Muhazere: Tarla vebahçelerde ağaçların tepesindeki oigunlaş-marmş meyveleri satmak. Yasaklanmasının sebebi ise, hasad zamanı gelinceye kadar herhangi bir tehlikeyle karşılanması ve müşterinin zarara uğraması.

c) Mûlamese: Sonradan pişman olmamak şartryla eşyalardan ilk gördüğünü veya ellediğini 20 lira ile sana satmış olayım yasaklanmasının sebebi, müşterinin aldanma ihtimalinin olmasıdır.

ç) Münabeze: Eşyalara atılan halkaların isabet ettiği şeyin satılmış olarak kabullenmesi. Yasaklanmasına neden, pazarlık halinde satılacak malın meçhul olmasıdır.

d) Müzabene: Hurma veya üzüm gibi kuru olan meyveleri aynı meyvelerin yaşı ile değiştirmek. Yasaklanmasının nedeni, aralarında şart olan eşitliğin bulunmamasındandır.”[811]

34- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz macriyi; hayvanın karnındaki yavruyu veya annesi ile birlikte yavruyu ayrı ayrı fiat ölçerek satılmasını yasaklamıştır. Yasaklanmasının nedeni, birinci maddede satılanın, ikinci maddede ise ikisinden birinin meçhul olmasıdır.”[812]

35- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz muhabereyi; tohumu çalışana ait olmak şartıyla meydana gelecek mahsulün bir kısmı karşılığında tarlanın icare edilmesini yasaklamıştır.”[813]

36- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz ücretini belirtmeden işçiyi çalıştırmayı yasaklamıştır.”[814]

37- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz, olgunlaşmamış meyvenin ve hurma ağacının tepesindeki belirginleşmemiş hurmaların satılmasını yasaklamıştır.”[815]

38- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgilipeygamberimiz, erkek hayvan tohumlarının satılmasın ve gelecek mahsulün bir kısmı karşılığında kenarındaki su ile birlikte tarlanın icare edilmesini yasaklamıştır.”[816]

39- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz sonradan getirip teslim etmek şartıyla, hayvanların birbirleriyle değiştirilip satılmasını yasaklamıştır.”[817]

40- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Çocuğun (ortak olduğu tarlada diğer ortağın hissesini başkasına satmasından mütevellid olan) şüf'e de bulûğa erinceye kadar hakkı vardır. Çocuk bulûğa erdiğinde, isterse hakkını ister, isterse hakkından vazgeçer.”[818]

41- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Herhangi bir malını başkasına hibe ettikten sonra ondan vazgeçerek tekrar malına sahip çıkan bir kimsenin meselesi, karnı doyduktan sonra kusan ve bu kustuğunu yiyen bir köpeğin durumuna benzer.”[819]

42- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz Musa peygamber, namus ve şerefini korumak, helâl lokma yemek için nefsini icareye (başkalarına on sene işçilik yaparak çalışmaya) vermiştir.”[820]

43- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Alış-veriş ancak alıcı i!e satıcının rizisı halinde olabilir.”[821]


Hadisin sebebi:

Kıtlık zamanında yahudilerden bir tüccar buğday ile i arpayı Medine-i Münevverede satmak için getirir. Fakat, yüksek fiat istemesi karşısında çaresiz kalan halk, peygamberimize gelerek belli bir fiatin konulmasını rica etmişlerdir. Bunun üzerine peygamberimiz:

“Ben böyle bir şey yapmam. Çünkü alış-veriş, ancak satıcı ile alıcının rızaları ile olabilir” karşılığını hadisde buyurmuşlardır.[822]


44- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Faiz, ancak veresiyeden dolayı olabilir."[823]

45- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Allah sizden evvel kimselerden bazılarını, satarken, alırken, borcunu verirken, alırken kolaylık ve iyilik göstergelerine karşılık affetmistir.”[824]

46- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Geçmiş ümmetlerden veresiye olarak mal satımı yapan bir kimse vardı. Vadesi gelen kimselere muhasebecisini gönderirken ona:

“Fakir olan borçlulara gittiğin zaman veremeyen durumda olanlar için mühlet verip onları sıkıştırmaya kalkışma. Hiç veremeyenlerden ise vazgeç ki, Hz. Allah da günahlarımızdan dolayı bizi tazip etmekten vazgeçsin” dedi.[825]


Borcunu veremeyen bir fakire bir, bağışlamak ise iki sadakadır.

a) Fakire yardımda bulunmak,

b) Fakiri sıkıntısından kurtarmak.[826]


47- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Allah'ın kitabına (emirlerine) uymayan alış-verişlerde koşulan şartlar batıldır. Bu şartlar istenildiği kadar çok olsa daha aynı hükmü taşır”[827]

48- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“And olsun ki, ben ancak Kureyş, Ensari-Sâkafi ve Devsî gibi temiz soylu kimselerden hediye kabul etmeye niyet eyledim.”[828]


“Kötü soylu insanlardan hediye kabul etmek doğru değildir. Çünkü hediye kabul ettikten sonra kişi, bir sürü dedikodu ve başa kakmak gibi durumlarla karşılaşır ki, bu da insan için çok zordur. Fakat kişi hediye kabul etmek isterse, o vakit hediyeyi temiz soylu, iyi ahlâk sahibi kimselerden kabul etsin.[829]


49- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Akrabalara iyilik yapmak fazilet, fakat akrabalardan aldıklarının karşılığını vermek fazilet değildir. Akrabalara iyilik etmek, onlara ancak karşılıksız yardım etmekle olur.”[830]


“Akrabaların arasındaki akrabalık Allah'ın bir nimetidir. O nimeti ayaklar altına almak yanında akrabalarla ilişkiyi kesmek, Allah'ın bahşettiği nimete karşı en büyük nankörlüktür. İslâmda din kardeşliği ne kadar değerli ilâhi bir faziletse, akrabalık da öylesine ilâhi bir fazilettir. Ancak dinine zarar veren akrabalarla ilgi kesilebilir. Çünkü dinin himayesi, akrabalığın hamiyesinden daha üstündür. Bunun içindir ki, dine zarar veren akrabalardan kaçınmak en doğru bir hareket olacaktır.[831]


51- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Malını faizden çoğaltan bir kimsenin çoğalttığı malının akibeti azalmaktır. (Böyle bir mal, maddi bakımdan azalmaya mahkûm olduğu gibi, sahibini de Allah'a karşı getirip, Allah'ın rahmetinden uzaklaştırmanın yanında cehennemi boylamasına da sebeb olur.)[832]

52- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bir müslüman, malı hakkında vasiyet etmek istediği takdirde, iki gecede bir yatağına uzandığı vakit, vasiyetnamesini başucunda bulundurması gerekir.”[833]

53- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bir zenginin, borcunu vermeyerek ertelemesi zulümdür. Biriniz, (fakir olan) borçlusu tarafından zengin bir kimseye havale edildiği zaman, bunu kabul edip alacağını zenginden taleb etmeye başlasın."[834]


“Böyle bir alış-verişe havale denilir. Havale konusunda düşünülmesi gereken şu dört husus vardır;

a. Muhil: Kendisinden alacaklı olan kişiyi, alacaklı bulunduğu bir başka kimseye havale eden.

b. Muhal: Havale edilen ikinci kişi.

c. Muhai-u Aleyhi: Borçlu tarafından, kendisinden alacaklı olan bir kimsenin alacaklısına havale edildiği üçüncü kişi.

d. Muhai-u bihi: Havale edilen para.[835]


54- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Satılmış bir köleyi kabul veya red etme müddeti üç gündür.”[836]

55- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Alış-veriş'in geçerli olabilmesi için alıcı ve satıcının) ancak rızaları ile olabilir”[837]

56- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hainliğin en büyüğü, vali (gibi devlet adamları)'nın halk arasında alış-veriş yapmasıdır. (Çünkü devlet adamı, idaresi altında bulunan devlet malını satar. Ya da yetkisini kullanarak aiış-veriş konusunda başkalarını aldatır. Oysa bunların her ikisi de haramdır.)”[838]

57- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yığın halinde bulunan hububattan buğday, arpa gibi bir malı satın alan kimsenin onu ölçüp başka bir yere nakletmeden satmaması gerekir.”[839]

58- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sahipsiz bir yerin etrafını duvarla çeviren bir kimse, onu kendisine mal etmiş olur.”[840]

59- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Müslümanlara karşı yiyecek ve içeceklerde karaborsacılık yapan bir kimseyi, Hz. Allah, cüzzam hastalığı veya iflâsa sürüklemekle cezalandırsın.”[841]

60- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kim, sahipsiz ve elverişsiz bir yeri, bitek (elverişli) bir hale getirirse, o yer kendisinin olur. Ancak, başkasına ait olan yeri, ağaç dikmekle elde etmeye çalışarak zulüm eden bir kimse, o yer hususunda hiç bir hak taleb edemez.”[842]

61- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kim, sahipsiz ve ölü bir yeri (ekin ekerek, ağaçlar dikerek bitek bir hale getirip ihya ederse, büyük bir sevap kazanır. Aynı zamanda, o yerin ekin ve meyvelerinden canlı varlıkların yediklerine karşılık da kendisine sadaka olarak sevap verilir.”[843]

62- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Milletin malını sahibine vermek niyetiyle (zalim yangından ve sel gibi felâketlerden) kurtaran kimseye, Hz. Allah yardım etsin.”

(O malı, bu niyetle değilde, bilâkis) kendisine mal ya da niyetiyle kurtarırsa, Allah da o kimseyi yok etsin.”[844]

63- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Müslümanların (amme menfaatine tahsis edilmiş) yolu (gibi herhangi bir malıj'na tecavüz eden kimse, kıyamet günü, o yerin yedinci tabakasına varıncaya kadar topraklarını omuzlayarak mahşere gelecektir.”[845]

64- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sonradan almak amacıyla parasını veren (selef akdini yapmak isteyen) kimse, ölçekle veya tartıca malûm, müddeti belli bir şey için versin.”[846]


Selef: Selemin aynasıdır. Bu iki kelimede, meselâ; alıcının iki ay sonra gibi belli bir zaman parasını peşin vererek kararlaştırdığı bir akdin isimleridir.[847]


65- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kim (fasulye gibi) bir mal üzerine kararlaştırdığı sedef akdini malı alma zamanı gelince (nohut gibi) başka bir malın akdine çeviremez.”[848]

66- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Ey şehir sakinleri! Dışardan mal getiren) satıcıları rahat bırakın. (Satıcılar şehre inip mallarının değerini öğrenmeden onları aldatmaya kalkışmayınız) ki, alıcı ile satıcı birbirinden faydalansınlar. Fakat içinizden biri (dışardan getirilen malın değerini öğrenmek gayesiyle) din kardeşinden bilgi talebinde bulunabilir.”[849]

67- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Satıcıyı kendi haline bırakın. (Satmak istediği malına fiyat koymayın.) Çünkü hak sahibi söz sahibidir.”[850]

68- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Aynı cinsten) olan altınlar birbirleriyle değiştirilebilir. Fakat biri diğerinden (tartı bakımından) fazla olmaması gerekir. Gümüş (ve diğer) pereler birbiriyle değiştirilebilir. Fakat birbirlerine eşit olmaları gerekir.”[851]

69- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Altın altınla, gümüş gümüşle, buğday buğdayla, arpa arpayla, tuz tuzla değiştirilip satılabilir. Fakat birinin diğerinden (ne sayı, ne de ölçek bakımından) fazla olmaması gerekir.”[852]


Hadisde geçen kelimeler:

Dinar: Altın

Dirhem: Gümüş

Sa': Miktar, belli bir ölçek

Hintâ: Buğday.[853]


70- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Vermeğe kadir olduğu halde)borcunu vermeyen bir kimse, (öldükten sonra) kabrinde hapis edilerek yalnızlıktan Allah'a şikâyette bulunur.”[854]

71- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Gücü yettiği halde) borcunu ödemeyen bir kimse, kabrinde bağlı kalır. (Hak ettiği saadete kavuşamaz ve yalnızlıktan da kurtulamaz). Ancak borcunun ödenmesi onu kurtarır.”[855]


Mağlulun: Bağlı kalmak[856]


72- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kişi (emanetle, zorla veya hırsızlıkla) el koyduğu bir malı sahibine iade etmek zorundadır. (Vermeyip yanında telef olduğu takdirde tazminatını ödemesi yani değerini vermesi gerekir.)”[857]

73- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“(Tartı ile) aralarında bir fazlalık oknamak şartıyla altın altınla, gümüş gümüşle değiştirilebilir. Altına muhtaç olan kişi gümüşünü altınla, gümüşe muhtaç olan kişi de altınını gümüşle değiştirebilir veya bozabilir. (Çünkü cinsleri bir olmadığından aralarında bir fazlalık olabilir. Bunun için her ikisinin de açıkta olması ve aynı anda birbirlerine teslim etmeleri gerekir.”[858]

74- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Eşit ve hazır bulundurup teslim etmek şartıyla altın altınla, gümüş gümüşle, arpa arpayla, hurma hurmayla, tuz tuzla değiştirilebilir. Bu saydığımız çeşitleri kendi cinsinden başka ayrı cinslerle değiştirmek istediğinizde, hazır bulundurup teslim etmek şartıyla satabilirsiniz.”[859]


Hadislerde geçen bazı kelimeler:

Fızze: Gümüş

Birre: Buğday

Şe'ır: Arpa

Temir: Hurma

Mılh: Tuz[860]


75- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Allah, kolaylık göstererek malını satan, alan, borcunu ödeyen veya alacağını alan kişiden razı olsun.”[861]


Semhen: Kolaylık gösteren

Keza: Borcunu ödemek

İkteza: Alacağını almak[862]


76- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Bana sattığın malın bedelini) ağırca tart ve al.”[863]


Hadisin sebebi: Sevgili peygamberimiz pazarda satın aldığı bir gömleğin bedelini tartıyla verirken kendisine satan kişiye hadisdeki gibi buyurmuştur.[864]


77- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz ihtiyaçtan fazla kalan suyun para ile satılmasını yasak kılmıştır.”[865]

78- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz veresiye olarak altınla gümüşün birbiriyle değiştirilmesini yasak kılmıştır.”[866]

79- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz bir kaç sene ardarda ağaçtaki hurmaları bir akidde satrlmasmı yasak kılmıştır, (Çünkü tou senelerden birinde meyve vermemiş olabilir.)”[867]

80- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz ölçüsü bilinmeyen yığınak halindeki hurmanın satılmasını yasak kılmıştır.”[868]


Subret: Ölçüsü belli olmayan, yığmak

Keyil: Ölçek.[869]


81- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz (deve gibi) gebe olan bir hayvanın yavrusunun yavrusu (ve aynı zamanda yavrusu) nunda satılmasını haram kılmıştır.”[870]


Hadisde geçen bazı kelimeler:

Habelilhabeleti: Yavrunun yavrusu veya gebe olan hayvanın yavrusu.

Kali'i: Alacak.[871]


82- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz bir kişinin alacağı başka bir kişinin alacağı ile satılmasını haram kırmıştır. (Çünkü herhangi birisinin almaması mümkündür.)[872]

83- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz yaş hurmanın kuru hurma ile satılmasını haram kılmıştır. (Çünkü yaş olan hurma kuruduktan sonra azalabilir.)”[873]

84- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Sevgili peygamberimiz azat edilmesi içki antlaşması yapılmış bir kölenin satilmasmı veya hibe edilmesini yasak etmiştir.”[874]

85- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz belli bir yerden atılan taşın vardığı yere kadar olan arsanın ve elde edilmesi mümkün olmayan (kayıp mal gibi) bir şeyin satılmasını yasak etmiştir. (Çünkü alıcı veya satıcıdan biri aklanabilir.)”[875]


Hadiste geçen kelimeler:

Beyül Hasat-ı: Bu şeriat elinde bir kaç mana ifade eden bir cümledir:

a) Atılan taşın ulaştığı yere kadar olan kısmı sana sattım.

b) Atılan taşın düştüğü yere kadar olan bu arsayı veya tarlayı sana satım. Bunlar haramdır. Çünkü ya satıcı veya alıcı almış olur.[876]


86- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz olgunlaşmamış hurmanın, başakları cılız (kuvvetlenmemiş) ekinin satılmasını yasak kılmıştır. Çünkü ham hurma ile başaktaki yetişmemiş buğday herhangi semavi bir afetle yok olabilir. Bundan dolayı müşteri aldanabilir.”[877]

87- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz yaş hurmanın kuru hurmayla, yaş üzümün kuru üzümle, başaklardan arındırılmamış buğdayın buğday tanesi ili değiştirilip satılmasını yasak kılmıştır.”[878]

88- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz mecbur kalmış bir kimsenin malının değerinden aşağı olarak alınmasını ve de meçhul bir şeyin satılmasını yasak kılmıştır. (Çünkü birinci şıkta satıcının, ikinci şıkta ise alıcının aldanması vardır.)”[879]


Mecbur kalmış bir kimsenin malını değerinden daha aşağı bir fiatla almak haram olduğu gibi kimsesiz kalmış bir kimsenin elindeki malını zor kullanarak elde etmek de haramdır.[880]


89- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Satılan köpeklerden ve zinadan kazanılan para haramdır. Kan almayı meslek edinmek ise kötü bir şeydir.”[881]

90- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İşte (borçlu olarak ölen) bu kişi (borcunun ödenmesiyle) şimdi rahat ve azabtan kurtuldu.”[882]


Hadisin sebebi: Sevgili peygamberimiz borçlu olarak ölen bir kişinin cenaze namazını ancak Ebu Kutada adındaki bir sahabenin ölen adamın borcunu ödemesi halinde kılmış ve bunun üzerine:

“İşte borçlu olarak ölen bu adam şimdi rahat ve azabtan kurtulmuştur” hadisi şerifi buyurmuştur.[883]


91- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yerin hakiki sahibi ve ysratıcısı Allah'dır. İnsanlar da Allah'ın kuludur. O halde kim sahipsiz bir toprağı (sürmekle) ihye ederse, o toprak onun olur.”[884]

92- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Alış verişin bereketi, pazarlık eden (alıcı ile satıcının) birbirlerinin tutup sıktıkları ellerindedir.”[885]

93- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Alıcı ile satıcı pazarlık yaptıkları yerden ayrılmadan önce muhayyerdir. Alıcı ile satıcı isterlerse kabul, isterlerse red ederler. Bu ikisi satıp aldıkları malın hakkında doğru konuşup ayıplarını gizlemezlerse, alış verişe ilâhi bir bereket girer. Ayıplarını gizleyip yalan söyleyerek birbirlerini aldatırlarsa, yaptıkları alış verişte hayır ve bereket kalkar.”[886]

94- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Alıcı ile satıcınının arasında ihtilâf olduğu zaman alıcı aldıklarını satıcıya, satıcı da aldığını alıcıya iade edebilir.”[887]

95- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Açılan her davada şahit göstermek davacıya ait, yemin etmek ise davalıya düşer. Fakat öldürülen bir kişinin kan bedeli hakkında acıtan dava bunun tam tersidir. (Yani, yemin etmek davacıya, şahit göstermek ise davalıya düşer.)”[888]

96- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Pazarlık edilen yerde, eşit ve birbirlerine teslim etmek şartıyla hurma hurma ile buğday buğday ile arpa arpa ile tuz tuz ile değiştirilerek satılabilir. (Bunların her biri kendi cinsi ile satılması kararlaştırıldıktan sonra) kim arttırır veya arttırma talebinde bulunursa, faiz almış olur. Ancak cinsleri bir olmayanlarda faiz olmaz. Çünkü biri diğerinden fazla olabilir.”[889]

97- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İçkiden, zinadan ve satılan köpeğin bedeli olan her türlü para ve davul çalmak haramdır.”

“Köpeğini sana satan ve sonra gelipte parasını isteyenin eline toprak koy. İçki içmek, kumar oynamak ve insanı sarhoş yapan her madde haramdır.”[890]

98- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz şehirde bulunan tacirlerin dışardan mal satmaya getirenlerin şehre inmeden karşılanıp kendilerinden mal alınmalarını yasaklamıştır.”[891]

99- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz satılan köpeğin, domuzun, zinanın ve erkek atın tohum mayasının parasını haram kılmıştır”[892]

100- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz alıcının satıcıdan borç almak şartıyla ancak istediğini ona (satıcıya) satabileceğine dair yapılan alış-verişi, iki şartlı alışverişin yapılmasını, senin olmayan ve satın alınmış fakat henüz teslim edilmemiş bir malın başkasına satılmasını haram kılmıştır.”


Hadiste iki şartlı alış verişten kastedilen manâ şudur: Malını satmak isteyen satıcının alıcıya “Bu malımı peşin yüz lira, veresiye 150 lira ile sana sattım sattım” şeklinde yaptığı alış-veriş haramdır. Çünkü alıcı peşin verecek param yok, ancak veresiye alabilirim dediğinde faiz olmuş olur.[893]



101- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz zarar verecek küçük bir maim bölünmesini haram kılmıştır.”[894]

102- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz başkasından kan alınmasının meslek edinilmesini yasaklamıştır.”[895]

103- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz hacının -melekede kayıp ettiği malı bulan kimsenin bir yıl içinde sahibini bulmamasına rağmen gene de kendisine mülk edinmesini yasaklamıştır.”[896]

104- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Çocuk babasının kazancıdır. (Öyle ise zarar vermemek şartıyla çocuğun her türlü malından babasının yeyip içmesi helâldir.)”[897]

105- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İslâm dininde, sahipsiz topraktan istediği kadar himayesine geçirmek yetkisi hiç kimseye verilmemiştir. (Ancak amme menfaati için devlet amirlerine verilebilir). (Almak maksadıyla değilde) başkasını aldatmak gayesiyle pazarlığı yapılan bir malı arttırmak haramdır.”[898]

106- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz urban satışını yasak kılmıştır.”[899]


Urban: Alıcının pazarlık edip anlaştığı bir mal için verdiği cüzi bir parayı, malı görüp beğendiği takdirde fiyatından sayması, beğenmediği takdirde ise satıcıya bırakması. Sevgili peygamberimizin böyle bir satışı haram kılmasının sebebi; aldanma ihtimali ve satışında kesinlik kazanmamasındandır.[900]


107- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz diri bir koyunun bir kaç kilo et ile satılmasını haram kılmıştır. (Çünkü diri hayvanın etinin keyfiyeti meçhuldür.)”[901]

108- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz erkek hayvanın tohumunun, hayvanın karnındaki yavrusunun ve yavrusunun yavrusunun satılmasını yasak kılmıştır.”[902]

109- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ancak ölçerek teslim alınan bir mal ikinci bir şahsa satılırken meydana gelen noksanlık veya fazlalık alıcınındır. (Sattığı kişiye ait değildir.)”[903]

110- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz, sağılması terkedtldivinden memeleri şişmiş olan bir hayvanın satılmasını yasak kılmıştır.”[904]

111- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz bir antlaşmayla iki alışveriş yapılmasını yasak kılmıştır.”[905]


Bu hadis yasak olunan iki konuyu kapsar:

a) Meselâ, satıcının şu malını 150 lira ile bana satarsan ben de sana bu malımı şu kadarla satarım gibi yapılan ikili antlaşmalar.

b) Örneğin, bir malın peşin olarak yüz, veresiye olarak da yüz elli lirayla satış anlaşması yapılması. Bu faiz olduğundan haramdır.[906]


112- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Aldanma ihtimali olacağından sudaki balıklarını birbirinize satmayınız”[907]

113- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz diyor ki: Sizden öncekilerden birisi hesaba çekildi, fakat iyi bir sevabına rastlanmadı, Ancak zengin olari bu adam mal sattıktan sonra gönderdiği tahsil memurlarına şöyle emrederdi. “Borcunu vermeyen fakir kimseleri af ediniz.” Bunun üzerine Hz. Allah hesaba çekilen bu kulu hakkında meleklerine şöyle buyurdu: “Biz o zengin tacirden daha büyük bir af etme yetkisine sahibiz. Ondan vazgeçip benim rahmetime bırakınız.”[908]


Konu: Tazminat Ödemek


1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Kişinin telef ettiği) yemek yemekle, kab ise benzeri olan başka bir kabla ödenir.”[909]

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kadına ait (kişinin telef ettiği) yemek başka bir yemekle, kap ise başka bir kapla ödenir.”[910]

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bir hayvanı vurup yaraladıkları için maksatsız olarak açılan kuyuya ve deri maddeleri çıkarmak maksadıyla açılan çukurlara düşüp ölen kimseler için tazminat ödenmesi gerekmez. Cahiliyet devrine ait definelerin çıkarılması için açılan çukurlara düşüp ölenler için ise, tazminat olarak ordan elde edilen definenin beşte biri ödenir.”[911]


Konu: Vasiyet Etmek


1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Ey Sait, sen vasiyet etmek istiyorsan) malının üçte biri yeterli, hatta çok bile. Çünkü mirasçılarını zengin olarak bırakıp gitmen, fakir ve dilenci olarak bırakıp gitmenden daha hayırlıdır. Hatta hanımının ağzına koyduğun lokmaya varıncaya kadar Allah için harcadığın her harcaman için sana mükâfat verilecektir.”[912]


Hadisin sebebi: Sahabilerden Sait ibni Ebi Vakkas ölüm: anımla peygamberimize dedi ki:

“Ye Rasulullah! Ben malımın üçte ikisini sadaka olarak vermek istiyorum. Ne buyurursunuz?”

Bunun üzerine peygamberimiz bunun çok olduğunu söylediklerinde Sait “malımın üçte birini vermek istiyorum. Ne dersiniz?” dedi. Peygamberimiz de bunun yeterli hatta fazla bile olduğunu cevaben verdiler.[913]


2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ben yapılan zulüm ve hakaretler için şahit olamam.”[914]


Hadisin sebebi: Ümmül Numan ölüm döşeğinde yatan babasından malının bir kısmının kendisine verilmesini istedi.

Babası, “Ben bu istediklerin hakkında Peygamberimize sorup onu şahit olarak tutmadıkça bir şey diyemem” dedi. Bu konuyu peygamberimize danıştığında peygamberimiz “başka çocuğun varmı” diye sordu. Peygamberimiz bu çocuğundan başka bir kız çocuğu olduğunu öğrenince, “Ben böyle haksız olan şeylere şahit olamam.” diye cevap verdiler. Bu hadisten dolayı hukukçular mirasda evlâtlar arasında ayrıcalık yapmanın ve malın yalnız bir evlâda tahsis edilmenin haram olduğu konusunda fikir birliğine varmışlardır.[915]



Konu: Rehine Vermek


1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Borçlu olan bir kimse, rehine olarak gösterdiği at, deve gibi binilecek hayvanın) sırtına ancak kendisi bindiği gibi o hayvana yapılan masrafı da kendisi karşılar. Yine rehinenin sütünü kendisi içtiği gibi onun masrafını da kendisi görür. Çünkü rehine olan hayvan m sırtına binmek ve sütünü içmek, hayvanı rehine bırakan borçlunun hakkı olduğu gibi masrafın karşılanması da borçlunun hakkıdır.”[916]

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Rehine olarak bırakılan hayvanın sırtına binildiği gibi sütü de içilir”[917]

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Rehin edilmiş hayvana, nafakasına karşılık binilir. Rehin edilen sütlü hayvanın sütü de içilir.”[918]


Diyetler


1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şibh-i amd'ın diyeti, amd'ın diyeti gibi mugallaza'dır. Şibh-i amd'ın faaili öldürülmez.”[919] Ebû Davut bu hadisi İbn-i Amrbin El-As’ da rivayet etmiştir.


Şibh-i Amd: Katli meşru olmayan bir insanı âlât-i câriha'dan sayılmayan bir şeyle kasden öldürmek ki, bunun adına İslâm hukukunda şibh-î amd, yani yarı kasıt denilmektedir.

Amd; Kasten ve âlât-i câriha'dan biriyle öldürmek. Musallaza: Diyet-i mugaliaza: Hıkka ve cezalardan otuzar ve yüklülerden kırk olmak üzere yüz devedir.[920]


2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kadının diyeti, erkeğin diyetinin üçte birine varıncaya dek onun diyeti kadardır.”[921] En-Nesrî bu hadisi İbn-i Amr bin El-Âss'dan rivayet etmiştir.


Kadının diyeti, erkeğin diyetinin üçte birine kadar eşittir. Ancak üçte birden sonra kadının diyeti, erkeğin diyetinin yarısı kadardır.[922]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bir aşiret'e (mensup kişiler) in diyetleri bütün aşiret hatkının üzerine düşer.”[923] Ahmet ve Müslim bu hadisi bir'den rivayet etmişlerdir.


Bir aşiret içinde yanlışlıkla işlenen cinayetlerin kan bedeli, yanlış cinayeti işleyen tarafından değil, bütün aşiret halkı tarafından ödenmesi gerekir.[924]


4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Zimmîlerin diyeti Müslümanların diyetinin yarısı kadardır.”[925] En-Nesâî bu hadisi İbn-i Ömer'den rivayet etmiştir.

5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kasıtlı işlenen cinayette kısas ve yanlışlıkla işlenen cinayette diyet vardır”[926] Et-Taberânî bu hadisi Amr bin Hizâm'dan rivayet etmiştir.

6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muâhed'in (zimmî veya müttefikin) diyeti, hürrün diyetinin yarısı kadardır.”[927] Ebû Davut bu hadisi İbni Ömer'den rivayet etmiştir.

7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kâfirin diyetinin tutarı, Müslümanın diyetinin yarısı kadardır.”[928] Tirmizî bu hadisi İbn-i Amr bin El-Âss'dan rivayet etmiştir.

8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Zimmînin diyeti, Müslüman diyeti kadardır.”[929]

9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“El ve ayak parmaklarının diyeti eşittir. Her biri için ödenen bedel on devedir.”[930]


Hadisi şerifin özeti: Bir kimsenin başka birisinin kopardığı bir parmağın kan bedeli 10 devedir. İki parmağın kan bedeli ise 20 devedir. Ayak ve el parmakları bu konuda eşittir.[931]


10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ev, harem (kutsal yer) dir. Her kim sana saldırarak haremine girerse onu öldür.”[932] Ahmet ve Et-Taberânî bu hadisi Ubâde bin Es-Sâmit'ten rivayet etmişlerdir.

11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Meryem'in oğlu İsa, bir adamı hırsızlık ederken gördü ve ona:

“Çaldın mı?” diye sordu. Adam:

“Kendisinden başka gerçek tanrı bulunmayan zat'a yemin ederim ki, hayır!..” diye karşılık verdi. Bunun üzerine İsa şöyle dedi:

“Allah'a inandım ve gözümü yalanladım.”[933] Buharî ve daha başkaları bu hadisi Ebû Hüreyre'den rivayet etmişlerdir.


İsa peygamber, bir adamın hırsızlık yaptığını görünce kendisine şöyie sordu:

“Hırsızlık mı yaptınız?”

Adam:

“Hayır, Allah'ın birliğine yemin ederim ki, herhangi bir şey çalmadım.”

İsa peygamber, adamın böyle demesi karşısında;

“Ben, Allah'a iman ettim. Gözlerimin gördüğünü yalanlıyorum,”

İşte... Böyle bir şüphe, hırsızlık konusuna girince, hırsızlık yaptığı iddia edilen adamın eli kesilmek cezasından kurtuldu.[934]


12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kulakta yüz deve ve akılda yüz de (diyet) vardır.”[935] El- Beyhakî bu hadisi Muâz'dan rivayet etmiştir.

13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Dilde, konuşmayı önlediği takdirde (tam) diyet vardır. Erkeklik uzvunda, haşefe kesildiği takdirde (tam) diyet vardır. İki dudakta da tam diyet vardır.”[936] İbn-i Adiyy ve daha başkaları bu hadisi İbn-i Ömer'den rivayet etmişlerdir.

14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yanlışlıkla işlenen cinayetin diyetinde hıkka, cezea, bint-i mehaz, lebûn ve ibn-i mehaz'dan yirmişer olmak üzere yüz deve vardır”[937] Ebû Davut bu hadisi İbn-i Mes'ûd'dan rivayet etmiştir.

15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şahit olarak kılıç yeter.”[938] İbn-i Mâce bu hadisi Seleme bin El-Muhabbak'tan rivayet etmiştir.


Hadisin sebebi:

Şer'î cezalara dair ayetler inmişti. Çok kıskanç kişi olan Ebû Sâbit'e

“Karın Ümm-î Sâbit'in yanında bir adam bulsaydın ne yapardın?” diye soruldu.

“İkisini de kılıçtan geçirirdim.” karşılığını verdi ve şöyle devam etti.

“Dört şahit getirinceye kadar bekleyecek miydim? Adam da işini görür ve giderdi. Veya şöyle, böyle mi oldu, diyecektim! O zaman da bana kar zif (zina iftirası) cezası verilir ve ömür boyu şahitliğim de kabul edilmezdi.” Ebû Sâbit'in bu sözleri Peygamber Efendimize iletilince bu hadîsi şerifi buyurdular. Hadis, meseleye kılıç tarafından bir had koyulduğu anlamını taşımaktadır: Bazıları bu hadise dayanarak koca hakkında kısas lâzım gelmeyeceğine kail olurken kimi de kısas gerektiği hükmüne varmıştır.[939]


16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Doktorluğu bilinmediği (halk arasında doktor olarak tanınmadığı) halde tedavi eden kişi, (sebebiyet verdiği zararı) tazmine mecburdur.”[940] Ebû Davut ve birçokları bu hadisi İbn-i Amr bin El-Âss'dan rivayet etmişlerdir.

17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kesici âletten başkasıyle (öldürücü olmadığı genel olarak kabul edilen bir aletle) işlenen suç yanlışlık suçudur ve her yanlışlık suçu için diyet vardır.”[941] Et-Taberânî bu hadisi En-Nu'mân bin Beşîr'den rivayet etmiştir.

18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kan bedelini aldıktan sonra öldüren kişiyi affetmem.”[942] Et-Tayâlisî bu hadisi Câbir'den rivayet etmiştir.


Bu hadisin şerhinde ilim adamları şöyle demektedirler: Adam öldüren kişi kısas olarak öldürülür. Ancak ölüm, kılıç gibi keskin ve yaralayıcı olmayan bir aletle vuku bulmuş ise bu durumda kısas değil, diyet lâzım gelir. [943]


19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kasten suç işlediğini kabul eden katilin akrabalarına kan bedelinden hiç bir şey yüklemeyiniz. (Zira böyle bir cinayetten mütevellit olan kan bedeli katile aittir.)”[944]


Diyetin, katilin asabesi tarafından ödenmesi için yalnız katilini itirafı yeterli bulunmamaktadır. Suç, hukukî yönden ispatlanmış veya asa-be tarafından da kabul edilmiş olması şarttır. Asabe, katilin baba tarafından akrabası olup diyeti ödemekle yükümlü olan kişilerdir.[945]


20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yanlışlıkla işlenen bir cinayetin kan bedeli katilin akrabalarına yüklenir. Düşürülen bir ceninin kan bedeli bir köle veya cariye vermektir. (Veya bunların karşılığı verilecektir.)”[946]


Şer'î Cezalar


1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şer'î cezaları şüphelerle önleyiniz ve soylu kişilerin sürçmelerini bağışlayınız; ancak Allah'ın tayin ettiği şer'î cezaların hiç birinde, bağışlama olmaz.”[947] Abdurrazzak bu hadisi İbn-i Abbâs'dan rivayet etmiştir)!


Şer'î cezayı gerektiren bir suç olmadıkça soylu kişilerin ufak tefek hataları ve sürçmelerinin bağışlanması emrediliyor. Aynı zamanda suçun isnat edilen kişi tarafından işlenip işlenmemiş olmasında meydana çıkacak olan herhangi bir şüphe ile ceza önlenebilir. Ancak bu şüphenin şer'î yönden geçerli olması şarttır.[948]


2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İspatsız olarak bir kimseyi taşlayacak olsam şu kadını taşlardım."[949] Ebû Ya'lâ bu hadisi İbn-i Abbâs'dan rivayet etmiştir.


Fahişelik yaptığı yayılan ve ancak şahit veya itirafla sabit olmayan bir kadın hakkında Resûl-î Ekrem Efendimiz bu hadisi buyurmuşlardır.[950]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yağmacının, aşırtıcının ve emanete hiyanet edenin eli kesilmez.”[951] Ahmet ve birçokları bu hadisi Câbir'den rivayet etmişlerdir.

4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sihirbazın cezası, boynunun kılıçla vurulmasıdır.”[952] Tirmizî bu hadisi Cündüb'den rivayet etmiştir.

5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bir ülkede tatbik mevkiinde bir ceza, o ülke halkı için kırk sabah yağan yağmurdan daha yararlıdır.”[953] En-Nesâî bu hadisi Ebu Hüreyre'den rivayet etmiştir.

6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bir anne, çocuğunun suçundan sorumlu olmaz.”[954] En-Nesâî bu hadisi Tarık El-Muharibî'den rivayet etmiştir.

7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“On kırbaçtan daha fazla tekdir (azarlama) cezası vermeyiniz.”[955] İbn-i Mes'ûd bu hadisi Ebû Hüreyre'den rivayet etmiştir.

8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hırsızın eli ancak çeyrek Dinar (değerinde olan bir mal) veya daha fazlasında kesilir.”[956] Müslim ve daha başkaları bu hadisi Aişe'den rivayet etmişlerdir.

9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Meyve ve hurma çiçeğinde el kesme cezası yoktur.”[957] Ahmet ve birçokları bu hadisi Râfi' bin Hadîc'den rivayet etmişlerdir.

10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Genel açlık zamanlarında el kesme cezası yoktur.” [958] El-Hatîb bu hadisi Ebû Ümâme'den rivayet etmiştir.

11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Beyin zarına ulaşan yarık veya içe nüfuz eden yaralama veya kemiği ufalayan yarıkta kısas yoktur.”[959] İbn-i Mâce bu hadisi El-Abbâs'dan rivayet etmiştir.

12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kendi aranızda bağışlama yolu ile şer'î cezaları hallediniz! Bana iletilen ceza mutlaka vacip (yerine getirtmesi gerekli) olur.”[960] Ebu Davut ve daha başkaları bu hadisi İbn-i Amr bin El-Âss'dan rivayet etmişlerdir.

13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sizden önceki milletlerin helak olmalarının gerçek sebebi, içlerinden soylu kişi çaldığı zaman onu bırakırlar ve güçsüz kişi hırsızlık ettiği zaman onu cezalandırırlardı.”[961] Ahmet, Buharı ve daha başkaları bu hadisi Aişe'den rivayet etmişlerdir.


Ödünç


1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ödünç alınan şey geri'verilmeli, ekininden yararlanılmak üzere alınan toprak sahibine iade edilmelidir."[962] İbn-i Mâce bu hadisi Enes'den sahih bir senedle rivayet etmiştir.

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ödünç alınan şey geri verilecek, ekininden yararlanılan tarla sahibine iade edilecek, borç ödenecek, kefil ve tazminat ödiyecektir.” [963] Ahmet ve birçokları bu hadisi Ebû Ümâme'den rivayet etmişlerdir.


Konu: Kaybolan Malların Hakkında İslâmi Hükümler


1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kaybolan (deve, sığır, manda gibi) canlı hayvanlar ve düşürülen (altın, gümüş gibi) malları bulduğun yerde tarifini yap. Sahibini bulduğun zaman onu sahibine ver. Eğer sahibini bulamazsan o mal sana kalır. Çünkü malın hakiki sahibi Hz. Allah'dır. Allah dilediği kişiye verir.”[964]


Konu: Normal (İktisadî) Yaşam


1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yahudilerden Beni Nezir kabilesinin Medine’de bırakıp terkettikleri hurma ağaçlarını satan sevgili peygamberimiz elde ettiği paradan ancak ailelerine bir senelik yetecek nafakalarını ayırırdı.”[965]

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Harcamada iktisadi hareket, yaşamanın yansıdır. İnsanlarla iyi geçinmek aklın, bilmediklerini sormak ise ilmin yarısıdır.”[966]


Konu: Kıyamet Gününde Allah'ın Rahmet Gölgesinde Bulunan Kimseler


1. “Hz. Allah, hiç bir gölgenin bulunmadığı kıyamet günü kendi rahmet gölgesi altına alacağı yedi kimseler vardır:”

a) Adaletten ayrılmayan imanlı devlet adamları.

b) Alla'h'a karşı tam olarak kulluk vazifesini ihmal etmeyen gençler.

c) Bir dahaki vakte dönünceye kadar camilere kalbleri bağlı olarak kalan kişiler.

ç) Allah için sevip aynı sevgiyle toplandıkları gibi aynı sevgi üzerinden ayrılan kişiler.

d) Yalnız olduğu zaman Allah'ı anarak sevinçten gözyaşı döken kimseler.

e) Soylu ve güzel bir kadının “Ben bütün alemin sahibi olan Allah'dan korkarım diyerek teklifini red eden kimseler.

f) Sağ eliyle verdiğini sol elinin bile farkına varamayacak kadar gizli sadaka veren kimseler.”[967]


Şüphe yok ki, kıyamet günü geiip de dayandığı zaman, güneş mahşer meydanında toplanmış olan tüm insanların başlan üzerine yaklaşıp her yeri şiddetle yakıp kavururken, Yüce Allah orada bulunan tüm insanların arasından kendisine kulluk eden yetmiş gurubu ayırır ve rahmetinin gölgesi altında barındırır. İşte bu hadisde ismi geçen yedi gurub, yetmiş gurubun içinde olanlardandır.[968]

Konu: Kıyametin Alametleri


1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hiç bir peygamberin söz konusu etmediği deccalden bahseden ve onu size tanıtacak bir hadisden bahsedeyim mi? “Deccal bir gözü kör olarak ve cennet misali bir bolluk, cehennem misali bir yetkiyle gelecektir. Onu gören milletin zannettikleri gibi o rezaletlerle dolu cennet ve cehennemin ta kendisidir.”

Nuh peygamberin, milletine akıbeti acı Allah'ın azabından haber verdiği gibi, şüphesiz ben de deccalin tehlikeli ve dinsiz bir mahlûk olduğunu sizlere haber veriyorum.[969]


Kıyamete yakın geleceğinden haber verilen insanhğın başına büyük felâketler doğuracak tehlikeli kâfir deccaldan bahseden bu hadisi şerifdeki sözü geçen cennet ve cehennem maddi değil, aslında manevi olan cennet ve cehennemdir. Ne yazıkki, deccalin getireceği cennetin benzeri günümüzde tüm çirkinliğiyle gözlerimizin önünde gün geçtikçe yayılıp çoğalmakta. Gazinolar, pavyonlar, barlar ve fuhuşun, zinanın açıkça yapıldığı genelevler. Söyleyin, insanların zahiren cennet gibi saydıkları bu çirkin ve günah kiriyle dolu yerlerin, yakın gelecekte insanlığın başına felâket getirecek olan deccalin cennetinden ne farkı varki. Rezaletlerle dolu olan zamanımızdaki bu çirkin yerler aslında cennet değil, cehennemin ta kendisidir. Bugünkü müslümanın içinde bulunduğu hayat ve gerçekleştirdiği dini hükümler belki cehennem azabı gibi zor, ama cennet gibi güzeldir. İşleyenleri cehennemden kurtarıp cennete götüren bu kadar güzel bir şey olabilir mi ki, bunlar, gerçek müminler için gerçekten de azap değil, Allah'a karış duyulan sevginin bir timsalidir.[970]


2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İnsanlardan ilk olarak kalkacak olan huzurdur. (Huzurun: kalkacağı o zamanda zenginlik ve bolluğun ne yararı var ki.)”[971]

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bu ümmetten ilk olarak kalkacak olan şey, haya ve güvenirlik olacaktır. (Hayanın kakmasından daha büyük bir tehlike düşünülemez. Bütün kötülüklerin kapısı olan hayanın kalkmasıyla tüm kötülüklerin kapısı da insanlara açılmış olur. Böylelikle insanların birbirlerine karşı1 olan güvenleri ortadan kalkar. Güven duygusunun kalktığı yerde ise mutluluk ve huzur kalmaz)”[972]

4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İnsanlardan ilk kalkacak olan güvenlik, son kalkacak olan da namaz olacaktır. Çünkü namaz kılan çok, fakat Allah'ın nezdinde kılınan namazın karşılığı olmayacaktır.”[973]

5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Kıyamete yakın bir zamanda) yerden Dabbe adında canlı (herkesin iş durumunu bilen) bir varlık çıkacaktır. Yanında Süleyman peygamberin mührü (hatemi), Musa peygamberin de asası bulunacaktır. Asa ile müminin iki kaşı arasına dokunduğunda o imanlı kişinin yüzü nûrani ve bembeyaz, mühür ile kâfirin burnu üzerine damga vurduğunda, kâfirin yüzü simsiyah kesilecektir. Öyleki orada bulunan insanlar, müminin yüzüne baktıklarında bu mümindir, kâfirin yüzüne baktıklarında ise bu kâfirdir diyebilecekler. (Çünkü mühürdeki mümin, asadaki kâfir kelimesi aynen görünüp okunur.)”[974]


Hadîsde geçen Hatim, Süleyman peygamberin mührü değil, sadece onun bir benzeri, asa da Musa peygamberin asası değil, onun bir benzeridir. Buna mukabil aynı yetkiye sahiptir.[975]


6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Öylesine üç şey vardır ki, bunlar göründüğü zaman, o ana kadar iman etmemiş kimselerin edecekleri iman kendilerine fayda vermeyecektir:”

a) Güneşin batıdan doğması,

b) Deccalin ortaya çıkması,

c) Dabbenin meydana çıkması.”[976]

7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphe yok ki, Hz. Allah kullarından ilmi alıp yok etmez. Ancak ulemaların canını almakla ilim yok olur. Hiç bir alim kalmayınca, o zamaninsanlar, alimlerin yerine cahri emirlere sorar, onlar da ilimsiz, bilgiye dayanmayan yanlış fetva verir. Sonuç, hem kendileri dinden sapar hem de başkalarının dinden sapmalarına sebep olurlar.”[977]


Sevgili peygamberimiz (s.a.s.) veda haccında bulunduğu sırada “ilim ortadan kalkmadan öğrenmeye çalışınız” buyurdu. Bunun üzerine sahabelerden Ebu Ûmame dedi ki:

“Ya Rasulûllah o bahsettiğiniz din ilmi ortadan kalkabilir mi?” Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.s.) yukarıdaki hadisi şerifi buyurdular.[978]


8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphe yok ki, kıyametin alâmetlerinden bazıları şunlardır:

a) Dine dair ilimlerin kalkması.

b) Cehaletin ortaya çıkması.

c) Zinanın açıkça yapılması.

e) Elli kadını bir erkeğin idare edecek kadar, erkeklerin azalıp kadınların çoğalması.”[979]


Bu hadisin son şıkkı, kıyamete yakın bütün dünyayı kapsayan bir savaşın çıkması ve bu savaşta erkeklerin her ellide kırkdokuzunun ölüp yok olmasına işaret eder.[980]


9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kıyametin işaretlerinden birisi de insanların camilere gitmelerini iftihar meselesi yapmaları.”[981]

10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kıyametin alâmetlerinden bazıları, şunlardır:

a) Fuhuşun yaygınlaşması.

b) Ahlâk dışı, terbiyesiz sözlerin söylenmesi.

c) Akrabalar arasındaki akrabalık bağlarının kopması.

d) Güvenilir kişilere ihanet etmek.

e) Hainlere güvenmek.”[982]

11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kıyametin alâmetlerinden bazıları şunlardır:

a) Kişinin iki rekâtlık namaz kılmadan caminin ortasından geçmesi.

b) Kişilerin ancak tanıdıklarına selâm vermesi.

c) Gençlerin ihtiyarları işçi olarak çalıştırmaları.”[983]

12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kıyametin yakın olduğuna işaret eden delillerin bazıları:

a) Yağmurun çok yağmasına rağmen bitkilerde bereketin azalması.

b) Hafızların çoğalıp, âlimlerin azalması.

c) Amirlerin çoğalıp bunların arasından güvenilir kişilerin azalması.”[984]

13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Tesbih tanelerinin birbirini takip etmesi gibi, kıyametin alâmetleri de birbirini takip edecektir.”[985]


Kıyametin alâmetleri, tesbih tanelerinin ardı sıra gelmesi gibi gelecektir buyuruyor sevgili peygamberimiz. Kıyametin alâmetlerine örnek verecek olursak şunları sıralayabiliriz. İsa peygamberin gökyüzünden yeryüzüne inmesi, Deccalin ortaya çıkması Dabbe adındaki yerden çıkacak olan mahlûk, yeryüzünü fitneye boğacak olan Yecüc-Mecüc adındaki iki milletin çıkması, güneşin batıdan doğması. Bütün bunlar birbirlerini takip edeceklerdir. O ana kadar iman etmemiş olan kâfirlerin iman etmeleri bile fayda vermeyecektir. Mümin olanlar, Allah'a inananlar kurtulacak, münafıklar, kâfirler ve içlerinde şüphe taşıyanlar ise felâketin doğurucusu olacak olan Deccalla ve Ahirette ise şeytanla birlikte ebedi bir azaba çarptırılacaklar. Allah hepimizi şeytanın şerrinden, Deccalin fitnesinden kurtarsın. Amin...[986]


14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kıyametin alâmetlerinden altısı şunlardır;

a) Fani alemden baki aleme göç etmemesi.

b) Beyt-ül mukaddesin fethedilip müslümaniarın eline geçmesi.

c) Kişinin eline bin dinar geçmesine rağmen az görüp öfkelenmesi.

ç) (Batının kötü ahlâk) fitnelerinin müslümanların evine girmesi,

d) Koyunların arasında ölümlerine sebep olan Kısas hastalığının çıkması gibi, insanların arasında da ansızın ölümlerine yol açacak bir felâketin doğması.

e) Her sancağın altında oniki bin askerin bulunacağı seksen sancak altında toplanan rum ordularının savaşa başlaması.

f) Mısır’da burun kemikleri eğri, Ümmiye kabilesine mensup bir hükümdarın bir sultana karşı gelerek savaşta yenildikten sonra rum diyarına kaçıp rumlardan teşkil edeceği bir orduyla İskenderiye'ye gelip İslâm ordusuyla savaşması.”[987]

16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kudüsde büyük bir tamirin olması; Medine’nin harab olması, büyük bir savaşın çıkması, İstanbul'un fethedilmesi de (İslâmiyete karşı) deccalların çıkması demektir.”[988]

17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphe yok ki, Hz. Allah ipekten daha da yumuşak (bir hastalık getiren) Yemen'den bir rüzgâr estirir (tüm İslâm ülkelerine yaydırır). Bu rüzgâr, kalbinde zerre'kadar dahi iman bulunan kimselerin ölümüne sebep olur. (Böylece iyi insanlar yok olur, kıyamet de kötü insanların başına kopar."[989]

18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz on alâmet vuku bulmadıkça kıyamet kopmayacaktır.”

a) (Doğu ile batıyı kapsayan) ve kırk gün bekleyip insanları çeşitli hastalıklara sürükleyecek) bir duman.

b) (İslâmiyete karşı çeşitli inkılâplar yaratacak ve fitne tohumlarını saçacak olan) deccalin çıkması.

c) (Kendisine büyük bir yetki verilecek olan) Dabbe adındaki bir mahlûkun ortaya çıkması.

ç) Güneşin batıdan doğması.

d) (Büyük bir çapta zarar verecek) üç depremin çıkması.

e) Doğudan bir depremin olması.

f) Batıdan bir depremin olması.

g) Arap yarımadasında bir depremin çıkması. (Bu üç deprem sırasıyla vuku bulacaktır.)

h) Yecûc-Mecûc adlı tehlikeli iki (Rus ile Çin olabilir) milletin fitnelerinden (İslâm ülkelerine karşı) iki kapının açılması.”[990]


Hadisçe geçen bazı kelimeler:

Duhan: Duman demektir. Bunun ne demek olduğunu sevgili peygam berimize soran sahabelere peygamber efendimiz (s.a.s) şöyle cevap vermişlerdir:

“Bu öylesine büyük bir belâdır ki, doğu ile batının arasını dolduruı kırk gün bekler ve bu zaman içinde insanlar arasında çeşitli hastalıkların doğmasına sebeb olur. Ancak müminler için bu hastalık nezle veya gırip gibi hastalıklardan öteye gitmeyecektir. Oysa kâfirler için sarhoşluk, çılgınlık ve delilik gibi tehlikeler doğuracak olan bu duman, böylece birçok kâfiri ölüme sürükleyecektir.” Bu konuda Yüce Rabbimiz şöyle buyurmuşlardır: “Ey habibim! Üzülme. Semadan çıkacak ve bütün insanları kapsıyacak bir dumanın geleceği günü bekle. Bu ne kederli bir azabdır.” (Ki tafsir etmek kelimelerle imkânsızdır.)

I) (Kıyametin en son alâmeti) Adn isminde yerin derinliğinden çıkacak olan bir ateşin insanları haşır meydanına varıncaya kadar toplayıp götürmesi. Bu ateş İnsanları beraberinde haşır meydanına götürürken, insanların geceleri durduğu yerde durur, gündüzleri ise geçtiği yerde yürür.[991]


19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphe yok ki, mutlu olan kişi, küfür fitnelerinden korunmuş olan, bu fitnelere tutulup da sabreden ve kabul etmeyen kişidir.”[992]

20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Vuku bulacak kıyametin ilk alâmetleri şunlardır:”

a) Güneşin batıdan doğması.

b) Kuşluk zamanında Dabbe adlı bir mahlûkun çıkması.

Bu ikisinden hangisi ilk önce ortaya çıkarsa, diğeri de hemen onun akabinde ortaya çıkacaktır.”[993]

21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz, kıyamete yakın bir zamanda milleti yoldan çıkarıp dinsizliklere sevkedecek bir grup insan bulunacaktır. Onları dinsizliğin acı abbetinden uyarınız.”[994]

22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz kıyamete yakın bir zamanda öylesine acı günler gelecek ki, o günlerde dini bilgiler ortadan kalkacak, yerine cehalet yerleşecek, insanların arasında çatışmalar, döğüşmeler, birbirini öldürmeler adeta bir salgın halini alacaktır.”

23- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ben sizin için, bir koyunun kurttan korkmasından daha da çok (küfre kaymanızdan) korkuyorum. Dikkat edin! İyi olmayan koyun, sebepsiz olarak ölen koyundur.”[995]


Sebebsiz ölen koyun, sürüsünden ayrılıp kurtlara yem olan koyundur, Sebebsiz ölen insan ise, din camiasından ayrılıp canavar gibi kominizme yem olan kişidir.[996]


24- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphe yok ki, ben sizin için fakirlik fitnesinden ziyade zenginlik içinde olan hayat fitnesinden korkuyorum. Çünkü siz, fakirlikle imtihan olundunuz ve buna sabır göstererek selâmete kavuştunuz. Oysa dünya tatlı, cazibeli olan yeşil bir bahçedir.”[997]


Sevgili peygamberimiz bizim fakirlik, darlık içinde geçen hayatımızdan ziyade, servet ve bolluk içinde geçen hayatımızdan korkmakta. Zenginlik insanı yoldan saptırıp azdırır. Bu konuda Hz. Allah şöyle buyurmakta: “Eğer kullarımıza bol servet verirsek, yeryüzüne fitne tohumu saçıp azarlar.” Hz. Allah diğer bir ayette ise şöyle buyurmaktadır: “İnsanlara bol rızık ve servet verirsek bizden yüz çevirip unutkanlık köşesine otururlar.” Evet sayın okuyucular, görüldüğü gibi zenginlik insanları nasıl yoldan çıkarıp azdırmakta. Oysa fakirlik her an müslümanlara Allah'ı hatırlatmakta ve mütevaziliği diğer insanlara telkin etmekte. Fakir bir kul, dinden ayrıldığı zaman demiyelim de yoldan çıktığı zaman bile, kötü yoldan Allah'a dönüş yapar. Bunun için peygamberimiz hâdisde olduğu gibi. Ben sizin başınıza belâ olan fakirlikten ziyade daha büyük bir belâ olan zenginlik içinde geçen hayatınızdan korkarım buyurmakta.[998]


25- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Bütün dünyayı yakıp kavuracak) büyük bir savaşın çıkması, İstanbul'un fethi, (küçük) deccalların ortaya çıkması. (Bunların zamanları o kadar birbirlerine yakındır ki, hepsi) yedi ay gibi kısa bir zamanda olacak gibidir.”[999]

26- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Mehdi benim neslimden olup alnı geniş, tüysüz ve burnu uzuncadır. Ahlâksızlık ve zulümle dolu olan bu dünyayı yeniden adaletle doldurup iyiye dönüştürecektir.”[1000]

27- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Dünya, mal ve serveti ile makam ve rütbeler kötü kişilerin eline, geçmedikçe kıyamet kopmayacaktır.”[1001]


Lûka': Kötü insanlar.

Hadisin işareti: Bu hadis, kıyamete yakın bir zamanda dünyanın ma ve servetinin kötü kişilerin eline geçeceğine ve devletin önemli mevkilerine soy-sopatı belirsiz kişilerin geçip işgal edeceklerine işaret etmektedir.

Bunun nedeni kötü kişilerin serveti gayri meşru yollardan veya meşru clmad/ğını araştırmadan çeşitli hilelerle ele geçirip üzerine konmasıdır. Bu da karga düşünceli, kadınh-içkili hayata alışmış maneviyatını kaybetmiş sapık kişilerin çiçekler misâli islâmiyeti, Avrupa'nın küfür hukukundan aşağı görerek kendilerine göre değiştirip tamamiyle islâm ilkelerinden çıkarıp atmalarından ileri gelir. Böylece Allah'ın meşru kıldığı yolları araştırmadan haram yollardan elde ettikleri servete kargaların leşe konması gibi konarlar.[1002]


28- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ümmetimden bir gurup, kıyamet kopuncaya kadar galip gelip hak dinden ayrılmayacaktır.”[1003]

29- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yeryüzünde tam imanla “Allah Allah” denildikçe kıyamet kopmayacaktır”[1004]

30- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İnsanlar, camilerin inşaat ve tezinininde iftihar edip yarışmadıkça kıyamet kopmayacaktır.”[1005]

31- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kötü İnsanlar dünyada (kondukları servetten ötürü) mutlu sayamadıkça kıyamet kopmayacaktır.”[1006]

32- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İyi ve şuurlu kimseler bir mezarın yanından geçerken “burada yatan kimsenin yerinde keşke ben olsaydım" demedikçe kıyamet kopmayacaktır.”[1007]

33- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kâbeye ziyaret edildikçe kıyamet konmayacaktır.”[1008]

34- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kâbeden Hacer-ül Esvet (kara taş) kalkmadıkça, Hafızların kalbinden de Kur'an unutturulmadıkça kıyamet vuku bulmayacaktır.”[1009]

35- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yeryüzüne yetmiş yalancı (bir peygamberin küfre karşı yaptığı devrimler kadar, islâmiyete karşı devrimler yapan) kişiler gelmedikçe kıyamet vuku bulmayacaktır.”[1010]

36- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yeryüzünden yavaş yavaş göçüp giden iyi insanlara karşılık, kötü insanlar, yaramayan çürük buğday veya hurma taneleri gibi kalır. Fakat Hz. Allah bunların yüzüne rahmet nazarıyla bakmaz.”[1011]


Sevgili peygamberimiz diğer bir hadisde de “kıyamet kötü insanların başına kopacaktır” şeklinde buyurmuştur. Yukarıda geçen hadis bunun gerçek bir tercümesidir. Çünkü iyi insanların dünyadan göçüp gitmesiyle azalan imanlı kişilerin yerine, çoğalan Allah'ı inkâr etmiş sapık düşünceli kötü insanlar yerleşecektir. Ceza anlamına gelen acı, izdırap ve felâketlerin birleşeceği o kıyamet gününün kötü insanların başına yıkılması Allah'ın dünya nizamına koyduğu adaletin bir gereğidir.[1012]


37- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Meryem oğlu İsa peygamber (müslümanlara rahmet olarak son zamanda gökyüzünden) Dümüşk'in doğusunda bulunan beyaz bir minarenin üzerine iner.”[1013]

38- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Deccal, gözleri (cam gibi) yeşil olan kâfirdir.”[1014]

39- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Deccal dediğimiz kâfirin sol gözü kör, sağ gözü ise kusurlu, iki gözü arasında “bu adam kâfirdir” yazılı yazıyı gören her müslüman okuyabilecektir.”[1015]

40- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sol gözü kör, saçları gür olan deccalın aynı zamanda yanında cennet ve cehennem gibi iki yeri olacaktır. (Müminlerin girecekleri cehennem aslında cennet, münafıkların girecekleri cennet de aslında cehennem gibidir.)”[1016]

41- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Çocuğu olmayacak olan Deccal Mekke ve Medine'ye giremeyecektir.”[1017]

42- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Deccal, doğudan Horasan denilen bir yerden çıkacaktır. Çıktığı anda peşinden kendisini yüzleri kalkan gibi büyük ve geniş bir topluluk takip edecektir.”[1018]


Hadisin işareti: Deccalın, doğuda Allah'a inanmayan, komünizm fitnesini tüm düityaya saçarak insanları felâketlere sürükleyecek olan Rusya milletinden gelmesi mümkündür. Çünkü deccal gibi en kötü düşünceler taşıyacak bir dinsiz ve devrimcinin, en kötü bir milletten gelmesi gerek.[1019]


43- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kıyamete yakın bir zamanda çok karışık günler ve (tüm dünyayı kapsayacak) savaşlar olacaktır.”[1020]

44- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kıyamete yakın bir zamanda şu olaylar olacaktır:”

a) Mesh: İnsanların kıyafet veya ahlâk bakımından hayvanlaşır.

b) Hasif: Dünyanın bazı yerlerinde büyük depremlerin olması ve bu depremler sonucu birçok canlının toprağın altına gömülmesi.

c) Kazf: Semadan yağmur yerine taşların yağması.”[1021]


Konu: Kıyamet Ve Fitneleri


1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İslâm beldeleri arasında en son yıkılacak olan yer, Medine olacaktır.”[1022]

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Peygamberimiz bu hadisi parmaklarını birbirine giriştirerek dile getirdi ve şöyle anlattı: “İnsanların verdikleri sözlerine sadık kalmadığını ve emanete ihanet ettiklerini gördüğün zaman; evinde otur, diline hakim ol, Allah'ın emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçın, sana ait olan işlerine sarılıp amme işleriyle uğraşmayı bir yana bırak.”[1023]

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yaşayan bir kavmin, yerin yarılmasıyla gömülüp kaybolduğunu işitiğiniz zaman, biliniz ki, kıyametin kopması yaklaşmıştır.”[1024]

4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Din ve devlet işleri, ehli olmayan (soy, sopatı belirsiz); teslim edildiği zaman, kıyametin kopmasını bekleyiniz.”[1025]

5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Sahabiler, hanefi ve şafii mezheplerinin imamları gibi) geçmiş büyüklere küfür edecek olan bu ümmetimiz sonrakilere karşı, o büyükler hakkında gelen hadisleri gizleyen (böylece onları müdafaa etmeyen) kimseler, Allah'ın bana indirdiklerini gizlemiş (inkâr etmiş) olur.”[1026]

6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Üç yerde hiç kimse, bir başka kimseyi düşünemeyecektir:”

a) “İlâhi terazide iyilik ve kötülükler tartılırken, kişinin iyiliklerinin konulduğu terazinin kefesinin ağır mı yoksa hafif mi geleceğini bilinceye kadar,

b)“Allah'ın emri olan kitabınızı alıp okuyun” denilerek herkesin eline amel defteri verildiğinde, kişinin kitabının sağından mı, solundan mı yoksa arkasından mı verileceğini anlayıncaya kadar,”

c) Allah'ın dilediği kimseyi düşüreceği engelleyici çengellerle donatılmış, cehennem üzerine kurulu sırat köprüsünden geçekken, kişinin geçecek miyim, yoksa bu engellerden birine takılıp düşecekmiyim diye düştüğü kaygıdan kurtuluncaya kadar, hiç kimse, bir başka kimseyi düşünemeyecektir.”[1027]


Hadisin sebebi: Validemiz Hz. Ayşe'nin günün birinde cehenne mi hatırlayarak ağladığını gören peygamberimiz bunun sebebini sorunes Hz. Ayşe:

“Cehennemin içindeki azabın, ateşin çeşitlerini hatırladım, bunun için ağladım” sonra tekrar devam etti:

“Ya Resulûllah! Kıyamet gününün bu kadar zor ve dehşetli olmasına rağmen, herkes ailesini düşünecek mi? Bunun üzerine sevgili peygamberimiz,

“Ya Aişe! Kişi, kıyamet gün karşılaşacağı olaylar karşısında bir başkasını düşünemez” diyerek hadis de olduğu gibi buyurmuşlardır.”

Çocuğun anne veya babasına benzemesinin hikmeti; erkeğin mayası kadının mayasından önce ana rahmine dökülürse, çocuk babasına, kadının mayası daha önce dökülürse, çocuk annesine benzer.[1028]


7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kıyametin kopması için gereken şartlardan birisi, İnsanları batıya kaydıracak Doğudan bir ateşin çıkması. (Bu ateş büyük ve manevi felâket fitnesi de olabilir)”

Cennet ehlilerinin yiyeceği ilk yemek, balık ciğeri olacaktır.”[1029]


Muhakkak ki, sevgili peygamberimizin Medine'ye gelerek peygamber olduğunu, milleti cehaletten kurtarıp iman nuruna kavuşturmaya ve islâm dinini yaymaya çalıştığını işiten yahudilerden Abdullah binu Selâm, peygamberimizi imtihan etmek gayesiyle bulunduğu yere gelip şöyle der:

“Ben, size ancak peygamberlerin bileceği üç şey soracağım”

a) İnsanları mahşere sevkedecek, kıyametin ilk alâmeti nedir?

b) Cennetliklerin ilk olarak yiyecekleri nedir?

c) Doğacak olan çocuğun anne veya babasına benzemesinin hikmeti nedir?

Bunun üzerine sevgili peygamberimiz cevap olarak yukarıda geçen hadisi buyurdular.[1030]


8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz, kıyamet günü yakıcı terin içinde kalacak olan kişi şöyle yalvaracaktır:

“Ey Rabbim!. Cehennemin içine koymakla olsa bile beni rahata kavuştur.”[1031]

9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Bugün Hicri tarihinin sekizinci yılında) Yecüc ve Mecüc (Çin ile Rusya'nın olması muhtemel) iki milletin karşısında manevi engeller olan sedden bir kapı açılmış oluyor.”

Sevgili peygamberimiz kapının büyüklüğünü, birleştirdiği başparmağıyla işaret parmağı arasında kalan boşluğa benzeterek gösterdi.[1032]

10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kabrin fitne ve imtihanı bana ettiğiniz samimi iman nisbetinde kolaylaşır. O halde benim size peygamberliğimden sorulduğu zaman, hiç bir şüpheye düşmeden gerçeği söyleyiniz.”[1033]

11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Düşman) kılıçlarının bir şehidin başında parlaması, fitne ve felâket için yeterlidir.”[1034]


Adamın birisi sevgili peygamberimizin huzuruna gelerek dedi ki;

“Ya Reşûlullah!. Ölen her mümin kabirde birçok zorlu ve tehlikeli şeylerle karşılaştığı halde, düşman kılıçlarıyla can veren şehitler herhangi bir zor olayla karşılaşmamakta- Nedenini söyler misiniz?” sorusuna cevap olarak peygamberimiz yukarıda geçen hadisi şerifi buyurdular.[1035]


12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kıyametin alâmetleri ipliğe dizilmiş teşbih tanelerine ıbenzer. İpliği koptuğu an, tesbih taneleri düşerken birbirlerini izledikleri gibi, kıyametin alâmetleri de başladığı zaman birbirlerini izleyerek gelecektir."[1036]

13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphe yok ki, insanların, üzerine öyle kötü günler gelecek ki, o günlerde tam (imanlı) kimseler yalancı kabul edilirken, yalancı kişiler de doğru ve iyi olarak ıkabul edilir. Gene emin kişiler hain olarak gösterilirken hain kişler de doğru olarak gösterilirler. Ve yemin etmekle beraber şahitliğe çağrılmadığı halde, şahitlik yaparlar. O günlerde en mutlu insan, Allah ve Resulüne inanmayan (refah ve servet içinde olan) kötü kişiler olacaktır.”[1037]

14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak ki, yakın bir zamanda öylesine kötü günler olacak ki, insanlar mal ve servet kazanırken, kazandıkları mal ve serveti helâl veya haram olduğunu düşünmeden elde etmeye çalışacaklardır.”[1038]

15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Öylesine kirli bir zaman gelecek ki, yaşayan her insan (dolaylı yollardan olsa bile) mu'hakkak faiz yiyecektir. Yemeyenlere dahi bu faizin tozu bulaşacaktır.”[1039]

16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz iki ayakkabının birbirlerine denk ve aralarında bir fark olmaması gibi, israiloğullannın başlarına gelen felâketlerin aynısı benim ümmetimin elebaşına gelecektir. Öyle ki, yanudiierden birisi açıkça anasıyla rina ederse, ümmetimden de anasıyla zina edenler olacaktır.”

Beni İsrailoğulları aralarında (inanç bakımından) 72 fırkaya ayrılmış, benim ümmetim ise 73 fırkaya ayrılacaktır. Bunlardan biri hariç, diğerlerinin tümü cehenneme girecektir. O tek fırkada, ancak ben ve sahabelerim gibi iman yolunda yürüyen imanlı kişiler olacaktır.”[1040]


Bu hadisi şerif, kıyamete yakın bir zamanda islâm ülkelerinden iman nuru sönecek milletlerin islâm dan ayrılıp küfür karanlığına gömüleceğine, cehalet devrinde olduğu gibi, yahudiler ve benzeri olan ehli küfrün kötü ahlâklarını benimseyeceklerine, hatta mahremi olan anne ve kız-kardeşleriyle cinsi münasebette bulunacaklarına işaret etmektedir.[1041]


17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ben, Sura üfürüldüğünde yer ve semada bulunan her canlı ölecek, ancak bunların arasında Allah'ın dilediği kimseler sağ kalacaktır” ayetindeki sağ kalan kişilerin kimler olduğunu Cebraile sorduğumda Hz. Cebrail, “Bunlar Allah'ın ölenlerden ayırdığı şehit kimselerdir ki, bunların kılıçları arş-ı alâ denilen semanın tavanında asılıdır” diye cevap verdi.[1042]

18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz meryemoğlu İsa peygamber, deccalı (ordusuyla yapacağı mücadele ve müsademelerden sonra) Lüdde denilen şehrin kapısında öldürecektir.[1043]”

19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kıyamet kopmadan evvel, Hazri mevt denilen yerden öylesine bir ateş çıkacak ki, bu ateş insanları (Doğudan toplayıp) haşır meydanına kadar sürükleyecektir.”[1044]

20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Müminler, kıyamet günü cehennem üzerine kurulu sırat köprüsünden geçerken, söyleyecekleri dua cümlesi şu olacaktır: “Ey Rabbim!. Beni selâmete ulaştır.”[1045]

21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sırat köprüsünden geçerken benim ümmetimin şiarı şu olacaktır:

“Ya men la ilahe illa ente” Ey senden başka ilâh olmayan Allah'ım! Beni bu felâketten kurtar. [1046]

22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kabirlerinden dirilip mahşere doğru giden müminlerin sembolü “la ilahe illallahu ve alallahi fel yetevekkeül mü'minun.”

Anlamı:

“Allah'dan başka ilâh yoktur. Öyleyse müminler ancak Allah’a güvenip tevekkül ederler.”[1047]

23- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kıyametin karanlıklarında müminlerin şiari (sembolü), “La ilahe illa ente” cümlesi olacaktır.

Anlamı:

“Allah'ım! Senden başka hiç bir ilâh yoktur.”[1048]

24- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kıyamet günü üfürülecek olan sur (boru) boynuz şeklinde bir alettir. O alete (üç kere) üfürülecektir:”

a) Kıyamete yakm bir zamanda insanların korkması,

b) Yeryüzünde yaşayan canlıların yok olması ve kıyametin kopması.

c) Kıyametin kopmasından kırk yıl sonra tekrar insanların dirilmesi.”[1049]

25- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İnsanları doğudan batıya kadar sürükleyip haşır meydanında toplayacak ilk vasıta, büyük bir ateş olacaktır.”[1050]


Ahiret günü, ölen her insanın dirildikten sonra haşır meydanına gelebilmesi için bir vasıtanın olması gerekir. Bu durumda dünyada ettikleri imandan ötürü imanlılara sağlarında ve önlerinde olmak üzere iki kandil verilir. Mümin kişide bu ışıktan yararlanarak haşır meydanına kadar gelir. Fakat iman etmeyen kimseler karanlıkta kalacağından, kâinatın etrafından çıkan bir ateş, o insanları doğudan batıya kadar sürükleyip haşır meydanına getirir. Böylece Allah'ın kurulacak mahkemesinde, müminler cennet makamına varırken, kâfirler de hak ettikleri cehenneme atılacaklardır.[1051]


26- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ademoğlunun her uzvunu toprak yiyip, çürütecektir. Ancak kuyruk sokumunda olan bir kemik çürümeyecektir. Çünkü insan bu kemikten yaratıldığından, gene ondan meydana gelip dirilecektir.”[1052]

27- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak ki, Hz. Allah, bu ümmetin (kıyamet günü bütün hesaplarını) yarım gün içinde görmekten aciz kalmaz.”[1053]

28- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Başkasının evini (tecavüz ederek) darlaştırman, yolunu kesen veya eziyet eden kimselere (katıldıkları) savaştaki sevap gelmez. (Çünkü kazandıkları sevap, ancak yaptıkları kötülüklerini örter.)[1054]

29- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Benimle (karada) yapılan savaşa katılmayan kimse, denizde yapılan savaşa katılsın.”[1055]


Sevgili peygamberimiz, hadisde buyurdukları gibi, deniz savaşma, karada yapılan savaştan daha çok önem vermiştir.[1056]


30- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İmanlı bir esiri düşman elinden kurtaran kimse, beni kurtarmış gibi olur.”[1057]

31- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İslâm dini, yeryüzüne garip olarak geldiği gibi, gene geldiği yere garip olarak dönecektir. (İslâm dininin garip sayıldığı o zamanda) garip sayılan o müminlere ne mutlu![1058]


Hadisin işareti: Kıyamete yakın bir zamanda islâmiyeîi, Öylesine bir dinsizlik ve ahlâksızlık kaplayacak ki, insanlar yılandan kaçar gibi, islâmiyetten kaçıp uzaklaşacaktır. Biliyoruz ki, islâm dininin ortaya çıkışında da insanlar kaçıp uzaklaşmış, İslama ve islâmca yaşayanlara karşı cephe almışlardı. Tıpkı o zamanlarda olduğu gibi gene, kıyamete yakın bir zamanda islâm dini garip sayılacak ve yayıldığı yer oian Medine'ye de garip olarak dönecektir. Bu sıralarda islâmiyete göre yaşayan kimseler de gene o zamanlarda olduğu gibi, garip sayılıp hor görülecek ve sanki yabancı bir misafirmişcesine itibar görmeyeceklerdir. Fakat Allah'ın nezdînde evliya derecesinde itibar göreceklerdir. Ne mutlu o müminlere.[1059]


32-Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz, kıyamet günü, (mahşerde toplanan insanlardan), yetmiş arşın yere geçecek ve sonra yükselip insanların ağız ve kulakları hizasına kadar gelecek terler dökülecektir.”[1060]

33- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kıyametin kopması anında bile olsa, biriniz elinizdeki hurma fidanını, dikmeye gücü yetiyorsa, dikmeden ordan ayrılmayınız.”[1061]


Sevgili peygamberimiz, insanlar için ziraatın her şeyden ço önemli olduğunu, insanların her şey haricinde ancak ziraatle yaşamların sürdürebileceklerini, bunun için de ziraate çok önem vermeleri gerektiği ni hadisde olduğu gibi belirtmişlerdir.[1062]


34- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Allah'dan, kıyamet günü, ümmetimi (haşır meydanında durdurup) hesaplarını yarım gün erteleyerek taciz etmemesini diliyorum.”[1063]

35- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kıyamet günü ümmetimin fakir müminleri, zenginlerinden 500 yıl önce -kurtuluşa ereceklerine sevinsinler- Bu arada (beş yüz yıllık zaman içinde) fakir müminler cennette mutluluğa ermiş iken, zengin müminler (haşır meydanında) hesap vermekle uğraşırlar.”[1064]

36- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz, Kabe her an günvenlik içinde olacaktır. Hatta onu yıkmaya gelecek bir düşman ordusu, çöle vardığında, ordunun orta kısmı ansızın yerin yarılmasıyla yok olacak, ön kısmında bulunanlar, arkada bulunanları çağırıp dehşet dolu olayı gösterirken kendileri de tekrar yarılar toprağın altına gömüleceklerdir. Ardlarında, onların acı akıbetlerini haber verecek yalnız bir kişi kalacaktır.”[1065]

37- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ahireti hatırlamak için, mezarları ziyaret ediniz. Ölüyü yıkayınız. Çünkü ruhdan boş hareketsiz bir cesed yıkamakta çok ibret veric dersler vardır.

Cenaze namazını kılınız. (Çünkü cenaze namazını kılmanız) sizi üzgün kılar. Üzgün olarak ölen bir kimse, kıyamet günü, Allah'ın rahmet gölgesi altına girer ve kendisi için hayırlı şeylerle karşılaşır.”[1066]


Sevgili peygamberimiz, bu hadisi şerîfde insanların muhakkak yapmalarını gereken faydalı üç şeyi emretmiştir:

a) Mezarlığa ziyaret etmek: Mezarlığı ziyaret eden kimseler, “benim en son diyarım burasıdır” diye düşünerek Allah'a daha çok yaklaşırlar.

b) Ölüyü yıkamak: Ölüyü yıkayan bir kimse, ölünün yıkanacağı yerin bir teneşir, yatacağı yerin ise bir mezar olduğu inancıyla, kötü hareketlerinden vazgeçer, bütün benliğiyle Allah'ına bağlanır.

c) Cenaze namazını kılmak: Cenaze namazını kılan bir insan, muhakkak bir gün ölüp bu tabuta konulacağını düşünüp üzülür, kötülüklerden vazgeçer.

Allah bizi, hakikati gören, Hak'ka inanan kullardan eylesin. Amin.[1067]


38- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ölülerinizi, kabre koyduğunuz zaman, (çıkardığınız toprağı) kabrin üstünde toplayınız. (Bir karış kadar yükseltiniz.)”[1068]

39- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Meclisinizi, zevk-u sefayı yok edecek ölümden bahsetmekle değerlendiriniz.”[1069]

40- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Çoğunlukla kabir azablarına neden idrar sızıntılarıdır.”[1070]

41- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kabir azabı haktır.” [1071]

42- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kabir azabına çoğunlukla idrar sızıntıları neden olur. O halde elbisesine idrar sızıntıları bulaşan kimseler, o idrarı temizlesin. Su bulamayan kişi de toprakla ovalayarak kurutsun.”[1072]

43- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kabir azabı haktır. O halde ona iman etmeyen kimse, onun yüzünden azab görecektir.”[1073]

44- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Mümin kişinin terazisinin sevap kefesine konacak ilk sevabı ailesine karşı yaptığı harcamalar olacaktır.”[1074]


Sevgili peygamberimiz, başka bir hadisde de, “en iyi olanlarınız, ailesine karşı en iyi davrananlarınızda” buyurmakta. Çünkü mümin kişinin kıyamet günü sevap kefesine konulacak ilk sevabı, çocuklarına, zevcelerine, yakın akrabalarına harcadıklarının sevabı olacaktır. Ailelerine karşı harcama hususunda kusur yapan kimseler Allah'ın nezdinde sorumlu tutulacaktır. Muhakkak ki, ailesine haram maldan yediren, Allah'ın lanetlediği içkiden içiren ve terbiyelerinde kusur işleyen kimseler, kıyamet günü, ancak Allah'ın yarattığı azabdan başka hiç bir hisse alamayacaklardır.[1075]


Konu: Cennetin Güzellikleri


1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cennet, (tabaka halinde olan) yüz dereceden (makamdan) oluşmuştur. Her birinin arasındaki mesafe, yerle gök arası kadardır. Cennetin dört büyük ırmağı, en üst tabakadaki firdevs denilen cennet makamından akar. O halde, Allah'dan dilerseniz, arş'ın altında bulunan firdevs cennetini dileyiniz.”[1076]

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cennete girecek olan kişiler, büyük servete kavuşur, yokluk yüzü görmez, bir güçlükle karşılaşmaz, giydikleri elbise ve gençlikleri asla yıpranıp tükenmez.”[1077]

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Benim ümmetimin cennete girecekleri rahmet kapısının genişliği, cinsi güzel bir ata binmiş kimsenin gideceği üç gün-üç gecelik mesafe kadardır. Buna rağmen, o kapıdan girecek olan müminler, öylesine bir izdiham içersinde girecekler ki, nerdeyse omuzları kopar.”[1078]


İslâm ümmeti için, müminlerden başka hiç bir kimsenin gireme yeceği özel bîr kapı vardır. Oradan girecek olan müminler öylesine kala balık olacaklar ki, kapının çok geniş olmasına rağmen gene de, yol bula mayıp birbirlerinin omuzları üstüne çıkacaklar.[1079]


4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kevser, etrafındaki duvarları altından, suyunun aktığı yer yakuttan, toprağı miskten daha güzel kokulu, suyu baldan tatlı, kardan beyaz olan cennette bir nehirdir.”[1080]

5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cennet köşklerinin duvarlarındaki taştan altın ve gümüşten, harçları kokulu sarı renkli miskten, içindeki çakıl taşlan billûr yakuttan, toprağı zaferandan, olan bir cennete girecek olan kimseler, büyük bir nimete konup asla fakirlik yüzü görmez, orada ebediyyen kalıp ölmez, elbiseleri yıpranmaz, gençlikleri ise tükenmez.”[1081]

6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Altmış mil yüksekliğinde ve her köşesinde müminin, arkadakilere öndekileri göremiyeceği kadar kalabalık olan sevdiklerinin oturduğu cennet çadırları inciden yapılmıştır.” [1082]

7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Tuba, cennette öylesine büyük bir ağaçdır ki, gölgesinin kapladığı alan, süratli bir atın yüz senede varacağı bir mesafe uzunluğundadır. Cennet ehlinin elbiseleri onun goncalarından çıkar.”[1083]

8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Tuba, cennette, yüksekliği ancak Allah tarafından bilinen öylesine bir ağaçdır ki, gölgesinde bir atlının yetmiş sene yürüyebileceği kadar uzun dalları, herbirinin üzerine deve büyüklüğünde kuşların konabileceği kadar kuvvetli mücevherden yaprakları vardır.”[1084]


Tahte: Alt

Gusnin: Dal

Harif: Yaz. (Fakat hadisde yıl anlamında kullanılmıştır.)

Verak: Yaprak

Hulel: Zinetler

Dayr: Kuş

Buht: Deve[1085]


9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cennete ilk girecek olan zümre, ayın ondordü, ikinci girecek olan zümre ise semadaki en parlak yıldızın güzelliğinde olacaktır. Her birinin, bacaklarının ilikleri dıştan görünen ve üzerlerinde yetmiş zinet bulunan ikişer hanımları olacaktır.”[1086]

10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“En aşağısının bile seksen bin hizmetçisi, yetmiş iki zevcesi olacak olan cennet ehlilerine yakut, zübercan ve billur mücevherlerinden yapılmış Gabiye ve Sena ülkeleri genişliğinde köşkler verilecektir.”[1087]

11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphe yok ki, İlliyin (cennetin en yüksek makam)'ı hak etmiş, yüzü en parlak bir yıldız gibi parlayan cennet ehlilerinden birisi, makam bakımından daha aşağı cennet ehlilerine göründüğü zaman, onları bambaşka bir aydınlığa gark eder.”[1088]


Dünyadaki nurların tümü, sevgili peygamberimizin nurudur. Allah'a inanmış, ömür ve hayatını O'nun yoluna adamış, İslâmın yükselmes için, geceli gündüzlü çalışarak kuvvetli iman nuruna sahip olmuş, öldükten sonra da imanı sayesinde yüksek makamlara çıkmış olan bir müminin aşağı makamlardaki müminlere iman nurunu göstermesiyle, o müminle bambaşka bir aydınlığa kavuşurlar. Semada bulunan yıldız ve gezegenle (ışıklı veya ışıksız olsunlar) güneşten aldıkları ışık sayesinde aydınlığa kavuştukları gibi, muhakkak ki, o müminlerde öylesine bir aydınlığa kavuşurlar.[1089]


12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak ki, cennet ehlilerinden bir erkeğe, (dünyada, yüz erkeğe verilmiş yemek, içmek, sehvi ve cinsiyetteki kuvvetin tümü verilir. Küçük ve büyük abdestlerinin yerine misk kokusundan bir ter dökerler. Yedikleri yemeklerden dolayı şişmiş olan karınları da küçülüp tekrar eski halini alır.”[1090]

13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz cennete giren mümin kişi, makamının yükseldiğini görünce “bu bana nereden verildi.” diye sorar. Ona “dünyada bıraktığın çocuğunun duası sayesinde verildi” diye cevap sunulur.[1091]


Müminler öldükten sonra, dünyada bıraktıkları arasında ancak iki şeyden fayda bulurlar:

a) Cari sadakalar. (Hayatta iken yaptırdığı cami köprü ve çeşme gibi kalıcı eserler.)

b) Ardında bıraktığı salih evlâtlar.

Bunlar ölmüş olan arta ve babalarının ruhlarına dua ve istiğfarda bulunmakla onlara sevap işlerler. Bunun içindir ki, anne ve babalar hayatta iken hak etmedikleri yüksek makamlara ulaşırlar.[1092]


14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz, şehidlerin ruhları, meyvelerinden faydalanmak için yeşil bir kuş gibi cennet ağaçlarının dallarına konarlar.”[1093]

15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz, cennet erkeklerinin hanımları hiç bir kimsenin işitemeyeceği şekilde en güzel bir sesle kocalarına cennet türküleri söylerler.”

16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cennet ehlilerinin ilk olarak yiyecekleri şey, cennet balıklarının akciğeri olacaktır.”[1094]

17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak ki, yiyip içecek, fakat asla yellenmeyecek, küçük ve büyük abdest bozmayacak, sümkürmeyecek olan cennete girecek müminler, aynı zamanda yedikleri yemeklerden dolayı ağızları geğirmez, abdest bozmaları halinde de misk kokusunda terler dökerler. Onlar, nefeslerini, sizin nefes alıp verdiğiniz grbi değil, “subhanallah velhamdulillah” cümleleriyle alıp verirler.”[1095]


Cennete girecek olan müminler, sayılmayacak kadar çok olan cennetin yiyecek ve meşrubatlarından yiyip içerler, fakat asla tükürüp sümkürmez, abdest bozmaz, yediklerini de miskten daha güzel bir koku olacak olan terleriyle dışarıya çıkaracaklar. Nefeslerini ise la ilahe illallah, subhanallah velhamdulillah” cümeleriyle alıp verirler.[1096]


18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cennete girdiğimde, kenarları inci ve billurdan yapılmış bir nehirle karşılaştım. Elimi suyun aktığı yere koyduğumda sarı renkli misk gibi koktuğunu gördüm. Hz. Cebraile “Bu nedir?" diye sordum. Cebrail ise bana:

“Bu Allah'ın sana cennette bağışladığı kevser nehridir” diye cevap verdi.”[1097]

19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cennetliklerin yüz ve bedenleri tüysüz, gözleri sürmeli, gençlikleri tükenmez, giydikleri ise yıpranmaz olacaktır.”[1098]


Hadisde geçen bazı kelimeler:

Cürud: Tüysüz beden.

Mürd; Sakalsız yüz.

Kühul: Sürmeli gözler.

La Yefna: Bitip tükenmez.

Şebabühum: Gençlik

Vela tebla: Yıpranmaz.

Siyabühum: Elbiseler.[1099]


20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cennet ehlileri, (dünyada iken) başkalarının haklarında iyi sözler söylediği, Cehennem ehlileri ise, aleyhlerinde konuştuğu, kötü sözler söyledikleri kimselerdir.”[1100]

21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphe yok ki, aşağı makamdaki cennetliler, üst makamdaki köşklerde oturan cennet ehlilerini, dünyada iken semadaki yıldızları gördüğünüz gibi görürler.”


Cennete girecek olan imanlıların mertebeleri birbirinden farklıdır. Ahiretteki makam ve rütbeler, imanlılara, dünyada yaptıkları iyilik ve islâma ettikleri hizmetlere göre verilir.

Günlerden bir gün peygamberimize galip “cennette içi dıştan, dışı dışı içten görünen cennet köşkleri kimindir” diye soran bir arabiye sevgil peygamberimiz “bu yüksek mükâfat ve makamlar, şüphesiz, tatlı, güleryüzlü ve terbiyeli konuşan, geceleyin herkesin uyuduğu zamanlar bile namaz kılıp oruç tutan kimseler içindir” cevabını verdi.[1101]


22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz, deve ve kuşlardan başka hiç bir hayvanın bulunmayacağı cennette, cennet ehlileri birbirlerini yakut taşı gibi bembeyaz develerle ziyaret edecekler.”[1102]

23- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak ki, cennet ehli olan erkeklerin cinsi temasta bulundukları cennet kızları tekrar eski bekârlıklarına dönerler.”[1103]


Cennet kızlarının değerlerini arttıran bakirelikleri, izale edildikten az bir zaman sonra tekrar eski haline döner.[1104]


24- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz, (cennetin her köşesinde dolaşıp gezen) cennet nehirlerinin tümü, cennete su, bal, süt ve (sarhoşluk yapmayan) içki denizlerinden akarlar.”[1105]

25- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak iki, dünyada hayvanlarınızın olduğu gibi, cennette her yanı misk kokacak olan istirahatgâhlar olacaktır.”[1106]

26- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz, cennette öylesine büyük ağaçlar vardır iki, o ağaçların gölgesinde cinsi güzel süratli atlar, yüz sene koşsalar bile gene sonuna varamazlar.”[1107]

27- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz, cennette (müminler için) kimsenin görmediği, işitmediği, hatta kalbinden bile geçirmediği değerli ve bol nimetler hazırlanmıştır.”[1108]

28- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak iki, cennette alışverişin olmadığı, buna karşılık çok sayıda kadın ve erkek resimlerinin bulunduğu ve oraya girecek olan erkeğin veya kadının istediği, beğendiği bir resmin şekline girebileceği bir sokak vardır."[1109]


Hadiste olduğu gibi, cennete girecek olan bir mümin hanımına karşı, hanımı da kendisine karşı dünyada olduğu gibi tek bir şekil ve güzellikte kalmayıp beğendikleri en güzel şekle girebilecekler.[1110]


29- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak ki, cennette sevinç, evleri diye anılan öylesine evler vardır iki, o evlere ancak çocukları sevindirip şenlendirecek müminle girebilecektir.”[1111]

30- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz cennette bir mümin için inciden yapılmış altmış mil uzunluğunda bir çadır vardır ki, o çadırda yalnız o mümini seven aile toplumu olacaktır. Mümin kişi (dilediğinde) oraya girip dolaşır. Fakat oradaki insanlar öylesine kalabalık olacak ki, birbirlerini dahi görmezler.”[1112]


Cennete girecek olan bir mümin, hiç bir zaman yabancılık görmeyecektir. Kendisi için hazırlanmış çadır ve köşke binlerce ahbabları yerleştirilmiştir. Mümin kişi oraya girdiğinde kendisine sevgi ve saygı gösterilerinde bulunurlar.[1113]

Konu: Cehennemin Sıfatları


1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak ki, cehennemin içine kenarından bir taş atılsa, yetmiş sene düşer de, gene dibine ulaşamaz.”[1114]


Sehrete: Taş, Kaya

Sefiri: Cehennem Kenarı

Fetehvi: Düşmek

Karârıha: Dib, Sonu[1115]


2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Yakıcı cehennem ateşine dayanılmaları için) kâfirlerin vücutları öylesine büyütülür ki, dişleri bile Uhud dağından daha büyüktür. Muhakkak ki, onların vücutlarının dişlerine oranı, vücudlarınızın dişlerinize olan büyüklük oranındadır.”[1116]


Hadislerde geçen bazı kelimeler:

Dirsehu: Azı dişi.[1117]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak ki, cehennem ehlisi, öylesine ağlayıp gözyaşı dökerler ki, döktükleri gözyaşlarında gemiler yüzdürülseydi, yüzerlerdi. Şüphesiz onlar kanlı gözyaşları dökerler.”[1118]


Leyeküne: Büyütülmek

Leceret: Yüzmek

Dem: Kan.[1119]


4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cehenneme girecek olan kâfirlerin derilerinin kalınlığı, Cebbar meleğinin kırk zira’ (bir zira’ beşyüz cm., toplam yirmi metre) kalınlığındadır. Onların dişlerinin büyüklüğü Uhud dağı büyüklüğünde, cehennemde oturdukları yer ise Mekke ile Medine arası kadardır.”[1120]

5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak ki, imanlılardan dünyadaki tüm (cehennemi hak etmiş) hür, köle ve cariyeler ard arda cehenneme atılırken, (cennete girmeyi hak etmiş salih kimselerin şefaati sayesinde) kurtulup ardı sıra cennete gireceklerdir.”[1121]

6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak ki, dünyadaki ateşiniz, cehennem ateşinde parçalanarak etkisini kaybetmiş yetmiş parçadan bir parçadır. Eğer bu ateş, iki kere su ile yıkanmamış olsaydı, (şiddetli hararetinden dolayı) ondan faydalanamayacaktınız. Öyle ki, o kendisini tekrar cehennem ateşine yollamaması için Allah'a dua eder.”[1122]

7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cehennem ateşinin korlarından biri, doğuda olsaydı, onun ısısı batıda bulunurdu.”[1123]

8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cehennem ateşinin balyozlarından birisi yeryüzüne getirilseydi, tüm insan ve cinler onu ordan kaldırmak isteseler, muhakkak kaldırmaya güçleri yetmeyecektir. Cehennemliklere vurulan balyoz, bir dağa vurulsaydı; dağ parçalanıp toz haline gelirdi.”[1124]


Hadisde geçen bazı kelimeler:

Mukmâ: Balyoz.

Hadid: Demir

Ğubar: Toz.[1125]


9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bir damlası bile dünya ehlinin hayatını bozmaya yetecek zakkum ağacını yiyecek ve içecek olan cehennemlik kişinin hali ne olur acaba.”[1126]


Zakkum: Cehennemde pis kokulu, tadı zehirli bir ağacın ismidir. Cehennemliklerin yiyeceği andan olacaktır.[1127]


10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kıyamet günü cehennem ehlilerinden azabı en hafif olan, ayaklarının topukları altına cehennem ateşinin konulan iki koruyla beyinleri kaynayan kişiler olacaktır”[1128]


Ehven: En hafif

Âhmes: Topuk.

Kadem: Ayak.

Cemere: Ateş koru.

Yağli: Kaynar. [1129]


11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kıyamet günü cehennem ehlilerinden azabı en hafif olanı Ebu Talip’tir. O da ateşten yapılmış giyeceği bir çift ayakkabıdan beyni kaynayacaktır.”[1130]

12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cehennem ateşi kıpkırmızı oluncaya kadar bin senelik, sonra beyaz oluncaya kadar bir bin senelik daha yakılmıştır. Bu sefer simsiyah oluncaya kadar bin senelik daha yakılan cehennem ateşi, karanlık gecenin karanlığı gibi simsiyahdir.”[1131]

13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kâfirin dişlerinin (cehennem ateşine karşı dayanıklı olması için) kıyamet günü, uhud dağı büyüklüğünde olacaktır. Derilerinin kalınlığı ise üç günlük mesafe kadar olur.”[1132]

14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kıyamet günü kâfirin dişleri Uhud dağı, baldırları Beyza dağı büyüklüğünde, cehennemde kaplayacağı yerin genişliği ise otuzaltı mil kadar olacaktır.”[1133]


Cennet Ve Cehennem


Cennet, Allah nimetlerinin en seçkinlerini barındıran bir mükâfat, bir huzur ve safa diyarıdır. Oraya girenler gözlerinin görmediği, kulaklarının işitmediği ve hayallerinin canlandıramadığı zenginlik ve bollukta Allah nimetleri ile karşılaşacaklar ve hallerinden sonsuz derecede memnun kalarak Allah'a ölçüsüz derecede şükredeceklerdir. Fakat Cennetliklerin kazanacakları en büyük derece bizzat Ulu Allah'ın cemâlini görmek şerefine kavuşmak olacaktır. Bu kelimelere sığmaz derecede ulu mazhariyet her türlü nimeti gölgede (bırakacak ve Cennetlik kullara dünyada iken Allah'a bağlı kalmış olmanın en şerefli rütbesi olarak bağışlanacaktır.

Cehennem ise kâfirlerin ve kötülük işleyenlerin atılacağı bir âzab ve ıstırap çekme âlemidir. Oraya atılanlar, dünyada iken derece derece Allah'a karşı çıkmanın, dünyalık 'mal ve servet biriktirmenin peşinde koşarak boşu boşuna ömür tüketmenin cezasını çekecekler, O'nun azgın alevleri arasında boy vereceklerdir. Yüreğinde iman nuru taşıyan hiçbir mü'min ebediyyen Cehennemde kalmıyacaktır. Cezasını çeken, cezası bitince Cennete yerleştirilecektir.

Ey Allah yolunun durmaz yolcusu!.. Cennetlikler ile Cehennemlikler hakkında inen şu iki âyetin manâlarını düşün. Bak ulu Allah Cennetlikler hakkında ne buyurmaktadır:

1. “Cennetliklerin üzerlerinde ince ve kalın yeşil ipekten yapılmış elbiseler vardır. Gümüş bilezikler takarlar. Rableri onlara tertemiz bir şarap içirmiştir. Ve onlara “Şüphesiz ki işte bu, sizin mükâfatınızdır. Ameliniz makbul olmuştur.” denir. [1134]

Cenabı Hak Cehennemlikler 'hakkında da şöyle buyurmaktadır:

2. “(Cehennemlikler Allah'a yalvaracaklar) Ey rabbimiz, bizi bu Cehennem ateşinden çıkar (tekrar dünyaya gönder). Yine küfre dönersek gerçekten kendimize yazık etmişlerden oluruz. Ulu Allah da onları şu cevabı verir: Susun, sizin orada! Bana bir şey söylemeyin.” [1135]

Ulu Allah Cehennemliklere yukarki hitapta bulunurken onlar da köpek suretine girerek Cehennemde ulumağa başlıyacaklardır. Allah'ın böylesine acı azabından O'nun yaygın merhametine sığınırız.- Çünkü Meâz Oğlu Yahya'nın da dediği gibi bu iki hâl, yani Cennet'e girmekten mahrurr kalmakla Cehennemi boylamak birbirinden baskın çıkan iki felâkettir. Ne Cennetten ayrı ve uzak kalmağa sabredilir, ne de Cehennem ateşinde yanmağa tahammül edilir. Açıkçası her ikisine de dayanılamaz.

Bununla birlikte rengârenk Cennet nimetlerifvden uzak kalmağa katlanmak, Cehennemin o tüyler ürpertici korkunç azabına çarpmaktan dans kolaydır. En büyük felâket, küfür ve inkâra saplanarak İmanından olup ebe dî Cehennemde kalmaktır. Bir süre azab çektikten sonra kurtulma ümidi olursa iş kolay demektir. Bütün düğüm noktası, imanı kurtarabilmekte Yoksa temelli bir azaba hangi yürek, hangi insan dayanabilir? Bu yüzder İsâ Peygamber demiştir ki:

“Cennet veya Cehennemde temelli kalma fikri, yüreğinde korku duygusu taşıyan insanların yüreklerini parçalar.”

Bir gün Hasan Basrî'nin yanında bir hikâye anlatırlar. Cehennemde “Ey Hannân (çok veren), ey Mennân (minnet eden)” diye ağlayıp sızlaya rak bin yıl azab çektikten sonra en son çıkanın “Hinâd” adında birisi olduğunu söylerler. Sözün burasında oluk oluk gözyaşı akıtarak ağlamaya başlıyan Hasan Basrî:

“Keşke” der “Ben Hinâd olsaydım.”

Bu sözleri üzerine yanında bulunanların hayretten dona kaldıkların gören Hasan Basrî şu ibretli konuşmayı yapar:

“Neden dona kaldınız? Hinâd denilen adam nasıl olsa bir gün Cehennemden çıkmayacak mı? Çıkacak. Benim ise çıkacağım da belli değil.”

Bütün iş; bellerimizi büken, benizlerimizi solduran, ciğerlerimizi dağ layan, yüreklerimizi parçalayan, gözlerimizden kanlı yaşlar akıtan bir tel noktada düğümlenmektedir. Bu nokta da, “son nefeste imansız gitme korkusu” dur.

Yüreklerinde Allah korkusu taşıyanların yüreklerini parçalayan korku nun asıl gayesi budur. Yine gece gündüz oluk oluk gözyaşı akıtanların ası ağlayıp sızlamaları bu yüzdendir. Bütün gaye, “son nefeste imanı kurtarmak”tır.

Din ulularımızdan bazıları derler ki, gam ve keder şu üç şey yüzün den doğar:

1. Yapılan ibadetin kabul edilmeme ihtimalinden;

2. İşlenen günahın bağışlanmama ihtimalinden;

3. Son nefeste imansız gitme ihtimalinden.

Büyük ihlâs sahibi 'kimseler, tek ve gerçek gam ve kederin “Son nefeste imansız gitme korkusu” nun olması gerektiğini söylemişlerdir. Çünkü bunun dışında kalan gam ve kederler örtülebilir, giderilebilir. Sebebi de onların bir sonu, bir 'bitiş noktası olmalarındadır. Ama imansız gitmenin gam ve ıkederi Cehennemi boylayarak temelli azâb çekmektir.

Es'bât Oğlu Yusuf anlatıyor:

Bir gün Süfyan Sevrî'ye uğramıştım. Onu öylesine ağlamış, öylesine gam ve kedere kapılmış gördüm ki, ikendimi tutamayarak:

“Nedir bu haliniz?” dedim.

“Bu derece ağlamanızın sebebi günahlarınızın çokluğu mu?”

“Hayır” diye cevap verdi ve ardından şu sözleri ekledi:

“Allah'a karşı işlediğimiz günahlar benim korktuğumun yanında çok hafif kalır. Benim korktuğum son nefeste imansız gitme ihtimalidir!”

Ulu Allah'tan tek dileğimiz, bizi böyle bir felâkete uğratmaması, bizden rengârenk nimetlerini esirgememesi ve hepsinden önemlisi de son nefesimizde cümlemize tam imanla gitmek nasip etmesidir, âmin...

Soru: Korku Yolu'na mı, yoksa Umut Yolu'na mı gireyim?

Cevap: Her ikisine birden... Sadece birisi yeterli değildir. Esas olarak gerçek umut, kofku ile birlikte beslenilir. Yine aynı şekilde gerçek korku da, umut ile birlikte duyulur. Açıkçası umutsuz korku olmadığı gibi, korkusuz da umut olmaz. Gerçek mü'min hem Allah'ın ululuğu karşısında kork duyar, hem de bol ve yaygın rahmetinden umudunu kesmez. Bu yüzden denilir ki:

“Umut bağlayanlar, aynı zamanda korku duyarlar. Korku duyanlar da aynı zamanda umut beslerler.”

Soru: Bu iki yoldan birinin, az da olsa diğeri üzerine üstünlüğü olabilir mi?

Cevap: Esas itibariyle olamaz. Yani korku ile umut birlikte duyulmalıdır. Fakat bazı durumlarda birinin diğeri üzerine ağır bastığı olabilir. Meselâ, kişioğlu sağlam, güçlü ve varlıklı olduğu zamanlar, korku başta gelmelidir. Hasta ve güçsüz olduğu zamanlar ise umut önde gelmelidir. Âlimlerimiz bu ıkonuyu böyle açıklamakta ve çözümlemektedirler.

Hastalık ve güçsüzlük zamanlarında Allah'ın bol ve yaygın rahmetine karşı daha çok umut bağlamak şu kudsî hadise dayanmaktadır. Ulu Allah diyor ki:

“Ben, benim korkumdan gönülleri kırık olanların yanındayım.”

Sağlıklı, güçlü ve geniş imkânlara sahip olduğu zamanlarda gönlün de Allah korkusu taşıyan kimsenin, hastalık ve zayıflık anlarında Allah'ı yaygın merhametine sığınması daha çok yerinde olur. Nitekim bu konuda Kur'ani Kerim'de şöyle buyurulmaktadır:

“Gerçekten (Rabbimiz Allah'tır) deyip, sonra da dosdoğru yolda sebs edenler yok mu? Onların üzerine ölüm veya dehşet anında (korkmayın üzülmeyin, size va'dedilen Cennet'le sevinin) diye Melekler inecektir.”[1136]

Soru: Ulu Allah'ın daima iyilik etme yolunu benimsediği hususund iyi niyet sahibi olmamızı gerektiren ve bizi buna teşvik eden birçok deliller vardır. Buna göre Umut Yolu'nun ağır basması gerekmez mi, ne dersiniz?

Cevap: Evet, doğrudur. Ulu Allah'ın daima iyilik-etme yolunu benin sedîği iyi niyetini gütmek gerekir. Fakat Yüce Allah'a karşı gelmekten sakınmak, azabından korkmak ve O'nun hizmetine kendimizi adamak da iyi niyet sahibi olmak demektir.

Bu konuda, yani iyi zan, iyi niyet sahibi olmak hususunda birçok kin seferin yanılgıya düştükleri önemli bir nokta vardır. Hemen belirterek söyleyelim ki bu önemli nokta, umut ile temenniyi birbirine karıştırmaktır.

Yine hemen söyliyelim ki bunlar farklı şeylerdir. Umut, bir ana teme le dayanır. Temenni'de ise böyle bir şey yoktur. Şimdi bunu bir örnek ve rerek açıklamıya çalışalım.

Meselâ, iki çiftçi düşününüz. Bunlardan biri, zamanında tarlasını iyice sürmekte, tohumunu ekmekte ve gayet normal olarak da mahsûller alınırken; “Şu kadar mahsul alabilirim.” diye beklemektedir. Bu, çalışkan çiftçinin hakkıdır. İşte buna umut adı verilir. Burada umut, bir ana temele dayanmaktadır ki o da çiftçinin daha önceden tarlasını iyice sürüp, zamanıt da tohumunu ekmiş olmasıdır.

Bir de diğer öbür çiftçiyi göz önüne getirelim. Zamanında tarlası; sürmemiş, tohumunu ekmemiştir; hiç bir gün çalışmamış, bütün bir yıhr derin ibir uyku ve gaflet içinde tüketmiştir. Veya yapsa da hiç bir işini vaktinde yapmamıştır. Ondan sonra da mahsûl zamanı gelince, “Şu kade mahsul alabilirim” diye beklemektedir. İşte bu hiç bir temele dayanmıya bir umuttur ki, bunun adına temenni diyoruz. Kaldı ki buna da ancak boş bir temenni diyebiliriz.

İşte Allah'a kulluk ve ibadet ıkonusunda kisioğlunun durumu da tipi bu verdiğimiz örneğe benzer. Allah'a ibadete kendini adayarak tüm kötülüklere paydos diyen bir kimse, İbadetinin kabul edilmesini, ufak tefek kusurlarının bağışlanmasını, üstün sevap ve derecelere yükseltilmesini Allah'tan bekliyebilir. Onun bu hareketi iyi niyet sahîbi oluşu manâsını taşır. Ana dayanağı olan bir umuttur. Birinci çalışkan çiftçi misâli o, tarlasını zamanında ve tavında sürmüş, tohumunu atmıştır. Mahsûl alma zamanında da, “Şu kadar mahsûl alabilirim.” diye bir umut beslemek artık hakkıdır.

Yok eğer kişi bu ana dayanak noktasından gafil kalır, ibadete sırt çevirerek alabildiğine günah işler. Allah'ın gazabına çarpmaya 'boş verir, hoş-nudluğu kazanmaya aldırış etmez, azabına uğramaktan, korku duymaz, üstelik de Cennete girmeyi umar, Cehennemden kurtulmayı beklerse O'nun bu hareketi safdilliktir; hiç bif dayanak noktası bulunmayan boş ve kuru bir temenniden ibarettir. Böylesine bir harekete iyi niyet güden bir hareket gözüyle ıbakamayız; buna iyi zan da diyemeyiz. Bu doğrudan doğruya katıksız bir sapıklık ve eşsiz bir hatadır. Haylaz çiftçi misâli tarlasını zamanında sürüp ekmiyen ıbu kişinin mahsûl zamanı, “şu kadar mahsûl alabilirim” demeye hakkı yoktur. Bu konuyu şaif şu veciz ifadesiyle ne güzel dile getirmiştir;

“Kurtuluş istersin, fakat kurtuluşa götüren yollara da girmezsin. Hiç karada gemi yürür mü?”

Peygamberimiz (s.a.s.) şu sözleriyle bu gerçeği daha güzel açıklığa kavuşturmaktadır:

“Akıllı insan, kendini bilen ve ölümden sonrası için hazırlık yapan kimsedir. Âciz insan ise nefsinin sonu gelmez arzu ve istekleri peşinde koşan; her kötülüğü işleyen; sonra da Allah'tan Cennet'e girmeyi, Cehennem'den kurtulmayı temenni eden kimsedir.”

Hasan Basrî, diyor ki:

“Bazı insanlar vardır ki, hiç bir dayanakları olmadan Ulu Allah'ın kendilerini yarlıgamasım temenni ederler. Hatta o dereec umutlu görünürler ki, hiç bir iyilikleri olmadığı halde bu hareketlerinde ayak diretirler. Ve bu yüzden de iflâs etmiş, sevapsız insanlar olarak dünyadan ayrılırlar. İçlerinden birine “nenize güveniyorsunuz?” diye bir soru sorsanız şu cevabı verirler:

“Rabbimiz hakkında iyi zan, iyi niyet sahibiyiz; bize iyi muamele edecektir.”

Bunlar düpedüz yalan söylemektedirler. Eğer Ulu Allah hakkında iyi niyet sahibi olsalardı, şüphesiz nefislerinin sonu gelmez arzu ve istekleri peşinde koşmıyacaklar, tersine kâinatın ortaksiz yaratıcısına ibadet ve taât edecekler, en güzel amelleri işlemekten geri kalmıyacaklardı.

Bunları belirttikten sonra Hasan Basrî şu âyetleri okur:

“Rabbine kavuşmayı arzu ve umut eden kimse, iyi ameller işlesin. O'na ibadet ve tâatte hiç kimseyi ortak tutmasın. [1137]

“Rabbine karşı beslediğiniz şu iyi zannınız yok mu? İşte sizi o helak etti; bu yüzden hüsrana düşenlerden oldunuz.”[1138]

Cafer Dab'î anlatıyor:

Bir gün Ebu Meysere'yi gördüm. Fazla ibadet ve tâate düşmekten öylesine zayıflamıştı ki, hiç sormayın. Nerede ise Kaburga kemikleri sayılıyordu. Kendisine dayanamayıp su soruyu yönelttim:

“Ey Meysere -Allah'ın yaygın rahmeti üzerinize olsun- Kendini niçin bu kadar sıkıntıya sokuyorsunuz? Rabbinizin rahmeti bol değil mi?

Benim bu sözlerim karşısında kızan Meysere şu ibret dolu cevabı verdi.

“Bende, Allah'ın bol ve yaygın rahmetinden umut kestiğime dair bir alâmet, bir belirti görebiliyor masunuz? Unutma ki -Allah'ın bol rahımeti, O'nun yolundan gidenlere yatkındır- Cafer diyor ki, sözlerinin burasında ırmak ırmak gözyaşları akıtmaya başlayarak Meysere şöyle anlatmağa devam etti:

“Bütün Peygamberler, bütün ermişler Allah'ın rahmetinin bolluğun herkesten daha iyi bildikleri halde gece gündüz O'nun yolundan çıkmamışlar; ibadet etmişler, günah işlemekten şiddetle kaçınmışlardır. Onları bu yola sevk eden nedir? Bunlara ne dersin, ey Cafer? Onlar böyle hareke etmekle Allah'ın rahmeti hakkında iyi zan beslememiş mi oluyorlar? Hayır, tam tersine! Onların Allah'ın cömertliğine, yaygın rahmetine karşı iyi niyet ve iyi zanları tamdır. Fakat onlar esas önemli olan şu noktayı bilmektedirler ki, Allah'a karşı ibadet ve tâat borcunu yerine getirmeden, bu yo da çile çekmeden sadece iyi zan, iyi niyet sahibi olmak, derin bir aldanıştan, boş bir temenniden başka bir şey değildir.

Ey saadet yolunun yılmaz yolcusu!.. İşte bu ince noktayı göz önündeı kaçırma. Peygamberin, ermişlerin ve daha nice Allah yolunda çile çekmiş insanların bu durumlarını düşün. Artık derin gaflet uykusundan uyan, silkin, bir diriliş yap.

Muvaffakiyet, çalışanın hakikini dalma gözeten Ulu Allah'tandır, âmin.[1139]


Özet II


Ey saadet yolcusu!.. Allah rahmetinin yaygınlığını; O'nun merhametinin gazabına baskın çıktığını ve her zerreyi kuşattığını; Allah'ın seni merhametine mazhar olmuş olan islâm ümmetinden eylediğini ve sayısız nimetlere gark ettiğini; kitabı Kur'an'a (Rahman ve rahim, yani dünyada bütün kullarını, âhirette ise sadece mü'min kullarını esirgeyen ve bağışlayan) manâsını taşımakta olan adlarının bulunduğu besmele’yi' başlık attığını; hiç bir aracı olmadan sana gizili-açık sayısız derecede nimetler bahşettiğini düşün.

Diğer yandan rabbimin heybet ve ululuğunun olgunluğunu, gazabına göklerin ve yerin bile dayanamıyacağını; buna karşılık “kendinin gaflet içinde yüzdüğünü ve günahlarının çokluğunu; O'nun ise bütün bu kusur ve eksikliklerine vâkıf olduğunu; akılların idrâk edemeyeceği derecede sevap ve mükâfatlar vereceğini; buna karşılık hatırlanması bile yürekleri durduracak ve parçalayacak derecede azâb vermeğe güçlü olduğunu düşün.

İşte bütün bunları hatırlayarak düşündüğün zaman bir kere rabbinin yaygın lütfuna, bir'kere yakıcı azabına, bir kere eşsiz merhametine, bir kere de günahtan günaha dalan nefsine bakacaksın. Bütün bu düşünüş ve bakışlar seni korku ve umut yoluna sokacaktır. Artık sen dinin şaşmaz ana yoluna girerek gayene ulaşmış durumdasın; lekesiz kurtuluş yolunu tutmuş bir insansın.

Ne nefsinin her isteğine boyun büktüğü halde boş ve saçma bir temenni ile kendilerini avutanlardan; ne de Allah rahmetinin yaygınlığını unutarak büsbütün karamsarlığa tutulanlardansın. Sen başına felâket açacak olan ileri gitmek (ifrat) geri kalmak (tefrit) gibi hareketlerden uzaksın. Sen bunların arasında kalan saadet yolunun şarabını içtin. Bu yolun tadını damaklarında duydun.

Yalnız umut yolu dondurucu soğuğu ile yalnız korku yolu ise kavurucu sıcağı ile üstünde yürüyenleri helake sürükler. Ama sen bu tehlikeli yollara düşmekten kurtuldun. Öyle sanıyorum ki sen, varlıklı, zengin bir kimse olarak lekesiz gayene eriştin. Sağ-salim iki tedavi olmaz hastalığı atlattın. Böylece de maddi - manevî bir şifaya kavuştun.

Ve sen azgın nefsini itaat altına aldın. Kendini gece - gündüz demeden devamlı olarak Allah'ın hizmetine adadın. Bu vadide yol alırken cahilliği, gafilliği bütün varlığiyle ardına attın. Bütün günahlara, tüm kötülüklere sırt çevirdin. Sen, Nevf-ül Bükâli'nin “Cenneti hatirlasan şevkin artar, Cehennemi hatırlarsan uykuların kaçar.” dediği cinsten katıksız bir mü'min oldun.

Sen artık, Allah'ın:

“Gerçekten Peygamberler hayır işlerinde birbirleriyle yarışırlar, umarak ve korkarak bize dua ederlerdi. Onlar bize derin saygı duyanlardandır.”[1140] Diye nitelendirdiği/hâlis kullarındansın.

Ey saadet yolunun yılmaz yolcusu!..

Ulu Allah'ın yardımı ile Allah korkusunu gönülde yerleştirmek ve Allah'ın yaygın rahmetinden umut kesmemek geçidini de aştın. Şimdi sfeni bu dünyada da, öte dünyada da nice nice nimetler beklemektedir.

Ulu Allah'tan dileğimiz cümlemizi ve cümle mü'minleri bu pürüzsüz yolda daim eylesin. Çünkü O, esirgeyenlerin en esirgeyicisi, bağışlayanların en bağışlayıcısı, cömertlerin de en cömertidir. O'nun kuvvet ve kudretine son yoktur.[1141]


Konu: Dünya Fitneleri


1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Ey iman edenler!) şaşırtıcı karanlık bir gecenin gelmesi gibi fitneler gelmeden iyi işler (kuluk ve ibadetler) yapmaya çalışınız. (Kötü fikirlerle dolu öylesine kötü günler gelecek ki,) Kişi, sabahleyin mümin olarak kalkarken, akşamleyin kâfir, akşamleyin kâfir ise, sabahleyin mümin olarak kalkar. Çünkü dinini zamanı az dünya menfaatleriyle satarlar.”[1142]

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Ey iman edenler) hayatı bulandıran ihtiyarlık, ansızın gelen ölüm, hapseden hastalık, ümitsizlik veren zaruri ertelemeler gelmeden iyilikler yapmaya çalışınız.”[1143]


Hadisde Geçen Bazı Kelimeler:

Harem: İhtiyarlık, Yaşlılık

Nağız: Hayatı Yok Eden, Usandıran.

Mevt: Ölüm.

Merad: Hastalık.

Habız: Hapis Eden.

Tevsif: Ertelemek.

Muyis: Umud Kestiren[1144]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Ey iman edenler) şu altı tehlike gelmeden önce iyi ameller işleyiniz:”

a) Güneşin (nizamı bozulup) infilâka uğrayarak batıdan doğması.

b) (Bütün dünyayı ikapsayan ve etrafını zehirle boğacak olan) bir dumanın çıkması.

c) (Elindeki asasıyla müminleri işaret edip) “bu adam mümindir” cümlesini yazan Dabbe adlı (canlı bir varlığın) ortaya çıkması.

d) Kadınlı-içkili günah dolu kirli bir hayat cenneti ve cehennemini ortaya koyan Deccalin ortaya çıkması.

e) Hayatınıza son veren ani ölümün gelmesi,

f) Kıyametin kopması.”[1145]

4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ey imanlılar! Altı olay gelmeden iyi işler yapmakta acele ediniz.

a) Akli dengesi bozuk, kötü düşünceli kişilerin başınıza amir kesilmesi,

b) Tahsildar gibi memurların çoğalması,

c) Hakimlerin para mukabilinde haksızlara karar satması. (Hakimi rüşvet mukabilinde mahkeme kararı ile haksızı suçsuz gösterirken, haklıyı da suçlu göstermesi.)

d) Önem verilmeden insan kanının dökülmesi,

e) Akrabalık bağlarının kopması.

f) Bazı gençlerin çalgıyla şarkı söyler gibi, Kur'an-i Kerim'i teğenni ile okuması. Bunlar, içlerinden birini bilgisi az olsa bile (kürsüye çıkartıp türkü söyler gibi Kur'an okuturlar.”[1146]

5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yedi hadise vuku bulmadan iyilik yapmakta acele ediniz:”

a) İnsanlara öz nefislerini unutturacak fakirliğin gelmesi,

b) (Veya) azdırıcı zenginliğin gelmesi,

c) Kişinin vücudunu bozup kuvvetini düşürecek bir hastalığın ortaya çıkması,

ç) Yıpratıcı ihtiyarlığın baş göstermesi,

d) Ani ölümlerin gelip çatması,

e) (Dinsizlik metoduyla birlikte) deccalın yeryüzüne çıkması. Çünkü bu, beklenilen felâketlerden biridir.

f) Kıyametin kopması. Bu ise, acı ve dehşet dolu büyük bir hadisdir.”[1147]

6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İki çeşit sarhoşluk sizi kaplamak üzere

a) Dünyayı haddinden fazla sevmek gafletine düşmek,

b) Zararını düşünmeden cehaleti sevmek gafletine saplanmak? Bu iki belânın karşısında artık siz Allah'ın emirlerini öğretip yaptırmaktan, yasaklarını ise terk ettirmekten vazgeçersiniz. (Bu tehlikeli zamanda) Allah'ın kitabını ve peygamberin hadislerini kendisine rehber yaparak bütün işlerinde uygulayan kimseler, Allah'ın nezdinde muhacir Mekkeli, ensari Medineli sahabiyeler kadar değerlidir.”[1148]

7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Tehlikelerle dolu karanlık geceler gibi, fitne ve belâlar etrafınızı çevirmek üzere. (Bu dinsizlik ve ahlâksızlık) fitnelerinden kurtulacak olan kişiler, yüksek dağlarda koyunlarının sütünü içen veya atının gemine yapışıp dağlarda kâfirlerle savaşan kimselerdir.”[1149]

8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Eğer, sizin için, gizlenmiş olan hazineler (cennet nimetlerin)'in ne kadar çok olduğunu (bilseydiniz, muhakkak iki, peşine düşüp nail olamadığınız dünya nimetleri için üzülmezdiniz.”[1150]

9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Eğer, siz ölümden sonra ne gibi tehlikelerle karşılaşacağınızı bilseydiniz, tam istekle yeyip içmez, huzur içinde eve girip oturmaz, bilâkis yollara düşüp göğsünüze vurarak ağlardınız.”[1151]

10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cüfeyc adlı rahip, alim olup dini bilgilere sahip olsaydı, anasının çağırmasına icabet etmenin ibadetten daha üstün olduğunu anlardı.”[1152]


Takriben bundan 2000 sene önce, iman edip hak dinine kavuşmuş, gecesini gündüzünü ibadetle geçiren Cüreyc adlı bir rahip, günün birinde anasının kendisini namazdayken çağırışına icabet etmemesi yüzünden, annesinin bedduasına neden olmuştu.

“Ey Allah'ım! oğlum sesimi duyduğu halde çağırışıma cevap vermedi. Onun canını bu dünyadan, zina damgasıyla rezil ettirmeden alma.”

Aradan bir müddet geçtikten sonra vadinin eteğinde bir kadının çobanla kurduğu ilişkiden ötürü gebe kaldığı görüldü. Ailesinin baskısı sonunda doğurduğum çocuk rahibtendir” demek zorunda kalan kadına, yakınları:

“Bu çocuk bir zina mahsulüdür. Bunun temizlenmesi gerek” diyerek rahibin üzerine saldırdılar. Bunun üzerine geçmişte annesinin kendisine yaptığı bedduayı hatırlayan rahip güldü ve onlara çocuğu getirmelerini söyledi. “Baban kimdir!” Bu soru üzerine konuşan bebek:

“babam (falanca) çobandır.” dedi. Belki rahip, zina felâketinden kurtuldu, ama rezil olmak damgasında kurtulamadı.

Din hukukçularımız, bu hadisten dolayı, namaz içinde olan kişinin, annesinin çağrısı üzerine icabet edip etmemesi konusunda ihtilâfa düşmüşlerdir. En doğrusu, İslâm dinine göre, namaz kılan bir kimse, annesinin kendisini çağırmasına icabet ederek namazını bozmaması gerekir. Fakat rahibin mensub olduğu dine göre, böyle bir ruhsat olabilir, Bizim dinim de ise böyle bir şey olamaz.[1153]



11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Benden sonra tehlikelerle dolu karanlık geceler gibi, fltneler etrafınızı sarıp kuşatacaktır: (O zaman da) kişi, sabahleyin mümin iken akşamleyin kâfir olur. Gene ( o zamanda) birçok kimseler, dünya menfaatleri uğruna dinini satarlar.”[1154]

12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Benden sonra, kâfirler gibi birbirinizin boynunu vurarak küfre dönmeyiniz.”[1155]

13-Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Her ümmetin bir fitne sebebi vardır. Benim ümmetimin fitne si (ahlâksızlık, dinsizlik çamuruna sürükleyecek sebeb) dünya malıdır.”[1156]

14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ademoğlunun yeyip içtikleri her ne kadar güzel ve çeşitli ise de, dönüştüğü madelere bak.”

İşte Ademoğlunun yeyip içtiklerinin (pisliklere dönüştükten sonra aldığı hali) dünya malının bir örneği değil midir? (Nitekim dünya malı da böyle yok olup gidecektir.)[1157]

15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ben, ümmetim için en çok korktuğum fitne, kadın ve içkidir. (ki olacaktır).”[1158]


Sevgili peygamberimiz, kendisine peygamberlik verildiği andan kıyamete kadar ilâhi ve manevî bir aletle, müsiümanların karşılaşacağı birçok fitneleri görmüştür. Fakat islâmiyeti yıpratacak ve müslümanları dinden uzaklaştıracak, batının kirli ahlâk ve adetlerine sokacak en zararlı fitne olarak kadın ve içkiyi görmüştür.

Sayın okuyucu! Bugün İslâm aleminde fitne ve belâ kurşunlarını yağdırarak, İslâm dininin çökmesine, müslümanların da ahlâksızlık kuyusu düşmelerine neden en zararlı fitne kadın ve içkiden doğmakta.[1159]


16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Dünya mal ve şerefine karşı kişinin içinde beslediği hırsının dinini, koyun sürüsüne saldıran iki kurttan daha zararlıdır.”[1160]

17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Geleceği benim gördüğüm kadar göremezsiniz. Şüphe yok ki, ben fitnelerin, yağmur tanelerinin düşmesi gibi, evlerinizin arasına düştüğünü görüyorum.”[1161]

18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kadınlar erkeklere karşı galiptirler.”[1162]

19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Zararlı fitnelerin olacağı bir zamanda, o fitneye katılmayıp evinde oturanlar, katılmaya hazırlananlardan; katılmaya hazırlananlar, fitnenin bulunduğu yere yürüyenlerden; o tarafa doğru yürüyüp te henüz karışmamış kimseler de, karışanlardan daha selâmette olurlar.

Kim, fitnelere yaklaşmak istiyorsa, fitneler de ona yaklaşır. O fitnelerden kurtulmak için sığınak arayan kimseler de, buldukları sığınaklara bir an önce sığınmaya baksınlar.”[1163]

20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ademoğlunun hoşlanmadığı iki şey vardır:

a) Ölüm: Oysa ölüm, ademoğlu için, (küfür) fitnelerine girmesinden daha hayırlıdır.

b) Az mal: Halbuki az maldan hesap vermek daha kolaydır.”[1164]

21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Adamın biri doğumu yaklaşmış bir köpeğin bulunduğu evin sahibine misafir olarak gider. Bunu gören köpek “bundan sonra sahibinin misafirini havlayarak karşılamam” diye kendi kendine yemin eder. Bunun üzerine karnındaki yavrusunun havladığını gören adam:

“Bu ne acaib şey” diye kendi kendine söylenir. Hz. Allah, o zamanın peygamberine vahiy yoluyla şöyle buyurur: “Bu olay, sizden sonra gelecek bir ümmetin (Hz. Muhammed'in ümmetinin) durumuna benzer ki, iyi olmayanları iyi olanlara hakaret eder (havlar.)”[1165]

22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(İslâm ülkelerinde öylesine kötü) fitneler baş gösterecek ki, sabahleyin mümin olarak kalkan kişi, akşamleyin kâfir olur. (O zaman da) ancak, Allah'ın, dini ilim sayesinde iman hayatı verdiği kimseler kurtulacaktır.”[1166]

23- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Öylesine sağır ve dilsiz edici fitneler baş gösterecek ki, kendisine yaklaşanları bile içine alacaktır. Diliyle ona yaklaşan kimseler, kılıç darbelerinin altına girmiş gibi olur.”[1167]

24- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bundan sonra (müslümanlarm arasında) olaylar, fitneler, ayrılıklar ve kargaşalıklar baş gösterecektir. Bu fitneler vuku olduğu zaman gücün katil (bir kâfir) değil, mümin bir maktul olmaya yetiyorsa, hemen yapıver.”[1168]

25- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Gelecek (zararlı) fitnelerden kişinin kurtulması, evinden dışarı çıkmamasına bağlıdır.”[1169]

26- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Öylesine felâketlerle dolu bir zaman gelecek ki, o zamanda üç şeyden daha az hiç bir şey olmayacaktır:”

a) Helâl para,

b) Temiz, samimi bir arkadaş,

c) Amel edilen peygamberimizin sünneti,”[1170]

27- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Öylesine kötü bir zaman gelecek ki, bu zamanda hafızlar çoğalırken, alimler azalacak, ilim alınıp itibarını kaybedecek, kargaşalık çoğalacaktır. Bundan sonraki zamanda hafızlar Kur'an-ı, kalben, ruhen okumayacaklardır. Bundan sonra gelecek zaman ise, kâfirler müminlerle mucadelelerinde müminin haklı bulunduğu konularda galip gelirler.”[1171]


Ardı sıra gelecek olan üç zamanın her biri, kendinden önceki zamandan daha kötü olacaktır.

a) Bu zamanda ilmin itibarı yok olur, İlimleriyle amel eden alimler azalır. Buna karşılık katillerin çoğalması gibi hafızlar çoğalır.

b) Bu zamanda ilim ortadan kalkarken, hafızların Kur'an-ı kalben değil de ağızdan okumaları,

c) Bu zamanda ise, Allah'ın kitabı ve peygamberin hadisleri ile amel etmeyen müminler, müşrikler karşısında mağlûp olurlar. Kalbindeki imanı zayıf, dini bilgisi yetersiz olan müminler kâfirlerle mücadele ederken her an yenilmeye mahkûmdur.[1172]


28- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İnsanlar, öylesine kötü bir zamanla karşılaşacak ki, o zaman da kişi, aciz ve beceriksiz olmakla, işini gayri meşru yollarda kazanmanın arasında kalır. Bu durumda, mümin olan kişi birinciyi ikinci unsurdan üstün tutsun (tercih etsin.)”[1173]

29- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Benden sonra kâfirler gibi birbirinizin boynunu vurarak küfre dönmeyiniz.”[1174]

30- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Eğer Ademoğlu için, bir vadi dünya malı ile dolu olsa, bir ikincisini ister. İki vadi dolu olsa üçüncüsünü de ister. Kısacası, insanoğlunu topraktan başka hiç bir şey doyurmaz. Fakat Hz.Allah (dünyamalına karşı beslediği) kötü hırsından dolayı tövbe eden Ademoğlunun tövbesini kabul eder.”[1175]

31- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Uhut dağı kadar altının olsa, aradan üç gün geçmeden yanımda bir kuruşun dahi kalmaması beni sevindirir. Yalnız ödenmesi gereken borcum için, ayırdığım müstesnadır.”[1176]

32- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Eğer Allah'ın nezdinde Dünya (içindekilerle birlikte) bir sivrisineğin kanadı kadar değerli olsaydı, kâfirler ondan bir damla su dahi içemezdi.”[1177]

33- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Su içinde yürüyen bir kimse, ayaklarını ıslanmaktan kurtaramadığı gibi, dünya işlerini (ahîret işlerinden daha) üstün tutan bir kimse de kendini günah işlemekten kurtaramaz.”[1178]


Ayağı ıslanmaksızın su içinde yürüyüp te çıkan bir kimse olabilir mi? İşte bunun gibi, dünyayı ahirete tercih eden bir kimse de dünyadan günahsız olarak ayrılamaz. Hele derin bir suda bir kimsenin vücudunun tümünün ıslanması gibi, dünya malına karşı hırs batağına düşmüş olan bir kimsenin de ruhuyla, kalbiyle ıslanmadan kirlenip kurtulması düşünülemez.[1179]


34- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak ki, kişinin malında, ailesinde ve çocuklarında bir fitne vardır.”[1180]


Mal, kişi için bir fitnedir. Dünya malı, insanın el ve ayakları gibidir. El ve ayakları olmayan bir kimsenin kötü yerlere gitmesi muhtemel dışıdır. Malı olmayan bir kimsenin de, kötü yerlere gidip günah işlemesi mümkün değildir. El ve ayakları kötülüklere uzanmaya, meyhaneye gitmeye alışmış bir insan, her an için fitnelere düştüğü gibi, mal; olan bir kimse de, hele malıyla günah işlemeye ahşmışsa her an için fitne içindedir.

Kişinin ailesi de bir fitnedir. Muhakkak ki, kocasına gayri meşru şeyleri yapmaya zorlayan bir zevcenin ne kadar büyük fitne olduğu malûmdur Çocukların fitnesinin de bundan bir farkı yok.[1181]


35- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Zamanı yaklaşmış belâdan ötürü araplara ne yazık. (Bu belâdan) el ve diline hakim olan kişiler kurtulacaktır.”[1182]


Peygamberimiz bu hadisiyle, takriben yirmi sene sonra arap lar arasında başgösterecek fitneleri haber vermektedir.

a) Hz. Osman'ın öldürülmesi,

b) Cemel ve safin denilen iki savaşın baş göstermesi, dolayısıyla iki İslâm ordusunun birbirlerini imha etmesi,

c) Emevilerin müslümanların başına buyruk ve halife olarak muşallat olmaları,

d) Bundan sonra Abbasîlerîn Arapların başına halife seçilerek Emevilerin bir çoklarını katletmesi,

e) Türklerin hakimiyeti altına girdikten sonra ikinci dünya harbinin patlak vermesi sonucu, Türklerin yardım ellerini çekip korumamaları yüzünden her bir Arap devletinin kâfir devletlerin boyunduruğu altına girmeleri.[1183]


DÜNYA VE ALDATMALARI


Dünya insanoğlunu Allah'a ulaştıran yolun çetin ve güç yol veren başlıca engellerinden biridir. Türlü türlü geçici nimetleri, renk renk güzellikleriyle dünya âdeta hayatımızın tabii akışını asıl yolundan saptırmak istemektedir.

Ulu Allah buyuruyor ki:

“Kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma gezen güzel atlara, (deve, sığır, koyun, keçi gibi) hayvanlara tarlalara tutkun bir sevgi ile bağlanmak insanlar için süslenip bezenmiştir. Halbuki bunların hepsi geçici, dünyalık servetlerdir. Varılacak yerlerin en güzeli ise Allah'ın nezdindedir.”[1184]

“İyi biliniz ki dünya hayatı bir oyun, eğlence, aldatıcı bir süs, karşılıklı boş bir öğünme, servet biriktirme ve evlât sahibi olma yolunda bir yarıştır. (Âhiret için bir kazanç sağlamayan) bu dünya hayatı çiftçinin yüzünü güldürecek gelişkinlikte mahsûller yetiştiren bir yağmura benzer. Fakat çok geçmeden bu gelişkin eskinin sararıp kuruduğunu ve sonunda çer-çöp halini aldığını görürsün. Ayrıca dünya hayatının aldanmişlarını âhirette ağır bir azap beklemektedir.”[1185]

Bu âyetlerde Ulu Allah'ın açık açık gözlerimizin önüne serdiği dünya manzarası ne tüyler ürpertici bir gerçeği dile getirmektedir!.. İnsanlar arasında doğru yoldan ayrılarak Allah'ın emirlerine ters bir yol tutturanların hepsine, teker teker dikkat buyurunuz. Hepsi kendini var gücü ile bir dünya işine vermiş, o yoldan kazandığı servet, şöhret ve rütbelere aldanarak şımardıkça şımarmış ve artık varlıkların bir yaratıcısı olduğunu; kendisinin de O'na karşı yerine getirmek zorunda bulunduğunu tamamen unutmuştur.

Böyle kimseleri, varlığına varlık katmak, rütbesine yeni rütbeler eklemek, şöhret ve itibarını daha da artırmak 'için rakipleri ile gözleri dönmüşçesine kıyasıya bir yarışmaya girişmiş görürsünüz. Yollarının üzerinde dikilip onlara âhiret hayatları için ve Allah için ne gibi hazırlıklar yapmakta olduklarını sorsanız konuşmaya bile ayıracak vakitleri olmadığını, önür de yığın yığın işlerin kendilerini beklediğini ileri süreceklerdir. İşte bı meşguliyetler içinde oyalanırken günün birinde ölüm meleği canlarını almağa gelince aldanmtş ve boş ellerle Ulu Allah'ın huzuruna doğru yol çıkmak zorunda kalırlar. (*)[1186]

Evet, mü'minin ibadet yolunda ilerilerken yüzyüze geleceği baş enge terden biri dünyalık meşgalelerdir. Bu engeli aşarak esas hedefe ulaşabi mök için dünyadan el-etek çekerek gerçek manasiyle Allah'a yönelmek ge rekir. Mü'min iki sebebe dayanarak dünyadan el-etek çekmek zorundadır.

1. Mü'min, ibadet yolunda hedefe doğru ilerlemek üzere dünyay onun geçici, aldatıcı ve yolayıcı nimet ve güzelliklerine, öbür dünyaya v; sıta olabilmelerinin dışında bir değer tanımamalıdır. Çünkü dünyaya gönül verenler, ona sımsıkı sarılanlar tüm maddi kuvvetlerini dünyalık kazanma uğruna seferber ederler. Daha başka bir deyişle dünyaya bel bağlıyanlar bir yandan da maddî güçlerini dünyalık mal ve servetler peşinde seferber ederler. İnsan artık dünya ile öylesine bir dostluk havasına girmiştir dünyalık nimetler gece-gündüz hayali önünde resmigeçit yapmaktadırlar. İşte bir insanın bu derece dünya ile içli-dışlı olması ibadet yolunda as hedefe ulaşmak üzere yol almasına engel çıkar. Çünkü insanoğlu birbir ne zıt olan dünya ile âhiretin her ikisine de aynı zamanda bel bağhyama Bir kere birbirine zıt iki şeyle aynı zamanda uğraşamaz, bir. Uğraşmaya kalkışsa bile ne buna, ne o tam manası ile bağlılık gösteremez, iki.

Dünya ile âhiret; bir erkeğin iki kıskanç karısına benzerler. Birini ho nut etsen, diğeri darılacaktır. Yine dünya ile âhiret birbirine zıt iki yön doğu ile batı gibidir. Birine ne derece yüzünü dönersen, diğerinden de derece yüz çevirmiş olacaksın.

Dünya insanoğlunu hem dış varlığı, hem de iç varlığı ile tesir alai içine çekerek boyuna oyalar durur. Bir yandan vücut azaları ile dünya) kapılan insan, diğer yandan da gönlü ile ona tutkun tutkun sarılmağa çalışır.[1187]


Dünyanın Dış Hayatımıza Tesirleri


Dünya İnsanı çepçevre kuşatmıştır. Bütün renk renk nimetleri tür türlü aldatıcı güzellikleriyle onu kıskacı altına almak istemektedir,

Sahabilerden Ebudderdâ diyor ki:

“Ticaretle ibadeti, dünya ile ahreti at başı götürmek istedim. Ama yan yana yaklaştıramadım. Bu yüzden de ibadet ve âhirete sarılarak dünya ve ticareti başladım.” Hz. Ömer diyor iki:

“Eğer dünya ile âhireti bir arada yan yana yürüten bir kişi olsaydı, bu işi aynı şekilde ben de berecebilirdim.”

Bütün bu anlatılanlardan açıkça anlaşılıyor ki, birinci plânda âhiret hayatını düşünmek, söz ve hareketlerimizi bu düşünce etrafında yoğunlaştırmak zorundayız. Gönlünü dünyaya kaptırıp da sonsuz âhiret hayatını zindan denler büyük bir aldanışa düştüklerini Allah'ın huzuruna varır varmaz anlıyacaklardır. Ama yazık!...


Dünyanın İş Hayatımıza Tesirleri


Dünya insanoğlunun gönlünü de çalmaya uğraşır. Çoğu gönüllerin çalındığı da ayrı bir gerçektir. Daima dünyalık işlerinin nasıl bir yol alacağını düşünen kimsenin kafası dünyayı düşünür, kalbi dünya için çarpar, duygu ve düşünceleri o yönde gelişir. Böylece de insan ibadetini sekteye vurur, âhiretini yıkar. Peygamberimiz (s.a.s) diyor iki:

“Dünyasına karşı sevgi duyup da ona gönül kaptıranlar, âhiretleri hesabına zarar ve ziyana girmektedirler. Âhireti ne karşı sevgi duyup da gönül yaptıranlar da dünyası hesabına zarar ve ziyana girmektedirler. Ey ümmetim!.. Bu geçici dünya hayatına, ebedi olan öbür dünya hayatını tercih ediniz.”

Ey ibadet yolu yolcusu!. Bu açıklamalarımızdan da açık seçik anlaşılıyor ki içinle de dışınla da, daima dünya ile meşgul olursan, ibadet yolunda korkusuzca yol alamazsın; gereği gibi ibadete sarılamazsın. Fakat hem içinle, hem de dışınla, dünyadan el-etek çekerek tam bir bağlılıkla Al'lah'a yönelirsen, ibadet yolunda yol aman ve ibadet etmen kolaydır. Hatta bu hususta sana tüm azaların bile yardımcı olabilmek için can atarlar. Selman-ı Fârisî diyor ki:

“Kul dünyadan el-etek çekerek Allah'a yöneldi mi kalbi aydınlanır ve ibadet ederken de tüm azaları kendisine yardımcı olur.”

“İbadet yolunda ilerliyebilmek için önümüzü kesen dünya engelini ortadan kaldırmak gerekir. Bunun için de dünyadan el-etek çekerek Allah'a yönelmek zorunda olduğumuz meydandadır. Dünyadan el-etek çekmeyi gerektiren ikinci sebep de şudur: Dünyadan elini eteğini çekerek tam manasıyle Allah'a yönelen bir mü'minin ibadetinin değeri artar, şerefi yücelir. Sevgili Peygamberimiz diyor ki:

“Yüreği yalnız Ulu Allah sevgisiyle atan bir âlimin kıldığı iki rek'âtlık namaz, gönüllerinde Allah sevgisinden başka herhangi fani varlıkların sevgisini taşıyanların bir ömür boyunca edecekleri ibadetten daha hayırlıdır.”

Açıkça görülüyor ki, arkasını Allah'a dayandıranların ibadeti değer ve şeref bakımından daha büyük bir üstünlük taşımaktadır. Durum böyle olunca da mü'min tüm kalbiyle Allah'a bağlanacak, ayrıca bu geçici ve aldatıcı dünyadan da elini eteğini çekecektir. Büyük kurtuluşa varmanın tek yolu budur.

Soru: Dünyadan el-etek çekmek ne demektir ve bu nasıl gerçekleştirilir, anlatır mısınız?

Cevap: Dünyadan el-etek çekmek, ilim adamlarımıza göre, iki yoldan gerçekleştirilebilir:

1. Mü'minîn dünyada erişemediği nimetleri ille de ele geçireceğim sevdasından vazgeçmesi; kendisini dünyaya bağlıyan mai ve servetini Hak yolunda düşkün ve yoksullara dağıtması ve bir daha tekrar mal ve servet biriktirme fikrini taşımaması yoluyla olur ki, bu tamamen kulun kendi eli ile lfadesi altındadır. Gerçekten, Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak ve lekesiz kurtuluşa kavuşmak isteyen her kul bu yola başvurabilir.

2. Dünya nimetlerinden, dünyalık meşgalelerden nefret etmek ve soğukluk duymak yolu ile. Dünyadan her şeyi ile nefret duymak insanoğlunun eli ve iradesi altında değildir. İsteyen istediği zaman dünyadan ve de dünyalık nimetlerden nefret duyamaz.

Fakat insanoğlu birinci şıkta söylediğimiz esaslar içinde hareket ederse, zamanla yüreğinde dünyaya karşı bir soğukluk belirmeğe yüz tutar; bu soğukluk öyle bir noktaya varır ki, artık gönlünden dünyalıik her türlü duyguyu atmış ve bütün varlığı ile biricik Allah'a bağlanmıştır. Zaten Allah'a gerçek bağlamış gönülde O'ndan başka herhangi, bir fani varlığın sevgisini taşımamaktır.

Burada kulun önünü kesen en güçlü engel, dünya sevgisini yürekten söküp atmaktır. İşte bu husus, pek sanıldığı kadar kolay değildir. Nice kimseler vardır ki söz ve davranişlarıyle dünyayı sevmez görünürler; fakat için için dünyaya tutkun oldukları inkâr edilmez bir gerçektir. Onlar derin bir kasvet ve yakıcı bir ıstırabın pençesi altında yanıp tutuşmaktadırlar. Aslında önemli olan nokta da dünyayı yürekten sevmemek ve ona karşı derin bir nefret duygusu beslemektir. Ulu Allah buyuruyor ki:

“İşte âhiret yurdu! Biz orayı yeryüzünde büyüklük taslamayanlar ve kargaşalık çıkarmak istemeyenlere veririz.”[1188] Bu âyette Ulu Allah öbür dünyada sonsuz mutluluğa kavuşmanın, bu dünyada büyüklük taslamamak ve fesad çıkarmamak gibi iyi hareketlere bağlı bulunduğunu açık açık dile getirmektedir.

Konuyla ilgüli şu âyetleri de buraya aktaralım. Ulu Allah buyuruyor ki:

“Âhiret kazancını isteyenin kazancını arttırırız. Dünya kazancını isteyene de dünyalık kazanç veririz. Ama dünyalık kazanç isteyenin âhirette hiç bir nasibi yoktur.” [1189]

“Kim bu hemencecik gelip geçen dünyayı isterse biz de dilediğimize, dilediğimiz şeyi çarçabuk veririz. Sonra da onu cehenneme sokarız. O oraya kınanmış ve rahmetten kovulmuş olarak girer,

Kim iman ederek âhireti diler ve bu hususta gayretli çalışma yaparsa, işte1 onlar mutlaka bu çalışmalarının mükâfatının görürler.” [1190]

Ey mü'min!-. Görmüyor musun foak, bu âyetlerde hep istemekten söz edilmektedir. Öyleyse en önemli nokta, herhangi bir şeye erişmeyi kalbin isteyip istememesidir. Bir kimse fiilen dünyaya bağlı görünmese de, kalben bağlı ise, tam manası ile Allah'a bağlılık duygusu besliyemez. Ne var ki ıkul, kendisini dünyaya karşı sevgi aşılayan mal ve servetini düşkün ve yoksullara dağıtır, erişemediği arzularına ille de kavuşacağım sevdasından vazgeçerse, umulur iki Ulu Allah onu, gönlünden dünya sevgisini kazıyıp atmaya muvaffak eder. Çünkü varlıkların ortaksız yaratıcısı olan Allah bol bol ikram edicidir.

Dünyanın bir sürü musibet ve belâlarıyle insanın başına her an felâket yağdırdığı, şöyle bir göz atılınca sayısız derecede kusur ve eksikliklerle mallû bulunduğu düşünülecek olursa mü'min, kendiliğinden birikmiş mal ve servetini dağıtmaya, gönlünde taşıdığı arzu ve ihtirasları söküp atmaya başhyacaktir. Bazıları diyor ki:

“Dünyanın zenginliği geçici ve değersiz, gam ve tasası çok, insanları hasis ve cimridir. Üstelik dünya da hızla yokluğa doğru yol almaktadır. İşte bu sebeplerden biz dünyadan el-etek çekmiş bulunuyoruz.

Hemen belirtelim ki bu sözlerde dünyaya bağlılık kakmaktadır. Çünkü birisinin ayrılığından şikâyet eden kimse, onun hasretini çeker, onun gelişine sevinir. Rakipleri arasında bir İşi terk eden kimse, yalnız kalınca hemen o işe koyulur, hiç değilse bile ona karşı içinden bir hoşnutluk duyar.

Bu konuda en gerçek şudur:

“Dünya, Allah'ın amansız düşmanıdır. Sen ise ondan hoşlanmakta, ona karşı sevgi duymaktasın. Halbuki insan sevdiğinin düşmanına en az öz düşmanı kadar kin duymak zorundadır.

Gerçekte dünya bir pislik kuyusudur. Dünya hayatının sonu murdarlıktır; ıstırap ve yok olmaktır. Ama o güzel ve süslü püslü bir gelin gibi görünür. Gafiller de onun bu dış gösterişine kapılırlar. Akıllılar ise gerçeği görerek Allah'a yönelip bağlanmağa bakarlar.

Soru: Dünyadan el-etek çekmek, zevk ve safasına yüz çevirmek farz mıdır?

Cevap: Dünyadan el-etek çekmek ve zevk safına yan çizmek iki hususda olabilir.

1. Haramlarda,

2. Helâllerde,

Dünyada haramlardan el-etek çekmek, her mü'mlnln boynuna farz derecesinde borçtur; yalnız helâllerde ıborç değildir; kul isterse helâl olan bir nimetten el-eteik çekerek uzaklaşabilir-

Hak yolda ilerlemek üzere dosdoğru yol alan Allah bağlısı mü'minlerin gözünde haram, kokuşmuş pislikli bir ölüye benzer. Ona yaklaşmak asla doğru değildir. Zaruret olup da ille yaklaşmak gerekiyorsa, zararı baştan savacak ölçüde yaklaşmak gerekir. Helâl ise sadece ölüye benzer. Ona da ihtiyaç duyulduğu ölçüde yaklaşmak gerekir. Yine aynı kimselerin gözünde haram yakıcı ateşten farksızdır. Ona sokulmak bir mü'minin aklından bile geçmez. Tersine ona karşı tiksinti duyar, nefret besler. Gönlünde dünyaya karşı en ufak bir sevgi taşımaz.

İşte mü'min bu anlattığımız manada dünya ve dünyalık nimetlere karşı soğukluk duymakta, o yüzden de bu dünyaya öbür dünyasına basamak yapmaktan öte bir değer tanımamaktadır.

Soru: İnsanın gözünde bunca zevk ve safa imkânları bahşeden dünya, nasıl olur da pis ve kokuşmuş bir ölü veya yakıcı bir ateşe benzer? Üstelik de mizaç ve tabiatımız zevk ve safâya öyle düşkün ki!..

Cevap: Ulu Allah'ın geniş ve yaygın lütfuna erişenlerin gözünde dünya gerçekten insanı kötülükten kötülüğe iten bir pislik veya yakmak, tutuşturmak İsteyen bir ateş deryasıdır. Hemen belirtelim ki bu, renk renk geçici nimetleri aldatıcı türlü türlü güzellikleri ile bütün oldu bittisi ne vakıf olan gerçek ve uyanık mü'minlerîn gözünde böyledir, fakat dünyanır iç yüzünü kavramayıp da görünüşündeki çekici mal ve servetlerine, kadir ve eğlencelerine kendilerini kaptıran basiretsiz kimselerin gözünde dünya bir zevk ve safa yurdu, mal ve servet yığma yeridir. Şimdi bu noktay küçük örnekle açıklığa kavuşturmaya çalışalım:

“İşinin ehli bir adamın güzel ve nefis bir tatlı hazırladığını tasav vur edelim. Yanında da iki kişi var. Adam tatlıyı yaparken içine birazcık öldürücü zehir akıtmıştır. Yanındaki iki kişiden biri bunun farkında, diğer de farkında olmasın. Sonra tatlıcı tatlıyı hazırlayınca güzel ve yaldızlı tabaklara koyarak iki kişinin önüne sunuyor, ne olacaktır?

İçine zehir akıtıldığını bilen adam o tatlıdan asla yemiyecektir. Tabakların güzelliğine ve yaldızına kanmıyacaktır. Çünkü o tatlı onun gözünde yakıcı bir ateşten farksızdır; kendisini ölümün soğuk kollan arasına doğru çekmek istemektedir- Nasıl yesin, yer mi? Birazcık tatlı yiyip mideye ziyafet çekmek uğruna canını feda eder mi?

Ama gelelim tatlının içine zehir damlatıldığının farkında olmayan ikinci kahramanımıza. O güzel ve yaldızlı tabaklarda “beni yiyin” diye kurulan nefis tatlıyı bir an önce yemeye can atacaktır; hırsla saldıracak ve oburca yiyecektir. Hatta yanındakini de neden yemiyor diye azarlıyacak, enayilikle suçlayacaktır.

İşte dünyada Allah'ın yasak ve haramlarından sakınan uyanık müminlerle, hiç bir şeyin farkına varamayan gâfil kişilerin durum ve tutumları!.. İcabında öz canlarına bile mal olabilecek açık görüş farkı, duyuş, biliş ve seziş farkı!.. Aydınlık Allah yoluna baş koyanlarla, geçici dünyalık nimetler peşinde koşanlar arasındaki fark!..

Aynı örneği bir daha ele alalım. Ama bu defa tatlıcı tatlının içine zehir koymasın da tükürsün veya sümkürsün. Sonra da güzelce karıştırarak yine aynı göz alıcı tabaklarla sunsun. Ne olacaktır? Yine bunun farkında olan adam tiksinti duyacak, nefret edecek ve mecbur kalmadıkça yemeyecektir. Ama öteki?.. O iştahla yemeye ve tıkabasa midesini şişirmeye bakacaktır.

İşte bu da dünyanın helâl ve mubah olan nimetleri karşısında şuurlu ve uyamk müVninlere; ilimsiz, fikirsiz, basiretsiz kişilerin durumları ve tutumlarıdır!.. Gönlünü Allah'a açanla, dünyaya açanlar arasındaki fark!

Örneğimizin iki kahramanı tabiat ve mizaç bakımından aynıdır. Daha açıkçası her ikisi de Allah'ın bahşettiği aynı bünye ve oluşa sahiptir. Ama söz ve hareketleri apayrı bir durum arzediyor. Neden? Çünkü birisi bilgili, görgülü ve düşüncelidir; o yüzden de zehirli tatlıyı yemeye yanaşmamıştır- Diğeri ise ilimsiz, fikirsiz ve basiretsiz bir kimsedir; zehirli tatlıya oburcasına saldırmıştır. Eğer o da diğeri gibi zehirli veya tükürüktü olduğunu görse, iblise veya sezse idi, elbette ki yemiyecektir. Tıpkı bunun gibi diğeri de zehir katıldığını bilmeseydi, yiyecekti.

Bu örnekten açıkça gözler önüne serilen gerçek odur ki üç buçuk günlük geçici dünya hayatında helâl - haram demeden zevk ve safa peşinde koşanlar bunu tabiatları icabı yapıyor değillerdir; sadece koyu bir bilgisizlik ve derin bir gaflet onları peşinden sürüklemekte ve diz iboyu felâketler içinde bocalatıp durmaktadır.

Soru: Varlığımızı devam ettirebilmek için bize bir mikdar dünyalı lâzım. Gıdasız olamayacağına göre dünyadan el-etek nasıl çekebiliriz?

Cevap: Gıda almaktan maksat, Allah'a gereği gibi ibadet edebilmel için vücudumuzu ayakta tutabilmektir. Zevk için yemek, içmek değildir Zaten burada önemli olan keyif için yapılan şeylerden sakınmaktır. Yoks; Ulu Allah dilerse herhangi bir sebeple, dilerse de meleklerde olduğu gib sebepsiz olarak kullarını ayakta tutabilir. Kullarına hiç akıllarına bile esmeyen yerlerden, rızk kapılarını açabilir. Ulu Allah buyuruyor ki:

“Kim Allah'tan korkarsa Allah ona bir kurtuluş yolu yaratır. Onu aklına hayaline gelmiyecek bir yerden rızıklandınr. Kim Allah'a güvenir ve dayanırsa Allah ona yeter.” [1191]

Âyete göre rızık, istenmeden ve çalışılmadan da elde edilebiliyor. Zevk ve safâya dalmak için değil, fakat Allah'a tam manasiyle ibadet ede bilmek için rızık iste. O vakit yorulmaların, çalışıp çabalamaların düny uğruna değil de, Allah adına olmuş olur. Böylece de hem dünyadan el-ete çekmiş, hem de rızkını temin etmiş olursun. Bunu böyle bilesin.[1192]


Konu: İyilik Ve Faziletleri


1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak ki, Hz. Allah,(müminlerin işlediği) iyiliklerinin mükâfatını, kötülüklerinin ise cezasını yazdıktan sonra, (meleklerin zamanında yazmaları için) açıklar. Öyleyse kim bir iyilik işlemek istediği halde işleyemezse, Hz. Allah sanki işlemiş derecesinde ona tam bir, işlemesi halinde ise bunun 700 derece veya daha fazlasını sevap olarak yazar. Gene Hz. Allah, Mümin bir kişi, işlemek istediği bir kötülüğü sonradan (Allah’ın haram kılması nedeniyle) işlemekten vazgeçerse, ona tam bir sevap onu kendi isteğiyle işlemesi halinde ise, tek bir kötülük olarak yazar.”

Kısaca, (Allah'ın müminlere karşı olan merhameti öylesine çoktur k kendisini helak etmek isteyen bir kimse, Allah nezdinde ancak helak olur.”[1193]

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bir müminin vücudunun herhangi bir azası bir belâ ile karşılştığında, Hz. Allah o müminin omuzundaki koruyucu meleklerine şöyle emir buyurur: “Kulumun sağlığında olduğu gibi, hastalığından ötürü işlemediği iyiliklerinin sevabını işlemiş gibi yazın.”[1194]

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kim, (dünyada tüm yaptıklarından) hesaba çekilecek olan kimse azabdan kurtulamaz. Ancak Allah'ın kolaylık göstermesi ve affetmesi ile az bir hesapla kurtulabilir.)”[1195]

4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Müminlerin) iyilikleri pazartesi, perşembe günleri Allah (c.c.)’a, Cuma günü de peygamberler ve ölmüş olan anne babalara arz edilir. Çocuklarının iyilikleri kendilerine arz edildiğinde anne ve babalar bundan ötürü sevinirler. Yüzlerindeki nur ve beyazlık artar. Öyleyse Allah'dan korkunuz ve kötülüklerinizle ölülerinize eziyet vermeyiniz.”[1196]


Konu: Tövbe


1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Her insan hata işleyebilir. Fakat en iyileri, işlediği hatalarından dolayı (Allah'a) tövbe edenlerdir.”[1197]


Yüce M evlamız Hz. Allah, iman şerefine nail olmuş müminlere karşı rahmeti, denizlerden daha bol, fakat buna karşın müminin işlediği günahlar denizden bir damla bile değildir. Yine Hz. Allah'ın tövbe kapış her mümin için ardına kadar açıktır. Yeter ki, mümin Allah'ın rahmetinden faydalanmasını bilsin ve tövbe kapısının zilini çalıp içli bir sesle yalvarıp günahı için Allah'dan af dilesin. Böylesine bol olan rahmet denizinden her yaratık faydalanabilir. Yalnız Allah'ın var olduğunu lisan-î haliyle hav kıran yer ve gökdeki milyonlarca canlı ve cansız yaratıklarını görmeyeı kâfir ve münafıklar faydalanamaz, o rahmet denizinden bir damla su dahi içemezler.[1198]


2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Her günahın Allah'dan af edilmesi umulur. Yalnız kâfir olarak ölen ve kasten mümin bir kimseyi öldürenin günahları bu affın dışındadır.”[1199]

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ademoğlunun (işlediği veya) konuştuğu tüm kötü sözler (melekler tarafından) onun aleyhine yazılır. O halde ademoğlu günah işledikten sonra tövbe etmeyi seviyorsa (istiyorsa), yüksek bir yere çi'kıp ellerini ileriye doğru uzatarak şöyle dua etsin: “Allah'ım! İşlediğim günahlardan tövbe eder, teıkrar emirlerinize döner ve bir daha da günah işlemeyeceğime söz veriyorum.” Yüce mevlâmız böyle tevbe eden bir kimseyi, işlediği günaha dönmedikçe af eder.”[1200]


[1] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/3

[2] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/3

[3] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/3

[4] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/3-4

[5] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/4

[6] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/4

[7] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/4

[8] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/5

[9] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/5

[10] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/5

[11] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/5

[12] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/5

[13] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/5

[14] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/3-6

[15] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/6-7

[16] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/7

[17] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/7

[18] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/7

[19] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/7

[20] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/7-8

[21] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/8

[22] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/8

[23] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/8

[24] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/

[25] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/9

[26] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/9

[27] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/9

[28] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/9

[29] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/9

[30] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/9

[31] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/9

[32] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/9

[33] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/10

[34] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/10

[35] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/10

[36] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/10

[37] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/10

[38] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/10

[39] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/10

[40] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/10

[41] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/7-11

[42] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/11

[43] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/11

[44] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/11

[45] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/11

[46] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/11

[47] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/11

[48] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/12

[49] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/12

[50] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/12

[51] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/12

[52] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/12

[53] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/13

[54] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/13

[55] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/13

[56] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/114

[57] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/14

[58] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/14

[59] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/14

[60] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/14

[61] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/14

[62] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/14

[63] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/14

[64] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/15

[65] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/15

[66] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/15

[67] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/15

[68] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/15

[69] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/16

[70] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/16

[71] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/16

[72] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/16

[73] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/11-16

[74] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/16

[75] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/16

[76] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/17-18

[77] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/16-17

[78] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/17

[79] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/17

[80] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/18

[81] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/18

[82] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/18

[83] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/18

[84] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/18-19

[85] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/19

[86] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/16-19

[87] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/19

[88] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/19

[89] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/19

[90] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/20

[91] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/20

[92] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/20

[93] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/20

[94] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/20

[95] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/20

[96] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/21

[97] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/21

[98] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/21

[99] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/21-22

[100] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/21

[101] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/21

[102] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/21

[103] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/22

[104] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/22

[105] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/22

[106] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/22

[107] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/22

[108] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/23

[109] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/23

[110] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/23

[111] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/23

[112] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/23

[113] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/23

[114] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/23

[115] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/23

[116] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/23-24

[117] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/24

[118] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/24

[119] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/24

[120] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/24

[121] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/24

[122] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/24

[123] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/24

[124] Bunun daha tafsilâtlısı II. nolu hadiste yazılıdır. İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/25

[125] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/25

[126] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/25

[127] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/25

[128] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/25

[129] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/25

[130] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/26

[131] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/26

[132] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/20-26

[133] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/26

[134] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/26

[135] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/26

[136] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/26

[137] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/27

[138] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/26-27

[139] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/27

[140] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/27

[141] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/28

[142] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/28

[143] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/28

[144] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/28

[145] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/27-28

[146] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/28

[147] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/29

[148] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/29

[149] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/29

[150] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/29

[151] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/29

[152] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/29

[153] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/29

[154] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/30

[155] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/30

[156] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/31

[157] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/31

[158] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/30-31

[159] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/31

[160] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/31

[161] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/32

[162] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/32

[163] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/32

[164] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/32

[165] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/32

[166] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/32

[167] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/32

[168] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/31-32

[169] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/33

[170] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/33

[171] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/33

[172] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/34

[173] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/34

[174] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/34

[175] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/34

[176] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/34

[177] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/35

[178] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/35

[179] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/35

[180] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/35

[181] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/35

[182] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/35

[183] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/35-36

[184] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/36

[185] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/36

[186] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/36

[187] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/36


[188] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/36

[189] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/36

[190] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/37

[191] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/37

[192] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/37

[193] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/37

[194] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/37

[195] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/37

[196] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/37

[197] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/38

[198] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/38

[199] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/38

[200] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/38

[201] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/38

[202] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/38-39

[203] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/39

[204] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/39

[205] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/39

[206] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/33-39

[207] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/40

[208] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/40

[209] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/40

[210] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/40

[211] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/41

[212] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/41

[213] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/41

[214] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/41

[215] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/41

[216] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/41

[217] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/41

[218] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/41

[219] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/42

[220] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/42

[221] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/42

[222] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/42-43

[223] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/43

[224] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/43

[225] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/40-43

[226] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/43-44

[227] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/44

[228] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/43-44

[229] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/44-45

[230] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/44

[231] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/45

[232] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/45

[233] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/45

[234] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/45

[235] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/45

[236] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/45

[237] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/45

[238] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/45

[239] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/46

[240] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/46

[241] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/46

[242] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/46

[243] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/46

[244] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/46

[245] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/46

[246] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/46

[247] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/47

[248] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/47

[249] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/47

[250] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/47

[251] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/47

[252] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/47

[253] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/48

[254] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/48

[255] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/48

[256] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/48

[257] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/48

[258] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/48

[259] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/48

[260] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/48

[261] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/49

[262] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/49

[263] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/49

[264] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/49

[265] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/49

[266] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/49

[267] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/49

[268] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/49

[269] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/50

[270] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/50

[271] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/50

[272] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/50

[273] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/50

[274] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/50

[275] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/50

[276] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/50

[277] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/50

[278] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/51

[279] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/51

[280] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/51

[281] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/51

[282] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/51

[283] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/51

[284] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/51

[285] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/51

[286] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/51

[287] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/52

[288] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/52

[289] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/44-52

[290] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/52

[291] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/52

[292] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/52

[293] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/52

[294] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/53

[295] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/53

[296] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/53

[297] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/53

[298] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/53

[299] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/53

[300] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/53

[301] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/53

[302] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/53

[303] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/54

[304] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/54

[305] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/54

[306] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/54

[307] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/54

[308] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/54

[309] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/54

[310] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/54

[311] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/55

[312] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/55

[313] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/55

[314] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/55

[315] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/55

[316] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/55

[317] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/55

[318] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/56

[319] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/56

[320] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/56

[321] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/56

[322] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/56

[323] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/56
dua

Anonim" seçeneğiyle isim vermeden yorum yazılabilir.
"Adı/URL" seçeneğiyle sadece isim verilerek de yorum eklenebilir.

Yorum Gönder (0)
Daha yeni Daha eski